PARA ENERJİSİ VE ANNE-BABA BAĞIMIZ

gold_treasure[1]

 

Şimdi para enerjisinin dayanıklılık ve bekasının eril ilke ile bağından söz etmek istiyorum. Eril ilkenin ailedeki en önemli temsilcisi babadır. Baba ve eril ilke yaşamda sağlamlığı ve kalıcılığı temsil eder. Paranın kalabilmesi için babaya “evet” demeniz gerekir. Gökyüzü eril ilkenin en büyük temsilcisi, hava da yaşamanın olmazsa olmazı değil mi zaten? İster yağmur, ister fırtına, ister dolu, ister kar getirsin, havaya “hayır” diyebilir misiniz?
Babamıza “evet” demek, tıpkı hava gibi ona her koşulda rıza göstermektir. Başka bir deyişle ona tüm yaşamı, deneyimleri, suçları, eksik/fazla yanları, hataları, geçmişi, genetik kodlamasında kaydı bulunan bulunmayan tüm ataları, onların yaptıkları/yapmadıkları, evrensel/bütünsel sisteme verdikleri veremedikleri ile hiç ayırımsız total ve koşulsuz bir kabul anlamına gelir. Biz babamızın bazı yanlarını beğenmez ve reddersek…
İşiniz var. Çalışıyorsunuz, geliriniz birçoğunun özeneceği kadar yüksek. Demek dişi ilke, dünya ana ve tabii kendi annenizle ilişkileriniz gereğince iyi. Buna karşın kazancınızda bereket yok. Ne yapsanız en azından bir ev sahibi olamıyor, paranızın birikmesini sağlayamıyorsunuz. Hatta bu kadar gelire rağmen gelirinizi giderinize denkleştiremiyor, ay sonuna borçsuz ulaşamıyorsunuz.
Bir işyeri sahibisiniz. Çalışanlarınız, müşterileriniz memnun, ürününüz kolayca pazarlanıyor, vergilerinizi, SSK, Bağ-Kur ödemelerinizi düzenli gerçekleştirebiliyorsunuz. Para akışınız da iyi, tahsilâtlarda her hangi bir tıkanıklık görmüyorsunuz. Buna karşın kazancınızda bereket yok. Ne yapsanız en azından bir ev sahibi olamıyor, paranızın birikmesini sağlayamıyorsunuz. Herkese yardım eden, varlığıyla destek sunan siz kendiniz için belli bir rakamdan sonrasını ayıramıyorsunuz.
Her şeyin bu kadar iyi olmasına rağmen birikim yapamamanızı bir türlü açıklayamıyor, neredeyse nazara, büyüye bağlıyorsunuz…
Dikkat edin! Annenizle ilişkiniz gereğinden fazla iyi olabilir…
Bert Hellinger “düzen bir araya getirir, böylece sevgi akar” diyor. Aile en küçük toplumsal birliktir. Ailede evrensel düzen sevginin akışkanlığını sağlar. Ailede düzen her şeyden önce, ebeveynlerin vermesi ve çocukların alması üzerine kuruludur. Ebeveynler, kendi anne babalarından ve yaşam boyu birbirlerinden aldıklarını, çocuklara aktarırlar. Çocuklar ise önce ebeveynlerini anne ve babaları olarak kabul eder, sonra da onların kendilerine sunduklarını alıp kendi deneyimlerinden gelen zenginliklere temel olarak kullanırlar. Herkes daha önce kendi anne babasından ve daha sonra eşinden aldıklarını birleştirip sonraki nesle sundukça bir araya getiren düzen kalıcılık kazanır ve buna bağlı olarak sevgi sorunsuzca akar. Böylesi bir sevgiyle desteklenen kişi yaşamda tartışmasız başarıya ulaşır.
Burada sözünü ettiğimiz veriş ve alış genel bir veriş ve alış hali değil, tam olarak yaşamın verilişi ve alınışı halidir. Ebeveynler çocuklarına geldikleri sıraya göre yaşamdan elde ettiklerini verirler, çocuklar da geldikleri sıraya göre önce anne ve babalarından sonra büyük kardeşlerden yaşamı ve aile büyüklerinin yaşamdan elde ettiklerini alırlar.
En büyük kardeş en önce geldiğinden, anne babadan en çok alandır. O da kardeşlerine en çok verir. İlk kardeş herkese verir, ikinci abiden/abladan alır, kardeşlerine verir ve bu sırayla devam ederken, en son gelen kardeş anne babadan en az ve büyük kardeşlerden en fazla alan olur.
Yaşamın ilerleyen yıllarında, ebeveynler yaşlanıp bakıma muhtaç hale geldiğinde, diğer kardeşlerinden en çok alan küçük kardeş, anne ve babasının bakımını üstlenir. Böylece dengeyi sağlamaya gayret eder. Bu diğer kardeşlerin kendisine yardım etmeyeceği anlamına gelmez ama görevin büyüğünü üstleneceğine işaret eder. Bu zorlamayla değil, kendiliğinden olandır.
Sevgi düzenleri, çocukların yaşamı anne babalarından tam da onların verdiği gibi ve bütünlüğüyle almalarını gerektirir. Ayrıca anne ve babalarını “keşke benim annem babam daha farklı, -örneğin- daha zengin, daha kültürlü, daha zeki, daha akıllı olsaydı” türünden her hangi bir dilekle değil tam da oldukları gibi almalarını, kabul etmelerini gerektirir.
Bütün bunlar olurken elbette anne ve baba kendi arasında da birlikte düzen içinde olmanın ve sevginin akmasına izin vermenin yolunda olmalıdırlar. Bu yolda kalmayı reddetmeleri, aralarında sürtüşmelere, tartışmalara hatta kavgalara kadar gidebilir. Bu büyüklerin işidir ve küçükleri ilgilendirmez. Nehirlerin yukarı akamayacağı gibi, aile içi düzen de geriye doğru kurulamaz.
Çocuklar, görünen ne olursa olsun, ebeveynlerin sorunlarında taraf tutmayı reddetmek zorundadırlar. Her çocuk % 50 anneden ve % 50 babadan gelenlerle ortaya çıkmıştır. Anne ya da babanın bir yönünü reddetmek, eleştirmek, yargılamak, aynı zamanda kendi içindeki bir parçayı da reddetmek, eleştirmek ve yargılamak anlamına gelir. Kendisini bütün olarak alamayan kişi aynı zamanda içinde sevginin akmasını engelleyen kişidir.
Ancak genellikle ebeveynler kendi aralarındaki çözümsüzlükten kurtulmak veya karşı taraf önünde güç kazanmak adına çocuklarına baskı yaparlar. Bunu sözle veya davranışla ortaya koymaları ya da içlerinden geçiriyor olmaları çok da önemli değildir. Sadece aralarında sorun olması yeter. Bu görülmese de sezilir ve hatta ruh tarafından mutlaka bilinir. Çocuklar genellikle, göremedikleri ama sezgisel olarak bildikleri durumda da alenen ortada kavga olan halde de aynı davranır, toplum tarafından yönlendirilmiş bireysel vicdanlarının dayatmasıyla ezilen tarafın yanında olurlar.
Annenin babayı incittiği hallerde çocuk çok da istemeden hatta mümkünse gizlice babasının yanında yer alır. Annenin bunu fark etmesini çok istemez aslında ama vicdanına da yenik düşer işte. Babanın anneyi ezdiği durumlardaysa, çocuk açıkça, göstere göstere babaya kızar, kırılır. Bu davranış sanıldığı kadar saçma ya da gereksiz değildir.
Çocuk gözünde anne en önemli varlıktır. Neredeyse, anne olmadan çocuk da var olamaz. Baba daha sonra gelir ve çocuk en saf haliyle anne varsa babanın yerinin dolacağını sanır. O yüzden annenin mağdur olduğu hallerde taraf tutmak çok daha kolay ve sık rastlanılan bir haldir. Evlat, içten içe annesini üzen babasını yargılar, reddeder hatta elinden gelse cezalandırır. Ayrılık bilinci…
Oysa çocuk bu davranışıyla içindeki eril enerjiyi yargılamış, dışlamış, reddetmiştir. Yaşamdan sağlamlık, kalıcılık ve etkinlik enerjilerini çekebilecek ve kendisinde kalmasını sağlayabilecek alanda enerjisel kopukluk hatta yoksunluk başlatmıştır.
Benzer enerjiler birbirlerine çekilirler yasası gereği, kendi enerji alanında eksik ya da yetersiz olan eril enerji dışarıdan geleni alıp kendine katma ve kullanabilme olanağını kaybetmiştir.
Pek çok kez, çocuk bireysel vicdana kıyasla daha etkili olan sevgi düzenlerine ilişkin içsel bilgisine bağlı kalmayı böylece anne ve babasına eşit mesafede olmayı yeğler. Kendisi için neyin gerekli olduğunu bilen içsel sesi onu hata yapmaktan, kendini eksiltmekten, içerme kapasitesini daraltmaktan uzak tutuyordur. Ancak anne çok eziliyorsa, çocuğa “baban bana haksızlık ediyor, görmüyor musun, bir şey yap, senden başka silahım yok” mesajını, bakışıyla, duruşuyla, tavrıyla hatta gerektiğinde sözle o kadar net vermeye başlar ki, çocuk ister istemez etkilenir. Annesinin artık kendisine sevgi vermeyeceğini sanarak sırf o sevgiyi alabilmek adına kurban rolünü kabul etmeye başlar.
Bu noktadan sonra çocuk giderek zayıf düşmeye ve maddi kayıplara uğramaya başlar. İçsel sesi yaptığı hatayı maddi kayıplarla görünür kılmaya çalışıyordur. Anne desteği tam olduğundan buradaki durum para kazanmayı başaramayan insandan daha farklıdır. Parayı kazanıyor ama gitmesine bir türlü engel olamıyordur.
Bazen erken ölen eşe kırgın kalan anne, bilerek ya da bilmeyerek çocuğun da kırılmasına, erken ölümünü ve kaderini onurlandırması gereken babasına bırakın saygı duymayı kızgınlık duymasına bile sebep olur. Çocuk içten içe iki yönlü suçluluk duymaya başlar. Hem annenin kendisini sevmesi için babasını dışlamak zorunda kalmaktan hem de buna bağlı suçluluk duyarak annesini üzmekten rahatsızdır ama rahatsızlığını dillendirip anlamlandıramaz.
Ya da baba başka bir kadınla gitmek de dahil her hangi bir sebeple aileyi terk etmiş olabilir. Belki de baba para vermiyor ya da kumarda yiyordur. Birini öldürmüş, hırsızlık yapmış, bir şekilde kriminal bir davranışta bulunmuş cezaevine konmuştur. Babanın uzakta olması için haklı haksız pek çok sebep olabilir. Ancak bütün bunlar o çocuğun babası olduğu gerçeğini değiştirmez. Çocuk yukarıda da belirttiğim ve üzerine basa basa tekrar tekrar söylediğim gibi babasına saygı duymak ve onu tam da olduğu haliyle bir bütün olarak almak, kabul etmek zorundadır. Babayı yargılamak, eleştirmek, dışlamak, kendi parçasını dışlamaktır ki bütün olmamıza engel olan bu tür bir davranış bizim yaşamımıza sorunları davet eder çünkü sevgi akışı kendi seçimi yoluyla kesintiye uğramış ve engellenmiştir.
Özellikle baba yaşamın neşe kaynağıdır. Babasını yargılayan çocuk aynı zamanda yaşamın neşe kaynağını da yargılamış ve reddetmiştir.
Anne babamızı yaptıklarından dolayı yargılarsak içimizdeki cezacının harekete geçmesine engel olamayız. Suç cezasız kalmamalıdır, sosyal yaşam bizi ve vicdanımızı böyle eğitmiştir. İçimizdeki cezacının gücü anne babamıza doğrudan ceza vermeye yetmez. Bu nedenle biz çeşitli yollarla kendimize zarar ve böylece dolaylı olarak -kendi bünyemizde- ebeveynlerimize ceza verme eğilimine gireriz.
Kazalar, kayıplar, mutsuzluk bizim yaşarken içten içe sevindiğimiz deneyimler haline gelebilir. Ne de olsa, ebeveynlerimiz bizim bu halimize üzülüyorlardır. Ayrıca, kendimize ceza vermek, içimizde ebeveynimize ilişkin parçaya da ceza vermektir…
Kendimize zarar vermek için önce küçük kazalar yaratırız. Düşer dizimizi, dirseğimizi incitiriz. Daha sonra hastalıklar gelir. Ağır hastalıklar yaratıp, başta bizi babamızdan ayrı tutmaya gayret eden annemizi cezalandırır, sonra da babamıza “bak senin yüzünden neler oldu gördün mü” mesajı veririz.
Giderek neşemizi yitirmeye, içimize kapanmaya başlarız. Bu halimiz ebeveynlerimizin canını yakan, onları üzen bir haldir ve bunu sevgiyle kullanırız onlara karşı… Cezalandırma aslında bir dengeleme arzusudur. Eksik olanı sisteme katmak veya görünür kılmak adına yarattığımız bir yaklaşımdır. Neşeyle yakından bağlantılıdır.
Neşe eril ilkeye daha yakın olması nedeniyle, çocuğun yaşamına babayla geçirdiği zamanlar yoluyla katılır. Ancak annesini kaybetmekten korkan çocuk, babasıyla giderek daha az zaman geçiriyor ve dolayısıyla daha az neşeye ulaşıyordur. Giderek kendinin neşelenmeye değer olmadığına inanmaya başlar ve tabii cezayla elele olan kısır döngü de burada ona katılır…
Sıra neşesizliği dengeleme gereğine gelmiştir. Bu hali dengelemeye çalışan çocuk, iş yaşamında eğlenmeye, yaşamında eksik olan neşeyi oradan elde etmeye çabalar. Bu bilinçli bir yaklaşım değildir. Tamamen içgüdüsel ya da sezgiseldir.
Bir yandan anne sevgisini yitirme korkusu, öte yandan neşeye kendini değer bulmamak… Bocalamakta olan çocuk dengeyi para kazanıp o parayı elde tutamamakta bulur. Böylece neşe yaratmak için oynadığı oyunu her an yeniden, başka kostümler ve ayrı repliklerle sahneye koyabilecektir…
Başlangıçta söylediğim gibi kazandığınız paranın bereketi yoksa ne kadar kazanırsanız kazanın bir biçimde elinizden çıkıyorsa, bu oyundan da sıkıldıysanız, size önerim babanızın önünde saygıyla eğilip özür dilemenizdir.
Babanız çoktan dünyasına göçmüş, sizi ve annenizi yıllar önce terk etmiş ya da basitçe emekliye ayrılıp köşesine çekilmiş olabilir. Öyle bir durumu vardır ki bırakın size destek vermeyi, kalkıp kendi başına tuvalete gidemiyordur. Ya da her ne durumdaysa, yanınıza gelemiyor veya tüm olanlardan sonra ne yapsa sizin yüreğinize ulaşamıyordur.
Zihniniz size oyun oynamaya devam eder. “Babam zaten yaşlı, uzak, hasta, öldü, nerede olduğunu bile bilmiyorum” gibi tümcelerle sizi ondan uzak tutmaya başka bir deyişle ayrılık bilincinde olmanızı haklı kılmaya çabalar.
Siz onu dinlemeyin. Babanız nerede olursa olsun, ister yaşasın ister dünyasına göçmüş olsun, ister en iyi baba mansiyonu alacak kadar mükemmel, ister en kötü baba damgası yiyecek kadar zararlı olsun, siz ona saygıda kusur etmeyin. Babanız sizi görmese de ona saygı duyduğunuzu ve tam olarak nasılsa o haliyle kabul ettiğinizi duymasa da bilinçdışı alanda bu yaklaşımınızı bilecektir. O bilmese bile, sizin içinizde babanız aracılığıyla reddettiğiniz kısım geriye gelebilecek ve siz tekrar bir bütün olabileceksiniz.
Hayatta sağlamlık kazanmak, kolay ya zor kazandığınız paranın kalıcılığını sağlamak ancak bu bütünlüğü yakalamakla olasılık kazanır. Benden söylemesi…
Peki ne olacak? Ne yapmalı, nasıl başa çıkmalı?
Yapmanız gereken basit, babanızı, onun karşısında durduğunuzu ve gözlerine baktığınızı imgeleyin. Aynı anda babanızın arkasında tüm atalarınızın tüm deneyimleri ve onların sonuçları ile orada hazır olduklarını düşünün/var sayın. Babanızın gözlerine bakın ve sizi ne kadar sevdiğini görmeye gayret edin. Arkasında duran insan kalabalığına ve onların tüm ayrılık bilincine, kendi yaşamının tüm zorluklarına, annenizle olan tüm sorunlarına, kendi ebeveynlerinden alamadıklarına rağmen size yaşam verdiğini aklınızda bulundurun. Öylece bir süre kalın.
Sonra onun önünde eğildiğinizi, başınızı yere değdirip ellerinizi -avuç içleriniz yukarı bakacak şekilde- onun önüne doğru yere koyduğunuzu hayal edin. Bir süre öylece bekleyin ve sonra
“Babacığım sen büyüksün ben küçüğüm, bu güne dek sana saygısızlık ettim, çok üzgünüm, lütfen beni bağışla, seni seviyorum ve teşekkür ediyorum”
deyin.
Onun sevgisinin rahatlıkla size doğru akabildiğini, içinizin eksik kalan yanının tamamlandığını hissedene dek öylece kalın.
Bunu bir seferde yapamayabilirsiniz. Yılmayın, denemeye devam edin..
Zeynep Sevil Guven

kaynak zasge

Sorun Nedir Tam Olarak…

12191066_10153253721263946_2009572699236074659_n[1]

Karikatür kategorisinde yayınlandı. Etiketler: . Leave a Comment »

Melek Kolyelerin Altını, Gümüşü, Yeni Doğanlar İçin Olanı Siz Ve Sevdiklerinizi Bekliyor…

Teşvikiye’de cici mi cici bir sanat galerisi. İçinde Işıl Hanım ve melekleri… İyi niyetini, sıcacık enerjisini, samimiyetini hemen hissediyorsunuz. Sonra başlıyor melek tasarımlı kolyelerini anlatmaya. Hepsi elinin emeği, gözünün nuru. Hiç birini birbirinden ayıramıyor. Her meleğin verdiği mesaj farklı, açtığı kapı farklı, sizi koruduğu alan farklı. Konuşmamızın ortasında içeri gidiyor, bu size gerekli olan melek deyip geri geliyor.Bakıyorum benim ihtiyacım olan melek neymiş:temmuz ist 2015 076Baş Melek Mikail (Güven) Mesajı aynen şöyle: En ufak bir korku parçası bile seni Bir’den ayırıyor. Tüm korkularını serbest bırak… Bana havale et ve özgür olduğunu bil…

Vallahi doğru, billahi doğru. Her zaman güvenle ilgili sıkıntım olmuştur. Şimdi ne yapacağımı biliyorum. Baş Melek Mikail’i yardıma çağıracağım. Kitap ayracımı da her gördüğümde içime rahatlık yayılacak…

Siz de kendi meleğinizi, kolyenizi, mesajınızı alın, hatta en güzeli sevdiklerinize de hediye edin. Daha sevgi dolu, daha güvenli, daha mutlu, daha bereketli bir dünyaya adım atalım. Sizin de bunda payınız olsun… (Siparişleriniz için 0536 508 19 73’ten kendisiyle irtibata geçebilirsiniz.)

Sağlıcakla,

Anette İnselberg

FullSizeRender

IMG_5458

IMG_7978

melek 1

 

Not: Bir kaç cümleyle Işıl Hanım bu işe nasıl başladığını anlatıyor. Buyrun okuyun…Hiç meleklerin mucizelerine tanık oldunuz mu? Ben oldum. En çok ihtiyacım olduğunda önden bir mesaj yollayarak her zaman yanımda olduklarını hissettirdiler, kimi zaman bir tüy, çoğu zaman çift rakamlarla tüm tüylerimin dikilmesiyle ve içimi kaplayan sıcaklıkla enerjilerini hissettim. Güvendeydim. Korunuyordum. Seviliyordum. Böylelikle onlarla başlayan bir serüvene çıktım. Meleklerin mesajları ve mucizelerini deneyimliyorum. Haydi! Sizler de bu deneyimi benimle paylaşın.

Sevgilerimle,

Işıl İpekçi

Not: Yaşasın yeni doğanlar için de melek kolyeleri de geldi. Aşağıdaki  son fotodan görebilirsiniz… Sol baştaki 925 ayar gümüş, ortadaki yeni doğanlar için 14 K altın iğnesi dahil, sağ baştaki 18 K altın melek kolye ve aksesuarları için 0536 508 19 73ten Işıl İpekçi’ye ulaşabilirsiniz…

IMG_7649

IMG_5457

Şekeri Düşürmek İçin Nar Ekşisi…

Hazırlanışı: 1 S bardağına serçe parmağınız kalınlığında nar ekşisi konur üzerine içme suyu konarak karıştırılarak içilir.

% 100 güvenlidir…

Kaynak: Sağlık olsun

“Yol herkesin kendi yoludur ve biz bir başkası adına o yolu yürüyemeyiz.”

Gl_kenarndaki_tahta_yol[1]

 

“Ben hayatı bir yola benzetiyorum;ilerledikçe değişen,muhteşem deneyimlerle dolu,tekrarı olmayan bir yol”.
_Bazılarımız;yolda ilerlemeyi seçmiyor ve sürekli aynı manzaradan şikayet ediyor.
_Bazılarımız;yoldaki engellerden korkup sürekli yolunu değiştiriyor ve ilerleyemediğinden şikayet ediyor.
_Bazılarımız;yoldan korkuyor yada yürüdüğü yolu beyenmiyor,değiştirmek yerine,hıncını yoldakilerden alıyor…
_Bazılarımız;Yola direnmeden onu olduğu gibi yaşıyor.Yolda bir engel gördüğünde çözümünü arıyor ve engeli aşıyor.Zaman zaman durup dinleniyor ve manzaranın tadını çıkarıyor,yoldakilerle keyifli vakitler geçiriyor.Zaman zaman gözlemliyor,anlıyor,öğreniyor.Zaman zaman büyük bir engel karşısında yoldakilerle birlik olup o engeli aşıyor.Ve yolu büyük anlayışla,sevgiyle dolarak,memnuniyetle,şükranla tamamlıyor…
_Bazılarımız;daima yoldaki engellere kızgın ve daima engellere karşı şikayet halinde.Şikayet etmekten önünü göremediği için durmadan bir engelden kurtulup diğer bir engele düşüyor.Ve şikayet etmekten,yoldaki güzellikleri göremediği için yolun sadece ızdırap dolu olduğunu düşünüyor.
_Bazılarımız;yoldaki engelin etrafından dolaşıp yoluna devam ediyor.
_Bazılarımız;yolda bir engel gördüğünde yoldan korkuyor ve koşarak geri dönüyor.
_Bazılarımız;yolda yorulmasın,canı yanmasın diye kıyamadığı kişileri sırtına bindirmiş,yorgunluktan ne kendi ilerleyebiliyor ne sırtındakiler…
_Bazılarımız;yolu yarış ZANnediyor,bitirmek için çok hızlı koşuyor..Ve yolun sonunda,çok yorulduğundan,yoldan hiç bir şey anlamadığından şikayet ediyor…
Bazılarımız;yolu bitirmek için her şeyin mübah olduğunu ZANnediyor ve hakkıyla engelleri aşanların üzerine basarak ilerliyor..Ve yolun sonunda yalnızlıktan şikayetçi…
_Bazılarımız;yolu çok ciddiye alıyor ve yolu sadece engellere göğüs germekten ibaret ZANnediyor.Hiç soluk almadan uğraşıyor,didiniyor…Ve yolun sonunda;yoldakilere,yolun tadını çıkarmalarını öneriyor.
_Bazılarımız;yolda durmadan yürüyecek halinin olmadığından şikayet ediyor..Bir onun,bir bunun sırtına binerek yolu tamamlıyor…
_Bazılarımız;yoldan çok korkuyor,özellikle yoldaki engellere takılıp acı çekmekten çok korkuyor.Bu yüzden olduğu yerden hiç bir yere kıpırdayamıyor.Ve daima birilerini bekliyor ki,yol ile ilgili kendisine öngörülerde bulunsunki(yolda ona klavuz olsun),hiç bir acı çekmeden,zorluk çekmeden yolu bitirebilsin..Ve genelde zamanını bekleyerek harcadığı için,yolun sonunda cesur bir şekilde yolda yürümediği için çok pişman oluyor…
_Bazılarımız;yolda etrafındakilerin sözlerini çok dinliyor,kim ne derse yolda o şekilde ilerliyor veya bir başka yola sapıyor.Yada onların olumsuz sözlerini dinleyip korkup hiç ilerlemiyor…Ve yolun sonunda kendi yolunun sorumluluğunu almadığı için çok pişman oluyor…
Ve bilmelisiniz ki;yoldaki engellere karşı olan tutumumuzun büyük bir çoğunluğu annemizden,babamızdan ve atalarımızdan bize miras.
Ve yoldaki her sorun;bizim dönüşmemiz,gelişmemiz için büyük bir fırsattır.
“Yol gittikçe keyifli olur biz yürümekten keyif aldıkça ve kendiliğinden çözülür biz anladıkça”.
“Yol herkesin kendi yoludur ve biz bir başkası adına o yolu yürüyemeyiz.”

Kendimle Shbet

İNSANLARI KAZANABİLMENİN ON İKİ YOLU

dag-goruntusu[1]

 

1-Hiçbir Münakaşanın Galibi Yoktur

Bir münakaşayı kazanmanın en iyi yolu, o münakaşaya hiç girmemektir Uzun politika hayatım, bana bir gerçeği öğretti: ‘Cahil bir adamı münakaşa yoluyla mağlup etmeye imkan yoktur

2-Kimseye Yanlış Düşündüğünü, Yanlış Bir Şekilde Söylemeyiniz

Hiçbir zaman yüzde yüz isabetli davranamayacağınıza göre, niçin yanlış hareket ettiklerini başkalarının yüzüne vurup duruyorsunuz?

Bir şey ispatlayacaksanız, bunu iddianızı ve niyetinizi belli etmeden yapınız Öğreniyormuş gibi davranarak öğretiniz Hatırlamaya çalışıyormuş gibi hatırlatınız

Acaba yanlış mı düşünüyorum?

Çünkü bizim esas korumaya çalıştığımız şey fikirlerimiz değil, şahsiyetimizdir

3-Yanlışınızı Kabul Ediniz

Hatayı kabullenmek hatta üstlenmek aynı zamanda bir asalet işidir Üstün bir karakterin belirtisidir

Yanıldığınız takdirde bunu çabuk ve kesin bir şekilde kabul ediniz

4-İşe Dostça Başlayınız

Bir damla bal, bir varil ziftin çekemeyeceği kadar sinek toplar

Nezaket ve dostluk, sertlikten kuvvetlidir

5-Hayır’ın Geri Dönüşü Zordur

Söze doğrudan doğruya anlaşmazlık bulunan konulardan başlamayınız Başlangıç noktanız ortak düşünceleriniz olsun

Muhatabınızın ilk sözlerinin ‘Evet’ olmasını sağlayınız Muhatabınıza konuşmanın başında ‘Hayır’ dedirtmeniz büyük strateji hatası olacaktır

6-Şikayete Karşı Sigorta

Çok kimse düşüncelerini kabul ettirebilmek için çok konuşmaları gerektiğini zanneder

Değişik bir fikri dinlerken sabırsızlanıp lafa karışmayın Kendi fikrinizi ifade etmek için konuşmanın bitmesini bekleyin Muhatabınızı düşündüğü bir şeyi anlatması için teşvik edin Bunu samimimi olarak yapın Konuşmasına müsaade etmediğiniz biri, sizin düşüncelerinizden etkilenmez Onun aklı, söyleyemediklerinde kalır

New York Herald Tribune gazetesinin ekonomi sayfasındaki ilanda yetenekli bir adam arandığı bildiriliyordu Charles T Cubellis de müracaat etti ve mülakata çağırıldı Cubellis mülakata girmeden önce görüşeceği adam hakkında Wall Street’de epey bilgi topladı Mülakat esnasında şu bilgileri araya sıkıştırdı: ‘28 yıl önce büyük bir odada tek memurla bu işe başladınız ve bu noktaya geldiniz değil mi? Sizinle çalışmak, benim için şereftir’

Hayattaki mücadelesini anlatmaktan hoşlanmayan adam var mıdır? Bu adam da neler çektiğini, engelleri nasıl aştığını, işlerini nasıl büyüttüğünü saatlerce anlattıktan sonra Personel Müdürü’nü çağırmıştı: ‘Aradığınız adam bu Hemen işe başlatın’

Cubelis önce bilgi toplamakla, sonra da bu bilgiler vasıtasıyla karşısındaki adama uzun uzun konuşma, kendinden bahsetme imkanı vermekle bir iş sahibi olmayı başarmıştı

7-Düşüncelerinizi Başkalarına Söyletebilmenizin Önemi

Kendi fikirlerimize başkaları tarafından fikirlerden daha çok önem veririz Başkalarının fikirlerini daima belirli bir direnmeyle karşılarız Öyleyse fikrimizi kabul ettirmenin yolu nedir? Çok basit, Kendi fikrimizi karşımızdakine sanki kendi fikriymiş gibi söyletebilmek

Theodore Roosevelt New-York valisi iken siyasi liderlerin sıcak bakmadığı işleri, onların onayını alarak yapıyordu Nasıl mı?

‘Önemli bir makama atama yapacağım zaman, siyasi liderlere haber verir, teklifte bulunmalarını isterdim İlk verdikleri ismin yeterli birisi olmadığını söyler, ikinci bir isim isterdim Bunun da sakıncalı olabilecek taraflarını anlatır başka bir teklifte bulunmalarını rica ederdim Bu, biraz daha iyi bir isim olurdu Onlar benim istediğim adamı teklif ettiklerinde ‘tamam’ derdim, ‘kabul ediyorum’ Böylece onların istediği adamı atamış olurdum Sonra da döner şöyle derdim: ‘Ben size destek oluyorum Şimdi sıra sizde Bu usulle hiç istemedikleri konularda bile yanımda olmalarını sağlıyordum’

Bir fikrimi ona, üzerine giderek kabul ettirmeye çalışmazdım Laf arasında şöyle bir dokunup geçerdim fikrim, onda adeta demlenir, birkaç gün sonra Wilson tarafından kendi fikriymiş gibi açıklanırdı

Beni alacağım sonuç ilgilendirdiğinden, bu fikir benimdi demezdim Böylece demleme olunu devam edebilirdi Wilson da öne sürdüğü fikirlerin bana ait olduğunu anlamazdı bile

Karşınızdaki insana fikrin kendisine ait olduğunu düşündürünüz Başkalarının, fikirlerinizi kendilerine mal etmelerinden kaçınmayınız

8-Büyük Neticelerin Küçük Formülü

Çocuklar işbirliği yapmak, bir işi birlikte başarmak fikrinden çok etkileniyorlar Başarımı, olaya onların gözüyle bakmama borçluyum

Unutmayın ki karşınızdaki insan hatalı olduğunu hemen kabul etmeyecektir Bu yüzden onu suçlamadan önce, düşüncesine kuvvet veren sebepleri anlamaya çalışmalısınız İnsanların düşüncelerinin sebeplerini keşfederseniz onun şahsiyetinin anahtarını ele geçirmiş olursunuz Kapıyı açmak kolaydır artık Bunu sağlamak için kendinizi onun yerine koymalısınız ‘Onun yerinde olsaydım, onun şartları altında bulunsaydım, nasıl hareket ederdim acaba?’

Olayları tam bir samimiyetle başkalarının bakış açılarından da görmeye çalışınız

9-Sempatinin Gücü

A-Bu şekilde insanların ihtiyacı olan şey sempati görmektir Çocuk, yarasını herkese bunun için gösterir Hatta daha fazla sempati görebilmek için bir yerini yaraladığı bile olur Büyük insanlar da yanı sebepten maddi-manevi yaralarını-berelerini anlatıp dururlar Geçirdikleri kazalardan, ameliyatlardan bahsederler Neler çektiklerini, başlarına ne felaketler geldiğini anlatıp aniden sırlarını dökerler Bütün dünyada herkes kendi gerçek ya da hayali ızdırablarına karşı acınıp durur

Diğer insanların düşüncelerine, arzularına, tavırlarına sempati gösteriniz

10-Asil Duyguların Harekete Geçirilmesi

Gerçek şu ki, karşılaştığınız herkes, aynada gördüğünüz adam dahil, kendisine büyük bir saygı duyar Başkalarının da bu saygıyı kendisine göstermesini ister

John D Rockfeller Jr a gazetelerde çocuklarının resimlerinin basılmasını asil duygulara hitap ederek önlemişti Onun dediği şuydu: ‘Sizler de çocuk sahibisiniz Küçüklere vaktinden önce şöhret sağlamanın iyi yetişmelerini engelleyeceğini takdir edersiniz’

Bir müşteri hakkında kesin bilgileriniz yoksa, ona dürüst, samimi, namuslu borcuna sadık adam olduğuna inandığınızı söyleyin Siz böyle söylerseniz, o da kendisini böyle olmak zorunda hisseder Kendisine bu vasıflar verilen bir insan başka türlü hareket etmek istemez A-Bir adama namussuz olduğunu söylerseniz, o zaman da namuslu davranmak istemez Bu kuralın istisnası çok azdır

11-Fikirlerin Gösterisi

Rakamlar, konuşmaktan çok daha büyük bir fayda sağlar Grafiğin gücü ise rakamı aşar Rakamların şekillerle ifadesi daha etkili olur

12-Son Çare

İyi ve çok iş yaptırabilmek için rekabeti körüklemek gerekir Bu, herkesi birbirine ezdiren bir rekabet değildir Daha mükemmeli yakalama arzusunun ateşlenmesidir

İnsanlara vasıflarını ortaya çıkarabilecek cesareti veriniz Bu cesareti vermenin en emin yolu da onlara meydan okumaktır

* Dale CARNEGIE

kaynak: sonsuzz şifa sayfası

Bu Bitki Karaciğerinizi Yenileyecek…

Söylenilmesi zor bir ismi var, ama özellikleri mucizevi. Desmodium Adscendens nemli Afrika’nın Ekvator bölgelerinde palmiye ağaçlarının altında büyür.  Karaciğerinizi yenileyen bu bitkiyle tanışın

Karaciğerin İşlevi

Karaciğeri yenileyen bu harika bitkiyi tanıtmadan önce karaciğer ve bazı işlevlerinden bahsetmeliyiz. Karaciğer sizi sağlıklı tutmak, vücudu dengelemek ve toksik maddelerden arındırmak için sürekli çalışır. Proteinleri sentezler ve yiyecek ile içeceklerle vücuda giren sağlıksız maddeleri eler.

Karaciğer en büyük ve en karmaşık iç organdır. Safra kesesiyle beraber çalışarak gerçekleştirdiği 500’ün üzerinde işlevi vardır. Metabolizmayı düzenler, vitaminleri emer, hormonları dengeler ve çok daha fazlasını yapar. 
karaciger

Doğru maddeler verildiğinde karaciğer kendini yenileme özelliğine sahiptir. Hastalık nedenli ameliyatlarla bir kısmının alınması ardından kendini yeniden büyütebilir. Bunun olabilmesi için karaciğerin en az %25’inin sağlıklı olması gerekir.

Dahası, çok duyarlıdır ve diğer organlara nazaran daha hızlı yenilenir. Alkol ve aşırı yağ tüketimi ve belli başlı metabolik hastalıklar karaciğeri zayıflatır ve işlevini tam olarak yerine getirmesini önler.

Desmodium adscendens: Karaciğer için bir Mucize

Şevketibostan, karahindiba, siyah turp ve enginar gibi karaciğere çok iyi gelen bitkiler vardır. Ancak Desmodium adscendens çok güçlüdür ve inanılmazdır.

bagisiklik

Bu bitki Afrika’da büyür, açık renkli yeşil yapraklıdır ve sürünerek hindistan cevizi ve palmiye ağaçlarına dolanır. Açık renkli mor çiçekleri vardır ve 25 santimetreye ulaşır. Sağlam sırtlı veya Amor seco olarak bahsedilir.

Senegal, Fildişi Sahilleri ve Kongo’da yüzyıllardır kullanılmaktadır. Örneğin Gana’da astım, dizanteri, kabızlık ve karın ağrıları için doğal bir ilaç olarak kullanılmaktadır. Bölgede çalışan iki Fransız doktor tarafından 1960’da modern tıbba tanıtılmıştır.

Hepatit hastaları için kullanılır ve bir kaç hafta içerisinde tedavi sağlar. Yerli şifacılar aasında bilinir ve bazı örnekleri laboratuar analizinden geçmiştir. Sonuçlar Desmodium adscendens’in alkaloid, saponin, flavanoid, antosiyanin ve bazı yararlı bileşenler içerdiğini ortaya koymuştur. 

İngiltere, Fransa ve Kanada’da yapılan klinik deneyler bu bitkinin sadece karaciğer sorunlarına iyi gelmediğini, aynı zamanda alerjisi olanların ve uzun süren yoğun kemoterapi tedavileri alanların karaciğerini de koruduğunu ortaya çıkarmıştır.

Desmodium karaciğerde enzim seviyelerini normalleştirir ve hücre yenilemesine yardımcı olan düz kas dokularını rahatlatır. Ayrıca, bronkodilatör olarak işler ve antihistaminik özellikler taşır.

Bu güçlü bitki virüsler, kimyasallar, alkol ve uyuşturucu gibi toksik maddelerle gelen karaciğer sorunları için harika bir doğal ilaçtır. Bunlar yetmez gibi bağışıklık sistemini güçlendirir ve HIV hastaları için muhteşem bir onarıcıdır.

Desmodium adscendens hepatit belirtileri (sarılık, baş ağrısı, yorgunluk, iştah kaybı) için çok etkili bir tedavi aracıdır. Kullanıldığı takdirde etkileri bir kaç günde görülecektir. Geleneksel bir tedavi yöntemi olarak epilepsi için kullanılması da araştırmacıların ilgisini çekmiştir.

Karaciğeri için Desmodium adscendens

Bu olağanüstü bitki aktarlarda ve doğal ürün dükkanlarında kurutulmuş, öz, tentür ve kapsül şeklinde bulunabilir. Yenileyici etkilerini arttırmak için biberiye ve şevketibostan ile karıştırılarak kullanılabilir.

Herhangi bir aşırı kullanım vakası görülmemiş olsa da bu bitkinin gevşetici etkileri unutulmamalıdır.

Eğer bir karaciğer sorunu yaşıyorsanız 6-10 gram kurutulmuşunu bir litre su ile kaynatarak kullanın. Tedavi ciddi problemler için 2-4 hafta, kronik vakalar için 6-8 haftadır.

Tırnak mantarı ve benzeri hastalıklar için karaciğere zarar veren haplar kullanmış kişilerin her gün tedavi sonrasında da kaynatılmışını tüketmesi gerekir. Normal dozaj bir litre suya 6 gramdır.

Karaciğerinizi canlandırmak ve temizlemek için bu harika bitkiden yararlanmak istiyorsanız -özellikle karaciğer yağlanması sorununuz varsa- 1-3 gün boyunca günde 10 gram kullanın. Alerjisi olanlar günde çay olarak 5 gram kullanmalıdır.

kaynak: sağlığa bir adım

Egonun üç ana damarı vardır. Sahip olma duygusu, haklı çıkma duygusu ve üstün olma duygusu…

kurbaa-resimleri[1]

 

Egonun üç ana damarı vardır. Sahip olma duygusu, haklı çıkma duygusu ve üstün olma duygusu, bu üç duygu insanın cennetini cehenneme çevirir. İnsan ömrü boyunca sahip olmak, üstün olmak ve haklı çıkma adına çalışır didinir durur.

Sonunda sahip olmanın da, üstün olmanın da, haklı olmanın da birer yalan olduğunu görür. Bunlara öyle odaklanır ki, hayatın diğer lezzetlerini, güzelliklerini kaçırır. Örneğin sahip olma duygularından olan mal, mülk, para, çocuk, eş sadece insanın bir zannıdır. İnsan bunlara sahip olduğunu zanneder. Halbuki İnsan sahip olduğunu zannettiği her şeyin esiridir. Bu esaretlerinden kurtulup Allah’a yüzünü dönemez.

Çünkü artık kendi zannında yarattığı dünyasının tanrısıdır. Artık nefsini ve çevresindekilerinin nefsini memnun edeceğim diye çırpınıp durur. Çünkü egosu beğenilmeyi ve takdir edilmeyi arzular. Ama çocukları, eşi, arkadaşları onun tanrı olmadığını bilir. Sahip olma duygusu bütün insanlar da tanrılığın bir başlangıcıdır. İnsanın bebekliğinde başlayan benim duygusunun düşüncesi ömrü boyunca devam eder.

Hiçbir şeyin kendisinin olmadığını anladığında da iş işten geçmiş olur. Sahip olma duygusu insana tanrılığı getirir. Kainatta sadece bir sahip vardır O da yaratandır. Yani bir tane ev sahibi vardır gerisi misafirdir. Kendini ev sahibi zanneden bütün misafirler hayatlarının son anlarında gerçeği anlar Yanılmışlardır, dünya onları kandırmıştır. Sahip olma duygusuyla insan uzun emeller, hayaller kurar. Uzun emeller kurmakla oyalanıp dururken birde bakar ki sonsuz zannettiği dünya yaşamı sonlanıvermiş. Peki, akıl niye devreye girmiyor?

Akıl nefsin hizmetinde olduğu için nefsin hoşuna gitmeyeceği hiçbir şeyi ona söyleyemez, hatırlatamaz. O sadece sahibinin yani nefsin isteklerini yerine getirmek için yol gösterir. Beden kalesine nefs hakim olduğundan, akıl da ona itaat etmeye mecburdur

kaynak: ayşe maral

Aspirin Gibi… Basit Ama Etkili…

11220459_940054469394888_4426384561889588373_n[1]

1.Ufak şeyleri dert etmeyin

2. Erkenden kalkmaya çalışın

3. Hayatı olduğu gibi kabul edin

4. Tenkit etme isteğinizi bastırın

5. Bırakın ara sıra canınız sıkılsın

6. Rastgele iyilikler yapın

7. Başkalarını suçlamayı artık bırakın

8. Her şeye hakim olmaya çalışmayın

9. Her an bir şeyler öğrenmeye açık olun

10. İnsanların gözlerine bırakın ve gülümseyin.

11. Bırakın çoğu zaman başkaları haklı olsun

12. Herkesin onayını alamayacağınızı bilin.

13. Her gün biraz vaktinizi, minnettarlık için harcayın.

14. Hizmeti, hayatın bir parçası haline getirin.

15. Sevgi kapasitenizi geliştirip, hayatınızı sevgi ile doldurun.

16. Gerçeği olduğu gibi kabul edin, çünkü hayat adil değildir…

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Cennet Hurmasının Faydaları…

12241343_940582036008798_6924833507410979648_n[1]

Mide ve bağırsaklar için adeta doğal bir ilaç

Mideyi kuvvetlendiriyor, gastriti önlüyor.

Bağırsak iltihabını iyileştirmeye yardımcı

Kalp- damar sistemi hastalıları tedavisine destek

Sindirim sistemi hastalıkların iyi gelir

Kanser hastalıklarını korumada iyi bir aktör

Protein, karbonhidrat, selüloz, fosfor, kalsiyum, demir, sodyum, tanen, potasyum, magnezyum, A,B1,B2,B3,C vitaminleri içeriyor.

İshali kesmekte ve kabızlığı önlemekte…

Bitki Alemi kategorisinde yayınlandı. Etiketler: . Leave a Comment »

O Çocukla Temasımızı Yitirmezsek Yaşamla Yakınlığımızı Da Yitirmeyiz…

cocuk-2824[1]

 

Kimi zaman üstesinden gelemediğimiz bir hüzne gömüldüğümüz izlenimine kaptırırız kendimizi. Yaşadığımız günün büyülü anının geçip gittiğinin, buna karşın hiçbir şey yapamadığımızın farkına varırız. Oysa yaşam, büyüsünü ve güzelliğini kendi içinde gizlemektedir.

İçimizde yaşamayı sürdüren çocuğa kulak vermeliyiz. O çocuk, büyülü anın hangi an olduğunu bilir. Onun göz yaşlarını kolayca bastırabiliriz, ama sesini boğamayız…

O çocuk varlığını hep sürdürür. O küçücük çocuklara ne mutlu ki, gökyüzünün krallığı onlarındır…

Yeniden doğmayı bilmezsek, yaşama, çocuk gözlerimizin saflığıyla ve heyecanıyla yeniden bakmayı başaramazsak, yaşamamızın bir anlamı kalmaz.

Canımıza her türlü biçimde kıyabiliriz. Bedenlerini öldürmek isteyenler, Tanrı’nın yasasını çiğnerler. Ruhlarını öldürmek isteyenler de aynı şeyi yaparlar, onların işledikleri günahı, insanlar açık seçik göremese de…

Yüreğimizde yaşayan çocuğun söylediklerine kulak verelim. Onun varlığından utanç duymayalım. Yapayalnız bıraktığımız ve onu neredeyse hiç dinlemediğimiz için korkuya kapılmasına izin vermeyelim.

Varlığımızın dizginlerini biraz olsun onun eline verelim. O çocuk, her günün bir sonraki günden farklı olduğunu bilir. Yeniden sevildiğini hissettirecek biçimde davranalım ona. Onu hoşnut edelim. Bu, alışık olmadığımız bir biçimde davranmak anlamına gelse de, başkalarının gözüne saçmalık gibi görünse de…

İnsanların bilgelik taslamasının, Tanrı katında delilik olduğunu anımsayalım. Ruhumuzda barınan çocuğa kulak verirsek, gözlerimiz yeniden parlayacaktır. O çocukla temasımızı yitirmezsek, yaşamla yakınlığımızı da yitirmeyiz…

PAULO COELHO
Piedra Irmağı’nın Kıyısında Oturdum Ağladım Kitabından

Kaynak: Charlotte Gabay’ın sayfasından alınmıştır…

Evde Yapabileceğiniz Sağlıklı Atıştırmalıklar…

12234849_10156221565410557_8023174031706351980_n[3]

 

Çekirdekli ve çörek otlu kraker

Malzemeler:

250 gram tam buğday unu
7 yemek kaşığı ayıklanmış kabak ya da ay çekirdeği
3 yemek kaşığı çörek otu
1 yemek kaşığı keten tohumu (taze öğütülmüş)
1 çay kaşığı tuz
2 yemek kaşığı bal /pekmez
3 yemek kaşığı zeytinyağı /fındık yağı
135 ml su

Hazırlanışı:

Çörek otu, çekirdek ve keten tohumunu havanda ya da baharat öğütücüsünde iri taneli olarak öğütün. Keten tohumu toz olarak satılsa da kullanırken tane halinde alıp öğütmeniz daha sağlıklı olacaktır.

Bütün malzemeyi bir kasede karıştırıp hamur haline getirin. 15-20 dakika dinlendirin. Un serptiğiniz tezgahta yaklaşık 2 milimetre (açabildiğiniz kadar ince) kalınlığında açın, yuvarlak kalıpla (ya da bıçakla kareler halinde) kesin.

Yağlı kağıt serilmiş fırın tepsisine dizin ve fırın ısınıza göre 180 ya da 200 derecede kenarları hafifçe kahverengileşene kadar pişirin. Yaklaşık 10-15 dakika kadar. Fırından aldığınız krakerleri tel ızgara üzerinde soğutun ve hava geçirmez bir kap içinde saklayın.

Kaynak:
Nero Berdan’ın paylaşımı ve tarifidir

Kaynak: Sağlıkla Kal sayfası

Fatoş Pabuccu Tuncay

Evde Yapabileceğiniz Sağlıklı Atıştırmalıklar…

12234849_10156221565410557_8023174031706351980_n[3]

Çekirdekli ve çörek otlu kraker

Malzemeler:

250 gram tam buğday unu
7 yemek kaşığı ayıklanmış kabak ya da ay çekirdeği
3 yemek kaşığı çörek otu
1 yemek kaşığı keten tohumu (taze öğütülmüş)
1 çay kaşığı tuz
2 yemek kaşığı bal /pekmez
3 yemek kaşığı zeytinyağı /fındık yağı
135 ml su

Hazırlanışı:

Çörek otu, çekirdek ve keten tohumunu havanda ya da baharat öğütücüsünde iri taneli olarak öğütün. Keten tohumu toz olarak satılsa da kullanırken tane halinde alıp öğütmeniz daha sağlıklı olacaktır.

Bütün malzemeyi bir kasede karıştırıp hamur haline getirin. 15-20 dakika dinlendirin. Un serptiğiniz tezgahta yaklaşık 2 milimetre (açabildiğiniz kadar ince) kalınlığında açın, yuvarlak kalıpla (ya da bıçakla kareler halinde) kesin.

Yağlı kağıt serilmiş fırın tepsisine dizin ve fırın ısınıza göre 180 ya da 200 derecede kenarları hafifçe kahverengileşene kadar pişirin. Yaklaşık 10-15 dakika kadar. Fırından aldığınız krakerleri tel ızgara üzerinde soğutun ve hava geçirmez bir kap içinde saklayın.

Kaynak:
Nero Berdan’ın paylaşımı ve tarifidir

Kaynak: Sağlıkla Kal sayfası

Fatoş Pabuccu Tuncay

Yemekte Ne Var ??? kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

KAYA TUZU İNSAN ÖMRÜNÜ UZATIYOR

12247194_10156222261550557_6294250351430010341_n[2]

Prof. Dr. Canan Karatay: Kaya tuzu ömrü uzatıyor

Kalp ve İç Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Canan Karatay konferans için Çankırı’ya geldi. 100. Yıl Kültür Merkezinde sağlıklı beslenme ve Çankırı’nın kaya tuzu ile ilgili açıklamalarda bulunan Karatay, kaya tuzunun insan ömrünü uzattığını ifade etti.

Prof. Dr. Canan Karatay, yaptığı açıklamada kaya tuzunun insan vücudundaki etkilerinden de bahsetti. Karatay, şu ifadeleri kullandı: “Kaya tuzu sağlıklıdır. Kaya tuzu en önemli bir mineraldir. Saftır, rafine olmamıştır. Rafine edilmemiştir. Hiçbir ek kimyasal ve çevresel kirlenme içermez. İnsan vücudunun ihtiyacı olan 92 elementten 84’ünü doğal olarak dengeli bir şekilde içermektedir. Doğal ve dengeli ömrü uzatır. Ömrü uzattığını zeytin ağacından biliyoruz. Zeytin ağaçları 13 asır, 20 asır yaşıyorlar ve zeytin ağaçları kayalardan besleniyorlar. Zeytin ağacının kökü kayalardadır. Kayalardan beslendiği için ölmüyorlar. Zeytinde öyle, zeytin yağı da öyle, zeytin ağacının yaprağı da öyle kayalardan aldığı kaya tuzunun onlara sağladığı minerallerden ayakta duruyorlar. En önemli 84 element var ama en önemlileri bizim insan vücudumuzda makro dediğimiz, kalsiyum, demir, çinko, potasyum, magnezyum, bakır bunların hepsi kaya tuzunda var.”

Karatay, kaya tuzunun faydalarını ise şu şekilde sıraladı: “Hazmı kolaylaştırır. Gaz gidericidir. Mide yanmasını önler. Gastriti önler. Vücuda giren minerallerin, hücrelerin içerisine girmesini hızlandırır. Vücudumuzdaki elektrolitlerin tuz dengesini sağlar. Kan dolaşımımızı uyarır, düzenler ve vücuttaki bütün hücreler mineralle çalışır. Böbreklerimiz, kalbimiz, akciğerlerimiz tuzla çalışır. Dengeli olması lazım. Vücudumuzda biriken toksiK mineralleri redakte edilmiş diğer tuzların atılmasını sağlar. Kan basıncını düzeltir. Kan basıncını yükselten rafine tuzdur. Çünkü o sülfür florürdür. Rafine tuz mineral değildir ve o tehlikelidir. Acıkmayı önler ve tok tutar. Hastalandığımız zaman kaya tuzu ile yapılmış suyla eritilmiş bir gargara boğaz ağrılarını giderir. Nefes açıcıdır. Kaya tuzu mağaralarında astım tedavisi yapılıyor. Tuzlu su buharı ile astımlı, alerjik çocuklara, bronşite ve burunu ve nefesi açar. Kulak tıkanıklığı şikayetlerini azaltır. Banyonuza tuzlu su koyup içerisine girdiğiniz zaman evde yapılmış kaynak suyu gibidir. Eklem ve kas ağrılarını hemen giderir. Vücuttaki birikmiş ödemleri çözer. Özelikle adet öncesi ödemleri çözer. Adalelere ve eklemlere güç sağlar. En önemlisi bağışıklık sistemini güçlendirir. Solunum, dolaşım sistemlerini güçlendirir. Kemik ve bağ dokusunu güçlendirir. Ostiyoporozu önler. Metabolizmayı hızlandırır. Tuz lambaları ise oda havasını temizler.”

Konferansa, Vali Vahdettin Özcan, daire amirleri, öğrenciler ve vatandaşlar katıldı. Vali Özcan, Karatay’a tuz lamba ve kaya tuzu hediye etti.

kaynak: sağlıkla kal sayfası

Fatoş Pabuccu Tuncay

Bitki Alemi kategorisinde yayınlandı. Etiketler: . Leave a Comment »

Hangi sebze, neye iyi geliyor?

541568_352516984850064_296148207_n[1]

Sebze ve meyveler ne kadar çiğ ve taze yenirse faydaları da o kadar çok oluyor.

– Demir yönünden zengin olan ıspanak, diğer yapraklı sebzelere nazaran daha çok protein içeriyor. Biberde bulunan bol beta karoten ve C, P, K vitaminleri mideyi kuvvetlendiriyor. A vitamini ve fosfor kaynağı patlıcan sinirlere iyi geliyor, kalp çarpıntısını gideriyor. Sadece lahana çeşitlerinde bulunan U vitamini, mide ve bağırsakların iç yüzeyini koruyor, oralardaki yaraların iyileşmesini sağlıyor. Fosfat ve potasyum ihtiva eden karnabaharın içeriğinde aynı zamanda kadınları göğüs kanserine karşı koruyan ‘indol-3 karbonal’ bulunuyor. İçeriğinde bolca, güçlü bir kanser savaşçısı olan beta karoten bulunduğundan brokoli, yenilebilecek, suyu içilebilecek en iyi besinlerden biri…

ISPANAK
ABD’de, tüketimde ıspanak salatası başı çekiyor. Demir yönünden zengin, koyu yeşil yapraklı ve güzel tadı olan ıspanak, diğer yapraklı sebzelere nazaran daha çok protein içeriyor. Salatada yenilen çiğ ıspanak, harika bir lif kaynağı. Ispanak suyu, bol C vitamini ile soğuk algınlıklarına karşı dayanıklılık veriyor ve hemoroid rahatsızlığına iyi geliyor.
Ispanak, provitamin A, C vitaminleri, demir ve çeşitli enzimlerce çok zengin olup, bu maddeler, insanda bol kan yapıyor. Ispanak ayrıca, kemiklerin ve dişlerin sağlamlığını temin ediyor. Ispanak suyu, kalp adalelerini de kuvvetlendiriyor. Özel enzimi ile pekliği giderip bağırsak zehirlenmesini önlüyor. Kalp rahatsızlığı olanlara, haftada 1-2 fincan taze sıkılmış ıspanak suyu içmeleri öneriliyor.
Uzmanlar, ıspanağın, karaciğeri, lenf bezlerini, kan dolaşımını uyardığını belirterek, hamilelere, ‘kanlı-canlı bir bebeğe sahip olmaları için’ bol ıspanak yemelerini tavsiye ediyor.

FASULYE
Taze fasulyenin, vücudun çalışmasını, gelişmesini ve tamirini sağladığını vurgulayan uzmanlar, genç-ihtiyar herkese tavsiye ediyor. Uzmanlar, taze fasulyenin, pankreas bezesini, böbrekleri, karaciğeri ve kalbi kuvvetlendirdiğini, albümin ve şekerde de çok fayda verdiğini bildiriyor.

BEZELYE
Kansızlığı gideren ve pekliği geçiren taze bezelyenin, kan kanserine karşı koruyucu etkisi olduğunu ifade eden uzmanlar, gıda değeri ve insana zarar vermeme bakımından fasulyeden daha üstün olduğunu savunuyor.

SİVRİ BİBER
Uzmanlar, biberlerde, bol beta karoten, C, P ve K vitaminleriyle bazı alkoloidler bulunduğunu kaydederek, bunların, mideyi kuvvetlendirdiğini, iştah açtığını ve mide tembelliğini giderdiğini söylüyor. Özellikle acı biberin, erkeklerde cinsel isteği arttırdığını belirten uzmanlar, P vitamini ile damarları yumuşatıp kanamayı önlediğini, K vitamini ile de kanın pıhtılaşma kabiliyetini arttırarak kanamaları durdurduğunu bildiriyor.

PATLICAN
Uzmanlar, patlıcanın, A vitamini, fosfor ve kendine has bazı esanslara sahip olduğunu, bunlarla sinirleri teskin ettiğini ve kalp çarpıntısını giderdiğini vurguluyor. Patlıcanın pankreas, karaciğer ve böbrekleri kuvvetlendirdiğini, bol idrar söktürdüğünü, vücuttaki fazla suyu dışarı boşalttığını ve kilo verdirdiğini kaydeden uzmanlar, şeker hastalarının, patlıcan salatasından çok fayda gördüğünü, kansızlığa iyi geldiğini, kanı arttırdığını ve kalbe sükunet verdiğini ifade ediyor. Uzmanlara göre, patlıcan, en sağlıklı olarak kül veya ocakta pişirilip kabukları soyulmalı ve ince kıyılmalı.

LAHANA
Bol miktarda B, C ve E vitamini ve potasyum içeren lahananın, şeker ve romatizma hastaları için de çok faydalı olduğunu belirten uzmanlar, bol arsenik, kükürt ve vitaminleri ile kanı temizleyip cildi güzelleştirdiğini, bol idrar söktürdüğünü, vücuttaki suyu ve zehirli maddeleri idrarla dışarı attığını bildiriyor. Uzmanlar, lahananın kansızlığı giderdiğini ve kansere karşı etkili olduğunu da kaydediyor.
Uzmanlar, sadece lahana çeşitlerinde bulunan U vitamininin, mide ve bağırsakların iç yüzeyini koruduğunu, oralardaki yaraların iyileşmesini sağladığını da vurgulayarak, bu sebzenin, yaşlanmayı önleyici ve kalp krizine karşı koruyan bir mineral kabul edilen selenyumun kaynağı olduğunu hatırlatıyor. Uzmanlar, selenyumun ayrıca, sağlıklı görünüşlü bir cilt verdiğini ve erkeğin cinsel gücünü arttırdığını da belirtiyor.

KARNABAHAR
Fosfat ve potasyum ihtiva eden ve içeriğinde, kadınları göğüs kanserine karşı koruyan ‘indol-3 karbonal’ bulunan karnabaharın, lahanadaki besin değerinin çoğuna sahip olduğunu bildiren uzmanlar, “Karnabahar çiçek olduğu için, bol bol fosfor ve vitaminleri, cinsiyet hormonu, bol E vitamini ve protein içerir. Bu maddeleri ile cinsel gücü arttırır, buna bağı olarak kalp rahatsızlıklarını da giderir. Sinirleri ve beyni iyi çalıştırır, onların yıpranmasını önler” diyorlar.

BROKOLİ
Uzmanlar, brokolide, havuçtakinden daha fazla beta karoten bulunduğunu söyleyerek, bu sebeple yenilebilecek, suyu içilebilecek en iyi besinlerden olduğunu kaydediyor. Beta karotenin, güçlü bir kanser savaşçısı olduğunu vurgulayan uzmanlar, yemek borusu, mide, bağırsak kanserleri tehlikesini azalttığını ifade ediyor.
Brokolinin ayrıca, B1 ve C vitamini ile dolu olduğunun altını çizen uzmanlar, yüksek miktarda kalsiyum, kükürt, potasyum ve selenyum maddeleri içerdiğini belirtiyor. Mineral ve demir eksikliğini gideren brokolinin vitamin deposu olduğunu bildiren uzmanlar, suyunun havuç veya elma suyu ile karıştırılarak içilmesinin de faydalı olduğunu kaydediyor.

PIRASA
Pırasanın bol vitaminleri, mineralleri ve çeşitli nitritleri ile çok şifa verici özelliği bulunduğunu vurgulayan uzmanlar, mide-bağırsak rahatsızlıkları, deri hastalıkları, damar sertliği için faydalı olduğunu belirtiyor. Uzmanlar, pırasa yemeğinin, bağırsaklara yumuşaklık verip pekliği giderdiğini, hemoroidi olanlara da ferahlık sağladığını bildiriyor. Uzmanlar, pırasa çorbasının, böbrekleri çalıştırarak bol idrar söktürdüğünü ve vücutta birikmiş üre asidi ve ürat tuzlarını dışarı attığını ifade ediyor.

ENGİNAR
Karaciğer ve kalbin en iyi dostu olan enginarın kanı temizlediğini ve yorgunluğu giderdiğini vurgulayan uzmanlar, diğer zehirli maddeleri ve yorgunluk maddelerini idrarla dışarı atarak vücuda dinçlik verip dinlendirdiğini söylüyor. Uzmanlar, enginarın, beyin yorgunluğunu çabucak geçirdiğini, kalp adalelerini kuvvetlendirdiğini, onu rahatsız eden üre ve kolesterolü düşürerek kalbin rahat çalışmasını sağladığını, şeker hastaları için de çok faydalı olduğunu, mide ve bağırsakları dezenfekte ederek ishalleri durdurduğunu kaydediyor.

KEREVİZ
Kerevizin yaprak ve saplarının, bol vitaminleri ve çeşitli madeni maddeleriyle çok faydalı olduğunu belirten uzmanlar, mideyi kuvvetlendirdiğini ve iştah açtığını bildiriyor. Uzmanlar, kerevizin, iç salgı bezlerini ve özellikle vücutta çok çeşitli vazifesi olan böbrek üstü bezlerini çalıştırdığını, sinir yorgunluğunu da önlediğini ifade ediyor. Kanı pisliklerinden temizlediğini ve sivilcelerin geçmesine, yüzün pembe bir hal almasına yaradığını vurgulayan uzmanlar, kerevizin diğer faydalarını şöyle sıralıyor: “Karaciğerin şişliğini giderip onu yorgunluk maddelerinden temizliyor. Sarılığı gideriyor, böbrekleri çalıştırıyor, fazla suyu dışarı atıyor. Böbreklerden kumu, taşı döküyor. Şişmanları zayıflatıyor ve cinsel faaliyeti çok arttırıyor.”

SEMİZOTU
Semizotunun, kanama hastalıklarında ve peklikte çok faydalı olduğunu kaydeden uzmanlar, kanı temizlediğini, bol idrar söktürdüğünü, kanı, üre ve benzeri pisliklerinden temizlediğini, sinir krizleri ve beyin yorgunluğunu geçirdiğini, böbrekteki kum ve taşı döktüğünü bildiriyor.
Semizotunun, şeker hastalarının susuzluğunu azalttığını, şişmanlara kilo verdirdiğini belirten uzmanlar, semizotu, yeşil salata olarak yenirse faydasının fazla olduğunu ifade ediyor.

PATATES
Avrupa ve ABD’de mutfağın baş köşesinde yer alan patatesin besleyici maddelerinin çoğunluğunun, kabuğunun hemen altında veya yakınında olduğunu belirten uzmanlar, bu sebeple patatesin, kül veya buharda pişirildikten sonra soyulması gerektiğini vurguluyor.
Patatesin mutlaka salata veya soğanla yenilmesi gerektiğini ifade eden uzmanlar, patates, yağda kızarmış olarak yenmezse kilo aldırmadığını, şişmanlar ve şeker hastaları için iyi bir gıda olduğunu bildiriyor. Şeker hastalarının, ekmek yerine bol patates yiyebileceğini söyleyen uzmanlar, ancak potasyumun zayi olmaması için, patateslerin külde veya çift tabanlı tencerede pişirilmesi gerektiğini kaydediyor.
Uzmanlara göre, patatesin yaklaşık yüzde 20’si karbonhidrat ve kalori değeri oldukça düşük. Bol B vitaminleri, C vitamini, protein, kalsiyum, demir ve fazla miktarda potasyum içeriyor. Orta boy bir patates, günlük C vitamini miktarının 1/3’ünü temin ediyor. Sindirimi kolaylaştırıyor. Bağırsakları, böbrekleri ve kanı temizliyor, kabızlığı önlüyor. Kansere karşı koruyor ve yorgunluğa karşı birebir.

DOMATES
Bol ve çeşitli vitaminleri, mineralleri ve faydalı organik asitleri ile tıbbi değeri çok yüksek bir sebze olan domatesin, vücuda kükürt, fosfor ve organik sodyum verdiğini vurgulayan uzmanlar, bir domatesteki C vitamininin, tavsiye edilen günlük miktarın yüzde 50’sinden fazla olduğunu bildiriyor.
Uzmanlar, domatesin damarları yumuşattığını, kanı durulttuğunu, üre miktarını düşürdüğünü, vücudu gençleştirdiğini belirterek, kalp, karaciğer, böbrek bozuklukları ve şekerliler için çok faydalı olduğunu ifade ediyor.
Domatesin, böbrekleri çalıştırarak bol idrar söktürdüğünü ifade eden uzmanlar, vücutta biriken üre asidi ve ürat tuzlarını eriterek idrarla dışarı attığını, vücutta biriken suyu boşalttığını kaydediyor. Uzmanlar, kansere tutulmamak için domatesin iyi bir sebze olduğunu bildiriyor.
Domatesin C ve E vitaminleri içerdiğini, zengin bir potasyum kaynağı olduğunu ve çok az miktarda tuz bulunduğunu söyleyen uzmanlar, yüksek kan basıncını düşürmeye yardımcı olduğunu ve vücudun su tutmasını engellediğini ifade ediyor. Domatesin hazmı kolaylaştırdığını, özellikle nişastalı yiyeceklerin (hamur işleri, kuru erzak) kolay sindirilmesini sağladığını vurgulayan uzmanlar, kabuk ve çekirdekleriyle bağırsakları harekete geçirdiğini ve pekliği giderdiğini belirtiyor.

SOĞAN
Soğanda bol miktarda A, B ve özellikle C vitamini, bol fosfor, iyot, silis, kükürt gibi vücuda çok faydalı maddeler, antibiyotik vazifesi gören esanslar ve hazım arttırıcı fermentler bulunduğunu kaydeden uzmanlar, kalp ve prostat bozukluğu, pankreas tembelliği (şekerliler), sinir zafiyeti, romatizma, cilt hastalıkları, cinsel iktidarsızlık, mide zayıflığı gibi hastalıklarda çok fayda verdiğini, bol idrar söktürdüğünü ve vücutta birikmiş su ve üreyi dışarı attığını bildiriyor. Soğanın, vücuttaki fazla tuzu da dışarı attığını belirten uzmanlar, pankreası çalıştırarak insülin ifrazatını arttırdığını ve kanda şeker seviyesini düşürdüğünü kaydediyor.
Fazla soğan yenen ülkelerde kanserin nadir görüldüğünü ve o ülke halkının uzun yaşadığını ifade eden uzmanlar, soğanın, karaciğeri ve bağırsakları dezenfekte edip zehirlerini temizlediğini ve gıdaların orada vücudu zehirlemesini önlediğini, bağırsak kurtlarını döktüğünü bildiriyor.
Uzmanlar, ağızda soğan kokusunu gidermek için yemekten sonra biraz ekmek kabuğu veya maydanoz çiğnenmesinin yeterli olduğunu söylüyor. Uzmanlar ayrıca, soğanın patateslerden ayrı, kuru, soğuk bir yere kaldırılması gerektiğini, çünkü soğan ve patatesin birbirini etkilediğini ve soğanın, patateslerden salınan nemle yumuşadığını hatırlatıyor.

SARIMSAK
Uzmanlara göre, bu keskin kokulu yumruda, her türlü harika özellik mevcut. Sarmısağın tansiyon düşürdüğü, kan pıhtılaşmasını azalttığı, kötü LDL kolesterolünü düş, dürdüğü, bazı mide kanserlerini önlediği, bağışıklık sistemini güçlendirdiğinin ispatlandığını söyleyen uzmanlar, sarımsaktaki “allicin” denilen bir maddenin, sadece kendi özgü kokusunu vermekte kalmadığını, ayrıca bakteri gelişimini önlediğini, vücuttaki mantarı ve maya oluşumunu tahrip ettiğini kaydediyor.
Uzmanlar, sarımsakta 2 kuvvetli antibiyotik, çok tesirli esanslar, bol iyot ve kükürt bulunduğunu ve insan sağlığında çok değerli vazife gördüğünü belirterek, “Damar sertliğini giderir, kanı durultur, kalbi kuvvetlendirir, bronşları dezenfekte eder, cilt hastalıklarını giderir ve kansere karşı korur” diyorlar.
Uzmanlar, sarımsaklı yoğurdun, zehirlenmelere karşı insanı koruduğunu ve sarımsağın en ince damarları dahi temizleyerek oralara kan gitmesini sağladığını bildiriyor. Uzmanlar, sarımsağın, bütün salgı bezlerini çalıştırmak ve vücudu zehirlerinden temizlemek suretiyle, genç ve dinç olmayı, uzun yaşamayı sağladığını kaydediyor.

HAVUÇ
Uzmanlar, havucun, süratle kan yapıcı, kuvvetlendirici, ishal kesici, peklik giderici, mide ve bağırsağın yakın dostu, safra akıtıcı, karaciğeri kuvvetlendirici ve yeri doldurulamayan bir sebze olduğunu söylüyor. Kansızlık halinde, sabah-öğle-akşam taze çıkarılmış 1 çay bardağı havuç suyu içilmesi, suyu çıkarılamazsa ince rendelenmesi ve iyice çiğnenerek yenilmesi öneriliyor.
Mide ve bağırsak kanamalarında da havuç suyunun çok faydalı olduğunu ifade eden uzmanlar, havucun, özel şekeri, A vitamini ve bol vitaminleri ile karaciğeri kuvvetlendirdiğini, ona rahatsızlığında kendi kendini tamir imkanı verdiğini, vücuttaki üre asidi, ürat tuzları, benzeri yorgunluk maddelerini, diğer zehirleri idrarla dışarı attığını vurguluyor.
Havucun, bol A vitamini ile cilde temizlik ve pembelik verdiğini ve gözlerin sıhhatli kalmasını sağladığını belirten uzmanlar, kalp rahatsızlığı ve damar sertliği olanlara havucun çok fayda verdiğini, her gün yenen bir havucun da akciğer kanseri tehlikesini yarıya indirdiğini bildiriyor.
Uzmanlar, havuçtaki beta-karotenin de gözleri, yaşlılığın getirdiği görme zayıflığından koruduğunu ve bağışıklık sistemini kuvvetlendirdiğini vurgulayarak, havuçların çiğ veya pişmiş olarak yenilirken asla soyulmaması gerektiğini, sadece temiz yıkamanın kafi olduğunu kaydediyor.

SALATALIK
Salatalığın kanı temizlediğini, karaciğeri ve böbrekleri çalıştırarak bol idrar söktürdüğünü ifade eden uzmanlar, idrarla birlikte vücuttaki üre asidi ve ürat tuzlarını eritip dışarı attığını bildiriyor. Salatalığın, içeriğindeki bol kükürdü ile kanı temizlediğini, ciltteki ter bezlerini çalıştırdığını belirten uzmanlar, bol vitamin ve madeni madde verdiğini, böylece cildin taze ve pürüzsüz olmasına yardım ettiğini vurguluyor.
Salatalığın kendisi veya suyunun, cildi bir tonik kadar temizlediğini söyleyen uzmanlar, et yemeklerinin verdiği susuzluğu kestiğini kaydediyor. Salatalığın, sıcak bir havada iç ısısının dış ısıdan 20 derece daha düşük olduğu ve bu sebeple serinletici olarak yendiği bildiriliyor.

TURP
Uzmanlar, çeşitli esansları, bol C vitamini, iyot ve kükürdüyle turpun, karaciğeri midçalıştırdığnı, böbreklerdeki kum ve taşı döktüğünü, bronşlara çok iyi tesir ettiğini, dalak şişliğini giderdiğini ve cildi güzelleştirdiğini ifade ediyor. Uzmanlar, turpun bağırsakları dezenfekte edip pekliği giderdiğini, akşam yenilen turp veya içilen bir bardak turp suyunun çok iyi uyku verdiğini söylüyor.

MAYDANOZ
Uzmanlara göre maydanoz, dünyadaki en besleyici yiyeceklerden birisi ve bir demir deposu durumunda. Genellikle taze yenen maydanozda, kalsiyum, potasyum, kükürt ve A vitamini bulunuyor. Bir tutam maydanoz, günlük C vitamini ihtiyacının çoğunu karşılıyor. Böbrekleri, karaciğeri ve idrar yollarını temizlemeye yardım ediyor. Kan şekerini normal seviyede tutuyor ve kansere karşı da koruyucu.

MARUL
Bol miktarda çeşitli mineralleri içeren marulun, sinirleri teskin edip iyi uyku verdiğini ve erkeklerde cinsel arzuyu frenlediğini belirten uzmanlar, yemekten önce salata şeklinde yenen marulun, şeker hastalarının kandaki şeker seviyesini düşürdüğünü bildiriyor. Marulun bol idrar söktürdüğünü ve kanı pisliklerden temizlediğini vurgulayan uzmanlar, karaciğer ve dalak şişliğini, sarılığı giderdiğini, kadınlarda adet dönemlerinin, zamanında ve ağrısız olmasını sağladığını bildiriyor. Uzmanlar, marul suyu, yüze sürülürse ergenlik sivilcelerini giderdiğini, oralara tazelik ve pembelik verdiğini kaydediyor.

ROKA
Çeşitli esansları, P ve K vitaminleri, çok faydalı mineralleri içeren rokanın, karaciğerin dostu, mideyi kuvvetlendirici, kansızlığı gideren, cinsel gücü çok arttıran bir yeşillik olduğu ifade ediliyor. Uzmanlar, yeşil salata şeklinde yenen rokanın, tadı ve asitleri ile mideyi çalıştırdığını, hazmı arttırdığını, iştahı açtığını, böbrekleri çalıştırdığını, idrar söktürdüğünü ve karında toplanan suyu boşalttığını bildiriyor.

TERE
Terenin, çiğ salatalara lezzet ve canlılık kattığını, ayrıca değerli bir sebze suyu olduğunu vurgulayan uzmanlar, çeşitli vitaminler ve özellikle C vitamini, bazı faydalı esanslar ve mineralleri ile çok tesirli ve faydalı olduğunu belirtiyor. Uzmanlar, terenin, karaciğer, böbrek ve bronşları çalıştırdığını, gribi geçirdiğini, kanda şekeri düşürdüğünü, kansızlığı giderdiğini, acı tadı ve diğer maddeleriyle mideyi çalıştırıp hazmı arttırdığını, iştahsızlık çekenlere çok fayda verdiğini, bol demiri ile kanı tazelediğini, kansere karşı koruduğunu, bağırsaklardaki çeşitli solucanları döktüğünü kaydediyor.
Uzmanlar, terenin sinirleri dinlendirdiğini ve cinsel isteği arttırdığını belirterek, çiğ olarak, az miktarlarda yenilmesini tavsiye ediyor. Uzmanlar, fazlasının zarar verdiği uyarısında bulunmayı da ihmal etmiyor.

ŞALGAM
Şalgamın taş ve kum döktüğünü, bronşları boşalttığını, bol idrar söktürdüğünü ve pekliği giderdiğini söyleyen uzmanlar, şalgamın yaprakları ince kıyılarak salata şeklinde yenirse yukarıdaki hastalıklara iyi geldiğini bildiriyor. Uzmanlar, şeker hastalarının da şalgam yiyebileceğini vurguluyor ve şalgam ne kadar çiğ yenirse o kadar faydalı olduğunu hatırlatıyor.

Bitki Alemi kategorisinde yayınlandı. Etiketler: , . Leave a Comment »