Ayak Parmaklarınız Kişiliğiniz Hakkında İpuçları Veriyor

fotnyny[1]

‘Fala inanma, falsız da kalmaz’ derler. İster inanın ister inanmayın hayatınızda en az bir kez fal baktırmışsınızdır. Bu ister el falı olsun isterse de fincan falı.
Şimdilerde ise ayaklarınız ve ayak parmaklarınızla ilgili karakterinize yönelik tahminler revaçta. Rekleksolog Jane Sheehan, insanların ayak şeklinin kişiliklerine dair ipuçları verdiğini öne sürüyor.
A, B, C ve D olmak üzere ayak şekline bakılarak dört farklı kişilik tespiti yapılabiliyor. Hemen kendinizinkini bulun ve karakterinizle ne kadar uyumlu olduğunu karşılaştırın.

 

A Tipi Kişilik

A tipi kişilikte, baş parmağı, ikinci ve üçüncü parmağınız aynı uzunlukta, son iki parmağınız ise bunlardan daha kısa şekilde. A tipi kişiliğe sahip kişilerin özellikleri:
Dışa dönük, sosyal ve karizmatiktirler.
Uzun süre aynı yerde oturmaktan sıkılırlar.
İlgi odağı olmayı severler.
Başarılı bir kariyerleri vardır.
Aşk hayatlarında tutkuludurlar.
B Tipi Kişilik

B tipi kişiliğe sahip bireylerin ayak parmaklarının uzunlukları neredeyse birbirine eşittir. Özellikleri ise şöyledir:
Çekingen ve sessizdirler.
İleri görüşlüdürler ve altıncı hisleri kuvvetlidir.
Duygularını kontrol edemezler.
Güvenilirdirler.
Düzenlidirler.
C Tipi Kişilik

C tipi kişiliğe sahip bireylerin ikinci parmakları başparmaklarından daha büyüktür. İşte özellikleri:
İyimserdirler.
Hevesli ve kararlıdırlar.
Strese dayanıklıdırlar.
Yardım etmeyi severler.
Lider özelliğe sahiptirler ve doğuştan liderdirler.
Spora düşkün ve yaratıcıdırlar.
D Tipi Kişilik

D tipi kişiliğe sahip bireylerin parmakları baştan sona kısalır. İşte özellikleri:
Sır saklamada iyidirler.
İç güzelliğe önem verirler.
Ruh halleri çok değişiktir.
Sevdikleri tarafından pohpohlanmayı severler.
Arkadaşlarınızla yazıyı paylaşarak kişilikleriyle uyuşup uyuşmadığını görmelerini sağlayın.

Ortaya Karışık kategorisinde yayınlandı. 1 Comment »

Zor Zamanlar İçin Meditasyon…

cemşen[1]

Eğer sürünüzü kontrol etmek istiyorsanız onlara geniş bir otlak verin.”
—Tibet sözü

Zor zamanlarda zihin kendini cehennemi bir var oluş halinde bulur. Bu var oluş hali yaşanan olayın kendisinden çok daha acı verici ve çok daha tehlikelidir. Budha bu durumu, “ikinci ok” diye tanımlar. Birinci ok, kişiye yaşanan olay sebebiyle isabet etmiştir. Bu ok acı verici olsa da

ender olarak ölümcül ve ıstırap vericidir. Ölümcül olan ve ıstıraba sebep olan ise “ikinci ok”tur. İkinci okun kurbanı olmamızın sebebi zihnimizde oluşan yargılar, içsel konuşmalar ve kontrolden çıkmış yıkıcı duygulardır. İkinci ok hemen her zaman hayati bir organa isabet eder ve kişinin kendisi tarafından kendisine saplanır.
Yine ok örneği verecek olursak, Budha bu durumda çoğu insanın şu soruları sorduğunu söyler: “Bu oku kim attı? Nereden attı? Ok bana niçin atıldı? Oku atan nasıl bir ceza almalı? Okçuya kimler yardım etti?” Oysa kan kaybından ölmek üzereyken bu sorular son derece anlamsızdır. Öncelikli olarak okun hayati organdan çıkarılması ve yaranın tedavi edilmesi gerekir. Kişinin hayatı kurtulduktan sonra dilerse bu soruları sorabilir.
Bu sebeple zor zamanlar yaşarken ilk olarak zihnimizin sakin, gözlemci ve soğukkanlı bir var oluş haline ulaşması gerekir. Bu var oluş hali sorunu ortadan kaldırmayacaktır ancak sorunun çözümü için gerekli olan zihin haline ulaşmamızı ve duygularımızın sakin ve huzurlu olmasını sağlayacaktır.
Şimdi gelin hep birlikte zor zamanlarda zihnimizi huzurlu haline, yuvasına geri döndürecek bir meditasyon deneyelim:
* Meditasyon uygulaması ile ilgili yeterli deneyime sahip değilseniz öncelikli olarak kendinize sakin bir yer seçin.
* Eğer açık, ferah bir alana bakıyorsanız, bu pencereden dışarıyı görmek bile olsa, çalışmanızı kolaylaştıracaktır. Eğer böyle bir olanağınız yoksa önemli değil yalnız kalabileceğiniz bir alan da yeterli olacaktır.

* Giysileriniz rahat olursa kendinizi daha iyi hissedersiniz. En azından kemerinizin belinizi ya da kravatınızın boğazınızı sıkmamasını sağlayın.
* Bağdaş kurmak, lotus pozisyonunda oturmak filan gibi şeylerle, tütsü yakmakla, bu tür dışsal şeylerle ilgilenmeyin. Meditasyon zihniniz ile ilgili burnunuz ya da bacaklarınızla değil.
* Bu sebeple ilk olarak rahat edeceğiniz bir şekilde oturun. Rahat oturun ama sırtınız dik olsun. Koltuğunuza, yere, yatağınızın üzerine ya da rahat edeceğiniz herhangi bir yere oturabilirsiniz. Bacaklarınızı ileriye uzatmak istiyorsanız uzatın, bağdaş kurmak istiyorsanız bağdaş kurun.
* Sırtınızı duvara ya da koltuğa dayayabilirsiniz ama bunu yapmayın. Sırtınızı dayarsanız kısa süre sonra beliniz ağrıyacaktır. Bunun yerine eğer sırtınızı dayama ihtiyacınız var ise beliniz ile duvar arasına bir yastık ya da katladığınız bir havluyu koyabilirsiniz. Başka şekilde söylemek gerekirse belinizi katlanmış bir havlu ya da yastık aracılığıyla duvara dayayabilirsiniz ama sırtınızı duvara dayamayıp dik tutun.
* Eğer bağdaş kurmak istiyorsanız ama bacaklarınız yeterince esnek değilse ya da yerde oturmaya çok alışkın değilseniz, dizlerinizin altına koyacağınız birer yastık biraz daha uzunca bir süre rahat etmenizi sağlayacaktır.
* Yine aynı şekilde, eğer ellerinizi kucağınıza yerleştirerek oturmak istiyorsanız, ellerinizi kucağınıza alacağınız yüksekçe bir yastığın üzerine yerleştirirseniz omuzlarınız rahat kalacaktır.
* Eğer telefonunuzu kapatmanız mümkünse kapatın ya da sessize alın.
* Şimdi meditasyon yapmaya hazırsınız.
* İlk olarak bir şey yapma fikrini bir kenara bırakın. Meditasyon filan yapmayacaksınız. Sakın meditasyon yapmayın! SAKIN! Sadece oturun. Yapmanız gereken şey bu kadar: sadece oturmak!
* Sadece oturun ve dışarıya bakın. Dışarıya bakın ama olup biteni izlemek için dışarıya bakmayın. Gözleriniz rahat bir şekilde açık olsun ve sakince ileriye doğru bakın. Görüş alanınızın içine giren görüntüleri oldukları gibi kabul edin. Onların peşinden gitmeyin ama tıpkı televizyon ekranı gibi gözünüzün önünden geçen görüntülere izin verin.
* İleriye doğru bakmakta olduğunuzun farkına varın. Kendinize “baktığınızı” ya da “izlediğinizi” anımsatın. Bakıyorsunuz. İzliyorsunuz. Şu anki göreviniz bu. Zihninize çeki düzen vermeye çalışmıyorsunuz, zihninizi sakinleştirmiyorsunuz, meditasyon yapmıyorsunuz sadece “izliyorsunuz”; o kadar.
* Bir süre izlemeyi sürdürün. Düşünceler saldırdıkça sizi alıp bir yerlere götürecek. Düşüncelere kapıldığınızda yeniden önünüzde olup biteni izleyin. Kendinize şu anda “izlemekte olduğunuzu” anımsatın.
* Eğer önünüzde izlenecek bir şey yoksa o zaman ikinci aşamadan da başlayabilirsiniz.
* İkinci aşamada dinlemeye başlayacağız. Şimdi dinleyin. Önce, size en uzaktaki sesleri dinlemeye çalışın. Diğer seslerin arasından size en uzaktaki sesleri seçip onları dinleyin. Uzaktaki trafik uğultusu, bir ambulansın sesi, belki yağmur, belki üst kat komşunuzun gürültücü çocuğu… Sesleri yargılamayın. İyi ya da kötü diye sınıflandırmayın. Sadece dinleyin. Kendinize “şu an dinliyorum,” deyin. Kendinize dinlediğinizi anımsatın.
* Görüyorsunuz ve dinliyorsunuz. Gördüğünüzü ve dinlediğinizi fark edin.
* Bir süre uzaktaki sesleri dinledikten sonra şimdi daha yakındaki sesleri dinlemeye başlayın. Apartmanınızdaki sesleri, evinizdeki sesleri, odanızdaki sesleri… Eğer hiç ses yoksa, o zaman da hiç ses olmadığının farkında olun. Kendinize dinlediğinizi anımsatın. Dinliyor ve görüyorsunuz. Eğer düşünceler sizi alıp bir yerlere götürürse ve siz dinlediğinizi ve gördüğünüzü unutursanız, düşüncelere kapıldığınızı fark ederseniz kendi kendinize gördüğünüzü ve duyduğunuzu anımsatın. Düşünceleri durdurmaya çalışmayın. Onlarla boğuşmayın. Sadece gördüğünüzü ve duyduğunuzu anımsayıp görme ve duyma eylemine odaklanın ama asla kendinizi zorlamadan. Kendinizi duymaya da görmeye de zorlamayın. Gördüğünüz kadar görün. Duyduğunuz kadar duyun. Fazlasını istemeyin. Sakinleşmenin bile fazlasını istemeyin. Ne kadar oluyorsa o kadar yeterlidir.
* Şimdi bedeninizi hissedin. Elbisenizin bedeninize değmesini hissedin. Altınızdaki zemini hissedin. Ellerinizin altındaki yastığı hissedin. Kademe kademe tişörtünüzü, pantolonunuzu, yastığınıza değen elinizi, belinize değen yastığı hissedin. Kendinize bedeninizi hissettiğinizi anımsatın. Şu an bedeninizi hissediyorsunuz.
* Şimdi bedeninizin farklı bölümlerini hissetmeye başlayın. Önce ayaklarınızı hissedin. Öyle güçlü hislere ihtiyaç yok. Biraz hissetmeniz yeterli. Hatta eğer ayaklarınızı hissetmiyorsanız o zaman ayaklarınızın orada bir yerde olduğunu bilmeniz de yeterli.
* Bacaklarınızı hissedin. Eğer hissedemiyorsanız bacak kaslarınızı bir süre kasın ve ardından serbest bırakın. Sonra yeniden bacaklarınızı hissetmeyi deneyin. Kalçanızı hissedin. Kalçanızı bir süre kasıp ardından serbest bırakın ve bu sayede daha rahat hissedin. Bedeninizi tararken bu kasma ve serbest bırakma tekniğini tüm beden bölümleriniz için kullanabilirsiniz.
* Belinizi ve karnızını hissedin. Sırtınızı hissedin. Göğsünüzü hissedin. Kollarınızı hissedin. Ellerinizi hissedin. Avuçlarınızı ve parmaklarınızı hissedin. Ensenizi ve boynunuzu hissedin. Çenenizi ve başınızın arka kısmını hissedin. Başınızın tepesini hissedin. Alnınıza ve şakaklarınızı hissedin. Kaşlarınızı ve kaşlarınızın arasını hissedin. Burnunuzu hissedin. Burnunuzun ucunu hissedin.
* Burnunu hissettiğinizde dikkatinizi göğsünüze yönlendirin ve göğüs kafesinizin hafifçe yükselip alçaldığını fark edin. Göğsünüz yükselip alçalıyor ve bedeniniz nefes alıp veriyor. Bedeninizin nefes alıp verdiğini fark edin.
* Kendi kendinize bedeninizin nefes alıp verdiğini hissettiğinizi anımsatın.
* Nefesiniz kısa mı? Uzun mu? Sığ mı? Derin mi? Eğer nefesiniz kısa ise nefesinizin kısa olduğunu fark edin. Bir süre bedeninizin kısa ya da uzun bir şekilde nefes alıp vermesini hissetmeyi sürdürün.
* Eğer gözleriniz kapanmak istiyorsa izlemek haricinde herhangi bir aşamada gözlerinizin kapanmasına izin verebilirsiniz.
* Şimdi dikkatinizi göğsünüzden aşağıya karnınıza yönlendirin. Bakın bakalım karnınız da hafifçe içeri dışarı hareket ediyor mu? Eğer içeri dışarı hareket ettiğini fark ederseniz o zaman karnınızın bu içeri dışırı hareketini izlemeyi sürdürün. Artık nefesi boş verin. Sadece karnın bu içeri dışarı hareketini izleyin.
* Bir süre karnın bu hareketini izledikten sonra zihninizdeki sakinliği fark edin. Eğer zihniniz halen sakin değilse o zaman zihninizin sakin olmadığını fark edin. Zihninizin mutlaka sakin olması ya da huzurlu olması gerekmiyor. Önemli olan tek şey sizin zihninizde ne olup bittiğini, olup bitenden kaygılanmadan gözlemleyebilecek bir hale gelmeniz. Eğer zihninizde olup bitenin farkındaysanız o zaman bir süre bu durumda sakince gözlem yapın. Zihninizde düşünceler ve kaygı varsa bırakın düşünceler ve kaygı olsun. Zihniniz sakinse ve düşünceler gökyüzündeki bulutlar gibi akıp gidiyor ama sizi peyinizden sürüklemiyorlarsa o zaman da bu durumun farkında olun. Huzursuz bir zihin ile huzurlu bir zihin arasında tercih yapmayın. Her iki zihin de sizin zihniniz. Her iki zihinde de bir sorun yok. Farkında olduğunuz sürece her şey yolunda ve siz harika bir meditasyon yapıyorsunuz demektir.
* Bu gözlemci halde bir süre kalın.
* Ardından dilerseniz meditasyonunuzu tamamlayıp dinlenin. Dilerseniz sakinleşmiş ve farkındalık kazanmış zipin halinizle sorununuzun üzerinde soğukkanlı ve sağduyu bir şekilde çalışmaya başlayın.
* Dilerim bu meditasyonun uygulanmasından doğacak olan iyi karma ıstırap çeken tüm varlıkların ıstıraplarından kurtulmalarına yardımcı olur.

Hepinize dostluk duygularımla
Cem Şen

Not: Zamanla bu tekniğe alıştığınızda, dikkatinizi çevrenizde olup biteni gözlemlemeye yönlendirdiğiniz anda zihniniz sakinleşecektir. Bu sayede zihninizi gözlemci ve sakin bir hale ulaşmak bir iki dakikanızı alacaktır.

Baş Tacı Edilecek 12 Kızılderili Sözü…

449398[1]

 

1-Cevap vermemek de bir cevaptır ve ustaca bir cevaptır.
(Hopi Kabilesi)
2-Soru sorma, gözle, dinle, bekle! Cevap sana kendiliğinden gelecektir.
(Pueblo Kabilesi)
3-Dur, dinle! Hep konuşursan hiç bir şey duyamazsın…
4-Sadece gerçekleşmesini arzu ettiğin şeyleri istemek için dua etme, çünkü insan kendisi için en iyinin hangisi olduğunu bildiğini iddia edemez.
(Sioux Kabilesi)
5-Kaybetmeyi ahlaksız bir teklife tercih et !
İlkinin acısı bir an, diğerinin vicdan azabı bir ömür boyu sürer.
6-Yanlışı gören ve önlemek için elini uzatmayan yanlışı yapan kadar suçludur.
7-Bizim halkımız ile beyaz halk arasındaki en büyük fark tevazudadır. Bizim insanımız ne kadar yükselirse yükselsin, ne kadar ileriye giderse gitsin, bilir ki Yaratıcı’nın ve kainatın önünde bir zerredir.
(Athabascan Kabilesi)
8-Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde; beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak.
9-Her şey bir halka gibi hareket eder. Hareketlerimiz de döner dolaşır, bize geri gelir.
10-İçinde bir iyi, bir de kötü köpek kavga eder; hangisini daha çok beslersen o kazanır.
11-Doğru insan, zor ve tehlikeli hizmetler için seçilmeyi şeref, herhangi bir ödül istemeyi de utanç sebebi kabul eder.
(Sioux kabilesi)
12- Her sabah uyandığında; günün ışığı için,
yaşadığın ve gücün yerinde olduğu için,
karnını doyurduğun için şükret;
eğer şükretmek için ortada bir sebep göremiyorsan hata kendinde demektir…

HER ANI YAŞAYIN. HER ANI SEVİN. HER ANIN TADINI ÇIKARIN.

01shutterstock_1144325321[1]

 

Anı yaşamak ile ilgili..
Bir adam ölür … Öldüğünü fark ettiğinde, Tanrı’nın elinde bir çanta ile kendisine yaklaştığını farkeder. Tanrı ile adam arasında şöyle bir konuşma geçer.
Tanrı: Haydi oğlum gitme zamanı.
Adam: Bu kadar mı erken? Bir sürü planım vardı…
Tanrı: Üzgünüm ama gitme zamanı.
Adam: O çantada ne var?
Tanrı: Sahip oldukların!
Adam: Sahip olduklarım mı? Yani eşyalarım mı? Elbiselerim… Param…
Tanrı: Onlar asla sana ait değildi, onlar dünyaya aitti.
Adam: Anılarım mı?
Tanrı: Hayır. Onlar zamana ait.
Adam: Yeteneklerim mi?
Tanrı: Hayır. Onlar koşullara ait
Adam: Arkadaşlarım ve ailem mi?
Tanrı: Hayır oğlum. Onlar yürüdüğün yola ait. Adam: Karım ve çocuklarım mı?
Tanrı: Hayır. Onlar kalbine ait.
Adam: O zaman bedenim olmalı?
Tanrı: Hayır hayır. O toprağa ait.
Adam: O zaman kesinlikle ruhum olmalı!
Tanrı: Üzücü bir hata yapıyorsun oğlum. Ruhun bana ait.
Adam gözlerinde yaşlar ve kalbinde korkuyla çantayı Tanrı’nın elinden alıp açtı… BOŞTU! Kalbi kırık, göz yaşları yanaklarından akarak Tanrı’ya sordu…
Adam: Hiçbir şeye sahip değil miyim?
Tanrı: Doğru. Asla bir şeye sahip değildin. Adam: O halde, benim olan ne vardı?
Tanrı: ANLAR. Yaşadığın anlar senindi. Hayat sadece bir andır.
HER ANI YAŞAYIN. HER ANI SEVİN. HER ANIN TADINI ÇIKARIN.
“İyi insanlar cennete gider demek doğru değildir, iyi insanlar nereye giderse orası cennet olur!”
Osho/

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »