Kendimize sorarız, ben kimim ki parlak, güzel, yetenekli ve harika olayım?

dddbacafed48d66024e470f5f213d5fa_1271966214[1]

En büyük korkumuz yetersiz oluşumuz değil
En büyük korkumuz ölçüsüz güçlülüğümüz.
Bizi en çok korkutan karanlığımız değil, ışığımız.
Kendimize sorarız, ben kimim ki parlak, güzel, yetenekli ve harika olayım?
Aslında siz ne değilsiniz ki?
Siz Tanrı ‘nın çocuğusunuz.
Küçük oyununuz dünyaya hizmet etmiyor.
Sinmenin aydınlık bir tarafı yok ve insanlar sizin yanınızda güvende hissetmeliler kendilerini.
Hepimiz, tıpkı çocuklar gibi ışıldamalıyız.
İçimizde olan Tanrı ‘nın ihtişamını göstermek için doğduk.
O sadece bazılarımızın içinde değil, her birimizin içinde.
Kendi ışığımızın parlamasına izin verdiğimizde, bilmeden diğer insanların da aynı şeyi yapmasına izin veririz.
Kendi korkumuzdan kurtulduğumuzda varlığımız kendiliğinden özgürleştirir diğerlerini de.

Marianne Williamson

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Sevdiklerinizin Korunmasını İstiyorsanız Melek Kolyerleri Hediye Edin… İçiniz Rahat OLSUN!!!

Teşvikiye’de cici mi cici bir sanat galerisi. İçinde Işıl Hanım ve melekleri… İyi niyetini, sıcacık enerjisini, samimiyetini hemen hissediyorsunuz. Sonra başlıyor melek tasarımlı kolyelerini anlatmaya. Hepsi elinin emeği, gözünün nuru. Hiç birini birbirinden ayıramıyor. Her meleğin verdiği mesaj farklı, açtığı kapı farklı, sizi koruduğu alan farklı. Konuşmamızın ortasında içeri gidiyor, bu size gerekli olan melek deyip geri geliyor.

Bakıyorum benim ihtiyacım olan melek neymiş:temmuz ist  2015 076

Baş Melek Mikail (Güven) Mesajı aynen şöyle: En ufak bir korku parçası bile seni Bir’den ayırıyor. Tüm korkularını serbest bırak… Bana havale et ve özgür olduğunu bil…

Vallahi doğru, billahi doğru. Her zaman güvenle ilgili sıkıntım olmuştur. Şimdi ne yapacağımı biliyorum. Baş Melek Mikail’i yardıma çağıracağım. Kitap ayracımı da her gördüğümde içime rahatlık yayılacak…

Siz de kendi meleğinizi, kolyenizi, mesajınızı alın, hatta en güzeli sevdiklerinize de hediye edin. Daha sevgi dolu, daha güvenli, daha mutlu, daha bereketli bir dünyaya adım atalım. Sizin de bunda payınız olsun… (Siparişleriniz için 0536 508 19 73’ten kendisiyle irtibata geçebilirsiniz.)

FullSizeRender IMG_5457

IMG_5458 m9

Sağlıcakla,

Anette İnselberg

Not: Bir kaç cümleyle Işıl Hanım bu işe nasıl başladığını anlatıyor. Buyrun okuyun…

Hiç meleklerin mucizelerine tanık oldunuz mu? Ben oldum. En çok ihtiyacım olduğunda önden bir mesaj yollayarak her zaman yanımda olduklarını hissettirdiler, kimi zaman bir tüy, çoğu zaman çift rakamlarla tüm tüylerimin dikilmesiyle ve içimi kaplayan sıcaklıkla enerjilerini hissettim. Güvendeydim. Korunuyordum. Seviliyordum. Böylelikle onlarla başlayan bir serüvene çıktım. Meleklerin mesajları ve mucizelerini deneyimliyorum. Haydi! Sizler de bu deneyimi benimle paylaşın.

Sevgiler…

Işıl İpekçi

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Herşeye Kader Diyemezsin Bazıları Senin Bok Yemen!

11891002_1114394398588463_5926568492454273183_n[1]

Karikatür kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Sarılmanın Faydaları Şaşırtıyor!

Sevgi dolu bir kucaklaşmanın sağlığınıza faydalı olabileceğini hiç düşündünüz mü? İşte sarılmanın faydaları!

Sarılmanın Faydaları Şaşırtıyor!

Aile Terapisti Virginia Satir, bir günü atlatabilmek için 4 sevgi dolu kucaklaşmaya ihtiyacımız olduğunu söylüyor. Kendimizi onarmak için ise 8 defa sevdiğimiz birine sarılmamız gerekli.

Yaşamımızdaki sihirli dokunuşlardan biri olan sarılmak, hayatın üstesinden gelmemizi kolaylaştırırken farkında olmadığımız faydalar da sağlıyor.

Sarılmak hastalıkları önlüyor!

Yalnızca kendimizi iyi hissetmemize değil hastalıklarla savaşmamızda da oldukça faydalı olan sarılmanın faydaları Miami Üniversitesinin yaptığı araştırmayla ortaya çıktı.

Etkili bir kucaklaşma stres seviyemizi, vücudumuzdaki ağrıları azaltıyor ve kanser hastası kişilerin bağışıklık sistemini güçlendiriyor.

Kendimizi iyi hissetmemizde birçok kimyasalın rolü var ve sevdiklerimize sarılmak ruh halimizi iyileştiren kimyasalların salgılanmasını arttırır.

Serotonin, endorfin, dopamin ve oksitosin gibi hayattan zevk almamızı sağlayan, motivasyon arttıran ve mutluluk veren hormonlar birine sarıldığımızda daha fazla salgılanıyor.

Serotonin ruh halini dengelemekte etkilyken, endorfin hormonu beynin uyku reseptörlerini tetikler ve acı hissini azaltarak mutluluk hissini arttırır.

Dopamin ise beynin zevk merkezlerini kontrol eder. Ve aşk hormonu olarak bilinen oksitosin hormonu da duygusal bağlılık davranışı üzerinde etkili.

Sarılmak kendinize olan güveninizin artmasını sağlar!

Kucaklaşma bizlere sevildiğimizi ve özel olduğumuzu hissettirir.

Özellikle çocuklar için sarılmak ve sevgi gördüğünü hissetmek oldukça önemlidir. Bu şekilde sevildiğimizi hisseder ve aynı şekilde başkalarına da sevgi göstermeyi öğreniriz.

Sarılmak erkeklerin yatışmasını sağlıyor.

Eğlence ve medya dünyasında çizilen maço erkek modeli dışındaki erkekler sinirli, öfkeli ya da endişeli oldukları anlarda sıcak bir kucaklaşmayla sakinleşebiliyor.

Erkekler kucaklaşma sayesinde daha sevecen bir yapıya bürünüyor, sosyal bağ ve iyi ilişkiler kurabiliyor. Yapılan araştırmalarda sarılma sayesinde erkeklerin libidolarının ve seks performanslarının arttığı da gözlemlendi.

Sarılırken ağzımızdan sözcükler çıkmasa da yine de iletişim kuruyoruz.

İletişim kurmanın son derece duygusal bir şekli olan kucaklaşmak, empati yeteneği, cesaret, arzu, mutluluk ve diğer birçok duyguyu tetikliyor.

İnsanlar birbirini gördüğüne sevindiğinde ilk yaptıkları şey kucaklaşmak oluyor.

Sarılmak sinir sistemimizi dengelemeye yardımcı oluyor.

Cildimiz sarılmalara ve dokunuşlara cevap vermek için iletkenliğini değiştiriyor. Biri bize sarıldığı zaman cildimizdeki zevk sensörleri cildin iletkenliğini değiştiriyor.

Bu etki hem cildin nemini hemde elektriğini değiştirerek daha dengeli bir parasempatik bir sinir sistemi sağlıyor.

Sarılmanın pozitif etkileri bir terapi gibi kullanılıyor. Yoğun bir kucaklaşma ve dokunuşlar tedavi edici özellikte. Sarılmak, tutmak, okşamak ve hayvanları sevmek gibi davranışların hepsi bu kategoriye giriyor.

Bazı psikolojik rahatsızlıkların tedavilerine destekleyici olarakyunuslarla yüzmek gibi hayvan terapileri ve dokunma terapileri öneriliyor.

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. 1 Comment »

Acaba Bugün Hangi Maskemi Taksam?

11935072_10153600519884962_8259797156014304329_n[1]
***
Çevremizde kendisini herkesten daha akıllı sanan,
taktığı stratejik maskeler ile kendi kişiliğinin bile ne olduğunu unutan ve
üstüne üstlük kendi kişilik eksiklerini bir de utanmadan erdem satıcılığı ile satan cingözler olabilir…
***
Peki bunların koca evrende sisteme ne gibi faydaları vardır?
Unutulmaması gereken her soluk alıp verenin ayrı bir görevi olduğudur.
Örneğin: “Sabır ikinci akıldır” mottosunun uygulanması için yaşayan ibretlik örneklerdir. Lakin erdemler onların ağızlarında bayağılaşır…
***
Unutulmaması gereken açgözlü, insanlara kullan-at tipi yaklaşan insanlar, kendilerinde olmayan vasıfları ezber sözlerle durmaksızın satıyorsa, kendine dahi yalan söyleyen bu varlıklar aynada kendini ak-pak görüyorsa, bunları izlemek, tahammül etmek ve en önemlisi onlardan dersler çıkarmak önemlidir.
***
Onların durumu sadece ama sadece üzücüdür.
Kendi kendilerini de kandırdıklarından,
kendi öz gerçekliklerinin bile farkında değildirler.
İşte bu çok acıdır…
***
Ancak buncağızları asıl görevi de budur.
Burakınız konuşsunlar, durmaksızın konuşsunlar,
sizler de ibret alın, sabır ile izleyin ve ders çıkarın.
***
Ders çıkarın ki, yaşam sebepleri bir fayda sağlasın…
Ve asla ama asla neşenizi kaçırmayın,
gülümsemenizi sizden çalmak isteyen,
sizi öfke tuzağına iten enerji vampirleri
amaçlarına ulaşıp, ellerini ovuşturmasın…
***
Maske takmak insana büyük yüktür,
olduğun gibi olamamak çok ağır bir yük…
Onlar acılarını, yüklerini hiç yokmuş gibi
yaşamaya çalışan oyunculardır.
***
Olamadıklarını satarlar bunun için,
ve tam da bu sebepten acınasıdırlar.
Görüp, inceler ve yürekten üzülürsünüz,
“nasıl kendilerini, oluştukları hali göremiyorlar” diye…
***
“Sleepy Hollow” film repliği ise son noktayı koyar:
“Kötülük pek çok maske giyebilir,
hiçbiri iyilik maskesi kadar tehlikeli değildir!”

Berk Yüksel

Hayata Bakış Açımızı Değiştirecek 19 Felsefi Film

1. Man About Town (2006) – IMDb 5,6

Man About Town (2006) - IMDb 5,6

Man About Town (Şehrin Adamı)

Jack Giamoro son derece zengin ve başarılı bir menajerdir. Los Angeles’da kayda değer bir kariyere sahiptir. Ancak bir gün gelir ve hayat onu sınar. İlk olarak karısının, kendisini bir müşterisi ile aldattığını öğrenir. Ardından bir talihsizlik sonucu kendi özelini yazdığı günlüğü, dişli bir muhabirin eline geçer. Yitirmekte olduğu şeylere sahip çıkmak adına attığı adımlar, ne yazık ki Jack’i hatalar silsilesine sürükler. Aile, sadakat, özgüven ve rekabet gibi konulara odaklanan bu dramatik komedi, özgün bir bakış açısı ile perdeye aktırılmış görünüyor.

IMDb 5,6

2. What The Bleep: Down The Rabbit Hole (2006) – IMDb 6,5

What The Bleep: Down The Rabbit Hole (2006) - IMDb 6,5

What The Bleep: Down The Rabbit Hole (Biz Ne Bilebiliriz Ki: Tavşan Deliğinden Aşağı)

Sadece ağızdan ağza tavsiyelerle yayılarak gişe rekorları kıran, kuantum fiziği kuramlarından yola çıkarak gerçek dediğimiz şeyin bambaşka biçimlerde düşünülebileceğini gösteren Biz Ne Bilebiliriz Ki?’nin ardından ikincisi geliyor. Film ilkinde olduğu gibi, depresyonla cebelleşen, hayattan, erkeklerden, işinden bıkmış olan Amanda’nın  yaşadıkları etrafında dönse de, bu kez işin gerçek yıldızları kuantum dünyasını anlatan bilim adamları, araştırmacılar, gazeteciler ve mistikler. Kendi gerçek doğan hakkında ne kadar şey bilmek istiyorsun? İnsan olmak ne demek ve bu noktada kuantum fiziği yeni bir paradigma yaratmak için nasıl kullanılabilir? Dünyayı algılayış biçimimiz günlük hayatımızı nasıl şekillendiriyor? Bu ve benzeri soruları dünyanın önde gelen 16 tane bilim adamı, felsefeci, gazeteci ve mistiği bilinç, fizik, biyoloji, duygular ve bağımlılıklarla da ilişkilendirerek cevaplıyor. İkinci filmde yer verilen önemli yeni bilimsel keşifler ise kuantum fiziği, nörobiyoloji, insan bilinci ve günlük hayat arasındaki bağlantıları farklı bir şekilde düşünmemizi sağlıyor. Tavşan deliğinden aşağı bir girmeyi deneyin deriz, bakarsınız dünyayı bambaşka bir şekilde görmenize sebep olabilir.

IMDb 6,5

3. Seven Years in Tibet (1997) – IMDb 7,0

Seven Years in Tibet (1997) - IMDb 7,0

Seven Years in Tibet (Tibet’te 7 Yıl)

1939 sonbaharında Heinrich Harrer adlı Avusturyalı ünlü dağcı ve memleketlisi Peter Aufschnaiter, Himalayalar’ın en yüksek tepelerinden biri olan Nagna Parpat’a tırmanmak için yola çıkar. Bu yolculuktan önce tek amacı şan şöhret edinmek olan Harrer, bencil, kendinden başka hiçbir şeyi umursamayan bir adamdır. Himalayalar’da yaptığı bu yolculuk onun hayatını, duygusal yapısını tümüyle değiştirir. Onu önce Himalayalar’ın zirvesinden, İngiliz esir kampının derinliklerine; daha sonra da bir kaçış ve iki yıl süren zorlu Himalaya yolculuğunun ardından Tibet’in gizemli kenti Lhasa’ya sürükleyen bu olağanüstü yolculuk sayesinde duygusal bir uyanış yaşar.

Batılıların çok ender ziyaret ettiği yabancı bir ülkede Harrer, küçük Dalai Lama tarafından dostlukla karşılanır ve bu dini lidere İngilizce, coğrafya ve batı dünyası konusunda ders verilmesi istenir. Tibet’te yedi yıl kalan Harrer için bu yıllar Dalai Lama’nın dostluğu ve hayat felsefesi ile zenginleşmiştir. Bu yedi yıl yalnızca Harrer için değil, Tibet için de köklü değişimlerin yaşandığı bir dönem olur. Her ikisi de insanlardan kopuk ve yalnız kişiler olan Harrer ve Lama arasındaki derin ve kopmaz bağ oluştukça, egoist Harrer hayatında ilk kez kendini düşünmemeyi öğrenir, böylece Lhasa yolculuğunun başından itibaren başlayan değişim süreci tamamlanmış olur.

IMDb 7,0

4. Agora (2009) – IMDb 7,2

Agora (2009) - IMDb 7,2

Agora (Agora)

Agora tarihte bilinen ilk kadın matematikçi, astronom ve filozof olan İskenderiyeli Hypatia’yı (370-415) Oscar ödüllü oyuncu Rachel Weisz canlandırıyor. Roma İmparatorluğu artık giderek güç kaybetmektedir. Hâkimiyeti altındaki topraklara eskisi gibi iştihamla hükmedememekte, ufak tefek isyanları bile bastırmakta zorlanmaktadır. Yüzlerce yıl Romanın egemenliğinde olan Mısır’da da kontrolünü iyice yitirmeye başlamıştır. Agora’nın konusu da işte bu çalkantılı dönemde Mısır’ın sanat ve bilim merkezi olan, birçok filozof, bilim adamı ve sanatçıyı bünyesinde barındıran İskenderiye kentinde geçmektedir.

“Gökyüzünün sırrını çözdüğüm zaman, işte o zaman mutlu bir insan olarak öleceğim.”

“Bizi birleştiren şeyler, ayıranlardan daha fazla.”

“Mucize bir ekmeği paylaşmaktır.”

IMDb 7,2

5. The Terminal (2004) – IMDb 7,3

The Terminal (2004) - IMDb 7,3

The Terminal (Terminal)

“The Terminal”de Doğu Avrupa ülkelerinden birisinden New York´a gelen Viktor Navorski´nin (Tom Hanks) ilginç öyküsü anlatılır. Amerika yolundayken ülkesinde askeri darbe olması üzerine Viktor, New York´un JFK Uluslararası Havaalanında mahsur kalır. Pasaportu artık geçersiz olduğu için Amerika Birleşik Devletlerine´ne girme hakkını yitirmiştir. Ülkesindeki savaş bitinceye kadar havaalanı terminalinin transit yolcular salonunda beklemek zorundadır.

Viktor´un havaalanında haftalar süren bekleyişi devam ederken çok değişik insan manzaralarıyla karşılaşır. Terminal binasının içine sıkıştırılmış bu dünyada her türlü mantıksızlık, anlamsızlık, cömertlik, hırs, eğlence, statü mücadelesi, beklenmedik rastlantı vardır. Hatta Amelia isimli güzel bir hostesle (Catherine Zeta-Jones) romantik ilişki bile yaşayacaktır.

Ancak Viktor´un oradaki zoraki varlığına sıcak bakmayanlar da vardır. Bunlardan birisi de havaalanı yetkilisi Frank Dixon´dur.Bu rolde Stanley Tucci var. Viktor´un varlığını bir türlü kontrol edemediği bürokratik bir facia olarak gören Frank Dixon, bu sorundan bir an önce kurtulmanın çaresini bulmaya çalışmaktadır.

IMDb 7,3

6. The Fountain (2006) – IMDb 7,3

The Fountain (2006) - IMDb 7,3

The Fountain (Kaynak)

Filmin 21. yüzyıldaki diliminde bilim adamı olan Tommy Creo, ölmek üzere olan kanser hastası eşi Izzi’yi kurtarabilmek için umutsuzca hastalığa çare bulmaya çalışmaktadır.

