Yeni Ayda Bolluk Bereket Kesesi

69318077_2147342098899820_1268437982927388672_n[1]

30 Ağustos çok güçlü etkilerin olduğu bir yeni ay. O zaman biz de bu etkilerden faydalanmak için bolluk- bereket kesesi yapabiliriz. Buradaki bolluk bereketi sağlık, aşk, ilişkiler, iş imkanı olarak da düşünebilirsiniz. Yazması benden, yapması sizden, takdir Allahtan…

Bu ritüeli 28 Ağustos- 6 Eylül tarihleri arasında yapabilirsiniz.

Yeni ayda bolluk bereket kesesi yapmak için gerekli malzemeler:

Mor kese
Çubuk tarçın
Lavanta
Karanfil
Ada çayı
Pirinç
Çörek otu
Anahtar (küçük olsun, bisiklet kilidi, çek kilidi vs kullanabilirsiniz)
Gülen surat etiketi
Nazar boncuğu etiketi
Uğur böceği etiketi
Madeni para

Mor kesenin içine istediğiniz sırada pirinç, çörek otu, lavanta, birkaç adet karanfil, birkaç tutam adaçayı, anahtar ve çubuk tarçını koyuyorsunuz. Arkasından uğur böceği ve nazar boncuğu etiketlerini birbirine yapıştırıp keseye koyuyorsunuz. Bozuk paranın her iki tarafına da gülen surat etiketi yapıştırıp kesenin içine koyuyorsunuz. Keseyi kapatıp fiyonk yapıyorsunuz.

Adaçayını tütsü gibi yakıp kesenin üzerinde saat yönünün tersinde üç kere gezdiriyorsunuz. Keseyi sol elinizin avucunun içine koyuyorsunuz ve diğer elinizle üstünü kapatıyorsunuz. Ve şu sözleri söylüyorsunuz: “Ben her türlü hayırlı kaynaktan bolluk ve bereket gelmesini kabul ediyorum. Ben her türlü hayırlı kaynaktan bolluk bereket gelmesini seçiyorum. Ben her türlü hayırlı kaynaktan bolluk bereket gelmesini hak ediyorum”.

Keseyi cüzdanın içine yerleştirirken “bana her türlü hayırlı kaynaktan bolluk ve bereket yağıyor” diyoruz. Keseyi her gördüğümüzde “bana her türlü hayırlı kaynaktan bolluk ve bereket yağıyor” diyoruz.

Bolluk bereket olsun,

Anette İnselberg / Her Şey Değişir Kitabımdan

Not 1: Üç ayda bir keseyi yenileyebilirsiniz
Not 2: Yenilerken kesenin içindekileri toprağa gömebilirsiniz
Not 3: Buradaki bolluk bereket sağlık, iş, aşk her şeyi kapsar
Not 4: Kesenin yapımını Youtube’taki “anette inselberg” kanalımdan izleyebilirsiniz. Yazıyla video arasında ufak farklılıklar vardır. İki şekilde de yapabilirsiniz.

Çalakalem Yazılarım... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

30 Ağustos Yeni Ayına Özel Elementinize Göre Dilek Dileyin…

467374-3-4-704e7[1]

 

30 Ağustos yeni ayı gökyüzünde kuvvetli etkilerin olduğu bir yeni ay. Tabi ki bu güzel etkilerden yararlanmak için burcunuza göre bir ritüel  ya da içinizden gelen bir ritüeli yapabilirsiniz.

