İnsan Vücudunun 24 Saatlik İşleyişi

3632_3-300x230[1]

 

İnsan vücudunun işleyişi, yüz yıllardır bilim insanlarının dikkatini çekmektedir. Gün içinde belli iniş ve çıkışlar yaşayan insan vücudunun, yapılan araştırmalara göre bir gün içerisindeki işleyişinin bir tablosu çıkarılmıştır. Çıkarılan bu tablo sonucunda, bu günlük vücut işlevine kronobiyoloji denmektedir.
İnsan Vücudunun 24 Saati
•          01.00 : Tüm günün yorgunluğu ile metabolizma yavaşlayarak uyku modunda olan vücudun, acılara ve ağrılara karşı direnç ile konsantrasyon gücü minimum seviyeye düşer. Kendisini uyku moduna alan vücudun, bu saatlerde mesaide yapanlarında en çok hata yaptıkları saatler olmasına neden olmaktadır.
•          02.00 : İnsan vücudundaki tüm organların dinlenme sürecine girdiği saattir. Bu saatte karaciğer organlar arasında görev başında olan tek organdır. Günlük ihtiyaca göre de tuvalete çıkma isteğinin neredeyse hiç olmadığı saatlerdir. Dinlenme sürecinde olan vücudun da bu saatte zehirlenmelere karşı direncin maksimum seviyede olduğu saattir. Uyumayanlarda bu saatlerde verimin minimum olduğu, tepkilerin ve görme yeteneğinin en düşük seviyeye indiği saatler olarak belirlenmiştir.
•          03.00 : Bu saatlerde düşen kan basıncı nedeni ile nefes almak zorlaşırken aynı zamanda kan dolaşımına bağlı olan vücut ısısı da yarım derece düşmektedir. Bu saatlerde deri hücreleri haricinde genel bir dinlenme mevcuttur. Uyku moduna geçmemiş kişiler üzerinde ise, bu saatlerde melatonin hormonunun tavan yapması nedeni ile bedenin ruhi bunalıma girdiği saatler olarak belirlenmiş ve intihar eğilimlerinin bu saatlerde daha çok gerçekleştiği saptanmıştır.
•          04.00 : Bedenin genel anlamda dinlenme sürecinde olması nedeni ile böbrek üstü bezlerinin de bu saatlerde en az çalıştığı dönem olması ve bu nedenle nefes borusunda kasılmaların olabilmektedir. Kan basıncı ve tansiyonun en düşük olduğu saatler olması nedeni ile ölüm riskinin en yüksek olduğu saatlerdir. Genellikle de vücudun genel yapısı ile alakalı olarak kadınlarda doğumlar bu saatlerde gerçekleşmektedir.
•          05.00 : Erkeklerin libidosunun tavan taptığı bir saatler olması nedeni ile testesteron patlamasının yaşandığı saatler olarak saptamıştır. Dinlenen vücudun eski enerjisini geri almaya başladığı saatler olarak, büyüme hızı maksimum seviyeye ulaşır.