Bu sırada Izzi 16. yüzyıl İspanya ‘sında geçen bir hikâye yazmaktadır. Hikâyede Engizisyon tarafından toprakları elinden alınmakla tehdit edilen Kraliçe Isabella, sadık konkistador Tomás’ı İspanya ‘yı kölelikten kurtarabilmenin tek yolu olduğuna inandığı Hayat Ağacını araması için Maya ormanlarına gönderir. Hikâye Ispanya ‘da başlayıp Xibalba denilen Nebula’da bitecektir ancak Izzi’nin hikâyeyi bitirecek kadar zamanı olmadığı için Tommy’den hikâyeyi bitirmesini ister.

26. yüzyılda ise uzay gezgini olan Tom uzaydaki gezintisi sırasında kendisini çok uzun sürelerdir rahatsız eden olayların arkasındaki gerçekleri keşfeder. Bu üç adamın hikâyesi tek ve ortak bir gerçeğe uzanmaktadır.

IMDb 7,3

7. The Devil’s Advocate (1997) – IMDb 7,5

The Devil's Advocate (1997) - IMDb 7,5

The Devil’s Advocate (Şeytanın Avukatı)

Kevin Lomax, başarılı bir savunma avukatıdır. Davaların zorluk seviyesi ne kadar yüksek olursa olsun, başarıya alışkın Kevin, bir şekilde jüriyi tesiri altına almayı ve müvekkilini temize çıkarmayı başarır. Mutlu bir evlilik süren avukatın hayatındaki her şey yolunda gibidir. Bir gün, müvekkili haksız olduğu halde kazandığı bir dava sonrasında New York’taki çok büyük bir hukuk bürosundan müthiş bir teklif alır. Teklifi yapan dünyanın en büyük hukuk bürolarından birinin lideri olan John Milton’dur. Kevin’ın vereceği ‘evet’ cevabı, hayatını geri dönüşü olmayan bir şekilde değiştirecektir.

IMDb 7,5

8. The Illusionist (2006) – IMDb 7,6

The Illusionist (2006) - IMDb 7,6

The Illusionist (İllüzyonist)

Film farklı dünyalardan gelen insanların arasında doğan bir aşkın, kolaylıkla onaylanmaması ile başlıyor. Sophia aristokrat bir ailenin kızı olarak, marangoz bir ailenin oğlu olan Eisenheim’a aşık olur. Üstelik aşkı karşılıklıdır. Bu ikili, birbirlerine hissettiklerinden ötürü tepki alırlar. Öyle ki aşkına yasak bile getirilen Eisenheim, ülkeyi terk eder. Dünyayı dolaşacaktır. Aradan on beş yıl geçtikten sonra ülkesine bir illüzyonist olarak geri döner. Bu sırada Sophia, nişanlanmak üzeredir. Onca zaman sonra yeniden karşı karşıya gelen aşıkların hisleri yeniden alevlenir. Bu durumu hisseden Sophia’nın nişanlısı Prens Leopold ile Eisenheim hesapta olmayan bir mücadeleye girmek zorunda kalacaklardır.

IMDb 7,6

9. The Truman Show (1998) – IMDb 8,1

The Truman Show (1998) - IMDb 8,1

The Truman Show (Truman Şov)

The Truman Show’un ilham kaynağı mağara metaforudur. Mağara metaforu, Platon’un en ünlü metaforudur. Mağara mitosunda, toplumdaki insanlar (düşünürler dışındakiler) bir mağarada kollarından birbirine zincirlerle bağlanmış ve sırtı mağara kapısına dönük oturan esirler gibidirler. sadece arkalarındaki ışık kaynağının (doğrunun,gerçeğin) yaydığı ışıkla karşılarındaki duvarda oluşan kendi gölgelerini görebilir, bu gölgelere bakarak eğlenir ve hayatlarını böyle geçirirler. filozoflar ise kendilerini bu zincirlerden kurtararak her ne kadar zor ve acı verici olsa da yüzlerini cesaretle ışığa (gerçeğe) dönerek hayatın gerçek anlamını ve doğruyu görebilen kimselerdir. ancak bu kimselerin mağaraya döndükten sonra gördüklerini diğer insanlara anlatması ve onları inandırması da bir o kadar zor olacaktır, çünkü esaret ve karanlık rahattır, oysa gerçekleri görmek ve ışığa bakmak cesaret ister.

Ünlü düşünür Gurdjieff şöyle der: “Sen kendi durumunun farkında değilsin. Hapishanedesin. Bütün dileğin, eğer akıllı bir kimseysen, kaçmak olmalıdır. Hapishanedeki insanın herhangi bir durumda kaçma şansı olduğunda, öce hapishanede olduğunu fark etmesi gerekir.”

IMDb 8,1

10. Before The Rain (1994) – IMDb 8,1

Before The Rain (1994) - IMDb 8,1

Before The Rain (Yağmurdan Önce)

Konusu Bosna savaşı sırasında geçen film, başta birbiriyle alakasız gibi gözüken üç ayrı öyküden oluşmaktadır. “Kelimeler”, “Yüzler” ve “Fotoğraflar” başlıklarını taşıyan bu öyküler sonunda birbirleriyle kesişirler. Film bu anlamda biçimsel olarak hemenAlejandro González Iñárritu’nun Babel’ini (2006) akıllara getirir. Bir savaş atmosferinde ve politik çalkantıların zemininde talihsiz trajik aşkların anlatıldığı öykülerden ilki Makedonya’da bir Ortodoks Manastırında, ikincisi Londra’da geçerken, üçüncü öyküde tekrar Makedonya’ya dönülür ve bu sonuncu öykü, ilk iki öyküyü birbirine bağlar. Başlıca karakterleri suskunluk yemini etmiş genç bir Ortodoks keşiş, çetelerden kaçan Arnavut kız, Londra’lı bir fotoğraf editörü ve bir savaş fotoğrafçısı olan film, içten öyküsüyle savaşın anlamsızlığını sorgulamakta, güçlü bir savaş karşıtı mesaj vermektedir.

IMDb 8,1

11. Amadeus (1984) – IMDb 8,3

Amadeus (1984) - IMDb 8,3

Amadeus (Amadeus)

Dünya müzikal tarihine yön veren deha Mozart, gündelik yaşamında gerçek bir arıza karakter olarak yaşamdan bir hayli kopuk bir hayat tarzı sürdürmektedir. Yeteneğini dışa vurmak için ilginç bir yol seçen sanatçı tutarsız davranışlarda bulunmayı bir alışkanlık edinmiştir. Yaşamı ile müziği zıt kutuplarda ilerleyen Mozart, yeteneğini sergilemek için mantıksız hareketlerde bulunur. Adeta bir “tutunamayan” profili çizen Mozart, bu sağlıksız yaşamı yüzünden Antonio Salieri’yi endişelendirmektedir. Diğerine göre çok daha disiplinli ve müzik konusunda hırslı olan Antonio, müziğin tanrısı kadar başarılı olamamaktadır. Bu düşünceler zamanla farklı bir ilişki kurmalarına neden olur… Müzik konusunda yüce bir yeteneğe sahip olan Amadeus Mozart ile Antonio Salieri’nin ilişkisine odaklı bir başyapıt. Sanat ile sanatçının kişiliği arasındaki ilişkiye odaklanan ve usta müzisyenin yaşamını, Salieri üzerinden anlatan bir klasik.

IMDb 8,3

12. Up (2009) – IMDb 8,3

Up (2009) - IMDb 8,3

Up (Yukarı Bak)

İlk çocuklukta bir rastlantı eseri yolları kesişen iki çocuk, yıllarca sürecek tatlı ve dokunaklı bir hikayenin başkahramanlarıdır. Maceracı doğan ve hayattaki her şeye dair çocuksu saf meraklar barındıran Ellie’nin tek hayali dünyayı gezebilmektir. Carl ise sessizliği ve dinginliğiyle örttüğü maceraperestliği ve kocaman kalbiyle Ellie’nin tek isteğini gerçekleştirebilmeyi dilemektedir. İki küçük çocuk büyür, evlenir, yaşlanır… Ölüm Ellie’nin kapısını çalar, Carl ise sevdiğinden kalan tek şeyi, bu çocuksu hayali gerçekleştirmeye koyulur.

IMDb 8,3

13. Black (2005) – IMDb 8,3

Black (2005) - IMDb 8,3

Black (Siyah)

Kör ve sağır bir kızın bir öğretmen sayesinde hayata nasıl tutunduğunu ve nasıl yaşam mücadelesi verip kazandığını, sonunda da öğretmeni aynı duruma düşünce ona nasıl umutsuzca öğretmenlik yaptığını konu almaktadır. Kör ve sağır doğan Michelle ailesi tarafından anlaşılamamaktadır. Annesi ve babası Michelle’i akıl hastanesine göndermeden önce son kez bir öğretmen tutup şanslarını denemek isterler. Başta öğretmenle iyi anlaşamasalarda bu öğretmenin kızı başarılı bir şekilde eğittiğini görünce bu öğretmenle yola devam ederler ve Michelle bu öğretmen sayesinde üniversiteye gider ancak sonra Michelle’in öğretmeni Alzehimer hastası olur ve Michelle’e bakamayacak duruma gelir.bir gün michelle öğretmeninden onu öpmesini isteyip hayatının en büyük hatasını yapar.öğretmenini zorlar ve öğretmeni onu öper.o artık yoktur.michelle her pazar öğretmeninin gelmesi için kilisede duâ eder12 yıl sonra onu ilk kelimeyi öğrendiği çeşmede bulur.Artık öğretmen olma sırası Michelle’dedir kendi öğretmenine ona öğrettiklerini geri öğretmek için umutsuzca çabalar.

IMDb 8,3

14. Amelie (2001) – IMDb 8,4

Amelie (2001) - IMDb 8,4

Amelie (Amelie)

Amélie Poulain, bir doktor olan babası tarafından diğer çocuklardan, kalp hastalığı olduğu gerekçesiyle, uzak yetiştirilen bir çocuktur. Aslına bakılırsa babasının yanlış bir teşhisidir bu, çünkü Amélie’nin babasıyla kurduğu nadir fiziksel temas babasının sağlık kontrolleriyle gerçekleşmektedir ve bu kontroller sırasında Amélie heyecanlanmakta, kalp atışı hızlanmaktadır. Amélie’nin annesiyse, en az babası kadar nevrotik bir kadındır. Amélie küçük bir çocukken, annesi, Notre Dame Kilisesi’nin tepesinden atlayan bir kadının üzerine düşmesi sonucu vefat etmiştir. Böylece babası daha da sessiz ve silik biri olmuş, kendisini eşi için ilginç bir anıt mezar düzenlemeye adamıştır. Amélie de bu yalnızlığın ortasında kendini eğlendirebilmek için, oldukça ilginç ve derin bir hayalgücü geliştirmiştir.

Amélie diğer insanlarla ilgilenirken, kimse kendisiyle ilgilenmemektedir. Başkalarının mutluluğu yakalaması için uğraşırken, kendi yalnızlığını sorgulamaya başlar. Bu sorgulama, pasaport için fotoğraf çekilen fotoğraf kulübelerinden, kenara atılmış, yabancılara ait vesikalık fotoğrafları toplayan, tuhaf karakter Nino Quincampoix ile olan bağıntısını görünce daha açık ve rahatsız edici olmaya başlar. Her ne kadar Nino’yu kendi yöntemleriyle pek çok dolambaçlı şekilde cezbetmeye çalışsa da, özünde utangaçtır ve Nino’ya yaklaşamamaktadır. Ancak Raymond’ın öğütleri sonunda, başkalarının mutluluğu için uğraşırken kendi mutluluğunu da elde edebileceğini öğrenir…

IMDb 8,4

15. 3 İdiots (2009) – IMDb 8,5

3 İdiots (2009) - IMDb 8,5

3 İdiots (3 Aptal)

“Mark Twain’in “Okulumun eğitimimi engellemesine asla izin vermedim.” diye bir sözü var. Mark Twain şu an yaşıyor olsaydı 2009 yapımı Hint Filmi 3 Idiots’u çok beğenirdi. Filmin ana konusu M.T’nin bu sözüyle paralel. Tek tip insan yetiştiren, duyguları körelten ve düşünüp anlamayı değil yalnızca ezberi ve yarışı dikte eden eğitim sistemine eleştiri getiriyor film. Ülkenin en iyi mühendislik okulu ICE’de okuyan üç arkadaş, nam-ı diğer 3 aptal var. Biri evini geçindirmeye uğraşan; hasta babasının ilaçları ve ablasının evliliği için bir iş sahibi olması gereken Raju, diğeri babasının dikte ettiği mühendislik uğruna çok sevdiği ve tutkusu olan fotoğrafçılıktan vazgeçen Farhan ve bu ikisiyle birlikte düşünceleri yıkmaya çalışan, sistemi eleştiren ve filmin baş kahramanı olan Rancho. Bir de sistemin somutlaşmış hali olan, okulun müdürü ve onun iyi kalpli kızı.”

IMDb 8,5

16. It’s A Wonderful Life (1946) – IMDb 8,6

It's A Wonderful Life (1946) - IMDb 8,6

It’s A Wonderful Life (Şahane Hayat)

İflasın eşiğine gelen George Bailey (James Stewart) bir Noel gecesinde kendini nehre atarak intihar etmek üzeredir.Doğduğundan bu yana aynı küçük kasabada yaşayan Bailey kendisini buraya ve insanlarına adamış,hoşgörülü,güvenilir ve yardımsever bir insandır.Büyük bunalım ‘ı hasarsız atlatmış,babasından devraldığı konut ve finans şirketi aracılığı ile kasabalıların neredeyse tamamını konut sahibi yapmıştır.Bu arada para kazanmayı, mimar olma fırsatını,dünyayı gezmeyi, kısaca tüm hayallerini ertelemek zorunda kalmıştır.Kasabaya yaptığı bunca iyilik kötü yürekli banker Henry F. Potter (Lionel Barrymore)’ın çıkarları ile çakışır.Potter,Bailey’in sürekli peşindedir artık.Birgün aradığı fırsat çıkar ve Finans şirketine ait önemli bir miktarda para Bailey’in alkolik ve yaşlı amcası Billy Bailey (Thomas Mitchell) ‘in dalgınlığı sonucunda Potter’ın eline geçer.Banka müfettişlerinin yaptığı bir denetlemeden sonra şirketin açığı ortaya çıkar.Bu iflas ve tutuklanma anlamına gelmektedir.Çareyi intaharda bulan Bailey kendini nehre atmak üzere iken yeryüzüne gönderilen melek Clarence (Henry Travers) onu ölümden kurtarır.Melek,Bailey’in bir arzusunu yerine getirerek ona ‘kendisinin hiç doğmamış ve yaşamamış olduğu’ bir dünyayı gösterir.Bailey kendisine gösterilen bu dünyanın hiç de güzel olmadığını görür ve insanların çevrelerine sayısız katkıları,iyilikleri olduğunu,ama her zaman bunun farkına varamadıklarını anlar.

IMDb 8,6

17. The Matrix (1999) – IMDb 8,7

The Matrix (1999) - IMDb 8,7

Matrix (Matrix)

“Siz olsaydınız hangi hapı seçerdiniz; kırmızı mı, yoksa mavi mi, cahillik mutluluk mudur, yoksa -ne olursa olsun- gerçeği bilmeye değer mi?” Seyircinin devamlı kendine soracağı suallerdir bunlar. Matrix, bütün karşı çıkışlara rağmen amacı için mücadele eden ve sonunda soylu davasını kanıyla ödeyen düşünür Sokrates’in hikayesinin yeniden anlatımıdır. Sokrates ona Tanrı (Apollon) tarafından verilen bir görevdedir. Görevi doğduğu kentin insanlarını, Atinalıları uyarmaktır. Sokrates beynine takılıp, onu deliye çeviren bir soruyla uğraşmaktadır: “İyi bir hayat nedir?” Filmin kahramanı Neo (ki adı One, yani bir’in harf değiştirilmişidir) ise “Matrix nedir?” demektedir. Soru sorma her iki kahramanımıza da bela getirir. Sokrates kendini Tanrıtanımazlık ve gençleri baştan çıkarmakla suçlandığı bir mahkemede bulur. Neo ise ajanlar tarafından “Kanun kitaplarında yazılı bütün internet yasalarını” çiğnemekle suçlanır.

IMDb 8,7

18. Inception (2010) – IMDb 8,8

Inception (2010) - IMDb 8,8

Inception (Başlangıç)

Dom Cobb (Leonardo DiCaprio) çok yetenekli bir hırsızdır. Uzmanlık alanı, zihnin en savunmasız olduğu rüya görme anında, bilinçaltının derinliklerindeki değerli sırları çekip çıkarmak ve onları çalmaktır. Cobb’un bu ender mahareti, onu kurumsal casusluğun tehlikeli yeni dünyasında aranan bir oyuncu yapmıştır. Ancak, aynı zamanda bu durum onu uluslararası bir kaçak yapmış ve sevdiği her şeye mal olmuştur.

Cobb’a içinde bulunduğu durumdan kurtulmasını sağlayacak bir fırsat sunulur. Ona hayatını geri verebilecek son bir iş; tabi eğer imkânsız “başlangıç”ı tamamlayabilirse. Mükemmel soygun yerine, Cobb ve takımındaki profesyoneller bu sefer tam tersini yapmak zorundadır; görevleri bir fikri çalmak değil onu yerleştirmektir. Eğer başarırlarsa, mükemmel suç bu olacaktır.

Ama ne dikkatle yapılan planlamalar, ne de uzmanlıkları onları, her hareketlerini önceden tahmin ettiği anlaşılan tehlikeli düşmanlarına karşı hazırlıklı kılabilir. Bu, gelişini sadece Cobb’un görebildiği bir düşmandır.

Olay yeri ise zihniniz.

IMDb 8,8

19. The Shawshank Redemption (1994) – IMDb 9,3

The Shawshank Redemption (1994) - IMDb 9,3

The Shawshank Redemption (Esaretin Bedeli)

Andy (Tim Robbins) kendisini aldatan eşini ve eşinin sevgilisini öldürmek suçu ile müebbet hapse mahkum olmuştur. Bankacı olan Andy, bu cinayetleri işlemediğine emindir. Ancak bu hakimin fikrini değiştirmemiştir. Shawshank hapishanesinde genç yaşta suç işleyen ve pişmanlık yaşayan Red (Morgan Freeman) ile tanışır.

