Budist düşüncelerden yararlanmak için yoga yapmanıza, çeşitli diyetler uygulamanıza veya inzivalara çekilmenize gerek yoktur (ama elbette yaparsanız yararını da görürsünüz). Budist düşüncenin üç temel ilkesi vardır, bunlara “Soylu Gerçekler” adını vermişler. Bunları yaşamınıza uygulayarak hareket ettiğinizde yararlı etkilerini görebilirsiniz.
1. Dukkha: Yaşamak acı içerir ve acı çekmemize sebep olur.
Pek çoğu, bu yüzden budizme karamsar veya olumsuz (bizim tabirimizle arabesk de) diye yargılayabilir. Bu, Soylu Gerçekler’den ilkinin “yaşam acı çekmektir” şeklinde çevrilmesinden kaynaklanır. Ama bu ifadede okuduğunuzdan fazlası yatıyor. Bu bize sadece “yaşam acımasız, onunla başa çıkmasını öğren” demiyor.
Aslında yaşamlarımızda zorluklu duygulardan kaçınarak veya bastırarak daha çok acı yaratıyoruz. Evet, yaşamlarımız hoş olmayan çeşitli duygularla işaretleniyor: kayıplar, sıkıntı, endişe gibi duygular aralıklarla tekrarlanıyor.
Ama çeşitli beklentilere, objelere ve hallere tutunmamız, yapışmamız, güçlü bir hüsran, hayal kırıklığı ve benzeri acılara sebep olmakta. Bu yüzden acıdan korkmak veya meseleye mutlak çözümü aramakla (ve tabii böyle bir çözümün bulunamamasından da hüsran duymak) yerine esasında acı çektiğiminizi fark edebiliriz.
Bu bilgiyi gündelik yaşamda nasıl kullanabiliriz? Kırıldığınız düşüncesine kendinizi kaptırmayın. Ölüm, yaşlanma, hastalık, acı çekme ve kaybın yaşamın bir parçası olduğunu kabul edin. Mücadelenin içinde kabullenme becerinizi geliştirin. Yaşamın fiziksel ve duygusal açıdan kolay ve rahat geçeceği düşüncesine tutunmayı bırakın. Bu, popüler kültürün moda, reklamlar ve benzeri araçlarla bize dayattığı bir yalan. Hastalık, kalp kırıklığı, kayıp, hayal kırıklığı ve hüsran, “bağlılık oluşturmama” çalışarak yatıştırılabilir. Kusurluluğu kabullenin, yaşamın, bedeninizin veya olguların tek bir ideal şekilde olması düşüncesini terk edin. Kalbinizi belirsizliğe açın.
“
2. Anitya: Yaşam sürekli bir akış halidir.
Anitya ya da “geçicilik” bildiğimiz yaşamın sürekli bir akış halini tanımlar. Henüz akıp giden ana tutunamayız ve onu tekrar yaşamamız da mümkün değildir. Geçen her gün hücrelerimizin değişmesine yol açar, düşüncelerimizin evrilmesine, çevremizdeki ısının ve hava kalitesinin değişmesine yol açar. Çevremizdeki her şey, her an değişir. Sürekli.
Özellikle rahat değilsek, geçicilik kavramı kendisiyle çelişircesine rahatlamızı sağlar. Diğer bir deyişle: hiçbir şey sabit değilse acımızın da sabit olmadığını ve geçeceğini biliriz. Ama neşe ve coşku deneyimliyorsak geçicilik korku verici şiddette olabilir.
Geçicilik düşüncesini ilk elden deneyimlediğimizde bu, muhteşem şekilde özgürleştirici olabilir. Buddha, bu fikrini açıkladıktan 100 yıl kadar sonra batıda yunan filozof Heraclitus çok benzer bir ifadeyle “Aynı nehirde iki defa yıkanamazsınız” ifadesiyle bunu dile getirdi. Sahip olduğumuz tek gerçeklik, şimdiki andır.
Bu bilgiyi gündelik yaşamda nasıl kullanabiliriz? Değişim fikrini neşeyle karşılayın. Herşeyin sürekli değişim ve dönüşüm olduğunu kabul edin. Düşündüğünüzde hayran bırakacak kadar güzeldir bu fikir. Her ne kadar geçicilik kavramı biraz ürkütücü gibi gözükse de, şimdiki zamanda her yaşadığımız deneyimi takdir etmeye yardımcı olur: ilişkilerimizi, bedenimizi, duygusal halimizi, sağlığımızı, hava koşullarını, sevdiğimiz ayakkabamızı, işimizi, gençliğimizi, zihnimizi. Keyif aldığımız anların tadını çıkaralım, üzen anların da geçip gideceğini bilerek hareket edelim.
“
3. Anatma: Ben olgusu sürekli değişim halindedir.
Çeşitli ruhsal terapilere giden insanlarda sık rastlanan bir düşüncedir “Kendimi bulmak istiyorum” düşüncesi. Tüm kültürümüz, toplum bizi kalbimizle zihnimiz arasında sıkışmış sabit ve değişmez bir “ben” algısına yönlendirdi. Belki de beynimizin içinde bir yerde gizlidir?
Budizm ise sabir, değişmez bir “ben” olduğunu varsaymaz. Anitya (geçicilik) ile paralel olarak tüm kişiliğimizi oluşturan hücrelerimiz, belleğimiz, düşüncelerimiz ve ben algımız zamanla değişim geçirir. Elbette her birimiz farklı kişiliklere sahibiz (bu bile zamanla değişir). İsimlerimiz, mesleklerimiz ve bizi tanımlayan sıfatlarımız bizi “ben” algısını pekiştirmek için tanımlar.
Ama sabit bir ben algısı da kültürümüzün bize anlattığı bir masaldır: hikayemizi kendimiz değiştiririz ve haliyle kendimizin her an, her yerde değişebildiği düşüncesini de kabul edebiliriz. Thich Nhat Hanh’ın söylediği gibi: “Geçicilik sayesinde herşey mümkün”.
Bu bilgiyi gündelik yaşamda nasıl kullanabiliriz? “Kendimizi bulmak / keşfetmek” üzerine yoğunlaşmak yerine her an, olmak istediğimiz kişiyi yaşayarak. Değişim söz konusu olduğu için kendimizi biraz rahatsız, daha doğrusu düne ve daha önceki günlere göre farklı hissedebiliriz. Bugün üzgün olmamız, sonsuza kadar üzgün olmamıza sebep olmaz. Diğer insanları affedebiliriz. Kendimizi affedebiliriz.
“
Sabit bir “ben” algısına bağlılığımızı bırakabildiğimizde yaşamımızda sürekli olan değişimleri rahat karşılayabiliriz. Her yeni bir anda kendimiz de yepyeni var oluyoruz.
Orjinal metin: MindBodyGreen