Gençlik yıllarımda bana güvenen birisine hiç beklemediği anda bencilce davranmış ve onu zor durumda bırakmıştım. Daha sonra yaptığımın bencilliğini anlamış ve hem ondan hem de kendimden utanmıştım. Bir daha yüzüne bakamayacağım için o kişiden uzaklaşmış onun çevresinde olmamaya özen göstermeye başlamıştım. Yıllar, yıllar sonra onunla hiç beklemediğim bir zaman ve bir yerde karşılaştım; kaçamadım. Bana sıcak, saygılı ve yakın davrandı. Cesaretimi topladım, sadece ikimizin olduğu bir mekân bulup, tüm samimiyetimle daha önce yaptığım davranışım için kendisinden özür diledim.
Bana baktı, gülümsedi ve “Sen özünde iyi bir insansın; iyi insanlar da ara sıra kötü şeyler yaparlar. Ben seni hep sevdim ve sevmeye devam edeceğim,” dedi. Gözlerim nemli ve içim minnet dolu oradan ayrıldım.
İçime baktım; eskiden bana yapılan şeylerden dolayı içimde alınma, gücenme ve öfke olan kişileri düşündüm. Evet, öyle insanlar vardı; sayıları çok değildi, ama vardı. Ve ben onları affetmemiştim. Kinliydim. Ve onların da gençlik dönemlerinde zor durumlarda benim gibi kötü davranabileceklerini hesaba almadığımı gördüm. Ve nihayet bir gün biriyle buluşma imkânı bulup, kendisini özlediğimi, görüşürsek mutlu olacağımı söyledim. İnanamadı. Gözüme baktı. Gözleri, neden, der gibi bakıyordu. Bana söylenenin aynısını söyledim: “Sen özünde iyi bir insansın; iyi insanlar da ara sıra kötü şeyler yaparlar.” Gözü nemlendi, bir şey söylemeye çalıştı, söyleyemedi, gitti. Daha sonra mektup yazmış, “Sen beni affettin, şimdi ben kendimi nasıl affedeceğim, onun arayışındayım,” diyor.
Kim gütmek mi, yoksa anlayışlı ve şefkatli olmak mı? Önemli bir soru. Sizin yaşamınıza hangisi yön verecek?
Ailede karı koca ilişkilerinde, ana baba çocuk ilişkilerinde, mahallede komşuluk ilişkilerinde, okulda, şirkette iyi insanların ara sıra bazı koşullarda kötü şeyler söyleyip, kötü davranabileceklerini hatırlamak ister misiniz?
“Sen özünde iyi bir insansın; iyi insanlar da ara sıra kötü şeyler yaparlar. Ben seni hep sevdim ve sevmeye devam edeceğim,” diyen o insana minnettarım; benim daha iyi bir insan olmama derinden katkısı oldu.
Kendisine minnettarım.
Doğan Cüceloğlu
Bu noktalara masaj yaparak kendimizi iyileştirelim…
Araştırmalara göre normal duruşumuzda boynunuzla omurganız arasındaki baskı 4.5 kg ile 5.5 kg arasında değişiyor. Fakat akıllı telefon kullanırken oluşan 60 derecelik açı bu baskıyı 27 kilograma kadar çıkarıyor. Bu da omurganın zarar görmesine neden oluyor.
Bu veriler ışığında bir kaç saatlik akıllı telefon ve ya tablet kullanımının normal duruşta 700 – 1400 saatte oluşacak omurga deformasyonuna eşdeğer tahribata yol açacağı belirtiliyor
Yol ayrımında sağa sönmem gerekiyorsa sola dönüyorum
Susmam gereken yerde konuşuyorum
Konuşmam gereken yerde susuyorum
Hoşlandığım adamlardan bir şey çıkmıyor
Kime arkamı dönsem kapımdan ayrılmıyor
Güvendiklerim beni yalnız bırakıyor
Beklemediklerim bana iyilik yapmak için sırada
Olsun diye uğraşıp didindiğim yollar da sadece hayal kırıklığı varken
Aman olmasa da olur dediklerim çiçek bahçesi
Yapma senin için iyi olmaz denilen her şeye koşarak giderken
Bak bu senin hayrına denilen şeyleri istemiyorum
Her gün yüzümde güller açarken
Geceleri kendimi yargılıyorum
Ben niye bu kadar tersim anlayamıyorum
Olmayan her kapıyı çalmaktan yorulduğum zaman
Kendimi akışa bırakıyorum
Ve ruhum anca o zaman dinlenebiliyor
Anette İnselberg
Yaşlı adamın eşi evde tereyağı yapıyordu kocası ise her gün yakınlarındaki bakkala götürüp satıyor onunla geçiniyorlardı. Bakkal adamın getirdiği tereyağını hiç tartmıyordu.
Ancak bir gün acaba dedi, adam gittikten sonra tereyağını tartıya koydu, 900 gram olduğunu görünce çok öfkelendi ve yarın geldiğinde bunun hesabını sorar bir daha da ondan alışveriş yapmam dedi.
Ertesi sabah yaşlı adam elinde tereyağı içeriye girdi, bakkal sert bakışlarıyla bir daha senden tereyağı almayacağım dedi. Yaşlı adam üzülerek efendim bir yanlışım mı oldu dedi.
Bakkal, efendi senin bana verdiğin tereyağını tarttim 900 gram geldi ayıp değilmi bu yaptığın dedi.
Yaşlı adam utanarak başını yere eğdi ve
– efendim bizim terazimiz yok, sizden bir kilo şeker almıştık onu tartı olarak kullanıyoruz dedi.
Bakkal utancından ne yapacağını şaşırdı.
Böyledir işte dünya…
Kime ne ağırlıkta kıymet verirsen o ağırlıkta kıymet bulursun.
Bir adam öldü… Öldüğünü fark ettiğinde, Tanrı’nın elinde bir çanta ile kendisine yaklaştığını gördü.
Tanrı ile adam arasında şöyle bir konuşma geçti:
Tanrı: Haydi oğlum gitme zamanı.
Adam: Bu kadar mı erken? Bir sürü planım vardı…
Tanrı: Üzgünüm ama gitme zamanı.
Adam: O çantada ne var?
Tanrı: Sahip oldukların
Adam: Sahip olduklarım mı? Yani eşyalarım mı? Elbiselerim… Param…
Tanrı: Onlar asla sana ait değildi, onlar dünyaya aitti.
Adam: Anılarım mı?
Tanrı: Hayır. Onlar zamana ait.
Adam: Yeteneklerim mi?
Tanrı: Hayır. Onlar koşullara ait
Adam: Arkadaşlarım ve ailem mi?
Tanrı: Hayır oğlum. Onlar yürüdüğün yola ait.
Adam: Karım ve çocuklarım mı?
Tanrı: Hayır. Onlar kalbine ait.
Adam: O zaman bedenim olmalı?
Tanrı: Hayır hayır. O toprağa ait.
Adam: O zaman kesinlikle ruhum olmalı!
Tanrı: Üzücü bir hata yapıyorsun oğlum. Ruhun bana ait.
Adam gözlerinde yaşlar ve kalbinde korkuyla çantayı Tanrı’nın elinden alıp açtı… BOŞTU!
Kalbi kırık, göz yaşları yanaklarından akarak Tanrı’ya sordu…
Adam: Hiçbir şeye sahip değil miyim?
Tanrı: Doğru. Asla bir şeye sahip değildin.
Adam: O halde, benim olan ne vardı?
Tanrı: ANLAR. Yaşadığın anlar senindi.
Hayat sadece bir andır.
HER ANI YAŞAYIN.
HER ANI SEVİN.
HER ANIN TADINI ÇIKARIN.
Anımsanacak Notlar:
Sevmediğiniz insanlar, sevmediğiniz olaylar, sevmediğiniz şeyler hayatınızdan siz istediğiniz zaman değil, onlara biçilen roller oynandığında ve sahneden çekilme zamanları geldiğinde çıkacaklar.
Sevdiğiniz insanlar, sevdiğiniz olaylar, sevdiğiniz şeyler hayatınızda siz istediğiniz sürece değil, onlara biçilen roller oynanıncaya ve sahneden çekilme zamanları gelinceye kadar kalacaklar.
Bu nedenle sevmediğinizi itmenin ya da sevdiğinize dört elle sarılmanızın bir faydası yoktur.
Sevmediğimizle bir arada kalmak, sevdiğimizden ise ayrılmak zorunda olmak acı vericidir. Buna karşın birinden vaktinden erken kurtulmaya, diğeriyleyse vaktinden çok birlikte kalmaya çalışmak doğal dengeleri sarsmak olur. Doğal denge, kontrol edemeyeceğiniz kadar çok etken tarafından belirlendiği için onu bozamaz ama bu çabanızın sonucunda, acınızın artmasına ve yepyeni acılar doğmasına yol açarsınız.
Geleni itmeyin, gidene dört elle sarılmayın. İstekten kurtulmuş bir zihnin huzuruyla aydınlanma ile sonuçlanacak olan bir anlayışa ulaşın.
Cem Şen