Benden bu kadar kızlar. Unutmayın! Dünyada kendinizden daha değerli kimse yok. Hepinizin hak ettiği harikalıkta bir eş bulmasını diliyorum ❤
KAYNAK: ONEDİO
Her kadının hayalidir prensesler gibi göründüğü o beyaz gelinliği giymek. Her şey harika olsun, hiç unutulmayacak güzellikte bir düğün olsun isteriz. Peki evlenmeyi planladığınız kişi sizin için doğru kişi mi?
1. Annesiyle ilişkisi nasıldır?
Bir erkeğin annesine davranış şekli, kadınlara verdiği değerin bir ön izlemesidir. Etrafınızdaki herkes “anne kuzusu erkekten uzak dur” diyebilir. Siz onları dinlemeyin. Kendi annesine saygısız davranan erkek diğer kadınlara kim bilir neler yapar!
2. Ne istediğini biliyor mu?
“Büyüyünce ne olacaksın” sorusunu hepimiz defalarca duymuşuzdur. Bu soru büyüdüğümüz zaman da önemini korumaya devam ediyor. Geleceğe dair hedefleri olmayan, hayatıyla ilgili amaçlarını belirlememiş erkekten uzak durun.
3. Karşılaştığı her sorunda pes edip yıkılıyor mu?
En ufak aksaklıkta bile yüzü düşen, kahrolan karamsar insanlar sizi dibe çeker. Hele bir de bu kişi hayatınızı birleştirmeyi düşündüğünüz insansa ömür boyu kara bulutlarla çevrili bir hayat yaşayacaksınız demektir.
Hayatın iyi yönlerini göremeyen, zorluklarla birlikte göğüs geremeyeceğiniz erkeği hayatınıza sokmayın.
4. Evlilikten korkuyor mu?
İşte bu koca bir yalan. Aslına bakarsanız hiçbir erkek erkek evlilikten korkmaz. Sadece evliliğin getireceği sorumlulukları taşımaya gücü yoktur ya da işine gelmiyordur. Dışarıdaki yüzlerce çiçekten bal almak varken neden tek bir papatyayla yetineyim diye düşünen bir arıdan farkı yoktur. Aman ha sakın “belki ilişkimiz ilerledikçe fikri değişir” diye düşünmeyin. Tüm erkekler niyetini en baştan belli eder aslında. Biz sadece aşkın verdiği at gözlükleri yüzünden gerçekleri görmek istemeyiz.
5. Öfkesini kontrol edebiliyor mu?
“Aslında beni çok seviyor, asla canımı yakmak istemez ama sinirlenince kendine hakim olamıyor işte” cümlesini kurarsınız muhtemelen fakat bu cümlede “ama”dan önceki kısmın hiçbir kıymeti yok. Bu duruma katlanmak zorunda değilsiniz. O adam sizi hak etmiyor.
Hatasını kabul etmeyen erkeği de almayın hayatınıza. Yakmayın kendinizi bu odunlarla.
İlişkide kıskançlık elbette olması gereken ve ilişkiyi besleyen bir faktördür. Fakat bunun dozunu tutturamayan erkek size ciddi sıkıntılar yaratabilir.
“O eteği giyemezsin”, “artık o çocukla görüşmeni istemiyorum” , “en geç dokuzda evde ol”… Yazarken bile sinirleniyorum. Siz kimsenin eşyası ya da evcil hayvanı değilsiniz. Size emirler vermesine, hayatınızı yönetmesine izin vermeyin.
Siz o yokken de var olan, ondan sonra da var olacak olan bir bireysiniz. Kendinize olan saygınızı kaybettirmesine izin vermeyin.
8. Değişime açık mıdır?
“Ben buyum beni böyle kabul et” dediği an çantanızı alın ve o erkekle vedalaşın. İnsan denilen canlı, yeniliğe ve değişime açıktır. Yıllar içinde, sevdiğimiz müzik türü, giyim stilimiz, olaylara bakış açımız ve diğer pek çok şey sürekli bir değişim halindedir.
Değişimi baştan reddeden, olumsuz özelliklerini ömür boyu değiştirmeyeceğini söyleyen erkek gerçekten doğruyu söylüyordur ve değişmeyecektir. Siz onu o şekilde kabul etmek zorunda değilsiniz.
Bir ilişkide karşılıklı fedakarlıklar olmazsa o ilişkinin ömrü zaten son derece kısa olacaktır. Bırakın değişmesin ve kendi sabit dünyasına yalnız başına yaşasın.
9. Eğlenilecek bir erkek midir?
Umarım içinizde erkekleri hala “evlenilecek erkek” “eğlenilecek erkek” diye ayıranlar yoktur. Eğlenemeyeceğiniz adamla bir ömrü nasıl geçireceksiniz yahu? Birlikte eğlenemediğiniz, saçma sapan şeylere gülüp, kimi zaman da ufak çılgınlıklar yapamayacağınız bir erkekle sürdüreceğiniz hayatı bir düşünsenize. Sıkıcı, buhran dolu, daha da sıkıcı, bunaltıcı, daha da daha da sıkıcı!
10. Merhamet ve şefkat sahibi midir?
Kadınların, merhametli, şefkatli, sıcacık bir kalbe sahip olması alıştığımız bir durum. Erkeklerde nadiren görülen bu özellik, dikkat etmemiz gereken önemli şeylerden biri.
Canınız yandığında onun da yüreği parçalanıyorsa, hasta olduğunuz zaman ne yapabilirim diye etrafınızda dört dönüyorsa, bütün mutfağı birbirine katmasına rağmen size sıcak bir ıhlamur yapıyorsa, çok yorulduğunuz zaman çantanızı bile taşıyorsa, sıkı sıkı tutunun adama, sakın elinizden kaçırmayın!
Bir erkeğin sizi el üstünde tutması, prenses gibi davranması asla tek başına yeterli değildir. Diğer insanlara davranış şekline bakarak bir insanı çok kolay tanıyabilirsiniz. Bir mekana gittiğinizde masaya gelen garsonla nasıl konuşuyor? Nazik ve güler yüzlü mü yoksa kaba ve emirler savurarak mı? Yolda yürürken aniden yanınıza gelen peçete satan çocuğa nasıl davranıyor? Sevecen ve merhametli mi yoksa kaba ve saldırgan mı?
Kalbinde iyilik barındırmayan ve nezaket sahibi olmayan erkeğin sizin hayatınızda yeri olmamalı.
12. Sizi dinliyor mu?
İlişkiyi, başka kadınlarla rekabet etmek için yaşamazsınız. Siz, olduğunuz halle zaten harika bir insansınız. Kusurlarınızla, güzelliklerinizle, doğrularınızla ve yanlışlarınızla varsınız bu dünyada. Sizi sürekli başka kadınlarla kıyaslayan ve kendinizi kötü hissetmenize sebep olan erkeğe hemen çıkışın yerini gösterin ve kendinizi özgür bırakın.
14. Küçük sürprizler yapıyor mu?
Elbette evin önüne bir kamyon dolusu kırmızı gülle gelsin demiyorum ama arada sırada sizi şaşırtmalı, mutlu etmeli. Yorgun olduğunuz gün, gizlice mutfağa gidip sizin için atıştırmalık bir şeyler hazırlasın, mutsuz uyandığınız gün sizi keyiflendirmek için ufak sevimlilikler yapsın, senede birkaç kez en sevdiğiniz çiçeklerle kapıyı çalsın yeter.
15. Çocuklarla nasıl bir ilişkisi var?
Bazılarınızın “böyle bir dünyaya çocuk getirmek istemiyorum” dediğini duyar gibiyim. Yine de evin içinde minik ayaklarıyla pat pat yürüyen sevimli bir canavara kim hayır diyebilir ki? Tabi çocuk istiyorsak karşı tarafın da bu konuda ne düşündüğünü bilmemiz lazım. Çocuk istiyor mu? Çocuk olduğu zaman bunun getireceği sorumlulukları yerine getirebilir mi? Hepimiz kendimize iyi bir eş istediğimiz kadar çocuğumuza da iyi bir baba olabilecek erkeği arıyoruz çünkü.
Benden bu kadar kızlar. Unutmayın! Dünyada kendinizden daha değerli kimse yok. Hepinizin hak ettiği harikalıkta bir eş bulmasını diliyorum ❤
KAYNAK: ONEDİO
ALERJİLER
Ruhsal savunmamız nasıl tehlikeli bilinçaltı konuların üstüne çıkmasını engelliyorsa, savunmamız da virüs ya da zehir denilen “dış” düşmanlara karşı aynı konumu alır. Kendi değer sistemlerimize o kadar bağlanırız ki, aldığımız tedbirlerin şart olduğuna inanmaya başlarız. Oysa düşman diye bir şey yoktur, biz kendi kendimize bazı şeyleri “düşman” olarak ilan ederiz.
Alerji ; Düşman olarak tanımlanan bir maddeye gösterilen aşırı tepkidir. Beden, hayatta kalabilmek için verdiği bu tepkide tamamen haklıdır. Bağışıklık sistemi, alerjenlere karşı antijenler geliştirir ve düşmana karşı anlamlı bir savunmaya girişir. Yalnız alerjiklere bu savunma ölçüsüzce abartılıdır. Beden aşırı derecede silahlanır, gittikçe daha fazla sayıda madde düşman olarak ilan edilir.
Askeri alanda olduğu gibi, aşırı silahlanma her zaman güçlü bir saldırganlığın işaretidir. Bu nedenle alerji de, bedende bastırılan güçlü bir saldırganlığın ve savunmanın ifadesidir denilebilir.
Biraz daha açıklamak gerekirse; bir insan, belli bir dürtüyü bilinciyle yaşıyor ama dışarı vurmuyor olabilir. Ya da dürtüyü öyle mükemmel biçimde bastırmıştır ki, bunun özelliklerini asla açık bir biçimde kendisine yaşatmaz. Dolayısıyla çok saldırgan bir insan kadar çok yumuşak bir insan da saldırganlığını bastırmış olabilir. Alerjide, saldırganlık bilinçlilik boyutundan bedensel boyuta iner. Artık bedenimizle dilediğimiz gibi saldırırız, savunma yaparız, savaşırız ve zaferler kazanırız. Zararsız nesneleri bile düşman ilan ederiz. Çiçek tozları, hayvan tüyleri, toz, duman, çilek, domates vs.
Saldırganlığın korku ile yakından bağlantılı olduğu bilinmektedir. İnsan sadece korktuğu şeylerle savaşır. Bazı alerjenleri yakından incelersek, alerjiklerin sembolik anlamda bu kadar tutkuyla savaşacak kadar korktukları yaşam alanlarını bulabiliriz. Sevgi sembolü olan kedi-köpek tüyleri ve döllenme-üreme sembolü olan çiçek tozları da “sevgi”, “cinsellik”, “içgüdü”, “doğurganlık” konularının, korku ile yakından bağlantılı olduğunu gösterir. Ev tozları alerjisinde de ortaya çıkan kirliliğe karşı duyulan korkudur.
Alerjisi olanlar, kendilerini bu konulardan şiddetle korumakta ve içeri girmelerine izin vermemektedirler. Alerjikler, alerjenlerden kaçarak, aslında onun temsil ettiği yaşam konularından kaçarlar.
Alerjiklerin iyileşmeleri için, kaçındıkları ve kendilerini savundukları alanları bilinçlerinden içeri almaları, onları özümsemeleri, onlarla bütünleşmeleri gerekir. Alerjik olan bir kişiyi savunma sistemlerinde desteklemek yerine, düşmanları ile uzlaşmaya ve onları sevmeye yöneltmek gerekir.
Alerji=Maddeye Dönüşmüş Bir Saldırganlık
Alerjik olanlar kendilerine şu soruları sorabilirler :
1- Neden saldırganlığın bilincimde oluşmasına izin vermiyorum ve onu bedenime inmek zorunda bırakıyorum?
2- Yaşamın hangi alanlarından büyük bir korku duyuyor ve onlardan kaçıyorum?
3- Bendeki alerjen türü hangi konuyu işaret ediyor? Yaşamın karanlıkta kalan alanları anlamında cinselliği mi, dürtüleri mi, saldırganlığı mı, üremeyi mi, kiri mi?
4- Alerjilerimi ne ölçüde, çevremi idare edip yönlendirmekte kullanıyorum?
5- Sevgi ile, yani içeriye alma yeteneği ile aram nasıl?
Thorwald Dethlefsen/ Ruediger Dahlke
Ilahi Nizam Ve Kainat tan alintidir
Holistik Sağlık Ve Beslenme Terapisi/Yasemin Tokvan
Kaynak: Sağlıkla Kal Sayfası
Fatoş Pabuccu Tuncay
Sevginin hayatımızdaki yerinin ne kadar önemli olduğu konusunda çoğumuz kuşkusuz hemfikiriz. Ruhsal ve bedensel açıdan olumlu etkisi saymakla bitmez. Hayatımıza binlerce katkısını sıralayabiliriz.
İnsanlara ve özellikle hayvanlara onlara gerçekten değer vererek yaklaştığınızda, onlarla hakikatli bir iletişim kurduğunuzda o an siz fark etmeseniz de katkısı inanılmaz. En azından o esna da farkında olabilirseniz; kaygılarınızdan ne kadar uzaklaştığınız görebilirseniz. Peki etkisini bu kadar aza indirgeyebilir miyiz? Tabii ki hayır!
Etrafınıza kısa süreli bir bakın ve mukayese yapın. Hayvanlara bağlı, onlara sevgi besleyenler ve diğerleri hakkında. Kuşkusuz sevgi besleyenlerin; hayattan daha memnun, daha güler yüzlü, hayat bağının daha güçlü olduğunu göreceksiniz. Bu bizim gözlemlerimizle ortaya koyabildiklerimiz. Bu konuyla ilgili bilimsel araştırmalar da mevcut.
Michigan Üniversitesi’nden Sara Konrath ve Stony Brook Üniversitesi’nden Stephanie Brown bu konu hakkında araştırma yapmışlar. Yaptığı çalışmalarında çıkan sonuçlar ise oldukça sevindirici. Gerçekten birine karşılıksız sevgi duyabilen, yani kendinden başka canlılara şefkat gösterebilen insanların ömürlerinin daha uzun olduğunu iddia ediyorlar.
Önemli olan bir şeyi yapıyor olmanız değil, bunu ne kadar gerçek ve doğru amaç hissiyle yapıyor olduğunuz, işte bu bilinç aradaki farkı yaratıyor. Eylemde bulunurken gönüllü ve gönülsüz insanların varlığını bilirsiniz. Gönüllü insanlara baktığınızda bunu fedakarlıktan kaçınmayarak yaptığını fark edersiniz ve sonucunda sadece mutlu olurlar. Bilim dünyası işte bu farkı ikiye ayırıyor; hazcılık (Hedonizm) ve mutçuluk (Eudaimonizm).
Barbara Frederickson, Steve Cole ve arkadaşları da bu konu hakkında çalışma yapanlardan. Onların çalışmaları biraz farklı ve insanların mutluluklarını hücresel düzeyde inceliyorlar. Hazcılık ilkesi doğrultusunda yapılan eylemlerde insan hücrelerinde daha çok hastalığa neden olan hücrelerle (enflamasyon) karşılaşmışlar. Diğer taraftan canlılara sevgi ve şefkat gösterenler insanlarda enflamasyon hücreleri bir hayli düşmüş. Bu nedenle hazcılığa dayanan bir sevgi yerine gerçek ve samimi bir sevginiz olsun, gerçekten iyi olmanın yolu buradan geçiyor.
Peki nasıl ulaşabiliriz bu saf sevgiye? Bilimsel alan yazının bize söylediği; düşünceli hareket etmek, mevcut sevginizin artırmak için çaba sarf etmemiz gerektiği. Mutçuluk ile hissedilen sevgiyle hayatımızın amacını ve anlamını bulmamızı söylüyor. Manevi anlamda gerçekten ne istediğinize yönelin, ruhunuz sizi nereye çekiyor bunu bulmanız önemli. Belki bu belirli tavsiyeler size doğru bir yola sevk edebilir ama bu işin anahtarı aslında çok basit: Sevmek, daha çok sevmek!
kaynak: Gaia dergisi
Hazırlayan: Fulya Uysal
Zeki insanlar iletişim kurdukları insanları etkilemeyi çok iyi bilirler. Doğru manipülasyon tekniklerini kullandıklarında kontrol edemeyecekleri kimse yoktur. O tekniklerini sizin için derledik.
İşte Zeki İnsanların Karşılarındakini Kontrol Altına Almak İçin Kullandıkları 10 Manipülasyon Tekniği!
10. Vücut Diliyle Bilinçaltı Manipülasyonu
Zeki insanlar diyalog halindeyken kendinden emin bir şekilde sık sık kafalarını yukarıdan aşağıya doğru sallarlar. Bu davranış, çoğunlukla karşıdaki kişinin de onaylarmışçasına kafa sallamaya başlamasına ve istemese de hemfikir olmasına yol açar.
9. Özgüven Eksikliğini Kullanmak
Karşısındakini kontrolü altına almak isteyen zeki bir insan, muhattabının kişiliğiyle veya dış görünüşüyle alakalı öz güven duymadığı bir yönünü başka bir insanda tespit ederek bunu alaylı bir şekilde söyleyebilir. Karşıdaki kişi direkt kendisiyle dalga geçilmediği halde, eksik özelliği alaya alındığı için rencide olur. Rencide olan insan ise, içgüdüsel olarak kendini ispat etme ve sevdirme çabasına girer. Kusurları başka insanlarda görülüp kendinde görülmediğine inandırılan kişi daha da savunmasız hale gelir. Son evrede kişi, manipülatörüne karşı inanılmaz bir sempati duyar ve itaat eder.
8. Tek Çare
Bu teknikte amaç karşı tarafta çaresizlik hissi yaratmaktır. Tekniğin temel prosedürü; “problem üret, tepkileri ölç, yardım istemelerini sağla ve çözüm sun” şeklindedir. Bu tekniği medya, reklamcılar ve hükümetler de sık sık kullanır. Teknikte temel amaç karşı tarafa sanal bir sorun yaratmak ve bu sorunu kafalarında büyüterek sizden yardım istemelerini sağlamaktır. Örneğin estetik ameliyata ihtiyacı olmayan birisine bu tekniği uyguladığınızda bir süre sonra kendisinin çirkin olduğunu düşünmeye başlayacak, estetik ameliyata ihtiyacı olduğunu hissedecektir. Son aşamada ise sizden yardım isteyecek ve sunduğunuz çözümü kabul edecektir.
Aile içinde ve sosyal yaşamda sıklıkla görülen bir manipülasyon tekniğidir. Bu psikolojik teknik genelde insanları itaat ettirmek için kullanılır. Çocuğunun harçlığını kısıtlayan baba buna bir örnektir. Bu manipülasyon tuzağından kurtulmanızın tek yolu bağımsızlaşmak ve kendi gelir kaynağınızı elde etmektir.
6. Daha Fazlasını İstemek
İnsanların bencil oldukları anları ve durumları çok iyi tahlil eden zeki insanlar karşı tarafa önce istediklerinden daha fazlasını gösterip sonra istediklerini çok kolay bir şekilde elde ederler. Örneğin; önce karşınızdaki insandan yapamayacağı, uçuk kaçık bir iyilik isteyip daha sonra asıl isteğiniz olan küçük iyiliği rica ettiğinizde muhtemelen muhatabınız bunu kabul edecektir. Çünkü birinci istekten sonra ikincisi çok daha makul gelecektir ve sizi bir daha reddetmekten suçluluk duyacaklardır.
5. Müttefik Duruş
Zeki insanlar önerilerinin dikkate alınması ve karşı tarafı istedikleri şeye ikna etmek için sıklıkla bu tekniği kullanırlar. Teknik temel olarak şu prensibe dayanır: Eğer konuşmaya karşı tarafla uzlaşarak başlarsanız, muhatabınızın konuşma sonuna kadar sizinle uzlaşık kalıp önerilerinizi dikkate alma olasılığı oldukça fazladır. Ayrıca bu tekniği desteklemek için sıklıkla saygıdeğer kişileri referans göstererek onların ilgili konudaki görüşlerinden alıntı yaparlar.
4. Suyuna Gitmek
Bu tekniği bir öncekinden farklı olarak karşı tarafla ilk anda diyaloğu tutturamadıklarında kullanırlar. Eğer karşınızdaki insan size karşı çok sinirli ve tepkiliyse, yanında durup gözlerinin içine bakmak karşı tarafın bilinçaltını etkileyecek ve onun için bir tehdit unsuru olmaktan çıkmanızı sağlayacaktır.
3. Ben Franklin Etkisi
aha çok nefret ettiğimizi iddia eder. Yani birine yararımız dokunduysa, aynı kişiye benzeri bir durumda yardım etme isteğimizin diğer insanlara nazaran daha yüksek olduğunu söyler. Zeki insanlar bunu çok iyi kullanırlar. Eğer karşıdaki kişiyle yeni tanışmışlar ve karşı tarafın kendilerinden çok hoşlanmadığını anlarlarsa onlardan reddedemeyecekleri bir iyilik isterler. İyiliği yapan kişi bir yatırım yapmış olacağı için, iyilik yaptığı kişiyi sevmiş olması gerektiği fikrini benimsemeye ve iyilik yaptığı kişiyi daha çok düşünmeye başlar.
2. Korkut ve Rahatlat
Memorial Hastanesi Kardiyoloji Bölümü’nden Doç. Dr. Erhan Babalık, kalp krizinde acil müdahalenin önemi ve kriz anında yapılması gerekenler hakkında bilgi verdi.
Kalp krizinin en sık belirtisi, şiddetli göğüs ağrısıdır. Çok şiddetlidir ve başlangıcı da çoğunlukla ani bir şekilde gelişir. Ancak bazen ilk belirti, ‘ölüm’ olabilir.
👉 Kalp krizi nasıl belirti verir?
Kalbi besleyen damarlardan bir tanesinin ani olarak tıkanmasına bağlı olarak gelişen kalp krizi, tıkanan damarın kalbi beslediği bölgede kalp dokusunun hücrelerini yitirmesine neden olmaktadır. Buna bağlı olarak ölüme varan sonuçlar ortaya çıkabilir.
Göğüste şiddetli ağrı ile birlikte; bulantı, kusma, terleme ve bazen de bayılma ile bilinç kaybı ortaya çıkar. Göğüs ağrısı kalp krizini işaret etse de bazı hastalarda karnın üst kısmında mideye vuran bir ağrı oluşur. Bu durumda oluşan bu rahatsızlığın mideyle ilişkili olduğu sanılarak hasta tarafından önemsenmeyebilir. Özellikle yaşlı hastalarda kriz, nefes darlığı ile ortaya çıkabilir. Ancak bu belirtiler, 100 kişiden ancak 75-80’inde görülür. Geri kalan yüzde 20’lik kısım, ‘sessiz kalp krizi’ denilen ve belirti vermeden ortaya çıkan bir durumdur. Bu % 20’lik oranda bazen ilk belirti ölüm olabilir.
👉 Kadınlarda risk daha yüksek!
Özellikle 50 yaşın altındaki genç kadınlarda bir kalp krizi ortaya çıktığında risk erkeklere oranla daha yüksektir. Kadınlar menopoz öncesinde östrojen hormonu sayesinde kalp krizi riskinden büyük oranda korunurlar. Ancak kalp krizine maruz kaldıklarında, krize bağlı komplikasyonların ortaya çıkma oranı daha yüksektir.
👉 Ani kalp ölümlerinin tamamı krize bağlı değil!
Ani ölümlerin tamamı kalp krizine bağlı değildir. Bir kısmı doğuştan var olan anomalilerle yani kalpteki yapısal bozukluklarla ilgilidir. Buna, aileden geçen genetik faktörler, kalp kas dokusunun ileri derecede bozulması ile ortaya çıkan ritim bozuklukları eşlik eder. Sayılan tüm bu nedenler özellikle 35 yaşın altındaki insanlar için geçerlidir. Bu sebeple, 35 yaşın altındaki kalp ölümlerini ayrı değerlendirmek, 35 yaş sonrasını ayrı değerlendirmek gerekir.
👉 Kalp krizi sırasında neler yapılmalı? Kriz anında acil müdahale nasıl olmalıdır?
Ani kalp damarı tıkanmasına bağlı olarak ortaya çıkan kalp krizinde en önemli nokta, göğüs ağrısı gibi belirtiler ortaya çıkar çıkmaz kişinin tam donanımlı bir hastaneye başvurması ve sağlık yardımı almasıdır. Ölümlerin yarısı kalp krizi başladıktan sonraki ilk saat içinde ortaya çıkar. Bu nedenle mümkün olan en kısa sürede kalp krizine müdahale edilecek düzeyde bir sağlık kuruluşuna başvurmak çok önemlidir. Tedaviye ne kadar erken başlanırsa, tıkanan damarı açıcı tedavi yöntemleri de en kısa sürede uygulanabilir ve kalbin hasar görmesinin önüne geçilmiş olur. Hastaya hastanede müdahalede önemli olan hızlı tanı konulması ve müdahalenin uygun bir şekilde yapılmasıdır.
👉 Kalp krizi esnasında yalnızsanız:
-Kişinin kalp krizi geçirdiği esnada tıkalı olan damarını açabilmek için yapacağı bir manevra yok. Bunun yanında;
-Öncelikle ağrı başladığı anda telefonla yakınlarınızı arayarak durumu haber verin.
-Bulunduğunuz yerin kapısını aralık bırakın. Bu, yardıma gelecek olan kişinin işini kolaylaştırmış olur.
-Kuvvetli öksürük geçici olarak kan akımını artırabilir. Yeni başlamış bir pıhtıyı yerinden sökme ihtimali çok düşük olsa da burun deliklerinizi kapatarak kuvvetli biçimde öksürün.
-Evde aspirin varsa, bir bardak su ile alın.
-Bunun dışında kesinlikle bir şey yiyip içmeyin.
-Pencereyi açarak odaya oksijen girmesini sağlayın.
-Yardım gelmesini, yatarak ya da oturarak bekleyin. Kesinlikle ayakta beklemeyin. Çünkü kalp krizi ile hastaneye gelen bir hastanın bir travma sorunu olmaması gerekir. Eğer kişi düşerek başını çarpmışsa, kalp krizi ile ilgili yapılacak tedaviler, başa alınan darbe nedeniyle yapılamayabilir.
-Ağrıyı azaltmak için egzersiz yapmayın.
-Soğuk ya da sıcak suyun altına kesinlikle girmeyin. Özellikle soğuk su böyle durumlarda çok tehlikelidir. Çünkü kalp damarlarını büzer ve tıkalı olmayan damarların da daralmasına neden olabilir.
👉 Bir kişi yanı başınızda kalp krizi geçirdiyse;
-Sağlık deneyiminiz yoksa kalp krizi geçiren birine müdahale etmeyin, başka hastalara veya kendinize ait kalp ilaçlarını vermeyin.
-Hemen ambulans yardımı isteyerek hastayı en yakın tam donanımlı bir hastaneye ulaştırın.
-Bu esnada, kalp krizi geçiren kişiyi uygun bir yere yatırın
-Ayaklarını kalp seviyesinin üzerine kaldırarak, kalbe daha çok kan akışının olmasını sağlamaya çalışın,
-Üzerindeki sıkı olan kıyafetleri gevşetmek, kravatı çözmek gibi yardımlarda bulunun,
-Önemli olan, hastayı tetkik ve tedavilerinin, yerinde ve uygun şekilde yapılabileceği bir hastaneye ulaştırmanızdır.
👉 Kalp krizi geçirme riski altında olanlar:
-Şeker hastaları
-Kolesterolü yüksek olan hastalar
-Hipertansiyon hastaları
-Orta yaş ve üzerindeki erkek ve kadınlar
-Menopoz sonrası kadınlar
-Sigara içenler
-Kilolu kişiler
-Ailesinde kalp hastalığı bulunanlar ya da genç yaşta kalpten ölüm öyküsü olanlar.
Kalp-damar sisteminin ve akciğerlerin kapasitesinin güçlenmesini sağlar.
🔺 Kandaki iyi ve kötü (HDL/LDL) kolesterolü dengeler, kalp ve damar hastalıkları risk…ini azaltır.
🔺 Kuvvetlenen kas, kemik ve eklem yapısıyla birlikte özellikle kadınlarda ileri dönemde osteoporoz riskine karşı koruma sağlanmış olur.
🔺 Kas dokusundaki artış ve yağ dokusundaki azalmayla birlikte metabolizma hızı artar ve yediklerinizi daha hızlı yakmaya başlarsınız.
🔺 Kan şekeri düzene girer. İnsülin duyarlılığı olan bir kişinin, yeterli egzersiz yapmaması, diyabet oluşumuna neden olacaktır.
🔺 Düzenli egzersize bağlı olarak vücut enerjisi artar, yorgunluk hissi minimum seviyeye düşer.
🔺 Kan basıncı dengelenir ve yüksek tansiyon riskleri en aza iner.
🔺 Erken yaşlanma engellenir. Sağlıklı ve sıkı bir cilt tonu meydana gelir, sarkmalar gecikir.
🔺 Daha uzun ve kaliteli bir yaşam sağlar.
🔺 Stres azalır ve kişinin kendini daha iyi hissetmesine neden olur, daha pozitif bakış açısı gelişir. Zihinsel performansta artış gözlenir
Soğuk kış aylarında muzdarip olduğumuz öksürükten, ayaklarımızı sıcak suda bekleterek nasıl kurturabiliriz?
Kış aylarında en çok sıkıntı çektiğimiz rahatsızlıklardan biri de kesilmeyen öksürüktür. Hava sıcaklıklarının ani değişimi karşısında bu aylarda sık olarak yakalandığımız soğuk algınlığı, grip, nezle gibi hastalıklardan kurtulsak bile öksürüğün kesilmesi biraz daha uzun sürebiliyor. Peki öksürüğü kesmek için ne yapabiliriz?
derecede fakat sıcak olan suyun içerisinde ayaklarımızı 20-40 dakika arasında tutmak gerekiyor. Ve bu suyun soğumaması için sürekli sıcak ile takviye yapılması gerekiyor.
Söylediklerinize dikkat edin, düşüncelere dönüşür…
Düşüncelerinize dikkat edin, duygularınıza dönüşür…
Duygularınıza dikkat edin, davranışlarınıza dönüşür…
Davranışlarınıza dikkat edin, alışkanlıklarınıza dönüşür…
Alışkanlıklarınıza dikkat edin, değerlerinize dönüşür……
Değerlerinize dikkat edin, karakterinize dönüşür…
Karakterinize dikkat edin, kaderinize dönüşür…
MAHATMA GANDHI