1 . Hayatlarını BEN merkezci olarak yaşarlar..
Tolerans , esneklik , sevgi ,saygı , paylaşım , yaratım , empati , sabır yoktur ;aşka yer vermezler..
Kabadırlar.…
Kırıp dökerler..
Gösterişte inançlılardır..
Güvenmezler
Adına da : Biz de böyle derler..
Hep bir bahaneleri vardır böyle olmalarının
2. Alınması gereken dersleri öğrenmiş , yolunda ki herşeye farkındalıkla , uyumla , sevgiyle yaklaşırlar
Gelene de , gidene de kabul buyururlar..
Daha ılımlı , daha uyumlu daha umutlulardır..
Dikkatli ve özenlilerdir..
Bahaneleri yoktur..
O yüzden dibe vurdum diyenlere dikkat edin..
1.Özelliğe yatkın olanları yasamınızdan uzaklastırın
Size zarar verirler…
Berna Aysu
Tüm Bağımlılıklar, kişinin kendini nasıl seveceğini bilemeden ve korkulardan ve kendini yeteri kadar tanımaması, kendinden kaçmasından kaynaklanır.
Nefes kişilerin kendi içine dönmelerini, kendilerini daha iyi tanımalarını, farkındalık, kendini sevmeyi sağlar.
Güçlü ve derin bağlantılı bir nefesiniz varsa, herhangi bir şeye bağlı kalamazsınız. Kendi özünüz ve Allah ile bağınız güçlenir. Kendinize olan sevginiz artığı için ve kendi değerinizi daha çok bildiğiniz için kimseye veya bir nesneye ( alkol, sigara vs..) bağlanma ihtiyacı duymazsınız.
Bu yüzden bağımlı insanların düzenli nefes almaları çok önemlidir. Alırken uzun ve geniş, verirken nefeslerini hiç tutmadan kendiliğinden vermeleri. Nefesleri tutarak vermeleri, bağımlılıklarına tutunduklarını gösterir. Nefes akışa gırdıgınde bağımlılıklarından kendiliğinden bittiğini göreceklerdir.
Bağımlı kişiliklere söylediğimiz olumlumalar
“ Kendimi seviyorum ve onaylıyorum. Kendimden zevk alıyorum. Kendi değerimi biliyorum. Bütün korkularımı bırakıyorum”
kaynak: gülin Sarıyiğit
Yüksek tansiyon hastalarını dinlediğimizde geçmişte affedemedikleri kişiler ve olaylar olduğunu anlarız. Geçmişin bütün yükünü omuzlarında taşıyor gibilerdir.
Geçmişi tutunurlar. Sürekli geçmişten bahsedip yasadıkları olayda ne kadar haklı olduklarını ispatlamaya çalışırlar. Hâlbuki affetmemek kendimize zarar vermekten başka işe yaramaz. Karşındakinin yaşadıklarımızdan hiçbir haberi yokken biz içimizdeki öfke kızgınlık nefret enerjisini büyütürüz. Gerginliğimiz omuzlarımızda sertlik ağrı şeklinde kendini gösterir.
Affetmek cennete açılan kapıdır. Bızı özgürleştirir. Hayatımıza huzur, neşe, doyum duyguları hayatımıza sağlar.
Tansiyon hastalarının nefesine baktığımızda limitli nefes aldığını gözlemleriz. Geçmişteki olaylara, duygulara takılı kaldıkları için nefesini tutarlar. Nefes almak için beklerler. Bu da kalplerini yeni birine açmadan önce bekledikleri anlamına gelir. Geçmişteki şartlanmalarına göre davranırlar.
Seanslarda amacımız nefesini hemen bıraktırıp, peşinden hemen tam kapasite nefes almalarını sağlamaktır.
Nefes seanslarında tansiyon hastalarına söylediğimiz olumlamalar
“ Geçmişi bırakıyorum. Geçmiş anılarımı tutunmuyorum. Kendimi ve başkalarını affediyorum. Her şey olması gerektiği gibi oldu. Olanı olduğu gibi kabul ediyorum. Geçmişten özgürleşip, barış, huzur ve sevginin içindeyim ”
kaynak: gülin sarıyiğit
Asıl eksiklik, eksik olduğumuzu düşünmekti.
Asıl eksiklik, çareyi başkasında aramaktı. Hayatın matematiği farklı;
iki yarımı toplayınca bir etmiyor.
İnsan tek başına mutsuzsa başka biriyle de
mutlu olamıyor.
Önce yalnızdık.
9 ay boyunca karanlık bir yerde dışarı çıkmayı bekledik ve
dünyaya ağlayarak
geldik.
Pişman gibiydik. Ya da mecburen gelmiş gibi.
Biraz büyüdükten sonra, kendimizi bildiğimiz anda, içimizi kemiren,
kalbimizi
kurcalayan o tuhaf duyguyu hissettik: Bir yerde bir eksik var dedik.
Korktuk.
‘Bunun sebebi ne?’ diye sorduk kendimize. Cevabı yapıştırdık:
‘Demek ki sahip olmadığımız bir şeyler var.
O yüzden eksiklik hissediyoruz’. Peki, neye sahip olmamız gerekiyor?
Çocukken ‘yaşımız küçük’ diye düşündük.
Her istediğimizi yapamıyoruz.
Kurallar, yasaklar var. Büyüyünce her şey yoluna girecek.
Büyüdükçe bir şey değişmedi.
Yine huzursuzduk. İçimizden bir ses aynı sözcükleri fısıldıyordu:
‘Bir eksik var. Kafamız karıştı.
Nasıl kurtulacağız bu iğrenç duygudan?
Nasıl geçecek bu?
Aklımıza yeni cevaplar geldi: Okulu bitirince geçecek.
İşe girince geçecek.
Para kazanınca geçecek. Tatile gidince geçecek.
Okulu bitirdik. Diploma aldık.
İşe girdik. Kartvizit aldık. Çalıştık. Para kazandık. Taşındık.
Araba aldık.
Çalıştık. Eve yeni eşyalar aldık.
Tatile gittik. Dans ettik. Terfi ettik.
Kartviziti değiştirdik.
Daha çok çalıştık. Daha çok para kazandık. Çalıştık. Çalıştık.
Geçmedi.’Bir yerde bir eksik var’ hissi, hala orada duruyordu.
Bu sefer de ‘Sevgilimiz olunca geçecek’ dedik.
‘Yalnızlığımız sona erince bui lletten kurtulacağız.
‘Beklemeye başladık.
Derken, biri çıktı karşımıza aşık olduk.
Ve anında başka biri olduk.
Daha güçlü, daha güzel, daha akıllı biri.
Hesap cüzdanları, kartvizitler,
hatta ilaçlar bile böyle hissetmemizi sağlamamıştı.
Sevgilimizin gözlerinde, daha önce bize verilmemiş
kadar büyük sevgi ve hayranlık gördük.
Sevgilimizin gözlerinde Tanrı’ yı gördük.
Işığı gördük.’Tünelin ucundaki ışık b u olmalı’ diye düşündük ‘kurtulduk’.
Sonra bir gün, daha dün bize deli gibi aşık olan insan çekip gidiverdi.
Ya da artık eskisi gibi sevmediğini söyledi.
Ya da başka birine aşık olduğunu söyledi.
Ya da daha kötüsü, başka birine aşık oldu ama söylemedi.
Telefonu açmamasından, elimizi tutmamasından, sevişmemesine bahane bulmak
zorunda kalmamak için biz uyuduktan sonra yatağa gelmesinden anladık, bir
terslik olduğunu.
Belki de sevmekten vazgeçen veya terk eden sevgilimiz değildi, bizdik.
Fark etmez. Sonuçta aşk bitti.
Şimdi her yer bomboş. Şimdi tekrar yalnızız. Başladığımız yere döndük.
Yıllarca uğraştık, eksiğin ne olduğunu bulamadık. Halbuki her şeyi denedik, her
yere baktık.
Öyle mi? Bakmadığımız bir yer kaldı.
İçimize bakmadık.
Eksik parçayı dışarıda aradık ama içimizde saklı olabileceğini akıl etmedik.
Birilerini sevdik, birileri bizi sevsin diye uğraştık ama kendimizi sevmedik.
Şaşıracak bir şey yok, tabii ki sevmedik.
Kendimizi sevsek bu kadar koşturur muyduk?
Canımız yanmasın diye duvarların ardına saklanır mıydık?
Kendimizi boş sanıp doldurmaya uğraşır mıydık?
Terk edilmekten korkar mıydık?
Asıl eksiklik, eksik olduğumuzu düşünmekti.
Asıl eksiklik, çareyi başkasında aramaktı.
Hayatın matematiği farklı; iki yarımı toplayınca bir etmiyor.
İnsan tek başına mutsuzsa başka biriyle de mutlu olamıyor.
‘Herkes beni sevsin’ diye uğraşınca kimse gerçekten sevmiyor,
herkes sevgisine şart koyuyor, sınır koyuyor.
Oysa ‘kendime duyduğum sevgi bana yeter’ diye düşününce,
kendimizi olduğumuz gibi kabullenince yarım tamamlanıyor.
Her şey bir oluyor. İşte o zaman perde aralanıyor.
Acı diniyor.
İşte o zaman başka `bir`i bir araya gelerek, hesabın kitabın,
korkunun kaygının hüküm sürdüğü sahte bir sevgi yerine,
gerçek bir sevgi yaratılabiliyor …..
Can Dündar
Günümüzde saçlarımızı yıkamak için kullandığımız ürünlerin çoğu sentetiktir ve cildimizdeki gözeneklerin içerisinden kan dolaşımımıza karışarak sağlığımıza zarar verebilen maddeler içerir. Eğer saçınızı bunlardan korumak istiyorsanız, o zaman evde hazırlaması kolay, tamamen doğal olan şampuan tarifimize göz gezdirin!
Şampuan üreticileri ürünlerinin güzel kokmasını ve bolca köpürmesini isterler. Ama farkına varmadığımız bir şey bu ürünlerin çok kuvvetli olduğu ve zamanla sağlığımıza zarar verdikleridir. Örneğin, bu ürünlerin birçoğu endüstriyel bir deterjan ve yağ çözücü olarak kullanılan bir aktif madde olan loril sülfat içerir. Bunu kafa derimize uyguladığımızda bu derimizdeki doğal yağları uzaklaştırıp cildimizi tahriş eder ve kurutur. Bu madde aynı zamanda toksiktir.
Doğal ve sağlıklı bir alternatif doğal ve bitkisel bazlı maddelerden ve kokulu esans yağlarından oluşan organik şampuanlar kullanmaktır. Ancak bunlar konvansiyonel ürünlere göre daha pahalı olabilirler.
Bu sorunun üstesinden gelmek için bir çözüm doğal ve az maliyetli olan ve evde hazırlanabilen geleneksel bir formül kullanmaktır. Buna bir örnek sodyum bikarbonat ve elma sirkesinden oluşan aşağıdaki tariftir.
Nelere ihtiyacınız olacak?
Sodyum bikarbonat
Elma sirkesi
İki adet plastik şişe
Şampuanı ve saç kremini nasıl hazırlayacaksınız?
Normal saçlar için, bir çorba kaşığı bikarbonatı eriyene kadar ılık bir bardak su içinde karıştırın ve şişelerden birini yarısına kadar onunla doldurun. Bu birinci karışım şampuandır. Yağlı saçlar için daha fazla bikarbonat ekleyebilir ve aynı şekilde kuru saçlar için kullandığınız bikarbonat miktarını azaltabilirsiniz.
İkinci şişede bir bardağın dörtte biri kadar elma sirkesini bir bardak suyla karıştırın. Bu ikinci karışım seç kremi görevini görecek. Saçınız ne kadar kuruysa kullanacağınız elma sirkesi miktarı o kadar fazla olmalıdır.
Doğal şampuanı ve saç kremini nasıl uygulayacaksınız?
1. İlk olarak bikarbonat karışımını ıslak saça uygulayın. Bununla kafa derinize hafifçe masaj yapın.
2. İyice durulayın. Saçınızın biraz kabalaştığını hissedeceksiniz. Sirkeyi uygulayarak onun pH’ını nötralize edin.
3. Sirkeyi saça ve kafa derisine uyguladıktan sonra saçlarınızı durulayın.
İsteğe bağlı diğer malzemeler
Saça güzel bir koku kazandırmak için ve onların şifa sağlayıcı etkilerinden faydalanabilmek için bu doğal saç ürünlerine esans yağlar ekleyebiliriz. Örneğin, çay ağacı yağı kepeğe karşı yardımcı olur ve biberiye yağı saç dökülmesini önler. Lavanta kafa derisini rahatlatır ve geride güzel bir koku bırakır. Merak etmeyin, sirke kokusu saçınız kuruduktan sonra ortadan kalkar.
lavanta-yağı
Biberiye esansı yağı doğal şampuanınıza katmak için mükemmel bir yağdır.
Eğer saçınız çok kuruysa, o zaman onu yıkadıktan sonra bir miktar jojoba yağı veya susam yağı uygulayabilir ve ardından da eğer saçınızın buna ihtiyacı olduğunu düşünürseniz nemlendirici bir saç maskesi de uygulayabilirsiniz.
Saçınızın ve saçınızı ve kafa derinizi sağlıklı tutan doğal tabakanın bu doğal ürünlerin kullanımına alışması biraz süre alabilir. Kimyasal ürünleri kullanmayı kestiğinizde saçlarınızda daha fazla yağlanma veya kepeklenme gibi bazı gözle görülür değişiklikler deneyimleyebilirsiniz. Böyle bir durumda sabırlı olmanız gerekir çünkü bunların olumlu etkileri kendilerini birkaç hafta kullanım sonunda gösterecektir. Bir diğer seçenek de bu geçişi daha yavaş gerçekleştirmektir. Yani saçlarınızı her yıkadığınızda daha az miktarda kimyasal ürün kullanabilirsiniz ve aşamalı olarak doğal şampuanı ve saç kremini daha fazla kullanabilirsiniz. En sonunda da artık kimyasal ürünlerin kullanımını tamamen kesebilirsiniz!
kaynak: sağlıkla kal facebook sayfası…Şiddetle öneririm
Fatoş Pabuccu Tuncay
Yasemin Sungur ile Kadınca Yaz(ı) Kampı
Kadınca Yaşam, Edebiyat Sohbet ve Yazı Atölyesi
Kamp Tarihi: 15 – 21 Ağustos, 7 gün, 6 gece, Toplam 36 saat
Bu NASIL Yaz(ı) Kampı?
Yaşamlarımızı, duygularımızı, dertlerimizi, deneyimlerimizi hem anlatalım hem yazalım. Okuyalım, ilham alalım, daha iyi nasıl yazarız, yazmak bizi nasıl iyileştirir, yazmak bize hangi yeni yolları açar farkına varalım. Sevgiyle bir araya gelip, hissedelim ve yazalım…
Bu kamp sonunda yazılan yazılar, denemeler, öyküler ile ortak kitap yayınlanacaktır.

Kadınca Yaşam, Edebiyat Sohbet ve Yazı Atölyesi
15 – 21 Ağustos tarihlerinde Gümüşlük Akademi, Bodrum’da 7 gün, 6 gece, 36 saat sürecek. Programda deniz, güneş, Bodrum ve çevresi keşfi de yer alacaktır.
Ne yazacağız ki?
Kendi hikâyelerimizi yazacağız. Hissettiğimiz, anladığımız ve yaşadığımız gibi… İçimizden geldiği gibi anlatacağız.
Kendimizi, kendiliklerimizi yazacağız. Onları, olumlu ve bütünleyici bakış açısı ile birleştireceğiz ki, umut olup kadınlara uçmak için kitap olsunlar… Evet, kitaplaştırmak arzusundayız yazdıklarımızı. Bu çalışmanın sonunda yazdıklarımız kitap olacak #KadıncaYazdık diyeceğiz. Kampımız Latife Tekin ev sahipliğinde gerçekleşecek. Yanı sıra, sürpriz söyleşi konuklarımız,yazarlar/şairler de olacak. Kamp süresince her gün bir kitap ve bir film ile sohbet edeceğiz.

Katılım Nasıl Sağlanacak?
Bu özel çalışmada yer almak isterseniz, neden katılmak istediğinizi anlatan bir e-posta yazmanızı rica ediyoruz. Konu kısmına #KadıncaYazmak yazdıktan sonra, dilediğiniz kadar sözcükle kendinizi ifade edin ve şu adrese iletin lütfen: ben@yaseminsungur.com
Bu atölye/kampa 12 kadın katılımcı kabul edilecektir.
Program Ücreti: 1.150 TL + KDV
Atölye değerine eğitim, söyleşi, editör, kitap çalışması ve vakfa destek bedeli dahildir.
(Yol + Konaklama + Yemek dahil değildir)
Katılım İçin Son Kayıt Tarihi: 10 Temmuz 2015’dir.Erken Kayıt İçin Son Kayıt Tarihi: 22 Haziran 2015’dir.
22 Haziran tarihine dek kayıt yaptıranlar için Program Ücreti: 1.000 TL + KDV
Kamp Yeri: Gümüşlük Akademisi, Doğanın içinde, sevgili Latife Tekin’in hayalleri ile var olmuş, ilham almak, yazmak konusunda güç veren bir yer. Her saat özel yaşanıyor.
Konaklama Gümüşlük Akademisi Vakfı’nda
Çift kişilik oda + kahvaltı 120 TL, Öğle yemeği 20 TL, Akşam yemeği 20 TL (Konaklama ve yemek tahminen 660 TL tutmaktadır, yol seçiminize bağlı, uçak biletleri hemen alınırsa gidiş-dönüş yaklaşık 200 TL)

Katılım İçin Son Kayıt Tarihi: 10 Temmuz 2015’dir.
Erken Kayıt İçin Son Kayıt Tarihi: 22 Haziran 2015’dir.
Başvurunuza 2 gün içinde yanıt alacaksınız. Kabul edildiğinizde atölye ücretinin yarısını ödemenizi rica ediyoruz. Kalan yarısını Ağustos başında ödemeniz mümkün. Konaklama ve yemek bedelini atölye/kampa katıldığınızda doğrudan Gümüşlük Akademisi Vakfı’na ödeyeceksiniz.
Bu atölye/kampa 12 kadın katılımcı kabul edilecektir. Katılımınız kesinleştiğinde detaylı program ve eğitime hazırlık bilgilerini göndereceğiz.
Gümüşlük Akademisi hakkında bilgi sahibi olmak için;
Gümüşlük Akademisi
Yasemin Sungur kimdir, neler yapar öğrenmek için;
Yasemin Sungur ve Martı Dergisi
Her türlü sorunuz için yazın ben@yaseminsungur.com
yaseminsungur.com net adresimdir
veya arayın
Telefon : 0216 449 65 94 – 0532 275 79 46
Yasemin Sungur
Heyecanlı, Paylaşımcı, Hep Öğrenci ve Sevgili
Sohbetçi, Gezgin, Fotoğrafçı
Eğitmen, Koç, Yazar
Kilo sorunlarımızın altında genelde korunma içgüdüsü vardır.
Kendimizi ifade etmekten korunma, eleştiriden korunma, cinsellikten korunma, duygulardan korunma, incinmekten korunma, kendi kendinden korunma gibi sebepleri olabilir.
Kilo problemleri olanların çoğunda bastırılmış öfke problemleri mevcuttur. Sanki öfkesini yemekten çıkartır gibi yemek yiyebilirler. Kendilerini ifade etme sorunları da vardır.
Kendine güvensizlik, kendi gerçeğini ortaya koyamama, potansiyellerini ortaya çıkarmaktan korktuğu için kilolarla kendini korumaya alma vardır.
Kilolu insanların çoğunda sahte bir neşeli olma hali, sürekli gülen bir yüz, hiç bir şey takmıyor havası, sürekli espri yapma ihtiyacı duyabilirler. Hâlbuki içinde fırtınalar esiyor olabilir. Duygularını bastırmakta üstlerine yoktur. İçinde öfke, kızgınlık, üzgünlük korku gibi duygular vardır.
Kilolu insanların onaylanmak ihtiyaçlarını karşılamak için, kendi isteklerinden vazgeçip, başkalarına uyum sağlama davranış modelleri olabilir. İstediklerini yapamadıkları ve sürekli kendinden ödün verdikleri için öfke birikmesine neden olur.
Nefes seanslarında kilolu insanların bastırılmış duygularını sağaltmak için tonlama ve olumlumalar çok ise yarar.
Kilolu insanlarda kullandığımız olumlumalar
“ Kendimi seviyor ve onaylıyorum, kendimi olduğum gibi kabul ediyorum, kendimi ve duygularımı ifade etmek güvenli, bu yaşamda güvendeyim, Ben olmak güvenli ”
Bol nefesli günler
kaynak: gülin sarıyiğit
Affetmek, başkalarının yarattığı koşullardan ve yanlışlardan dolayı kendimize acı vermeye, ya da başkasının bize acı vermesine izin vermemize son vermek demektir.
Akıntı, iltihap, kaşıntı, yara vajinal kuruluk ve benzeri tüm hastalıklar kadının karşı cinse karşı duyduğu öfke veya yetersiz, güçsüz hissetmesi ile alakaladır.
Özellikle geçmişte yasadıkları ilişkilerinde sevgili koca hatta babaya duyulan öfke bu hastalıkları tetikliyor.