•          06.00 : Kan basıncının yükselmesi ile kalp çevresindeki kasların hızlı bir şekilde kasılması nedeni ile kalp krizlerinin en çok görüldüğü saatlerdir. Bu saatlerde vücut kortizon salgısını yaparak bütün organizmalarını uyandırır. Vücut metabolizması hızlanarak kendisini yeni bir güne hazırlamaya başlar. Kadınlar için bu saatlerin hamile kalma şanslarının en yüksek olduğu saatler olduğu gözlenmiştir.
•          07.00 : Kortizon üretiminin düşüşe geçtiği bu saatlerde, romatizmal ağrılarda hissedilir bir artış görülmektedir. Kramplar oluşma saati ve kas sıcaklığının gün içindeki en düşük olduğu saatler olduğu belirlenmiştir. Sindirim sisteminin mükemmel bir şekilde çalıştığı saatlerden birinin de bu saatler olması nedeni ile bu saatlerde kahvaltı yapılması önerilmektedir.
•          08.00 : Gün içinde vücut ısısının en düşük olduğu saatlerdir. Aynı zamanda hormon salgısının en yüksek olduğu saatlerdir.
•          09.00 : Vücut içindeki enerji yükselişinin yaşandığı bu saatlerin gün içindeki en verimli saatlerin başlangıcı olarak kabul edilir. Vücudun gün içinde en dinç ve kuvvetli olduğu saatleridir.
•          10.00 : Vücudun kazandığı zindelik ve kuvvetin doruk noktada olduğu saatlerdir. Vücut ısınsının da en yüksek olduğu saatlerdir. Yapılacak sağlık kontrollerinin bu saatlerde yapılması önerilir. Çünkü, organizma faaliyetlerinin en yüksek olduğu saatlerdir. Bu saatlerde vücudun sindirimden sonra salgıladığı glikoz sayesinde, konsantrasyon ile düşüncenin en mantıklı ve verimli olduğu saatlerdir.
•          11.00 : Matematiksel zekanın tavan yaptığı saatlerdir. Fakat bağışıklık sisteminin en az çalıştığı saatler olması nedeni ile hastalık riskinin en yüksek olduğu saatlerdir.
•          12.00 : Sindirim sisteminin işleminin tamamladığı ve açlık alarmlarını vermeye başladığı saatlerdir ve vücut dinlenme ihtiyacı duyduğu saatlerdir.
•          13.00 : Açlık sinyallerinden sonra yenen yemek ile metabolizma çalışmaya başlar ve mide ve bağırsakta işlenen besinler vücuda yayılmaya başlar. İşlem sonrasında yorulan vücut uyku hali yansıtmaktadır. Gün içinde böbreklerin en çok çalıştığı saat olması nedeni ile toksinlerin atıldığı saat olarak gözlenmiştir.
•          14.00 Günlük enerjinin yeniden depolanmaya başladığı saattir ve acının en az hissedildiği saatlerden de biridir.
•          15.00 Vücudun gün içindeki verimliliğin ikinci kez yükseldiği saattir. Kandaki şeker oranı yükseldiği ve gün içinde mutluluk hormonunun tavan yaptığı saatlerdir.
•          16.00 : Kan dolaşımının en iyi olduğu ve adrenalin seviyesinin yükseldiği saatlerdir. Spor için en uygun saattir.
•          17.00 : Kasların güçlü olduğu saatlerdir. Organların yaptığı faaliyetlerin maksimum seviyeye ulaştığı saatledir.
•          18.00 : Mide asidinin en yüksek olduğu saatlerdir. Gün içinde sindirim için en işlek çalıştığı saatlerdir. Akşam yemeği için de en ideal saattir.

•          19.00 Melatonin hormonu tekrar salgılanmaya başlar. Vücut uyku hazırlığına başlar ve kan basıncının düştüğü saatlerdir.
•          20.00 Beyinin öğrenmek için faaliyete geçtiği ve hafızanın iyi saatlerdir.
•          21.00 : Sindirimin sonlandığı saatlerdir. Yorgunluk görülmektedir ve gün içinde vücudun acıyı en fazla hissettiği saatlerden biridir.
•          22.00 Uyku hormonlarının harekete geçtiği saatlerdir.
•          23.00 Stres hormonlarının sıfırlanması nedeni ile insanın sakinleştiği saatleridir ve dikkatin dağıldığı saatlerdir.
•          24.00 : Vücut uyku moduna geçer ve dinlenmek için kendini hazır tuttuğu saatleridir.
Bütün bir günü bu şekilde tamamlayan vücut kusursuz bir mekanizma ile çalışmaktadır.
Yazar: Züleyha Günay

