Huzur korkusu

11834780_1112972542050623_35134824098178345_o[1]

Çağımızın en ciddi fobisinin “huzur korkusu” olduğunu gözlemliyorum. Bu korku o kadar kısıtlayıcı ve akıl karıştırıcı bir korku ki, insanlar huzursuzluğun neden olduğu sorunların pençesinde kelimenin gerçek anlamında inim inim inlerken, tüm hakiki potansiyellerini çürütürken, tüm ilişkilerini anlamsızlaştırırken, her güne heyecanla uyanmak yerine bezgin ve aynı şeyi yaşayacak olmanın sıkıntısı ile uyanırken, hayatın anlamından gittikçe uzaklaştırırken, bütün bunları çaresi olan huzur ile karşılaştıklarında donmuş bir insanın ateşle karşılaştığında verdiği acı dolu tepkiyi veriyorlar. Huzur insanları korkutuyor. Huzur insanlara sıkıcı, anlamsız, yavan, korkutucu geliyor. Acıları huzursuzluktan geliyor olsa da bu acıların tedavisi olan huzur o kadar ürkütücü geliyor ki iyileşme yerine kötüleşmeyi, hastalığı tercih ediyorlar. En acısı da kendilerini bu hastalıktan kurtaracak olan çareleri ve bunları onlara sunan öğretmenleri, bilgeleri, yol göstericileri düşman bellemeleri, onları sıradanlaştırmaya, kendilerinden yapmaya çabalamaları.

İnsanlar bütün huzursuzukları aynı kalsın, huzursuzlukları için kullandıkları tüm uyuşturucular aynı kalsın, hala internet kullansınlar, hala cep telefonlarının içindeki dünyada yaşasınlar, hala televizyon şovlarında, boş konuşmalarda, siyasette, anlamsız tartışmalarda, dinlerde, öğretilerde, inançlarda kendilerini kaybetsinler, hala alkış, övgü açlığı duysunlar, hala delirmiş halde duyularını tatmin etmeye çalışsınlar, hala nevrotik komplekslerinin zorlamasıyla hareket etsinler, hala kendilerini gerçekte olmadıkları kişiler sanmayı sürdürsünler, hala çevrelerini gerçekte olmadıkları kişi oldukları yönünde ikna etmeye çabalasınlar ve bunların tümü olmayı sürdürürken huzurlu ve mutlu olsun istiyorlar.
Huzur korkusu, çağımızın en büyük korkusu. Bu korku, ilk olarak insanı aptallaştırmaya başladı, bugünlerde değersizleştiriyor ve anlamını yitirmesine sebep oluyor ve böyle giderse yakın bir zamanda büyük kısmını yok edecek.
Tüm varlıkların bir an önce uyanması için dua ediyorum.
Uyanın!

Cem Şen

“Yürürken nehrin kenarındaki dar, uzun havuzu fark ettiniz mi, bilmiyorum.
Nehirle bir bağlantısı yok, balıkçılar tarafından kazılmış olmalı. Derin ve geniş nehir sakince akarken bu havuz pislikle doludur, çünkü nehirdeki yaşamla bağlantısı yoktur ve içinde balık bulunmaz. Durgun ve pis bir sudur bu.
Oysa hemen yanında yaşam ve canlılık dolu derin bir nehir akar.
Peki, insanların da böyle olduğunu düşünmüyor musunuz?

Kendileri için, hızla akan yaşam nehrinden uzak, küçük bir havuz kazar,

o havuzda kokuşur, o havuzda ölüp giderler.

Bizler de bu durgunluğa, bu çürümeye “varoluş” adını veririz.

Yani hepimiz bir kalıcılık hali isteriz.

Bazı arzuların sonsuza kadar sürmesini, zevklerin sonunun gelmemesini isteriz.

Küçük bir kuyu kazarız ve içine girip
etrafına ailemizden, hırslarımızdan, kültürümüzden, korkularımızdan, tanrılarımızdan, çeşitli ibadet biçimlerimizden oluşan bir duvar örüp

yaşamın; devamlılığı olan, sürekli değişen, hızlı, derin, sıradışı bir canlılık ve güzellikle dolu olan yaşamın

dışarıda akıp gitmesine izin vererek orada ölürüz.”

Krishnamurti’den alıntı …

kaynak: Hülya Reisin facebook sayfası

Bu yazılanların bazı bölümlerini hisseder gibi olsam da ne yazık ki tamamını anlamaktan çok uzağım umarım bir gün bu hayatta o seviyeye ulaşma şansım olur. Anette

Yorum bırakın