Ayak Parmaklarınız Kişiliğiniz Hakkında İpuçları Veriyor

fotnyny[1]

‘Fala inanma, falsız da kalmaz’ derler. İster inanın ister inanmayın hayatınızda en az bir kez fal baktırmışsınızdır. Bu ister el falı olsun isterse de fincan falı.
Şimdilerde ise ayaklarınız ve ayak parmaklarınızla ilgili karakterinize yönelik tahminler revaçta. Rekleksolog Jane Sheehan, insanların ayak şeklinin kişiliklerine dair ipuçları verdiğini öne sürüyor.
A, B, C ve D olmak üzere ayak şekline bakılarak dört farklı kişilik tespiti yapılabiliyor. Hemen kendinizinkini bulun ve karakterinizle ne kadar uyumlu olduğunu karşılaştırın.

 

A Tipi Kişilik

A tipi kişilikte, baş parmağı, ikinci ve üçüncü parmağınız aynı uzunlukta, son iki parmağınız ise bunlardan daha kısa şekilde. A tipi kişiliğe sahip kişilerin özellikleri:
Dışa dönük, sosyal ve karizmatiktirler.
Uzun süre aynı yerde oturmaktan sıkılırlar.
İlgi odağı olmayı severler.
Başarılı bir kariyerleri vardır.
Aşk hayatlarında tutkuludurlar.
B Tipi Kişilik

B tipi kişiliğe sahip bireylerin ayak parmaklarının uzunlukları neredeyse birbirine eşittir. Özellikleri ise şöyledir:
Çekingen ve sessizdirler.
İleri görüşlüdürler ve altıncı hisleri kuvvetlidir.
Duygularını kontrol edemezler.
Güvenilirdirler.
Düzenlidirler.
C Tipi Kişilik

C tipi kişiliğe sahip bireylerin ikinci parmakları başparmaklarından daha büyüktür. İşte özellikleri:
İyimserdirler.
Hevesli ve kararlıdırlar.
Strese dayanıklıdırlar.
Yardım etmeyi severler.
Lider özelliğe sahiptirler ve doğuştan liderdirler.
Spora düşkün ve yaratıcıdırlar.
D Tipi Kişilik

D tipi kişiliğe sahip bireylerin parmakları baştan sona kısalır. İşte özellikleri:
Sır saklamada iyidirler.
İç güzelliğe önem verirler.
Ruh halleri çok değişiktir.
Sevdikleri tarafından pohpohlanmayı severler.
Arkadaşlarınızla yazıyı paylaşarak kişilikleriyle uyuşup uyuşmadığını görmelerini sağlayın.

Ortaya Karışık kategorisinde yayınlandı. 1 Comment »

Zor Zamanlar İçin Meditasyon…

cemşen[1]

Eğer sürünüzü kontrol etmek istiyorsanız onlara geniş bir otlak verin.”
—Tibet sözü

Zor zamanlarda zihin kendini cehennemi bir var oluş halinde bulur. Bu var oluş hali yaşanan olayın kendisinden çok daha acı verici ve çok daha tehlikelidir. Budha bu durumu, “ikinci ok” diye tanımlar. Birinci ok, kişiye yaşanan olay sebebiyle isabet etmiştir. Bu ok acı verici olsa da

ender olarak ölümcül ve ıstırap vericidir. Ölümcül olan ve ıstıraba sebep olan ise “ikinci ok”tur. İkinci okun kurbanı olmamızın sebebi zihnimizde oluşan yargılar, içsel konuşmalar ve kontrolden çıkmış yıkıcı duygulardır. İkinci ok hemen her zaman hayati bir organa isabet eder ve kişinin kendisi tarafından kendisine saplanır.
Yine ok örneği verecek olursak, Budha bu durumda çoğu insanın şu soruları sorduğunu söyler: “Bu oku kim attı? Nereden attı? Ok bana niçin atıldı? Oku atan nasıl bir ceza almalı? Okçuya kimler yardım etti?” Oysa kan kaybından ölmek üzereyken bu sorular son derece anlamsızdır. Öncelikli olarak okun hayati organdan çıkarılması ve yaranın tedavi edilmesi gerekir. Kişinin hayatı kurtulduktan sonra dilerse bu soruları sorabilir.
Bu sebeple zor zamanlar yaşarken ilk olarak zihnimizin sakin, gözlemci ve soğukkanlı bir var oluş haline ulaşması gerekir. Bu var oluş hali sorunu ortadan kaldırmayacaktır ancak sorunun çözümü için gerekli olan zihin haline ulaşmamızı ve duygularımızın sakin ve huzurlu olmasını sağlayacaktır.
Şimdi gelin hep birlikte zor zamanlarda zihnimizi huzurlu haline, yuvasına geri döndürecek bir meditasyon deneyelim:
* Meditasyon uygulaması ile ilgili yeterli deneyime sahip değilseniz öncelikli olarak kendinize sakin bir yer seçin.
* Eğer açık, ferah bir alana bakıyorsanız, bu pencereden dışarıyı görmek bile olsa, çalışmanızı kolaylaştıracaktır. Eğer böyle bir olanağınız yoksa önemli değil yalnız kalabileceğiniz bir alan da yeterli olacaktır.

* Giysileriniz rahat olursa kendinizi daha iyi hissedersiniz. En azından kemerinizin belinizi ya da kravatınızın boğazınızı sıkmamasını sağlayın.
* Bağdaş kurmak, lotus pozisyonunda oturmak filan gibi şeylerle, tütsü yakmakla, bu tür dışsal şeylerle ilgilenmeyin. Meditasyon zihniniz ile ilgili burnunuz ya da bacaklarınızla değil.
* Bu sebeple ilk olarak rahat edeceğiniz bir şekilde oturun. Rahat oturun ama sırtınız dik olsun. Koltuğunuza, yere, yatağınızın üzerine ya da rahat edeceğiniz herhangi bir yere oturabilirsiniz. Bacaklarınızı ileriye uzatmak istiyorsanız uzatın, bağdaş kurmak istiyorsanız bağdaş kurun.
* Sırtınızı duvara ya da koltuğa dayayabilirsiniz ama bunu yapmayın. Sırtınızı dayarsanız kısa süre sonra beliniz ağrıyacaktır. Bunun yerine eğer sırtınızı dayama ihtiyacınız var ise beliniz ile duvar arasına bir yastık ya da katladığınız bir havluyu koyabilirsiniz. Başka şekilde söylemek gerekirse belinizi katlanmış bir havlu ya da yastık aracılığıyla duvara dayayabilirsiniz ama sırtınızı duvara dayamayıp dik tutun.
* Eğer bağdaş kurmak istiyorsanız ama bacaklarınız yeterince esnek değilse ya da yerde oturmaya çok alışkın değilseniz, dizlerinizin altına koyacağınız birer yastık biraz daha uzunca bir süre rahat etmenizi sağlayacaktır.
* Yine aynı şekilde, eğer ellerinizi kucağınıza yerleştirerek oturmak istiyorsanız, ellerinizi kucağınıza alacağınız yüksekçe bir yastığın üzerine yerleştirirseniz omuzlarınız rahat kalacaktır.
* Eğer telefonunuzu kapatmanız mümkünse kapatın ya da sessize alın.
* Şimdi meditasyon yapmaya hazırsınız.
* İlk olarak bir şey yapma fikrini bir kenara bırakın. Meditasyon filan yapmayacaksınız. Sakın meditasyon yapmayın! SAKIN! Sadece oturun. Yapmanız gereken şey bu kadar: sadece oturmak!
* Sadece oturun ve dışarıya bakın. Dışarıya bakın ama olup biteni izlemek için dışarıya bakmayın. Gözleriniz rahat bir şekilde açık olsun ve sakince ileriye doğru bakın. Görüş alanınızın içine giren görüntüleri oldukları gibi kabul edin. Onların peşinden gitmeyin ama tıpkı televizyon ekranı gibi gözünüzün önünden geçen görüntülere izin verin.
* İleriye doğru bakmakta olduğunuzun farkına varın. Kendinize “baktığınızı” ya da “izlediğinizi” anımsatın. Bakıyorsunuz. İzliyorsunuz. Şu anki göreviniz bu. Zihninize çeki düzen vermeye çalışmıyorsunuz, zihninizi sakinleştirmiyorsunuz, meditasyon yapmıyorsunuz sadece “izliyorsunuz”; o kadar.
* Bir süre izlemeyi sürdürün. Düşünceler saldırdıkça sizi alıp bir yerlere götürecek. Düşüncelere kapıldığınızda yeniden önünüzde olup biteni izleyin. Kendinize şu anda “izlemekte olduğunuzu” anımsatın.
* Eğer önünüzde izlenecek bir şey yoksa o zaman ikinci aşamadan da başlayabilirsiniz.
* İkinci aşamada dinlemeye başlayacağız. Şimdi dinleyin. Önce, size en uzaktaki sesleri dinlemeye çalışın. Diğer seslerin arasından size en uzaktaki sesleri seçip onları dinleyin. Uzaktaki trafik uğultusu, bir ambulansın sesi, belki yağmur, belki üst kat komşunuzun gürültücü çocuğu… Sesleri yargılamayın. İyi ya da kötü diye sınıflandırmayın. Sadece dinleyin. Kendinize “şu an dinliyorum,” deyin. Kendinize dinlediğinizi anımsatın.
* Görüyorsunuz ve dinliyorsunuz. Gördüğünüzü ve dinlediğinizi fark edin.
* Bir süre uzaktaki sesleri dinledikten sonra şimdi daha yakındaki sesleri dinlemeye başlayın. Apartmanınızdaki sesleri, evinizdeki sesleri, odanızdaki sesleri… Eğer hiç ses yoksa, o zaman da hiç ses olmadığının farkında olun. Kendinize dinlediğinizi anımsatın. Dinliyor ve görüyorsunuz. Eğer düşünceler sizi alıp bir yerlere götürürse ve siz dinlediğinizi ve gördüğünüzü unutursanız, düşüncelere kapıldığınızı fark ederseniz kendi kendinize gördüğünüzü ve duyduğunuzu anımsatın. Düşünceleri durdurmaya çalışmayın. Onlarla boğuşmayın. Sadece gördüğünüzü ve duyduğunuzu anımsayıp görme ve duyma eylemine odaklanın ama asla kendinizi zorlamadan. Kendinizi duymaya da görmeye de zorlamayın. Gördüğünüz kadar görün. Duyduğunuz kadar duyun. Fazlasını istemeyin. Sakinleşmenin bile fazlasını istemeyin. Ne kadar oluyorsa o kadar yeterlidir.
* Şimdi bedeninizi hissedin. Elbisenizin bedeninize değmesini hissedin. Altınızdaki zemini hissedin. Ellerinizin altındaki yastığı hissedin. Kademe kademe tişörtünüzü, pantolonunuzu, yastığınıza değen elinizi, belinize değen yastığı hissedin. Kendinize bedeninizi hissettiğinizi anımsatın. Şu an bedeninizi hissediyorsunuz.
* Şimdi bedeninizin farklı bölümlerini hissetmeye başlayın. Önce ayaklarınızı hissedin. Öyle güçlü hislere ihtiyaç yok. Biraz hissetmeniz yeterli. Hatta eğer ayaklarınızı hissetmiyorsanız o zaman ayaklarınızın orada bir yerde olduğunu bilmeniz de yeterli.
* Bacaklarınızı hissedin. Eğer hissedemiyorsanız bacak kaslarınızı bir süre kasın ve ardından serbest bırakın. Sonra yeniden bacaklarınızı hissetmeyi deneyin. Kalçanızı hissedin. Kalçanızı bir süre kasıp ardından serbest bırakın ve bu sayede daha rahat hissedin. Bedeninizi tararken bu kasma ve serbest bırakma tekniğini tüm beden bölümleriniz için kullanabilirsiniz.
* Belinizi ve karnızını hissedin. Sırtınızı hissedin. Göğsünüzü hissedin. Kollarınızı hissedin. Ellerinizi hissedin. Avuçlarınızı ve parmaklarınızı hissedin. Ensenizi ve boynunuzu hissedin. Çenenizi ve başınızın arka kısmını hissedin. Başınızın tepesini hissedin. Alnınıza ve şakaklarınızı hissedin. Kaşlarınızı ve kaşlarınızın arasını hissedin. Burnunuzu hissedin. Burnunuzun ucunu hissedin.
* Burnunu hissettiğinizde dikkatinizi göğsünüze yönlendirin ve göğüs kafesinizin hafifçe yükselip alçaldığını fark edin. Göğsünüz yükselip alçalıyor ve bedeniniz nefes alıp veriyor. Bedeninizin nefes alıp verdiğini fark edin.
* Kendi kendinize bedeninizin nefes alıp verdiğini hissettiğinizi anımsatın.
* Nefesiniz kısa mı? Uzun mu? Sığ mı? Derin mi? Eğer nefesiniz kısa ise nefesinizin kısa olduğunu fark edin. Bir süre bedeninizin kısa ya da uzun bir şekilde nefes alıp vermesini hissetmeyi sürdürün.
* Eğer gözleriniz kapanmak istiyorsa izlemek haricinde herhangi bir aşamada gözlerinizin kapanmasına izin verebilirsiniz.
* Şimdi dikkatinizi göğsünüzden aşağıya karnınıza yönlendirin. Bakın bakalım karnınız da hafifçe içeri dışarı hareket ediyor mu? Eğer içeri dışarı hareket ettiğini fark ederseniz o zaman karnınızın bu içeri dışırı hareketini izlemeyi sürdürün. Artık nefesi boş verin. Sadece karnın bu içeri dışarı hareketini izleyin.
* Bir süre karnın bu hareketini izledikten sonra zihninizdeki sakinliği fark edin. Eğer zihniniz halen sakin değilse o zaman zihninizin sakin olmadığını fark edin. Zihninizin mutlaka sakin olması ya da huzurlu olması gerekmiyor. Önemli olan tek şey sizin zihninizde ne olup bittiğini, olup bitenden kaygılanmadan gözlemleyebilecek bir hale gelmeniz. Eğer zihninizde olup bitenin farkındaysanız o zaman bir süre bu durumda sakince gözlem yapın. Zihninizde düşünceler ve kaygı varsa bırakın düşünceler ve kaygı olsun. Zihniniz sakinse ve düşünceler gökyüzündeki bulutlar gibi akıp gidiyor ama sizi peyinizden sürüklemiyorlarsa o zaman da bu durumun farkında olun. Huzursuz bir zihin ile huzurlu bir zihin arasında tercih yapmayın. Her iki zihin de sizin zihniniz. Her iki zihinde de bir sorun yok. Farkında olduğunuz sürece her şey yolunda ve siz harika bir meditasyon yapıyorsunuz demektir.
* Bu gözlemci halde bir süre kalın.
* Ardından dilerseniz meditasyonunuzu tamamlayıp dinlenin. Dilerseniz sakinleşmiş ve farkındalık kazanmış zipin halinizle sorununuzun üzerinde soğukkanlı ve sağduyu bir şekilde çalışmaya başlayın.
* Dilerim bu meditasyonun uygulanmasından doğacak olan iyi karma ıstırap çeken tüm varlıkların ıstıraplarından kurtulmalarına yardımcı olur.

Hepinize dostluk duygularımla
Cem Şen

Not: Zamanla bu tekniğe alıştığınızda, dikkatinizi çevrenizde olup biteni gözlemlemeye yönlendirdiğiniz anda zihniniz sakinleşecektir. Bu sayede zihninizi gözlemci ve sakin bir hale ulaşmak bir iki dakikanızı alacaktır.

Baş Tacı Edilecek 12 Kızılderili Sözü…

449398[1]

 

1-Cevap vermemek de bir cevaptır ve ustaca bir cevaptır.
(Hopi Kabilesi)
2-Soru sorma, gözle, dinle, bekle! Cevap sana kendiliğinden gelecektir.
(Pueblo Kabilesi)
3-Dur, dinle! Hep konuşursan hiç bir şey duyamazsın…
4-Sadece gerçekleşmesini arzu ettiğin şeyleri istemek için dua etme, çünkü insan kendisi için en iyinin hangisi olduğunu bildiğini iddia edemez.
(Sioux Kabilesi)
5-Kaybetmeyi ahlaksız bir teklife tercih et !
İlkinin acısı bir an, diğerinin vicdan azabı bir ömür boyu sürer.
6-Yanlışı gören ve önlemek için elini uzatmayan yanlışı yapan kadar suçludur.
7-Bizim halkımız ile beyaz halk arasındaki en büyük fark tevazudadır. Bizim insanımız ne kadar yükselirse yükselsin, ne kadar ileriye giderse gitsin, bilir ki Yaratıcı’nın ve kainatın önünde bir zerredir.
(Athabascan Kabilesi)
8-Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde; beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak.
9-Her şey bir halka gibi hareket eder. Hareketlerimiz de döner dolaşır, bize geri gelir.
10-İçinde bir iyi, bir de kötü köpek kavga eder; hangisini daha çok beslersen o kazanır.
11-Doğru insan, zor ve tehlikeli hizmetler için seçilmeyi şeref, herhangi bir ödül istemeyi de utanç sebebi kabul eder.
(Sioux kabilesi)
12- Her sabah uyandığında; günün ışığı için,
yaşadığın ve gücün yerinde olduğu için,
karnını doyurduğun için şükret;
eğer şükretmek için ortada bir sebep göremiyorsan hata kendinde demektir…

HER ANI YAŞAYIN. HER ANI SEVİN. HER ANIN TADINI ÇIKARIN.

01shutterstock_1144325321[1]

 

Anı yaşamak ile ilgili..
Bir adam ölür … Öldüğünü fark ettiğinde, Tanrı’nın elinde bir çanta ile kendisine yaklaştığını farkeder. Tanrı ile adam arasında şöyle bir konuşma geçer.
Tanrı: Haydi oğlum gitme zamanı.
Adam: Bu kadar mı erken? Bir sürü planım vardı…
Tanrı: Üzgünüm ama gitme zamanı.
Adam: O çantada ne var?
Tanrı: Sahip oldukların!
Adam: Sahip olduklarım mı? Yani eşyalarım mı? Elbiselerim… Param…
Tanrı: Onlar asla sana ait değildi, onlar dünyaya aitti.
Adam: Anılarım mı?
Tanrı: Hayır. Onlar zamana ait.
Adam: Yeteneklerim mi?
Tanrı: Hayır. Onlar koşullara ait
Adam: Arkadaşlarım ve ailem mi?
Tanrı: Hayır oğlum. Onlar yürüdüğün yola ait. Adam: Karım ve çocuklarım mı?
Tanrı: Hayır. Onlar kalbine ait.
Adam: O zaman bedenim olmalı?
Tanrı: Hayır hayır. O toprağa ait.
Adam: O zaman kesinlikle ruhum olmalı!
Tanrı: Üzücü bir hata yapıyorsun oğlum. Ruhun bana ait.
Adam gözlerinde yaşlar ve kalbinde korkuyla çantayı Tanrı’nın elinden alıp açtı… BOŞTU! Kalbi kırık, göz yaşları yanaklarından akarak Tanrı’ya sordu…
Adam: Hiçbir şeye sahip değil miyim?
Tanrı: Doğru. Asla bir şeye sahip değildin. Adam: O halde, benim olan ne vardı?
Tanrı: ANLAR. Yaşadığın anlar senindi. Hayat sadece bir andır.
HER ANI YAŞAYIN. HER ANI SEVİN. HER ANIN TADINI ÇIKARIN.
“İyi insanlar cennete gider demek doğru değildir, iyi insanlar nereye giderse orası cennet olur!”
Osho/

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

ŞAMAN “ KORKAK OLMAK YAŞAMI DEĞİŞTİRMEZ ELİNİZ YANSA DA BAZI ACILAR YAŞAMALISINIZ “ DER.

Kam-Şaman[1]

 

ŞAMAN “ KORKAK OLMAK YAŞAMI DEĞİŞTİRMEZ ELİNİZ YANSA DA BAZI ACILAR YAŞAMALISINIZ “ DER.

Değerli Dostlarım…
Daha önceki yazılarımda Şaman hakkında geçen konularda Şaman’ın bir Din Adamı olmadığını özellikle vurgulayarak yazmıştım. Bir takım gruplar çeşitli kaynaklardan,
elde ettikleri bilgiler, ışığı altında, bunu temiz bir yürekle söylediklerini biliyorum.
Ancak; bu bilgi çok yanlış. Aynı “ ŞAMANİZM “ diye bir din olmadığı gibi, Şaman’lar da direk olarak din adamı değillerdir.
Şamanlar yazdığım diğer, yazılar da olduğu gibi, Mu Çocukları olarak Orta Asya ve başka kıtlara , Mu kıtasından ve Atlantis’ten koloni kurmak için ya da göç edenler ile birlikte çıktılar. Bu koloni ya da göç nedeni ile yola çıkanların arasında kesinlikle Tek tanrı inancında olan, MU insanı da vardı.

 

 

Peki, Şamanlar kim oluyordu?
MU KITASINDA kim nasıl eğitim veriyordu, ya da vermişti? Mu Kıtasından çıkan din adamları, nerede yetişmişlerdi?
Mu kıtası ile ilgili daha sonra 14.000 yıldan çok daha eskiler olarak vereceğim bilgiler içinde daha iyi anlayacaksınız. Ama daha önceki yazılarım da( Türklerin Kadim Tarihi ) bir parça açtığım ANA KÖK IRK da bahsettiğim gibi Eterik bir ırk Dünya’ya geldiği, artık çokta inkar edilen bir bilgi değil.

İlk Şamanlar, bazı özelliklerine sahip,Mu insanları arasından çok ufak yaşta“ TANRI YASASI OĞULLARI (bir’in oğulları)  RAHİPLERİ “ tarafından, seçildi. Bu çocuklar kadim ırkın ilkleri yani Eterik insanlar ile temasa geçtiler. Ufak yaştan itibaren toplumdan uzak olarak yaşadıkları yerde bu Astral ya da “ ETERİK “  insanlar tarafından yetiştirildiler.

 

Tüm bilgileri özel kodlamalar ile genlerine yazıldı. Daha sonra bu ilk rahipler Naacal tabletlerinde de yazdığı şekli ile, Mu kıtasında “ Bilgelik Okulları”  kurdular.
Bundan sonra ilk eğitilen bu Şamanlar, seçtikleri, özellikler taşıyan bu çocukları, toplumdan uzak bir yerde, kurulan “ Bilgelik Okulları”  çok ufak yaştan beri eğiterek Şaman yaptılar.Ve ilk şamanlardan itibaren bu bilgiler ile günümüze kadar genetik olarak gelmeye devam ettiler. Halen de babadan oğla geçen bir sistem içinde bu günlere gelmeye davet ediyorlar. Kısacası “ SONRADAN ŞAMAN OLUNMAZ ” . Olsa, olsa Gerçek bir şamanın kabul etti ise

“ ÖĞRETİCİSİ  ” olabilir.

 

PEKİ ŞAMANLAR NEDEN DİNİ TÖRENLERE DE BAZEN YA DA BAZI YERLERDE, ÖNDERLİK ETTİLER?  Ancak; Bu her Oba da olan bir konu değil. Şaman yaşadığı oba da ya da toplum da eğer bir din adamı yoksa, o zaman “ YARATAN ALLAH’A ”  herkesten daha yakın olduğu toplumca kabul edildiği  “ VE DİNSEL BİLGİLERİ “  olduğu için yönetir. Buna örnek vermek gerekirse İmam olmayan Köy de Dini bilgi ve vecibeleri iyi olan kişi İmam gelene kadar, köyde, imam vazifesini görür.
Kısacası Şaman “ BİLGE ADAM “ dır . Onun asıl görevi, karşı olduğu, büyüleri bozmak, yok etmek, hastalara bakmak, onlara yol göstermektir. Kendi yetiştirdiği “ ANA KADINLAR “  ile şifa vermek, semboller ile birlikte tılsımlar yapmak( tılsım asla büyü değildir ) , Şaman dini inançlar üzerinden hiçbir iş yapmaz,  Ruhlar ile konuşmaktır.
Astral ulaşımlar yapmak kadim bilgileri taşımak ve kadimler ile sürekli irtibat halinde, ( “ Kontrolü Şamanlara Verilmiş Pozitif Enerjinin “ )olmaktır.
Dünya da çoğalmasını sağlamak, pozitif insanları ( IŞIK İNSANLARI ) bir araya getirerek, Dünya’da ki negatiflerin bozmaya çalıştıkları dengeyi korumak onun başlıca görevlerinden biridir. Ve Unutulmamalıdır ki “ GERÇEK ŞAMANLAR BİNLERCE YILLIK EMANETLERİN SAHİPLERİDİR “. Yüksek enerjilerini o emanet ile kullanırlar.
Şaman hakkında vermiş olduğum bu bilgilerden sonra, bir Şaman’ın yaşamında olmazsa olmazları sizlere yazarak paylaşmaya çalışacağım.

 

ŞAMANIN YOLU NASIL BİR YOLDUR, GÜNE NASIL BAŞLAR

Her sabah gün doğmadan çok önce etrafında ki en yüksek tepeye çıkara ateşini yakan Şaman ve öğrencileri, doğacak yeni günü, var oldukları dünyada canlı cansız her şeyi yarattığına inandığı ve tek olduğunu kabul ettiği tanrıya yakarış ritüellerini yaktıkları ateşin etrafında yapar.
Bu yalvarış esnasından ŞAMAN çalan davul ve zil sesi ile sallanarak trans içinde olur.
Bu Trans içinde özellikle kartal olarak daha da yükselerek Yaratan Allah’a  daha yakın olmaya çalışır.
Şamanın yardımcıları ( Öğreticiler ) yapılan rütiel’in gereği olarak ateşin etrafında girdikleri trans hali ile ritme uyarak kadim şarkılarını söylerler.
Sabahın ilk ışıkları, “ Doğudan yükselen Güneş “ ile birlikte Dünya’ya vardığın da, o zamana kadar sönmüş ateşin karşısında oturan Şaman ayağa kalkar. Öğrenciler bu hareket üzerine şamanın arkasından toplanır.
Şaman ışığın getirdiği aydınlık ve Dünyayı ısıtan ilk sıcak teması yakaladığın da, o çoktan iki elini avuçları yukarı gelecek şekilde kaldırarak Yaratan Tanrı ya yüksek sesle “ Kendilerine yeni bir gün bağışladığı için “ teşekkür ederek minnetini sunar.

 

Bu nedenle, Şamanın yolundan, gitmek isteyen, kim olursa olsun, Şamanın güne başlama öğüdü olan  “ HER SABAH GÜNÜ YÜREĞİNİZDEKİ SEVGİ İLE SELAMLAYIN.” Sözlerini aklından hiçbir şekilde çıkartmamalıdır.

Her ne kadar aksi, çabuk sinirlenen ve çok detaycı, her şeyi merak eden ve sorgulayan, bir kişiliğe sahip olsa da, Şaman kalbi tertemiz pozitif bir enerjinin esiridir.
Şaman sevgi ile beslenir ve sevgi ile öğretir. Bir öğretmen olarak sert ama öğrencilerini seven yapısı, onun kişiliğinin parçasıdır. Yorgun ve gergin sinirli olmasının en büyük nedeni herkes den az uyuması herkesten fazla çalışması ve kendi için çok beklentileri olmamasından kaynaklanır.
Şamanın etrafına çok fazla Negatif insan gelir. Bunu sebebi aynı mıknatıs gibi düşünürsen daha iyi anlarsınız. Olaylar onu üzse de çabuk atlatır ve yoluna devam eder.

Bunu Şaman insan, kalbinden nefes aldığı için, olaylara kısa bir sürede çok basit yollar ile çözüm bularak, kendi su yoluna o olayı koyar. Şaman her zaman çevresin de ki insanlara var olan Pozitif enerji yollar. Şaman inancı basit bir kavramla ortadadır. Şaman, sevginin bir zerresinin bile TOHUM olduğunu bilir ve en negatif bir insanın kalbine bile üşenmeden bıkmadan her gördüğünde o sevgi tohumunu koyar.
Ve Şaman  şöyle der;
“ SEVGİ BİR TOHUMDUR, TUTTUĞU AN ORMANA DÖNER “

Bu nedenle siz eğer Şamanın yolundan gitmek isterseniz kalbinizden nefes almayı ve kalbinizi dinlemeyi çok iyi öğrenmelisiniz.

 

Bunu yapmak için meditasyon yapmayı öğrenmelisiniz. Bu sakinleştirici yol ile yaşadığınız Dünyayı ve çevrenizi huzur ağı ile örmelisiniz.
Her sabah günü selamladıktan sonra ellerinizi kalbinizin üstüne koyarak nefes alıp verip kalbinizi hissedin, bu şekilde enerji kanallarınız açılacak ve çevreden ne kadar pozitif enerji varsa siz e gelecek, sakinleşeceksiniz içinizi sevgi huzur mutluluk kaplayacaktır.
Şaman en çok kendi ile yüzleşir. Düşünme zamanlarında kendini eleştirerek yaptığı hataları inceler. Sonuçlar çıkartır. Buna göre yaşamında ki hareketlerini ayarlar. Çok fazla topluma yakın olarak yaşamasa da yanına gelenlerin çokluğu bunu ona yapmaya mecbur bırakmıştır.

Unutmayın kadim deneyim ve bilgiler ile donanmış bu” BİLGE ADAM “ da dünya da etten kemikten olarak doğmuş yaratanın yarattığıdır. Tek farkı Yine Yaratan Tanrı, tarafından doğuşunda ona verilmiş, görevleri taşımasıdır. Bu bağlamda baktığınız da Şaman’ın günlük yaşam içinde bu yüzleşmesinden dolayı, çok şaka yaptığını çocukları çok sevdiğini, eğlence tarafının da olduğunu görürsünüz.
Bu şekilde davranarak da kötü enerjinin yani negatif enerjinin çevresinden uzaklaştırmasını onu ve etrafında ki insanları negatif enerjiden korumaya çalışmasıdır. Bu demek değildir ki Şaman ciddiyetten uzak bir adamdır aksine çok ciddi ama eğlenceli tarafı da olan biridir

 

KISA ,KISA ÖZETLERSEK ŞAMANIN YOLUNDA GİTMENİZ İÇİN

Tüm negatif ne varsa hayatınızdan çıkartmalısınız.
Sağlıklı olmak için dikkat etmelisiniz çünkü emanet bir beden taşımaktasınız.
Her zaman aynaya bakarak kendiniz ile yüzleşmelisiniz.
Mücadele etmeyi bırakmamalısınız ve yenilgi kaybetmeyi kabul etmemelisiniz
Kendinizi çok fazla ciddiye alarak ruhunuzun üstünden baskı kurmamalısınız.
Stres, ile hareket ederek daha  sonra pişman olabileceğimiz tarzda davranmadan yaşamayı öğrenmelisiniz.
Duygulara sahip olmayı normal ve hislerinizi kabul etmeyi öğrenmelisiniz
Sevdiğiniz kim olursa olsun denginiz ya da konumunuz ile alakası olmasa bile nerede, ne şekilde, ne konumda, olursa olsun, onu sevmelisiniz, nerede biterse, bitsin, o sevgiyi, yaşamayı, bilmelisiniz.

ŞAMAN “ KORKAK OLMAK YAŞAMI DEĞİŞTİRMEZ ELİNİZ YANSA DA BAZI ACILAR YAŞAMALISINIZ “ DER.

 

Enerjiyi kendinize, başkalarına ve dünyaya bir yollarken çabuk karar vermeyin, hata yapmak burada başlar buna dikkat ediniz
Enerji canlıdır..Duygulu anlarda ki halinizden çıkan enerji yakınlarınız da ki tüm canlılara bulaşır. Buna dikkat etmelisiniz.
Her daim pozitif enerjinizi yükselterek etrafınızı saran koruyucu bir ışık çemberi yaratın. Aynı bedeniniz de nasıl Aura’nız varsa koruyu şeffaf bir enerji ile kendinizi ö şekilde sarın..Bunu yapmanın yolu iyi meditasyon.Meditasyon size bu kalkanı sağlayacaktır.
Duyguları sorunlu olan insanlara fayda veremeyecekseniz siz Şaman değilsiniz uzak durun. Sorunlu olan ve sizin duyguları tetikleyen biriyle karşılaştıysanız, sevdiğiniz birini düşünün ve onu bu kişinin yerine koyarak bir şekilde oradan uzaklaşın. Dediğim gibi siz Şaman değilsiniz. SEVGİ DOLU SÖZLER İLE ORADAN UZAKLAŞIN.
Sözler… Kesinlikle sözlerinize Dikkat Edin. Düşünceleriniz ve duygularınız ile ağzınızdan çıkan kelimeler ile canlanacaktır. Dünya’yı Değiştirmeniz mümkün değil o nedenle oradan uzaklaşın. HER ZAMAN IŞIGIN içinde olun. Asla ışıktan bir an için bile uzaklaşmayın.
Böyle negatif ortamda kalırsanız, en yakın suya koşun. Dereye göl veya denize giderek arının. Bunlar yakın değilse duş alın. Yağmur yağdığında ıslanın ne kadar size yapışmış, negatif enerji varsa uçup gittiğini fark edeceksiniz. Sudan alacağınız şifa mucizedir.

Kendinize iyi bir insan olmadığınızı şanslı olmadığınızı, size yazılan bir yazı olduğunu bunun adının “ KADER “  olduğunu ve dünyaya başarısız ve acı çekmek için geldiğiniz söyleyerek bu konuları kendinize çivileyerek asalağınız yapmayın.
Bu dünyada tek olmadığınız kabul edin.. Egolar kontrol altına alınmalı. Çevrenizde Yaratan Tanrı tarafından yaratılmış başka insanlar olduğunu onun da üstünlüklerini görün.

 

VE EN ÖNEMLİSİ..
DOĞA İLE İRTİBATINIZ ÇOK SIKI BİR BAĞINIZ OLMALI. Yaşamınızda size eşlik edecek hayvanınız bulun. Çünkü sizi o soranlara anlatacak. Onu sevin. Unutmayın
Bizler doğanın birer parçasıyız. Stresli bir yaşam seçerseniz doğanın temel unsurlarından, TOPRAK, HAVA, SU VE ATEŞ İLE OLAN BESLENMEMİZ SON BULUR VE YAŞAM SİZİ HASTA EDER. Çok ciddi hastalıklar ilke yüz yüze kalabilirsiniz.
Çünkü en büyük şifacı DOĞADIR

Bir daha ki konuda buluşmak üzere sevgiler
Bilge Şaman …

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. 1 Comment »

Öğrendim ki… ‘Bittim’ dediğin andan itibaren pilinin bitmesine daha çok var.

20246305_10211297989179499_3486535447497603350_n[1]

 

Öğrendim ki…
Kimseyi sizi sevmeye zorlayamazsınız. Kendinizi sevilecek insan yapabilirsiniz, gerisini karşı tarafa bırakırsınız.
Öğrendim ki… Güveni geliştirmek yıllar alıyor, yıkmak bir dakika. Öğrendim ki… Hayatında nelere sahip olduğun değil kiminle olduğun önemli…
Öğrendim ki… İnsanların başına ne geldiği değil o durumda ne yaptıkları önemli…
Öğrendim ki… Bütün sevdiklerinle iyi ayrılman gerek hangisi son görüşme olacak bilemiyorsun.
Öğrendim ki… ‘Bittim’ dediğin andan itibaren pilinin bitmesine daha çok var.
Öğrendim ki… Sen tepkilerini kontrol edemezsen tepkilerin hayatını kontrol eder.
Öğrendim ki… Affetmeyi öğrenmek deneyerek oluyor.
Öğrendim ki… Ne kadar ilgi ve ihtimam gösterseniz bazıları hiç karşılık vermiyor.
Öğrendim ki…Düştüğün anda seni tekmeleyeceğini düşündüklerinden bazıları kaldırmak için elini uzatır.
Öğrendim ki… İki insan aynı şeye bakıp tamamen farklı şeyler görebilir…
Öğrendim ki… Anlatmak ve yazmak ruhu rahatlatır.
Öğrendim ki… Gerçek arkadaşlar arasına mesafe girmez. Gerçek aşkların da!
Öğrendim ki… Tecrübenin kaç yaş günü partisi yaşadığınızla ilgisi yok. Ne tür deneyimler yaşadığınızla var.
Öğrendim ki… Aile hep insanın yanında olmuyor. Akrabanız olmayan insanlardan ilgi, sevgi ve güven öğrenebiliyorsunuz. Aile her zaman biyolojik değil.
Öğrendim ki… Ne kadar yakın olursa olsunlar en iyi arkadaşlar da ara sıra üzebilir. Onları affetmek gerekir.
Öğrendim ki… Bazen başkalarını affetmek yetmiyor. Bazen insanın kendisini affedebilmesi gerekiyor.
Öğrendim ki… Yüreğiniz ne kadar kan ağlarsa ağlasın Dünya sizin için dönmesini durdurmuyor.
Öğrendim ki… İki kişi münakaşa ediyorsa, bu birbirlerini sevmedikleri anlamına gelmez. Etmemeleri de sevdikleri anlamına gelmez.
Öğrendim ki… Her problem kendi içinde bir fırsat saklar. Ve problem, fırsatın yanında cüce kalır.
Öğrendim ki… Sevgiyi çabuk kaybediyorsun, pişmanlığın uzun yıllar sürüyor..
Ataol Behramoğlu

YAŞAMINDA ZENGİNLİK İSTİYORSAN RUHSAL ENERJİNİ YÜKSELT; PARA ENERJİ DEĞİŞ-TOKUŞ SİMGESİDİR…

yoga
Bugüne dek tanıştığım/çalıştığım/danışmanlık yaptığım zengin insanlarda gözlemlediğim en önemli olgu, onların -tüm olumsuzluklara rağmen- neşelerini bozmamaları, günlük rutinlerini sürdürmeleri, gülümsemeye devam etmeleri oldu.
Bu da bana bolluğun aslında sahip olduğumuz enerjinin bir yansıması olduğunu gösterdi.
Çok zengin bir iş insanı ile çalışmadaydık bir gün.. Oldukça neşeliydik her ikimiz de.. Danışanıma ansızın bir telefon geldi.. Kapatırken son sözü “Tamam yarın teslim oluyorum!” oldu. Çok geçmeden seansımızı bitirdik ve giderken bana “Uzunca bir süre görüşemeyeceğimizi zira uzunca bir mahkeme sürecinin sonuda aleyhinde verilen kararla hapse gireceğini ve tüm mal varlığına el konulduğunu özetledi.
Danışanımın buna rağmen son derece keyifli şekilde bir şekilde yanımdan ayrılması, ayrılırken de “Üzülecek bir şey yok. Hayat devam ediyor.” demesi dikkatimi çekti.. Bir kişisel gelişimci ve her şeyi tevekkülle kabul eden biri olarak bu üslup beni çok etkiledi.
Aradan geçen zaman içinde danışanım, cezasını çektikten sonra yaşama sıfırdan başladı ve internet üzerinden yürüttüğü mütevazı işlerle uğraşmaya başladı. Yavaş yavaş işlerini ilerletti. Zamanla iyi paralar kazanmaya başladı.. Önce borçlarını kapattı, ardından artıya geçti, işlerini büyüttü. Kısaca özetlediğim bu bir kaç yıllık süreçte danışanım neşesinden hiç eksiltmedi. Yaşamına her zamanki tevazu ve vakarla devam etti. Sonuç; eskisinden daha fazla zengin oldu ve Türkiye’nin sayılı iş insanları arasına girmeyi başardı.
Buradan çıkarılacak en büyük dersler şunlardır:
1-İnsan -büyüklüğü ne olursa olsun- karşılaştığı olumsuzlukları tevekkülle karşılamalı. Unutmamalı ki yaşamda her sorun bir ders verir ve hediyesiyle birlikte gelir. Bilgece sorunlarınızla yüzleşmediğiniz sürece sorunlarınızın (korkularınızın) içine girip ilahi hediyeyi alamazsınız.
2-Her sorun insana bir ders vermek için gelir. Unutmamalı ki yaşam okulunda önce sınava girer ardından derslerinizi çıkarırsınız. Sınavlarsa acı ve mutsuzluk veren her şeydir. Herhangi bir olumsuzlukla karşılaştığınızda bunun bir sınav olduğunu hatırlayın ve kendinize şu soruyu sorun ve cevabını almaya niyet edin “Bu sınavdan almam gereken ders nedir?” Cevap mutlaka gelecektir. Dersinizi aldığınız an yaşadığınız sorun size bir hediye verecektir.
3-Her zaman bolluk bilinciyle yaşayın. Bir kitapta okumuştum ’10 koyun otlatabilecek bir çobana 100 koyun verirseniz koyunların sayısı 10’a düşecektir. 100 koyun otlatabilecek çobana 10 koyun verirseniz koyunların sayısı kısa sürede 100’e çıkacaktır.’
4-Her şey yeri ve zamanı geldiğinde gerçekleşir. Niyet, evrenin enerjisini harekete geçiren yaşamdaki en büyük güçtür. Dolayısıyla beklenti, insanın en büyük düşmanıdır. Israrla beklediğiniz telefonun, beklediğiniz an çaldığını duydunuz mu , ne zaman telefon beklediğinizi unutursunuz, telefonunuz o ‘an’ çalar.a)İsteğimizin olmasına niyet edelim b)”Bundan daha iyi ne olabilir “diyelim.c) “Hayırlısı ne ise o olsun ” u da eklemeyi unutmayalım ,çünkü bazı isteklerimizin olduktan sonra bizi mutlu etmediğini deneyimlemişizdir .
5-Çok sevdiğim bir sözdür: “İnsan, çoğu zaman öndeki ağaca öylesine odaklanır ki arkadaki ormanı gözden kaçırır!” Evet, egosuyla hareket eden insan bunu yapar. Siz niyet ettiniz, evrenin dinamiklerini harekete geçirdiniz. Siz sadece sorununuzun NE olduğunu beyan edin, NASIL kısmına takılmayın. Tek bir olasılığa odaklanmayın.Ruhsal yolculuğunuza tevekkülle teslim olun
6-Şu çok önemli: Para enerji değiş tokuş simgesidir ve maddi durumunuz sizin ruhsal enerjinizi yansıtır. Yaşamınızda bolluk istiyorsanız -her şeye rağmen- sevinç içinde olun. Sonuca odaklanmayın, neden olun. “Geçmiş geçmişte kaldı.” diyerek suçluluklarınızı bir kenara bırakın ve ‘şimdi’ye odaklanın. Unutmayın ki gelecek şimdi şu an başlar. Şimdiye kadar sevinç içinde yaşarsanız kendinize mükemmel bir gelecek yaratır, dolayısıyla mükemmel bir geçmiş bırakırsınız. İşe önce kendinizden başlayın. Ne olursa olsun kendinizi sevin, değer verin. Kendinizi sevmek ruhsal enerjinizi yükseltir, auranızı bolluk-berekete uyumlu hale getirir, her zaman kendinize, size sevinç veren kişileri, durumları ve olayları çekersiniz.
Sevinç içinde olmak bir yüksek frekanslı bir haldir. Ruh neşedir. Bu hal içinde olduğunuz takdirde , sezgi kanallarınızı temizler, ilhama açık bir varlık haline gelirsiniz.
Kendini çok seven değer veren bir insan -düşmanı dahil- herkesi sever. Bu, bir bilgeliktir, erdemdir. Kendini seven bir insan kendini asla yargılamaz, suçluluk hissetmez, sadece OLUR.. Siz de sadece OLUN. İyi ya da kötü değil, doğru ya da yanlış değil sadece OLUN. Neyseniz o OLUN.
Herkes gerçeği bulmak için yaşam okulunda kendince dersler, yöntemler ve üslup belirler. Bunlar sosyal kimliğimizi ve karakterimizioluşturur. Kendi olmayı başarabilen bir insan bunu farkındadır ve herkesi olduğu gibi kabul etmeye başlar. Bu, kişide yüksek bir ÖZGÜVEN oluşturur.
7-Kendinizi ve insanları sevdiğiniz gibi işinizi de sevin. Sevmediğiniz bir işte çalışmak bir esarettir ve ruhsal enerjinizi düşürür. İşinizi sevmiyorsanız, seveceğiniz bir iş bulun kendinize. İşiniz sizin aynanızdır. Onu ne kadar severseniz o kadar kendinizi ortaya koyar ve yaratıcı olur.
8-Risk alın! Herkes GERÇEĞİ aramak için yaşam serüvenine katılır. Gerçeğe ulaşmak için ruhumuz bizi, daha önce deneyimlemediğimiz gizemlere, serüvenlere sürükler. Ego, bilinmeyenden korkar ve sizi yaşamınızla ilgili önemli vizyonlar belirlemenizden alıkoyar. Oysa ki insan üniversitede bir hocamın da dediği gibi risk almadan büyük vizyonlar geliştiremez. Ekonomiyle içli dışlı olanlar bunu çok iyi bilir. Belki şu sözü duymuşsunuzdur: “Kendini boşluğa bırakmadan kanatlarının genişliğini bilemezsin.”
9-Son olarak… Tüm bu saydığımız meziyetleri geliştirmek istiyorsanız bir çocuğu örnek alın, yaşamı onların gözlerinden görün.. Çocuklar, dünyanın en erdemli ve bilge varlıklarıdır. Kollektif bilinç onların kafasını henüz karıştırmamıştır. Yükselmiş bir üstadın da söylediği gibi “Belki de insanlığın temellerindeki tek hata çocukların büyümesidir.”
Çocuklar, yaşam okulunun en büyük öğretmenleridir. Ben oğluma birey olması konusunda rehberlik yaparken o bana ebeveyn olmayı öğretir.. Onlara saygı duyduğumuz sürece onlar bize çok şey öğretir. Çocukların bize öğrettiği en önemli şey belki de bolluk-bereket bilincidir. Dikkat edin onlar istedikleri her şeye bir şekilde sahip olur. Onlar her zaman şimdidedir, buradadır. Onlar büyük bilgeler ve liderlerdir. Lider olmak istiyorsanız çocuklara iyi bakın ve ömrünüz boyunca her gün biraz daha karanlığa ittiğiniz çocuğu artık gün yüzüne çıkarın ve onu çok sevin!
Uzun lafın kısası… ZENGİNLİK ASLINDA MANEVİ BİR YOLCULUKTUR. Benliğinizi oluşturan parçalardan birinden yoksunsanız YOKSULSUNUZ demektir. Bir bütün olun ve ZENGİN olun.
Doyum içinde yaşayın. ZENGİN HER ŞEYE SAHİP OLAN DEĞİL EN AZ ŞEYE İHTİYAÇ DUYANDIR.
İşte bir zenginin hikayesinin bana düşündürdükleri…
Yaşamınız huzur ve mutlulukla BOLLUK-BEREKET içinde geçsin.. Sevgi ve ışıkla
Alıntı …

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. 2 Comments »

NİYET VE TESLİMİYET HUZURUN ANAHTARIDIR *

20294194_10211364016950152_5893929623018383361_n[1]
1.Her şeye açık olun. Her ne oluyorsa ona açık olun.
2. Bir şeylere tutunmaya çalışmayın.
Bırakın giden gitsin , gelen gelsin.
3. Kalbinizde kalın.
Her ne olursa olsun gerçek hislerinize sadık kalın.
4. Hayatımızdaki insanlar değişecek.
Bunun olmasına izin verin ve sürece güvenin. Amaçlarına hizmet etmiş ve artık derinleşip gelişmeyen ilişkilere tutunmak zorunda değiliz.
5. Evinizi , yaşadığınız yeri değiştirmekten korkmayın .
Eğer hislerimize karşı gerçekten açıksak ,
doğru yerlere yönlendirileceğiz.
6. Yapmakta olduğunuz ya da eğitimini aldığınız işlere saplanıp kalmayın.
Kendinize gerçekten ne yapmak istediğinizi sorun. Sizi hangi iş gerçekten mutlu ederdi ?
7. Hayatta sevinci arayın. Her ne pahasına olursa olsun. Sizi mutlu eden şeyi bulun ve onu yapın.
8. Hislerinizi dinleyin , sizi neyin mutlu ettiğine kulak verin , sezginizin size söylemeye çalıştığı şeyi dinleyin.
9. SEVMEYE cüret edin! Her nerede bulunuyorsanız bulunun , kiminle birlikte bulunuyorsanız bulunun , her ne yapıyor olursanız olun sevecen bir varlık olun.
Kalbinizi açın ve onu açık tutun.
Bu sahip olduğumuz en büyük korumadır.
10. Mümkün olduğunca çok yükümlülüğünüzü tamamlayıp bitirin. Buna dünyevi yükümlülükler , ailevi yükümlülükler , mali yükümlülükler , spiritüel yükümlülükler dahildir. Bitirdiğimiz her yükümlülük bizi özgürleştirir.
11. Kişisel olarak artık gereksinim duymadığınız her şeyi bırakın ya da başkasına verin. Dolaplarınızı , kitaplarınızı , malınızı – mülkünüzü , ilişkilerinizi , taahhütlerinizi , sorumluluklarınızı gözden geçirin ve Öz Benliğiniz ile uyum içinde olmayan her şeyden kurtulun. Bunu ölçüp tartmanın bir yolu da , bir şeyin size bir hafiflik ve sevinç mi , yoksa sıkıntılı bir ağırlık mı verdiğini hissetmektir. Bırakmak harika bir duygu verir ve Yeninin yaşamınıza girebilmesi için boşluk yaratır.
12. Dürüst olun. Kastettiğiniz şeyi söyleyin ve söylediğiniz şeyi kastedin.
13. Birbirinize saygı gösterin. Hepimiz muhteşem kozmik varlıklarız. Her birimiz. Sadece , bazılarımız muhteşem kozmik varlıklarımızı çok iyi tebdili – kıyafetlerle gizliyoruz. Kendimize ve birbirimize dürüstlük , saygı ve sevgi ile davranalım. Bu yapabileceğimiz en kökten dönüşüm geçiren şeylerden biridir.
14. Kendimizi tümüyle sevip kabullenmemizin zamanı gelmiştir. Gelin , tüm kendimizden kuşkularımızı , öz saygısından yoksunluğumuzu , kendimizi aşağılayıp yargılamalarımızı bir kerede ve tümüyle bırakalım. İyi , cesur , sevecen nazik ve akıllı varlıklar oluşumuza saygı gösterelim.
15. Güçlü olmaktan korkmayın : Hepimiz güçlüyüz. Hepimiz müthiş yeteneklere sahip son derece muktedir varlıklarız. Hepimizin içinde derin sevgi ve iyilik hazineleri var. Artık gücümüzden korkmamız gerekmiyor.Açık , berrak olmamız gerekiyor. Ve kendimize ve yeteneklerimize güvenmemiz gerekiyor.
16. Bağışlama özgürlüğün anahtarıdır.
Biraz zaman ayırıp , hayatınızdan geçmiş herkesi bağışlayın. Tüm geçmiş deneyimlerinizi bağışlayın. Kendinizi bağışlayın. Hepsini kendi benzersiz yolculuğunuzun , size tam da gelişmek , dönüşüm geçirmek ve özgürleşmek için ihtiyacınız olan şeyi veren bir parçası olarak görün.
17. Her şey için şükran duyun. Kimseniz o olduğunuz için şükran duyun. Tüm deneyimleriniz , ilişkileriniz , çevrenizdeki her türlü güzellik için şükran duyun. Karşılaştığınız her iyi davranış , yaşadığınız her sevgi anı , her türlü beslenişiniz için , doğanın verdiği ilham için şükran duyun. Her an , en karanlık anlarımızda bile şükran duyacak o kadar çok şeye sahibiz ki.
18. Her nerede yapabiliyorsanız , orada güzellik yaratın. Her Sevgi ifadesi gibi , güzel olan her şey tüm gezegenin rezonansını yükseltir.

Sen soğanları doğra salatayı ben yaparım…

20292930_1272144099578511_36284697417269133_n[1]

 

Sen soğanları doğra salatayı ben yaparım…
Hastalıkta sağlıkta yanında olacağına söz veriyorsun ama bir gün o hastalanıyor ve sen toplantıda olduğun için yanına gidemiyorsun. Akşam televizyonda bir filme denk gelip kanepede yanına kıvrılmak geliyor içinden ama sabah yedide kalkman lazım. Sabah mırıl mırıl sarılıp biraz daha uyumak istiyorsun ama dokuzda işte olmalısın. Öyle birkaç kez gecikirsen atılırsın. O zaman ev kirasını, kredi taksitini ödeyemezsin, buzdolabına mama koyamazsın ve artık birbirinizi sevmemeye başlarsınız.
Bir insanı sevip birlikte bir hayat kuruyorsun ama onu günde sadece üç saat görebiliyorsun. Çocuğun oluyor, hasta oluyor, elini alnına koyup “geçti bak yok bir şey” diyemiyorsun. Ona mutlulukla hatırlayacağı çocukluk anıları bırakamıyorsun. Onun nasıl güzel güldüğünü, nasıl güzel oynadığını, senin adını ilk nasıl söylediğini göremiyorsun. Fırtınalı bir okul çıkışında sürpriz yapıp elinden tutamıyorsun.Bütün günün hastalıkta sağlıkta yanlarında olacağına yemin ettiğin ailenle değil, başkalarının yanında geçiyor.
Hayatımızı sevdiğimiz insanlarla geçiremeyeceksek niye yaşıyoruz? Onlara sarılmak için akşam olmasını bekleyeceksek, akşam sarılmaya çalışırken sadece hayatımızın çözülmesi gereken sorunlarını konuşacaksak, ortak hayatımız sadece problem çözmek haline gelecekse ve biz bu yüzden birbirimizden bıkacaksak niye aile kuruyoruz?
Birlikte yemek yapamadığımız, misler gibi sofralar hazırlayamadığımız, “Sen soğanları doğra, salatayı ben yaparım” demediğimiz insana karı, koca ya da sevgili diyebilir miyiz? Bunu yapamıyorsak, yaşadığımız hayata hayat diyebilir miyiz?
İnsanın bir ailesi yoksa hiçbir şeyi yoktur. Ailenin tanımı da kadın-erkek-çocuk-kardeşler değildir. Dostlar da ailedir. “Haberleşelim” diye kapatılan telefonun ucundaki sesler, bir kahve bile içemediğimiz, alelacele bir araya gelip dağıldığımız, başımıza bir hal gelince aklımızdan, karnımızdan konuştuğumuz insanlar da ailemizdir.
Geçip giden her an bir anı ve mutlu anılar biriktirerek yaşamaktan daha önemli bir şey yok. Her şeyi, herkesi yitirdikten sonra o anlar kalıyor. Geçip giden koca bir hayatın tek tesellisi parmaklarınla toplayabildiğin hatıralar, hepsi o kadar. Güzel anıların yoksa dünyanın tapusu üzerine olsa ne olur ki?
Ne bütün gün ısıtıp içinde oturamadığımız evlere, ne üzerinde oturup eskitemediğimiz koltuklara sahip olmanın bir anlamı var. Özleyecek bir kokun, kolun kanadın kırıldığında bütün yükünü bırakacağın bir kucağın olmadıktan sonra parayla aldıklarını ne yapacaksın?
Bir gün her şeyini bir anda yitirebilirsin ve geriye sığınacağın anların kalır. Biriktirebildiysen şanslısındır.

Nejat iŞLER SAYFASINDAN ALINMIŞTIR

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

HİÇBİR ŞEY OLDUĞU GİBİ KALMAZ ”BU DA GEÇER YA HU..!”

1e9f9a2d07ed8a89c3ce2ff181b63438_1262805602[1]

 

Hiçbir şey olduğu gibi kalmaz.
Dervişin biri, uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra bir köye ulaşır. Karşısına çıkanlara, kendisine yardım edecek, yemek ve yatak verecek biri olup olmadığını sorar.
Köylüler, kendilerinin de fakir olduklarını, evlerinin küçük olduğunu söyler ve Şakir diye birinin çiftliğini tarif edip oraya gitmesini salık verirler. Derviş yola koyulur, birkaç köylüye daha rastlar. Onların anlattıklarından, Şakir’in bölgenin en zengin kişilerinden birisi olduğunu anlar. Bölgedeki ikinci zengin ise Haddad adında bir başka çiftlik sahibidir. Derviş, Şakir’in çiftliğine varır. Çok iyi karşılanır, iyi misafir edilir, yer içer, dinlenir. Şakir de, ailesi de hem misafirperver hem de gönlü geniş insanlardır… Yola koyulma zamanı gelip Derviş, Şakir’e teşekkür ederken, Böyle zengin olduğun için hep şükret der. Şakir ise şöyle cevap verir: Hiçbir şey olduğu gibi kalmaz. Bazen görünen, gerçeğin kendisi değildir. Bu da geçer…
Derviş, Şakir’in çiftliğinden ayrıldıktan sonra bu söz üzerine uzun uzun düşünür. Birkaç yıl sonra, Derviş’in yolu yine aynı bölgeye düşer. Şakir’i hatırlar, bir uğramaya karar verir. Yolda rastladığı köylülerle sohbet ederken Şakir’den söz eder. Haa o Şakir mi? der köylüler, O iyice fakirledi, şimdi Haddad’ın yanında çalışıyor. Derviş hemen Haddad’ın çiftliğine gider, Şakir’i bulur. Eski dostu yaşlanmıştır, üzerinde eski püskü giysiler vardır. Üç yıl önceki bir sel felâketinde bütün sığırları telef olmuş, evi yıkılmıştır. Toprakları da işlenemez hale geldiği için tek çare olarak, selden hiç zarar görmemiş ve biraz daha zenginleşmiş olan Haddad’ın yanında çalışmak kalmıştır. Şakir ve ailesi üç yıldır Haddad’ın hizmetkarıdır. Şakir, bu kez Derviş son derece mütevazı olan evinde misafir eder. Kıt kanaat yemeğini onunla paylaşır… Derviş, vedalaşırken Şakir’e olup bitenlerden ötürü ne kadar üzgün olduğunu söyler ve Şakir’den şu cevabı alır: Üzülme… Unutma, bu da geçer…
Derviş gezmeye devam eder ve yedi yıl sonra yolu yine o bölgeye düşer. Şaşkınlık içinde olan biteni öğrenir. Haddad birkaç yıl önce ölmüş, ailesi olmadığı için de bütün varını yoğunu en sadık hizmetkarı ve eski dostu Şakir’e bırakmıştır. Şakir, Haddad’ın konağında oturmaktadır, kocaman arazileri ve binlerce sığırı ile yine yörenin en zengin insanıdır. Derviş eski dostunu iyi gördüğü için ne kadar sevindiğini söyler ve yine aynı cevabı alır:Bu da geçer…
Bir zaman sonra Derviş yine Şakir’i arar. Ona bir tepeyi işaret ederler. Tepede Şakir’in mezarı vardır ve taşında şu yazılıdır: “Bu da geçer” Derviş, “Ölümün nesi geçecek? “diye düşünür ve gider. Ertesi yıl Şakir’in mezarını ziyaret etmek için geri döner; ama ortada ne tepe vardır ne de mezar. Büyük bir sel gelmiş, tepeyi önüne katmış, Şakir’den geriye bir iz dahi kalmamıştır…
O aralar ülkenin sultanı Mahmut, kendisi için çok değişik bir yüzük yapılmasını ister. Öyle bir yüzük ki, mutsuz olduğunda umudunu tazelesin, mutlu olduğunda ise kendisini mutluluğun tembelliğine kaptırmaması gerektiğini hatırlatsın… Hiç kimse sultanı tatmin edecek böyle bir yüzüğü yapamaz. Sultanın adamları da bilge Derviş’i bulup yardım isterler. Derviş, sultanın kuyumcusuna hitaben bir mektup yazıp verir. Kısa bir süre sonra yüzük sultana sunulur. Sultan önce bir şey anlamaz; çünkü son derece sade bir yüzüktür bu. Sonra üzerindeki yazıya gözü takılır, biraz düşünür ve yüzüne büyük bir mutluluk ışığı yayılır: “BU DA GEÇER YA HU” yazmaktadır.

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. 1 Comment »

Göz Kontrolü… Hangi Sayıyı Görüyorsun…

20265034_1894197417463563_8518059079773767322_n[1]

Ortaya Karışık kategorisinde yayınlandı. 9 Comments »

Gördüğün İlk Üç Kelime Ağustosta Senin Olsun…

15036228_1876395139245957_3160324865032936865_n[1]

Ortaya Karışık kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Limonu Bu Şekilde Kullanın Tümörlere, Obeziteye ve Şeker Hastalığına Veda Edin!

limonun-farklı-kullanımı-ve-sağlık-faydaları[1]

 

insanoğluna lütfedilmiş bir meyvedir, sayısız derde deva olarak bilinir. Hemen her yiyecek ve içeceğin içine girecek kadar de opsiyonu yüksektir.
Limon, sindirimi iyileştirir, pH seviyelerini dengeler, vücut kokusu ile savaşır, bağışıklık sisteminizi güçlendirir, insan vücudundaki enfeksiyonları savaşır.

Ayrıca limon yüksek miktarda C vitamini, kalsiyum, magnezyum ve potasyum içerir. Genellikle atılan limon kabuklarında kullanılan kısmından 5 kat daha fazla vitamin ve antioksidan içerdiğini biliyor muydunuz? Dolayısıyla artık çaylarınızın içine limon sıkmak yerine kabuğu ile kullanmayı alışkanlık haline getirebilirsiniz.

Ayrıca :
Bakteri enfeksiyonlarına ve mantarlara karşı güçlü anti-mikrobik etkisi vardır;
İç parazitlere ve solucanlara karşı çok etkilidir;
Kan basıncınızı düzenlemenize yardımcı olur;
Limon güçlü bir anti-depresan olarak çalışır;
Stres ve sinirsel bozukluklara karşı da faydalıdır.
Kullanımı :
Birkaç tane limon alın ve ister suyunu sıkıp dondurun, isterseniz de limonu dört eşit parçaya bölerek dondurun. Ardından içeceklere, salatalara ve aklınıza gelen her şeyin içine katarak tüketin. Eğer sıkmadan donduracaksanız, Derin dondurucudan çıkarır çıkarmaz tamamını rendeleyin bu kadar basit.

Kaynak: kadınlar sitesi

Bitki Alemi kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

“Küçük Prens” Kitabından Büyük Anlamlar Taşıyan 8 Alıntı

kucuk-prens-sozleri[1]

 

1. “İnsan ancak yüreğiyle baktığı zaman doğruyu görebilir. Gerçeğin mayası gözle görülmez.”

2. “En zoru budur. Kendini yargılamak , başkalarını yargılamaktan çok daha zordur. Kendini gerektiği gibi yargılayabilirsen, gerçek bir bilgesin demektir.”

3. “Bazen sevdiklerinizin özgürce uçmasına izin vermeniz gerekir.”

4.”Kelebeklerle tanışmak istiyorsam, bir iki tırtıla katlanmayı öğrenmek zorundayım.”

5. “İnsanların artık anlamaya zamanları yok. Dükkanlardan her İstediklerini satın alıyorlar. Ama dostluk satılan bir dükkan olmadığı için dostları yok.”

6. “Örneğin öğlenden sonra saat dörtte gelsen, ben üçte kendimi mutlu hissetmeye başlarım.”

7. “Büyükler sayılardan hoşlanır. Onlara yeni bir dostunuzdan söz açtınız mı, hiçbir zaman size önemli şeyler sormazlar. Hiçbir zaman: ”Sesi nasıl? Hangi oyunu sever? Kelebek toplar mı?” diye sormazlar. “Kaç yaşındadır? Kaç kardeşi var? Kaç kilodur? Babası kaç para kazanır?” diye sorarlar. Ancak o zaman tanıdıklarını sanırlar onu. Büyüklere: “Pembe kiremitten bir ev gördüm, pencerelerinden sardunyalar, damında güvercinler vardı” derseniz, o evi bir türlü gözlerinin önüne getiremezler. Onlara: “Yüz bin liralık bir ev gördüm” demeniz gerek. O zaman: “Aman ne güzel!” diye bağırırlar.”

8. “Sahibi olmayan bir elmas bulursan, o elmas senindir. Sahibi olmayan bir ada bulursan, o ada senindir. Bir buluş yaparsan patentini alırsın, buluş senin olur. Mademki yıldızlara sahip olmak benden önce kimsenin aklına gelmedi, yıldızlar benimdir.”

Frida Kahlo’nun Çok Sevdiği Diego’dan Vazgeçme Eşiğini Anlattığı Nefis Mektubu

frida[1]

 

47 yıllık yaşamı boyunca resimlerinin yanı sıra inişli çıkışlı özel hayatıyla da sık sık gündeme gelen Frida, bu inişli çıkışlı özel hayatının önemli mihenk taşlarından biri olan kocası Diego’dan vazgeçişini bu mektupta öylesine güzel, öylesine şairane bir dille ifade etmiş ki, gerçekten de o büyük aşkın kopma anlarına şahitlik eden bu gizli ve hüzünlü hazineden etkilenmemek elde değil;

Kötü günümde yanımda olmadığın zaman vazgeçtim.
Canın sıkıldığında benimle paylaşmadığını, kırılacak veya tedirgin olacak olsam bile düşüncelerini açıkça söylemediğini anladığım zaman vazgeçtim.
Bana yalan söylediğini ve benim bunu anlamadığımı sandığın zaman vazgeçtim.

Gözlerime baktığında kalbinle bakmadığını ve bana hala söylemediğin şeyler olduğunu hissettiğimde vazgeçtim.

Her sabah benimle uyanmak istemediğini, geleceğimizin hiçbir yere gitmediğini anladığım zaman vazgeçtim.
Düşüncelerime ve değerlerime değer vermediğin için vazgeçtim.

Ağrılarımı dindirecek sıcak sevgiyi bana vermediğinde vazgeçtim.
Sadece kendi mutluluğunu ve geleceğini düşünerek beni hiçe saydığın için vazgeçtim.

Tablolarımda artık kendimi mutlu çizemediğim ve tek neden sen olduğun icin vazgeçtim.
Bencil oldugun icin vazgectim.

Bunlardan sadece bir tanesi senden vazgeçmem için yeterli değildi, çünkü sevgim yüceydi ama hepsini düşündüğümde senin benden çoktan vazgeçtiğini anladım.
Bu yüzden ben de senden vazgeçtim…

alıntı