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

ENERJİ KANCALARI

c1236f2e40b8395e5e6876d6d8b89d54[1]
İnsanlarla ilişki kurmaya başladığımız anda birbirimizle eneri bağları oluştururuz. Bu görünmez bağlara, ben kanca adını veriyorum. Ve kancalar yoluyla birbirimizden beslenmeye başlarız.
Bizler sadece fiziksel bedenlerimizden ibaret değiliz. Vücudumuzun etrafında bir de enerji alanı vardır. Burası tıpkı ikinci bir beden gibi, etrafımızı sarar ve bize yaşam sevinci verir. Enerji alanını, fiziksel bedenimizi saran bir balona da benzetebiliriz. Bu alanda bulunan enerji, kişiye özgüdür. Herkesinki farklıdır, çünkü kişinin duygu ve düşünceleri, korkuları, endişeleri önyargıları, ya da yaşam şekli ile biçimlenmeye başlar. İki insanın ilişki kurmaya başlamasından itibaren enerji alanları arasında gözle görünmeyen bir bağ oluşur. Örneğin, bir aşk ilişkisi yaşamaya başlayan kadın ve erkek arasındaki enerji balonları, görünmeyen kancalarla birbirine bağlanır. İşte o dakikadan itibaren, artık iki kişinin duyguları, düşünceleri, korkuları birbirine akmaya başlar.
Kancalar, en kolay cinsel ilişkide oluşur.
İki kişi bedenlerini birbirine açtığı andan itibaren, duygusal yapıları birbirlerine akmaya başlar. Çünkü o enerji alanları, korkular, endişeler, hatta yaşam dersleri ve bilinçaltı kalıplarının verdiği huzursuzluklardan oluşmaktadır. Aynı şekilde, olumlu duygular, sevinç ve yaşam enerjisi de birbirine karışmaya başlar. Çok uzun birliktelik yaşayan çiftlerin, zaman içinde birbirlerine benzerlik göstermeye başlamaları dikkatinizi çekmiştir. İşte sırf bu yüzden, vücudumuzu kime açtığımız konusunda çok dikkatli olmalıyız.
İki kişi birbiriyle ilişkiye girdiği andan itibaren, enerji alışverişi başlar. Birbirlerine akıttıkları sevgi de bu kancalar yoluyla iletilir. Birbirine sevgi ve olumlu duygular hissettiren kişiler, karşısındakinin enerji alanını besler ve zenginleştirir. Ona ne kadar değerli olduğunu hissettirir. Böylece kök korkularımızdan biri olan başkaları tarafından onaylanma ihtiyacımız, değersizlik duygumuz yok olur ve dengeli bir insan haline geliriz.
Ama ne yazık ki, insanlar bu dengeyi başkalarından aldıkları enerjiyle değil, kendi başlarına kurabilmek zorundadırlar. Bir çok insan hayal edin. Herkesin birbiriyle ilişkisi olduğu için, arada pek çok kanca oluşacaktır. Bu insanlar birbirlerinden beslenmeye devam ederler. Buna yatay beslenme adı veriyoruz. Bu tarz beslenme, bizi başkalarına bağımlı kılar. Sevgilimize, kocamıza, çocuklarımıza, anne ve babalarımıza, bazı arkadaşlarımıza kendimizi bağımlı hissederiz. Artık onların sürekli bizi desteklemesini bekleriz. Bunu yapmadıkları zaman öfkeleniriz. Kırılırız. Hatta kimi zaman onların bizi beslemeye devam etmelerini sağlayabilmek için farkında olmadan duygusal oyunlar oynarız. Özellikle kontrolcü yapıya sahip kişiliklerde, bu tarz oyunlar daha belirgin olur.
Sevgilime bağımlı oldum.
Örneğin, bir kadın ve erkek birbirlerine aşık olurlar. Aşkın ilk günlerinde erkek kadını sık sık arar. Kadın bundan beslenmeye başlar. Erkeğin iltifatları, ilişkiyi rayına oturtana kadar onu el üstünde tutması, kadındaki değersizlik duygusunu azalttığı için oluşan kanca görevini yapmaya başlar. Artık kadın bu yoğun ilgiden beslenmeye başlamıştır ve eğer hayatında değer duygusunu artırabilecek başka alanlar yoksa, bir tür bağımlılık geliştirir. Bu tıpkı uyuşturucu almaya başlamak gibi bir şeydir.
Daha sonra erkek ilgisini yavaşlatmaya başlar. Bu hem erkeklerin hem de ilişkinin doğasında vardır. Erkek ilgisini normal boyutlara indirirken, kadın sebepsizce acı çekmeye başlar. Sürekli ilişkinin nereye gittiğini düşünür. Endişelenir. Üzülür.
Olumsuz duygu ve düşünceler başladığı andan itibaren, artık kanca ters yönde işlemeye başlamış, erkek kadının enerjisinden beslenir olmuştur. Kadının enerji alanı yavaş yavaş küçülürken, erkeğinki büyümeye başlar.
Aslında bundan kötü bir taraf yoktur. Hem kadın hem de erkek, bunu bilinçsizce yaparlar. Birbirini besleyebilmek çok güzel bir duygudur. Ama, çoklukla insanlar arasında bunun tersi de yaşanır. Birbirinin yaşam enerjisini çalan insanlar vardır. Üstelik enerji çaldıklarının farkında değillerdir, ama sonuçta kendilerini iyi hissedeceklerini bilirler. Karşısındakinin ruhsal ve duygusal durumunun ne olacağına aldırış etmezler.
Enerji vampirlerinin pek çok yöntemleri vardır.
Bunların en bilineni, karşısındaki kişiyi suçlu hissettirmektir. Bunun için bir insan diğerine bağırabilir, aşağılayabilir, alay edebilir, ya da kendisini acındırabilir. Sonuçta karşısındaki kişi kendisini suçlu hissederse yaşam enerjisi çalınacak, kendisini güçsüz ve yeteneksiz hissedecektir.
Bir başka yöntem, karşımızdaki insana sessiz ve mesafeli durmak, duygularımızı saklamaktır. Mesafeli durduğumuz zaman, karşımızdaki insan bizim ne hissettiğimizi ve düşündüğümüzü bilemez ve endişeye kapılır. Endişe ve huzursuzluk, yaşam enerjimizin karşımızdaki kişiye geçmesini sağlar.
Karşımızdaki insana aşırı sevgi vermek ve bunun karşılığını beklemek de bir çeşit enerji vampirliğidir. Kontrolcü kişiliklerin baş vurduğu bu yöntem, anne çocuk ilişkilerinde ya da karı koca ilişkilerinde sıklıkla yaşanır.
Sonuçta, karşımızdaki kişiye olumsuz duygular yaşatıyorsak, onun yaşam enerjisini çalıyoruz demektir. Peki, yaşam enerjimiz çalındığı zaman ne olur?
Genelde, yaşam enerjimiz küçüldüğünde, yaşamdan zevk alamayız. Günlük işlerimizi yapamaz hale geliriz, çünkü en ufak bir iş bile bize külfet gibi görünür. Sürekli bir can sıkıntısı duyarız. Yüreğimizde, sebebini bilmediğimiz bir ağırlık oluşur. Toleransımız azalır. Bir gün önce başkalarına dağıtacak sevgimiz varken, bir anda kendimizi dibe vurmuş gibi, sanki derin bir kuyuya inmiş gibi hissederiz. Artık başkalarına sevgi vermek yerine, onlardan beslenmeye çalışırız.
Bütün bu yaşanan olumsuzluklara rağmen, kancalar sağlıklıdır ve insanların birbirine sevgi akıtabilmeleri için oluşurlar.
Dikey Beslenmek
İnsanların başkalarına bağımlılık geliştirmemeleri, ve başkalarından enerji çalacak yöntemlere başvurmamaları için, dikey beslenmeyi öğrenmeleri gereklidir.
Her insanın ruhu, çeşitli zenginliklerle doludur. Bu zenginlikleri, yaratıcılık alanlarımızı keşfederek bulabiliriz. Örneğin, bir ressam, resim yaparken kendisinden beslenir. Çünkü o sırada ruhundaki zenginlikleri ifade etme fırsatını bulmuştur. New York’ta yaşarken bir kanser hastamın takı yapmaktan hoşlandığını keşfetmiş ve kendisine her gün en az 1 saat bu işle uğraşmasını tavsiye etmiştim. Kendisine çok iyi gelmiş, adeta duygusal ve ruhsal bir terapi gibi iş görmüştü.
İnsanların kendilerini hiç korkusuzca, olduğu gibi ifade edebilmeleri, en büyük güç kaynağıdır. Bu, herkese tarif edilemez bir mutluluk ve doyum verir. Hayatımızda hobilerin yer alması, iste bu yüzden önemlidir. Dikey beslendiğimiz sürece, ne başkalarına bağımlı yaşarız ne de yaşam enerjimizi çaldırırız.
En önemlisi de, hayatta verdiğimiz önemli kararlar hatalı olmaz. Doğru karar verebilmek için bağımsız ve mutlu olmalıyız. Özgür bir zihne ve duygusal yapıya sahip olmalıyız. Hiçbir şeyden korkumuz olmamalı. Başkalarını kaybetme korkusu, bağımlılıklarımızın ardındaki kök korkudur. Bilinçaltımızın derinliklerinde kaybetme korkusu olduğu müddetçe sağlıklı kararlar alıp uygulayabilmemiz hemen hemen imkansız gibidir.
Gelin özgürlüğümüzü ele alalım ilişkilerimizde kuvvetli taraf biz olalım.
(Alıntı)

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Nefis Bir Refloksoloji Haritası…

IMG_6427

Ortaya Karışık kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »