Hıdırellez’de Yapılacak Ritüeller

anette inselberg hıdır ellez

Ruz-ı Hızır olarak adlandırılan Hıdırellez günü, dünyada darda kalanların yardımcısı olduğu düşünülen Hızır ile denizlerin hakimi olduğuna inanılan İlyas’ın yeryüzünde buluştukları gün olarak düşünülür ve kutlanır.

Her sene özene bezene hazırlandığım, dileklerimi dilediğim bu güzel günde neler yaptığımı sizlerle de paylaşmak istiyorum.

Hıdırellez bildiğiniz üzere 5 mayıs akşamüstü başlar ve 6 mayıs günü biter. Tabii ki Hıdırellez hazırlıklarına birkaç gün önceden başlarım.

3 – 4 Mayıs Hıdırellez Hazırlıklarım:

1) Evi, işi temizlerim

2) Kişisel temizlik ve bakım yaparım

3) Evde kullanılmayan eşyaları (kıyafet, kitap, ayakkabı) gözden geçirir ve hayır kurumuna vermek üzere kenara ayırırım

4) Enerjiyi yükseltmek için kırmızı renkli şeyler giymeye ya da takmaya başlarım

5 Mayıs Hıdırellez Ritüelleri:

1) Bol bol sadaka dağıtırım

2) Evde yaptığım tel şehriyeli bademli pilavı konuya komşuya dağıtırım

3) Kırmızı renkli bir şey giyer ya da takarım

4) Bir kenara hazırladığım kullanılmayan eşyaları dağıtırım
5) İnsanlara gülümser ve sarılırım

6) Çocukları sevindiririm

7) Başkası adına dua ederim

8) Yastığımın altına defne yaprağı koyup, mesajcı rüyaların gelmesini dilerim

9) Tüm baklagillerin ve şekerin kapaklarını açık bırakırım (böylece bütün sene evde bolluk bereket olur)

10) Evde, ofiste cüzdanımı, çantamı açık bırakırım (böylece bütün sene cüzdanımda bolluk bereket olur)

11) Reiki, yoga, meditasyon gibi rahatlama çalışmalarından sonra dileklerimi yazarım. Dilekleri yazarken olmuş gibi düşünüp, o mutluluk duygusunun içine girerim ve arkasından üç kez “çoktan oldu bile” derim. Dileklerimi gökyüzünden akan kırmızı enerjiyle yıkadığımı imgelerim.

12) Akşam ezanı zamanı parka giderim ve gül ağacına kırmızı keseyi asarım. Kesenin içine sitrin taşı, çörek otu, lavanta ve para koyarım. Asarken içimden şu duayı okurum (siz tabii ki kalbinizden geçen duayı okuyun): “Bin bir adım bir adım / Allah bir adım adım / Kerim kerem Allah / Başımda bir duman var yardım eyle ya Allah / La ilaha illallah Muhammeden Resullullah yetiş imdadıma hızır ile Allah birsin sen kulla mişersin biz gibi kulların yardımcısı sensin hızır deryada erdim murada amin”.

13) Akşam ezanı zamanı parkta gül ağacının altına gündüzden yazdığım dilekleri ekerim ve dilekleri ekerken “bin bir adım bir adım /Allah bir adım adım / Kerim kerem Allah /Başımda bir duman var yardım eyle ya Allah / La ilaha illallah muhammeden resullullah yetiş imdadıma hızır ile Allah birsin sen kulla mişersin biz gibi kulların yardımcısı sensin hızır deryada erdim murada amin” derim (siz tabii ki kalbinizden geçen duayı okuyun).

14) Ateşin üstünden atlarım. Böylece tüm hastalıkları, negatif düşünceleri, üzücü anıları ateşe bırakırım.

15) Açık havada ateşten atlama imkanı yoksa evde üç tane kırmızı mum yakıp üstünden üç kere atlarım ve atlarken şu sözleri tekrarlarım: “Üzerimdeki tüm negatif etkileri, acıları, anıları, hastalıklar bu ateşte yakıyorum, yakıyorum, yakıyorum”.

6 Mayıs Sabahı Yaptıklarım:

1) Erkenden parka gidip gül ağacının altına ektiğim dilekleri alır ve denize atarım. Ne kadar çabuk erirlerse bilirim ki dileklerim de o hızda olacaktır. Çok şükür…

2) Parkta gül ağacına astığım keseyi alır ve cüzdanımda saklarım. Böylece yıl boyu cüzdanımdan bolluk bereket taşar durur.
3) Sabah ezanında evin kapısını açar ve içeriye mutluluk, huzur, bereket, aşk ve sağlık davet ederim

Ben her sene bu ritüelleri yaparım ve çok şükür çok faydasını gördüm. Sizlerin de kalbinize sıcak gelenleri yapmanızı tavsiye ederim…

Şifa olsun,

Anette İnselberg/Her Şey Değişir

 

Mutlu Ol…

57599660_326785287985375_8222520768555122688_n[1]

Günaydın…

anette inselberg günaydın

Günaydın,

Hey dostum, sana söylüyorum

Kafesinin içinde çırpınan, serçe değil;

Küllerinden dirilen ‘Zümrüt-ü Anka ol

Yaşamın kıyısında dolanma! Ta içinde ol!

Hadi dostum, gülümse!

Ne olmak için doğdunsa onu ol!

Gün aydın, gün huzurlu ve bereketli olsun

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Bir olay başımıza geldiğinde…

anette inselberg her şey değişir

Can canlar ”HER ŞEY DEĞİŞİR’ kitabımın 4. Baskı sayenizde yapıldı her birinize ne kadar teşekkür etsem azdır. Sizler beni sevindirdiniz Allah da sizleri sevindirsin inşallah.
Kitaptaki ritüellerle tüm mucize kapılarınız açılsın ve dilekleriniz kabul olsun inşallah 🙂
Bir de kitabımdan bir alıntı:
Bir olay başımıza geldiğinde neden oldu diye dövünmektense, ben bundan ne ders aldım deyip ilerlemek daha doğrudur.
Anette İnselberg-Her Şey Değişir kitabımdan…
4. baskıyı D&R ve diğer tüm kitapçılardan ve online sitelerden temin edebilirsiniz…
Hepinizi kocaman öpüyorum

 

 

Elimiz Şifa Kaynağı

anette inselberg el ve şifa akapuntur

 
1- Baş parmak altı: Bu noktaya basarak tiroit bezinin fonksiyonunu iyileştirebilir, ayrıca öksürük ve nefes sorunlarını çözebilirsiniz.
2- Baş parmak ucu: Bu nokta depresyonu, heyecan ve stresi gidermeye yardımcı olur. Ayrıca, baş parmak ucuna nokta masajı mide, pankreas ve baş ağrılarını iyileştirir.
3- Şehadet (İşaret) parmağı: Eğer böbrek ve idrar kesesi gibi hastalığınız varsa, bu noktaya etkili masaj yapılması tavsiye edilir. Bu yöntemle bel ve kas ağrılarını, mide yanmasını ve diş ağrısını da azaltmak mümkündür. Heyecandan ve ruhsal gerginlikten kurtulmaya yardımcı olur.
4- Orta parmak: Bu nokta karaciğer ve safra kesesinin faaliyetlerinin düzenlemesinde yardımcı olabilir. Eğer kendinizi aciz ve sinirli hissediyorsanız, bu noktayı kullanarak ruh halinizi düzeltebilirsiniz. Buradaki noktaya masaj yapmak görme keskinliği ve kan dolaşımının iyileştirilmesi için faydalıdır, o migreni ve adet ağrılarını da hafifletebilir.
5- Yüzük parmağı: Bu nokta akciğer ve kalın bağırsağın işlevini uyarır, cilt hastalıkları durumunu iyileştirir.
6- Serçe parmağı: Bu noktaya masaj kalp faaliyetine, ince bağırsak sorunlarına, boğaz ağrılarına olumlu etkiliyor. Özellikle panik, endişe ve güvensizlik hissettiğiniz zaman serçe parmağına masaj önerilir.
7- Avuç içi dışı noktası: Bu nokta kan şekerinin seviyesini düzenlemeye yardımcı olabilir.
8- Elin avuç içi merkezi: Elin merkezinde bulunan bu noktaya masaj sindirim sisteminin çalışmasında ihlalleri ortadan kaldırmaya yardımcı olur ve karın ağrılarını azaltır.
9- El avuç içi etli bölümü: Bu nokta endokrin sistemi ve kalp çalışmasından sorumludur….
alıntı

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

BİLİÇALTININ 11 ÖZELLİĞİ!

anette inselberg bilinçaltı

 

BİLİÇALTININ 11 ÖZELLİĞİ!
1- Bütün anıları depolar. Hiçbir şeyi silmez. Ana rahminden ölene kadar…
Geçici olan ve geçici olmayan her şeyi kaydeder. 0–7 yaş arasında kritik akıl faaliyette olmadığı için her şey doğrudan bilinçaltına kaydedilir, doğru-yanlış, güzel-çirkin, ahlaklı-ahlaksız ayrımı olmadan… Kayıt anında anlamsız olsa bile ilerleyen dönemlerde kaydedilene, yaşantılar sonucu bir anla…m yüklenir ve bu anlama göre kişinin tepki vermesi sağlanır.
2- İlişkilendirmeler, genellemeler yapar.
Benzer şeyler ve düşünceler arasında bağlantılar kurar ve hemen öğrenir. Bu özellik çoğu zaman kişiyi zor durumda bırakır.
Örneğin belli bir köpek yüzünden gerçekleşen korku yaşantısını bütün köpeklere genelleyerek bir fobi yaratabilir.
Bir başka örnek: bahar aylarında acı bir kayıp yaşayan kişinin bilinçaltı bu acı ile baharı birbirine bağlayarak kişiye yıllarca süren bir döngüsel depresyon yaşatabilir.
Çoğu zaman insanlar yıllar önce olan o olayı unutmuş olsalar bile bilinçaltı unutmaz.
3- Tüm anıları organize eder.
Bunun için de zaman çizgisini kullanır. Bilinçaltı geçmiş, şimdi ve gelecek zamanı farklı yerlere kodlar.
Örneğin geçmiş zaman, bazıları için arkada, bazıları içinse sağ veya sol yanda olabilir. Gelecek ise önünde uzanmış olabilir.
Özellikle geçmiş ile ilgili hatıraların kodlandığı yer yaşanan birçok problemin kaynağı teşkil eder.
4- Çözümlenmemiş, olumsuz duygu yüklü anıları bastırır.
Amacı kişiyi korumaktır. Yine de baskılanmış bu anılar ile ilgili semptomlar yaratmaktan da geri kalmaz.
Örneğin kişinin yaşadığı taciz olayını bastırır ama kişinin kirlenmişlik hissini temizlik takıntısı ile dışa vurur. Bunu klasik bir obsesif-kompülsif durum olarak görürseniz tedavi şansınız kalmaz. Bu davranışı baskılasanız bile ya bir süre sonra yeniden ortaya çıkar ya da şekil değiştirir.
5- Bastırılmış anıları çözüm için sunar.
Bir davranışın neden yapıldığını açıklamak ve “sahibini” korumak için bunu yapar. Ama sunduğu anının, o davranışla ilgili olması gerekmez. Sadece mantığınıza yatması ve o duygusal tepki için “sahibine” hak vermeniz yeterlidir.
6- Bedeni işletir.
Bunun için detaylı bir planı vardır: Vücudun şimdiki halinin ve mükemmel sağlığın planına sahiptir. Bu nedenle bilinçaltının yarattığı psikosomatik rahatsızlıkları yine bilinçaltının yardımıyla gidermek mümkündür. Bazen bunu kendisi de yapar.
Örneğin sınav kaygısı yüksek bir öğrencinin bilinçaltı kaygıyı yaratan sınavdan sahibini korumak için bağırsak sistemini bozabilir, o geceyi acilde baygın geçirtebilir, elleri ayakları, sanki sinir ucu iltihaplanması varmış gibi tutmaz olabilir vs. Ve sınav saati gelip geçtiğinde sahibini tekrar eski haline getirebilir. Aynı zamanda Yüksek Benliğin işleyişini kontrol eder.
7- Bedeni korur.
Bedenin bütünlüğünü korur. Hücre düzeyinden sistemlere, sistemlerin uyumlu çalışmasına kadar bütün bedenin işleyişini bir an bile bırakmaksızın kontrol eder. Siz nefes almayı unutabilirsiniz ama o unutmaz.
8- Duyguların hâkimidir.
Bilinçaltı tüm duygularımızın kaynağı ve yerleştiği yerdir. İnsan duygudan bir an bile çıkamaz. Bir duygu durumundan bir başkasına geçer ve bütün davranışların altında duygular vardır. Bilinçaltı olaylar ve duygular arasında bağlantılar kurar. Kurulan bu bağlantılar ve yüklenen anlamlar davranışlarımızın gerçek sebepleridir. Bir davranışı değiştirmek için ona yüklenmiş anlamı göz ardı eden yaklaşımlar, bilinçaltı karşısında yetersiz kalmaktır.
Örneğin eğer sigaraya kendine güven gibi bir anlam yüklenmişse, bu anlamı yükleyebileceği yeni bir davranış seçeneği sunmazsanız sigarayı bırakmanıza izin vermez.
Bulunan davranış seçeneğinin de en az sigara kadar kolay ulaşılabilir olması gerekir.
9- Son derece ahlaklıdır.
Size öğretilen ve içinde yetiştirildiğiniz ahlaksal yapıya sıkı sıkıya bağlıdır. Tersi davranışlarda yaşanan suçluluk duygusu bazen bir ömür boyu sürer. Bu kez de bilinçaltı kişiyi cezalandıracak bir hastalık veya bir mahrumiyet yaratabilir.
10- Hizmet etmekten hoşlanır, gerçekleştirmek için net ifadelere ihtiyaç duyar.
Bilinçaltı sahibi ne isterse sahibine onu verir. Yalnız bilinçaltı çok istediğimiz veya hiç istemediğimiz şeylere, yani iyi konsantre olduğumuz şeylere ulaşmamızı çabuklaştırır. Bundan dolayı Hipnozda kişi hep olumlu olana, istenen duruma yönlendirilir.
11- İstenene ulaşılması için kaynaklar üretir, muhafaza eder, dağıtım yapar ve “enerji” iletir. İsteme noktasında dikkatli olmak gerekir. Sürekli ölmek istediğini söyleyen biri, sonunda bilinçaltını tedavisi çok zor ya da imkânsız bir hastalık yaratmaya itebilir.
Alıntı.

