********Mutfaktaki Mucize Baharat Tarçın***********

12208656_937903046276697_7051021007097279218_n[1]
.Çay olarak içilebileceği gibi çeşitli yiyeceklerin üzerine serpilip ya da direk yenilerek de tüketilebilir.
İşte Tarçının Faydaları:
1-Kolestrolü düşürür.
Çalışmalar günde sadece yarım çay kaşığı tarçın tüketilmesinin kolestrolü düşürdüğünü göstermiştir.Tarçın kandaki kötü
kolestrol ve trigliserid seviyesini düşürür.

2-Kan şekerini düşürür Tip 2 Diyabeti tedavi eder.

Çalışmalar günde sadece yarım çay kaşığı tarçının kan şekerini dengelediğini göstermiştir.Tarçın insülünün daha etkin
olmasını sağlar ve bu sayede kilo kontrolü ve kalp krizi riskinin azaltılmasında yardımcı olur.
3. Kalp Hastalıklarına Faydalıdır.

Tarçın kalp damar sistemini güçlendirir.Tarçında bulunana kalsiyum ve lif kalp hastalıklarına karşı bir koruma sağlar.Biraz
tarçın koroner damar hastalığında ve yüksek tansiyonda yardımcı olur.

4-Kanserle Savaşır.

Aeerika Maryland’de yapılan bir araştırma tarçının kan kanseri ve lenf kanserinde kanserli hücrelerin bölünmesini azalttığını
göstermiştir.

Tarçındaki kalsiyum ve lif kombinasyonu safra salgısını artırarak kolon hücrelerinin zarar görmesini dolayısıyla kolon
kanserini önler.

5-Diş Ağrısı ve Ağız Kokusu Giderici.

Tarçın geleneksel olarak diş ağrısı tedavisinde ve ağız kokusu giderici olarak kullanılır.Bir kaç çimdik tarçın ağızda
çiğnenebilir ya da çayı yapılıp gargara olarak kullanılabilir.

6- Solunum sorunlarını tedavi eder.

Tarçın grip için çok faydalı bir ev ilacıdır.Bir çay kaşığı bal ve çeyrek çay kaşığı tarçın karıştırılır ve yenir.3 gün
boyunca devam edilir.Bu reçete öksürüğe,soğuk algınlığına ve sinüzite iyi gelir.
7- Beyin Toniği

Tarçın beyin aktivitesini artırdığından beyin için iyi bir toniktir.Sinirsel tansiyonu tedavi eder,hafıza kayıplarını önler.

Çalışmalar tarçını koklamanın bilişsel fonksiyona,hafızaya,zihinsel performansa iyi geldiğini,uyanıklığı ve konsantrasyonu
artırdığını göstermiştir.
8- Enfeksiyonlara iyi gelir.

Anti mantarianti bakteriyel,anti viral anti parazitik ve antiseptik özellikleri nedeniyle dahili ve harici enfeksiyonlarda
etkilidir.

9- Adet dönemini kolaylaştırır.

Tarçın kadın sağlığında da faydalıdır.Adet kramplarında ve diğer adet sorunlarında rahatlama sağlar.
10-Doğum Kontrolü

Tarçın aynı zamanda bir doğal doğum kontrol aracıdır.Doğumdan sonra düzenli olarak kullanılması adeti geciktirir ve gebeliği
önler.

11- Anne Sütünü Artırır.

Tarçın anne sütünde artış sağlar.

12. Eklem iltihabından kaynaklanan ağrılarda rahatlama sağlar.
Tarçın anti iltihap maddeler içerdiğinden,eklem iltihabı gibi hastalıklarda rahatlama sağlar.
Copenhagen Üniversitesinde yapılan bir çalışma sonucunda bir hafta boyunca her sabah 1 çay kaşığı balla çeyrek çay kaşığı
tarçını karıştırıp yiyen hastlarda belirgin bir rahatlama görülmüş,bir ay boyunca kullanan hastalar ağrısız yürüyebilmişler.
13- Sindirim Toniği

Tarçın pek çok yiyeceğe baharat olarak eklenmeli,güzel bir tat vermesini dışında ayrıca hazmı kolaylaştırarak sindirime katkı
sağlar.Tarçın hazımsızlık,mide bulantısı,kusma,mide sorunları,ishal ve gazda çok etkilidir.Bağırsak ve mideden gazı atmak
konusunda çok yardımcıdır. Asitliliği,ishali ve sabah halsizliğini bitirir.Çok etkili bir sindirim toniğidir.

14-İdrar Yolları Enfeksiyonlarına İyi Gelir.

Düzenli bir şekilde tarçın tüketen insanlarda idrar yoları enfeksiyonları daha az görülmektedir.Tarçın idrar
söktürücüdür,İdrarı artırır ve söktürür.

15- Pıhtılaşma Önleyici Etki

Tarçında bulunan Cinnamaldehid adlı maddenin kanın pıhtılaşmasını önleyici etkisi vardır.Acil durumlarda kanamanın durması ve
yaraların kapanması için gerekli olan kanın pıhtılaşması normal şartlarda da olursa damar tıkanıklığına neden
olur.Cinnamaldehid kandaki gereksiz pıhtılaşmaları önleyici bir maddedir.

16- Doğal Gıda Koruyucu
Yiyeceklere eklendiği zaman bakteri oluşumunu engeller ve doğal bir koruyucu görevi üstlenir.
17- Baş Ağrısı Ve Migrende Faydalıdır.

Soğuk çarpması nedeniyle oluşan başağrısında tarçın az bir suya eklenir ve macunumsu hale gelince ince bir tabaka halinde
şakaklara ve alna sürülür.

18- Sivilce ve Siyah Noktalarda Etkilidir.

Tarçın kanı temizler bu yüzden sivilcelerde faydalıdır.Bir kaç damla limon suyuna bir iki çimdik tarçın karıştırılarak elde
edilen macun sivilce ve siyah noktalrın üzerine uygulanırsa faydalı olur.

19- Kanı inceltir ve kan akışını hızlandırır.

Tarçın kan incelticidir ve bu sayede kan dolaşımını hızlandırır.Bu etkisi sayesinde ağrıların azalmasında yardımcı olur.İyi
kan dolaşımı hücrelere daha fazla ve daha çabuk oksijen gitmesine yardımcı olur ve böylece metabolizmayı hızlandırır.Düzenli
olarak tarçın kullanarak kalp krizi riskini azaltabilirsiniz.

20- Kasları Gevşetir.

21-Kas ve Eklem Ağrılarını Rahatlatır.

Düzenli olarak tarçın tüketenler,tarçın tükettikten sonra kas ve eklem ağrılarında belirgin rahatlama olduğunu söylerler.
22-Bağışıklık Sistemini Güçlendirir.

Bal ve tarçın karışımı bağışıklık sistemini güçlendirir,halsizliği yok eder,ömrü uzatır.Yaşlanmayı geciktirici etkiye
sahiptir.

23- Kaşınmada Etkilidir.

Bal-Tarçın macunu bözek ısırmalarına ve kaşınmaya karşı da kullanılır.

24-Çok zengin bir manganez,fiber(lif),demir ve kalsiyum kaynağıdır.

25-Tarçın kanamayı durdurucu etkiye sahiptir bu yüzden yaraların daha çabuk iyileşmesini sağlar.
Tarçını sağlığınızı düzeltmek veya bağışıklık sisteminizi güçlendirmek için kullanabilirsiniz.Tarçını çayınıza,kahvenize
ekleyebilir yediğiniz meyvelerin,tatlıların üzerine serpebilirsiniz.

Bitki Alemi kategorisinde yayınlandı. 1 Comment »

BOZA

12249651_937897836277218_7953591907251295901_n[1]

– Bünyesinde A ve B vitaminlerinin dört türü ile C ve E vitaminleri de bulunuyor. Mayalanması sırasında ürettiği laktik asit ise ender gıda maddelerinde bulunuyor ve bu değerli asit türünün hazmı kolaylaştırıcı etkisi var. Süt yapıcı özelliği nedeniyle hamile bayanlara ve vitamin kaynağı olarak sporculara tavsiye ediliyor. İçinde ilk başta yüzde 20 şeker olsa da daha sonra yüzde 8’lere kadar düşüyor. İçindeki yağ oranı da sıfır. Bağırsak florasını düzenler. İçindeki aktif mayalarla probiyotik özelliği vardır. Zengin karbonhidrat, protein ve B vitamini içeriği nedeniyle enerji ihtiyacı fazla olan kişiler, gebeler, sporcular ve kilo almak isteyen kişilerin kullanımı için uygundur. Karbonhidrat ve proteinin yanı sıra birçok besin öğesini içerdiğinden besleyici özelliği nedeniyle “sıvı ekmek” olarak anılır. Zihin açıcı ve sinirleri dinlendirici etkisi vardır. Öksürük tedavisine yardımcı olarak kullanıldığı bilinmektedir.

Tarçını iyice karıştırarak içeceksiniz yoksa daha çok gıcık yapabilir..

Bitki Alemi kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

YOLUMUZU ENGELLEYEN 5 KORKU

Screen-Shot-2013-10-01-at-10.49.22-PM[1]

Yaşadığımız tüm korkular, şartlandırmalardan ibarettir. Bir ‘unsur’ bizi korkuya sevk eder. Korkunun spritüel işleyişine ve aşma yöntemlerine dört temel konu üzerinden değinmek istiyorum: Varlık Korkusu, Hastalık Korkusu, Para Korkusu ve İnsan Korkusu.

Korkuyoruz birçok şeyden. Parasız kalmaktan, evlenememekten, cinlerden, inlerden, hırsızlardan, hastalıklardan, felaketlerden… Hatta bazen kendimizden korkar hale geliyoruz ve bir sebep olmasına gerek kalmıyor korkmak için. Bir hastalık gibi bulaşıyor, yayılıyor korku…

Eski bilgeler “Korktuğunuz şeylerden özgürleşene kadar, korktuklarınız başınıza gelecektir” der. Bu biraz korkutucu bir söz gibi gelse de, maalesef doğrudur. Korku, insanı güçsüz bırakan en temel duygudur. Peki korktuğumuzda neler oluyor? Neden korkularımızın üstesinden gelmeliyiz?

İnsanı her şeye karşı güçlü kılan şey, iradesidir. İrade, seçimleri yapmamıza olanak vererek tekâmülümüzü tamamlamamızı sağlayan en önemli unsurdur. İrademiz sayesinde hayatın bize sunduğu derslerden sonuçlar çıkarırız ve bir şeyler öğreniriz. Yine irade sayesinde seçimler yaparak kendi kaderimize yön veririz. İrade, bize verilen ve diğer canlılardan bizi üstün kılan en önemli hediyedir. Ama iradenin çok büyük bir düşmanı vardır: Korku.

Korkmak, zihnimizin kontrolünü kaybetmemize neden olur, haliyle iradeyi zayıflatır. Seçimlerimizi net bir düşünce ile yapmamızı engeller ve en önemlisi, kendimizi ifade etmemizde engel teşkil eder. Korku duygusu oldukça kaotiktir. Önce zihinde, sonra enerjimizde ve en nihayetinde sezgilerimizle auramızda kaosa, düzensizliğe neden olur.