28 Ağustos-6 Eylül arası bu ritüelleri yapabilirsiniz…

Su grubu burçları; Yengeç, Akrep ve Balık’tır. Özellikleri; çok duygusal ve sezgileri kuvvetlidir. Ağlayıp rahatlama özellikleri vardır, bazıları doğuştan şifacı olabilir…
Ateş burçları, Koç, Aslan ve Yay’dır. Özellikleri; Sabırsız, gezgin, lider, düştüğünde yerden kalkmasını bilen insanlardır…
Toprak burçları Boğa, Başak ve Oğlak’tır. Özellikleri; mantıklı, anaç, doğayı seven, ve dayanıklı kişilerdir…
Hava burçları; İkizler, Terazi ve Kova’dır. Özellikleri; kafasına göre yaşayan, zeki ,entelektüel, hümanist yaratılışları vardır…
Aşağıdaki ritüelleri burcunuz ve yükselen burcunuza göre yapabileceğiniz gibi ihtiyacınız olan ritüeli de yapabilirsiniz. Sonuçta bu dört element hepimizin içinde bulunuyor…
Ritüeller:
1)Su ile Çalışma: Ellerinizi dirsekten itibaren soğuk suya tutun ve iyice yıkayın, kullandığınız uğur yüzükleri varsa onları da akan suda iyice yıkayın… Ve birisine söylemek istediğiniz bir şey varsa ve içinizde kaldıysa, pişmanlık duyuyorsanız akan suya tüm dertlerinizi anlatın, anlatın, anlatın… Arkasından ellreinizi dirsekten itibaren tekrar yıkayın ve uğur getiren takılarınızdan bir tanesini dilek dileyerek takın… ( 7 gün takacaksınız)
2)Ateşle Çalışma: Yere kırmızı bir mum koyun ve gece 21.00-21.30 arası üstünden üç kere atlayarak geçin. Ve üzerimdeki tüm nazarlar ateşte yandı, bitti, kül oldu deyin… Arkasından da sevdiğiniz takılardan birini dilek dileyerek takın. (7 gün takacaksınız)
3)Toprak ile çalışma: Parka gidin bir ağaca yaslanıp 10 dakika sessiz kalın ve cevreyi dinleyin. Arkasından elinize bir kağıt kalem alın ve dileklerinizi yazmaya başlayın. Yazmanız bitince ağaca yaslanıp bi 10 dakika daha oturun Ve gökyüzünden dilek kağıdınıza yeşil ışık yağdığını hayal edin. Ve kağıda yazdığınız dilekleri toprağa ekin ve ekerken dileklerim çoktan oldu, çoktan oldu, çoktan oldu deyin…
Ve eve dönüş yolunda karşınıza kuş tüyü çıkarsa bunun dileklerinizin olacağına dair işaret olarak algılayın…
4)Hava ile çalışma: Burnunuzdan nefes alın ve ağzınızdan nefes verin ve bunu üç kez tekrarlayın. Arkasından 3 kez derin nefes alın ve her nefes alışınızda hayatınıza şans, bolluk, bereket, huzur, neşe, iyi haberlerin geldiğini ve en önemlisi dileklerin kabul olduğunu hissedin ve şükredin…
Arkasından sokağa çıkıp yarım saat yürüyüş yapın enerjinizin arttığını göreceksiniz…
Sağlıcakla,
Anette İnselberg

Not: Takıları başka bir zaman tekrar kullanabilirsiniz

Not 2: Aynı anda birden fazla ritüel yapabilirsiniz.

Çalakalem Yazılarım... kategorisinde yayınlandı. 1 Comment »

“Her Şey Değişir” – Tüm D&R Mağazalarında…

Ortaya Karışık kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

HaberTürk’ten Damla Çeliktaban ile “Her Şey Değişir” Kitabı Üzerine Söyleşi…

Her Şey Değişir Mi Gerçekten?

 

Uzun seneler kurumsal hayatta çalışan Anette bizim neslin bir çoğuna olduğu gibi, bir zaman sonra bu hayattan sıkılıyor ve mana arayışına giriyor. Dünyanın farklı yerlerine seyahatler edip, oralardan farklı uygulamalar ve düşünme, olma yöntemleri öğreniyor… Kitabında bu deneyim ve bilgilerinden elde ettiği uygulamaları, ritüeller adı altıyla yeninden yorumlamış. Bu kitabın ortaya çıkmasında amacı sorduğumda “Umutla, cesaretle, dilek dileyerek, harekete geçerek bulunduğumuz durumu değiştirip çözüm odaklı olarak bazı şeyleri değiştirebileceğimizi hatırlatmak istedim” diyor ve ekliyor “Tabii ki bazı şeyler değişmez. Ama bazıları da bizim elimizde.”

 

Sizin anlattığınız manada ritüel nedir?

Ritüel aslında bir enerji alanı oluşturuyoruz orada. Kitapta bahsettim aslında her şey enerji. Hepimiz enerjiyiz bütün duygular enerji ve mutsuz olduğumuzda, üzüntülü olduğumuzda, yorgun olduğumuzda enerji alanımız düşüyor. O zaman ne yapıyoruz kanepede yığılıp kalıyoruz, mutsuz oluyoruz. Burada ritüel dediğimiz bir enerji alanı oluşturuyoruz ve seslerle, renklerle, olumlamalarla bilinç altına yönlendirdiğimiz kodlamalarla o enerji alanı sayesinde düşmüş olan enerji frekansımızı yukarı doğru çekmeye çalışıyoruz. Harekete geçmek için o düşük enerjimizi yukarıya çıkarmak için bir alan oluşturuyoruz aslında. Ritüel enerji alanı oluşturmak. Yukarıya doğru çekmek için bir takım yöntemlerle enerji alanı oluşturmak.