Tüm haksızlıklara ve zor şartlara rağmen kendini bunların dışında tutabilen biridir Andy… İlk iki senesi kabus gibi sıkıntılarla geçer ama Andy, tüm bunlarla mücadele eder, kavga eder, dayak yer ama yıkılmaz.Ta ki bir gün hapishanenin en zorlu gardiyanlarından birinin vergi borçlarına yardım etmeyi teklif eder. Gardiyan onu binadan aşağı atacakken, gardiyanı ikna eder ve karşılığında arkadaşları için kişi başına “üç bira” ister.
Kendisi bira içmemesine rağmen bu olay onun yüzünü gülümsetir.
Andy kendini özgür ve normal hissetmiştir.

Andy kendini iyi hissetmek için sevdiği arkadaşlarına bir şeyler vermeye çalışır.

Andy’nin görüşüne göre ise, umut iyi bir şeydir, belki de en iyi şey ve iyi olan hiçbir şey yok olmaz…

Andy umudunu hiç kaybetmez. Umut ve hayallerimiz bizi ayakta tutar ve hayatımıza anlar katar. Hayallerimiz için elle tutulur çalışmaları yapar ve sabırlı olursa hayallerinin gerçekleşeceğine inanır ve bunu tam yirmi sene sonra bunu inanılmaz bir şekilde başarır!

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. 1 Comment »

Az Tüketilen 11 Faydalı Gıda…

11831784_897527966980872_568527334139741984_n[1]

Az tükettiğimiz veya bazen hiç yemediğimiz besinlerin birçok faydası bulunuyor. New York Times, internet sitesinde yemekten kaçındığımız ancak sağlığa en faydalı 11 gıdayı açıkladı.

Bu besinleri göz ardı etmeyin!

Pancar: Folik asit bakımından zengindir. Kırmızı rengini veren pigmentler kansere karşı savaşır.

Lahana: Kanserle savaşan enzimleri harekete geçiren “sulforaphane” isimli kimyasalı içerir.

Pazı: Yapraklarında, gözleri yaşlanmanın etkilerinden koruyan karotenoid maddesi bulunur.

Tarçın: Kan şekeri ve kolesterolü kontrol etmeye yardımcı olur

Nar suyu: Antioksidan bakımından zengindir. Tansiyonu düşürür

Kuru erik: İçeriğinde yüksek miktarda Antioksidan içerir.

Kabak Çekirdeği: Yüksek mineral oranı erken ölüm riskini azaltır.

Sardalya: Demir, magnezyum, bakır, çinko, fosfor, potasyum, manganez içerir

Zerdeçal: Vücutta iltihaplanmayı önler ve kansere karşı koruma sağlar

Yaban Mersini: Hafızayı kuvvetlendirir.

Kabak: Kalori değeri düşük, lifler bağışıklık sistemini güçlendiren A vitamini bakımından zengindir. Uzun süre tok tutar.

Başkalarının okumasınada vesile olmak için lütfen paylaşın

Bitki Alemi kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Gitme Zamanı- Aret Vartanyan

YARIN-Aramizda-Kalmasin-studyosunda-yazar-Aret-Vartanyan-sizlerle-birlikte-olacak...-Yeni-kitabi-GIT[1]

Aret Vartanyan daha önce de çok kitap yazdı ama beni çağıran ilk kitabı bu oldu. Kitap kolay okunan, kolay anlaşılır bir dille yazılmış. Kitap iki bölümden oluşuyor. Birinci bölümde; kahramanımız  Selim’in kendisini, evliliğini, hayatını, hayatındaki kadınları, hayatın anlamını sorguladığı sayfaları okuyoruz.

İkinci bölümdeyse; yeniden doğuş, tekamül, evrensel yasalar, felsefecilerin görüşleri, zaman, akışta kalma gibi konuların işleniyor. Ben Selim’in olduğu bölümü daha çok sevsem de diğer bölüm de tamamlayıcı olarak kitaba bir bütünlük getirmiş.

Son on sayfa biraz havada kalıyor ve ikinci kitaba hazırlık yapılıyor. Size diyebileceğim okunmaya değer fikirler ve üzerine düşünülecek konular veren bu kitabı alın ve okuyun.

Sağlıcakla,

Anette İnselberg

Mesela Yani Mesela diyorum; bu gece bir delilik yapsam! Bıraksam mutfakta biriken bulaşıkları,

özgürlüğe-giden-10-yol_doğada-mutlu-kadın-600x398[1]

Mesela Yani Mesela diyorum;
bu gece bir delilik yapsam!

çeksem arkamdan kapıyı,
Kadın başıma,
gitsem bir meyhaneyi dağıtsam!
Fonda bir masa,
Arkada Sezen’in şarkıları çalsa!
Ben ağlasam…
Şişenin dibine dibine vursam!

Mesela diyorum;
sokaklardan bütün erkekleri kovsam!
Bu gecelik evlerinde otursalar.
Korkmadan dolaşsam bütün şehri,
Kimse dokunmasa bana,
Bir sandalda sabahlasam.
Alabildiğince kadın,
alabildiğince özgür olsam.
Küfür etsem ağız dolusu, utanmasam,
Şehre isyanımı haykırsam.
Kim bilir kaç kere satılmıştır, bu dünyanın anası!
Mesela diyorum;
bu gece de ben babasını satsam!
Mesela Yani Mesela diyorum…

– alıntı –

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

STRESTEN KURTULMAK İÇİN MUCİZEVİ NOKTA

nocanvas_stres-6pt_2[1]

İş yaşamının ve günlük hayat telaşının getirdiği stresin üstesinden gelmek için uygulayabileceğimiz çok kolay bir yöntem cennet kapısı (shen men) ve sıfır noktası. (point zero)

Akupunkturdan da aşina olduğumuz vücudumuzun belli yerlerindeki sinir noktaları artık sağlıklı bir hayata destek için kendi kendinize uygalayacabileceğimiz pratik yöntemler sunuyor.

Yapılan araştırmalar gösteriyor ki çeşitli sebeplerden dolayı stres içinde olan insanların vücutlarının farklı bölgelerinde hissettikleri ağrı ve sıkışma hisleri cennet kapısı (shen men) diye adlandırılan kulaktaki noktalara yapılan hafif bir masaj ile son bulabiliyor.

Cennet kapısı

Cennet Kapısı (shen men) adını hafif bir basınç ile doğru noktaya yapılan masaj sonucunda insanların rahatlayıp kendisini cennette hissetmesi yorumlarından alıyor.

Stresli bir zamanımınzda ilk yapmamız gereken şey negatif düşüncelerden uzaklaşıp, bizi mutlu eden rahatlamamızı sağlayacak şeyler düşünmek. Rahatlamanın fiziksel kısmında ise refleksoloji çok işimize yarayabilir. Gerçek olan şu ki içinde yaşadığımız mucizevi dünyanın mucizevi bedenlerine sahip olan bizler dünyaya anti stres noktalarıyla beraber geliyoruz. Tek yapmamız gereken bu noktalara masaj yapıp rahatlamak.

stres_icin_masaj_noktasi_denme

Eski Çinlilerin Kullandığı bir Yöntem

Eski Çinlilerin Shen men olarak adlandırdıkları olanağan üstü bir güce sahip olan cennet kapısı noktası, vücuttaki bütün stresi yok edip, enerjinizi yükseltecek bir güce sahip.

Cennet kapısı noktasına yapılan masaj aynı zamanda iltihabı atma, alışkanlıklardan kurtulma, vücuttaki ağrıyı ve acıyı azaltmak için de kullanılan bir yöntem. Bütün bunlar için masaj yapmamız gereken cennet kapısı noktası kulağımızın iç üst tarafında yer alıyor.

Medikal bilim ve pskiyatri uzmanı olan Mark Sandomirsky nin açıkladığı bu yöntem için bazı tavsiyeler:

Masaj Önerileri

  • Küçük bir pamuk parçası yardımı ile parmaklarınızla nazikçe bu bölgeye masaj yapın.
  • Vücudunuzda olup biteni izleyin.
  • Derin nefes alıp verin.
  • Nefes alırken sola ve nefes verirken saga doğru bakarak kan akşını destekleyin.
  • Vücudunuzun nasıl rahatladığını hissedeceksiniz.
  • Ne zaman stresli hissederseniz bu yöntemi kullanın.
  • Gece yatmadan önce rahatlamak ve güzel bir uyku için bu yöntemi kullanın.
Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. 1 Comment »

Beyaz saçlar için 11 doğal çözüm


  1- İlk ulaştığım bilgi Folic asit kullanımı oldu. Günlük 400-800 mcg kullanılması öneriliyor. Bu tür ürünlerde genelde güvendiğim Solgar markasını tercih ediyorum. Folic asit aynı zamanda kalp krizi, damar sertliği, felç ve bunama gibi hastalıklara karşı da koruyucudur. Gıda olarak ise koyu yeşil yapraklı sebzelerde, ıspanak, fasulye, buğday, bezelye, fındık, baklagiller, kepekli ekmek, karaciğer, yumurta, balık, muz, portakal, limon, çilek, kiraz, patates ve mısırda vardır. Günlük ihtiyaç 400 mikrogram kadardır.



2- Chlorella besin takviyesi… Damarları korur, enerji verir ve cildi gençleştirir. mavi-yeşil bir yosun çeşididir. Güçlü bir folic asit ve B12 vitamini kaynağıdır, ve özellikle vejeteryan beslenenler için önemli bir destektir. Saç beyazlamasını yavaşlatıığı söyleniyor, dikkat ettim, bunun da içinde Folic asit var, demek ki Folic asit önemli…


3- Gelelim en önemlilerinden birine… Kombu çayı… Ben bunu ilk kez duydum açıkçası, ve faydalarını görünce ulaşmak için araştırmalarım başladı.
Kombu çayı ile ilgili ulaşabildiklerim:

KOMBU ÇAY NEDİR?
Kombuçay, 2200 yıllık geçmişe sahip bir maya enzim çayıdır. İlk kullanımı kayıtlara göre, Çin İmparatorunun Tsin Hanedanı olduğu dönemlere(M. Ö 221) dayanmaktadır. O zamanlar da ismi ‘Ölümsüzlük İlacı’ya da ‘Divine Tsche’olarak bilinen tonik, daha sonraları Kombu’nun Çay’ı olarak anılmaya başlanmıştır. M. S. 414 yılında Koreli Dr. Kombu, Japon imparatoru Inkyo’yu tedavi etmek için bu toniği Japonya’ya getirmiş ve bu tarihten sonra da Dr. Kombu’nun Çay’ı olarak anılmaya başlanmıştır.

Kısa süre içerisinde dünyanın farklı bölgelerine yayılan, etkileri ile son derece dikkat çekici olan Kombuçay ile ilgili, geniş ve  kapsamlı araştırmalar yapılmaya başlanmıştır. İkinci Dünya Savaşı sonrasında kanser araştırması yapan bilim adamları Rusya’da bazı bölgelerde hiç kanser vakasına rastlanmadığını, insanların yaş ortalamasının yüksek(130) olmasına rağmen gözle görülür ciddi yaşlanma belirtileri taşımadıklarını farketmişlerdir. Araştırmalar sonucunda bu bölgede her evde ‘Tea Kvass’denilen fermante bir çay içiliyor olması sağlıklı ve uzun ömürlü olmalarının, bunun yanında son derece enerjik ve genç görünmelerinin nedeni olarak rapor edilmiştir.
Gelelim faydalarına:
Tüm salgı bezlerini ve hormon savunmasını uyarır.
Vücutta sağlıklı bir pH dengesi sağlar.
Vücuttaki atık madde ve zehirleri suda çözünebilir hâle getirerek atılmalarını sağlar.
Kan dolaşımını hızlandırır.
Metabolizmayı uyarır.
Kalp ritmini düzenler.
Kanı temizler.
Sinir sistemini düzenler.
Yüksek tansiyonu düşürür, huzursuzluğu yatıştırır.
Sindirim sisteminin daha rahat çalışmasını sağlar ve mide düzensizliklerini giderir.
Astımı tedavi eder, astım krizlerini giderir.
Kan şekeri seviyesi sabitleyerek, şeker hastalığını tedavi eder.
Alerjileri hafifletir ve zamanla giderir.
Sertleşmiş karaciğeri yumuşatır ve yeniler.
Böbrek faaliyetlerini geliştirir.
Kanseri önler ve tedavi eder.
Antioksidan yapısıyla, oluşan radyasyona karşı koyar, serbest radikallerle savaşır.
Hücre duvarının yeniden oluşumunu sağlar.
Doku sertleşmesini (multiple sclerosis; MS) tedavi eder.
Damar sertliğini (arteriosclerosis) tedavi eder.
Elastikiyet sağlar ve gevşek eklemleri kuvvetlendirir.
Mafsal iltihabını (arthritis) ve romatizmaya iyi gelir.
Gut hastalığına iyi gelir.
Böbrekler ve idrar yollarındaki kumu döker, safra kesesi taşlarını düşürür.
Vücuttaki ürik asit ve kolestrolü suda erir hâle getirerek vücuttan atılmasına yardımcı olur.
Peklik (kabızlık) problemini giderir.
Hemoroiti (basur) tedavi eder.
Yorgunluk, bitkinlik ve sinirliliği giderir.
Herpes virüsünün soğuk algınlığı ve uçuk oluşturmasını engeller.
Siğilleri, dysplastik lekeleri yok eder.
Ülser sıkıntılarını giderip tedavi eder.
Anjine çaredir.
Epstein-Barr virüsüne bağlı yorgunluk hissini ve mononükleoz iltihaplanma (öpüşme hastalığı)’yı iyileştirir.
Kan değerlerini normalize eder.
Bronşit, öksürük ve balgamı giderir.
Bademcikleri tedavi eder .
Kan damarlarını genişletir, kardiyak kasları uyarır, kalp problemlerini giderir.
Adale ağrılarını giderir.
Baş ağrılarını yok eder.
Uykusuzluğu giderir.
Mikrobik ishali durdurur.
Koliti tedavi eder.
Koruyucu bakterilerle sağlıklı bağırsak ve kolon oluşturur.
Saç uzamasına yardım eder, kelliği engeller, gri saçın rengini koyulaştırır.
Görüşü kuvvetlendirir.
Korneada oluşan deformasyonları ve kataraktı giderir.
Vücut ağırlığını düzenler, yağları yok eder.
Susuzluğu giderir ve egzersizlerde performans arttırır.
Mantar tipi enfeksiyonlara (candida gibi) karşı savaşır.
Bünyesindeki antivirütik ve antibiyotik özellikler sayesinde iltihabî oluşumları yok eder.
Cinsel potansiyeli canlandırır.
Menopoz rahatsızlıklarını giderir.
Derideki yaraları onarır.
Ciltteki kırışıklıkları, çilleri ve kahverengi lekeleri yok eder.
Deriye spreyle ya da sürülerek haricen uygulandığında antibakteriyel koruyucu tabaka oluşturur.
Elbette, bütün bunların sonucu olarak da “ömrü uzatır”…
Uzun zaman alan araştırmaların sonucunda çayın düzenli ve tutarlı kullanımı sonucunda yukarıda bahsedilen tüm bu etkileri gösterdiği, bugüne kadar hiçbir yan etkisinin bulunmadığı kanıtlanmıştır.
KOMBUÇAY NASIL İÇİLMELİ?
Kombuçay’ı sabahları aç karına bir bardak (200 ml) içerek kullanmaya başlayabilirsiniz. Vücudun ilk defa kullanılan bir maddeye nasıl reaksiyon vereceğini gözlemlemek ve yavaş yavaş buna alıştırmak için bir hafta boyunca sabahları aç karına bir bardak içmenizi öneriyoruz. Kahvaltıdan yarım saat önce içilen Kombuçay ile güne daha zinde, daha enerjik ve sağlıklı başlayacaksınız.

İkinci haftadan itibaren öğlen yemeklerinden de yarım saat önce içmeye başlamanızı tavsiye ediyoruz. ( sabah + öğlen)

Üçüncü haftadan itibaren  akşam yemeklerinden önce de içebilirsiniz. (sabah+öğlen+akşam)
Dördüncü haftadan sonra,sadece sabahları aç karına bir bardak (200 ml) içerek kullanmaya devam edebilirsiniz.
Önemli olan sürekli olarak içmek, vücudun bağışıklık sistemini ayakta tutabilmektir.
Tadına alışıncaya kadar bir miktar taze sıkılmış meyve suyuna karıştırarak içmenizde bir sakınca yoktur. Bunun yanında Kombuçay’ın tüketilmesinde belirli bir yaş sınırı da yoktur.

Gün içerisinde ihtiyaç duyduğunuz her an tüketebileceğiniz bir içecek olan Kombuçay, öğleden sonralarınız için güzel bir aperatif, spor ve egzersiz sonrası için de iyi bir enerji kaynağıdır.
Şişeleri, buzdolabında soğuttuktan sonra açmanız, açılan şişeleri yine buzdolabında muhafaza etmeniz gerekmektedir. Kapalı şişeleri evin ışık almayan serin bir yerinde bekletmenizi tavsiye ederiz.
Soğuk içiniz.

KAYNAK
Şimdii gelelim asıl meseleye, Kombu çayı epey yüksek fiyatlarda satılıyor, oysa biz eğer Kombu mantarına ulaşabilirsek kendimiz çok ucuza maledebiliyoruz. O zaman da hazırlanışı şöyle:

* 3 Lt temiz su,
* 1,5 su bardağı toz şeker,
* 10 paket siyah çay,
* 4 poşet şeftali aromalı(ya da herhangi bir meyveli) poşet çay,
* Kombucha mantarı
HAZIRLANIŞI VE KULLANIM ŞEKLİ : Paslanmaz çelik ya da cam bir tencernin içine suyu koyun ve kaynatın. Kaynadıktan sonra, şekeri ilave edip karıştırın ve 5 dak daha kaynatın. Poşet siyah çayı ve şeftali çayını içine ekleyip, 15 dak. demlendirin. Çay poşetlerini çıkarın. Ocağın altını kapatıp, çay oda sıcaklığına gelene kadar bekletin. Karışımı, geniş bir borcama koyun. Kap ne kadar geniş olursa çay o kadar çabuk, yararlı mantar üretir. Yani fermante olur.Demleme çayın içine, Kombucha mantarını ekleyin. Kombu çayı yapılırken, mantarın daha açık renkli olan kısmının yukarı doğru bakmasına dikkat ediniz. Bazen mantar kavanozun dibine çökecektir. Yukarıya doğru genellikle kendi kendine çıkar. Bu işlem bir gün içinde gerçekleşmezse temiz ellerinizle mantarın ters yüz olup olmadığına bakınız ve tekrar yüzeye yerleştiriniz. Kabın ağzını, bir tülbent veya örtüyle örtün. Kenarına lastik geçirin. Ilık ortamda saklayın. 23 derece ideal sıcaklıktır. Tat tercihinize göre, 4–8 gün arasında bekletin. İçine bira veya haif şampanya tarzı, alkollü bir içecek ilave edin. Alkol bu karışımın sirkeye dönüşmesini sağlar.

4- Her gün bir avuç yaban mersini yenecek. Eğer tazesini bulamazsanız aktardan kurutulmuş alın, yiyeceğiniz kadarını kaynayan suya atıp 10 dakika bekletin, sonra yiyin. Beyaz saçlar için birebir olduğu söyleniyor.

 
 

5- Amla yağı kullanmak… Amla yağı nedir ona bakalım:

 
 
Hindistan’da saç bakımı için yüzyıllardır kullanılan yağın üretimi, Amla ağacından toplanan yemişlerin kurutularak işlemeye hazır hale getirilmesiyle başlıyor. Kuruyan yemişler daha sonra Hindistan cevizi yağına batırılıyor ve suda çözünen vitaminler, mineraller ayrıştırılıyor. Yağın besleyici özellikleri toplandıktan sonra süzülüyor ve koyu renkli Amla yağı elde ediliyor. Amla yağı, besleyici özelliğini koruması için genellikle güneş ışığını filtreleyen koyu camlı şişelerde satılmaktadır.
Amla yağı üretiminde kullanılan yöntemler bölgelere ve üreticiye göre farklılıklar gösterdiğinden piyasada farklı renklerde, kokuda ve ambalajda amla yağı bulunabilir. Kaliteli amla yağının şişesi genellikle koyu renkli olur. Kokusu meşemsidir ve yağın rengi de koyu olmalıdır. Bazı üreticiler amla yağını zeytinyağı, Hindistan cevizi yağı veya uçucu yağlar ile karıştırarak satışa sunmaktadır.
Amla yağı kullanmanın beyazları yok ettiği söyleniyor, denemekte fayda var, aktarıma soracağım.
6- Bitkisel yağlarla bakım…30 ml havuç yağı–20 ml ceviz yağı–10 ml ısırgan tohumu yağı–10 ml çörek otu yağı karıştırıp tüm saça sürün ve stretch filmle sarın. 1 saat sonra yıkayın, haftada 2 kez uygulanmalı
Aslında içindeki yağlar da saça faydalı yağlar, özellikle ceviz ve çörek otunun saçı koyultma özelliği de var, mantıklı, denenebilir.
7- Çörek otu yiyin. Her gün bir avuç çörek otu yemenin saçların rengini kendi renginize çevirdiği söyleniyor.
 
8- 3 litre suda karanfili kaynatıp saçı her sabah bu suyla yıkamanın beyazları koyulttuğu söylenmiş.
9- Paba vitamininin beyaz saçları koyultmada harika olduğu söyleniyor. Aynı zamanda vitiligo tedavisinde de faydalıymış.  Açıklaması şöyle:
PABA Suda çözünen B grubu bir vitamindir.
Kimyasal olarak p – aminobenzoikasit dir.
 

PABA NIN FAYDALARI

DERİYE FAYDALARI
Dermatitleri iyileştirir.(günde 1000 mg)
Egzemayı iyilestirir.
Derinin görünümünü,sağlığını düzeltir ve cildi pürüzsüzleştirir
(merhem olarak ve daha az tesirli oral olarak) günes yanıklarında faydalı olur.
Merhem olarak sürüldügünde UV – B radyasyonunun aşırı etkisinden deriyi korur.

VİTİLİGO ya faydalıdır.
 Cilt kırışıklıklarının oluşmasını geciktirir.
Ozon zehirlemesine karşı belirgin bir koruma sağlar ve karaciğeri ozonun toksik etkilerinden korur.

İmmün sistem :
Herpes simpleks virüslerini engeller ve acyclovir in herpes simpleks virüslerine karşı yeteneğini arttırır.
Herpes simpleks virüs tip 1 i engeller ve acyclovir in herpes simpleks virüs tip 1’e karşı yeteneğini arttırır.
İltihaplanmayı (özellikle artrit iltihapları) azaltır.
Günes kremi olarak sürüldüğünde veya oral olarak kullanıldığında deri kanserini önlemeye yardımcı olur.İskelet kas sistemi :
Scleroderma hastalarında (deri yumuşamaları ve eklem hareketlerinde rahatlamalar sağlayarak) iyileşmeye yardım eder.
Kalp dolaşım sistemi :
Alyuvar hücrelerinin oluşumunu kolaylaştırır.
Thrombosis i önlemede yardımcı olur.
Metabolizma :
Antioksidan özelliklere sahiptir.
Tekli oksijen radikallerini nötralize eder.
Paba  eksikliği yorgunluga sebep olur.
Saçlar :
PABA bazen  gri veya beyaz saçın kendi orjinal saç rengine dogru koyulasmasına  sebep olabilir.
1941 de yapılan bir çalışmada 2 ay boyunca, günde 200 mg PABA alan 30 gri saçlı hastanın saçlarında renk koyulaşması görülmüştür.
SİNDİRİM SİSTEMİ
Paba vücuttan koku yapan maddeleri uzaklaştırmada yardımcı olur.Paba eksikliği kabızlığa sebep olabilir.Bağırsak sağlığını geliştirir.
SİNİR SİSTEMİ
Paba eksikliği depresyona sebep olabilir.
SOLUNUM SİSTEMİ
Astımda iyileşmeler sağlar ve bazan de tamamen iyileştirebilir.
 
10- Zeytin yağı sütü diye bir şey varmış, ben de yeni duydum, beyazlayan saçları koyultuyormuş. Tabii gene pek çok faydası da var. 
Nasıl elde edilir?
Edremit körfezinde yüksek yayla havasında elle tek tek toplanan zeytinlerin taş değirmenlerde ezilmesi ve daha sonrasında liften yapılmış torbalara konulması ve bu torbalara hiçbir pres uygulanmadan kendi kendine damla damla sızması beklenip, sızma işlemi bittikten sonra su ilave etmeden kuru sıkım yapılarak oldukça zahmetli bir yöntemle elde edilen bir iksirdir zeytin sütü. 100 kilo zeytinden birkaç kilo elde edilerek hazırlanan zeytin sütü, zeytin meyvesinden doğal olarak elde edilen hem suyu hem de yağını içeren uzun sürede ortaya çıkartılan kıymetli bir üründür.
Yararları nelerdir?
Aslında eskiden beri kullanılan ama şimdilerde ünü daha çok duyulan bu iksir; açık yaraların tedavisinde, burkulmalarda, vücuttaki ağrıların tedavisinde, kalp-damar hastalıklarında ve tüm kanserlerde, hücrelerin yenilenmesinde, cilt ve saç bakımında kullanılan çok özel bir yağdır.
11- Adaçayının demlenip saça sürülmesinin beyazları yavaş yavaş boyadığı söyleniyor, özellikle biberiye ile birlikte kaynatılırsa daha etkili oluyormuş.
Ben adaçayını papatya ile kaynatıp denedim, saçımda bir renk değişimi olmadı, daha doğrusu beyazlar hafif sarardı. Şimdi biberiye ile deneyeceğim, sonuçları yazarım.
 
Şimdilik bu kadar, araştırmalarım devam edecek…
kaynak: belgin güven blog sayfasındandır
sitenin adresi belgin-ce.blogger’dır…
Bitki Alemi kategorisinde yayınlandı. 1 Comment »

Her Şeyi Yapabilme Gücü

11694848_10206076024331821_6810913011192850953_n[1]
Mitolojik zamanda insanoğlu zaman içinde çok güçlenmeye başlamış. O kadar güçlenmişler ki her istediklerini elde etmeye başlamışlar. Kötü niyetli olan insanlar ve kıskanç insanlar, ellerindeki gücü kullanarak, kendinde olmayan ve başkalarının elindekilerini de istemeye başlamışlar. Bu durum kısa sürede insanlar arasında büyük bir kaos başlatmış.

Zeus olayların büyümesi üzerine tanrılar heyetini toplamış ve insanların her şeyi yapabilme gücünü, insanlar ve tanrılar arasında çok eskiden yapılmış anlaşmaları bozmadan, nasıl gizleyebileceklerini tartışmışlar. Poseidon, bu gücü denizin derinliklerine saklayalım demiş. Diğerleri, insanlar çok zeki zaman içinde bir denizaltı yaparlar ve sırları ele geçirirler, diye itiraz etmişler. Apollo, o zaman uzayda bir yere saklayalım demiş, yine diğerleri, insanlar uzay gemisi yapar araştırmaları sırasında her şeyi yapabilme gücünü bulabilirler demişler. Zeka, sanat, strateji, ilham ve barış tanrıçası olan ve kurnazlığı ile bilinen Athena, o zaman bu gücü insanların hiç bakmayacakları bir yere saklayalım demiş. Zeus hemen sormuş, “Athena neresidir bu insanların hiç bakmayı akıl etmeyecekleri yer ?”

Athena, yüce Zeus her şeyi yapabilme gücünü insanların kalbine saklayalım. İnsanlar hiç buraya bakmayı aklından geçirmezler demiş. Hikaye bu ya, Zeusun emri ile bu güç kalbin içine gizlenmiş.

Bizler hareketlerimizi davranışlarımızı etrafımızdakilere göre ayarlamaya çalışırız. Başkasının ne yaptığına nasıl davrandığına ne giydiğine, hangi arabayı kullandığına, nerede oturduğuna, işinde başarılı ise hangi yollardan geçtiğine bakar ve onlara benzer şeyler yapmaya çalışırız.

Yukarıdaki hikayede de söylendiği gibi huzuru, mutluluğu, keyifi, başarıyı, aşkı ve sevgiyi yakalamanın en önemli adresi kalbin içine bakmak ve kendini tanımaktır.

Kendine vakit ayırmak ve yaptığın hatalardan, yanlışlardan ya da seçimlerinden dolayı kendini affetmek, kalbin ve koşulsuz sevginin kapılarını size sonuna kadar aralayacaktır.

Güzel bir meditasyon ile gözlerinizi kapatarak kalbinize doğru bakın…. Birkaç defa burnunuzdan diaframınızı şişirerek derin nefes alın ve tekrarlayın…

“ Ey benim en değerli parçam,

Varoluşumda dünyaya gelirken ilk oluşan organım,

Güzel ışığımın merkezi,

Bugüne kadar, bilerek veya bilmeden, seni ihmal ettimse, sana gereken önemi vermedimse, seni hep cezalandırdımsa lütfen beni affet…

Şu andan itibaren seninle yeni bir anlaşma yapıyorum. Bilerek veya bilmeden sana verdiğim tüm cezaları tüm tıkanıklıkları ve tüm blokajları iptal ediyorum. Ey güzel kalbim seni ilahi bir aşkla seviyorum ve sana güveniyorum. Sevmeye ve sevilmeye, mutlu ve güçlü olmaya, huzurlu olmaya niyet ediyorum. Gönül gözümle, güzel yüreğimle istemiş olduğum ve hayrıma olan tüm güzellikleri, kalbimin içinde saklı duran, her şeyi yapabilme gücümle kendime çağırıyorum.

Uzun zamandır ihmal ettiğim ve söylemediğim bir şeyi kendime tekrarlıyorum.

Kendimi çok seviyorum. Kalbimi çok seviyorum. Ben sevgiyi hakkediyorum ve bunu yaşamaya hazırım…

Sevgiyle — Serkan Sorguç ŞifaChi

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

YANLIZ SEKİZ DAKİKAN VAR…

11064757_10154220214726988_8324642777064105017_n[1]

Hikâyede anlatılan efsaneye göre bir kadın, bir gün kucağındaki çocuğu ile
birlikte bir mağaranın önünden geçerken içeriden gelen bir ses duyar:

“İçeri gir ve ne istersen al, ama en mühim olanı unutma! Ayrıca:
Sen çıktıktan sonra kapının bir daha asla açılmayacağını da dikkate
al… Ancak bu fırsatı kaçırma, ama yine de en mühim şeyi unutma…”
diyor, durmadan ikaz ediyordu.

Kadın mağaraya girer ve büyük bir servetle karşılaşır. Yığınla altın ve mücevherleri görünce
şaşkına döner ve çocuğunu yere bırakarak hemen büyük bir hırsla mücevherleri toplamaya başlar.
Bu sırada o esrarengiz ses yine duyulur:

“Yalnız sekiz dakikan var…”

Sekiz dakika çabuk geçer. Kadın toplamış olduğu kıymetli taşlar
ve altınlarla birlikte mağaranın dışına koşar ve kapı kendiliğinden
kapanır… Bu sırada çocuğunu içerde unutmuş olduğunun farkına varır, ama
iş işten çoktan geçmiştir. Ağlamak, sızlamak, dizini dövmek, saçını-başını yolmak fayda vermez.
Kapı bir kere daha açılmamak üzere kapanmıştır.

Zenginlik uzun sürmez, ama ümitsizlik hep yaşar.
Aynı şey çoğu zaman çoğu insanın başına da gelir.
Bu dünyada yaklaşık 80 senelik ömrümüz vardır ve bir ses daima bize:

“Sakın en mühim şeyi unutma!” der gibidir.

Mühim olan açık, net bir şekilde bellidir, o da: “Ebedi hayatı kazanmak…”tır.
Kaybedilme ve riske sokamayacağımız şeyler:
Manevi değerler, doğru inanç, doğru arkadaş, doğru çevre, doğru aile, hakiki dostlar ve sana ayrılan sınırlı hayattır.
Maalesef biz en mühim şeyleri çoktan unutmuşa benziyoruz…

Muhabbet/ sevgi, sulh/barış, mütevazilik/alçak gönüllülük, mertlik, ihlas/samimiyet…

Alıntı

FARKINDALIKLI GÜNLER DİLERİM. SEVGİLER…

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

YAŞAMAYA VAR MISIN ?

11221703_497652750398607_1810484200845689371_n[1]

Güneşin o ilk doğuş anına en son ne zaman tanık oldun insanoğlu? Taptaze ışıklarının tüm vücuduna yayılmasını ne zaman izledin kendinde? Bir sonbahar sabahı o ılıklığı ne zaman hissettin yüreğinde?
Bizler aslında bize her günün bir lütuf olduğunu anlamayacak kadar duyarsız bir şekilde geçip gidiyoruz bu hayattan. Hanginiz sabah gözünü açtığında şunu dünyaya tekrarlıyor: “Bugün özel bir gün çünkü ben bugün de yaşıyorum. Gözlerim açık, ilk nefesimi bilinçli bir şekilde çektim içime. Bu bir ayrıcalık! Bugün özel bir gün, evet, bugün bana bir gün daha yaşama şansı verildi…”
İnsan yaşamında ne sorunlar var ama biz o kazağı alamadık diye bütün günü o güzelim ruhumuza ve bedenimize azap çektirmekle geçiriyoruz veya sevgilimiz sevgimizin yüceliğini anlamadı diye kahroluyoruz veya sular kesildi diye, hava soğudu diye bütün gün kendimize ve sevdiklerimize surat asıyoruz.
Bir de şöyle düşünelim: Siz başlı başına bir yaşamsınız ve hayatta telâfi edilemeyecek tek şey ölümdür. Sular elbette gelecektir. Soğuk hava için biraz daha sıkı giyinebiliriz. Sevgiliniz sizi anlamıyorsa aslında sevdanıza layık olmadığını pekalâ algılayabilirsin…
Peki, bu hayata ne zaman gülümseyeceksin? Ne zaman kendin için bir şeyler yapacaksın? En sevdiğin çiçeği neden hâlâ başkalarından bekliyorsun? Bugün kendine niye o çiçeği almıyorsun? Neden miskinliğinden bir sabah ödün verip de doğanın uyanışına kendini şahit etmiyorsun? Unutma ki bu hayatı güzelleştirecek olan da, çekilmez hale getirecek olan da sensin. Sakın başkalarını suçlama…
Haydi artık her sabah yüreğine kocaman gülümsemelerle dolu bir nefes çek ve bütün gün verdiğin her nefesin içine bu gülümsemelerden katarak etrafındaki tüm canlı varlıkları varlığından haberdar et.
Hayata öylesine gelme ve de öylesine gitme. Unutma ki bir ağacın gövdesine sarıldığında onun kalp atışlarını duyabilecek kadar duyarlı yaşamak senin elinde.
Her ne olursa olsun, tanı veya tanıma ama günaydınını ve gülümsemeni hiçbir canlıdan eksik etme.
Unutma sen bu dünyada başlı başına bir yaşamsın ve bu yüzden bile varlığın çok özel.
Evet insanoğlu, bugün YAŞAMAYA VAR MISIN?

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

*Üzeyir GARİH’in Adana’da işadamlarına yaptığı bir konuşmadan…*

1016182_10151514537756325_2032758290_n[1]

“HAYAT, havaya attığımız 5 topla oynanan bir oyundur.
Bu toplardan sadece bir tanesi lastiktir, diğer toplar ise camdandır.
Bu toplar;
*işimizi*,
*ailemizi*,
*sağlığımızı*,
*dostlarımızı * ve
*benliğimizi temsil etmektedir.

Bu 5 top içinde bir tek İŞİMİZ lastik toptur.
Onu düşürürsek zıplatabiliriz.
Ancak diğer 4 top camdan yapıldığından, düşerse kırılırlar ve yerlerine konulamazlar.
Bunu fark etmeli ve hayatımızı bu dengeye göre kurmalıyız.

Oysa hepimiz,
O lastik topu tutabilmek uğruna, diğerlerini kırıp dökeriz.
Dostlarınızı çantada keklik sanmayın.
Sıkıca sarılın onlara, tıpkı hayata sarıldığınız gibi.
Çünkü onlarsız hayat anlamsızdır.

Hayatı çok hızlı koşmayın.
Nereden geldiğinizi ve nereye gittiğinizi unutmayın.
Hayatın bir yarış değil, her saniyesinin tadı çıkarılması gereken güzel bir yolculuk olduğunu aklınızdan çıkarmayın.”