Korku hallerinde sezgiler adeta kapanır ve devreye ego girer. Çünkü ego, hayatta kalmak ister. Bunun yanı sıra bu duygusal kaos, auramızdaki duygusal bedende enerji dengesizliğine sebep olur ve bu da bizi sağlıksız bir bilinç konumuna sokar. Farkındalık düşer. Bütün bu süreç, seçimlerimizi yapmamızı engeller. Mesela gitmemiz gereken bir yere korkunun yarattığı kaosla gidemeyebiliriz veya başarılı olabileceğimiz bir konuda başarısızlığa sebep olur.

Korku, sadece duygusal ve enerjisel düzeyde değil, fiziksel süreçte de dengesizliğe neden olabilir. Ellerde titremeler ve göz bebeklerinde değişimlere sebep olur. Yaşadığımız tüm korkuların, şartlandırmalardan ibaret olduğunu unutmamalıyız. Bir “unsur” bizi korkuya sevk eder. Korkunun spritüel işleyişine ve aşma yöntemlerine dört temel konu üzerinden değinmek istiyorum; Varlık Korkusu, Hastalık Korkusu, Para Korkusu ve İnsan Korkusu…

Varlıklardan Korkmak

Çok konuşulmasa da toplumumuzda yoğun bir şekilde cinlere karşı korku vardır. O kadar büyüktür ki bu korku, cin demek yerine “üç harfli” veya “iyi saatte olsunlar” gibi kodlar kullanırız. Birçok kişinin karanlık korkusunun temel nedeni aslında cinler ve diğer varlıklara karşı duyulan korkudur. Peki korktuğumuz şey ne bunun farkında mıyız?

Bu tür korkuları yenmenin en etkili yollarından biri korkunun temeline inmek ve korkuyla yüzleşmektir. Hepimizin bildiği gibi, insanoğlu bilmediği ve idrak edemediği şeyden korkar. Karşıda fiziksel bir şeye nazaran ruhani ve bilinmeyen bir güç olması kişinin korkmasının temel sebebidir.

Bu korkuyla ilgili iki temel şeyi bilirsek ve bunları içselleştirirsek, bu korkunun üstesinden geliriz;

Biz istemediğimiz sürece hiçbir şey bize zarar veremez.

Özellikle ruhani şeyler… Nedeni de çok basit; irade yasası. İrademiz ile bir bedensiz varlığı istemediğimizde bunun için dua edip içimizdeki ışığa tutunduğumuz anda hiçbir varlık bizi rahatsız edemez. Bu konuda sınırlar ve kurallar kesindir. Yalnız burada çok güçlü bir irade şarttır. Korkmak, iradeyi zayıflatır haliyle korkunun ötesine geçmek için güçlü bir istek ve iradeye sahip olmalıyız. Neden bir varlık veya neden bir olay bizim özgürlüğümüzü kısıtlasın ki? Özgürlüğümüzü elde etme isteği zaten korkularla savaşmanın en güçlü kaynaklarından biridir.

Hiçbir varlık herhangi bir neden olmadan size musallat olmaz.

Eğer ortada böyle bir durum yoksa yani varlığın size gelmesi için bir vesile yoksa bütün fenomenler büyük olasılıkla bilinçaltından kaynaklanır.

Birçoğumuz ben inanmam veya korkmam deriz ama bunla ilgili bir vaka duyduğumuzda tüylerimiz ürperir. Aslında bu bastırılmış bilinçaltı fobilerinden biridir. Haliyle yapmamız gereken bu iki temel kuralı bilmek ve kesinlikle dualarımızla irademize güvenmektir. Kalbinizi ferah, ruhunuzu aydınlık ve zihninizi berrak tuttuğunuz sürece hiçbir varlığın -fiziksel ve ruhsal- size zarar veremeyeceğini bilin ve bu güçlü bilgiyle güçlü bir şekilde ruhsal yolunuza devam edin.

Hastalık Korkusu

Hasta olmaktan korkmak bizim toplumumuzun bir diğer temel korkularından biri. Hatta bu yüzden hastaneye gitmeyen insanlar olduğunu biliyorum. Hastaneye gitmediklerinde hastalık teşhis edilmediği için kafalarının rahat olacağını düşünüyorlar. Farkındaysanız bu oldukça tehlikeli bir düşüncedir. Ön teşhis birçok hastalığı önceden engellemenin en önemli yoludur.

Hastalıklar zihinsel bedende başlar ve fiziksel bedeni yavaşça etkiler. Haliyle birçok hastalığın –genetik olanlar dışında- genelde zihinsel bir alt yapısı vardır. Haliyle hastalıktan korkmak, zaten bedeni hastalığa açmak demektir. Bu konuda şunu bilmemiz çok önemlidir:

Vücudumuz bizi hastalıklara karşı korumak için bütün donanımlara sahiptir.

Tek yapmamız gereken şifalanmak için bu vücudumuzdaki donanımları zihinsel olarak desteklemek! Yani olumlu düşünmek…

Bu süreçte sağlıklı beslendikten ve spor faaliyetlerini yaptıktan sonra arınık bir zihinle olabildiğince stresten uzak bir hayat yaşamak bizi sağlıklı kılacaktır. Tabi ki düzenli sağlık kontrollerini yapmak şartıyla. Bu süreçte stresten uzak durmanın en iyi yolu artık modern tıbbın da desteklediği meditasyondur. Meditasyonda uzmanlaştığınızda en stresli anda bile hafif trans haline girerek stresin üstesinden gelerek, zihninizi berraklaştırabilirsiniz.

Bilmek ve deneyimlemek birçok korkuyu yenmenin anahtarıdır. Hastalanmaktan korkmamak için de hastalığın detaylarını bilmek yerine vücudun savunma yöntemini bilmek daha önemlidir. Burada biz bilgi edinmeyi, hastalığı araştırmak olarak algılıyoruz. İnternetten yarım yamalak bilgilerle belirtileri kontrol ediyoruz. Sonra da “Aa belirtiler uyuyor, var mıdır acaba?” diye paniğe sürükleniyoruz. Bu yöntemler oldukça yanlış. Eğer illa bir bilgi üzerine araştırma yapmak istiyorsak, bu hastalık üzerine değil, sağlığımızı desteklemek ve vücudun bağışıklık sistemini güçlendirmek için olmalıdır.

Korkuların en büyük açığı, odak noktalarıdır. Korkularda, odak noktalar paranoya düşüncelerken, odak noktasını olumlu ve iç rahatlatıcı düşüncelere çevirdiğiniz anda korkunun etkisi üzerinizde zayıflar.

Vücudunuzun mükemmel yaratıldığını ve her hastalığa karşı bağışık olduğunu bilin ve buna inanın. Bırakın geri kalanı sizin desteğinizle güçlü vücudunuz yapsın. Endişeleri temizleyin.

Para Korkusu

Biz halk olarak zengin olmaktan korkuyoruz. Bunu kendimize birçoğumuz itiraf edebiliyordur sanırım. Zengin olunduğunda veya para geldiğinde, sanki kötü bir şeyler olacakmış hissi duymamız bizim ortak noktalarımızdan biri.

Paranın, hayatta güvencemizi sağlayacak bir araç olduğunu unutmayalım.

Evet para değerlidir, ama bir amaç olarak değil araç olarak.

Haliyle toprak ananın bereketini ve bolluğunu sevgiyle kucaklayalım. Para, bir isteğimizi elde etmek için oldukça kullanışlı bir araçtır ve yaşamımız için bunu kullanmamak pek mantıklı değildir. Size bir sır vereyim, zengin olduğunuzda da huzurlu ve mutlu olabilirsiniz, hem de eskisinden daha çok.

Bu işin tek önemli noktası; Parayı amaç haline getirdiğiniz anda işler sarpa sarar ve o zaman mutsuzluk getirir, diğer bütün araçlar gibi. Mesela ruhsal yolda amacınız sadece bir takım mucizevî güçler elde etmekse, yine hayal kırıklığına uğrayacaksınızdır çünkü amacınız tekâmül etmek, bu tür fenomenler de bu yoldaki araçlardır. Hayattaki asıl amacımıza götüren araçları amaç haline getirdiğimiz anda, yolumuz tıkanır ve işte o zaman korkularla, endişeler başlar. Bu da bize mutsuzluğu ve sorunları çeker.

İnsan Korkusu ve Yargılanma

Birbirimizden korkuyoruz ve güvenemiyoruz. İşte en tehlikeli ve yaygın korkulardan biri de budur. Bu beraberinde “El alem Ne Der?” yani yargılanma korkusunu, toplum önünde konuşma korkusunu, güvensizliği ve nicesini getirir. İnsanların bizden farklı olmadığını bilmek ve herkese karşı sevgi beslemek bu korkuyu biraz daha aşmamıza yardımcı olacaktır.

Bilhassa yargılanma konusunda hiçbir korkumuzun olmaması gerekmektedir. Bir insanın sizi yargılayabilmesi için o insanın “mükemmel” olması gerekir. Ama bu dünya üzerinde hiç kimse “mükemmel” değildir. Mükemmel olmamak zaten bizi insan yapan temel noktadır. Hata yapmadan nasıl tekâmül edebiliriz? Hata yapmadan nasıl bir şeyleri öğrenebiliriz? Hata yapmak durumundayız ve her insanın yaptığı hatalar muhakkak vardır. Haliyle kimsenin bizi yargılama hakkı olmadığını temel olarak bilmeliyiz. Bizim de aynı şekilde kimseyi yargılama hakkımız yoktur çünkü Hz. İsa’nın dediği gibi “Yargılarsan sen de bir gün yargılanırsın.”

İnsanları kabullenmek ve karşıya sevgiyi yansıtmak, bütün bunların üstesinden gelmemizi sağlayacaktır.

Korkulardan Sıyrılmak için Alıştırmalar

• Otohipnoz

Bunun için ses kaydı yapmanız gerekiyor. Öncelikle bir 10 dakikalık boşluk bırakın. Bu 10 dakikada meditasyon yapıp, hafif trans haline geçeceksiniz. 10 dakikadan sonra 15 dakikayı geçmeyecek bir konuşma kaydedin. Bu telkinler ve olumlamalarda hiçbir olumsuz kelime geçmemeli bunu unutmayın. “Korku” veya “endişeli değilsin” kelimeleri değil “rahatsın, huzurlusun” veya “özgürsün, kendine güveniyorsun” gibi kelimeler tercih edin. Bir “ben” var “benden” içeri; Bilinçaltı isimli yazımda nasıl kaset doldurabileceğinize değinmiştim, o başlığı inceleyebilirsiniz.

• Zihni temizleme

Bu meditasyon da yine zihni susturmak için kullanılan çalışmalardan biridir. Özellikle sezgileri dinlemek için bu çalışma tercih edilir. Bunda zihninizin içine doğru yolculuk ettiğinizi imgeleyin edin. Ve zihninizi büyük bir oda olarak görün. Burada birçok örümcek ağı ve toz var. Bunlar sizin kafanızı karıştıran zihinsel soru işaretleri. Şimdi parlayan ışıktan bir süpürge alın ve buradaki tüm örümcek ağlarını süpürün, bunu yaparken zihninizin de daha berrak olduğunu imgeleyin. Bu kuşkularınızı kaldırıp daha net düşünmenizi sağlayacaktır.