 

 

Peki bu sirkeli su, yok tuzlu bilmem ne falan esas olan bu mu yoksa esas olan insanın bunu yaparken niyeti mi?

İkisi beraber. Aslında bunlar atalarımızdan da bildiğimiz yöntemler bunlar tuz, elma sirkesi. Çünkü gerçekten üzerimizdeki negatif enerjiyi alıyor. Bu elimizde var zaten ama ikincisi niyet. Niyetimizi ortaya koyuyoruz, yaptığımız şeye odaklanıyoruz, düşünce yapımızı olumluya doğru döndürüyoruz. Yani beraber ilerliyorlar aslında kullandığımız renkler, sesler, ba en elementler. Aslında eski şaman adetlerinden de esinlendim ve onları biraz daha geliştirdim. Hepsi beraber bir paket program olarak düşünebiliriz aslında.

 

Siz bu bilgilere nasıl vardınız?

Son 10-15 senedir birçok eğitime gittim. Anadolu şifacılığından, şamanlığa, bilinçaltı dönüştürme eğitimleri, meditasyonlar. İşte yurtdışında Tayland’da, Hindistan’da tapınaklarda kaldım bir süre, ses eğitimleri, değerli taş eğitimleri aldım. Ve bunlardan işime yarayan parçaları aldım. Onları birleştirip, dönüştürüp böyle bir enerji alanı yaratma şeklinde de yeni bir oluşum sunmaya çalıştım.

 

Ne arıyordunuz bu eğitimleri alırken?

Hayatımı daha anlamlı hale getirmeyi arıyordum başlangıç olarak. Uzun yıllar borsada çalıştım. Orada tek konuştuğumuz şey daha çok para kazanmak. Ve bu bir süre sonra anlamını kaybetti benim üzerimde. Yani sadece hangisi kazandırır, hangisi kaybettirir insanların kazandıkça hepimizde olduğu gibi daha çok kazanma hırsı… Ve oradaki insanları gözlemleme fırsatı da buldum. Kendi zaaflarımı da aynı zamanda. Ve dedim ki: bunları dönüştürecek, hayatımı bir şey alıp satmaktan daha anlamlı kılacak, insanların ruhuna dokunacak onlara şifa verecek, her şeylerini kaybetseler bile bunun dünyanın sonu olmadığını gösterecek yada sıkışmış olduğu yerden çıkmalarına yardım edecek cesareti bulmak için bir şeyler yapmalıyım, dedim.

On sene çalıştım borsada; son iki senesi bıkmış olsam da cesaret edemedim o işten çıkmaya. Çünkü bir kariyerim vardı, tek bildiğim işti, yetkili olmuşum, iyi bir kurum, iyi bir ortam hani onu bırakmaya çalıştığımda etrafımdan “sana rahat mı battı?” tarzı çok eleştiri aldım. Ve 2 sene sadece bu yüzden devam ettirdim. Tabii ki bir sürü hastalık başladı: bağırsaklarım, boynum, sırtım. O kadar mutsuz ve stresliyim ki sürekli hasta olmaya başladım. Gitmek istiyorum cesaret edemiyorum böyle ağaca çıkmışım orada bir kedi gibi kala kalmışım aslında. Bazen insan kilitleniyor. İşte kilitlendiğimiz yerde “her şey değişir” hadi bir şey yap. Bakış açını değiştir, hadi çözüm odaklı ol. Hepimiz biliyoruz ama unutuyoruz. Düşük enerjiliyim, hastayım, sıkıntılıyım, stresliyim, cesaretsizim diyoruz. İşte sesi, rengi, tütsü ne ise o frekansı yükseltecek onları birleştirip harekete geçirmek ve o ilk adımı attırabilmek gerek.

 

 

Peki dönüşümün ilk adımı ne sizce?

Tekrar içinde yaşam enerjisinin kıpırtısını hissetmek. Çünkü ben kendimde de biliyorum o iki sene boyunca sanki hayat bitmiş gibi davrandım öyle olmadığı halde. Elimde bir sürü güzel şey var ama şükretmeyi unutmuşum.

Aslında elimizde o kadar güzel şeyler var ki ama unutuyoruz işte o yaşam enerjisi düşüyor. Sanki dünyanın tek sorunu bendeymiş yaklaşıyoruz. Değil halbuki. İnsanoğlu dediğinizde herkes çok benzer sınavlardan, deneyimlerden geçiyor. Bunu doğru bir şekilde ele almak, hep çözüm odaklı ele almak gerek.

Bütün kapılarım kapansa bile biliyorum ki benim için en hayırlı başka bir kapı açılacak. Onun farkına varabilmek belki de. İlk adım o bence yaşam enerjisini tekrar bir harekete geçirebilmek.

 

Bu sürekli olumlu olmak enerji yükseltmek falan bunlarda insanın üzerinde mesela diyelim ki ölümcül bir hastalığa yakalandınız zaten ölüyorsunuz üstüne üstlük vay ben olumlu olamadın o yüzden ölüyorum diye bir suçluluk hissi yaratıyor mu sizce?

Ben o durumdaysam ya da karşımdaki o durumdaysa o anki duygu durumuyla bilgisiyle becerisiyle elinden gelenin en iyisini yaptı. Ben artık öyle diyorum. Ben de bir sürü insana kızıyorum, kendime de kızıyorum mümkün değil bunları yapmamak. Zaten öğrenmek için buradayız. Sonra kendime hatırlatıyorum ben bilgi birikimimle becerimle o anki duygularımla tercihlerimle elimden gelenin en iyisini yaptım bu kadarmış. Bir şey öğrendim şimdi yola devam etme zamanı.

 

Bu yol ölüme de gidiyor olabilir fark etmez…

Her zaman her şeyi öğrenme fırsatı olarak aslında kullanmamız gerekiyor. Her ne olduysa oldu battım, çıktım, ayrıldım, boşandım, aldattım, aldatıldım yani ne olduysa oldu dersini al ve yola devam et. Belki bu bakış açısını bu şekilde ifade etmek daha doğru olacak. Ne olduysa oldu, ne yapayım yani insanım hata yapma lüksünü kendime tanımam gerekiyor çünkü her an doğru olmak mümkün değil. Keşke olsaydı ama mümkün değil. Ben de yataktan ağlayarak kalkıyorum, hata yapıyorum,  insanları istemeden kırıyorum yapacak bir şey yok. Bu bir yolculuk insanız ve öğrenerek yola devam ediyoruz. Üç kere kırıyorum dördüncüde yumuşak bir şekilde söylemeyi öğreniyorum yapacak başka bir şey yok çünkü.

 

Peki en çok ilgi gören belli ritüeller var dediniz onlar hangileri?

Tuz ve sirke ile 21 günlük bir arınma.

 

Anlatır mısınız?

İlk tur 21 günlük bir arınma. İçine tuz ve sirke katılmış suyu . Ve “bütün üzerimdeki ağırlıkları negatif düşüncelerin olumsuzlukların bu suya da toplanmasına niyet ettim” diyoruz. Ertesi sabah suyu dökerken de “Tüm yollarımı, kilitlenmiş işlerimin artık açılmasını seçiyorum, seçiyorum, seçiyorum” diyoruz.

 

21 gün bir düşünceyi beynimize yerleştirmek için gerekli olan gün sayısı. Hem üstümden ağırlıkları alıyorum, hem de yollarımın açılmasıyla ilgili beynimi kodlamış oluyorum. Böylelikle iki taraflı bir temizlik yapılmış oluyor. Bu insanların çok hoşuna gitti ve çok olumlu sonuçlar. Bunların tabi hepsi vesile her şey Allah’tan sonuçta.

 

 

 

Neden bu kadar çok şifa arıyoruz?

Enerjimiz çok düşük sanırım her şey bize çok çabuk sunuldu bu dönemde. Yani bakıyorum işte kıyafet işte her yerde ayakkabı her yerde her şeye çok çabuk ulaşmak çok tatminsiz ve mutsuz etti sanırım. Annemle konuşuyoruz onun çocukluğunda şey diyor bizde ayakkabı alındı bana öyle bir bilgim yok diyordu. Ayakkabı palto bizde böyle bir şey yok. Ağabeyim ablamın eskilerini giyerdim onları da boyatırdık. İşte buydu dedi bizim her şeyimiz.

 

Yani tüketmek yüzünden mi düştü enerjimiz?

Her şeye çabuk ulaşabilmek; yani emek vermeyi unuttuk herhalde. Çünkü kişisel yolculuğum sırasında Datça’da bir çiftlik evinde kalmıştım. Gönüllü olarak çalışmıştım orada. Ve zeytin topladım, zeytinyağı yaptım. Ve orada o kadar emek veriyorsunuz ki o zeytinleri toplama bir ay bir buçuk aylık bir dönem. Yere düşmüş zeytinleri topluyorsunuz, ağaç dallarındaki zeytinleri topluyorsunuz onlar işte çuvallara konuyor işte sonra sıkılacak yere götürülüyor; o kadar emek verdim ki o bir damla zeytinyağı benim için inanılmaz kıymetli oldu. Çünkü ne olduğunu gördüm. Biz her şeyi gidiyoruz marketten pazardan oradan buradan bir şekilde alıyoruz. Halbuki onun altında o kadar büyük bir emek var ki. Onu unuttuk bence.

 

Ve bu bir şifa arayışına mı yol açıyor? Yani hasta mı hissediyor insan emek olmadığı için?

Tabii boşluktan. Boşluk bütün gün evde oturuyorsunuz yapacak hiçbir şey yok yani boşluk çok kötü bir şey. O yüzden insanın sürekli bir şey üretmesi gerekiyor. Zihni ve bedeni boş bırakmak hiç iyi değil. Kalk yürüyüşe çık, bir yemek yap, bir kitap oku, film yaz, onun üstüne konuş üretmek gerekiyor. Bu hayatı daha anlamlı kılmak için bir şey yapmak gerekiyor.

 

O zaman sizin bu önerdiğiniz ritüellerin içinde emek de yüksek bunu görüyorum siz anlatırken. 21 gün sadece su ve tuz da olsa bilmem ne de olsa orada belli bir hedef uğruna emek veriyorsunuz…

Tabii aynen öyle. İnsanı aslında bir disipline sokmaya çalışıyorum ben. Mesela sabahtan kalk ve yap onu. Yani bu bir disiplin sabah kalkınca ne oluyor, ne bileyim kalktın giyin bir yürüyüşe çık bir şey yap arkasından. Bu insanı disipline, emek vermeye işte şey diyor mesela bazılarında ritüel alanını oluşturmak için renklerden tabi faydalanıyorum. Tabii sarı karton al, kırmızı karton al diyorum. Başka renk olmaz mı, diyor. Hayır olmaz. Hem o frekansı kullanıyorum hem de bir emek gerek. Her şeyi yapıyoruz internetten artık. Dışarı çıkmaya bile gerek kalmadı. İki tuşa basıyoruz her şey evimize geliyor. Ama evde tek başına izole edilmiş bir hayat bizi anca mutsuzluğa sürükleyebilir. Bir kedi al; köpek al ne kadar emek aslında. Araştırmalar var evinde kedi köpek olanlar daha uzun yaşıyorlar. Onunla yürüyorsun, mama veriyorsun, veterinere götürüp getiriyorsun ne oluyor bir emek. Yani her şeyin başında bir emek ve yüreğinde taşıdığın sevgiyle bunları yapabilmek.

 

Size ne vesileyle sizden ve kitabınızdan haberdar olduğumu anlatmak isterim son olarak. Babamın Yalova’da bir evi var ve evin olduğu köyden bir komşumuz var. Nermin. Şahane bir kadındır. 3 tane çocuk büyütür, bağa bahçeye, hayvana, eve bakar. Bu kadının 18 yaşındaki oğlu geçen sene lösemi teşhisi aldı ve o gün bu gündür bir mücadele başladı hayatlarında. Bana dedi ki “Damla, böyle böyle bir kitap varmış. Ben burada bulamadım lütfen bana gönderir misin?” dedi. Ben de bu şekilde size ulaştım. Ona bir şey söylemek ister misiniz?

Ay ona gidip sarılıp öpmek isterim. Gerçekten çok duygulandım işte böyle şeyler beni çok duygulandırıyor. Çünkü işte morali bozuk doktorlara gidiyor tabi ki her türlü yardımı alıyor tabi ki pozitif bilim başımızın tacı. Bunlar tamamlayıcılar. Bir de moral çok önemli yani kendisi için oğlu için bir şey yapmaya çırpınıyor. İnşallah Allah yardımcısı olsun bu ritüellerle en azından moralleri yüksek olsun ve bir çıkış kapısı açılsın dilerim ki.

 

İnşallah. Teşekkürler…

Genel kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Dünyaya Nasıl Baktığınızı Test Edin

butterfly-apple-by-vladimir-kush1[1]

Dünyaya nasıl baktığınız, kendinizi ve ihtiyaçlarınızı bilmeniz çok önemlidir. Bu bölümde ritüel ve meditasyonlara başlamadan önce kendinizi tanımanız için hazırladığım testi yapmanızı öneririm.

Testi yapmak çok kolay. Aşağıdaki fotoğrafa bakın ve şekilde ilk gözünüze çarpan şeklin anlamını okuyun…

Şekle Baktığınızda Ne Görüyorsunuz?

a) Elma
b) Kelebek
c) Bıçak

Elma Görenler: Sizler ayağı yere sağlam basan, arada dengeyi kaybetseniz bile kolaylıkla dengeye gelebilen insanlarsınız. Çevrenizdekiler size danışırlar, sizi dinlerler. Daime kendinizi geliştirmeye çalışırsınız, yanlış yapsanız da telafi etme yoluna gidersiniz. Sorunlardan kaçmak yerine onları nasıl çözeceğinize odaklanırsınız. Gerçekten çok güvenilir insanlarsınız. Kendinizi sürekli kontrol altında tutarsınız ama arada bir eğlenin kendinize akışa bırakın. Olur mu?

Kelebek Görenler: Sizi gidi çocuk ruhlular sizi. Bu dünya bazen size zor geliyor. İçinizdeki, iyilik, sevecenlik o kadar yüksek ki, nefreti, kızgınlığı, öfkeyi anlayamıyorsunuz. Hele ki bu duygular size yönlenirse ne yapacağınızı şaşırıyorsunuz ve hak etmediğinizi düşünüyorsunuz. Gerçekten de hak etmiyorsunuz. Sizler o kadar naifsiniz ki. Hiçbir canlıyı incitemezsiniz, bilerek isteyerek hiç kimseyi üzemezsiniz, siz üzülürsünüz, kırılırsınız ama başkalarını kırmazsanız. Siz gidin çimlerde yuvarlanın, salıncaklarda sallanın. Aynen böyle kalın emi:)))

Bıçak Görenler: Sizler çok iyi insanlarsınız ama geçmişte çok kırılmışsınız. Zamanında size yapılan tüm haksızlıklar içinize işlemiş ve karnınızda bir bıçak yarası var gibi hissediyorsunuz. Zaman zaman bunları unutuyorsunuz ve ışıltınızla çevrenizi büyülüyorsunuz, dışarı çıkıp eğleniyorsunuz, hayatın tadını çıkarıyorsunuz. Zaman zaman da eve kapanıp yaralarınızı sarmaya çalışıyorsunuz. Aman boş verin ne olduysa oldu bitti, siz bu dünyaya lazımsınız. Bu andan itibaren geçmişi affedin ve hayata dört elle sarılın emi…

Anette İnselberg/ Her Şey Değişir Kitabımdan

Çalakalem Yazılarım... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

ŞİŞEDEN ÇIKAN MEKTUP

67126213_10157326199423433_2935222474477928448_n[1]

 

Bir Mimar Sinan eseri olan Şehzadebaşı Cami´nin 1990´li yıllarda devam eden restorasyonunu yapan firma yetkililerinden bir inşaat mühendisi, caminin restorasyonu sırasında yaşadıklarını anlatıyor.
“Cami bahçesini çevreleyen havale duvarında bulunan kapıların üzerindeki kemerleri oluşturan taşlarda yer yer çürümeler vardı. Restorasyon programında bu kemerlerin yenilenmesi de yer alıyordu. Biz inşaat fakültesinde teorik olarak kemerlerin nasıl inşaat edildiğini öğrenmiştik fakat taş kemer inşaası ile ilgili pratiğimiz yoktu. Kemerleri nasıl restore edeceğimiz konusunda ustalarla toplantı yaptık. Sonuç olarak kemeri alttan yalayan bir tahta kalıp çakacaktık. Daha sonra kemeri yavaş yavaş söküp yapım teknikleri ile ilgili notlar alacaktık ve yeniden yaparken bu notlardan faydalanacaktık. Kalıbı yaptık. Sökmeye kemerin kilit taşından başladık. Taşı yerinden çıkardığımızda hayretle iki taşın birleşme noktasında olan silindirik bir boşluğa yerleştirilmiş bir cam şişeye rastladık.
ŞİŞEDEN ÇIKAN MEKTUP
Şişenin içinde dürülmüş beyaz bir kâğıt vardı. Şişeyi açıp kâğıda baktık. Osmanlıca bir şeyler yazıyordu. Hemen bir uzman bulup okuttuk. Bu bir mektup idi ve Mimar Sinan tarafından yazılmıştı. Şunları söylüyordu:
“Bu kemeri oluşturan taşların ömrü yaklaşık 400 senedir. Bu müddet zarfında bu taşlar çürümüş olacağından siz bu kemeri yenilemek isteyeceksiniz. Büyük bir ihtimalle yapı teknikleri de değişeceğinden bu kemeri nasıl yeniden inşaa edeceğinizi bilemeyeceksiniz. İşte bu mektubu ben size, bu kemeri nasıl inşa edeceğinizi anlatmak için yazıyorum.”
Koca Sinan mektubunda böyle başladıktan sonra o kemeri inşa ettikleri taşları Anadolu´nun neresinden getirttiklerini söyleyerek izahlarına devam ediyor ve ayrıntılı bir biçimde kemerin inşasını anlatıyordu.
Bu mektup bir insanın , yaptığı işin kalıcı olması için gösterebileceği çabanın insanüstü bir örneğidir. Bu mektubun ihtişamı, modern çağın insanlarının bile zorlanacağı taşın ömrünü bilmesi, yapı tekniğinin değişeceğini bilmesi, 400 sene dayanacak kâğıt ve mürekkep kullanması gibi yüksek bilgi seviyesinden gelmektedir. Şüphesiz bu yüksek bilgiler de o koca mimarin erişilmez özelliklerindendir. Ancak erişilmesi gerçekten zor olan bu bilgilerden çok daha muhteşem olan 400 sene sonraya çözüm üreten sorumluluk duygusudur.

Tuna Kamhinin facebook sayfasından alıntıdır

Çok Özel ve Etkili 08.08. Aslan Kapısı Ritüelini Mutlaka Yapın…

anette-inselberg-4-4-kapc4b1sc4b1-ritc3bceli[1]

 

Çok özel ve etkili 08.08 tarihli aslan kapısı ritüelini mutlaka yapın. Aşağıdaki maddeleri sırasıyla takip edin. Ve her zaman hatırlayın dilekleriniz çoktan oldu bile…

Bu ritüeli 07-08-09 ağustos tarihlerinde yapabilirsiniz.
Ritüelin Malzemeleri:
3 adet kırmızı mum
1 bardak su
3 mum altlığı
Beyaz kağıt
Kırmızı kalem
Ritüelin Yapılışı:
1)Mumlarımızı ve su dolu bardağı resimdeki gibi yerleştiriyoruz.

2)Dileklerinizi beyaz bir kağıda kırmızı kalemle yazıyorsunuz. Dilekleriniz olumlu ve şimdiki zaman olmalı. “Yeni işime başladım, yeni evim harika, ruh eşimle harika bir ilişkim var, annemle aram çok iyi bugün çok güzel vakit geçirdik” gibi…
3)Akşam dokuzdan sonra istediğiniz zaman mumları yakıyor ve dileklerinizi yazdığınız kağıdı suyun içine koyuyorsunuz. Dileklerinizi suya koyarken “tüm dileklerimin benim ve bütünün ve ilgili herkesin en yüksek hayrına en hızlı şekilde olmasını şeçiyorum, seçiyorum, seçiyorum” diyorsunuz.
4)Yüksek enerjili dilek alanınıza akşam hiç dokunmuyorsunuz.

5)Ertesi gün dilediğiniz bir vakit mumdan kalanları, kağıdı ve suyu evinizin yakınındaki bir bahçeye ekerken “tüm dileklerim çoktan oldu, çoktan oldu, çoktan oldu” diyorsunuz.
Şifa olsun,
Anette İnselberg / Her Şey Değişir Kitabından

Not1: Mumlar sönene kadar beklemeniz gerekiyor. (Başka odada bekleyebilirsiniz)

 

Çalakalem Yazılarım... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Yarışın Daima Kendinle Olsun…

bırak 2

Çalakalem Yazılarım... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

WomanTV – Eko Kadın Programı Söyleşisi…