“Çok basit” dedi, “Ben o çocukları çok sevdim…”.

anette inselberg sevgi ilaç başaır

 

Bir profesör, sosyoloji sınıfındaki öğrencilerini Baltimore şehrinin kenar mahallelerine göndermiş ve o bölgede yasayan 200 erkek çocuğunun durumlarını araştırmalarını ve her bir çocuğun geleceği hakkında bir değerlendirme yapmalarını istemişti. Öğrenciler hemen hepsi bu çocukların gelecekte hiçbir şanslarının olmadığını dile getirmişlerdi.
Bundan tam yirmi beş yıl sonra bir başka sosyoloji profesörü tesadüfen bu çalışmayı buldu ve öğrencilerinden bu projeyi sürdürmelerini ve aynı çocuklara ne olduğunu araştırmalarını istedi.
Öğrenciler, o bölgeden taşınan ya da ölen 20 çocuk dışındaki 180 çocuktan 176’sinin olağanüstü bir başarı gösterip, avukat, doktor ya da iş adamı olduklarını ortaya çıkardılar.
Profesör çok etkilenmişti ve bu konuyu izlemeye karar verdi. Birer yetişkin olan o çocukların hepsi o bölgede yasadıkları için, her biriyle buluşma şansı oldu.
“O koşullarda nasıl bu kadar başarılı oldunuz?” sorusuna verdikleri cevap hep aynıydı : “Mahalle okulunda bir öğretmenimiz vardı. Onun sayesinde.”
Profesör, bu öğretmeni çok merak etmişti. Hala hayatta olduğunu öğrendiği yaşlı öğretmenin izini bulması zor olmadı. Kendisini ziyaret etmek için evine kadar gitti. Karşısında yılların yüzüne eklediği kırışıklıklara rağmen hala dinç duran bir yaşlı kadın buldu. Merakla yaşlı kadına bu çocukları kenar mahallelerden kurtarıp, basarili birer yetişkin olmalarını sağlamak için kullandığı sihirli formülün ne olduğunu sordu.
Yaşlı öğretmenin gözleri parladı ve dudaklarının kenarında bir gülümseme belirdi :
“Çok basit” dedi, “Ben o çocukları çok sevdim…”..Alıntıdır

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Yüzde Yüz Etkili 21 Günlük Bu Ritüelle Hayatınıza Mucizevi Kapılar Açacaksınız… Söylemesi Benden Yapması Sizden…

anette inselberg su tuz sirke arınma mucize kapı

 

Evimizi Negatif Enerjilerden Arındırma Ritüeli (21 Günlük Ritüel):

Yüzde yüz etkili 21 günlük bu ritüelle hayatınıza mucizevi kapılar açacaksınız. Söylemesi benden yapması sizden…

Hayatımızda bazı dönemler olur her şey ters gider. Kendimizi mutsuz, huzursuz, yorgun ve sinirli hissederiz. İş iyi gitmiyordur ya da işten çıkarılmışızdır. Sevgiliyle, eşle ara bozuktur. Eski sevgiliniz ne yapsanız sizi affetmiyordur. Sağlığınız yerler de sürünüyordur. Para sıkıntısı iyiden iyiye baş göstermiştir. İşte bu belirtiler varsa uygulamanız gelen ritüel burada.

Hemen kocaman bir cam bardak alıyorsunuz. İçine bolca su, bir çay kaşığı elma sirkesi, bir çay kaşığı tuz koyuyorsunuz ve sabahtan yatağınız altına bu karışımı koyarken şu sözleri tekrarlıyorsunuz: “Üzerimdeki tüm ağırlıkların, negatifliklerin, kem gözlerin bu bardakta toplanmasına niyet ediyorum, niyet ediyorum, niyet ediyorum”.

Ve her sabah bu karışımı alıp lavaboya döküyorsunuz ve dökerken “artık tüm yollarımın açılmasını seçiyorum, seçiyorum, seçiyorum” diyorsunuz.

Sonra yeni bir bardak hazırlayıp yatağınız altına koyuyorsunuz. Ve bunu 21 gün boyunca yapıyorsunuz. Sonra önünüze açılan hayırlı kapılardan içeriye şansla, mutlulukla, huzurla, bereketle, kavuşma enerjisiyle giriyorsunuz.

Not 1: Yatağınız bazalıysa odanın her herhangi bir yerine koyabilirsiniz.
Not 2: 21 gün boyunca aralıksız her sabah su, tuz, elma sirkesi karışımının dökülüp tazelenmesi gerekiyor.

Not 3: Ritüel sabahtan sabaha yapılıyor. Suyu döktüğünüz sabah bir sayılıyor…
Not 4: Ritüele 7 gün ara verip tekrar başlayabilirsiniz.

Not 5: Ritüele dilek dileyerek başlayabilirsiniz

Not 6: Ritüelin herhangi bir gününde dilek dileyebilirsiniz.

Anette İnselberg/ Her Şey Değişir Kitabımdan

Kırılan nesneyi eskisinden daha güzel…

anette inselberg kırılmak toparlanmak

Odanın Işığı…

anette inselberg odanın ışığı

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Yeniden Kalk… Yeniden Başla…

anette inselberg yeniden başla

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Genetik bilgi: Düşünce gücü ile genleri harekete geçirmek

anette inselberg genetik düşünce kodlama

 

Artık, uyuyan genlerin uyandırılabileceğini biliyoruz. “Kalıtsal” terimi, bundan 20-30 yıl öncesine kadar Kader ya da Alın yazısı ile neredeyse eş anlamlıydı. Bir kuşaktan diğerine aktarılan özellikler değiştirilemez görülmekteydi. Oysaki yetenek, büyük çabalar sonucunda elbette geliştirilebilir. Çevre ve diğer dış etkenler genlerimizin işleyişini değiştirebilir.

