Dünyanın En Yalnız Ağacının Hikayesi

 

Tenere Bölgesi,Büyük Sahra Çölü’nün orta güneyinde yer alan dünyanın en yoksul ülkelerinden Nijer’dedir.Tenere vadisi Nijer’deki “çöl içinde çöl”, ya da “çöllerin çölü”dür. Tenere’de esen sert rüzgarlar, yükseklikleri dört yüz metreye ulaşan kumullar, kum tepeleri oluşturmaktadır.İşte yıllara meydan okumuş dünya üzerindeki en meşhur yalnız ağaç, Tenere’de bu çetin şartlarda yüzyıllarca dimdik ayakta durabilmiştir.

 

Tenere Ağacı (L’Arbre du Ténéré), “dünyanın en yalnız ağacı” adı ile kendini tanıttı.Kendisine en yakın ağaç, tam dört yüz kilometre çaplı bir dairenin de dışında kalmaktaydı. Yani 1:4.000.000 ölçekli bir haritada görülebilen tek ağaçtı.Radyoaktif karbonla (karbon-14) tarihleme yapılarak yaşı belirlenmemişti ama belki de artık çöl olmuş, kumlar altında kalmış çok eski bir ormanın son ağacıydı. Acımasız kum fırtınaları arasında tek başına yaşam savaşı vermiş, her gün yeni bir şekil alan kum tepeleri arasında ayakta kalabilmişti.

 

Bomboş arazi içerisinde çok uzaklardan görülebiliyordu. Yüzyıllar boyu batı – doğu ekseninde, Agadez – Bilma arasında gidip gelen kervanlar için adeta canlı bir deniz feneri olmuştu.Büyük kervanlar kışın, küçük kervanlar ilkbaharda Tenere’yi katederlerdi.

 

Bazen büyük kervanlarda deve sayısı on bine kadar çıkardı. Kervanlar bin kilometrelik yollarında Agadez’den darı götürüp, Bilma’dan tuz getirirlerken mutlaka Tenere Ağacı’nın dibinde konaklarlardı.İşte bu yalnız akasya ağacını hayata bağlayan tek şey belki de bu tür kervanların ona gösterdikleri deger ve ilgiydi.Bu ilgi bazen su gibi bazen de güneş gibi içine sinerdi.Gölgesine uğrayan her canlı için bir başka mutluluk duyardı. Hatta birçok yerli insan onu kutsallaştırmıştı.

 

Yani bir başka deyişle Tenere Ağacı; çölün yerlisi, çölün “mavi adamları”, göçebe Touaregler için kutsal kabul edilirdi. Dallarına dokunmazlar, kırıp ateş yakmazlar; nedense develeri de tek yaprağını yemezlerdi. Paris-Dakar Rallisi’nin güzergahı da bir ara Tenere’nin kuzey-batısından geçerdi.

 

Fransız etyolojist ve kaşif Henri Lhote bu izole ağacı ilk kez 1934’de, çölün Gadoufaoua gibi, Nigersaurus gibi dinozor kemiklerinin bulunduğu bölgenin yakınlarında, Djanet ve Agadez arasındaki ilk otomobil seferi için Tenere’ye gittiğinde görmüştü.Dünyanın en yalnız ağacı bir akasyaydı.Uçsuz bucaksız bir çölün tam ortasındaydı. Üç metre boyunda, iki gövdesi, çok güzel yeşil yaprakları ve sarı çiçekleri vardı.Henri Lhote, Tenere Ağacı’nı yirmi beş sene sonra Berliet-Tenere misyonunda yeniden gördüğünde ağacı tanımakta zorlanacaktı.

 

Ağaç sağdı ama çırılçıplaktı. Ağacın iki ana gövdesinden teki yerden bir metre yükseklikten sonra yoktu – çünkü Bilma’ya giden bir kamyon, büyük çölün tek ağacına çarpmış; kutsal bilinip hiçbir insan elinin sürülmediği gövdelerinden tekini kırmış, daha da eskilerde üç gövdesi olduğu söylenen bu yapayalnız ağacın mutsuzluğuna mutsuzluk katmıştı.

 

Derken 1973 yılında bu sefer de Libyalı bir kamyon sürücüsü koca çölde Tenere Ağacı’na çarpacak ve dibinden kırıp dünyanın en yalnız ağacını öldürecekti.Yüzyılların rüzgarlarına direnmiş akasyanın gövdesi bir vefa olarak 8 Kasım 1973’te Tenere’nin üzgün kumların arasından alınıp başkent Niamey’deki Nijer Ulusal Müzesi’ne konacaktı.Yıllarca yalnız yaşamaya alışık ama yalnız olmayan bu ağaç ile ilgili bilim adamları araştırma yaptıklarında hayrete düşmüşlerdi.

 

Yok olan ağacın tekrar yeşerebilecegini ümit ederek ağacın dikili olduğu yerde sondaj yapan bilimadamları Tenere Ağacının köklerinin toprağın otuz üç ile otuz altı metre aşağılara kadar ulaştığına tanık oldular.Kökleri bu kadar derine inebilen yeryüzünde başka bir ağaç varmıydı acaba.?Bu kuraklık ve bu çölün ortasında bu ağacı 40 metre yerin altına kök saldıran neden neydi acaba..?İşte bu gücün yalnızlığın vermiş olduğu güçlü sevgi bağı olduğunu düşünmekten başka yol kalmıyor.

afrikadanismani.com

Yorum bırakın