Affetmek, başkalarının yarattığı koşullardan ve yanlışlardan dolayı kendimize acı vermeye, ya da başkasının bize acı vermesine izin vermemize son vermek demektir.
Affetmek, bir kesiftir… Bir yanlışı silmek değil, affettiğimiz kişiyle aramızdaki benzerliği keşfetmektir.
Affetmek unutmak değildir.. Geçmiş unutulmaz.. Unutmamalıyız da.. Ama geçmişte yapılanların yıkıcı etkisini ortadan kaldırmaktır. Artık acıyı hissetmemektir.
Affetme süreci, yas tutma sürecidir.. Kişi affetse de kaybetme duygusunun ve yaralanma duygusunun acısını hissedebilir. Onarım zaman gerektirir.
Affetmek yapılanları onaylamak, hoş görmek değildir.. Yapılanları önemsiz farz etmek, örtbas etmek, yapılanların kötü olduğunu geçersiz farz etmek ya da o kişinin hakli olduğunu zannetmek de değildir.. Tam tersi “yapılanlar kotuydu.. İncitti ” diyerek ve yüzleşerek yola çıkılır.
Affetmek o kişiye kendimizi daha büyük hissettirerek onu bize karşı borçlu kılmak ta değildir.. Bu bir ego oyunu olabilir ancak.
Affetmeyi seçtiğimizde kimse bize borçlanmayacaktır. Diğer insanin da affetmesini, özür dilemesini, değişmesini ve
Bizim istediğimiz gibi olmasını beklemeyeceğiz. . Çünkü biz ancak kendimizi kontrol etmeye muktediriz..
Bir başkasının seçimlerini kontrol edemeyiz. Böyle bir gücümüz yok..
Affetmek fedakarlık değildir.. Katlanmak hiç değildir.. ” iyilik perisini” oynamak ta değildir.
Affetmemiz için illa o kişiyi anlamamız gerekmez.. Olayları illa hatırlamamız da gerekmez.
Affetmek o ana mahsus bir durum değildir.. Bir süreçtir.. Zaman içersinde sabırla yavaş yavaş olur.
Affetmek bir secimdir.. Amaç bizim öz mutluluğumuz, rahatlamamız, özgürleşmemiz, hastalanmamamız ve hayatimizi sağlıklı ve mutlu yaşamamızdır.
Affetmek, o kişiyi sevmek değil, o kişiyle konuşmak zorunda olmak değil,
O kişiyle ilişkiyi sürdürmek değil,
O kişinin beklentileri doğrultusunda davranmak değil,
O kişiyi suçsuz ya da hakli bulmak değildir.
Affetmeyi gerektiren her yara ve travma, içinde önemli bir dersi de barındırır.
Dersi görebilmek için yarayı yeniden deşmemiz, yüzleşmemiz gerekebilir. .
Cesurca bunu yapmalıyız.. Zira affetmenin gerçek yolu buradan gecer.
Affetmek öfke ve intikama yatırım yapmaktan vazgeçmektir.
Affetmek kendimize verdiğimiz en büyük armağandır..
ACI, öfke ve çaresizlik hislerinden özgürleşmektir. .. Geçmişe değil, şimdiye ve geleceğe yatırım yapmaktır.
Affetmek kendini yiyip bitirmek ya da kişiye bedel ödetmek yerine, var olan enerjimizi kendimizi geliştirmek için kullanmamızı sağlar.
Gerçek affediş, mazeret uydurmak ta değildir.. ” annem babam yapabileceklerinin en iyisini yaptılar.. Naapsinlar.. Ah canim benim” demek te değildir.
Öfke ve affetmek birbirinin zıttı değildir. Üzerinde birlikte çalışılması gereken olgular ve duygulardır.
Affetme süreci nasıl başlar?… Nasıl affedebiliriz?
1) Önce acıyı, travmayı kabul etmek ve yüzleşmeye kendimizi hazır hissetmek
2) Kendimizi tanımak, bu süreç içersinde bir yandan kendimizi affetmeye de başlamak
3. Basamak: sınırlarımızı çizmek.. Kendimize güvende hissettiğimiz bir alan yaratmak…
Yanı ” tamam.. Bugüne kadar yaptığın yanlıştı.. Kotuydu.. Bana acı verdi..
Ama artık dur.. Bundan sonra buna izin vermiyorum.” diyebilmek ve bu sınırı koymaya karar vermek.
4) Kendi duygusal tepkilerimizle yüzleşmek.. Değişecek olan diğer insan değil, biziz..
Yanı beklenti ondan değil, kendimizden.
5) Öfkemizi kullanacağız. .. Önce kendi öfke ve çaresizlik hislerimizi fark edeceğiz. .
Öfke enerjimizle sınırlarımızı yeniden belirleyeceğiz.
6) Affetmenin kısa yolu, sihirli tarifeleri yoktur.. Bir süreçtir,, sabır gerekir.. Herkes için farklı yaşanır.
7) Objektif olarak bize acı veren durumla yüzleştiğimiz zaman, derin bir mutsuzluk ve yoğun bir öfke,
Korku hislerinden sonra gerçek uyanış başlar ve yeniden sevme gücünü kazanma sansını elde ederiz.
8) Bütün bunları yapmadan affetmeye çalışmak sağlıklı ve yararlı olamaz.
Eğer biz bır cesaret yüzleşmezsek,
Travma kendini değişik kılıflarda, obje değiştirerek yine karşımıza çıkarak tekrarlayacaktır. .
bazen de ” marazı ask” kılıfı altında çıkacaktır karsımıza..
Marazı ask, çocuklukta yarım kalmış öfke ve obsesyonun erişkinlikte yeniden yaratılmış halidir.
9) Duygularımız bilinç altımızın tercümanıdır. .
Duygularımızı dinlemeyi anlamayı öğrenmeliyiz ve duygularımızın rehberliğine izin vermeliyiz..
Acılarımızı dolu dolu yasamadan yapılan affedişler gerçek affediş değildir,
Affettiğimizi söyleriz ama acı bilinçaltına gömülür,
Hiç olmadık yerde hiç olmadık şekillerde farklı objelere yansımalarla patlamalar yasarız..
Bu da bize zarar verir.
10) Affettikçe bir zamanlar gözümüze canavar gibi görünen insanın gittikçe boyutu gözümüzde küçülür…
Bizi bilinçli kırmaya çalışan ya da kotu niyetli davranan, zarar veren kişi
Zaten kendi yarattığı cehennemi yaşamaktadır.
Zaten yaşamında mutlu olsa, kendiyle barışık olsa hiç bunları yaparmı?
Başkalarına zarar verme güçsüzlerin, sevecenlik, affedicilik güçlülerin işidir.
11) Çocukluk döneminin travmalarıyla yüzleşmek çok önemlidir..
Yoksa eşimizle olan yaşantımızda, patronumuzla ilişkilerimizde hemen aynı sorunlar karsımıza çıkıverir..
Örn: çocuğunu sevgiyle boğan kontrolcü ebeveyn,
Kendi doğrularını empoze etmeye çalışan mukemmeliyetçi ebeveyn,
Babaların yonettiği yaşamlar sevgi nefret ilişkisi yaratabilir. .
Bunları bastırmaya çalışırsak ruhsal gelişimin yolunu tıkarız…
Derken önce ruh hastalanır.. Sonra beden.
12) Gerçek affediş, zarar veren kişi için ” sen kendi öfkeni kusuyordun ama bu bana zarar veriyordu..
Artık bana zarar veremezsin.. İzin vermiyorum.. Bitti..
Artık benim üzerimde hiçbir gücün yok. Ben özgürüm.” diyebilmek, hissedebilmek ve karar vermektir.
13) Öfke enerjisinin görevi bize yeniden sınırlarımızı belirlemek gücünü vermektir..
Onun için ikisi aynı süreç içerisinde yaşanır..
14) Acıyı ilaçlarla uyutmaya ve gömmeye çalışmak bir tedavi yolu değildir..
Kendimize yönelik işlediğimiz bir suçtur..
İlaç tedavi etmez sadece semptomları geçici olarak bastırır..
Kökten iyileşme ancak farkındalıkla ve kendini derinden tanıma sureciyle olur..
Bedensel hastalıklar da duyguların hastalığıdır. .
Tedavisi yine duyguların açığa çıkmış enerjisi ile sağlanır.
15) Duyguları ifade etmek bastırmaktan daha sağlıklıdır. .
Ama ideal yol, duygularımızı rehber alarak, onları kanalize edebilmektir. .
Duygularımızı bastırırsak kendimize zarar veririz..
İfade edersek karşı taraf incinebilir. .
Ama kanalize eder yani yüzleşerek sınırlarımızı net bir şekilde çizersek, bu zarara izin vermemiş oluruz.