• Ortam Değiştirme

Bunu kabalık ortamlarda –mesela araba trafiğinde- veya korku anlarında yapabilirsiniz (mesela gece uyuyamadınız ve sıkıntı bastı, varlıklardan korkuyorsunuz). Derin derin nefes alın verin ve her nefes verişinizde sıkıntının ağzınızdan çıktığını imgeleyin. Ardından kendinizi hoşunuza giden bir ortamda hayal edin. Mesela her tarafı ağaçlarla kaplı bir orman. Ormanın oksijenini hissedin, orada bir dere hayal edin ve derenin sesini duyun, hatta esen rüzgarın ferahlığını teninizde hissedin. Bu şekilde kendinize yeni bir dünya, bir ortam yaratın ve oranın tadını çıkarın. Bilinçaltı bu yarattığınız ortamın gerçek mi sahte mi olduğunu ayırt edemez, haliyle bu ortama odaklanmak belli bir süre sonra sizi huzurlu ve rahat kılar. Eğer bu tür çalışmaları düzenli yaparsanız, imgeleme oldukça kısalacaktır.

• Düşünce Değiştirme

Korku anlarında kullanılabilecek en iyi yöntemlerden biridir. Oldukça basittir; Çok güçlü ve güzel bir anınızı ya da çok sevdiğiniz bir kişiyi bulun. Ve o kişiye ya da anıya odaklanın. İçinizdeki korkuya nazaran, ruhunuzu bu güzel anının huzuru ve kişiye olan sevginiz ile doldurun. Korkulu düşünceler dağılacak yerine huzur alacaktır. Kötü düşünceleri iyi düşünceler ve anılarla yer değiştirin.

• Yüzleşme

En iyi yöntem cesaret etmek ve korkuların üzerine gitmektir. Ne kadar klasik olsa da, en etkili yöntemlerden biridir. Korkuların bizi kısıtlamasına izin vermemek ve bunun ipini kendi elimize almamız oldukça önemli. Hatta korkularınıza kıza bilir, onlara meydan okuyabilirsiniz emin ol bu meydan okumadan siz galip çıkacaksınız. Korkular, ruhun özgürleşmesini engelleyen unsurlardır ve bunları birer birer alt etmek görevlerimizden biridir. Korkuları yenmenin oldukça kolay olduğunu unutmayın ve içinizdeki büyük güce inanın.

İndigo (Efe Elmas)

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Emekli Olunca Yaşayabileceğiniz On İki Sahil Kasabası…

Emeklilik hayali ikiye ayrılır. Emekli olunca dünyayı gezme hayali kuranlar ve sessiz, sakin bir sahil kasabasına yerleşip, müstakil evinin bahçesinde domates yetiştirmeyi düşleyenler… Biz ikincisine sesleniyoruz. Özellikle kalabalık şehirlerde yaşamanı sürdüren, her gün ömründen bir parçasını trafikte yitiren ve ruh emici gökdelenlerin arasında bir gıdım oksijene muhtaç kalan bizlerin, emekliliğimizde daha dingin bir hayat sürme isteğimiz hiçbir şekilde sıkıcı karşılanmamalı. Senelerini iş hayatına adamış, 30 – 35 yıl devlete ya da özel sektöre hizmet vermiş büyüklerimizi düşündük, emekli olunca yaşayabileceğiniz 12 sahil kasabasını bulduk.

1 – Akarca

akarca

Akarca‘yı çoğu insan bilmez. Çünkü burada sabahın ilk ışıklarına dek süren eğlenceler yoktur. Yalnızca buz gibi bir deniz ve dingin bir yaşam sürmeyi seçmiş emekli büyüklerimiz vardır. Genelde yazlıkçıların mekanı olan Akarca, İzmir‘in Seferihisar ilçesinde bulunuyor. Ege Denizi‘nin en berrak hali, bu güzide sahil kasabasına bahşedilmiş desek yeridir.

2 – Bademli

bademli

Fotoğraf: Ercan Çelik

Eğer emekli ikramiyenizi Maldivler’e yatırmak istemiyorsanız, ikinci seçenek olarak Bademli Köyü‘nü düşünebilirsiniz. Neden böyle diyoruz, çünkü Bademli’deki deniz, o gördüğünüz Maldivler’deki okyanustan farksız. Popüler olamamasının nedeni ise malum, zamane gençliği işte. Bademli’nin İzmir’in Dikili ilçesinin güneybatısında olduğunu da belirtelim unutmadan.

3 – Çukurbağ

çukurbağ yarımadası

Sessiz ve sakin bir hayat süreyim, domatesimi de ekeyim ama sıkılınca eğlenceden de çok uzak kalmayayım diyorsanız eğer, o zaman Çukurbağ Yarımadası‘na yerleşebilirsiniz. Antalya‘nın Kaş ilçesinde bulunan Çukurbağ, Meis Adası’nın manzarasıyla da büyülüyor insanı. Hem torunlarınız da çok sevinir bu duruma.

4 – Güzelçamlı

güzelçamlı

Hep özlediğiniz o bakir doğaya en sonunda kavuşacağınız bir yer Güzelçamlı. Aydın‘ın Kuşadası ilçesinde bulunan Güzelçamlı, dünyanın en yüksek oksijen oranına sahip bölgelerinden biri. Hani gökdelenlerin arasında nefes alamıyoruz dedik ya, Güzelçamlı bu yönden ömürlük bir terapi niteliğinde anlayacağınız.