 

Genetik Kodumuzda Saklı Gizemler
Diğer bir mucizevi olan kısımsa; işleyiş ilkelerinin temelde aynı olmasına karşın, genlerin sonsuz sayıda kombinasyon olasılığından dolayı hiçbir varlığın birbiriyle tamamen özdeş olmamasıdır. Doğacak bir çocuk için yetmiş trilyon gen kombinasyonu olasılığı vardır. Dolayısıyla, güzel bir kadınla zeki bir adamın evliliğinden her zaman yakışıklı bir dahi doğmaz. Bu aynı zamanda sizin ne kadar eşsiz ve özel olduğunuzun da bir göstergesidir. Meseleye şöyle de bakabilirsiniz: Siz varsınız, çünkü yetmiş trilyon olasılık arasından denk gelip seçildiniz. İşte siz, bu kadar özelsiniz!
Yararlı genlerinizi harekete geçirin!
Japoncada, “hastalık zihinden ileri gelir” diye bir özdeyiş vardır. Başka bir ifadeyle, düşünce tarzımız bizi hasta edebilir ya da tam tersine iyileşmemize yardımcı olabilir. Bazı bilim adamları, genlerimizin ve işleyişlerinin mutlu bir yaşam sürüp sürmeyeceğimizi belirlediğine bile inanmaktadır. Bu, insanın mutluluğunun doğduğu anda genetik olarak belirlenmiş olduğu anlamına gelmemektedir.
Mutluluğu yöneten genler; herkesin içinde gizlidir ve sadece devreye alınmayı bekler. Bize düşen görev, onları harekete geçirmek ve yaşantımıza fayda sağlayacak biçimde çalışmalarını sağlamaktır. Bilindiği kadarıyla; genlerimizin yalnızca %5-10’luk bir bölümü gerçek anlamda çalışmaktadır. Geriye kalanlarının ne yaptığıysa meçhuldür. O halde, nasıl yaparız da genlerimizi mutlu olmamızı sağlayacak biçimde çalıştırırız? Bu sorunun cevabı: Her günü olumlu bir tutum içinde ve dolu dolu yaşamaktır.
Hayata karşı coşku dolu bir yaklaşımın, insanı başarıya götürme ve mutluluk duymaya yol açan genleri harekete geçirme olasılığı çok yüksektir. Olumlu bir tutum içerisinde, coşku dolu ve zindeysek yaşam kolay akar. Böyle bir zihinsel durum; iyi genleri harekete geçirirken, kötülerini hareketsizleştirir. Nasıl çalıştığı henüz tam olarak anlaşılmamış olmakla birlikte günümüzde yaygın olarak konuşulan ve benimsenen “pozitif düşünce” kavramının bu ilkeyle bağlantılı olduğu düşünülebilir.

Genetik bilgi: Düşünce gücüyle genlerimizi harekete geçirebilir miyiz?
Birçok insan hayata karşı olumsuz bir yaklaşım içindeymiş gibi görünmektedirler. Böyle bir yaklaşım genler açısından zararlıdır. “Fazla yememeliyim”, “fazla içmemeliyim”, “sigarayı bırakmalıyım”, “kilo vermeliyim” ve “daha iyi beslenmeliyim”… Yararlı genleri harekete geçirmeyen düşüncelere örnektir. Diğer bir deyişle, bu ifadelerde normalde bir hata olmamasına karşın; bizim için geçerli olduklarına inanmamız gereksiz gerginliğe yol açabilir ve bu gerginlik de, genlerimiz üzerinde olumsuz etki yapabilir.
Sonuçta size “neyin iyi geldiği” kendinize bağlıdır. Eğer canınız bir şey çekiyorsa, yiyin. Sizi hasta etmediği sürece onun tadını çıkarabilirsiniz. Önemli olan şey; mümkün olan en fazla sayıda zararlı geni “kapamak” ve yararlı genleri harekete geçirerek, size hizmet etmelerini sağlamaktır. Bunu başarmanın anahtarıysa, düşünce tarzınızdır.

Hücre ve genlerin yaşamsal gizemleri: “Açma/kapama” mekanizması
Hayatımız, bir anlamda DNA’larımızda kayıtlı olan uçsuz bucaksız bilgiye bağlıdır. Tek bir gende kayıtlı bilginin, bedenimizde bulunan altmış trilyondan fazla hücrenin her birinde kayıtlı bilgiyle birebir aynı olduğu gerçeği; bedenin herhangi bir kısmından alınacak bir hücrenin, yeni bir insan yaratmak için kullanılabileceğini ifade etmektedir.
Hücre çekirdeğindeki genler, içlerinde ucu bucağı bulunmayacak miktarda bilgi depolar. Bu bilgilerin arasında, genlerin belli durumlarda nasıl çalışacağına ve çalışmayı ne zaman durduracağına ilişkin talimat da vardır. Genetikçiler bunu “açma/kapama” mekanizması” olarak adlandırırlar. Bu “açma/kapama” mekanizmasının varlığı ise artık bir sav değil, gerçektir. Bundan kırk yıl kadar önce; Paris Pasteur Ensitüsü’nde çalışan iki iki bilim adamı, François Jacob ve Jacques Monod, genellikle bağırsaklarda yaşayan bir bakteri olan koli basili üzerinde deney yaparlarken, genlerin “açma/kapama mekanizmasına” çok benzer bir işlev keşfettiler.
Koli basilinin temel besin kaynağı glikozdur. Hem laktoz hem de glikozun bulunduğu durumlarda bakteri, şaşmaz olarak ikincisini seçmektedir. Yapılan deneyde, ortama önce glikozun yanı sıra laktoz da verildiğinde bakteriler laktoza ilgi göstermedi. Bir sonraki adımda, besin kaynağı tek başına laktozdu. Bakteriler başlangıçta bir şey yemediler ancak aradan kısa bir süre geçtikten sonra laktoz tüketerek hızla çoğalmaya başladılar.
Jacob ve Monod yaptıkları deneyle, bakterilerin laktoz tüketme yeteneğinin, bu maddenin ortama verilmesinden sonra mı edinildiğini yoksa hep mi var olduğunu belirlemeye çalışıyorlardı. Uzun araştırmalardan sonra, bu yeteneğin sonradan edinilmediği sonucuna vardılar. Başka bir deyişle; laktozun bozulmasını sağlayan laktaz enzimini üretme yeteneği, koli basilinin doğasında vardı. Ortamda glikoz bulunduğu sürece, enzimi üreten genin düğmesi kapalı oluyordu. Bakteri, besin kaynağı olarak sadece laktoz bulabildiğinde ve hayatta kalmak için laktozu sindirmek zorunda kaldığındaysa gen harekete geçiriliyordu.
Genetik bilgi nedir?
Genlerimizde kayıtlı olan ve “genetik bilgi” olarak adlandırılan bilgi, üç milyar kimyasal harfe eşdeğerdir ve basılmaya kalkılsa her biri biner sayfalık, üç bin cilt oluşturur.
Bedenimizde olup biten her şey kimyasal tepkimelerin sonucudur. Yaşamı bir kimyasal tepkime olarak tarif etmek hiç de iç açıcı olmayabilir. Ama ne yapalım ki bu bilimsel gerçekliğin en iyi göstergelerinden biri de insanların kriz anlarında kazandıkları insanüstü güçtür. Kaza ya da yangın gibi acil durumlarda, kaldırılması olanaksız eşyaları kaldırabilen kişiler olduğunu duymuşsunuzdur. İlk gereklilik enerjidir. Acil bir durumda, o zamana kadar hücreye elli kiloyu kaldırmaya yetecek kadar enerji üretmesini emretmiş olan genler, enerjinin iki katına çıkarılmasını buyurur. Aslında her bir yaşam süreci, belli bir durumla uğraşmaya yönelik kimyasal tepkimelerin sonucudur. “Yaşamak” bu anlama gelir.

Genetik bilgi: Düşünce gücüyle genlerimizi harekete geçirebilir miyiz?
Düşünün ve genlerinizi harekete geçirin!
“Olumlu” ve “olumsuz” düşünme kavramları bize artık öylesine tanıdık gelmektedir ki; “olumlu düşün” ifadesi gündelik dilimizin adeta bir parçası halini almıştır. Ancak, yaşamda hem iyi hem de kötü şeyler vardır. İşler ters giderken, olumlu bakışı yitirmemek her zaman kolay değildir.
İki kavram arasında ki farkın açıklığa kavuşmasına yardımcı olmak üzere “olumlu” ve “olumsuz” düşünmeyi entropi bağlamında karşılaştıralım. Suyla dolu bir küvete bir damla mürekkep eklerseniz ne olur? Mürekkep derhal suyun içinde yayılmaya başlar. Peki, neden bir noktada toplanıp orada kalmaz? Bu olayın altında derin bir açıklama vardır.
performanceNative

Firma Sahipleri İçin Vergi Avantajı
Firmalar yemek kartları sayesinde yemek masraflarına %50 devlet teşviği alıyor
Hemen Başvur
Fiziksel alemde, düzensizliğe doğru doğal bir eğilim olduğu düşünülür ve bu eğilim “artan entropi” yasası olarak bilinir. “Artan entropi” yasası, sadece mürekkep için geçerli olmayıp; bütünüyle madde alemini ilgilendiren bir yasadır. Genler ansızın bütün hızlarıyla çalışmaya başlasalardı, bu hemen ölmeleri anlamına gelirdi. Çünkü fazlasıyla yıpranırlardı. Oysa normal koşullarda genlerimiz, bizi hayatta tutmak ve bedenimizdeki entropinin artmasını önlemek için çalışmaktadır. Buna “entropi azalması” denir.
Entropi ilkesini olumlu ve olumsuz düşünme kavramına uyarlarsak; olumlu düşünmenin entropi azalmasına, olumsuz düşünmenin ise entropi artışına yol açtığı kabul edilebilir. Daha açık bir ifadeyle; neşe, heyecan, inanç ve dua gibi olumlu etkenler, yararlı genlerde bulunan belgeleri faal hale getirirken; kaygı, gerginlik, korku ve ağrı gibi olumsuz etkenler aynı belgeleri hareketsizleştirmektedir. Bedenimizdeki muazzam sayıdaki genin yalnızca %5-10’u işlev görmektedir.
Bilim adamları, geri kalan genlerin ne yaptığı hakkında hiçbir bilgiye sahip değildir. Onlar, içlerinde belki insan evriminin tarihini, belki de insanın gelişimini sağlayacak gizli gücü saklamaktadır. Ve biz onların ne olduklarını henüz bilmiyoruz.
Vücudumuzda, genlerimizde yazılı olmayan hiçbir şey gerçekleşmez. Ne mutlu bize ki genlerimizin önünde sayısız seçenek bulunmakta; kullanılmayan genlerin büyük bir yüzdesi kendi kendilerini sağaltma gücünü elinde tutmaktadır. Bu yüzden genlerimizin şu anda bize söyledikleri, en son söyleyecekleri sözler değildir. İyi genler her an devreye girip, kötü genler de devreden çıkabilir. Bizi hasta eden genlerimizin yanı sıra, hastalığı bastıran genlere de sahibiz. Hem kansere yol açan hem de kanseri engelleyen genler olduğu kaydedilmektedir. Bunlar birlikte var oldukları sürece, denge korunmaktadır. Bu durum diğer hastalıklar için de geçerlidir. Önemli olan dengedir.

Genlerimiz biz düşünmeye başlamadan harekete geçer
Kendimizle, farkında bile olmadan konuşuruz. Endişeliysek, olumsuz bir bakış açısıyla düşünür ve düşündüklerimizi uygularız. Öte yandan güneşli bir sabah gezintisi, “Ne güzel bir gün!” Kendimi çok iyi hissediyorum!” diye haykırmamıza yol açabilir. O anda hücrelerimiz bu çığlıktan yarar görmektedir. Önce günışığını görsel olarak kaydedip, beynin bu mesajı bütün vücudumuza iletmesini beklememiz gerekmez.
Dışarı adım atar atmaz, hücrelerimiz güzel havaya yanıt verir ve harekete geçer. Hücreler, beyinden gelen talimata göre hareket etmelerine rağmen, aynı zamanda bağımsız bir organizmadır. Bu, “açma/ kapama” mekanizması üzerinde düşünülürken, üzerinde durulması gereken bir noktadır. Gerçek yaşamda, hepimizin sağlıksız ya da enerji yüklü olmadığı zamanlar vardır. İş hayatında sorunlarla karşılaşabilir ya da başkalarıyla ilişkilerinizde zorlanabilirsiniz. Böyle zamanlarda karamsarlığa kapılmamak oldukça güçtür.
Size enerji veren genlerinizi harekete geçirin!
Kendinizi bu duygudan nasıl kurtarabilirsiniz? Size enerji veren genlerinizi harekete geçirerek… Bunu nasıl yapacağınızı, yaşayarak kazandığınız bilgelik sayesinde keşfedebilirsiniz. Bu yolda atılacak en önemli adımlardan birisi coşkulu olmaya çalışmaktır. Eğer yaşadığınız anda coşkunuzu arttıracak bir şeyler bulamıyorsanız, sizi derinden heyecanlandırmış olan geçmiş bir anı düşünün. Coşku; sevinç ve heyecan karışımı bir duygudur.
Coşkulu olmak, aynı zamanda gençliğin ve uzun yaşamanın yollarından biridir. İnsanlar, duygulandıkları zaman genellikle ağlarlar. Güçlü duygular gözümüzden yaş getirir ancak, fizyolojik olarak bu genlerin ortaya çıkardığı bir durumdur. Ve zihnimizin, genlerimizi nasıl etkilediğinin bir göstergesidir. Ağlayacak kadar heyecan duymak güzel bir şeydir. Üzüldüğümüz zaman ise, güzelce ağlamak bizi rahatlatarak kendimizi iyi hissetmemizi sağlar. Kendimizi iyi hissetmemiz, iyi genlerimizin harekete geçtiğinin işaretidir. Uzun ve dolu dolu bir ömür sürdürebilmek için; kalbinizin derinliklerinden gelen, içten duygular uyandıran işlerin ve ilişkilerin peşinden gitmek önemlidir.
Yetenek her yaşta ortaya çıkabilir
Genlerin harekete geçirilmesinde üç etken vardır. Genin kendisi, çevre ve zihin…
Dahi: Kendisine, geçmiş kuşaklardan miras kalan genleri bir etkiyle aniden harekete geçmiş kişidir.
Tüm insan ırkının gizil gücü, bireyin genlerinde saklıdır. Bu yüzden, olağanüstü yeteneklere sahip analar ve babalar, kendileri kadar iyi olmayan çocukları karşısında hayal kırıklığına uğramamalıdır.
Ne kadar yaşlanmış olursak olalım, hayatımızın herhangi bir döneminde gelişme gösterebiliriz. İçimizde bir şeyler başarma tutkusu ve enerjisi varsa, her şey mümkündür. Başarıya ulaşmanın önündeki tek engel “ben bunu yapamam” düşüncesidir. Gizli yetenekleri geliştirmeye başlamanın “erken” i de yoktur. “Doğum öncesi eğitim”, anne adayının bilinçli olarak iyi müzik dinlemesini, iyi kitaplar okumasını, sanata eğilmesini ve doğmamış çocuğuna sevgiyle seslenerek, eğitmesini içerir. Bu eğitim; cenin için zararlı sayılan, olumsuz duygular uyandıran şeylerden kaçınmayı da kapsar.
Doğanın hedefi çeşitliliktir. Ne, yüksek IQ’lu insanların birbiriyle evlenmesi önemlidir, ne de daha düşük IQ’lular arasındaki evlilikler… Olasılıklar her durumda eşittir. Herkes, içinde uyuyan muhteşem yetenekleri geliştirebilir. Yapmaları gereken tek şey, genlerini harekete geçirmeyi öğrenmektir. Uykudaki genler, yeni bir çevreyle karşılaştıklarında aktif hale gelebilir ve sanki bu fırsatı bekliyormuş gibi hemen işe koyulurlar.
‘Tutumunuzu verin ve kendinizi verin!’
Yeni bir çevrede bulunan herhangi bir uyarıcı, kişide ani bir başkalaşım yaratabilir. Japonlar: “tutumunuzu değiştirin ve kendinizi verin” derler. Kafa yapısının bu şekilde değiştirilmesi, varlığından haberdar bile olmadığımız genleri uyandırabilir. Zaman zaman normal yaşantınızın dışına çıkıp; size kimlerin, nerelerde, neler sunduklarına bir bakın. Eğer çevrenizin ve etkileşim halinde olduğunuz insanların hiç dışına çıkmaz, hep aynı yerde kalıp, hep aynı şeyleri yaparsanız, bakış açınız da dahil olmak üzere; her şey aynı kalacaktır. Hem zihinsel hem de bedensel olarak canlanmak için alışkanlıklarınızdan düzenli aralıklarla silkinin. Çevre değişikliği, yeni şeyler görmenizi sağlayarak, size yeni bir hayatın kapılarını açabilir.
Dolu dolu ve mutlu bir yaşam için zihnimizi kullanarak, genlerimizi harekete geçirmeliyiz. Yeni şeylerle, yeni bilgilerle, yeni çevrelerle karşılaşmak “kapalı” genlerin harekete geçirilmesi için mükemmel fırsatlardır. Gelişim ve büyüme için alıştığımız kalıpların dışına çıkmak, farklı düşünce biçimlerini benimsemek ve her zaman yaptıklarımızın dışında bir şeyler yapmak önemlidir.

Kaynak: indigo dergisi

19 Nisan Dolunayında İleri Seviye Bağ KESME Çalışması…

Anette İnselberg Her Şey Değişir

Şimdiye kadar birçok çalışma yaptınız ama istediğiniz sonucu alamadığınızı mı düşünüyorsunuz. Sakın böyle düşünmeyin. İnanın her çalışma içinizdeki kilitleri gıdım gıdım çözmeye yardım ediyordur.
Her çalışma, her eğitim konuyla ilgili içinizdeki dönüşümün taşlarıdır. İşte içinizde yaşadığınız derin pişmanlıklarla, acılarla, isyanlarla, özlemlerle dolu kalbinize bir damla iyi gelecek yeni bir çalışmayı aktarmak istiyorum.
Peki niye bunun adını ‘’ileri seviye bağ kesme çalışması’’ koydunuz o zaman diye sorduğunuzu duyar gibiyim. Biliyorsunuz enerjiler çok hızlı değişiyor, dönüşüyor ben de klasik bağ kesme çalışmama bazı eklemeler yaptığımdan başka bir isim koymak istedim. Rüyamda da bunun adı ‘’ileri bağ kesme’’ çalışması olsun dediler. Ben de hay hay dedim.
Çalışmayı yapmak için sessiz ve 20 dakika kadar rahatsız edilmeyeceğiniz bir ortama geçin. 3 adet mavi mum ve sandal ağacı tütsüsü yakın. Sevdiğiniz rahatlatıcı bir müzik koyun ve uzanın. Ellerinizi ve ayaklarınızı düz uzatın, çapraz yapmayın.
Beş dakika sadece uzanın. Hiçbir şey yapmayın. Sonra sizi uzun süredir sıkan konuya ve kişiye odaklanın. Yaşadığınız acıyı, kalp kırıklıklarını, özlemleri, değersizlik hissini, hıncınızı, hırsınızı, pişmanlıklarınızı, söyleyemediklerinizi düşünün.
Ve şimdi o kişiye bakarak şu sözleri tekrarlayın ‘’ Tüm zaman ve boyutlarda, sende bıraktığım tüm parçalarımı tüm duygularımı geri alıyorum ve onları şifalayarak, arındırarak, dönüştürerek bedenime yerleştiriyorum VE BÖYLECE TEKRAR TAM VE BÜTÜN OLUYORUM.”
”Tüm zaman ve boyutlarda, bende kalan tüm parçalarını, tüm duygularını sana geri iade ediyorum ve boşalan yerlere koşulsuz saf sevgiyi dolduruyorum. VE BÖYLECE TEKRAR TAM VE BÜTÜN OLUYORUM.”
”Tüm zaman ve boyutlarda aramızdaki tüm olumsuz duygu bağlarını KESİYORUM. KESİYORUM. KESİYORUM. (kişiyle aranızdaki olumsuz duygu bağlarını kırmızı ışın kılıcıyla kestiğinizi imgeleyin)VE BÖYLECE TEKRAR TAM VE BÜTÜN OLUYORUM.”
Bunları söyledikten sonra kişinin uzaklaştığını hayal edin ve beş dakika kadar gökyüzünden inen mavi ışık huzmeleriyle yıkandığınızı hayal edin. Ve şu sözleri tekrarlayın ‘’ARTIK TAM VE BÜTÜNÜM. KENDİMİ SEVGİYE, HUZURA, BOLLUĞA VE BEREKETE, BAŞARIYA AÇMAYI SEÇİYORUM. ÇOK ŞÜKÜR’’
Biraz daha uzanın ve hazır olduğunuz da gözlerinizi açıp derin nefesler alın bir bardak su için mumlarınızı ve tütsünüzü söndürün.
Bunu aynı kişi için arka arkaya yedi gün yada yirmi bir gün tekrarlayın.
Özellikle dolunay zamanları bu çalışmayı yapmaya başlamak için harika zamanlardır.
Şifa olsun,
Anette Inselberg /  Her Şey Değişir Kitabımdan

19 Nisan Dolunayında Şans, Neşe, Huzur ve Bolluk Getiren Tılsımlar Sizlerle… Aslı Tel. 0541 242 23 24

anette inselberg tılsımlar

Tılsımlar
Bildiğimiz gibi yeryüzünde insanlık tarihi kadar eskidir tılsımlar.
Kimi uğur getirsin, bazısı korunma sağlasın diyerek yapılıp taşınmışlar, bir kısım da güç vermesi, işleri kolaylaştırması için kullanılmışlardır.
İnsanlar rahatlıkla üzerlerinde taşıyabilmek için tılsımları kolyeler, yüzükler, küpeler olarak hazırlamışlar, hatta giydikleri gömleklere, yattıkları şiltelere, savaşlara giderken zırhlarına işlemişler yüzyıllar boyunca.
Farklı durumlar için, enerjisine inandıkları değişik malzemelerden türlü türlü tılsımlar üretmiş insanoğlu. Bazen bir melek ya da çiçek kullanmışlar, farklı dinlere mensuplar sembollerini, Tanrı’nın isimlerini, ilkler gökyüzündeki yıldızları doğanın içinde birlikte yaşadıklarını tılsım olarak işlemişler hayatlarına…
Taşların üzerine yontmuşlar, değerli metallerle bezemişler, kimi zaman belirli ritüellerle elden ele, bir jenerasyondan diğerine aktarmışlardır tılsımları.
Şimdiye kadar gördüğünüz gibi AGd’sign olarak tasarımlarımızda bolluk bereket şans koruma niyetiyle hayatın içinden gelen sembolleri farklı kültürlerdeki öğretileri birleştirdik.
Ve, ne mutlu bize!
Sizden gelen mesajlarda, maillerde gördük ki hayatlarımıza nice pozitif yansımalar olmuş.
İlginize teşekkürler.
Sevgiler…
Aslı ve Murat…
Not :Çok yakın arkadaşlarım olan Aslı ve Murat çiftinden bu tılsımları almak isteyenler için iletişim bilgilerini paylaşıyorum.
http://www.agdsign.com
http://www.instagram.com/agdsign.tr
http://www.facebook.com/agdsign2009
wattsapp sipariş hattımız: 05412422324
Chokurei Kolye 80.-₺
Gümüş Mineli Melek Kolye 140.-₺
Gümüş YaFettah Kolye 110.-₺
Gümüş ElVedud Kolye 110.-₺
Gümüş Mineli Merkabah Kolye 140.-₺
Fiyatlara KDV Kargo dahildir.

Ortaya Karışık kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Tekrarlıyorum dilimiz en güçlü yanımızdır.

anette inselberg tatlı dil

 

Eski Yunanistan’ın Teb şehrinde bir sabah insanları isyan ettiren bir cinayet işlenmiş.
Şehrin soylu ailelerinden birinin yakışıklı iyi eğitim almış genç oğlu, avam sınıftan çirkin yaşlı bir kambur tarafından şehir meydanında nedensizce ve vahşice kafasına çekiçle vurularak öldürülmüş. Maktul, şehirde çok sevilen, geleceği parlak, yakışıklı kısacası tanınan bir delikanlı imiş. Belki de bu yüzden insanlar çok öfkelenmiş, isyan etmişler. Kadınlar ve genç kızlar ölünün arkasından oluk oluk gözyaşı dökmüşler. Gencin arkadaşları katili linç etmek istemişler ama Teb şehri nin yargıçları ve yöneticileri gelenekleri hatırlatarak adil bir yargılamanın gerekliliğini savunmuşlar.
Katil o güne kadar kimsenin dikkatini çekmeyen kambur, bir gözü kör, bodur, çirkin az konuşan bir adammış. Daha önce hiç bir suça karışmamış silik bir adam. Şehrin meydanının köşesindeki tezgahında çarık yaparak satar kıt kanaat geçinirmiş.
İşte bu adamı şehrin geleneklerini korumak ve gençlere öğretmek uğruna yargılamaya karar vermişler ama kimse mahkemede çarıkçıyı savunmak istemiyormuş. Çaresiz Atina”dan bir avukat çağırtmışlar. Çünkü çarıkçıyı asmadan önce usülen bile olsa yargılamak gerekiyormuş.
Atina’dan gelen genç avukat önce olayı dinlemiş sonra da çarıkçı ile hücresinde görüşmüş ve dava gününü beklemeye başlamış.
Dava günü şehrin meydanında kurulan mahkemede önce savcı kısa bir suçlama konuşması yapmış. Halkı o denli galeyana getirmiş ki yargıç ve kolluk güçleri halkı zaptetmek ile bir hayli uğraşmışlar. Sonra söz savunmaya gelmiş. Herkes dikkat kesilmiş. Atina’dan gelen genç avukat kürsüye çıkmış ve yüksek sesle şunu söylemiş:
“Teb şehrinin soylu ve bilge yargıçları önünüzde saygı ile eğilirim. Sizlere Atina şehrinin yargıçlarının selamlarını getirdim.”
Bu güzel sözler, doğrusu herkesi etkilemiş ve yargıç Atina şehrinin yargıçlarına hitaben kısa bir teşekkür konuşması yapmış. Sonra avukat savunmasına devam etmiş:
“Teb şehrinin adil savcıları önünüzde saygı ile eğilirim. Sizlere Atina şehrinin savcılarının selamlarını getirdim”
Savcılar başlarını eğip selam vermişler, avukat devam etmiş: “Teb şehrinin aziz mahkeme görevlileri önünüzde saygı ile eğilirim. Sizlere Atina şehrinin mahkeme görevlilerinin selamlarını getirdim”
İnsanlar bu garip savunma karşısında mırıldanmaya başlamışlar ama avukat çarıkçının iki yanındaki askerlere dönüp devam etmiş; “Teb şehrinin aziz askerleri önünüzde saygı ile eğilirim. Sizlere Atina şehrinin askerlerinin selamlarını getirdim”
Mırıldanmalar homurdanmalara dönüşmüş ama avukat devam etmiş; “Teb şehrinin aziz yurttaşları önünüzde saygı ile eğilirim. Sizlere Atina şehrinin yurttaşlarının selamlarını getirdim”
Herkes “ Eh artık selam söyleyecek kimse kalmadı” diye düşünmüş dikkatle arkadan gelecekleri dinlemeye başlamış;
“Teb şehrinin sevgili çocukları önünüzde saygı ile eğilirim. Sizlere Atina şehrinin çocuklarının selamlarını getirdim”
İşte bu bardağı taşıran damla olmuş. Herkes isyan etmiş ve bağırmaya başlamış. Hatta bazıları avukatın başına bir şeyler atmış. Yargıç geleneklere rağmen çok kızdığından halkın öfkesini boşaltmasına bir süre izin verip avukatı uyarmış;
“Genç dostum lütfen artık savunmanıza başlayın selam faslını keselim”
Avukat bu uyarı üstüne bir süre seslerin kesilmesini beklemiş ve sonra da kendinden emin şunları söylemiş;
“Ben zaten savunmamı yapıyorum sayın yargıç. Biraz evvel sizin de teslim ettiğiniz gibi soylu ve güzel sözler, selamlar ve sevgiler iletiyorum”
“Evet ama sıktınız artık” diye cevap vermiş yargıç ve ilave etmiş; “Görmüyor musunuz sabırlar taştı halk isyan ediyor”
“Anlatmak istediğim de bu sayın yargıç” demiş avukat “Güzel ve soylu sözlerim bile tekrarlanınca sizleri sıktı ve isyana sevk etti. Yurttaşlardan bazıları ellerine fırsat geçse beni dövebilirler bile.” Biraz durmuş sonra yavaşça tekrarlamış “Anlatmak istediğim de bu.”
Herkes dikkat kesilince sürdürmüş konuşmasını “Maktul her gün yanımda oturan çarıkçının tezgahının önünden geçerdi ve bu zavallı adamı görünce onu nasıl selamlardı bilir misiniz?”
İşte bu noktada avukat sesini alaycı bir tona soktu ve çarıkçıya dönerek;
“Hey kambur nasılsın?” Bir an sustu ve sürdürdü “Sonra evine dönerken yine çarıkçının yanından geçer ve tekrarlardı.” Yine alaycı bir sesle “Hey kambur tek gözüne iyi bak ha,” Herkes başını önüne eğmiş için için ağlayan çarıkçıya bakmaya başlamıştı “Ve sonra başkalarının yanında şunu da derdi” Yine kışkırtıcı bir sesle kambur çarıkçıya dönerek ” Hey kambur sen bu boyla çarıkçı olacağına baca temizleyici olmalıymışsın. Hiç olmazsa çirkin yüzünü isten görmezdik. Ha ama unuttum bu kamburla bacaya sığmazsın sen değil mi?. Ve daha neler neler söylerdi tekrarlamaya dilim varmıyor.”
Meydanda çıt çıkmıyordu artık. Avukat devam etti;
“İşte böyle aşağılayıcı sözcüklerle her gün selamlanmak ne demektir bilir misiniz?” Bir an sessizlikten sonra seyircilere doğru yürüdü ve sürdürdü ” Kaderinize küsmüş yalnız ve yoksul olduğunuzu düşünün, kimsenin bakmak istemediği kadar çirkin ve ümitsizsiniz ve sizinle her gün tek konuşan, tek selam veren kişi bu zavallılığınızı sürekli yüzünüze vuruyor. Bir düşünün ne hissederdiniz?”
Avukat yarattığı tesirden artık emindi. Meydanda tek duyulan ses çarıkçının gizlemeye çalıştığı hıçkırıklarının sesi idi.
Küskün bir sesle; “Ben ise sizleri sadece güzel sözlerle selamlamak istemiştim. Buna bile sıkıldınız.”
Durdu, arkasını döndü ve yargıca dönüp;
“Herneyse savunmam bu kadar sayın yargıç.” dedi.
——————-
Ne dişlerimiz, ne yumruklarımız ne de tekmelerimiz! Bizlerin en büyük silahı dilimizdir.
Etkisi cüzzam gibi yakıcı, yaralayıcı, bulaşıcı… Menzili sonsuz ve zamansız korkunç bir silah.
Gelin bugün dilimizin bizlere yüklediği günahlar için dua edelim; Eski bir Hint dini olan Jainizm’de şöyle bir dua var;
“Tanrım! Zihnimle, bedenimle ve bilhassa sözlerimle yapmış olduğum zorbalıklardan pişmanım…
Beni affet…”
Her yıl sonbaharda Yahudiler de Yom Kipur orucuna başlarken meşhur Kol Nidra duasını ederler. Bu olağanüstü duanın dil ile ilgili satırları şöyle;
“Bizim ve Atalarımızın Tanrısı;…
…..
Zalimlik yaptık, başkalarına zarar verdik ve onlara acı çektirdik.
Kendimize bile yalan söyledik.
Başkaları hakkında dedikodu yaptık ve onlardan nefret ettik.
Hor gördük ve alay ettik.
Başkalarını yanlış yönlendirdik ve sıkıntılarını görmezden geldik.
İnatçılık yaptık, olayları saptırdık ve iddia ettik.
Soyduk ve hakkımız olmayanı aldık.
Kötülük yaptık.
Zorbalık yaptık.
………
Hem vahşi hem de zayıfız……”
Ve dua sürer gider…
Tekrarlıyorum dilimiz en güçlü yanımızdır.
Sağar da yaralar da…
Yapar da yıkar da…
Isıtır da yakar da…
Dilerim ki dilimize hakim olabildiğimiz zamanlarımız çok olsun…
—————
(Metsora)

Kaynak: Moris Levinin Facebook sayfası

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »