Seveceksen: Yengeç ve Koçu
Dertleşeceksen: Kova ve Oğlağı
Kavgaya Gideceksen: Başak ve Boğayı
İçeceksen: Yay ve Aslanı
Hayatına Anlam Katmak İçin: İkizler ve Teraziyi
Macera Arıyorsan: Akrebi
Şevkat Arıyorsan: Balığı
İsmini söylemek zor da olsa spirulina, mavi yeşil algler şubesine ait bir canlı türüdür. Eski Aztek mutfağında kullanılmaya başladıktan sonra, eşsiz vitamin ve protein miktarı sebebiyle, Dünya’ya yayılmaya başlamıştır. Derler ki, Uzak Doğu’da sadece spirulina tozu ve su ile hayatta kalan Budist rahipler varmış. Yine de biz, istisna budist rahiplerini bir kenara bırakalım da spirulinanın bizlere neler verebileceğine bir göz atalım.
Belki sağda solda rastlamışsınızdır bu canlıya; ama ne olduğunu bilmiyorsunuzdur. Hap haline getirilmiş tozu besin takviyesi olarak satılıyor. Özellikle hayvansal proteinden kaçınanlar için spirulina çok güzel bir protein kaynağı. Kurutulmuş halinin yüzde 60’ı proteinden oluşuyor. İçerisinde bütün temel amino asitler var. Fasulye ve diğer baklagillere oranla protein oranı daha yüksek. Ayrıca içerisinde demir, sodyum, potasyum, magnezyum ve kalsiyuma ek olarak birkaç önemli minerali daha barındırıyor. Yalnız B12’ye dikkat etmemiz gerekiyor, spirulinanın içeriğindeki B12 insan vücudu tarafından kullanılamayan bazı çeşitlerde olmasına ek olarak, normal B12’nin bağlanması gereken yere bağlanıp, var olan B12’yi de kullanamamıza sebep olabilir. Kanıtlanmamış bir etki olsa da bu süper besini tüketirken B12 değerlerinizi sürekli takip etmeye özen gösterin. Onun dışında dünyanın en zengin vitamin kaynaklarından biridir, bu sebeple spirulinanın uzayda ve diğer gezegenlerde kurulması düşünülen olası kolonilerde yetiştirilmesi de düşünülüyor.
Pek çok insan spirulinayı çeşitli metabolik rahatsızlıklarını ve kalp damar hastalıklarını düzenlemek, kilo vermek ve şeker hastalığıyla, yüksek kolesterolle savaşmak için tüketiyor. 2008 yılında yapılan bir araştırma ile spirulinanın kolesterol düşürmekteki etkisi gözlenmiş. 60 ile 87 yaşları arasındaki 78 bireye 16 hafta boyunca, yarısına sahte ilaç, yarısına spirulina tozu verilmek suretiyle deney uygulanmış. Deneyin sonunda spirulina alan bireylerin kolesterollerinde belirgin bir düşüş gözlemlenmiş.
Ayrıca spirulinanın kırmızı ve beyaz kan hücrelerinin üretimini teşvik ettiği de gözlemlenmiş. Bu da onu kansızlığa karşı etkili bir besin kılıyor.
İçerisinde bulunan alfalinoleik asit, vücudun savunmasında etkili olduğu için bağışıklık sistemimizi geliştiriyormuş. Virüslerin vücudumuza girmesini büyük ölçüde engelliyor anlayacağınız.
Mukoprotin içeren bu yosun, kolay sindirilip, gastrit, ülser ve mide rahatsızlıklarında destekleyici rol oynuyormuş. Kilo vermekte işe yaradığını söyleyen kaynaklar da var; ama hormonal sebeplerle verilemeyen fazla kilolarda etkili olmayabilir.
Okumak isteyenler için spirulinanın içeriğiyle ilgili Türkçe bir makale buldum; işte burada. Burada yazdığına göre bu güne kadar yememekle kendimize yazık etmişiz.
Peki bu yosun bu kadar yararlıysa hep bunu yiyelim, avuç avuç yutalım mı? Tabi ki öyle bir şey yapmayalım. Araştırdığım kadarıyla günde en fazla 10 gram alınması gerekiyormuş. Hap şeklinde alındığında da 4 ile 6 hap arasına denk geliyor; ama biz yine de daha az alalım. Kilonuza ve metabolizmanıza bağlı olarak bahsedilen en yüksek doz bile size fazla gelebilir. Her şey gibi bunun da fazlası zararlı. Bazı insanlarda alerjiye sebep olduğu da gözlemlenmiş, böyle bir durumda mutlaka doktora gidin.
Bütün bunları okuduğumda kendi kendime dedim ki, “Neden ben de kendi spirulinalarımı yetiştirmeyeyim?“. Şimdilerde internetten araştırıyorum. Daha önceden yetiştirmiş olanlar Facebook sayfamızdan bizlerle deneyimlerini ve hatta görüntülü anlatımlarını paylaşabilirler. Çok yakında bu harika algleri daha sık duyarsanız şaşırmayın. Biraz yenilikçi olmakta fayda var, herkes menekşe yetiştirecek değil ya! En kısa zamanda nasıl spirulina akvaryumu kurabileceğimizle ilgili bir yazımla tekrar karşınızda olacağım. Kendinize iyi bakın
kaynak: gaiadergi.com
Bacak, ayak ve ellerinizde binlerce sinir olduğunu biliyor muydunuz? Peki her birini bütün vücudu…nuzu canlandırmak için nasıl kullanabilirsiniz?
Ayak refleksolojisi yüzyıllardır basit ve etkili bir alternatif şifa metodu olarak pek çok insan tarafından kullanılmaktadır. Akupunkturun geleneksel tedavi metoduyla ilişkili olan refleksoloji bedenin canlandırıcı noktalarına odaklanarak denge, rahatlama ve şifalanmayı sağlar. Açıkçası refleksoloji her şeyi tedavi edemez ama refleksoloji uzmanları uyku sorunları, yüksek tansiyon ve strese birebir olduğu konusunda iddialılar.
Refleksolojinin vücut üzerindeki başlıca dört faydası bilimsel olarak kanıtlanmıştır:
Böbreklere ve barsaklara kan akışını artırır
Diyaliz hastalarında pozitif değişikliklere neden olur
Kan basıncını düşürerek rahatlatır ve anksiyeteyi azaltır
AIDS, göğüs hastalıkları, diyabet, böbrek taşları ve osteoartirit ağrılarını azaltır
Siz de ayağınızdaki bu 6 noktayı basit bir masajla uyararak bedeninizi rahatlatabilirsiniz.
1. Büyük ayak parmağı
Büyük ayak parmağına masaj yaparak iştahınızı kontrol edebilir ve doğru egzersizle birlikte kilo verebilirsiniz.
2. Büyük ayak parmağının ortası
Burası birincil hormon salgı bezi olan hipofiz bezinin ana giriş noktasıdır. Eğer hormon dengesizliğinden şikayetçiyseniz bu noktaya masaj yapabilirsiniz.
3. Büyük ayak parmağının tabanı
Bu bölgeye masaj yapmak tiroid bezine masaj yapmak gibidir. Tansiyonu düzenler ve stresi azaltır. Stres sorununuz yoksa bile gevşemenize yardımcı olur.
4. Ayakların orta noktası
Ayağınızın merkezinde sinirler buluşur ve bu sinirler diyaframınızla bağlantılıdır. Bu bölgeye masaj yaparak bedeninizi rahatlatabilir ve her türlü stresten arınabilirsiniz. Stresle baş etmenizi sağlayacak, bu bölgeye özel çeşitli masaj teknikleri vardır.
5. Ayakların iç kısımları
Ayakların bu bölümleri adrenalin beziyle bağlantılıdır, bu noktalara masaj yaparak enerji seviyenizi yükseltebilirsiniz.
6. Topuk bölgesi
Bu bölgeye masaj yapmak boşaltım sisteminizi aktive eder ve vücudunuzdaki toksinlerden kurtulmanızı sağlar.
En iyi sonuçları almak için her gün düzenli olarak ayaklarınızdaki bu spesifik bölgelere masaj yapmanızı öneririz.
Kemiklerinize nasıl bakıyorsunuz? İşin aslı, bazen bu konuyu hiç düşünmüyoruz. Yanlış besleniyoruz, çantalarımızda çok fazla yük taşıyoruz, hareketsiz hayatlar yaşıyoruz ve yavaşça, yıllar içerisinde ağrılar ve sorunlar ortaya çıkıyor. Peki bunların olmasını nasıl önleriz? Endişelenmeyin, size kemiklerinize zarar veren alışkanlıkları ve onlardan nasıl sakınabileceğinizi anlatacağız.
Bir şeyi açıklığa kavuşturalım: bu günkü yaşam şekliniz gelecekteki kemik sağlığınızı belirleyecek. Kemiklerinizin; osteoporoz, zedelenme ve erken kalça çatlaması ve benzeri şeylerden korunabilmesi için belirli bir bakıma ve özel bir beslenme düzenine ihtiyacı vardır. Bunlara dikkat edip bazı alışkanlıklarınızı değiştirir veya düzeltirseniz ne mi olacak?
Vücut kitle endeksimiz; kemiklerimizin sağlam ve güçlü olması için de çok önemli olan bedenimizdeki kalsiyuma bağlıdır. D vitamini de çok önemlidir. Ancak bunları bilmemize rağmen genelde çok dikkat etmiyoruz. Her gün kalsiyum tüketmeye özen gösterseniz bile, kalsiyumu çeşitli yiyeceklerle birlikte tüketmeniz durumunda, size hiçbir faydası olmayacaktır. Zaman içerisinde kemiklerdeki kalsiyum seviyelerini düşüren maddeler bulunmaktadır. Peki bunlar nelerdir?
Dinlenmek, vazgeçilemeyecek bir biyolojik ihtiyaçtır. Bedenimiz, lenfatik sistemde başlayıp karciğerimizde devam eden önemli arınma ve temizlenme süreçlerinden geçer. Yavaşça, temel bedensel işlevler dengelenir. Ve bu sadece siz tamamen derin uykudayken gerçekleşebilir. Evidence-Based-Medicine dergisinde yayınlanan bir çalışmaya göre, iyi uyumamak kemik sağlığına ve kemik iliğine hasar veriyor, kemik mineralizasyonunu azaltıyor. Bu gelecekte kemik erimesine neden olabilir. Bu yüzden, kendinize bir düzen oturtup, akşam yemeğinizi erken yiyip, yatmadan sıcak bir banyo yapıp iyice dinlenmeyi denemelisiniz.
Genelde, kendini bu kötü alışkanlığa kaptıran kişilerin kemikleri çok güçsüzdür. Bu durum kadınlada, menopoz döneminde kemik kırılmasına daha müsait hale geldikleri için kadınlarda kendini daha ciddi şekilde gösterir. Eğer sigara içiyorsanız, sağlığınız için sigarayı bırakın.
Kadınların zaman içerisinde kemiklerine zarar veren pek çok alışkanlığı vardır. Örneğin topuklu ayakkabı giymek duruşunuzu, ayak ve bacak kemiklerinizi ve sırtınızı etkiler. Günün sonunda bitkinlik yüzünden bu ağrıyı fark etmiyor olabilirsiniz ama yıllar içerisinde bu durum çok ciddi sorunlara yol açabilir. Yüksek topuklu ayakkabılar yerine, daha rahat olan ara boy topuklu ayakkabıları tercih edin. Emin olun, orta boy topuklularla da çok şık görüneceksiniz!
Çantaları da unutmamak lazım. Bazen kadınlar farkına bile varmadan çantalarında 10 kilo taşıyabiliyorlar. Bu da rahatsızlığa, ağrılara, kas kramplarına neden oluyor; hatta kemik yapınızı bile etkileyebiliyor. Her gün kullandığınız çantanızın boyuna dikkat etmelisiniz çünkü bu çanta, bedeninizde omuzlar, kollar ve eller gibi çeşitli yerleri etkileyebilir.
Özellikle omuza asılan büyük, heybe gibi olan çantalara dikkat etmelisiniz. Bu tarz çantaları kullanırken, bir omzunuzda kısa bir süre taşmalı ve içlerini çok doldurmamalısınız. Sırt çantaları ve kol çantaları ağırlığın omuzlarınıza ve destek olan ele binmesine neden olurlar. Dirseklerinize çok ağırlık bindirmediğinizden emin olun yoksa tenisçi dirseği denen sorunla karşılaşabilirsiniz. Bu durumda, çantalarınızın olabildiğince hafif olmasına özen gösterin ve çantayı taşıdığınız kolunuzu sık sık değiştirin.
Peki en sağlıklı seçenek nedir? Sırtınız, kollarınız ve omuzlarınız için en sağlıklı çanta seçeneği, kolaylıkla sıkılaştırabileceğiniz, destekli bir kayışı olan ve bedeninizle dengelenen, omuzdan askılı bir çantadır.
İşiniz için tüm gün aynı pozisyonda oturuyor olabilirsiniz veya sadece hareketsiz bir hayatınız olabilir, yine de oturuşunuzdaki kamburluğun farkına varıp düzeltmek için geç kalmış sayılmazsınız. Kemikler güçsüzleşip dirençlerini kaybederler, eklemler artık eskisi kadar dayanıklı değildir… Yıllar geçtikçe hareketsiz bir hayat sürmenin yan etkileri ortaya çıkmaya başlar. Bu yüzden neden her gün bir arkadaşınızla yürüyüşe çıkmıyorsunuz? Haydi deneyin!
kaynak: sağlığa bir adım
Kan akışındaki asiditeyi dengede tutmanın yanısıra, karbonat böbrek fonksiyonlarının çalışmasını teşvik eder ve böbrek taşı oluşumunu engelleyicidir.
Hatırlamakta fayda var, böbrekleriniz bütün gün boyunca, kanınızı atıklardan ve toksinlerden arındırmakla uğraşır. Bu önemli fonksiyonu bir imtiyaz olarak algılamayın; zira sağlığınız ve yaşam kaliteniz buna bağlıdır. Öyleyse, neden böbreklerimizi sağlıklı kılmak ve üstün performansla çalışmalarını teşvik etmek için bu beş basit yöntemi öğrenmeyelim ki?
Böbrekleriniz, bir an için bile olsun durmaz, sürekli çalışır. Kanı filtreler, arındırır, fazla tuz ve toksinleri giderir, hormon salınımını tetikler ve tüm bunların sonucu olarak da, kan basıncınız daha iyi şekilde düzenlenmiş olur ve vücudunuz elektrolit dengesine sahip olur. Birçok insan, bu organların görevlerinin önemini küçümsemektedir ve farkında olmadan, sağlıksız bir yaşam tarzı güderek, böbreklerine zarar vermektedir. Ancak, sonunda, sorunlar ortaya çıkacaktır. Kreatinin seviyeleri yükselecek, böbrek fonksiyonlarını kaybedecekler ve kanın düzgün filtrasyonu yavaşlayacaktır. Artık yavaş yavaş kendinizi yorgun ve hasta hissetmeye başlarsınız. Ve eğer, şu an hayatınızın karmaşık olduğunu düşünüyorsanız, bir de diyalize bağlı olmak zorunda olduğunuzu hayal edin. Belki de halihazırda bu şekilde yaşamak zorunda olan birini tanıyorsunuz ve böbreklerinize iyi bakmanın önemini öğrendiniz. Peki onları korumaya, neden bugünden başlamayasınız?
Birazdan açıklayacağımız belirtilerden bir veya birkaç tanesini mutlaka yaşamışızdır. Örneğin bazı günler kendinizi daha yorgun hissedebilirsiniz veya bacaklarınızda şişkinlik olabilir. Bu durum tamamen normaldir; ancak eğer bu düzelmeyen bir durum haline gelirse veya bu duruma idrara çıkarken zorlanma veya acil idrara çıkma ihtiyacı da eşlik ederse, mutlaka bir doktora görünmelisiniz.
Eminiz ki, siz bu tavsiyeyi daha önce duydunuz. Karbonat, doğal elektrolittir ve kandaki asiditeyi (pH seviyesini) düzenleyicidir. Böbrek rahatsızlığınız varsa, renal asidoz olarak bilinen, asiditenin artarak böbrek fonksiyonlarının bozulmasına neden olduğu rahatsızlıktan yakınıyor olmanız çok mümkündür. Karbonat, asiditeyi engelleyerek, pH dengesinin sağlanmasına yardımcı olur ve ayrıca böbrek taşı oluşumunu engelleyicidir, varolan böbrek taşlarının ise ilerleyerek böbrek fonksiyonlarını bozmasını önlemeye yardımcıdır. Bu sebeple, bir su bardağı suya bir çay kaşığı karbonat ilave ederek bu içeceği haftada en az üç defa tüketmek iyi bir fikirdir.
Bu konu ile ilgili, elma sirkesi böbreklere faydalı olan bir asit içermesi ile konuya dahil omaktadır. İlk bakışta biraz çelişkili görünebilir, çünkü sirkeyi kandaki asidite seviyesini yükseltmek için kullanmıyoruz; elma sirkesinin bu konudaki işlevi sindirimi teşvik etmesi ve böbreklere olan detoks etkisidir. Ana öğünlerden sonra, bir bardak suya bir çay kaşığı elma sirkesi ekleyerek tüketmeyi deneyin. Neden hemen denemeyesiniz ki?
Fitoterapi, kan akışınızı filtreleyerek, iltihaplanmayı azaltarak ve böbrek taşı oluşumunu önleyerek; böbreklerinizi temizlemek için en ideal yollardan biridir. Akşam çayı yapabilmek için en faydalı bitkiler aşağıdaki gibidir
Fesleğen: Acı verici böbrek taşlarından korunmak için çok etkili bir bitkidir. Bunun için, beş yaprak fesleğen ve bir çorba kaşığı bal kullanarak, bir çay yapabilirsiniz.
Bildiğiniz üzere, zeytinyağı, oleik asit açısından zengindir ki bu asit de vücuda anti-enflamatuar etki yaparak fayda sağlamaktadır. Zeytinyağı ayrıca, mono doymamış yağlarla doludur, ki bu yağlar böbrekler için çok iyidir. Sabahları, bir çorba kaşığı zeytinyağı ile birkaç damla limon suyunu karıştırın ve tüketin. Bu karışım, sizi böbrek taşı oluşumundan koruyacaktır. Neden hemen başlamayasınız ki?
kaynak: sağlığa bir adım
12 Aralık 2015 tarihinde Avrupa yakasında saat 14.00-18.00 arası Reiki 1. Seviye Eğitimi veriyorum. Katılmak isteyenler Facebook sayfamdan bana mesaj atabilir.
Sevgiler
Anette İnselberg
Öğrenilmesi ve uygulanması çok kolay olup herkesin uygulayabileceği bir iyileştirme metodudur. 1920’de Japon Dr. Mikao Usui tarafından Kurama Dağında başlatılmıştır. Ancak bir Reiki Master/Öğretmen tarafından inisiye edilmiş kişi tarafından ellerin bedene temasıyla kişinin kendisine ya da başkalarına uyguladığı bir yöntemdir. Doğası biyoenerjiden çok farklıdır.
Reiki diğer şifa teknikleri gibi öğrenilemez. Reiki uygulayabilmek için uzun süren meditasyonlar yapmak, farklı deneyimlere, tecrübelere ya da özel yeteneklere sahip olmak gerekmez. Bu yeteneğe sahip olmanın tek yolu; inisiyasyon dediğimiz yeteneğin transferidir (yani kısaca eskilerin ya da Anadolu’daki yaygın kullanımıyla el vermek diyebiliriz). Öğrendiğiniz ilk günden itibaren kendiniz ve başkaları için uygulayabilirsiniz.
Reiki enerjisi çok yumuşak aynı zamanda da herşeyde kullanılabilen, zararsız ve çok güçlü bir enerjidir. Adeta kendi bilinci olduğundan sizin yönlendirmenize gerek duymaz. Konsantre olmanız gerekmez. Reiki’yi aktarırken uygulayıcı bir kanal olur. Bu özelliğinden dolayı; uygulayıcının enerjisi tükenmez. Reiki, tüm inançlarla uyumlu çalışır.
Dünya üzerinde 2 milyondan fazla kişi tarafından kullanıldığı varsayılmaktadır. Bugün Amerika’da hastaların iyileşme sürecini hızlandıran bütünleyici/tamamlayıcı tedavi olarak bazı hastane ve kliniklerde uygulanmaktadır, ama yine de modern tıbbın yerine kullanılamaz.
Neden Hasta Oluruz?
Eğer yaşam enerjiniz düşükse veya dolaşımında bir tutukluk varsa hastalıklara daha açık olursunuz. Enerjiniz yüksek olduğunda ve rahatça aktığında; daha az hastalanır ve sağlığınızı uzun süre koruyabilirsiniz.
Bedenimizdeki sistemlerin hepsi birbiri ile bağlantı halindedir. Bir tanesi bozulduğunda, zaman içinde diğer sistemleri de etkilemeye başlar. Bir bölgedeki hastalık, ilişkili başka bir bölgede hastalığa ya da olumsuzluğa neden olabilir. Enerji düzeyinde başlayan bozuk bir titreşim zihinsel ve fiziksel düzeyde hasara yol açacaktır. Reiki, vücuttaki sağlığın, uyumun ve dengenin düzenlenmesini sağlar.
# Reiki’nin Faydaları Kişi inansa da inanmasa da bu evrensel enerji şuurlu olarak kanal olan kişi aracılığıyla terapiyi alana, alıcının ihtiyacı olduğu oranında akarak denge ve şifa sağlar.
# Stresli olduğunuzda derin bir rahatlama sağlar. Kafanız karıştığında düşüncelerinize berraklık getirir.
# Korku anlarında sizi sakinleştirir.
# Acınızı azaltarak, yaralarınızın doğal iyileşme sürecini hızlandırır. Her zaman daha sağlıklı olmanızı sağlar
# Varolan hastalıklarınızın ilerlemesini önler. Kronikleşmiş rahatsızlıklarınızı yavaş yavaş ortadan kaldırır. Duygusal yaralarınızı sarmanıza yardımcı olur.
# Olumsuz davranışlarınızı siz farkında olmadan değiştirir. Bütün bunları bedeninizdeki enerji titreşimlerini artırarak yapar.
# Ruhsal gelişimdeki pozitif etkisi, uygulamadan sonra karşılaşacağınız sorunlara daha derin bir bakış açısı kazanmanızı sağlar. Yaşamınızda doğru kararlar almak için gereken farkındalığa ulaşmanızda yararlıdır.
# Reiki, günlük kullandığınız enerjinize güç katıp bedeninizdeki enerjiyi dengeler ve rahatlamanızı sağlar. Böylece, zaman içinde oluşacak duygusal ve zihinsel dengesizlikleri engellenir.
# Hem kendinize, hem başkalarına kullanılabilir olması, en önemli avantajlarından biridir.
# Şevkat ve sevgi duygularını geliştirir. Uygulama sırasında en çok ortaya çıkan duygu: huzur, rahatlama ve güvendir. Yapılan Reiki uygulamaları, iyileşmeyi yumuşak geçişlerle sağlar.
# Reiki verme konusunda hiçbir zaman endişe duyulmamalıdır. Uygulayıcı, bu güçlü enerjiyi kanal olarak uyguladığı için uygulayan kişinin, kişiliği enerjiyi etkilemez.
# Uygulamalardan sonra ortalama üç haftalık bir iyileşme süreci devam eder. Eğer sonucu görmek için röntgen çektirmek ya da tahlil yaptırmak gerekiyorsa bu süreci beklemekte yarar vardır.
# Yapılan uygulamalar sırasında eğer önemli sağlık sorunları varsa bu uygulamaların tıp tedavisi ile birlikte devam ettirilmesi tavsiye edilir.Reiki, yaşam boyu sizinle birlikte olacak, evrenin enerjisinden kendinizin ve çevrenizin yararlanmasını sağlayan, geçmişi asırlar öncesine dayanan bir şifa tekniği…
Reiki, tüm insanlar için evrensel bir ödül…
Türkiye’de Reiki konusunda şu ana kadar yayınlanmış çeşitli kaynaklar ve siteler bulunmakta. Gerek bu eserler, gerekse yurt dışında yayınlanmış pek çok çeşitli kaynak, Reiki konusuna çok farklı açılardan yaklaşmakta ve daha çok yazarlarının Reiki tecrübelerini yansıtmaktadır. Aslında Reiki, ilgilendiğiniz boyuta bağlı olarak pek çok farklı sistemi de referans alabildiğinden ve de farklı uygulama teknikleri ile kombine edilebildiğinden çok kapsamlı ve uzun çalışmaları gerektirebileceği gibi, tekniğin özündeki basitlik nedeniyle de çok kısa sürede öğrenilip doğru ve çok etkin şekilde uygulanabilecek bir şifa sistemidir
Affetmek, başkalarının yarattığı koşullardan ve yanlışlardan dolayı kendimize acı vermeye, ya da başkasının bize acı vermesine izin vermemize son vermek demektir.
Affetmek, bir kesiftir… Bir yanlışı silmek değil, affettiğimiz kişiyle aramızdaki benzerliği keşfetmektir.
Affetmek unutmak değildir.. Geçmiş unutulmaz.. Unutmamalıyız da.. Ama geçmişte yapılanların yıkıcı etkisini ortadan kaldırmaktır. Artık acıyı hissetmemektir.
Affetme süreci, yas tutma sürecidir.. Kişi affetse de kaybetme duygusunun ve yaralanma duygusunun acısını hissedebilir. Onarım zaman gerektirir.
Affetmek yapılanları onaylamak, hoş görmek değildir.. Yapılanları önemsiz farz etmek, örtbas etmek, yapılanların kötü olduğunu geçersiz farz etmek ya da o kişinin hakli olduğunu zannetmek de değildir.. Tam tersi “yapılanlar kotuydu.. İncitti ” diyerek ve yüzleşerek yola çıkılır.
Affetmek o kişiye kendimizi daha büyük hissettirerek onu bize karşı borçlu kılmak ta değildir.. Bu bir ego oyunu olabilir ancak.
Affetmeyi seçtiğimizde kimse bize borçlanmayacaktır. Diğer insanin da affetmesini, özür dilemesini, değişmesini ve
Bizim istediğimiz gibi olmasını beklemeyeceğiz. . Çünkü biz ancak kendimizi kontrol etmeye muktediriz..
Bir başkasının seçimlerini kontrol edemeyiz. Böyle bir gücümüz yok..
Affetmek fedakarlık değildir.. Katlanmak hiç değildir.. ” iyilik perisini” oynamak ta değildir.
Affetmemiz için illa o kişiyi anlamamız gerekmez.. Olayları illa hatırlamamız da gerekmez.
Affetmek o ana mahsus bir durum değildir.. Bir süreçtir.. Zaman içersinde sabırla yavaş yavaş olur.
Affetmek bir secimdir.. Amaç bizim öz mutluluğumuz, rahatlamamız, özgürleşmemiz, hastalanmamamız ve hayatimizi sağlıklı ve mutlu yaşamamızdır.
Affetmek, o kişiyi sevmek değil, o kişiyle konuşmak zorunda olmak değil,
O kişiyle ilişkiyi sürdürmek değil,
O kişinin beklentileri doğrultusunda davranmak değil,
O kişiyi suçsuz ya da hakli bulmak değildir.
Affetmeyi gerektiren her yara ve travma, içinde önemli bir dersi de barındırır.
Dersi görebilmek için yarayı yeniden deşmemiz, yüzleşmemiz gerekebilir. .
Cesurca bunu yapmalıyız.. Zira affetmenin gerçek yolu buradan gecer.
Affetmek öfke ve intikama yatırım yapmaktan vazgeçmektir.
Affetmek kendimize verdiğimiz en büyük armağandır..
ACI, öfke ve çaresizlik hislerinden özgürleşmektir. .. Geçmişe değil, şimdiye ve geleceğe yatırım yapmaktır.
Affetmek kendini yiyip bitirmek ya da kişiye bedel ödetmek yerine, var olan enerjimizi kendimizi geliştirmek için kullanmamızı sağlar.
Gerçek affediş, mazeret uydurmak ta değildir.. ” annem babam yapabileceklerinin en iyisini yaptılar.. Naapsinlar.. Ah canim benim” demek te değildir.
Öfke ve affetmek birbirinin zıttı değildir. Üzerinde birlikte çalışılması gereken olgular ve duygulardır.
Affetme süreci nasıl başlar?… Nasıl affedebiliriz?
1) Önce acıyı, travmayı kabul etmek ve yüzleşmeye kendimizi hazır hissetmek
2) Kendimizi tanımak, bu süreç içersinde bir yandan kendimizi affetmeye de başlamak
3. Basamak: sınırlarımızı çizmek.. Kendimize güvende hissettiğimiz bir alan yaratmak…
Yanı ” tamam.. Bugüne kadar yaptığın yanlıştı.. Kotuydu.. Bana acı verdi..
Ama artık dur.. Bundan sonra buna izin vermiyorum.” diyebilmek ve bu sınırı koymaya karar vermek.
4) Kendi duygusal tepkilerimizle yüzleşmek.. Değişecek olan diğer insan değil, biziz..
Yanı beklenti ondan değil, kendimizden.
5) Öfkemizi kullanacağız. .. Önce kendi öfke ve çaresizlik hislerimizi fark edeceğiz. .
Öfke enerjimizle sınırlarımızı yeniden belirleyeceğiz.
6) Affetmenin kısa yolu, sihirli tarifeleri yoktur.. Bir süreçtir,, sabır gerekir.. Herkes için farklı yaşanır.
7) Objektif olarak bize acı veren durumla yüzleştiğimiz zaman, derin bir mutsuzluk ve yoğun bir öfke,
Korku hislerinden sonra gerçek uyanış başlar ve yeniden sevme gücünü kazanma sansını elde ederiz.
8) Bütün bunları yapmadan affetmeye çalışmak sağlıklı ve yararlı olamaz.
Eğer biz bır cesaret yüzleşmezsek,
Travma kendini değişik kılıflarda, obje değiştirerek yine karşımıza çıkarak tekrarlayacaktır. .
bazen de ” marazı ask” kılıfı altında çıkacaktır karsımıza..
Marazı ask, çocuklukta yarım kalmış öfke ve obsesyonun erişkinlikte yeniden yaratılmış halidir.
9) Duygularımız bilinç altımızın tercümanıdır. .
Duygularımızı dinlemeyi anlamayı öğrenmeliyiz ve duygularımızın rehberliğine izin vermeliyiz..
Acılarımızı dolu dolu yasamadan yapılan affedişler gerçek affediş değildir,
Affettiğimizi söyleriz ama acı bilinçaltına gömülür,
Hiç olmadık yerde hiç olmadık şekillerde farklı objelere yansımalarla patlamalar yasarız..
Bu da bize zarar verir.
10) Affettikçe bir zamanlar gözümüze canavar gibi görünen insanın gittikçe boyutu gözümüzde küçülür…
Bizi bilinçli kırmaya çalışan ya da kotu niyetli davranan, zarar veren kişi
Zaten kendi yarattığı cehennemi yaşamaktadır.
Zaten yaşamında mutlu olsa, kendiyle barışık olsa hiç bunları yaparmı?
Başkalarına zarar verme güçsüzlerin, sevecenlik, affedicilik güçlülerin işidir.
11) Çocukluk döneminin travmalarıyla yüzleşmek çok önemlidir..
Yoksa eşimizle olan yaşantımızda, patronumuzla ilişkilerimizde hemen aynı sorunlar karsımıza çıkıverir..
Örn: çocuğunu sevgiyle boğan kontrolcü ebeveyn,
Kendi doğrularını empoze etmeye çalışan mukemmeliyetçi ebeveyn,
Babaların yonettiği yaşamlar sevgi nefret ilişkisi yaratabilir. .
Bunları bastırmaya çalışırsak ruhsal gelişimin yolunu tıkarız…
Derken önce ruh hastalanır.. Sonra beden.
12) Gerçek affediş, zarar veren kişi için ” sen kendi öfkeni kusuyordun ama bu bana zarar veriyordu..
Artık bana zarar veremezsin.. İzin vermiyorum.. Bitti..
Artık benim üzerimde hiçbir gücün yok. Ben özgürüm.” diyebilmek, hissedebilmek ve karar vermektir.
13) Öfke enerjisinin görevi bize yeniden sınırlarımızı belirlemek gücünü vermektir..
Onun için ikisi aynı süreç içerisinde yaşanır..
14) Acıyı ilaçlarla uyutmaya ve gömmeye çalışmak bir tedavi yolu değildir..
Kendimize yönelik işlediğimiz bir suçtur..
İlaç tedavi etmez sadece semptomları geçici olarak bastırır..
Kökten iyileşme ancak farkındalıkla ve kendini derinden tanıma sureciyle olur..
Bedensel hastalıklar da duyguların hastalığıdır. .
Tedavisi yine duyguların açığa çıkmış enerjisi ile sağlanır.
15) Duyguları ifade etmek bastırmaktan daha sağlıklıdır. .
Ama ideal yol, duygularımızı rehber alarak, onları kanalize edebilmektir. .
Duygularımızı bastırırsak kendimize zarar veririz..
İfade edersek karşı taraf incinebilir. .
Ama kanalize eder yani yüzleşerek sınırlarımızı net bir şekilde çizersek, bu zarara izin vermemiş oluruz.
16) Affettiğimizi nerden anlarız ?
Artık o insandan korkmuyorsak, özellikle de onun da iyileşmesi için duacı isek,
Başına kötü birşey gelsin ya da mutsuz olsun beklentisinde değilsek,
Ve o kişiyi kendisiyle başbaşa bırakabiliyorsak,
O kişinin adı geçtiğinde artık yüreğimizde acı hissetmiyorsak, bilelim ki affetmişiz..
Lütfen bunu farkettiğimiz gün kendimizi kutlayalım..
Ama unutmayalım ki bu bir süreçtir.. Yas sürecidir.. Zaman ve sabır gerekir.. Zoru başarmaktır.
17) Affetmek kimseye yaptığımız bir iyilik ya da yücelik hali değildir…
Sadece kendi ruhumuzu tedavi etme ve iyileştirme sürecidir..
Peki affetmezsek ne olur??
Sürekli bir güçsüzlük, acizlik duygusu içinde oluruz.. Kendimizi sık sık kurban ilan edebiliriz..
Çaresizlik yakınmalarımız hep değişik objeler aracılığıyla gündeme gelir.
Zira tüm onları yapan “kötü kişi ” olacağı için biz otomatik olarak “iyi kişi” konumunda oluruz.
Affetmediğimiz surece içimizde derinlerde devamlı bir haddini bildirme arzusu, intikam duygusu,
Gurur, kıskançlık, pişmanlık, kendimizi hep hakli gösterme çabası, zannedilen bir reddedilmişliğin incinmişliği,
Sevgisizlik, affedemeyeceğine inanma, obur kişinin mutluluğunu istememe gibi negatif duygular içersinde olunur.
Veeee tüm bunların sonucunda:
Hayır deme zorluğu, yani kendi bireysel sınırlarını koyamama,
Farkında olmadan kendini cezalandırma ( çünkü bu duygular, arzular ve hırslar bilincin derinliklerinde “suçluluk hisleri” yaratacaktır ve bilinçaltı ” suçlular cezalandırılmalıdır ” komutu verecektir.)
Güzelliklerden mahrumiyet ve utanç
Zarar verici ilişkiler
Dürtüsel, zarar verici davranışlar
Bağımlılıklar
Kazalar
Hastalıklar
Depresyon
Yabancılaşma, yalnızlık
Büyüyememe
Risk alamama
Mutlu aile kuramama
Başkalarının hayatlarını yaşama vs. vs. olacaktır
Hiçbirşey için geç değildir!
Hepimize affetme gücü diliyorum..
* Dr. Şule Tokmakçıoğlu- sonsuz şifa sayfasından alınmıştır
Affedin kurtulun gari:)Anette
Dunyasal hirslardan ozgurlesmek, bilinc duzeyimizin yukselmesinde cok buyuk onem tas…ir. Yasamimizda huzur ve mutlugun sureklilik kazanmasini istiyorsak hirslarimizdan ozgurlesmeliyiz. Hirs, insanda korluk yaratir. Yapabileceklerimiz nelerdir?
1- Her durumda yapabilecegimizin en iyisini yapmak ve cikan sonucu kabul edip, kendimimize ofkelenmemekle ise baslayabiliriz. Yapabileceklerimizin en iyisi, gunden gune farkliliklar gosterebilir. Bu normaldir. Insanin gunu gunune uymayabilir.
2- Sahip olamadiklarimiz icin, kendimizi sanssiz gormemeliyiz. Yada ailemizi veya cevremizi suclamamaliyiz. Bu duygu, olaylari kurban bilinciyle degerlendirmemize neden olur. Yaratacagi sey, ofke, kiskanclik, guvensizlik,mutsuzluk, tatminsizlikten oteye gidemez.
3- Bizler, hicbirseyin sahibi degiliz. Bir an sonra ne olacagini bilmedigimizi hep hatirlayalim.Bunu kendimize hatirlattigimizda, hayati surprizlerle yasamak icin izin vermis oluruz.
4- Dedikodu yapan, yalan soyleyen, surekli sikayet etmeyi seven, kiskanc, hep olumsuz konusan insanlari yakin cevremizden uzaklastirmaliyiz. Bu insanlarin yaydigi enerjiler, bilincimizi olumsuz etkiler.
5- Acik havada, derin nefesler alarak kanimizdaki oksijeni arttirmaliyiz. Hicbirsey yapamiyorsaniz, pencerenizi acin ve cigerlerinize temiz havayi doldurun.
6- Daha az tv izleyin.Seyrettiginiz dizilere ozenli secin.. Mumkunse dizi seyretmeyin diyecegim. Tv programlari beynimizi copluge ceviriyor. Vaktinizi gecirmek icin, daha yararli ugraslar edinin.
7- Bir defter alin ve caninizi sikan herseyi yazin, birilerinin okumasindan tedirgin olacaksaniz yazdiginizi daha sonra yakin.
8- Kendinize sevdiginiz bir ugras yaratin. Bir kursa gidin mesela, belediyelerin ucretsiz kurslarini inceleyebilirsiniz.
9- Gidalariniza dikkat edin, saglikli beslenmeye ozen gosterin.
10- Spor yapin, yapamiyorsaniz uzun yuruyusler de etkilidir.
Yukarida yazdiklarimi uyguladiginiz takdirde, kendinizi cok daha mutlu hissedeceksiniz.😙😙😙
Adı A’yla Başlayanlar: Atsınız: Özgürsünüz. Sadıksınız. Doğada yürüyüşler, hayvan haklarını koruma sizin işiniz.
B: Balıksınız: Biraz içinize atan bir tipsiniz ne olur artık kendinizi ifade etmeye başlayın.
C-Ç: Çalı Kuşusunuz: Çok duygusal ve kırılgansınız. Sevdiğiniz kişi çok şanslı
D: Deve: Çok dayanıklısınız, zor durumda problemleri çözme yeteneğiniz var. Helal.
E: Eşek: Ne güzel ne içli bakarsınız siz. Konuşmayın bakın yeter herkes duygularınızı anlar.
F: Fil: Şans, bereket, bolluk sizinle. Hem kendinize hem çevrenize uğur getiriyorsunuz.
G: Güvercin: Evim olsun, eşim olsun, çocuklarım olsun, mutlu huzurlu sakin yaşayayım istiyorsunuz. Hadi inşallah.
H: Horoz: Aslında sakin bir yapınız vara ta ki birisi bam telinize basana kadar. Sakın basmasınlar benden söylemesi…
I-İ: İstakoz: Siz bu dünyaya hizmet için gelmiş bir meleksiniz. Hepimiz size müteşekkiriz.
J:Jaguar: Hızlısınız, atiksiniz, pratiksiniz. Siz her eve lazımsınız.
K:Kaplumbağa: Elinizde ne varsa başkalarıyla paylaşmaya hazırsınız. Ne kadar vericisiniz. Bravo
L: Lama: Sizden gerçekten çok sıkı dost olur. Size söylenen sırrı asla başkasına söylemezsiniz. Helal…
M-N: Maymun: Çok yönlüsünüz, her şeyden biraz öğrenmesini seviyorsunuz. Hayata bayılıyorsunuz.
O-Ö: Orkinos: Yemek yapmak, eve misafir çağırmak, onları eğlendirmek, ağırlamak sizin işiniz. Bir gün beni de çağırın:)
P-R: Porsuk: Araştırmacı bir kişiliğiniz var. Çok meraklısınız ve her şeyin nedenini öğrenmek istiyorsunuz. Sizden çok iyi bilim adamı olur.
S: Sincap: Siz bu dünyaya şefkat göstermeye, insanların yaralarını sarmak için gönderilmişsiniz. Göreviniz çok kutsal.
T: Tavus kuşusunuz: Siz giyinip süslenip dışarı çıkmasını, gece hayatını seviyorsunuz. Oh sefanız olsun…
U-Ü: Üveyik Kuşu: Biraz güvensiz bir yapınız var. Şöyle düşünün evrenin sistemi mükemmeldir karşınıza daima sizin yararınıza olan insanları çıkaracaktır. Sevgimdesiniz.
V:Vaşak: Aileniz için her şeyi yaparsınız, gerekirse karşınızdakini çiğ çiğ yersiniz. Karşınızdaki neye uğradığını şaşırır. Korumacılığınıza şapka çıkarıyorum
Y:Yarasa: Yaratıcılık sizde, yazarlık sizde, şairlik sizde, ünlü olmak istiyorsanız yıldızlar sizi destekliyor.
Z:Zürafa: Zerafetiniz, güzelliğiniz göz kamaştırıyor. Ama siz dışınızı olduğunuz kadar içinizi de geliştirmişsiniz. Sizle sohbete doyum olmuyor.Bir gün kahve içelim.
Yazan:Anette İnselberg
Harflerin ses değerleri ve bir kaç karışım daha kullanılarak tarafımca eğlence amaçlı yaratılmıştır