5 – Badavut

badavut

Issız, daha da ıssız, olabildiğine ıssız bir yer arayışındaysanız, tası tarağı toplayıp Sarımsaklı Badavut‘a yerleşebilirsiniz. Issız dediysek gözünüzü korkutmuş olmayalım, Ayvalık Sarımsaklı‘ya çok yakınsınız aynı zamanda. Canınızı sıkıldığında, iki çift laf edeceğiniz insanlar da bulabilirsiniz istediğinizde.

6 – Mazı

mazı

Emeklilik hayalleri genelde Bodrum üzerinden yürüyor. Özellikle her 5 insanın 3’ünün domatesi hep Bodrum’da yetişiyor. Yaz aylarında Bodrum’un ne kadar kalabalık olduğunu söylememize gerek yok. Ama Mazı öyle mi? Değil tabi. Bodrum’da emeklilik hayalini kuranların, kesinlikle yerleşmesi gereken bir cennet köşesi Mazı.

7 – Palamutbükü

palamutbükü

Yeryüzünde cenneti arıyorsanız, Palamutbükü‘nün aradığınız yer olduğunu söyleyebiliriz. Tamam, belki domates yetiştiremeyebilirsiniz ama bol bol badem ağacı ekebilirsiniz. Datça‘nın en huzurlu köşelerinden biri olan Palamutbükü’nde yeniden gençleştiğinizi hissedebilmeniz olası.

8 – Akyaka

akyaka

Hem doğal güzelliklerin ortasında, hem de insanlarla iç içe bir emeklilik hayali düşlüyorsanız, Akyaka Gökova‘nın büyülü dünyasını da bir kolaçan edin bizce. Gökova Körfezi‘nin en şahane koylarının bulunduğu Akyaka’da, kim bilir, belki bir pansiyon işletmeye başlar ve hayatınıza bambaşka renkler katarsınız. Bu da bir fikir.

9 – Turunç

turunc

Kışı sessiz, sakin köşemde geçireyim, yazın ise cıvıl cıvıl olsun etrafım diyorsanız, Marmaris‘te yer alan Turunç‘taki müstakil evinizin hayalini kurmaya şimdiden başlayın deriz. Yaz aylarında bol turist akınına uğrayan Turunç’ta, kışın ise birkaç pansiyon dışında herkes köşesine çekiliyor. Yılların yorgunluğunu üzerinizden atmak için Turunç biçilmiş kaftan.

10 – Köyceğiz

köyceğiz

Son zamanlarda dikkat ediyoruz da, Köyceğiz gittikçe popüler olmaya başladı. Doğal güzelliklerin ve tarihi dokunun bu kadar uyumlu olduğu daha kaç yer var ki ülkemizde? Hem sessizliği seviyor, hem tarihe ilgi duyuyorsanız, emeklilik hayali kurmaya Köyceğiz üzerinden devam etmenizi tavsiye edeceğiz.

11 – Sokakağzı

sokakağzı

İleride, ‘nerede yaşıyorsun bey amca’ diye sorduklarında ‘Ege’nin en uç noktasında yaşıyorum delikanlı’ cevabını verdiğinizi düşünün. İşte o an, bir delikanlının daha emeklilik hayaline yön vermiş olmanın haklı gururunu yaşayacaksınız. Bizim için bir inci tanesinden daha da değerli olan Assos‘un şirin bir sahil kasabası olan Sokakağzı, bizim de emeklilik hayallerimizi süslüyor.

12 – Söğüt

söğüt

Konumu biraz sapa, kabul ediyoruz. Ama Söğüt bu güzelliğini, böylesine ulaşılması güç bir yerde olabilmesine borçlu. Marmaris’in en büyük köyü olan Söğüt, oldukça sessiz bir yer olmasına rağmen, çarşısı her daim cıvıl cıvıl ve capcanlı. İnsanlarla hem iç içe, hem de onlardan kendinizi bu denli soyutlayabileceğiniz başka bir yer daha var mı, bilmiyoruz.

Fotoğraflar alıntıdır yazı da alıntıdır

Ortaya Karışık kategorisinde yayınlandı. 20 Comments »

HATA YAPABİLRSİNİZ AMA AYNI HATAYI TEKRARLARSANIZ GELİŞEMEZSİNİZ… * OSHO

713_0754[1]
Kişinin her zaman doğru yolda gideceğinin garantisi yoktur.
Birçok kere birçok şey insanları yanlış yola yönlendirir
çünkü doğru kapıya gelmek için birçok kere yanlış kapı çalınır.
 
Hayat böyle..
 
Eğer ilk seferde doğru kapıya rastlanılırsa onun doğru olduğu anlaşılamaz.
Her yer, her şey kırmızı olsa başka hiç bir renk olmasa kırmızının ne olduğunu kimse bilemezdi.
 
O yüzden son tahlilde hiç bir çaba boşuna değildir.
 
Her çaba kişinin gelişiminin doruk noktasına ulaşmasına katkı yapar.
İnsan asla kararsız olmamalı.
Yanlış yola sapmak endişe yaratmamalı.
İşte bu önemli bir sorundur.
İnsanlara asla yanlış bir şey yapmamaları öğretiliyor.
Onlar yanlış bir şey yapmaktan o kadar korkuyorlar ki, hiç bir şey yapmıyorlar, hareket kabiliyetini yitiriyorlar.
 
Mümkün olduğu kadar hata yapın.
Ama bir şeyi unutmayın.
Aynı hatayı tekrarlamayın.
O zaman gelişirsiniz.
 
Yoldan sapabilmek özgürlüğünüzün bir parçasıdır.
Bu doğru, bu yanlış diye bir şey yok.
Hayat o kadar kesin değil, onu bu kadar kolay etiketleyip sınıflandıramayız. Hayat her şişenin etiketli olduğu ve neyin ne olduğu bilinen bir eczane değildir. Hayat bir gizemdir, her an tetikte olunmalıdır.
 
Neyin doğru neyin yanlış olduğu hakkında önceden hazırlanmış yanıtlara güvenilemez.
 
Hayat çok hızlı ilerler dinamiktir, iki an asla birbiri ile aynı değildir, o yüzden bu anda doğru olan bir şey, bir sonraki anda doğru olmayabilir.
Bu değişen hayata nasıl tepki verileceğine kişi o anda karar vermelidir.
 
Hayat böyledir..
 
Onun için hazırlık yapamazsın..
Onu hazır bir şekilde bekleyemezsin..
Güzelliği bu, anlamı bu.
Her zaman şaşırtır ve sürprizlerle gelir.
Her anın sürprizlerle dolu olduğunu ve önceden hazırlanan hiç bir yanıtın uygulanabilir olmadığını görürsün, eğer gözlerin varsa…
 
* OSHO

RUHSAL UYANIŞ VE BÜTÜNLEŞMENİN 5 SAFHASI

1020348_08ddf6c649a0fb3c65e69ca21d31e5c2[1]

Hakkında bahsedeceğim sürecin, kişinin özgünlüğüne göre farklılaşan, çeşitli varyasyonlara bürünebilen ve kimi zamanlarda, bir önceki ve bir sonraki safhanın üst üste bindiği bir çeşitlilik gösterebildiğini vurgulamak isterim.

Buna ek olarak, son dört safhayı birçok kez, birbirine geçmiş halde ve yeniden yaşayabiliriz. Deneyimlenmekte olan şey her seferinde bizi daha geniş bir farkındalığa ve bütünleşmeye taşıyacağı için, bu sürece eksik kalmış pasajların tamamlanması ve karanlıkta unutulmuş tüm parçalarımızın bütünleşmesi olarak bakabiliriz. İşte bu noktada, çeşitli deneyimler ve farkındalıklar iç içe geçebilir.

Örneğin, kendimizi merkezlenmiş ve bütün hissettiğimiz bir anda, çaresizlik ve endişe hallerinin eşlik ettiği bir ruh haline de sahip olabiliriz. Kıskançlık ve öfke duyguları tetiklendiği bir an, nefes almayı ve merkezlenmeyi hatırlayarak bu parçalarımızı saf bir farkındalıkla gözlemleyebilir ve kendimizi şefkatle sarıp sarmalamayı hatırlayabiliriz. Kendimizden ve her şeyden şüphe duyduğumuz bir an, içe dönüp varlığımızın özünde sürekli bir nabız gibi atan o sesi tekrar duymayı hatırlayabiliriz.

Bu süreç, gerçek olanın içselleştirilip bedenlenmesine kadar, inişli çıkışlı bir şekilde devam eder. Sürecin uzunluğu tamamen kişisel seçimlerimize ve özgünlüğümüze bağlıdır. Kimi için yıllar sürerken, kimi varlıklar için de, herhangi bir şeyin vesile olması ile aniden ortaya çıkan bir uyanış olabilir. Kimisi Bütünleşme ve ifade aşamaları ile yeni bir bilinç düzlemine geçmeyi seçebilirken, kimi varlıklar ise sürecin belli safhalarını tamamlamayı ve dünyadan ayrılmayı seçebilirler.

Bu noktada, varoluşun özünde hiyerarşik bir yapının bulunmadığını, önde gidenlerin onurlandırılıp, arkada kalanların başarısız olduğu gibi değerlendirmelerin, tamamen sınırlı insan bilinci ve bakış açısından kaynaklandığını hatırlatmak isterim. Varoluşun temel nedeni kendini bilmek, genişlemek ve ifade etmek üzerine kuruludur. Alt üst ilişkisine göre değil. Kendini bilişi tesis eden yegane unsur ise, diğerlerini oldukları halleri ve seçimlerinden dolayı yargısızca onurlandırmaktır.

Bu safhalar, süreci genel hatları ile belirgin hale getirmek ve bir farkındalık yaratmak adına yazılmıştır. Her sahfanın kendi içindeki detaylarına dair yazılıp, söylenecek çok şey var. Bu süreci yaşarken (özellikle 3üncü safhada) size faydası olacak bir başka yardımcı araç ise kendi bilinç alanınızı oluşturmak olacaktır.

Yazıyı okuduktan sonra, kişisel olarak hangi konumda bulunduğunuzu ayırt etmek, sizlerin kendi farkındalığınızı devreye sokmanızı ve tüm gerçekliğinize berrak bir şekilde bakmanızı gerektiren bir durum olarak ortaya çıkıyor.

Ruhsal Uyanış ve Bütünleşme Sürecinin 5 Safhası

1nci Safha – Farkındalığın Uyanışı

Birinci safhaya kadar, dualite içinde uykuda ve bilinçsiz halde devinmekte olan bir insanızdır. Yaşamı, herkesin yaşadığı gibi ve sorgulamaksızın yaşarız. Ve aniden bir şey olur. Bir felaket, bir kayıp, veya nedensizce içten gelen bir dürtü. Herhangi bir şey vesile olur ve içimizde soru işaretleri belirmeye başlar. Yaşamı, varoluşu, kim olduğumuzu, Tanrı’yı v.b. sorgulamaya başlarız.

2nci Safha – Uyanış Sürecinin Devreye Girişi

Sürecin bu aşaması son derece heyecan vericidir. Sorularımıza cevap olabilecek tüm kitaplar, filmler ve uygulamalar en iyi dostlarımız haline gelir. Konuya ilişkin ne varsa, çölde su bulmuşçasına büyük bir iştahla yutmaya başlarız. Metafizik, ezoterik öğretiler, dinlerin daha içsel uygulamaları olan tasavvuf ve mistisizm, yeni çağ, ruhsallık, kanal bilgileri, şifacılık, kristaller, parapsişik konular, çakralar, yükselmiş üstatlar ve öğretileri, kurslar, atölye çalışmaları v.s. Bu süreçte bizlerin susuzluğunu gideren ruhsal araçlar olarak yerlerini alırlar.

Hatta kimileri, bu konularda uzmanlaşarak enerji şifacılığı yapmayı, dersler ve atölye çalışmaları vermeyi seçer ve birer öğretmen olurlar. Fakat kendi uyanış süreçlerinin bir safhasını yaşamakta olduklarını, sürecin devamında onları ne gibi potansiyellerin beklediğini daha sonra anlayacaklardır.

Tüm bunlar öylesine yeni, öylesine taze ve doyurucu şeylerdir ki…

Hakikat ve varlık arasında yeni bir tampon bölge oluşturan “spiritüel kimlik” tezahür eder!

Yaşam, daha önceleri uykuda geçmekteyken, şimdi maneviyata dair yeni bir dünyanın varlığı keşfedilir ve çeşitli düsturlarına uygun yaşamaya meyleden bir kimlik ortaya çıkar. Dünya, maddi ve manevi olarak ikiye bölünmüştür. Çoğunlukla, kişi bu aşamada kendisine pozitif bir kimlik oluşturmakla meşguldür.

Işıklı, sevgi dolu, hayırsever, dürüst, bilge, aydınlanmış v.s. Gibi kişilik özelliklerinden oluşan bir şablon, ruhsal yolda olan bir kişi için ideal olarak kabul görür.

3ncü Safha – Salıverme, Bırakma Süreci

Salıverme süreci, eskiyi ve eskiye dair her ne varsa tümünü bırakmakla ilgilidir. Bu aşama, yaşanan dönüşümün kalbidir diyebiliriz. Dönüşümün ateşi (nuru) devreye girer ve hakikatin gölgesi olan her şeyi yakmaya başlar. Dualite üzerinde şekillenmiş olan konfor alanımız, gerçeklik düzlemimiz ve buna dair aşina olduğumuz her şey dağılmaya, köklü bir şekilde çökmeye başlar.

Halı ayağımızın altından çekilmeye başlarken, ne bizi o ana kadar güvende hissettiren şeyler, ne de ruhsal uygulamalarımız hiç bir işe yaramazlar. Kim olduğumuzu, ne bildiğimizi, neyin önemli olduğunu bilemez hale geliriz. Bu aşamada çok sıkı bir testten geçeriz. Olmakta olan, bize kendimizi rahat ve güvenli hissettiren, dualitik düzlemden temel almış tüm kişilik özellikleri, bağlar ve dinamiklerin yaşam gerçekliğimizi terk etmesidir. Ancak böylelikle yeniye ve Tanrısal benliğimize yer açarız.

4üncü Safha – Bütünleşme

Bu aşama, Tanrısal benliğimiz, yüksek benliğimiz, Ruhumuz (veya her ne derseniz deyin) ile bütünleştiğimiz bir süreçtir. Gerçek olan kendisine yer açıp bedenlenmeye başlarken, aslında yaşanan Tanrı ile İnsanın buluşmasıdır. Rüya artık bitmiştir.

Özümüzdeki Tanrı insanda tecelli ederken, insana dair ne varsa olduğu hali ile kucaklanır. İnsan, rüyanın tüm unsurları ile bu boyutta sahnelenmesine aracı olmuş kutsal bir parçamızdır. Bu safha, aynı zamanda İnsanın yüceldiği ve Tanrı katına çıktığı bir aşamadır. İnsan parçamız, karanlık ve ışık arasındaki skalada var olan tüm deneyimi kendi varlık sahnesinde bedenlediği gibi, O’nun niteliklerini tezahür ettirmek üzere de kodlanmıştır.

5inci Safha – İfade

Bu aşama, daha önce ne yaşadığımız, ne de hayal etmiş olduğumuz bir varlık konumudur. Bütüncül bir anlayış, berrak bir farkındalık ve şefkat hakimdir. Dramlar, beklentiler, yanılsamalar, kurallar artık yoktur.

Bu konum, varoluşla olan bağımızı Bütüncül ve Teklik açısından algılayıp, hissettiğimiz bir konumdur. Tüm kontrol, zihin oyunları ve manipülasyonlar üçüncü safhada yaşanan ölüme benzer süreçte salıverilmiştir. Yaşama ve kendimize olan direnç, yerini akışa ve eşzamanlı bir yaşama bırakmıştır. Her şey, her an İlahi bir uygunluk ve düzen içindedir. İnsan parçamızın ihtiyacı olan şeyler “an” içinde karşılanmaktadır. Bir şeyleri oldurmak için çabalamak yerine, olmasına izin vermek vardır. Yaşam “şimdi” yaşanmaktadır. Zaman ve mekan algısı yanılsamalarla birlikte dağılmıştır.

Algıladığımız, hissettiğimiz her şeyin ardındaki O bütünlük, bizim vasıtamızla bu boyutta bedenlenmiştir. Ve İnsan bedeninde O alarak yürür, O olarak, konuşur, O olarak olursun. Maddi ve ruhsal dünya ayrımı kalmamıştır ve varoluş TEK bir gerçeklik alanından algılanıp, çok boyutlu olarak yaşanmaktadır.
alıntı

Peki şimdi siz kendinizi hangi safhada görmektesiniz:)

  • Alıntı
Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »