Şartlar ve olaylar kim oldugumuzu etkilemis olabilir.Ama ne oldugumuzdan kendimiz sorumluyuz.

ruzgar-enerji[1]

 

 

 

Yillar sonra ogrendim ki…
Ogrendim ki…
Kimseyi sizi sevmeye zorlayamazsiniz.
Kendinizi sevilecek insan yapabilirsiniz,
Gerisini karsi tarafa birakirsiniz.

Ogrendim ki…
Guveni gelistirmek yillar aliyor,
Yikmak bir dakika.

ogrendim ki…
Hayatinda nelere sahip oldugun degil
Kiminle oldugun onemli.

Ogrendim ki…
Sevimlilik yaparak 15 dakika kazanmak mumkun
Ama sonrasi icin bir seyler bilmek gerek.

Ogrendim ki…
Kendini en iyilerle kiyaslamak degil
Kendi en iyinle kiyaslamak sonuc getirir.

Ogrendim ki…
Insanlarin basina ne geldigi degil
O durumda ne yaptiklari onemli.

Ogrendim ki…
Ne kadar kucuk dilimlersen dilimle
Her isin iki yuzu var.

Ogrendim ki…
Olmak istedigim insan olabilmem
Cok vakit aliyor.

Ogrendim ki…
Karsilik vermek
Dusunmekten cok daha basit.

Ogrendim ki…
Butun sevdiklerinle iyi ayrilman gerek
Hangisi son gorusme olacak bilemiyorsun.

Ogrendim ki…
‘Bittim’ dedigin andan itibaren
Pilinin bitmesine daha cok var.

Ogrendim ki…
Sen tepkilerini kontrol edemezsen
Tepkilerin hayatini kontrol eder.

Ogrendim ki…
Kahraman dedigimiz insanlar
Bir sey yapilmasi gerektiginde
Yapilmasi gerekeni
Sartlar ne olursa olsun yapanlar.

Ogrendim ki…
Affetmeyi ogrenmek deneyerek oluyor.

Ogrendim ki…
Bazi insanlar sizi cok seviyor
Ama bunu nasil gosterecegini bilemiyor.

Ogrendim ki…
Ne kadar ilgi ve ihtimam gosterseniz
Bazilari hic karsilik vermiyor.

Ogrendim ki…
Para ucuz bir basari.

Ogrendim ki…
En iyi arkadasla sikici an olmaz.

Ogrendim ki…
Dustugun anda seni tekmeleyecegini dusunduklerinden bazilari
Kaldirmak icin elini uzatir.

Ogrendim ki…
Iki insan ayni seye bakip
Tamamen farkli seyler gorebilir.

Ogrendim ki…
Asik olmanin ve aski yasamanin cok cesidi vardir.

Ogrendim ki…
He sartta kendisiyle durust kalanlar
Daha uzun yol yuruyor.’

Ogrendim ki…
Hic tanimadigin insanlar,
iki saat icinde,
senin hayatini degistirir.

Ogrendim ki…
Anlatmak ve yazmak ruhu rahatlatir.

Ogrendim ki…
Duvarda asili diplomalar
Insani insan yapmaya yetmez.

Ogrendim ki…
Ask kelimesi ne kadar cok kullanilirsa, anlam yuku o kadar azalir.

Ogrendim ki…
Karsindakini kirmamak ve inanclarini savunmak arasinda cizginin
nereden gectigini bulmak zor.

Ogrendim ki…
Gercek arkadaslar arasina mesafe girmez.
Gercek asklarin da!

Ogrendim ki…
Tecrubenin kac yasgunu partisi yasadiginizla ilgisi yok,
Ne tur deneyimler yasadiginizla var.

Ogrendim ki…
Aile hep insanin yaninda olmuyor.
Akrabaniz olmayan insanlardan ilgi, sevgi ve guven ogrenebiliyorsunuz.
Aile her zaman biyolojik degil.

Ogrendim ki…
Ne kadar yakin olursa olsunlar
En iyi arkadaslar da ara sira uzebilir.
Onlari affetmek gerekir.

Ogrendim ki…
Bazen baskalarini affetmek yetmiyor.
Bazen insanin kendisini affedebilmesi gerekiyor.

Ogrendim ki…
Yureginiz ne kadar kan aglarsa aglasin
Dunya sizin icin donmesini durdurmuyor.

Ogrendim ki…
Sartlar ve olaylar,
Kim oldugumuzu etkilemis olabilir.
Ama ne oldugumuzdan kendimiz sorumluyuz.

Ogrendim ki…
Iki kisi munakasa ediyorsa,
Bu birbirlerini sevmedikleri anlamina gelmez.
Etmemeleri de sevdikleri anlamina gelmez.

Ogrendim ki…
Her problem kendi icinde bir firsat saklar.
Ve problem, firsatin yaninda cuce kalir.

Ogrendim ki…
Sevgiyi cabuk kaybediyorsun, pismanligin uzun yillar suruyor.

Ataol Behramoğlu

İstediğim gibi olmak istiyorum çılgınlık perdesinin ardında.

Frida Kahlo painting

 

İstediğim gibi olmak istiyorum çılgınlık perdesinin ardında.

Bütün gün çiçeklerle ilgileneceğim; acıyı, aşkı ve şefkati resmedeceğim, başkalarının aptallıklarına yürekten güleceğim, herkes benim için -Zavallı çıldırdı- diyecek (özellikle de kendime güleceğim).

Öyle bir dünya kuracağım ki, ben yaşadığım sürece, bütün dünyalarla uyum içinde olacak. Yaşayacağım gün, saat ya da dakika hem bana hem de herkese ait olacak. Kimse kimseden ayrılamaz. Kimse kendisi için mücadele etmez. Her şey her şeydir ve tektir.

Endişe ve acı, haz ve ölüm. Bunların tümü var olmak için bir süreçten başka bir şey değil. Aşk, çocuk. Bilim. Yaşarken karşı koyma istemi, sağlıklı neşe. Sonsuz minnettarlık.

Ellerindeki gözler ve bakışlardaki dokunma. Meyvenin temizliği ve yumuşaklığı. İnsan yapısının temeli olan koca omurga kemiği. Göreceğiz, öğreneceğiz. Hep yeni bir şeyler vardır.

Ve bunlar, hala yaşayan eski şeylerle bağlantılıdır.

Frida Kahlo

Kaderini sev […] belki seninki en iyisidir.

kiy210616-1280x722[1]

 

Deniz kıyısında bir ihtiyar taşçı kayayı yontmaktadır.
Güneş onu yakıp kavurur.
O da Tanrıya yakarır keşke güneş olsaydım diye.
“Ol” der Tanrı. Güneş oluverir.
Fakat bulutlar gelir örter güneşi, hükmü kalmaz.
Bulut olmak ister. “Ol” der Tanrı. Bulut olur.
Rüzgâr alır götürür bulutu, rüzgârın oyuncağı olur.
Rüzgâr olmak ister bu kez. Ona da “Ol” der Tanrı.
Rüzgâr her yere egemen olur, fırtına olur, kasırga olur.
Her şey karşısında eğilir.
Tam keyfi yerindeyken koca bir kayaya rastlar.
Oradan eser buradan eser, kaya bana mısın demez!
Bildiniz ! […] Tanrı kaya olmasına da izin verir.
Dimdik ve güçlü durmaktadır artık dünyaya karşı…
ama sırtında bir acı ile uyanır….
Bir ihtiyar taşçı kayayı yontmaktadır..

Kaderini sev […] belki seninki en iyisidir.

Nietzsche – “ Amor Fati ”

kaynak:kurumsalitibaryonetimi.com

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Sarı Pancurlu Evin Hikayesi… Günün Fotosu…31/07/2016

IMG_1572

Şehrin gürültüsünden sıkılmış nereye gideceğim dediği günlerdeydi…

Dünya haritasını önüne açıyor içinden- nereye taşınmalıyım- diye soruyor gözlerini kapatıyor ve parmağını rastgele haritaya indirip gözlerini heyecan ve merakla açıp, neresinin çıktığına bakıyordu.. Fakat bu falların hiçbirinde kafasına yatan bir yer isabet etmiyordu…

Bir gün Murat Gülsoy’un kitabını almış kafede açık çayını içerken yan masada oturanların konuşmalarına kulak kabarttı. Masadakiler Egedeki küçük bir köyden bahsediyorlardı.

Köyün havasının, suyunun, insanlarının ne kadar güzel olduğundan oraya yerleşmenin ne kadar keyifli olacağından bahsediyorlardı.

Bizimki daha çayını bitirmeden masadan kalktı, köydeki son evi diğerlerine kaptırmaktan korkar gibi koşa koşa evine gitti. Bilgisayarını açtı ve köyü incelemeye başladı. Evet işte bu dedi…Bundan sonra burada yaşamak istiyorum dedi. Köydeki satılık ev ilanlarına bakarken, yukardaki sarı mavi beyaz geometrik desenli seramiklerle çerçevelenmiş evi gördü ve vuruldu. Bu ev onun olmalıydı…

Fotoya bakıp uydurduğum bu öykünün devamı pek yakında:)))Umarım beğenmişsinizdir…

Anette İnselberg

 

Günün Fotosu kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Bir insan için önemli olan, nelere değer verdiğidir. Çünkü her şeyi ona göre duyar, ona göre görür ve ona göre hisseder.

images[9]

 

Kızılderili şefleri trenle NewYork’a getirildi.
Bir heyet kendilerini karşıladı.
Konuklara toplantı öncesi kenti gezdiriyorlardı.
Sokaklardaki insan seli, arabaların, iş makinelerinin gürültüsü kızılderilileri şaşırtmıştı..
Birara Oglala Lakhotaları’nın şefi ve şamanı Heȟáka Sápa-Karageyik bir Ağustos böceğinin şarkısını duyduğunu söyledi.
Diğer reisler onayladı ama beyaz adamlar inanmadı.
Kentte Ağustos böceğinin olmayacağını, olsa bile bu gürültüde duyulamayacağı söylediler.

Karageyik ısrar etti.
Arabayı durdurdu.
İndi, ilerideki parka gitti ve bir ağaçta Ağustos böceğini gördü.

Amerikalılar şaşırmıştı..
“Olamaz” dediler, “Sende doğaüstü güçler var.”
“Hayır” dedi Karageyik,
“Ağustos böceğini duymak için doğaüstü güce ihtiyaç yok.”
“O zaman biz niye duymadık?” dediler.
Kara Geyik cebinden metal bir 50 sent çıkardı, kaldırımda yürüyen insanların arasına yuvarladı.
Bir anda herkes “Acaba benden mi düştü?” diye paraya bakmaya başladı.
Karageyik yanındakilere sordu:
“Anladınız mı?”
“Anlamadık” dediler.

Anlattı;
“Bir insan için önemli olan, nelere değer verdiğidir. Çünkü her şeyi ona göre duyar, ona göre görür ve ona göre hisseder.
Siz doğaya değer verseydiniz, Ağustos böceğinin şarkısını duyardınız.”

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Göbeklitepede Yapılan Keşifler Dünya Tarihini Yeniden Yazmayı Zorunlu Kılıyor…

sklarov-rus-arkeolog-15-bin-yil-once-turkiye-topraklarinda-nukleer-savas-ileri-yuksek-teknoloji-cagi-yasaniyordu-gobekli-tepenin-sirlari.[1]

 

Çok yakında dünya tarihi yeniden yazılacak ve bu yeni tarihin hareket noktası şu an Türkiye sınırları içinde bulunan topraklar olacak.

Göbekli Tepe kazılarında meydana çıkan ve tarihin yeniden yazılmasını zorunlu kılan gerçekler…

Ünlü Rus arkeolog ve araştırmacı Sklarov, günün birinde dünya tarihi yeniden yazılmaya başlarsa Türkiye topraklarının bu yeni tarih için bir hareket noktası olacağını söyledi ve ekledi:

“Geçen ağustos ayında Tükiye’ye gittiğimizde Hattuşaş kazı bölgesini ziyaret ettik.Anladığımız kadarıyla orada İngiliz arkeologlar çalışıyor çanak çömlek arıyor. Çevreye bakınırken bizi bile inanılmaz şaşırtan bir keşif yaptık. Mısır’daki piramitler bile Hattuşaş’ta bulduğumuzun yanında gölgede kalıyor.

Yerden çıkıntı biçimindeki monolit granit taşların mekanik usulle kesildiğini gösteren izi bulduk. Binlerce yıl önce bu izi bırakan Yuvarlak Abraziv Disk neden yapılmışsa , sert taşı tereyağı gibi kesmiş ve bu günümüzde dahi taklit edilemez. Çünkü dünya genelinde böyle bir disk mevcut değildir…”

Sklarov resmi tarihe göre Şanlıurfaya 20 km uzaklıktaki Göbeklitepe’nin M.Ö 11. Yüzyılda cilalı taş devri olarak uygun görülen bir zaman diliminde kurulduğunu hatırlatıp gülüyor ve şöyle diyor :

’Uzman olmaya gerek bile yok… 65 milyon yıl önce yok olan dinozor resimlerinin, 13 bin yıl önce ilkel taş devri kabileleri tarafından inşa edilmiş olduğu iddia edilen yapının içinde ne işi var? Taş devri insanı yerin yüzeyinde dinazor iskeleti buldu diyelim, o iskelet dokuyla donatıldığında ortaya böyle bir şekil çıkacağını nereden ve nasıl biliyordu. Tapınak duvarlarında gördüğümüz hayvan resimlerinin ördek olmadığı kesin. Hatta burasını asıl inşa eden ve kullanan ev sahiplerinden sonra ikinci bir Kültür toplumu, tıpkı Mısır piramitleri örneğinde olduğu gibi farklı amaçla burayı kullanmış. Sütunlardan birinin temelinde dış bir etkenle kopan iki dinozorun kafaları daha sonra çok daha ilkel bir teknolojiyle taş taşa sürterek onarılmak istenmiş.”

Sklarov ile iki saat kadar devam eden söyleşi sonunda şunu soruyor basın mensubları :

‘Peki sizin varsayımınıza göre 10-20 bin yıl önce dünyamızda kimler vardı?’

Sklarov şöyle cevaplıyor :

‘Emin olduğum tek şey tüm bu yapıların şimdiki insanın eliyle yapılmadığı. Asıl ev sahipleri uzaydan mı geldi yoksa bilinen zamanlar öncesinde dünyamızda gelişen bir önceki uygarlık tarafından mı yapıldı sorusunun yanıtı bende yok… Sadece %50’den fazla olasılıkla bundan yaklaşık 15-17 bin yıl önce dünyamızda o eski uygarlıklar neyse aralarında ‘Tanrılar Savaşı’ adını verdiğim bir ihtilaf yaşandığı kesin.Böyle bir savaşın izlerine Peru ,Bolivya ,Arjantin ve Türkiye’deki antik yerleşim bölgelerinde rastlamak mümkün… Ancak %100 emin olduğum bir şey var o da tarihin yeniden yazılması gerektiği…

Kaynak: space explorer

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. 1 Comment »

Herkesi sev; yaşamına iyi kötü bir anlam kattığı için..

aaa

Üzülme ve kızma hiç kimseye

Yaptıklarından dolayı…

Aksine teşekkür et ihanet edenlere; sadakati öğrettikleri için…

Minnet duy yalancılara; doğrunun farkına varmanı sağladıkları için…

Mutsuz edenlere dua et mutluluğu daha derin hissettirdikleri için..

Herkesi sev; yaşamına iyi kötü bir anlam kattığı için..

Hayat bu yüzden daha güzel, siyahla beyazı farkettirdiği için…!

Mevlana

Kosta Rika’dan özgürlük sesleri: Hayvanat bahçeleri kapanıyor

Bulunduğumuz yılın ilk gününden bu yana enerji ihtiyacının tamamını temiz enerjiden karşılayan, avcılığı yasaklayan ve uzun yıllar önce askeri kurumlarını kaldıran Kosta Rika, hayvanat bahçelerinin kapatılacağını duyurarak bir ilke daha imza atıyor.

Yıllardır hayvan savunuculuğu yapan toplulukların hayvanat bahçeleri için söylediği tek bir söz vardır, o da “hapishane”. Hayvanların insanların keyfi sebeplerinden kaynaklı kafesler ardında bir yaşam sürmesine mahkum edilmesi. Hayvanlar tarafından olaya bakıldığında tüm ömürlerinin özgürlükten yoksun, küçücük alanlara mahkum geçmesinden ibaret. Tüm bunların farkına varan bir ülke var artık; Kosta Rika. Daha önceleri ordusunu lav ederek ödeneğini ekoturizme ayıran ve spor amaçlı avcılığı yasaklayan Kosta Rika bir ilke daha imza atıyor. Kosta Rika Devleti tüm hayvanat bahçelerinin kapatılacağını duyurdu.

Hayvanat Bahçeleri Kosta Rika 2

Biyolojik çeşitlilik açısından zengin bir ülke olan Kosta Rika, dünyada bilenen türlerin yüzde 4’üne ev sahipliği etmekte. Ekolojiye verdiği değer ve hayvanlara olan hassasiyetiyle dünya ülkelerinin çok ilerisinde bir profil çiziyor. Bir ordusu yok. Askeri ödenekler ekolojik turizme aktarılmış durumda. Spor amaçlı avcılık da yasaklar listesinde bulunuyor. Bunların yanı sıra hayvanlara özgürlük tanımak için yeni adımlara imza atacaklarını da belirtiyorlar ve bunun için ilk adım olarak hayvanat bahçelerini (hapishanelerini) kapatarak işe başlamış durumdalar.

Kosta Rika Çevre Bakanı Rene Castro yaptığı açıklamada; “Kafesler ve yapay hayattan kurtararak hayvanları biyoçeşitliliğe katmayı planlamaktayız. Biyoçeşitliliği artırmak için doğal birçok botanik park yapmayı hedefliyoruz” şeklinde konuştu.

Hayvanat Bahçeleri Kosta Rika 3

Siz de bir adım atın ve zihninizdeki kafesleri kırın!

Alınan karara rağmen ülkede mevcut olan anlaşmalı iki hayvanat bahçesinin bu karar dışında kalacağını belirten yetkililer, 10 yıl gibi bir süreçte bu iki hayvanat bahçesinin de kapatılacağını belirtti. Bunun yanı sıra ilgili hayvanat bahçelerindeki mahkum canlıların doğal yaşama ayak uydurabilmesi ve habitatlarına geri dönebilmeleri adına bir doğal yaşam parkı üzerinde çalıştıklarını da sözlerine ekledi. Bugüne kadar esaret altında yaşamlarını sürmüş hayvanların gerçek doğaya alışma süreçlerini yakından takip ederek sonunda özgürlüklerine kavuşabilmelerini sağlayacaklarını da dile getirdiler.

Bu adımın tüm dünyadaki diğer ülkelere hayvan özgürlüğü adına örnek teşkil edeceğini umut ediyoruz. Hayvanların hisli varlıklar ve kendi yaşam alanlarına ait canlılar olduğunu yıllardır dile getiriyoruz. Keyif amaçlı hiçbir canlının parmaklıklar ardında bir ömür geçirmesini istemeye hakkımız yok. Hayvan hapishaneleri hayvan sevgisi aşılanacak yerler olmadı, olmayacaklar. Siz de bir adım atın ve zihninizdeki kafesleri kırın! Sonrasında hayvanat bahçelerine gitmek zaten istemeyeceksiniz

kaynak: gaia dergi

Ortaya Karışık kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Abidin Dino ile 18 Maddede Mutluluğun Resmi  

 

Abidin Dino’yu tanımlamak oldukça zor. Çok yönlü bir sanatçı; ressam, yazar, karikatürist ve yönetmen. Bu sıfatlarının arasına belki ‘âşık’ı da eklemek gerek. Çünkü o, sanatı kadar eşine âşık bir adam. Birlikte mutlu geçen koca bir ömür ve bu ömre sığdırılmış yüzlerce eser, dostluk ve anı var.

‘Eller’ var, ilk akla gelen eserlerinden; kimi narin kimi bol nasırlı onlarca el. Nâzım var dostlardan. “Sen mutluluğun resmini yapabilir misin?” diye soran bir dost Nâzım. Sonra Abidin’in bu soruya verdiği cevap var. Anıların birbirini kovaladığı yıllar var. Kısacası karşımızda bir insan var; çizdikleriyle, yazdıklarıyla, söyledikleriyle koskoca bir dünya var. Gelin hep beraber bu dünyaya giriş yapalım, Abidin Dino ile mutluluğun resmini yapmaya çalışalım.

1. Yurtdışında geçen bir hayat

cenevre genel
Abidin Dino’nun hayatının büyük kısmı yurtdışında geçti. Yurtdışında yaşam bir tercih değil zorunluluktu. 1913 yılında İstanbul’da doğdu, Dino. Henüz altı aylıkken İsviçre‘nin Cenevre kentine yerleşti ailesi. Bu kentin pastel renkleri Dino’nun çocuk hafızasında yer etti.

O günleri şöyle tarif etti yıllar sonra: “İsviçre’nin kışı başka, yazı başka güzel. Kışın bembeyaz, gıcır gıcır bir kar dünyayı kaplamış; yazın her tarafta alabildiğine yemyeşil otlar, rengârenk çiçekler fışkırır, Leman Gölü ise yaz kış mavi ile yeşil arası.” Bir yıl sonra I. Dünya Savaşı patlak verdi. Altı yıl İsviçre’de yaşayan aile, buradan Paris’e geçti. Cumhuriyet’in ilanından iki yıl sonra Abidin Dino ve ailesi ülkeye döndü.

2. Okullu olmak ya da olmamak

abidin dino siyah beyaz
Okul hayatının ilk ve son adresi Robert Koleji oldu. Ancak buradaki eğitim hayatı kısa sürdü. Kendi deyişiyle resimden gayrı hiçbir şeye ilgisi olmadığını çabuk anladı. Özellikle minyatüre ve hat sanatına duyduğu ilgi, onu kütüphanelere sürükledi. Kütüphanelerde binlerce minyatürü inceledi. Resim konusunda en büyük desteği şair abisi Arif Dino’dan gördü.

3. Babıali’de genç bir yetenek

abidin dino genc
Çizimleri ile Babıali’de dikkatleri üzerine çektiğinde henüz 20’li yaşlarının başındaydı. ‘Halkın Dostu’ gazetesi için yaptığı röportaj büyük ilgi gördü. Atatürk’le çizgilerle yapılan bu röportaj, Atatürk‘ün de gözünden kaçmadı. Tam onu çiziyordu ki, Ata onun çizdiğini gördü.

Ata, Dino’yu yanına çağırdı ve resme baktı, beğendi. “Yalnız önümde kadehle olmaz, o kadehi sil” dedi. Dino kadehi silmek için ondan resme imza atmasını istedi. Bu isteği gülümseyerek karşıladı Atatürk ve resme imzasını attı. Dino da resimdeki rakı kadehini sildi. Daha sonra Atatürk, Abidin Dino’ya bir içki ısmarladı.

Aylar geçtiğinde Atatürk ile ikinci kez Park Otel’de karşılaştı Dino. Yanında Bedri Rahmi vardı. Atatürk, yanlarından geçerken, onu “Merhaba ressam” diye selamladı ve genç ressama içki yolladı.

4. Nâzım da çizimlerine kayıtsız kalamadı

abidin dino nazim
1930’lu yılların henüz başıydı. Bir yandan çizimlerine devam ediyor bir yandan da Artist Dergisi’ne yazılar yazıyordu. Bu dönemde Nâzım Hikmet’in kitaplarına kapak resimleri çizdi. Resimleri çok beğenilmişti ve Abidin Dino ‘ressam’ olarak anılmaya başlandı. Nâzım ile tanışmalarına vesile olan çizimleri, bir ömür sürecek dostluğun da aracı olmuştu.

O günleri şöyle anlatır Dino: “Nâzım’ı tanıdığımda ben çiçeği burnunda bir karikatürist olarak çalışıyorum bir gazetede. Nâzım ise aynı gazetede düzeltmen olarak çalışıyordu. İkimiz de hayatımızı kazanmak için bu işleri yapıyorduk. Nâzım, Moskova’da fütürist ve konstrüktivist ressamların yapıtlarını görmüştü. Benim çizdiklerimi ilginç bulduğunu söylüyordu.

5. D Grubu bir ressam: Dino

ressam dino
İlk dönem yaptığı resimleri, “çok yorum içeren, biçimde abartılı, soyutla somut arası” olarak tanımlıyordu Dino. Kimileri, sürrealist diyordu resimleri için. İlk resimleri, 1933 yılında arkadaşlarıyla kurduğu “D Grubu” adlı sanat grubunun sergisinde yer aldı. D Grubu’nun amacı düşünce yanı ağır basan resimler yapmaktı.

6. SSCB yolu göründü

abidin dino artwork
Cumhuriyet’in 10. yılı nedeniyle “Türkiye’nin Kalbi Ankara” adlı belgeseli çekmek amacıyla Sergey Yutkeviç İstanbul’a gelmişti. Yutkeviç ve Dino’nun yolları, D Grubu ile birlikte açtığı sergide kesişti. Yutkeviç, sergide gördüğü Dino’nun resimlerini ilginç buldu ve sinemaya yönelmesi gerektiğini savundu. Yutkeviç’in ülkesine dönmesinden kısa bir süre sonra Lenfilm Film Stüdyoları’ndan bir davet alan Dino, Atatürk’ün önerisini dinledi ve bir süre sonra kendini Odessa’ya gidecek bir Sovyet gemisinin güvertesinde buldu.

7. Sanata politika karıştı

abidin dino politika
Odessa’da geçirdiği yıllar Dino’yu sanatsal açıdan beslemekle kalmadı, politik açıdan fikirlerinin de olgunlaşmasını da sağladı. Orada geçirdiği üç yıl boyunca Dino, Ayzenştayn, Jean Lods, Isaak Babel, Pudovkin, Meyerhold gibi sanatçılarla tanışma ve çalışma fırsatı buldu. Ancak 1937 yılında Sovyetler Birliği, II. Dünya Savaşı nedeniyle ülkedeki tüm yabancı öğrencileri ülkeden gönderince, Dino da buradan ayrılmak zorunda kaldı.

8. Paris’te sanat başkadır

abidin dino paris
Dino, Sovyetler Birliği’nden ayrıldıktan sonra birkaç aylığına Paris’e gitti. Dönemin sanatçıları, yazarları ve bilim insanları ile tanıştı, arkadaş oldu. Bunlar arasında Picasso, Tzara, Cocteau, Gertrude Stein gibi isimler vardı. Kendini sosyalist ve antifaşist olarak tanımlayan Dino, bu dönemde İspanya İç Savaşı’na gitmek için gönüllüler listesine adını yazdırdı. Ancak savaş bitince İspanya’ya gidemedi.

9. Eve dönüş ve sürgün

abidin dino surgun
1938 yılının sonunda İstanbul’a döndü. Selim Turan, Avni Arbaş ve birkaç ressam arkadaşı ile birlikte Liman Grubu’nu kurdu. İmecenin egemen olduğu bu grubun resimlerinde; balıkçılar, limanda çalışan insanlar yer aldı. Politik olarak zaten mimliydi. Yaptığı resimler birilerini rahatsız etti ve Çorum’a sürgün edildi.

10. “Abidin Dino olmasa, Yaşar Kemal olmazdı”

abidin dino yasar kemal
Köy temalı resimler yapmaya başladı. Hatta Çorum bölgesindeki köylüleri anlatan “Kel” adlı bir piyes bile yazdı. Ancak piyesin basılmasıyla toplatılması bir oldu. Yeni sürgün kapıdaydı, bu sefer adres Adana’ydı. Burada Çukurova insanını gözlemledi, onları resmetti. Çukurova olanca gerçekliği ile Dino’nun önündeydi: “Sanki resmettikçe görüyordum içinde yaşadığım Anadolu insanının gerçeğini. Bu resimlerde köylü ilk kez folklorik köylü değildi. Gördüğüm yoksul, hasta, sıtmalı köylüleri çiziyordum.

O yıllarda köy köy dolaşarak ağıt toplayan Yaşar Kemal ile tanıştı. O dönem için Yaşar Kemal yıllar sonra, “Abidin Dino olmasa, Yaşar Kemal olmazdı” diyecek, sürgünün bazen işe yaradığını söyleyecekti.

11. İlk ve tek aşkı ile evleniyor

abidin dino guzin
Abidin Dino ile dilbilimci, çevirmen ve yazar Güzin Dikel 1943 yılında evlendi ve Dino’nun ölümüne kadar ayrılmadılar. Güzin Dino onun için ‘her şey’ demekti. 50 yıllık evlilikleri boyunca çok mutlu olmuşlardı. Bunu biz değil, 2013 yılında, ölümünden kısa süre önce verdiği bir röportajda “Çok mutlu olduk biz, çok mutlu yaşadık” diyen Güzin Dino söylüyor.

12. Ülkesinden uzakta 20 yıl

abidin dino uzak
Siyasi görüşleri ve yazdıkları nedeniyle yaşadığı baskılar Dino’yu zor bir seçime itti. Ülkesinden ayrılmaya karar vermişti. Çok yakın bir gelecekte dönmek üzere, ülkesinden 1951 yılında ayrıldı. Ancak ülkesine ancak 20 yıl sonra dönebildi.

13. Kendi Paris’teydi ama kalbi Türkiye’de

abidin dino paris
Paris’e gitmeden önce 9 ay Roma‘da kaldı Dino. Daha sonra Paris’in yolunu tuttu ve burada eski dostları Tristan Tzara ve Picasso ile görüştü. Picasso’nun önerisiyle aynı atölyede seramik ve resim yapmaya başladı. Paris’te sanatını icra ediyor, arkadaşları ile sanatsal tartışmalar yapıyordu ama aklı ve yüreği Türkiye’deydi. “Burada, Fransa’da yaşadığımı söyleyemem. Burada, Türkiye’yi yaşıyoruz” diyordu bir söyleşisinde.

14. Vatan hasreti çekenler Paris’te bir arada

abidin dino paris toplu
Paris’te yaşadığı sürece pek çok sergi açtı, büyük övgüler aldı. Eşi ile beraber oturdukları ev, Paris’e yolu düşen dostların uğrak yeri olmuştu. Bunlardan biri de Nâzım Hikmet’ti. Nâzım, Paris’e geldiğinde dostları Abidin ve Güzin Dino’yla buluşup hasret giderirdi. Her ikisi de ülkesinden uzaktaydı. Birbirlerini iyi anlıyorlardı. Bu ziyaretler de Nâzım’a zaman zaman eşi Vera Tulyakova da eşlik ediyordu. 1960’lı yıllarda Nâzım, Vera’ya ithafen yazdığı gelmiş geçmiş en güzel şiirlerden biri olan ‘Saman Sarısı’nda Abidin’e de sesleniyor ve mutluluğun resmini yapıp yapamayacağını soruyordu.

15. “Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?”

mutlulugun-resmi-abidin-dino
“Seher vakti habersizce girdi gara ekspres” dizesiyle başlıyordu efsane şiir, Saman Sarısı. Şiir boyunca Varşova’ya uğruyordu Nâzım. Bristol Oteli’nde derin uykulara dalıyordu. Sonra Havana’ya gidiyordu, Asya ve Avrupa otellerinin lobilerinde yudum yudum içiyordu şehirlerinin hasretini. Prag‘a düşüyordu yolu ve oradan başka bir yere, oradan da başka bir yere…

Saman sarısı saçlar ve mavi kirpikler karşılıyordu onu her seferinde. Sonra Abidin Dino’ya sesleniyordu: “Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?” diye soruyor, “İşin kolayına kaçmadan ama” diye de ekliyordu. Abidin Dino da Nâzım’ın bu sorusunu yine bir şiirle cevapladı ve dedi ki: “…Bağrımıza bassaydık seni, yapardım mutluluğun resmini…”

16. “Güzin’le yaşamak mutluluğun eşiğinde yaşamak demek”

guzinle yasamak abidin dino
Nâzım’ın şiirinden sonra, Abidin Dino ile yapılan her röportajda mutluluğun resmini yapıp yapamadığını sormak neredeyse bir gelenek oldu. Dino verdiği röportajlardan birinde bu soruya şu cevabı verdi: “Mutluluğun değil ama sevincin resmini zaman zaman yaptım. Mutluluk süreklilik gerektiren bir şey. Resim tarihinde pek de yapabilen olmadı. Korkunun, çirkinliğin, sefaletin, mutsuzluğun yapıldı da, mutluluğun hayır. Büyük sevinçler yaşadım. Evet, tekrar tekrar yaşadım. Bir ömür boyu Güzin’le yaşamak mutluluğun eşiğinde yaşamak demek. Güzin olmasaydı, çoktan yok olmuştum.

17. Ülkeye kesin dönüş

abidin dino heykel
Dino’nun kısa süreli olmasını dilediği ayrılık yirmi yıl sürdü. Dino, Türkiye’deki ilk kişisel sergisini 1969 yılında açtı. Ülkeye gelmek için bir 10 yıl daha geçmesi gerekti. 1979 yılında Fransız Plastik Sanatlar Birliği’nin onursal başkanlığına seçildi. Aynı yıl dönemin Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’ün davetlisi olarak İstanbul’a geldi.

1989’da da Fransız Kültür Bakanlığı’nın Sanat ve Edebiyat Altın Şövalye Nişanı ile ödüllendirildi. 1990 yılında kansere yakalanan Abidin Dino, 7 Aralık 1993 tarihinde Paris’te yaşamını yitirdi. Ölümünden sonra Dino’nun cenazesi İstanbul’a getirilerek Aşiyan’daki aile mezarlığında toprağa verildi. Aynı yıl Dino’nun anısına el motiflerinden oluşan heykeli Maçka Parkı’na yerleştirildi. Dino’nun ayrıca Kadıköy Özgürlük Parkı’nda da heykeli vardır.

18)Bazı eserleri

Mutluluk İçin Hemen Hayatınızdan Çıkarmanız Gereken 10 Şey

Unhappy - Happy

 

 

Hepimiz, daha iyi bir hayata kavuşmamızı ve gerçekten olmak istediğimiz kişiye dönüşmemizi engelleyen şeyler yapıyoruz ne yazık ki. Oysa bunları hayatımızdan çıkarmanın yollarını bulmalıyız.

Hayatımızda (ortalama) 70 yılımız var. Bu yılların yirmisini, geri kalan 50 yılı daha keyifli bir şekilde yaşayabilmek için insanlar, sevgi, iş ve para hakkında bir şeyler öğrenerek ve hatalarla dolu bir hayat yaşayarak geçiriyoruz.

Hayatımızın son 10 senesinde ise ister istemez yavaşlıyoruz. Bu nedenle de, gerçek anlamda fark yaratmak ve gerçekten sevdiğimiz bir hayat yaratmak için yaklaşık 40 yılımız var.

Hayatınızdan aşağıdaki on şeyi çıkarırsanız çok daha mutlu ve keyifli bir hayatınız olabilir…

1- Etrafınızdaki olumsuz insanları hayatınızdan çıkarın

Hepimizin etrafında olumsuz insanlar var ve bu kişileri hayatınızdan çıkarmanın bir yolunu bulmanız gerekiyor.

Olumsuz insanlar enerjinizi emerler, siz de onlar gibi düşünmeye başlayana kadar yaşam sevincinizi emerler. Eminim şu anda bile aklınıza bu tür bir kaç kişi geliyordur. Harry Potter filmini izlediyseniz Ruh Emiciler’in ne olduğunu biliyorsunuzdur. İşte olumsuz insanlarda bizim hayatlarımızdaki Ruh Emicilerdir.

Bu karakterde olan biriyle yakın çalışmak ya da ailenizin üyelerinden birinin bu karakterde olması oldukça zordur. Yavaş yavaş bu tür insanları hayatınızdan çıkarın ve onlardan mümkün olduğunca uzak durun.

Yapabileceğiniz bir başka şey ise, tüm olumsuzluklarını olumlu bir şekilde karşılayarak etkisiz hale getirmektir. Ah! Bundan hiç hoşlanmazlar ve bu olumlu tavrı ne kadar fazla sergilerseniz sizden o kadar uzak duracaklardır.

2-Yaptığınız hatalar hakkında üzülmeyi bırakın.

Bu biraz klişe bir madde: hayatınızda yaptığınız hatalar, gelecekte bunları tekrarlamamayı hatırlamanızı sağlarlar, bu kadar basit.

Burada fark oluşturan hatalar hakkında düşünme tarzınızdır; hatalar ile ilgili iki gruptan birinde bulunabilirsiniz:

Birinci grup: yazıklar olsun bana, nasıl bir hata yaptım, nasıl bir zavallıyım ben, kendimi tamamen rezil ettim, bir daha asla insan içine çıkamayacağım.

İkinci grup: Bir hata yaptım, bu hatayı tekrarlamayacağım kesin ancak en azından ne yapmamam gerektiğini öğrenmiş oldum.

Kimse ama hiç kimse bu hayatta bir kaç kere başarısız olmadan başarılı olmamıştır, bu nedenle de başarılı ve mutlu bir hayatınızın olmasını istiyorsanız bir kaç hata yapmak kaçınılmaz bir şeydir.

3-Geçmişi hayatınızdan çıkarın.

Size geçmişiniz ile ilgili bir soru sorayım.

Geriye dönüp geçmişinizi değiştirebilir misiniz?

Hayır!

Peki, o zaman neden değiştirmek için yapabileceğiniz hiç bir şey olmamasına rağmen, geçmişte olanlar üzerinde duralım ki? Geçmişi telafi etmeye çalışabilirsiniz, geçmişte yaptığınız bir şey için üzgün olduğunuzu söyleyebilirsiniz ancak gerçek şu ki geçmişte olanlar oldu ve bunu değiştiremeyiz.

Geçmiş hakkında ne kadar fazla düşünürseniz, zihniniz o kadar orada yaşamaya başlar ve şu anda ve buradaki yaşama geri dönmeniz ve geleceğe bakmanız o kadar zor olur.

4-Otoportre imajını bırakın.

Otoportre, herkesin görmesi için insanın kendi resmini yapması ya da çizmesidir. Aynı bir sanatsal bir tabloda olduğu gibi gerçek hayatta da herkes farklı bir şey görecektir.

Tanıştığınız herkes sizi her zaman aynı kişi gibi görmez. Yanında bulunduğunuz insanlara göre davranışlarınız farklılaşır. Arkadaşlarınızın yanında, ebeveynlerinizin yanında konuştuğunuz gibi konuşmaz ya da davranmazsınız ancak aslında öyle davranmalısınız. Hayatınızı sizinle paylaşan her bir kişinin karşısında aynı olacak kadar kendinize güvenmelisiniz.

Herkesin üzerinde parlayacak kadar özgün bir kişiyle karşılaştığınızda şunu görürsünüz; bu insanlar caka satmazlar, onları ya oldukları gibi seversiniz ya da sevmezsiniz, o kadar basit. Hayatta da bunu başarmak için çabalamamız gerektiğine inanıyorum.

Bunu biraz daha ileriye götürebilir ve “ama Steve, ben futbol maçındayken bela okuyup küfür ediyorum, annemin yanındayken de böyle konuşmamı beklemezsin herhalde, öyle değil mi?” Elbette ki hayır, sadece küfretmeyi bırakın gitsin:)

5-Kendiniz için üzülmeyi bırakın.

Bazen sadece “yazık bana” trenine binip, bu trenin “yazıklar olsun bana” istikametine ilerlemesini izlemek harika gelebilir ancak bu trende ne kadar uzun süre kalırsanız, inmeniz de o kadar zorlaşır.

Silkinip kendinize gelin, hayatınız ve çevrenizdeki insanlarda bir fark yaratmak için yanlızca bir kaç yılınız var. Bunun için de “yazık bana” treninden inin ve “mutluluk köyü” meydanına doğru ilerleyin.

Kulağa çok kolaymış gibi geliyor, öyle değil mi? Çünkü gerçekten de kolay: “yazık bana” trenine binmek için bilet almak bir seçimdir!

6-Her zaman evet demeyi bırakın.

Evet denecek zamanlar vardır, hayır denecek zamanlar vardır.

Evet demek kendinizi rahatsız, mutsuz ya da stres altında hissetmenize neden oluyorsa, o zaman hayır demenin zamanı gelmiş demektir. Ne kadar zor olursa olsun, bir yol bulmanız gerekiyor.

Genellikle evet dediğiniz bir kişiye ilk kez hayır diyerek kendinizi, tüm hayatınızı değiştirecek kadar güçlü hissedeceksiniz.

Bunu daha ileriye de taşıyarak hemen her şeye hayır diyebilirsiniz ancak hayır derken dikkat etmeniz gereken tek kıstas şudur; evet dediğinizde kendinizi rahatsız, mutsuz ya da stres altında hissedecek olmanız gerekir. Dolayısıyla, eğer çok fazla çalışıyorsanız, fazla stres altında olduğunuzda hayır deyin, eğer ilişkileriniz için kendinizden çok şey veriyorsanız, kendinizi biraz geri çekmek için hayır deyin.

7-Herkesi memnun etmeye çalışmayı bırakın.

Herkesi memnun etmek imkânsızdır, kelimenin tam anlamıyla imkânsızdır. Dünyadaki en iyi, en muhteşem, en tatlı, en sevgi dolu insan olsanız bile herhangi bir nedenden ötürü sizden hoşlanmayacak bir kişi vardır.

Bırakın gitsin, bazı insanların sizden hoşlanmamasında sorun yoktur ve onları memnun etmeye çalışmak için kendinizi değiştirmekten vaz geçmenizde ise hiç sorun yoktur.

Kendiniz olun ve birileri kendiniz olduğunuz için sizden hoşlanmadığında, en azından kendiniz olduğunuz kendinize saygı duyarsınız.

8-Doğru şeyi söylemeye çalışmayı bırakın.

Son bir kaç sene içinde dünya çıldırdı; ne söyleyemeyeceğinizden, ne söyleyemeyeceğinizden ve neyin riskli olduğundan bahsediyorlar.

Kısa süre önce CNN’de, New York’un tartışmalı olarak değerlendirildiğinden dolayı “dinozor” ve “evrim” kelimelerini standart testlerden çıkarmak istediğini okudum – NE? Bu tamamen delilik hem de büyük harflerle.

Başka birinin incinmemesi için söylediklerimizi sansürden geçirip denetlemekten vazgeçmeliyiz. Bu şekilde düşünmemizin tek nedeni ebeveynlerimiz, medya, okul, iş arkadaşlarımız ve arkadaşlarımızdır; onlar uyum sağlamamız kendimizi kontrol altında tutmamızı sağlamaya çalışıyorlar.

Eğer bir konuda bir fikrimiz varsa bu konuda konuşma hakkımız var. Önünüze çıkan herkesi incitmeye çalışmanızı ya da kendinizi duymayı sevdiğiniz için her konuda konuşmanızı söylemiyorum. Ancak herhangi bir konuda güçlü bir fikriniz varsa, konuşun ve sesinizi duyurun.

9-Kısıtlayıcı inançlarınızı hayatınızdan çıkarın.

İnsanlar olarak son 100 yıl içinde geliştirdiğimiz en büyük hediyelerden biri inançlarımızı, özellikle de kısıtlayıcı inançlarımızı değiştirebileceğimizi bilmemizdir.

Hepimiz böyle inançlara sahibiz ancak genellikle bunların farkına varmıyoruz.

Sizin kısıtlayıcı inançlarınızı test etmek için bir soru sorayım:

Hayatınız ile ilgili gerçekten ne istiyorsunuz?

Eğer bunun cevabını biliyorsanız o zaman bir sonraki soru ise şu – Sizi durduran ne? Bu soruya verdiğiniz cevaplar genellikle kısıtlayıcı inançlarınızı ortaya çıkarır.

Kısıtlayıcı inançlarınızı öğrendikten sonra bunları bırakmak ya da yerlerine hayatınızda ilerlemenize yardımcı olacak daha olumlu inançlar oluşturmak üzere çalışabilirsiniz.

Bugün bu kısıtlayıcı inançları hayatınızdan çıkarın ve yeni inançlar geliştirmek üzerinde çalışmaya başlayın.

10-Gelecek hakkında endişelenmeyi bırakın.

Eğer bugün elinizden gelenin en iyisini yaparsanız, geleceğiniz adına zaten bir şeyler yapmış olursunuz.

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Sıklıkla seyahat et, kaybolmak kendini bulmana yardımcı olacak.

110404_ilkbahar_manzara_resimleri_15[1]

 

Bu senin hayatın; her ne istersen sıklıkla onu yap.
Bir şey hoşuna gitmiyorsa değiştir.
İşinden mutlu değilsen bırak.
Eğer yeterince zamanın yoksa televizyon seyretmeyi bırak.
Eğer hayatının aşkını bulmak için bakınıyorsan hemen dur; gerçekten gönülden sevdiğin şeyleri yapmaya başladığında seni bulacaktır.
Aşırı düşünmeyi, analiz etmeyi bir yana bırak, yaşam sade ve yalın.
Tüm duygular güzel.
Birşeyler yerken her bir lokmanın şükranlıkla tadını çıkar,
Yaşam yalın ve basit.
Kalbini, aklını ve kollarını tüm yeni şeylere ve insanlara aç, farklılıklarımız aslında bizi Bir’leştiren.
Yanında oturan kişiye onu neyin heyecanlandırdığını, yaşamına ilham veren tutkunun ne olduğunu sor ve onunla kendi tutku ve hayallerini paylaş.
Sıklıkla seyahat et, kaybolmak kendini bulmana yardımcı olacak.
Bazı fırsatlar hayatta bir kere karşına çıkar, çıktığında yakala ve kaçırma.
Yaşam; tanıştığın ve birlikte birşeyler yarattığın insanlardır, kapanma kutuna, kabuğundan çık ve birşeyler yaratmaya başla.
Yaşam çok kısa, tutkularını giyin ve hayalini kurduğun hayatı yaşa.

Holstee Manifestosu.

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Birşey yap güzel olsun.. Çok mu zor ?

tumblr_static_tumblr_static_286ui75n2p1cwssg808kkws4w_640[1]

 

 

Birşey yap güzel olsun..
Çok mu zor ?
O vakit güzel birşey söyle..
Dilin mi dönmüyor ?
Öyleyse güzel birşey gör veya güzel birşey yaz..
Beceremez misin ?

O zaman güzel birşeye başla..
Ama hep güzel şeyler olsun..
Çünkü; Her insan ölecek yaşta…

Şems-i Tebrizi

Zor Zamanlarda Kendi Merkezimizde Kalmak İçin 20 Öneri

imagesMEM3EVPY

 

 

Zor zaman deyince hepimizin yaşadığı durum farklı, her birimize sorulsa kim bilir neler anlatırsınız yaşamın sizin için şu an ne kadar zor oluğuna dair. Son zamanlarda yaşanan olaylar sanırım hepimizi güçlü bir şekilde sarsan, derinden yaralayan, endişe yaratan ve umutsuzluğa iten türden. Bu zamanlarda kendi merkezimizde ve dengede kalmak çevremiz, ailemiz, çocuklarımız için son derece önemli. Hep mutlu olalım, neşeli olalım, boş verelim, yok sayalım hedefiyle değil, kendi bireysel yaşam gündemimizi tutabilelim, önceliklerimizi yaşayabilelim, duygularımızı anlayıp, kendi merkezimizde dengede kalabilelim amacına odaklanmalıyız. Ancak böyle olduğunda birlikte daha olumlu adımlar atabiliriz.
Daha az haber dinleyin: Biliyorum çok merak ediyoruz ne oldu, ne olmuş, nasıl olmuş. Ne kadar çok sosyal medya ve televizyon başında vakit geçirirsek o kadar kendi içsel sürecimizi kaçırıyoruz ve yaratılan ortak duygu ve içinde savrulup gidiyoruz.
Ne izlediğinize, ne dinlediğinize, ne yediğinize dikkat edin: Seçim yapın, kendinizi kaptırmayın, size iyilik yaratan, olumlu, pozitif alternatifleri seçin. Size sunulanı değil, sizin seçtikleriniz hayatınızda yer alsın. Seçimlerinize dikkat edin.
Başkalarının bakış açısından bakın: Bizim olaylara bir bakış açımız var, kendimize göre inandığımız, inanmadığımız, arkasında durduğumuz veya sorguladığımız bir çok konu var. Bizim için zorluk yaratan durumlarda durup bir soralım bu durum karşısında acaba X kişisi ne düşünürdü, nasıl tepki verirdi diye? Bu kişiler bizim kahramanlarımız, yaşamımızda bizde iz bırakan tanıdık tanımadık kişiler, liderler, sanatçılar olabilir. Onların gözünden olaylara bakıp farklı bakış açılarından duruma odaklanmak düşünce yapımızı saplandığı yerden çıkarıp bize esneklik getirecektir.
Bedeninize iyi bakın: Sabah kalkınca iki ayağınızı yatağın yanına basıp bir kaç dakika orada öylece oturun. Önce bedeninizi hissedin, günü yaşamaya hazırlanın. Hem duygu hem düşünce olarak o anda neler oluyor sizde bir durup tanık olun. Sonra güzel bir duş alıp, duştan damlayan suların bedeninizde yarattığı enerjiyi hissedip yaşadığınıza şükür edebilirsiniz.
Şükür listesi yapın: Akşam yatarken o güne ve genel olarak hayatınıza odaklanarak şükür edecek en az 10 tane maddeyi bir deftere ya da kağıda yazarak günü kapatın. Bu listenizi sabah kalktığınızda da okuyup güne bu motivasyonla başlayabilirsiniz.
Düşüncelerinize merakla odaklanın: Aklımızdan bir çok düşünce geçer, normal olarak bu düşüncelerin akması doğaldır. Zor zamanlarda genelde bir ya da bir kaç düşünceye saplanır kalırız. Hep aynı düşünce yapısı çevresinde döner dururuz, bu da tabi ki bizde negatif duygular yaratır. Ya da duyguların yarattığı olumsuz düşüncelerin çevresinde dolanırız. Düşünceler mi duyguları yaratıyor yoksa duygular mı düşünceleri oluşturuyor? Bu tartışma uzar gider ama gerçek olan düşüncelerimize daha yakından anlamaya çalışan bir merak ile bakarsak kaynağı daha sağlıklı görebiliriz.
Ne kadar düşünüyorsunuz, ne kadar inanıyorsunuz?: İnançları değiştirmek zordur, bazen neden inandığımızı bile bilmeden inandığımız bir çok şey olur. Eğer yaşadığınız olaylarla ilgili inançlarınız var ise bunları fark edin. Bu inançlar da sizin içinde bulunduğunuz duruma etki ediyor ve sizin belki de geleceği görmenizi engelliyor. İnançlarınız hayatınız olmasın.
Endişeliyim diye endişe etmeyin: Kötü hissetmemiz, endişe duymamız aslında hayatımızın bir parçası. Bu tür hislerinizi kontrol etmeye çalışmayın, hatta kendinize şu anda endişe duymanın normal olduğunu hatırlatın. Acı, nefret, kayıp, üzüntü, öfke hissetmek için kendinize izin verin. Duygularımızdan kaçmak değil, durup yüzleşmek ve bize verdikleri mesajları dinlemek önemli. Duygularınız hakkında konuşun, onları sanat yolu ile ifade edin, yazı yazın, ağlayın.
Her gün size iyi geleceğini düşündüğünüz bir kaç aktivite düşünün: Kitap okumak, yoga, spor, yürüyüş, meditasyon, nefes egzersizi yapmak gibi. Kısa da olsa bu tür aktiviteleri hayatınıza katın. Sağlık uzmanları beden sağlığımız için hareketi haftada 3 kere en az 30 dakika öneriyor. Ruh sağlığımız için hayatımızda nelere yer verdiğimizi de düşünmek iyi olacaktır. Günde 10 dakika ruh sağlığımız için aktiviteye yer verelim, zor zamanlarda da merkezimizde dengede olabilelim.
Sevdiklerinize sarılın: Tanıdığınız kişileri gördüğünüzde onlara merhaba, deyip yanaklarından öpmeye bir alternatif sıkı sıkı sarılmanız olur. Deneyin çok iyi geldiğini göreceksiniz. Merhaba deyip sıkı sıkı sarıldığınızda iki kişinin yarattığı ortak enerji çok olumlu ve iyi gelen bir enerji oluyor. Bir tüyo sevdiklerinizi kucakladığınızda sarılmayı ilk bırakan siz olmayın:=)
Başkası için güzel bir şey yapın: Ne zaman davranışlarımız olumlu olursa, duygularımız da olumlu oluyor. Birine iyilik yapmak, anında o kişinin yüzünde gördüğümüz gülümseme, içten bir bakış ile bizde mutluluk hissi yaratıyor. Başkası için güzel bir şey yapmamıza engel olacak hiç bir şey yok. Bir bardak su getirmek de olabilir, bir teşekkür maili atmak da, telefon edip hayatınızdaki anlamını paylaşmak da olabilir. Siz olasılıkları gönlünüzce çoğaltabilirsiniz.
Hayatınızdaki kontrol edemeyeceğiniz alanları listeleyin: Kontrol edemediğiniz konuları fark edin ve değiştiremeyeceğinizi kabul edin, bırakın gitsin. Etki alanınızda kalmak önemlidir, siz belki de ilgi alanınıza fark etmeden odaklandınız ve kontrol edemediğiniz bir çok konuda değişim yaratamama endişesi duymaya başladınız. Bu ayrımı fark edin.
Hayatınızdaki kontrol alanlarınızı listeleyin: Hayatınızda neleri kontrol edebileceğinizi bilmek kendinizi daha iyi hissetmenizi sağlayacaktır. Ne kadar olumsuz olsa da gündeminiz, siz ne yiyeceğinizi, kaç dakika yürüyüş yapacağınızı, kimi arayacağınızı, sözlerinizi, davranışlarınızı kontrol edebilirsiniz, kendi hayatınız ve öncelikleriniz hakkında kararlarınızı verebilirsiniz. Yeter ki hedefleriniz sizin kontrol edebileceğiniz ve erişebileceğiniz gerçeklikte olsun.
Molalar yaratın: Her şey olumsuz gidiyor olabilir, mutsuz, umutsuz olabilirsiniz. Bulunduğunuz ortamı değiştirmek, bir şey yapmak istememe ruh halinize rağmen farklı bir aktivite yapmak size iyi gelecektir. Bir araba düşünün, ön tekerlekler hangi yöne gidiyorsa arka tekerlekler de onu takip ederler. Siz hareketlerinizi değiştirirseniz, duygularınız da hareketlerinizi takip edecektir. Komik bir filme gitmek, bir arkadaşınızla buluşmak, sevdiğiniz bir kişi ile baş başa yemeğe çıkmak, kart-kutu oyunu oynamak neden olmasın? Bu molalar size sorunlarla daha dinç mücadele etme imkanı yaratacaktır.
Monoton işler yapın: Bazen masa toplamak, dolaplardaki kıyafetleri ayıklamak, temizlik yapmak ruh halimizin olumsuzluğuna iyi bir şifa olabilir. Ne zaman hareket edersek, üretirsek, iş bitirirsek o zaman anda kalırız ve kendimizi çok daha iyi hissederiz. Denenebilir..
Hareket edin: Açık havada yürüyüş ve kulağınızda güzel bir müzik sanırım hem bedeninize hem de ruhunuza iyi gelecektir. Vakit yaratın, ortam yaratın hareket edin. Hareket ederken de anda kalmaya odaklanın, ne geçmiş ne gelecek sadece o anda olanlar: kokular, görüntüler, bedeninizde olan değişimler, duyduklarınız.. Hareket bedeni zinde tutacaktır bu da bağışıklık sisteminize olumlu katkı demek. Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur, doğru değil mi?
Yazın: İsterseniz her sabah kalktığınızda bir deftere 3 sayfa yazı yazın, isterseniz akşam yatarken 6 dakika süre tutun ve bu süre içinde ne yazmak isterseniz yazın, ya da tersi.. Düşünceleri kağıda dökmek çok rahatlatıcı bir süreçtir. Yazmak şifadır. Kendi başınıza yazmak size zor geliyorsa birlikte yazabileceğin kişileri, yerleri bulabilirsiniz.
Uykunuza önem verin: Her gün aynı saatte yatağa girmeye özen gösterin. Yatarken tabi ki internete bakmak, televizyon seyretmek, gazete okumak uykuya geçiş sürecinde bizi olumsuz etkileyecektir. Zor zamanlarda uyku öncesi atıştırmalar, içilen içecekler de uyku düzenimizi bozar, dikkat.
Hayat amacınızı hatırlayın: Var oluşumuzun gerçek sebebi. Hayat amacımızı bilmek, “ben kimim, ne yapıyorum, neden bu yaşadıklarımı yaşıyorum, nereye gidiyorum?” sorularına cevap vermemizi sağlar. Hayatınızda ne olursa olsun sizin için yolculuk devam ediyor. Cevapları biliyorsanız kendinize hatırlatın, bilmiyorsanız bulmak için kendinize sorular sorun: Her sabah yataktan kalkmak için nedeniniz ne? Yemek yemeği unutmanıza ne neden olur? Hayattaki tutkunuz ne? Öldükten sonra nasıl anılmak istiyorsunuz?
Destek gruplarına katılın: Araştırın mutlaka bulacaksınız, sizinle aynı derdi yaşayan, hisseden insanlarla birlikte olmak için harekete geçin. Paylaşmak, konuşmak her zaman iyi gelir.

Kaynak: Size Bütünsel Yaklaşım / Zeynep BALCI

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. 2 Comments »

CAN DÜNDAR’DAN HARİKA BİR YAZI…

images[1]

 

Can Dündar yine üstatlığını konuşturmuş ve şöyle demiş bir makalesinde : “Evlilik, inanmadığım halde içerisinde 17 seneyi bitirdiğim bir kurum benim için.. 17 senede (abartmıyorum) 40 çift arkadaşımın son verdiği kurum ayni zamanda da…

Evliliğimin bu kadar uzun sürmesinin gizi belki de kuruma inanmamaktan geçiyor. Evliliği toplumun dayattığı şekilde yaşamamaktan… Nedir bu dayatmalar? Erkeğin muhakkak kadından yasça büyük olması, eğitim seviyesinin erkeğin lehine ya da en azından eşit olması bunların sadece ikisi…

Olmaz, yürümez diyor toplum… Erkek yasça büyük olmalı ki, kadına ‘höt’ dediğinde oturmalı kadın… Ya da yumuşatıyorlar. Efendim kadın erkekten önce çöktüğü için (hani doğum falan) küçük olmalıymış yaşı…

Eğitimde de böyle.. Kadının çok okumuşu bilmişi olur muymuş, evde kalmakmış layıkı….

Esim benden 2 yas büyük; ne ‘höt’ dememe gerek kaldı 17 senede, ne de benden önce çöktü… Yıllar içinde ben yaşlandıkça o gençleşti.’ Ooo Can bey kapmışınız çıtırı ‘ esprilerine muhatap dahi oldum. Eşim üç üniversite bitirdi; ben bir taneyi 9 senede bitirdim..Ne o bana bilmişlik tasladı, ne ben ona ezik baktım…

“Kulağa gelen müzik tekse de, onu oluşturan notalar farklıdır” der Halil Çibran…

Bunu unutmadık biz. Ben konuşurken o dinledi,ben dinlerken o konuştu 17 sene. O öfkeliyken ben, ben öfkeliyken o ” haklısın bir tanem…” dedik, Öfke bitip fırtına durulduğunda ” ama bi de böyle düşün ” de dedik fikrimizi savunurken. Farklı insanlar olarak görmedik birbirimizi, aynı amaç için savaşan neferlerdik bu hayatta…Asla bilmedik ne kadar para kazandığımızı, ortak cüzdanımızdan gerektiği kadar aldık..Ne kadar çalarsa çalsın masanın üstünde telefon , kim bu saatte arayan karsı cins diye sorgulamadık da ama… Sevginin en büyük dostuydu bizim için ‘güven’ ve güvenin ardına saklanmış bir ‘saygı’ vardı daima… Ne kavgalar, ne badireler atlattık 17 senede… Eee ülkeler neler gördü, biz çekirdek aile mi sütliman yasayacaktık… Bir gün öyle bir girdik ki birbirimize, ben ilk kez odamın dışında yattım bir gece, misafir odasında… Gece yarısı kapı açıldı, eşim; ‘Ne yapıyorsun burada?’ diye sordu. Kapının eşiğinden, ‘uyuyorum’ dedim buz gibi bir sesle… Gitti, gelmesi 1 dakikasını almıştı, elinde yastıkla… ‘kay yana’ dedi daracık yatakta. ‘ne yapıyorsun?’ dediğimde ‘benim yerim senin yanın, sen gelmezsen ben gelirim’ dedi…

Anladım ki o gece, en uzun kavgamız yatma saatine kadar sürecek… Ve bence doğrusu da bu… Özen gösterdik o günden sonra, evin her yerinde kavga ettik, yatak odamız hariç… Kırsak da zaman zaman kalplerimizi,

asla kin tutmadık birbirimize…

Toplum kurallarıyla oynasaydık bu oyunu belki de 41 inci çift olacaktık o listede… Ama oyunun kurallarını biz koyduk… Ne de olsa bizim oyunumuz du oynanan… Evlilik; hesapsız içine alınması gereken bir oyun bence… Topluma

kulaklarını tıkayarak hem de… Ne benim, ne de bizim sözlerimizle… Sadece gönlünüzden geçtiğince…

Dediği gibi Ataol Behramoğlu’ nun ; ‘ Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var: Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına. Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır. Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana…”

CAN DÜNDAR

Hayat kısa gelen bir battaniye gibidir. Yukarı çekersin ayak parmakların isyan eder. Aşağı çekersin omuzların titrer. Ama yine de, neşeli insanlar dizlerini karınlarına çeker, rahat bir uyku uyumayı başarır…….
alıntı!

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Simyacının meşhur yazarı Paulo Coelho’dan nefis bir hikâye…

the-last-supper[1]

 

 

Simyacının meşhur yazarı Paulo Coelho’dan nefis bir hikâye…

Leonardo da Vinci; ‘Son Aksam Yemeği’ isimli resmini yapmayı düşündüğünde büyük bir güçlükle karşılaştı… İyi’yi İsa’nın bedeninde, Kötü’yü de İsa’nın arkadaşı olan ve son akşam yemeğinde ona ihanet etmeye karar veren Yahuda nın bedeninde tasvir etmek zorundaydı…

Resmi yarım bırakarak bu iki kişiye model olarak kullanabileceği birilerini aramaya başladı. Bir gün bir koronun verdiği konser sırasında, korodakilerden birinin İsa tasvirine çok uyduğunu fark etti.

Onu poz vermesi için atölyesine davet etti, sayısız taslak ve eskiz çizdi. Aradan 3 yıl geçti. ‘Son Akşam Yemeği’ neredeyse tamamlanmıştı, ancak Leonardo da Vinci henüz Yahuda için kullanacağı modeli bulamamıştı….

Leonardo’nun çalıştığı kilisenin kardinali, resmi bir an önce bitirmesi için ressamı sıkıştırmaya başladı.

Günlerce aradıktan sonra Leonardo; vaktinden önce yaşlanmış genç bir adam buldu. Paçavralar içindeki bu adam sarhoşluktan kendinden geçmiş bir durumda kaldırım kenarına yığılmıştı.

Leonardo; yardımcılarına adamı güçlükle de olsa kiliseye taşımalarını söyledi. Çünkü artık taslak çizecek zamanı kalmamıştı.

Kiliseye varınca yardımcılar adamı ayağa diktiler.

Zavallı, başına gelenleri anlamamıştı. Leonardo adamın yüzünde görülen inançsızlığı, günahı, bencilliği resme geçiriyordu.. .

Leonardo işini bitirdiğinde, o zamana kadar sarhoşluğun etkisinden kurtulmuş olan berduş; gözlerini açtı ve bu harika duvar resmini gördü. Şaşkınlık ve hüzün dolu bir sesle şöyle dedi:

‘Ben bu resmi daha önce gördüm…’

‘Ne zaman?’ diye sordu Leonardo da Vinci, o da şaşırmıştı..

‘Üç yıl önce’ dedi adam..

‘Elimde avucumda olanı kaybetmeden önce… O sıralarda bir koroda şarkı söylüyordum. Pek çok hayalim vardı. Bir ressam beni İsa’nın yüzü için modellik yapmak üzere davet etmişti…’

LEONARDO DA VINCI ELİNDEN FIRÇASINI DÜŞÜRMÜŞTÜ…

İyi ve Kötü’nün yüzü aynıdır…

Her şey insanın yoluna ne zaman çıktıklarına bağlıdır…

Sevgi ve saygılarımla…

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. 2 Comments »