16) Affettiğimizi nerden anlarız ?
Artık o insandan korkmuyorsak, özellikle de onun da iyileşmesi için duacı isek,
Başına kötü birşey gelsin ya da mutsuz olsun beklentisinde değilsek,
Ve o kişiyi kendisiyle başbaşa bırakabiliyorsak,
O kişinin adı geçtiğinde artık yüreğimizde acı hissetmiyorsak, bilelim ki affetmişiz..
Lütfen bunu farkettiğimiz gün kendimizi kutlayalım..
Ama unutmayalım ki bu bir süreçtir.. Yas sürecidir.. Zaman ve sabır gerekir.. Zoru başarmaktır.
17) Affetmek kimseye yaptığımız bir iyilik ya da yücelik hali değildir…
Sadece kendi ruhumuzu tedavi etme ve iyileştirme sürecidir..
Peki affetmezsek ne olur??
Sürekli bir güçsüzlük, acizlik duygusu içinde oluruz.. Kendimizi sık sık kurban ilan edebiliriz..
Çaresizlik yakınmalarımız hep değişik objeler aracılığıyla gündeme gelir.
Zira tüm onları yapan “kötü kişi ” olacağı için biz otomatik olarak “iyi kişi” konumunda oluruz.
Affetmediğimiz surece içimizde derinlerde devamlı bir haddini bildirme arzusu, intikam duygusu,
Gurur, kıskançlık, pişmanlık, kendimizi hep hakli gösterme çabası, zannedilen bir reddedilmişliğin incinmişliği,
Sevgisizlik, affedemeyeceğine inanma, obur kişinin mutluluğunu istememe gibi negatif duygular içersinde olunur.
Veeee tüm bunların sonucunda:
Hayır deme zorluğu, yani kendi bireysel sınırlarını koyamama,
Farkında olmadan kendini cezalandırma ( çünkü bu duygular, arzular ve hırslar bilincin derinliklerinde “suçluluk hisleri” yaratacaktır ve bilinçaltı ” suçlular cezalandırılmalıdır ” komutu verecektir.)
Güzelliklerden mahrumiyet ve utanç
Zarar verici ilişkiler
Dürtüsel, zarar verici davranışlar
Bağımlılıklar
Kazalar
Hastalıklar
Depresyon
Yabancılaşma, yalnızlık
Büyüyememe
Risk alamama
Mutlu aile kuramama
Başkalarının hayatlarını yaşama vs. vs. olacaktır
Hiçbirşey için geç değildir!
Hepimize affetme gücü diliyorum..
* Dr. Şule Tokmakçıoğlu- sonsuz şifa sayfasından alınmıştır
Affedin kurtulun gari:)Anette
Dunyasal hirslardan ozgurlesmek, bilinc duzeyimizin yukselmesinde cok buyuk onem tas…ir. Yasamimizda huzur ve mutlugun sureklilik kazanmasini istiyorsak hirslarimizdan ozgurlesmeliyiz. Hirs, insanda korluk yaratir. Yapabileceklerimiz nelerdir?
1- Her durumda yapabilecegimizin en iyisini yapmak ve cikan sonucu kabul edip, kendimimize ofkelenmemekle ise baslayabiliriz. Yapabileceklerimizin en iyisi, gunden gune farkliliklar gosterebilir. Bu normaldir. Insanin gunu gunune uymayabilir.
2- Sahip olamadiklarimiz icin, kendimizi sanssiz gormemeliyiz. Yada ailemizi veya cevremizi suclamamaliyiz. Bu duygu, olaylari kurban bilinciyle degerlendirmemize neden olur. Yaratacagi sey, ofke, kiskanclik, guvensizlik,mutsuzluk, tatminsizlikten oteye gidemez.
3- Bizler, hicbirseyin sahibi degiliz. Bir an sonra ne olacagini bilmedigimizi hep hatirlayalim.Bunu kendimize hatirlattigimizda, hayati surprizlerle yasamak icin izin vermis oluruz.
4- Dedikodu yapan, yalan soyleyen, surekli sikayet etmeyi seven, kiskanc, hep olumsuz konusan insanlari yakin cevremizden uzaklastirmaliyiz. Bu insanlarin yaydigi enerjiler, bilincimizi olumsuz etkiler.
5- Acik havada, derin nefesler alarak kanimizdaki oksijeni arttirmaliyiz. Hicbirsey yapamiyorsaniz, pencerenizi acin ve cigerlerinize temiz havayi doldurun.
6- Daha az tv izleyin.Seyrettiginiz dizilere ozenli secin.. Mumkunse dizi seyretmeyin diyecegim. Tv programlari beynimizi copluge ceviriyor. Vaktinizi gecirmek icin, daha yararli ugraslar edinin.
7- Bir defter alin ve caninizi sikan herseyi yazin, birilerinin okumasindan tedirgin olacaksaniz yazdiginizi daha sonra yakin.
8- Kendinize sevdiginiz bir ugras yaratin. Bir kursa gidin mesela, belediyelerin ucretsiz kurslarini inceleyebilirsiniz.
9- Gidalariniza dikkat edin, saglikli beslenmeye ozen gosterin.
10- Spor yapin, yapamiyorsaniz uzun yuruyusler de etkilidir.
Yukarida yazdiklarimi uyguladiginiz takdirde, kendinizi cok daha mutlu hissedeceksiniz.😙😙😙
Adı A’yla Başlayanlar: Atsınız: Özgürsünüz. Sadıksınız. Doğada yürüyüşler, hayvan haklarını koruma sizin işiniz.
B: Balıksınız: Biraz içinize atan bir tipsiniz ne olur artık kendinizi ifade etmeye başlayın.
C-Ç: Çalı Kuşusunuz: Çok duygusal ve kırılgansınız. Sevdiğiniz kişi çok şanslı
D: Deve: Çok dayanıklısınız, zor durumda problemleri çözme yeteneğiniz var. Helal.
E: Eşek: Ne güzel ne içli bakarsınız siz. Konuşmayın bakın yeter herkes duygularınızı anlar.
F: Fil: Şans, bereket, bolluk sizinle. Hem kendinize hem çevrenize uğur getiriyorsunuz.
G: Güvercin: Evim olsun, eşim olsun, çocuklarım olsun, mutlu huzurlu sakin yaşayayım istiyorsunuz. Hadi inşallah.
H: Horoz: Aslında sakin bir yapınız vara ta ki birisi bam telinize basana kadar. Sakın basmasınlar benden söylemesi…
I-İ: İstakoz: Siz bu dünyaya hizmet için gelmiş bir meleksiniz. Hepimiz size müteşekkiriz.
J:Jaguar: Hızlısınız, atiksiniz, pratiksiniz. Siz her eve lazımsınız.
K:Kaplumbağa: Elinizde ne varsa başkalarıyla paylaşmaya hazırsınız. Ne kadar vericisiniz. Bravo
L: Lama: Sizden gerçekten çok sıkı dost olur. Size söylenen sırrı asla başkasına söylemezsiniz. Helal…
M-N: Maymun: Çok yönlüsünüz, her şeyden biraz öğrenmesini seviyorsunuz. Hayata bayılıyorsunuz.
O-Ö: Orkinos: Yemek yapmak, eve misafir çağırmak, onları eğlendirmek, ağırlamak sizin işiniz. Bir gün beni de çağırın:)
P-R: Porsuk: Araştırmacı bir kişiliğiniz var. Çok meraklısınız ve her şeyin nedenini öğrenmek istiyorsunuz. Sizden çok iyi bilim adamı olur.
S: Sincap: Siz bu dünyaya şefkat göstermeye, insanların yaralarını sarmak için gönderilmişsiniz. Göreviniz çok kutsal.
T: Tavus kuşusunuz: Siz giyinip süslenip dışarı çıkmasını, gece hayatını seviyorsunuz. Oh sefanız olsun…
U-Ü: Üveyik Kuşu: Biraz güvensiz bir yapınız var. Şöyle düşünün evrenin sistemi mükemmeldir karşınıza daima sizin yararınıza olan insanları çıkaracaktır. Sevgimdesiniz.
V:Vaşak: Aileniz için her şeyi yaparsınız, gerekirse karşınızdakini çiğ çiğ yersiniz. Karşınızdaki neye uğradığını şaşırır. Korumacılığınıza şapka çıkarıyorum
Y:Yarasa: Yaratıcılık sizde, yazarlık sizde, şairlik sizde, ünlü olmak istiyorsanız yıldızlar sizi destekliyor.
Z:Zürafa: Zerafetiniz, güzelliğiniz göz kamaştırıyor. Ama siz dışınızı olduğunuz kadar içinizi de geliştirmişsiniz. Sizle sohbete doyum olmuyor.Bir gün kahve içelim.
Yazan:Anette İnselberg
Harflerin ses değerleri ve bir kaç karışım daha kullanılarak tarafımca eğlence amaçlı yaratılmıştır
Bir kere hayallerinizi peşinden gitmeye karar verdiniz mi, gerisi çorap söküğü gibi gelir…
1. Rahatın bozulacak
Yıllardır yaptığın şeyler,i alışkanlıkların, rutinlerin, vs. bir anda değişecek. Bilmediğin bir dünyaya giriyormuş gibi hissedeceksin, rahatın kaçacak, tedirgin olacaksın.
2. Korkacaksın
Rahatının bozulması seni korkutacak. Bir bilinmezliğin içine yuvarlanıyormuş gibi hissedeceksin. Gelecek kaygısı, bundan sonra ne olacak endişeleri arasında bocalayacaksın.
3. Bazen kuşkuya düşeceksin
Yaptığının doğru olup olmadığını düşünmeye başlayacaksın. Ne gereği vardı durup dururken diye tereddüt edeceksin. Vazgeçmeyi düşüneceksin çoğu zaman.
4. Daha garantili bir şeyler yapmayı düşüneceksin
Ne olacağım belli değil diyerek, sana daha garanti şeyler vadeden ama senin hayalin olmayan şeyler düşünmeye başlayacaksın. “Off nereden bulaştım bu işe ya” diye hayıflanacaksın.
5. Aklından şüphe edeceksin
Kendine “ben deli miyim?” diye sorduğun zamanlar olacak. Rahat yaşamı, huzuru, rutini bırakıp nereye gideceği belli olmayan bu maceraya niye girdim ki diyeceksin.
6. Çevrendekileri mutsuz ettiğini düşüneceksin
Sadece sen değil çevren de seni sorgulayacak, sen bile kendinden emin değilken çevrendekiler iyice kuşkuya düşecek ve sen sürekli aileni, arkadaşlarını üzdüğünü, onları tedirgin ettiğini düşünmeye başlayacaksın.
7. Ne kadar zeki ve üretken olduğunu görmeye başlayacaksın
Ardından yaptığın işlerin getirilerini görmeye başlayacak, sorunları tek tek çözdükçe kendi zekana şaşacaksın.
8. Nereye kadar gidebileceğin konusunda hiçbir fikrin olmayacak
Sınırlarını bilemeyeceksin, nereye kadar gidebileceğin konusunda hiçbir fikrin olmayacak. Bir sis bulutu içerisinde ilerliyormuşsun gibine gelecek.
9. Seninle aynı hayalleri kuran insanları tanımaya başlayacaksın
Ardından yol arkadaşları bulacaksın. Senin gibi düşünen, seninle aynı hayalleri paylaşan, seninle yürümek isteyen.
10. Sabırlı olmayı öğreneceksin
Sabretmenin ne büyük bir erdem olduğunun farkına varacaksın.
11. Temel ihtiyaçlarının bir şekilde karşılanabileceğini göreceksin
İlk başta korktuğun şeylerin gerçek olmadığını göreceksin. Temel ihtiyaçlarının karşılandığını, hayatın o kadar da acımasız olmadığını fark edeceksin.
12. “Zafer”in gerçek tadını alacaksın
Başardıkça, yol aldıkça zaferin, galibiyetin, yenmenin gerçek tadını alacaksın. Bu sana güven ve mutluluk verecek.
13. Kendine “neden bu kadar bekledim?” sorusunu soracaksın?
Kendine
Sonra bir gün, neden bu kadar geç kaldım diye soracaksın kendine.
14. Ve sonra başkaları geç kalmasın diye uğraşacaksın…
Diğer insanları “hayallerinin peşinden gitme” konusunda teşvik edeceksin
KAYNAK: listeliste
Profesör Richard, Wiseman Üniversitesi Hertfordshire,
Neden bazı insanlar inanılmaz derecede şanslıyken,diğerleri hak ettikleri olanaklara asla sahip olamaz?
Bir psikolog, yanıtı bulduğunu söylüyor.
10 yıl önce, şansı araştırmaya başladım.
Neden bazı insanların hep doğru zamanda doğru yerde olduğunu, diğerlerinin ise sürekli olarak şanssızlıklarla boğuştuğunu merak ediyordum.
Ulusal gazetelere ilan vererek kendilerini her zaman şanslı ya da şanssız hisseden insanların benimle temasa geçmelerini rica ettim.
Yüzlerce sıradışı erkek ve kadın, araştırmam için gönüllü oldu. Yıllar boyunca, onlarla söyleşiler yaptım; yaşamlarını gözlemledim ve deneylere katılmalarını sağladım.
Sonuçlar gösteriyor ki insanlar, neden şanslı ya da şanssız olduklarını tam olarak bilemeseler de düşünceleri ve davranışları, bu durumu büyük ölçüde açıklıyor.
Bir şans ya da bir fırsat gibi görünen durumları düşünelim.
Şanslı insanların bu tür fırsatlarla sürekli karşılaşmalarına karşılık, şanssız insanlar bunlarla hiç karşılaşmazlar.
Bu durumun, insanların söz konusu fırsatları fark etme yetenekleri arasındaki farklılıklardan mı kaynaklandığını bulmak için basit bir deney yaptım.
Hem şanslı, hem de şanssız insanlara bir gazete verdim ve onlardan gazeteyi iyice inceleyip içinde ne kadar fotoğraf olduğunu bana söylemelerini istedim.
Gazetenin ortalarında bir yere, üzerinde şu not yazılı olan büyük bir mesaj yerleştirdim:
Deney görevlisine bunu gördüğünüzü söyleyin; 250 dolar kazanın.
Bu mesaj, sayfanın yarısını kaplıyordu ve yüksekliği 5 cm’in üzerinde olan bir fontla yazılmıştı.
Herkesin yüzünü sabit bakışlarla süzüyordum.
Şanssız insanlar, bunu fark edemezlerken, şanslı insanlar hemen fark ettiler.
Şanssız insanlar, genel olarak şanslı insanlardan daha gergindirler.
Bu endişeli ruh hali, beklenmeyeni fark etme yeteneklerine zarar verir.
Sonuç olarak, fırsatları kaçırırlar; çünkü başka bir şeyi Aramaya aşırı odaklanmışlardır.
Partilere, mükemmel eşlerini bulma düşüncesiyle giderler; bu yüzden de iyi arkadaşlar edinme firsatlarını kaçırırlar.
Belli iş ilanlarını bulmaya kararlı bir biçimde gazeteleri İncelerler ve diğer iş olanaklarını kaçırırlar.
Şanslı insanlar, daha rahat ve açıktırlar.
Dolayısıyla, yalnızca aradıklarını değil, orada ne olduğunu da görürler.
Araştırmam, sonuç olarak şunu gösterdi:
Şanslı insanlar, dört ilke sayesinde şanslarını yaratırlar:
1) Şans fırsatlarını yaratma ve fark etme konusunda beceriklidirler;
2) Sezgilerini dinleyerek şanslı kararlar verebilirler;
3) Olumlu beklentiler sayesinde doğru çıkan tahminlerde bulunurlar.
4) Şanssızlığı şansa dönüştüren esnek bir yaklaşım benimserler.
Çalışmanın sonuna doğru, bu ilkelerin, Şansı yaratmada kullanılıp kullanılamayacağını merak ettim.
Bir grup gönüllüden, bir ay boyunca, şanslı bir insan gibi düşünüp davranmaya yardımcı olacak egzersizler yapmasını istedim.
Bu egzersizler, şans fırsatlarını fark etmeleri, Sezgilerini dinlemeleri, şanslı olmayı ummaları ve şanssızlığa karşı daha esnek olmalarında onlara yardımcı oldu.
Gönüllüler, bir ay sonra döndü ve neler olduğunu anlattılar.
Sonuçlar, çarpıcıydı:
Bu insanların % 80’i, artık daha mutluydu; yaşamında daha çok tatmin oluyordu ve belki de en önemlisi, daha şanslıydı.
Sonuç olarak, asla akla gelmeyecek; şans faktörünü bulmuştum.
Aşağıda, Profesör Wiseman’in şanslı olmak için önerdiği dört temel ipucu bulunuyor:
1) İçsel sezgilerinizi dinleyin; normalde doğru çıkarlar.
2) Yeni deneyimlere ve normal rutininizi bozmaya açık olun.
3) Her gün birkaç dakikanızı iyi giden şeyleri hatırlayarak geçirin.
4) Önemli bir toplantı ya da telefon görüşmesi öncesinde kendinizi şanslı olarak hayal edin.
ŞANS, ÇOĞU ZAMAN DOĞRU ÇIKAN BİR TAHMİNDİR.