Rahatsızlıklar mikrobik ve biyolojik gibi gözükse de genetik özellikler de taşıyabilir.
Bu tip hastalıklar yaşayan kadınların nefesine baktığımızda alt karın bölgesine nefes almadığını görürürüz. Nefes seanslarımızda alt karın bölgesindeki nefesimizi artırmaya çalışırız.
Karın bölgesi cinsellliğimizi ve kadınlığımızı kabul ettiğimiz bölgedir.
Bızde bu rahatsızlıklar varsa bilinçaltımızda derinlerde bir yerde kadınlığımız ile dişiliğimiz ile barışık değilizdir.
Kadın Hastalıklarımızı iyileştirmek için seanslarımızda su olumlamaları kullanırız
“ Kadınlığımla, dişiliğim ile barışığım , Cinselliğimi ifade etmek güvenli, Cinselliğimi yaşamaktan zevk alıyorum, Kadın olmak güvenli, kadın olmaktan onur duyuyorum “”
Nefes terapisti
Gülin Sarıyiğit Seans almak için Arayacağınız Numara
Tel : 0 532 665 41 15
Merhabalar,
Bundan sonra lokantalar, butik oteller, kahvaltı yerleri, çiftlikler gibi mekanların tanıtımını ”Jolly Tours’un Bloğu” (Türkiye’nin ilk 500 bloğu arasında) aracılığıyla yapmaya başladım. Beyoğlundaki ”Münhasır Kebap” ilk yazım…
Tanıtımını yapılmasını istediğiniz yerlere beni davet edin. Herkese duyuralım…
Anette İnselberg
Vedat Milor’u son bir iki senedir takip ederim. Önerdiği ve kafama yatan bazı yerlere gittim. Kimisini sevdim, kimisini sevmedim. Ama Münhasır Kebap’a bayıldım…
Münhasır Kebap, Beyoğlu’nda Ferhan Şensoy Tiyatrosu‘nun olduğu Halep Pasajı’nın içinde. Yeri ayak altı değil o yüzden bu şahane lezzetin tanıtıma ihtiyacı var. Eskiden Cafe Krepen vardı, büyükçe teraslı ama yemekleri vasat bir yer, bildiniz mi? İşte oraya gideceksiniz.
Yer kocaman, büyükçe bir teras, masalara iskemlelere özenilmiş. Çalışanlar samimi ve içten. Biz ilk gidişimizde önden tulum peyniri ve lavaş, ara sıcak olarak ise minik lahmacun ve çöp şiş söyledik. Bu arada acılı ezme ve sezon yeşillikleri müessesenin ikramı olarak geliyor. Ana yemek olarak da kaburga ve adana kebap istedik. Acılı ezme vasat, tulum peyniri ve lavaşlar ise güzeldi. Çöp şiş ortayı geçerdi. Minik lahmacun ise süperdi. Adana kebap anlaşılacağı üzere acılı olduğu için ben uzak durdum ama iyiydi. Ama en iyisi kaburgaydı. Allah’ım o ne lezzet. Kıvamı, pişmesi, kaburganın üstündeki eti, lokum gibiydi lokum…
Münhasır Kebap’ın bir artısı da diğer kebapçılara göre inanılmaz ferah bir ortama sahip olması. Özellikle yaz aylarında tentelerin açılmasıyla da şahane bir restoran halini alıyor.
Bir hafta sonra tekrar gitmeye karar verdik. Bu sefer şalgam suyu, bir büyük boy klasik lahmacun, bir büyük boy antep lahmacunu (sarımsaklı), müesseseye özel münhasır kebap (üzerine bonfile dilimleri sarılmış adana kebap), tabii ki yine kaburga ve künefe aldık. Ben klasik lahmacunu sarımsaklıya tercih ettim ama inanın onun dışında her şey süperdi. Özellikle münhasır kebap mutlaka tadılması gereken bir lezzet. Bol fıstıklı ve kaymaklı künefe de İstanbul’da yediklerim arasında en iyilerinden birisiydi. Etler nasıl lezzetli anlatamam (anlayacağınız burada mezelere takılma, etlere koş durumu var). Hatta bu yazıyı yazarken kaburganın lezzeti aklıma geldi de yeniden gideyim diye plan yapmaya başladım…
Ambians: 3
Servis: 4
Yemekler: 4,5
Et severler için kaçırılmayacak bir mekan…
Sağlıcakla…
Anette İnselberg