Ne olur sevgi sözcüklerini söylese ama olmaz tvye gösterdiği özeni karısına göstermiyor.
Anette
ADALE KASILMASI…
Kasılmış olan adale susam yağı ile ovulur.
ADALE KUVVETLENDİRME
1) Çam fıstığı yenir.
2) Mersin yaprağı suyu ile mesaj yapılır.
ADALE ROMATİZMASI
10 gr. defne tohumu öğütülür, 2 kaşık balla karıştırılarak günde 3 kez kullanılır.
ADET KANI GELMEMESİ
Papatya, ıhlamur, civanperçemi, kaynatılarak her gün bir bardak içilir.
AĞIZ KOKUSU
50 gr. Mesleki, 50 gr. Tarçın, 50 gr. karanfil öğütülerek, 750 gr. bal ile macun kıvamına getirilir. Akşam yatmadan önce 1 tatlı kaşığı alınır. Ağız kokusu çeşitli önemli rahatsızlıkların habercisi olabilir. Ağız kokusu çekenler kapsamlı muayene olmalıdır.
ALT ISLATMA (ÇOCUKLAR İÇİN)
1) Öğütülmüş havlucan tozundan günde 3 – 4 gr. alınır.
2) Öğütülmüş 10 gr. ahırı kahra, 10 gr. kereviz tohumu sıcak suda 5 dakika bekletildikten sonra süzmeden 15 gün boyunca günde 1 kez içilir.
ASTIM
1) Karabaş otu çayı içilir.
2) Sandaroz ve günlük tütsüsü yapılır.
3) Menekşe kökü çayı içilir.
BAĞIRSAK KURDU
1) Kekik suyu balla şerbet yapılarak günde 3 kez içilir.
2) Eğrelti otu çayı sabah aç karnına içilir.
3) Kantaron çayı içilir.
4) Defne ve pelin çayı içilir. (Defne ve pelin karışık olarak)
BASUR (HEMAROİT)
1) Hindiba çayı içilir.
2) Halile ıslatılır ve içilir.
3) Kayısı yağı sürülür.
4) Kavrulmuş üzerlik tohumu öğütülür günde 1 tatlı kaşığı alınır.
5) At kestanesi kabuğu çay yapılır içilir.
BEL GEVŞEKLİĞİ (ERKEN GELME)
1) Ölçek turp tohumu 2 ölçek bal ile macun yapılır. Yatmadan yarım saat önce 1 tatlı kaşığı alınır.
2) Besbase 30 gr. ve Akgünlük 30 gr. öğütülür. Karışım 20 parçaya bölünüp her gün 1 parça alınır.
BOĞMACA
lAdaçayı, meyankökü, servi kozalağı, nane, papatya, ıhlamur karışık çay yapılarak içilir.
BÖBREK KUMU
Papatya ve kereviz tohumu ayrı ayrı çay yapılarak günde 3’er çay ‘bardağı içilir.
BRONŞİT
Papatya ve meyan kökü çayı karışık olarak içilir.
DAMAR SERTLİĞİ VE TIKANIKLIĞI
1) Papatya çayı içilir.
2) Karabaş otu çayı içilir.
3) 2 gr. kekik, 8 gr. hünnapta beraber çay yapılarak içilir. (1 günlük dozdur.)
4) Sarımsak tentürü içilir.
5) Kekik suyu içilir.
DİABET ŞEKER HASTALIĞI
1) Kekik suyu içilir.
2) Nane çayı içilir.
3) Yahudi baklası yenir.
4) Pelin otu yenir.
5) Günde 8 taneyi aşmadan acı badem yenir. (8 tane acıbademden fazlası zehirleyici olabilir.)
6) Günde 3 tatlı kaşığı mahlep yenilir.
7) Böğürtlen kökü suyu içilir.
8) Mersin yaprağı suyu içilir.
9) Zeytin yaprağı çayı içilir.
10) Okaliptüs suyu içilir.
EGZAMA (MAYASIL)
1) Defne yaprağı çayı ile eller, ayaklar banyo yapılır.
2) Karabaş ve şahtere çayı karışık olarak içilir.
3) Ardıç katranı sürülür.
FARANJİT
4 su bardağı su, 1 su bardağı sirke, 10 gr. kekik, 10 gr. kimyon, 10 gr. ebegümeci çiçeği kaynatılarak süzülür. Serin yerde muhafaza edilerek, günde 3 kez gargara yapılır.
GASTRİT
Kantaron çayı ya da sinirli yaprak çayı içilir.
GUATR
Baharlı tere tohumu öğütülüp şekerle yenir.
İLTİHAPLI YARALAR (APSE):
Yara üzerine günlük tozu dökülür.
KABIZLIK
1) Sinameki çayı içilir
2) 10 cc. Hint yağı içilir.
KALP – DAMAR RAHATSIZLIĞI
1) Melisa ve Karabaş çayı içilir.
2) Alıç yaprağı çayı içilir.
3) Ardıç tohumu çayı içilir.
KOLİT (KALINBAĞIRSAK İLTİHABI)
1) Labada yenir ya da içilir.
2) Hatmi kökü çayı içilir.
3) Ebegümeci çiçeği çayı içilir.
4) Sinirli yaprak çayı içilir.
KURU ÖKSÜRÜK
1) Ebegümeci çayı içilir.
2) Selvi kozalağı çayı içilir.
3) Deniz kadayıfı sütle pişirilip içilir.
MAFSAL VE ROMATİZMA AĞRISI
1) Pelesenk yağı sürülür.
2) Alkol içinde eritilen kafuru ile ovulur.
3) Sinameki çayı içilir.
4) Andız kökü çayı içilir.
5) Sandaroz yağı ile ovulur.
6) Kum banyosu yapılır.
MİGREN
1) Sinameki çayı içilir.
2) Papatya çayı içilir.
ÖKSÜRÜK
1) Kekik suyu bal ile şerbet yapılarak içilir.
2) Ihlamur içilir.
