Devamlı karar vermek ve bir seçeneği isterken diğerinden vazgeçmek zorunda kaldığımızda, kendimizi çaresiz hissederiz.
Bu gerginliği, insan olmanın gereği olarak kabul edebilenler şanslıdır çünkü insan çatışmayı görmediği ve hissetmediği için, kendinde hiç çatışma bulunmadığını zanneder. Bilincimizdeki çatışmalara katlanarak onları çözmeye hazır değilsek, çatışma bedensel boyuta iner ve “iltihaplanma” olarak karşımıza çıkar.
“Her enfeksiyon, maddeye dönüşmüş bir çatışmadır.”
Çatışma- İltihaplanma- Savaş Süreci
1-Uyarı: Hastalığın uyarıcıları bedene girer. Bunlar, bakteri virüs ve toksin şeklinde olabilir. Bakteri ve virüslerin bedene girebilmeleri, bedenin onları içeri almaya hazır olmasından kaynaklanır. Tıp buna “zayıf bağışıklık” adını verir.
Kendini uyarmaya çalışan bir çatışmaya bilincini açmayan kişi, bedenini hastalık uyarıcılarına açmak zorunda kalır. Bilincimizin savunma ve direncinden vazgeçersek, bedenimizin bağışıklığını korumaya devam edebiliriz. Ama bilincimizi yeni uyarılara kapatırsak, bu uyarıları beden almaya hazırlanacaktır.
2-Dışarı Sızma: Hastalık uyarıcıları bedene yerleşerek bir iltihaplanma merkezi oluştururlar. Doku şişer ve tüm dikkatimiz iltihaba yönelir.
3-Savunma: Bedene giren bakteri ve virüsler nedeniyle kanda ve kemik iliğinde, bedenimizi savunan antikorlar üretilir ve savaş tüm hızıyla devam eder.
4-Ateşlenme: Savunma güçlerinin saldırısıyla, bedene giren hastalık uyarıcıları tahrip edilir. Açığa çıkan zehirler ateşlenmeye yol açar. Yerel bir iltihaplanmaya beden, genel bir ısı artışıyla cevap vermiş olur. Bu bir derecelik ısı artışıyla, bedendeki kimyasal tepkimeler iki katına çıkar. Bu durum, ateşin bedendeki savunma işlemlerini ne kadar hızlandırdığını göstermektedir. Bu sebepledir ki halk arasında “ateş sağlıklıdır” denir. Ateş düşürücü tedbirler ancak hayati tehlike olduğunda alınmalı ve her ateş yükseldiğinde ateşi suni yollarla düşürmeye çalışılmamalıdır.
Sadece ateş değildir sağlıklı olan, ondan da sağlıklısı çatışmalarımız ile mücadele etmektir.
5-Çözüm: Bedenin savunma sistemlerinin başarılı olması durumunda, hem bu bedendeki savunma maddeleri hem de hastalık uyarıcıları parçalanıp dağılırlar. Bu arada beden de değişmiştir. Artık;
a) Hastalığın bilgisi bedene kayıtlanmıştır, gerekirse kullanılacaktır. Buna “özel bağışıklık” denir.
b) Savunma güçleri güçlenmiştir, buna da “özel olmayan bağışıklık” denir.
6-Savaşı hastalık kazanırsa, hasta hayatını kaybedecektir
.
7-Kronikleşme: İki taraf da çatışmayı çözmezse uyarıcılar bedende kalır, savaşı kazanamamışlardır ama bedene de yenilmemişlerdir. Bu bir “kronikleşme” durumudur. Temizlenemeyen problem, bedende kendine bir merkez oluşturur ve bu noktada bir enerji tıkanıklığına yol açar. Hasta kendini yorgun ve mutsuz hisseder. Savaş ya da barış yoktur.
Kronikleşmenin ruhsal boyuttaki karşılığı ise “sürekli çatışma”dır. Kişi çatışmaya saplanıp kalır ve karar vermeye ne güç ne de cesaret bulamaz. Çatışma, sürekli enerjimizi emer. Karar verildiğinde ise birçok şey öğrenir ve daha bilinçli hale gelir. Tıpkı bedenimiz gibi ruhumuz da her çatışmadan güçlenmiş olarak çıkar. Kazancımız, bedendeki özel bağışıklığa paralel olarak bilgi ve bilinçlenme ile gelecekte aynı problemi tehlikesiz olarak atlatma yetisidir.
Ayrıca yaşanan her çatışma, bize onlara daha iyi ve cesur biçimde yaklaşmayı öğretir. Bu da bedendeki, özel olmayan bağışıklığın karşılığıdır. Her çözümde, o ana kadar taşıdığımız görüşler, düşünceler, yaşama biçimleri ve alışkanlıklar ölür. Her “yeni”, “eski”nin ölümünü getirir.
İltihaplanma sonunda, hem bedenimizde hem ruhumuzda yara izleri kalır, geriye dönüp baktığımızda yaşantımızdaki dönüm noktalarını anımsarız.
Hastalık Bizi Dürüst Hale Getirir !
Hastalığın nedeni “ama bende bir çatışma yok ki” gibi yorumda bulunmak ve bilincimizle görememektir. Bunun sorgulanması çoğu kez sarsıcı ve rahatsız edici bir dürüstlük gerektirecektir.
Enfeksiyona karşı yürütülen savaş, maddesel bir boyutta çatışmalara karşı yürütülen bir savaştır. Bu savaşta kullanılan silaha verilen isim de ilginçtir; Antibiyotikler. Bu kelime Latince iki ayrı kelimeden oluşur, anti=karşı ve bios=yaşam. Yani “yaşama karşı yönlendirilmiş maddeler” anlamını taşır.
Antibiyotiklerin bu kelime anlamı şu iki alanda da geçerlidir: 1) Çatışmanın aslında yaşamın motoru olduğunu hatırlarsak, çatışmaları bastırmanın aynı zamanda yaşamın hareket gücüne bir saldırı olduğu, 2) Tıp çerçevesinde düşünürsek, iltihaplanma çabuk iyileşen ve hızlı bir problem temizliğidir.
Toksinler, cerahatle birlikte bedenden dışarı atılır. Ve bu işlem antibiyotikler tarafından sık sık ve uzun süreli olarak engellenirse, toksinler bedende depolanacaktır. Bu durum yoğunlaşırsa, kanserli oluşumlara yol açabilir. Bu yorum, antibiyotik asla kullanılmamalıdır şeklinde anlaşılmamalıdır.
Sonuç;
Bedende olan biten herşey, bilincimizde ve ruhumuzda yaşanır. Beden bir projeksiyon cihazıdır. Problemin oluşumu da çözümü de bedende değildir. Beden, daha yüksek bir farkındalık elde edebilmek için mükemmel bir yardım aracıdır ama çözümler bilinçtedir
.
Enfeksiyon= Maddeye Dönüşmüş Bir Çatışmadır.
İltihabi hastalıklara eğilimli olanlar, genellikle çatışmalardan kaçmaya çalışan kişilerdir. Enfeksiyon sonucu oluşan hastalıklarda kendimize şu soruları sorabiliriz;
1-Yaşantımdaki hangi çatışmayı göremiyorum?
2-Hangi çatışmadan kaçınıyorum?
3-Hangi çatışmayı kendime itiraf edemiyorum?
İnsan olmak, bilinçte gerçekleşir ve bedene yansıtılır. Aynayı sürekli olarak parlatmak, aynaya yansıyan görüntünün kendisini değiştirmez. Bütün yansıtılan problemlerin neden ve çözümlerini aynada aramaktan vazgeçerek, aynayı kendimizi tanımakta kullanmamız gerekir.
* Thorwald Dethlefsen/ Ruediger Dahlke
____________________________________________________________________________



![page-300x225[1]](https://anetteinselberg.com/wp-content/uploads/2015/11/page-300x2251.jpg?w=780)






Yorum bırakın