Sabit fikir sahibini hapseder… Nietzche
Afiyet olsun …sevgiler…
Biz ağaçlara zarar vermek istemeyiz. Ne zaman onları kesmemiz gerekse, önce onlara tütün ikram ederiz. Odunu asla ziyan etmeyiz, lazım olduğu kadar keser, kestiğimizin hepsini kullanırız. Eğer onların hislerini düşünmez ve kesmeden önce tütün ikram etmezsek, ormanın diğer bütün ağaçları gözyaşı dökecektir, bu da bizim kalbimizi yaralar. KIZILDERİLİ SÖZLERİ…
Aşk denge hırsızıdır… Tüm hayatını ters düz eder insanın…
Ama yine de iyi ki vardır…
Gizli nimetler…
Yillar once Iskocya’da yasayan Clark ailesinin bir ruyasi vardi. Bay Clark ve karisi calisti ve para biriktirdi. Dokuz cocuklari ve kendileri icin Amerika’ya seyahat planlari yaptilar. Parayi toplamak yillar aldi ama sonunda Clark ailesi gerekli parayi toparladi, pasaportlarini aldilar ve tum aile icin Amerika’ya gitmek uzere buyuk gemide rezervasyonlar yapildi.
Tum aile fertleri yeni hayatlari ile ilgili heyecan dolu bir bekleyis icindeydiler. Gelgelelim Iskocya’dan ayrilmalarindan 7 gun once, ailenin en kucuk oglunu bir kopek isirdi. Doktor dikis atmanin yanisira kuduzdan suphelenerek evi 14 gunlugune karantinaya aldi ve evin kapisina sari bir carsaf asildi.
Ailenin hayalleri yikilmisti. Planladiklari gibi Amerika’ya yolculuklarini gerceklestiremeyeceklerdi. Baba hayalkirikligi ve kizginlik dolu olarak binmeyi planladiklari ama Clark ailesi olmaksizin gidecek geminin ayrlisini izlemek uzere limana gitti. Bir anda gozyaslarina bogulan baba, bu talihizlikten dolayi ogluna ve Tanri’ya lanetler okudu.
5 gun sonra trajik haber Iskocya’da yayildi. Muhtesem Titanik batmisti. Batmasi mumkun olmadigi soylenen gemi batmisti ve beraberinde yuzlerce can almisti. Clarks ailesi de o gemide olacakti ama kucuk oglan bir kopek tarafindan isirildigi icin Iskocya’da kalmislardi. Bay Clark haberleri duyunca ogluna sarildi ve aileyi kurtardigi icin ona tesekkur etti. Ailesinin hayatini kurtardigi ve trajedi gibi gordugu bir durumu bir nimete donusturdugu icin Tanri’ya da sukretti.
Anafikir:
Her zaman anlamasak da hersey bir nedenle olur. Bizim icin iyi olmadigini dusundugumuz seyler aslinda gizli nimetlerdir.
Heyoğul!
Azını gören, çoğunu bilen, sözünü diyen oğul…
Sen sen ol, el sözüyle yola çıkma…
El sözüyle yola çıkan, el yolunda yorulur.
DEDE KORKUT
SESSİZ GEMİ
Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.
Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli.
Biçare gönüller. Ne giden son gemidir bu.
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu.
Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
Bilmez ki, giden sevgililer dönmeyecekler.
Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden.
Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden
YAHYA KEMAL BEYATLI
BU GERÇEK BİR HİKAYEDİR.!
Soğuk bir Ocak sabahı, bir adam Washington DC’de bir me…tro istasyonunda, kemanla 45 dakika boyunca 6 Bach eseri çalar. Bu süre içinde, çoğu işe yetişme telaşındaki yaklaşık bin kişi kemancının önünden geçip, gider…
Kemancı çalmaya başladıktan ancak 3 dakika kadar sonra, ilk kez orta yaşlı bir adam kemancıyı fark edip, yavaşlar ve birkaç saniye sonra da gitmek zorunda olduğu yere yetişmek üzere yine hızla yoluna devam eder.
Kemancı ilk 1 dolar bahşişini bundan bir dakika kadar sonra alır. Bir kadın yürümesine ara vermeksizin parayı kemancının önüne koyduğu kaba atarak, hızla geçer, gider.
Birkaç dakika sonra, bir başka adam duraklayıp, eğilerek dinlemeye başlar ancak saatine göz attığında işe geç kalmamak için acele ettiğini belirten ifadelerle hızla yoluna devam eder.
En fazla dikkatle duran ise 3 yaşlarında bir oğlan çocuğu olur. Annesinin çekiştirmelerine rağmen, çocuk önünde durur ve dikkatle kemancıya bakar. En sonunda annesi daha hızlı, çekiştirerek çocuğu yürümeye zorlar. Oğlan arkasına dönüp dönüp kemancıya bakarak, çaresizce annesinin peşinden gider. Buna benzer şekilde birkaç çocuk daha olur ve hepsi de anne, babaları tarafından yürümeye devam için zorlanarak, uzaklaştırılırlar.
Çaldığı 45 dakika boyunca kemancının önünde sadece 6 kişi, çok kısa bir süre durur. 20 kişi duraklamadan, yürümeye devam ederek, para verir. Kemancı çaldığı süre içinde 32 dolar toplar. Çalmayı bitirdiğinde ise sessizlik hakim olur ve kimse onun durduğunu fark etmez, alkışlamaz.
Hiç kimse onun dünyanın en iyi kemancısı Joshua Bell olduğunu ve elindeki 3,5 milyon dolarlık kemanla, yazılmış en karmaşık eserleri çaldığını anlamaz. Oysa Joshua Bell’in metrodaki bu mini konserinden iki gün önce Boston’da verdiği konser biletleri ortalama 100 dolara satılmıştı…
Bu gerçek bir hikayedir ve Joshua Bell’in öylesine bir kılıkla metroda keman çalması, Washington Post gazetesi tarafından algılama, keyif alma ve öncelikler üzerine yapılan bir sosyal deney gereği kurgulanmıştır. Sorgulanan şeyler şunlardı: Sıradan bir yerde, uygunsuz bir saatte güzelliği algılayabiliyor muyuz? Durup ondan keyif alıyor muyuz? Beklenmedik bir ortamda, bir yeteneği tanıyabiliyor muyuz?
Bu deneyden çıkarılacak kıssadan hisse ise; dünyanın en iyi müzisyeni, dünyadaki en iyi müziği çalarken, önünde durup, dinleyecek bir dakikamız dahi yoksa, başka neleri kaçırıyoruz acaba