3) Adaçayı içilir.
4) Hava civa kökü çayı içilir.
5) Ebegümeci çiçeği çayı içilir.
PROSTAT
1) Günde 5 gr hazanbel, 5 gr kereviz tohumu çay yapılarak ayrı ayrı içilir.
2) Brokoli çayı içilir. Artan lapası yenir.
SAÇ DÖKÜLMESİ
1) Badem yağı ile saçlara friksiyon yapılır.
2) Çörek otu yağı ile saçlara friksiyon yapılır.
3) Hint yağı ile saçlara friksiyon yapılır.
4) Çam terebentin yağı ile saçlara friksiyon yapılır.
5) Susam yağı ile saçlara friksiyon yapılır.
6) Ceviz yağı ile saçlara friksiyon yapılır.
7) Saç yağı ile saçlara friksiyon yapılır.
8) Zeyt yağı ile saçlara friksiyon yapılır.
9) Defne sabunu kullanılır.
YÜKSEK TANSİYON
1) Hünnap çayı içilir.
2) Çekem çayı içilir.
3) Böğürtlen kökü suyu içilir.
4) Şahtere çayı içilir.
5) Zeytin yaprağı çayı içilir.
ÜLSER (MİDE)
1) Kudret narı yenir.
2) Kantaron suyu içilir.
3) Meyan kökü çayı içilir.
DOĞADAKİ SAĞLIK – Şifalı Bitkiler ve Doğal Droglar Kitapçığı(Furkan Gıda Ltd.Şti. ve Ecem Doğal Ürünler Tic. Tarafından hazırlanmıştır.)
Ayrıca gerginliğe ve uykusuzluğa papatya çayı, boğaz ağrısına ballı, limonlu, zencefilli ıhlamur, şiş gözlere 5er dakkadan iki tur çay poşeti koyabilirsiniz.
Anette
Yüksek tansiyon, kalp hastalıkları, karaciğer hastalıkları, yüksek kolesterol gibi rahatsızlıkları olanların ve 40 yaş üzerindeki…lerin kan ve damarlarını temizlemesi gerekir.
3 hafta boyunca her gün sabahtan ikindiye kadar:
Kiraz mevsiminde kiraz, vişne mevsiminde vişne, elma mevsiminde kabuğuyla ve çekirdekleriyle elma veya elma suyu, nar mevsiminde çekirdekleriyle birlikte nar yenir ya da suyu içilir.
Bununla birlikte: ikindide yemek yenebilir. Akşam ise aşağıdaki “Kan temizleyici, damarları açıcı ve kolesterol düşürücü ilaçlar’dan biri içilir. Her haftanın 2 günü, sadece mevsimin meyve veya meyve suyu ile geçirilir. Kışın, kırmızı pancar suyu içmek ve soğanlı ilaç veya sarımsaklı zeytinyağı kullanmak gerekir.
Kan temizleyici, damarları açıcı ve kolesterol düşürücü ilaçlar:
Ballı sarımsaklı ilaç:
10 tane limonun suyu + tahta havanda dövülmüş 10 baş sarmısak + 1 kilo bal karıştırılarak cam kavanoza konur. Ağzı 3 kat pamuklu bezle kapatılır ve karanlık bir yerde 7 gün bekletilir. 7 gün sonra kavanozun kapağı kapatılarak buzdolabına konur. Uzun süre dayanır, hatta ne kadar uzun bek-letilse o kadar kuvvetlenir.
Hazırlanan karışımdan günde bir defa olmak üzere 4 çay kaşığı yutulur. Her defasında ağza en fazla 1 çay kaşığı alınır. Hemen yutmadan, ilacın ağızda dağılmasını sağlayacak şekilde dolandıra dolandım eritmek gerekir. İlacın bu şekilde tüketilmesi önemlidir, çünkü ilacın midede değil, ağızda, kılcal damarlara emdirilmesi önemlidir. İlaç bitene kadar hergün belirli bir saatte aç karnına içilir. Bu mükemmel ilacın bu şekilde tüketilmesi kalp ve beyin damarlarını temizleyerek açar, kanı temizler. Ancak birden içerek tü-ketilirse, karaciğer hastalıklarına, mide ve onikiparmak bağırsağı ülserine, midedeki H. Pylori enfeksiyonuna son verir.
Bu ilaç, sağlıklı olanların hastalanmaması için, hasta olanların ise iyileşmesi için senede bir defa kullanılır. Ayrıca 40 yaşın üzerindekiler bu ilacı her türlü rahatsızlıkta kullanabilirler.
Soğanlı ilaç
Soğan suyu sıkılır. 1 bardak soğan suyu + 1 bardak bal karıştırılır, bu karışımdan 30-50 gr.’ı günde 2 defa aç karnına sarımsaklı zeytinyağı ile dönüşümlü olarak içilir.
Sanmsaklı zeytinyağlı
· 1 bardak rafine edilmemiş zeytinyağı + 1 baş dövülmüş sarımsak karıştırılır ve 1 gün buzdolabında bekletilerek süzülür. Günde 1 defa, sabah veya akşam, 30 gr. sarımsaklı zeytinyağı + 30 gr. limon suyu karıştırılarak içilir. Yemek ve salata üzerine de her zaman kullanılabilir-Sırayla kullanılacak bu ilaçlar kalp ve diğer organlardaki spazmı çözücü, nefes darlığı çekenler için en iyi damar temizleyici ilaçlardır. Beyin, kalp damarlarını ve diğer tüm damarları genişletir, nefes alıp vermeyi rahatlatır. 40 yaşından sonra herkes bu ilaçlara ihtiyaç hisseder, her yıl 1-2 ay boyunca mutlaka kullanılmalıdır.
Unutmayalım: Günde 50 gramdan fazla zeytinyağı tüketmemek gerekir.
Biberiye, zencefil, sarımsak, soğan, kırmızı pancar, limon, greyfurt, yeşil çay, ısırganotu, maydonoz, kuşburnu, ev yapımı sirke, elma ve nar kanı ve damarları temizleyici özelliktedir.
Biberiyeli sirke
3 çorba kaşığı biberiye kabaca öğütülür veya dövülür, 500 gr. evde yapılmış elma sirkesi ile karıştırılır ve kapağı kapatılarak 7 gün bekletilir. 14 gün boyunca hergün bu sirkenin 30 gramı su ile karıştırılarak günde 1-2 defa aç karnına içilir.
kaynak: şifacı facebook sayfası
Ayrıca üzüm çekirdeği yemek, dalak yemek kan yapımı aşamasında vücuda yardım eder. Anette
Bu yaz sıcağında ne yapılır diye düşündüm ve biraz serinlemek için kapalı bir yere hatta filme gitmeli diye düşündüm. Açtım neti ne var diye baktım, aaa bir de ne göreyim bizim ”Tom Cruise”un filmi başlamış; ”Görevimiz Tehlike 5” vizyona girmiş. Yazılanlara göre ilk sahnedeki uçaktan uçağa atlama sahnesinde de dublör kullanmaış oh nefis dedim…
Oh süper dedim hemen biletimi aldım sinemaya yollandım. Anacığım yalnız sinema bir soğuk anlatamam. Üstüme şal aldın da anca öyle idare ettim, dışardaki sıcağı falan unuttum.
Neyse gelelim filme, beni biraz hayal kırıklığına uğrattı. Serinin ilk filminin yakınından uzağından geçmiyor. Klasik maske sahnesi, aksiyon sahneleri (motosikletler süperdi), girilmesi imkansız bir yere girebilmeleri şeklinde klişelerle iki saatinizi klimalı ortamda öldürüyorsunuz işte. Yalnız kızı çok beğendim, dolgun dudaklar, mavi gözler,bir içim suydu hakkaten.
Öylemesine bir film işte gidin gitmeyin bir şey kaybetmezsiniz. Tabi gişe yapacağı çok açık…
Sağlıcakla,
Anette İnselberg
Teşvikiye’de cici mi cici bir sanat galerisi. İçinde Işıl Hanım ve melekleri… İyi niyetini, sıcacık enerjisini, samimiyetini hemen hissediyorsunuz. Sonra başlıyor melek tasarımlı kolyelerini anlatmaya. Hepsi elinin emeği, gözünün nuru. Hiç birini birbirinden ayıramıyor. Her meleğin verdiği mesaj farklı, açtığı kapı farklı, sizi koruduğu alan farklı. Konuşmamızın ortasında içeri gidiyor, bu size gerekli olan melek deyip geri geliyor.
Bakıyorum benim ihtiyacım olan melek neymiş:
Baş Melek Mikail (Güven) Mesajı aynen şöyle: En ufak bir korku parçası bile seni Bir’den ayırıyor. Tüm korkularını serbest bırak… Bana havale et ve özgür olduğunu bil…
Vallahi doğru, billahi doğru. Her zaman güvenle ilgili sıkıntım olmuştur. Şimdi ne yapacağımı biliyorum. Baş Melek Mikail’i yardıma çağıracağım. Kitap ayracımı da her gördüğümde içime rahatlık yayılacak…
Siz de kendi meleğinizi, kolyenizi, mesajınızı alın, hatta en güzeli sevdiklerinize de hediye edin. Daha sevgi dolu, daha güvenli, daha mutlu, daha bereketli bir dünyaya adım atalım. Sizin de bunda payınız olsun… (Siparişleriniz için 0536 508 19 73’ten kendisiyle irtibata geçebilirsiniz.)
Sağlıcakla,
Anette İnselberg
Not: Bir kaç cümleyle Işıl Hanım bu işe nasıl başladığını anlatıyor. Buyrun okuyun…
Hiç meleklerin mucizelerine tanık oldunuz mu? Ben oldum. En çok ihtiyacım olduğunda önden bir mesaj yollayarak her zaman yanımda olduklarını hissettirdiler, kimi zaman bir tüy, çoğu zaman çift rakamlarla tüm tüylerimin dikilmesiyle ve içimi kaplayan sıcaklıkla enerjilerini hissettim. Güvendeydim. Korunuyordum. Seviliyordum. Böylelikle onlarla başlayan bir serüvene çıktım. Meleklerin mesajları ve mucizelerini deneyimliyorum. Haydi! Sizler de bu deneyimi benimle paylaşın.
Sevgiler…
Işıl İpekçi
Birinci Kural: Yaradanı hangi kelimelerle tanımladığımız, kendimizi nasıl gördüğümüze ayna tutar. Şayet Tanrı dendi mi öncelikle korkulacak, uta…nılacak bir varlık geliyorsa aklına, demek ki sen de korku ve utanç içindesin çoğunlukla. Yok eğer, Tanrı dendi mi evvela aşk, merhamet ve şefkat anlıyorsan, sende de bu vasıflardan bolca mevcut demektir.
İkinci Kural: Hak Yolu’nda ilerlemek yürek işidir, akıl işi değil. Kılavuzun daima yüreğin olsun, omzun üstündeki kafan değil. Nefsini bilenlerden ol, silenlerden değil!
Üçüncü Kural: Kuran dört seviyede okunabilir. İlk seviye zahiri mânâdır. Sonraki bâtınî mânâ. Üçüncü bâtınînin bâtınîsidir. Dördüncü seviye o kadar derindir ki kelimeler kifayetsiz kalır tarif etmeye.
Dördüncü Kural: Kâinattaki her zerrede Allah’ın sıfatlarını bulabilirsin, çünkü O camide, mescitte, kilisede, havrada değil, her an her yerdedir. Allah’ı görüp yaşayan olmadığı gibi, O’nu görüp ölen de yoktur. Kim O’nu bulursa, sonsuza dek O’nda kalır.
Beşinci Kural: Aklın kimyası ile aşkın kimyası başkadır. Akıl temkinlidir. Korka korka atar adımlarını. Aman sakın kendini diye tembihler. Hâlbuki aşk öyle mi? Onun tek dediği: Bırak kendini, ko gitsin!
Akıl kolay kolay yıkılmaz. Aşk ise kendini yıpratır, harap düşer. Hâlbuki hazineler ve defineler yıkıntılar arasında olur. Ne varsa harap bir kalpte var!
Altıncı Kural: Şu dünyadaki çatışma, önyargı ve husumetlerin çoğu dilden kaynaklanır. Sen sen ol, kelimelere fazla takılma. Aşk diyarında dil zaten hükmünü yitirir. Âşık dilsiz olur.
Yedinci Kural: Şu hayatta tek başına inzivada kalarak, sadece kendi sesinin yankısını duyarak, Hakikat’i keşfedemezsin. Kendini ancak bir başka insanın aynasında tam olarak görebilirsin.
Sekizinci Kural: Başına ne gelirse gelsin, karamsarlığa kapılma. Bütün kapılar kapansa bile, sonunda O sana kimsenin bilmediği gizli bir patika açar. Sen şu anda göremesen de, dar geçitler ardında nice cennet bahçeleri var. Şükret! İstediğini elde edince şükretmek kolaydır. Sufi, dileği gerçekleşmediğinde de şükredebilendir.
Dokuzuncu Kural: Sabretmek öylece durup beklemek değil, ileri görüşlü olmak demektir. Sabır nedir? Dikene bakıp gülü, geceye bakıp gündüzü tahayyül edebilmektir. Allah âşıkları sabrı gülbeşeker gibi tatlı tatlı emer, hazmeder. Ve bilirler ki, gökteki ayın hilalden dolunaya varması için zaman gerekir.
Onuncu Kural: Ne yöne gidersen git, Doğu, Batı, Kuzey ya da Güney çıktığın her yolculuğu içine doğru bir seyahat olarak düşün! Kendi içine yolculuk eden kişi, sonunda arzı dolaşır.
On Birinci Kural: Ebe bilir ki sancı çekilmeden doğum olmaz, ana rahminden bebeğe yol açılmaz. Senden yepyeni ve taptaze bir sen zuhur edebilmesi için zorluklara, sancılara hazır olman gerekir.
On İkinci Kural: Aşk bir seferdir. Bu sefere çıkan her yolcu, istese de istemese de tepeden tırnağa değişir. Bu yollara dalıp da değişmeyen yoktur.
On Üçüncü Kural: Şu dünyada semadaki yıldızlardan daha fazla sayıda sahte hacı hoca şeyh şıh var. Hakiki mürşit seni kendi içine bakmaya ve nefsini aşıp kendindeki güzellikleri bir bir keşfetmeye yönlendirir. Tutup da ona hayran olmaya değil.
On Dördüncü Kural: Hakk’ın karşına çıkardığı değişimlere direnmek yerine, teslim ol. Bırak hayat sana rağmen değil, seninle beraber aksın. Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir diye endişe etme. Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?
On Beşinci Kural: ‘Allah, içte ve dışta her an hepimizi tamama erdirmekle meşguldur. Tek tek herbirimiz tamamlanmamış bir sanat eseriyiz. Yaşadığımız her hadise, atlattığımız her badire eksiklerimizi gidermemiz için tasarlanmıştır. Rab noksanlarımızla ayrı ayrı uğraşır çünkü beşeriyet denen eser, kusursuzluğu hedefler.
On Altıncı Kural: Kusursuzdur ya Allah, O’nu sevmek kolaydır. Zor olan hatasıyla sevabıyla fani insanları sevmektir. Unutma ki kişi bir şeyi ancak sevdiği ölçüde bilebilir. Demek ki hakikaten kucaklamadan ötekini, Yaradan’dan ötürü yaratılanı sevmeden, ne lâyıkıyla bilebilir, ne lâyıkıyla sevebilirsin.
On Yedinci Kural: Esas kirlilik, dışta değil içte, kisvede değil kalpte olur. Onun dışındaki her leke ne kadar kötü görünürse görünsün, yıkandı mı temizlenir, suyla arınır. Yıkamakla çıkmayan tek pislik kalplerde yağ bağlamış haset ve art niyettir.
On Sekizinci Kural: Tüm kâinat olanca katmanları ve karmaşasıyla insanın içinde gizlenmiştir. Şeytan, dışımızda bizi ayartmayı bekleyen korkunç bir mahlûk değil, bizzat içimizde bir sestir. Şeytanı kendinde ara; dışında, başkalarında değil. Ve unutma ki nefsini bilen Rabbini bilir. Başkalarıyla değil, sadece kendiyle uğraşan insan, sonunda mükâfat olarak Yaradan’ı tanır.
On Dokuzuncu Kural: Başkalarından saygı, ilgi ya da sevgi bekliyorsan, önce sırasıyla kendine borçlusun bunları. Kendini sevmeyen birinin sevilmesi mümkün değildir. Sen kendini sevdiğin hâlde dünya sana diken yolladı mı, sevin. Yakında gül yollayacak demektir.
Yirminci Kural: Yolun ucunun nereye varacağını düşünmek beyhude bir çabadan ibarettir. Sen sadece atacağın ilk adımı düşünmekle yükümlüsün. Gerisi zaten kendiliğinden gelir.
Yirmi Birinci Kural: Hepimiz farklı sıfatlarla sıfatlandırıldık. Şayet Allah herkesin tıpatıp aynı olmasını isteseydi, hiç şüphesiz öyle yapardı. Farklılıklara saygı göstermemek, kendi doğrularını başkalarına dayatmaya kalkmak, Hak’ın mukaddes nizamına saygısızlık etmektir.
Yirmi İkinci Kural: Hakiki Allah Âşığı bir meyhaneye girdi mi orası ona namazgâh olur. Ama bekri aynı namazgâha girdi mi orası ona meyhane olur. Şu hayatta ne yaparsak yapalım, niyetimizdir farkı yaratan, suret ile yaftalar değil.
Yirmi Üçüncü Kural: Yaşadığımız hayat elimize tutuşturulmuş rengârenk ve emanet bir oyuncaktan ibaret. Kimisi oyuncağı o kadar ciddiye alır ki ağlar, perişan olur onun için. Kimisi eline alır almaz şöyle bir kurcalar oyuncağı, kırar ve atar. Ya aşırı kıymet verir, ya kıymet bilmeyiz.
Aşırılıklardan uzak dur. Sufi ne ifrattadır ne tefritte. Sufi daima orta yerde…
Yirmi Dördüncü Kural: Madem ki insan eşrefi mahlûkattır, yani varlıkların en şereflisi, attığı her adımda Allah’ın yeryüzündeki halifesi olduğunu hatırlayarak, buna yakışır soylulukta hareket etmelidir. İnsan yoksul düşse, iftiraya uğrasa, hapse girse, hatta esir olsa bile, gene de başı dik, gözü pek, gönlü emin bir halife gibi davranmaktan vazgeçmemelidir.
Yirmi Beşinci Kural: Cenneti ve cehennemi illâ ki gelecekte arama. İkisi de şu an burada mevcut. Ne zaman birini çıkarsız, hesapsız ve pazarlıksız sevmeyi başarsak, cennetteyiz aslında. Ne vakit birileriyle kavgaya tutuşsak; nefrete, hasede ve kine bulaşsak, tepetaklak cehenneme düşüveririz.
Yirmi Altıncı Kural: Kâinat yekvücut, tek varlıktır. Her şey ve herkes görünmez iplerle birbirine bağlıdır. Sakın kimsenin ahını alma; bir başkasının, hele hele senden zayıf olanın canını yakma. Unutma ki dünyanın öte ucunda tek bir insanın kederi, tüm insanlığı mutsuz edebilir. Ve bir kişinin saadeti, herkesin yüzünü güldürebilir.
Yirmi Yedinci Kural: Şu dünya bir dağ gibidir, ona nasıl seslenirsen o da sana sesleri öyle aksettirir. Ağzından hayırlı bir laf çıkarsa, hayırlı laf yankılanır. Şer çıkarsa, sana gerisin geri şer yankılanır.
Öyleyse kim ki senin hakkında kötü konuşur, sen o insan hakkında kırk gün kırk gece sadece güzel sözler et. Kırk günün sonunda göreceksin her şey değişmiş olacak. Senin gönlün değişirse, dünya değişir.
Kural Yirmi Sekiz: Geçmiş, zihinlerimizi kaplayan bir sis bulutundan ibaret. Gelecek ise başlı başına bir hayal perdesi. Ne geleceğimizi bilebilir, ne geçmişimizi değiştirebiliriz. Sufi daima şu an’ın hakikatini yaşar.
Kader, hayatımızın önceden çizilmiş olması demek değildir. Bu sebepten, ne yapalım kaderimiz böyle deyip boyun bükmek cehalet göstergesidir. Kader yolun tamamını değil, sadece yol ayrımlarını verir. Güzergâh bellidir ama tüm dönemeç ve sapaklar yolcuya aittir. Öyleyse ne hayatının hâkimisin, ne de hayat karşısında çaresizsin. Bunu anlatır Yirmi Dokuzuncu Kural.
Otuzuncu Kural: Hakiki Sufi öyle biridir ki başkaları tarafından kınansa, ayıplansa, dedikodusu yapılsa, hatta iftiraya uğrasa bile, o ağzını açıp da kimse hakkında tek kelime kötü laf etmez.
Sufi kusur görmez. Kusur örter.
Otuz Birinci Kural: Hakk’a yakınlaşabilmek için kadife gibi bir kalbe sahip olmalı. Her insan şu veya bu şekilde yumuşamayı öğrenir. Kimi bir kaza geçirir, kimi ölümcül bir hastalık; kimi ayrılık acısı çeker, kimi maddi kayıp… Hepimiz kalpteki katılıkları çözmeye fırsat veren badireler atlatırız. Ama kimimiz bundaki hikmeti anlar ve yumuşar; kimimiz ise, ne yazık ki daha da sertleşerek çıkar.
Otuz İkinci Kural: Aranızdaki bütün perdeleri tek tek kaldır ki, Tanrı’ya saf bir aşkla bağlanabilesin. Kuralların olsun ama kurallarını başkalarını dışlamak yahut yargılamak için kullanma. Bilhassa putlardan uzak dur, dost. Ve sakın kendi doğrularını putlaştırma! İnancın büyük olsun ama inancınla büyüklük taslama!
Otuz Üçüncü Kural: Bu dünyada herkes bir şey olmaya çalışırken, sen HİÇ ol. Menzilin yokluk olsun. İnsanın çömlekten farkı olmamalı. Nasıl ki çömleği tutan dışındaki biçim değil, içindeki boşluk ise, insanı ayakta tutan da benlik zannı değil, hiçlik bilincidir.
Otuz Dördüncü Kural: Hakk’a teslimiyet ne zayıflık ne edilgenlik demektir. Tam tersine, böylesi bir teslimiyet son derece güçlü olmayı gerektirir. Teslim olan insan çalkantılı ve girdaplı sularda debelenmeyi bırakır; emin bir beldede yaşar.
Otuz Beşinci Kural: Şu hayatta ancak tezatlarla ilerleyebiliriz. Mümin içindeki münkirle tanışmalı, Tanrıya inanmayan kişi ise içindeki inananla. İnsanı Kâmil mertebesine varana kadar gıdım gıdım ilerler kişi. Ve ancak tezatları kucaklayabildiği ölçüde olgunlaşır.
Otuz Altıncı Kural: Hileden, desiseden endişe etme. Eğer birileri sana tuzak kuruyor, zarar vermek istiyorsa, Tanrı da onlara tuzak kuruyordur. Çukur kazanlar o çukura kendileri düşer. Bu sistem karşılıklar esasına göre işler. Ne bir katre hayır karşılıksız kalır, ne bir katre şer.
O’nun bilgisi dışında yaprak bile kıpırdamaz. Sen sadece buna inan!
Otuz Yedinci Kural: Tanrı kılı kırk yararak titizlikle çalışan bir saat ustasıdır. O kadar dakiktir ki sayesinde her şey tam zamanında olur. Ne bir saniye erken, ne bir saniye geç. Her insan için bir âşık olma zamanı vardır, bir de ölmek zamanı.
Otuz Sekizinci Kural: Yaşadığım hayatı değiştirmeye, kendimi dönüştürmeye hazır mıyım? diye sormak için hiçbir zaman geç değil. Kaç yaşında olursak olalım, başımızdan ne geçmiş olursa olsun, tamamen yenilenmek mümkün.
Tek bir gün bile öncekinin tıpatıp tekrarıysa, yazık. Her an her nefeste yenilenmeli. Yepyeni bir yaşama doğmak için ölmeden önce ölmeli.
Otuz Dokuzuncu Kural: Noktalar sürekli değişse de bütün aynıdır. Bu dünyadan giden her hırsız için bir hırsız daha doğar. Ölen her dürüst insanın yerini bir dürüst insan alır. Hem bütün hiçbir zaman bozulmaz, her şey yerli yerinde kalır, merkezinde… Hem de bir günden bir güne hiçbir şey aynı olmaz.
Ölen her Sufi için bir Sufi daha doğar.
Kırkıncı Kural dedi tane tane konuşarak. Aşksız geçen bir ömür beyhude yaşanmıştır. Acaba ilahi aşk peşinde mi koşmalıyım mecazi mi, yoksa dünyevi, semavi ya da cismani mi diye sorma! Ayrımlar ayrımları doğurur. AŞK’ın ise hiçbir sıfata ve tamlamaya ihtiyacı yoktur.
Başlı başına bir dünyadır aşk. Ya tam ortasındasındır, merkezinde, ya da dışındasındır, hasretinde.
Kaynak: Elif Şafak
Yazarın aşk isimli kitabını okumadıysanız mutlaka alın ve okuyun içindeki bilgilere inanamayacaksınız
Anette
Ece Temelkuran‘ın insana gerçekleri anlatan, okudukça daha çok içine çeken yazılar…
1. “…Fakat sonuna kadar kırsan da zebanileri, giden bir melek geri gelir mi?”
2. “Anlıyorum artık konuşmayanları, öylece durup cevap vermeyenleri. Vazgeçmişleri ve taşra kasabalarında hiç konuşmadan kitapların ve oyuncakların arkasında iki büklüm oturan eski solcu kırtasiyecileri…”
“…Genç öfkelerin, heyecanların ve soruların yerinden kıpırdatamadığı durgunluğunu o insanların, kadınların en çok, adamların da elbette. Küsmeyi anlıyorum, bak bu pek fena. Barışmış gibi yapmak ne çekilmez bir angarya. Heves, denizler altında yirmi bin fersah şimdi. Kim dalacak, kim çıkaracak. Vurgun meselesi de var sonra. Umut, ah o ne dırdırcı kelime. Anlıyorum artık..”
3. “Çünkü bir erkek, bir kadının nefesi kadar…”
“…Bilir misin Sevgi’m, oyuncu güvercinlerin eve geri dönsünler, kaçmasınlar diye kanatlarını kırarlar. Birini sevmek de işte, kendi kanadından, uçmaya yarayan o tek bir kemiği çıkarıp başkasına vermektir, gönül rızasıyla, gülerek, korkmadan.”
“…Çünkü yeteneğiniz yüzünden size ihtimam göstermek, sizi korumak yerine yerle bir etmek isteyecekler. Sizi kıymetsiz olduğunuza inandırmaya çalışacaklar. Buna inanmamak için sizi bir şeyin, birinin çok sevdiğine inanmanız lazım. Bu yüzden bir tanrıçaya, bir tanrıya inanmalısınız. İnsan kendini durup dururken sevemez. Palavra o işler. İnsan kendini ancak bir tanrı onu severse, birinin onu sevdiğine inanırsa sevebilir.
İnanmalısınız yoksa delirirsiniz.”
“Gördüğüm bütün o desenli, pis battaniyeler ve içlerindeki oğlan çocukları… Şimdi artık hakkında yazmayı bile beceremediğim oğlan çocukları…”
“…Bakmayın kimse bir cennet dilemez, herkes yana yakıla kendi cehennemini görmek ister.”
“…Sanırım birinin kendilerin kölelik etmesi fikri rahatsız ediyor onları. O yüzden bir insandan başka bir şeye benzetmeye çalışıyorlar hizmetkârları. Üniformalar bu işe yarar, sakın unutma bunu ve asla bir üniforma giyme.”
12. “Çünkü burada insanlar bir yanlışlık gibi ölüveriyor. Sen bir yanlışlık olamayacak kadar güzelsin.”
15. “İnsan, o da eli iyi gelmişse,hayatta kendini bir kere bütünüyle görür. Ömrün gerisi ya o sahneye yeniden kavuşmak için geçer ya da ondan kaçmakla.”
“Sigara içilmeyecekse yağmurla çay?
Madem aşık olunmayacak, kadınlar ve adamlar niye?
Madem olmayacak büyük yanlışlar
ve acayip maceralar,
niye hayat?””
“Oysa büyük yüz ölçümlü cümleler kurmak için okyanuslar geçecektim.
Dar odaların oyuncak yaygaralarından çok vakit kaybettim.”
Zihinsel olarak güçlü olmak genellikle, ne yaptığınız ile değil, ne yapmadığınız ile alakalıdır. Bu; düşüncelerinizi, davranışlarınızı ve duygularınızı kontrol etme sanatı. İşte yazar Amy Morin’e göre zihinsel olarak kuvvetli olan insanların yapmadığı 13 şey!
1. Kendileri için üzülmekle zaman kaybetmezler.
Yazarın dediğine göre, insanın kendisi için üzülmesi, kişiye oldukça zararlı. Üzülerek kişi, zaman kaybı yaşıyor, negatif enerji ile doluyor ve günlük ilişkilerine zarar veriyor. Olaylara iyi tarafından bakarak, üzülme duygusunu, minnettarlığa çevirmek ise işin anahtarı.
Morin’e göre değişiklik yapmanın 5 aşaması bulunuyor. Karar öncesi, düşünüp taşınma, hazırlık, eylem ve eylemi devam ettirmek. Her bir adım oldukça korkutucu gözükse de, değişiklik her zaman iyidir. Unutmayın; ” Ne kadar çok beklerseniz, o kadar zorlaşır. ”
Her şeyin kontrol altında olduğunu bilmek elbette ki oldukça rahatlatıcı. Yine de her zaman gücün sizde olduğunu düşünmeniz sorun yaratabilir. Yazara göre her şeyde kontrol sahibi olmak istemenin sebeplerinden biri endişe duygusuna cevap verme isteği. ” İnsanlar endişeleri ile savaşıp yenmek yerine, çevrelerini kontrol etmek istiyor. ” diyor yazar.
Çoğu zaman, insanların bizim hakkımızda ne düşündüğü, kendimiz hakkında ne düşündüğümüzden önce gelir ve bu zihinsel olarak güçlü olmak için yapılmaması gereken şeylerin başında gelir. Yazara göre herkesi memnun etmeye çalışmak zaman kaybı ve bunu sağlamaya çalışan insanlar da kolay manipüle edilebilirler. O yüzden insanları memnun etmeyi düşünmek yerine, kendinizin ne istediğini ilk başa koyun.
İnsanlar genellikle ister finansal olsun, ister başka türlü olsun risk almaktan kaçınır. Zihinsel olarak kuvvetli olan insanlar ise sonunu tahmin edebildikleri yani hesaplayabildikleri riskleri almaktan kaçınmazlar. Yazara göre bir risk alırken, şu soruları kendinize sorabilirsiniz:
– Bu riskin bedeli ne olabilir?
– Potansiyel olarak yararları nedir?
– Alternatifler nedir?
– En iyi hangi sonuca ulaşabilirim?
– En kötü durumda ne olur?
Önceki madde ile paralel olarak, geçmişten ders alarak aynı hatayı yapmamak, zihinsel olarak güçlü insanların olmazsa olmazlarındandır.
Yazarın dediğine göre, başkalarının başarılarına odaklanmak size hiç bir yarar sağlamayacak, aynı zamanda dikkatinizi dağıtarak başarılı olmanızı engelleyecek.
Başarı aniden gelen bir şey değil. Başarısızlık ise insanın her zaman aşması gereken bir engel. ” Örneğin Theodor Giesel -Dr.Seuss olarak da biliniyor.- ilk kitabı 20 yayıncı tarafından reddedilen bir yazar. Şimdi ise tüm dünya onu tanıyor. ” diyor Morin. Bir başarısızlık yaşadıktan sonra yükselişe geçmek sizleri daha da kuvvetlendirecektir
Yazarın dediğine göre, düşüncelerinizle baş başa kalmak için boş zaman yaratmak etkili bir deneyim olabilir. Morin’e göre yalnız kalmanın avantajlarından bazıları şunlar:
– Ofiste tek çalışmak üretkenliği arttırır.
– Kişinin empati yeteneği kuvvetlenir.
– Yaratıcılığı geliştirir.
– Zihinsel açıdan sağlıklıdır.
– Kişinin kendini yenilemesine olanak sağlar.
Başarısız olduğunuz zaman, hayatınıza lanet etmek oldukça kolay. Fakat gerçek şu ki bir şeyleri kazanmak sizin elinizde. ” Hayat adil değil. Başkaları sizden daha başarılı ve mutlu olabilir. İşte bu hayat. Bu işin altın kuralı ise, kendinize odaklanmanız, eleştiriye karşı açık fikirli olmanız, eksikleriniz hakkında bilgi sahibi olmanız ve en önemlisi kendinizi başkaları ile kıyaslamamalısınız. Eğer hak ettiğiniz şeyleri alamadığınızı düşünüyor ve başkaları ile kendinizi kıyaslıyorsanız, çok büyük hayal kırıklığına uğramanız kaçınılmaz. ” diyor yazar.
” Gerçekçi beklentilere girmek ve başarının bir gecede gelmeyeceğini anlamak, potansiyelinizi ortaya çıkarmak adına oldukça önemli ” diyor yazar. Zihinsel olarak zayıf insanlar genellikle sabırsız kişilerdir. Bu insanlar yeteneklerini abartır ve değişikliğin ne kadar zaman istediğini anlayamaz diye de ekliyor yazar. Başarıya odaklanmanız oldukça önemli fakat bu yolda pek çok başarısızlık ile karşılaşacaksınız. Eğer büyük resmi görebilirseniz, başarı da kaçınılmaz olarak gelecektir.
kaynak: listeliste
ibet’in ruhani lideri 14. Dalai Lama, bundan tam 80 yıl önce 1935 yılında, Tibet’in bir köyünde Lhamo Dondrub ismiyle dünyaya geldi. Çin‘in Tibet işgali sırasında evini terk etti ve Hindistan‘da sürgünde olduğu sırada bir hükumet kurdu.
1989 yılında Nobel Barış Ödülü’nü kazanan Lama, dünyayı dolaşarak mutluluk, doğruluk ve şefkatle ilgili yaptığı ilham verici konuşmalarına devam etti.
İşte Dalai Lama’nın mutluluk üzerine 12 öğüdü:
3. Sevgi ve şefkat ihtiyaçtır; lüks değil. Onlar olmadan insanlık ayakta kalamaz.
11. İnançlı ya da inançsız fark etmez; sorumluluk sahibi herkes iyi bir kalbe sahip olabilir.
kaynak: onedio
Ama işin özü sizin mutlu bir insan olarak yaşamaya karar vermenizden geçer
Anette
Ünlü fizikçi Albert Einstein deyince aklımıza dil çıkardığı fotoğrafı, okulda başarısız olması gibi özellikleri geliyor. 15 farklı konuda, kendi cümleleriyle tanıyalım Einstein‘ı.
1. Yetenekli Olmak Hakkında
“Özel bir yeteneğim yok fakat tutkulu derecede meraklıyım.”
“Kader, otoriteyi aşağıladığım için, beni bir otorite yaparak cezalandırdı.”
“Birleşik Devletler’de beyaz insanlarla siyahi insanlar arasında bir ayrımcılık söz konusu. Ama bu ayrımcılık siyahi insanların değil, beyazların yarattığı bir hastalık. Bu konuda sessiz kalamam.”
“Aynı anda hem savaşı engelleyip, hem de savaş hazırlığı içinde olamazsınız. Savaşı engellemek daha fazla inanç, cesaret ve azim gerektirir.”
Kendimi sadece bir insan olarak görüyorum. Irkçılık, çocukluk hastalığıdır. İnsanlığın kızamığıdır.”
“Bence insanların kişilikleri her zaman eksik değerlendirilmiştir. Eminim, doğa bizlere farklı yetenekler bahşetti. Çok büyük yeteneklere sahip olup da, sessiz sakin, gözden uzak yaşayan insanlar olduğuna da eminim. Bu insanları es geçip, aralarından birkaçını yüceltip onlara üstün insan muamelesi göstermek bana hiç adil gelmiyor. Benim yazgım da böyle aslında. Çalışmalarımın ve başarılarımın popüleritesiyle, gerçek olan arasındaki tezat oldukça gülünç…”
Naziler ve iki karım bana bir şey yapamadığına göre, hiç de fena sayılmam.”
“Ne ben okula göreydim ne de okul bana göre. Sıkıyordu beni. Öğretmenler komutan gibi davranıyorlardı. Ben öğrenmek istediğimi öğrenmek istiyordum, onlarsa öğrenmemi istedikleri şeyleri öğretiyorlardı. En nefret ettiğim şeyler rekabetçi ortam ve özellikle spordu. Onlara göre, işe yaramazın tekiydim ve birçok kez okulu bırakmamı söylediler. Münih’te bir Katolik Okulu’ydu. Bilgiye olan açlığımın öğretmenler tarafından baltalandığını hissettim. Onların tek ölçütü sınav notlarıydı. Bir öğretmen, böyle bir sistemde öğrencilerini nasıl anlayabilir ki?”
Fizikçi olmasaydım, muhtemelen müzisyen olurdum. Müzik dinlerken sıkça düşünürüm, hayallerimi müzik eşliğinde kurarım. Hayatımı müzik üzerine kurabilirdim. Müzik alanında önemli ve yaratıcı şeyler ortaya çıkarır mıydım bilmem ama kemanımla çok mutlu bir hayat geçireceğim kesindi.”
Hayatımızın ve genel olarak, bütün canlı varlıkların hayatının anlamı nedir? Bu soruya karşılık vermesini bilmek dindar olmayı gerektirir. Diyeceksin ki, böyle bir soruyu sormanın bir anlamı var mı? Ben de şunu söyleyeceğim sana: Kendi hayatına ve başkalarınınkine anlamsız gözüyle bakan bir insan, yalnız mutsuz olmakla kalmaz, yaşamayı bile kolay kolay beceremez.
“Övgünün aldatıcı ve yıkıcı etkisinden kaçmanın tek yolu, çalışmaya devam etmektir.”
“Belli bir yaştan sonra kitap okumak, zihni onun yaratıcı özelliklerinden saptırır. Çok kitap okuyup da, beyninin çok azını kullanan herhangi biri, düşünmenin tembel alışkanlıklarını edinir. Tıpkı vaktinin çoğunu tiyatroda geçirip, kendi hayatını yaşamaktansa, başkalarının hayatını yaşamaya özenen birisi gibi…”
“Deneyimleyebileceğimiz en güzel coşku gizemli olandır. O, tüm gerçek sanat ve bilimin gücüdür. Bu coşkuya yabancı olan kişi merak hissedemez ve endişe içinde tam bir ölü gibi sürüklenir. İçini kavrayamadığımızın gerçekten varlığını bilmek… En yüksek ve en coşkun neşeyle yavaş gelişen yeteneklerimiz; bu bilgi, bu his ile en ilkel biçimlerinde iken kavranabilir ki bu gerçek dindarlığın merkezidir.”
Elsa Löwenthal’e bir mektubunda:Eğer bakımlı olmak konusunda kendi başımın çaresine baksaydım, kendim olamazdım herhalde.
“Ben her zaman tek başına olmayı tercih ettim. Kendimi hiçbir zaman ülkeme, evime, arkadaşlarıma ve hatta aileme bile tam olarak ait hissetmedim. Tüm bu ilişkilerden ısrarla uzak durma isteğim hiç azalmadı ve yalnızlığa olan ihtiyacım her geçen sene daha da arttı. Böyle yaşayan bir insan, elbette sosyal hayat enerjisinden ve kaygısızlıktan yana bir şeyler kaybetmiştir. Öte yandan kendini, diğerlerinin görüşlerinden, âdetlerinden ve hükümlerinden bağımsız kılarak, kendi duruşunu bu güvenilmez temeller üzerine kurmamıştır.” kaynak: onedio bu adamla aynı devirde yaşayıp onla tanışmak varmış Anette
Gördüğünüz size en yakın bir aynanın önüne geçin,onu kendi yöntemlerinizle iyice silip,olabildiğince parlamasını sağladıktan sonra,elinizde her ne varsa o an bırakıp aynaya bakın,gördüğünüz kişi ,sizin hayatınızda en şanslı kişidir.
Not:Bu yöntem hiç şaşmaz
kaynak: panoyit edvırt yorgiadis
sadece bunun farkına varmanız gerekiyor o kadar Anette