EV TEMİZLİĞİNDE LİMONU BAŞ SIRAYA YAZIN!

1503359_833413070055387_3200225316854676106_n[1]

* Limon da sirke gibi doğal bir kimyasaldır. Aynı şekilde limon ve suyu ile evinizde temizlik yapabilirsiniz.
* Ortadan ikiye kesilmiş limonu su dolu kâsenin içinde odanızın bir köşesine koyun. Havadaki kötü kokular kaybolacaktır.
* Yarım limonu bulaşık makinenizin içine koyun ve öyle yıkayın. Bardak ve tabakların nasılda pırıl pırıl olduğuna şaşıracaksınız.
* Mermer üzerinde sarı lekeler varsa limon ve tuz ile ovalayın. Leke çıkacaktır.(Tuzsuz asla denemeyin, mermerinizde leke bırakır!)
* 2 litre suya 1 çay bardağı sirke ve yarım limon suyu sıkarak hazırlamış olduğunuz karışımla her türlü yüzeyleri silebilirsiniz.
* 1 adet limon suyuna 2 çay kaşığı zeytinyağı karıştırın. Alın size mobilya cilası!
* İnatçı lekelerin üzerine limon sıkın ve 1 saat bekledikten sonra yıkamaya atın. Lekeler çıkacaktır.
* Sirkeyle olduğu gibi et, tavuk kestiğiniz tahtayı limonla ovuşturarak dezenfekte edin.
* Fırının içinde kalan leke ve artıkları çıkarmak istiyorsanız, fırın tepsisinin içine 1 limon suyu sıkın ve dökülmeyecek şekilde su ilave edin. 250 dereceye ayarladığınız fırını 15 dk. Isıtın. Leke ve artıkların kolaylıkla çıktığını göreceksiniz.
* Deri koltuk ve eşyalarınızı limon kabuğu ile ovun. Yeni alınmış gibi görünecektir.
* Kullanmış olduğunuz sıkılmış limonları çöpe atmayın! Lavabolarınızı limonla ovun. Tertemiz olacaktır.
* Pirinç eşyalarınızın daha canlı görünmesini istiyorsanız limon ile ovun.
* Mutfak tezgâhlarını temizlemek için 1 litre suya 1 limon suyu ve 1 tatlı kaşığı tuz atın. Bu karışım ile mutfağınız tertemiz!,

Kadınlar Çalışkandır… Günün Fotosu… 22/05/2015

1560498_10153227577434625_3783174059539556317_n[1]

Günün Fotosu kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Parmağını sevdiğin rengin üstüne koy… Bir Dilek Tut…

10252144_1476693002547322_483400500006676870_n[1]

Ortaya Karışık kategorisinde yayınlandı. 1 Comment »

Çocukların sağlığı ile yeryüzünün sağlığı, birbirine sıkı sıkıya bağlıdır…

11146486_706988412757103_2999209558382440178_n[1]

Yazar Richard Louv
“Çocukların sağlığı ile yeryüzünün sağlığı,
birbirine sıkı sıkıya bağlıdır” diyor.

‘DOĞADAKİ SON ÇOCUK’ adlı kitabından;

“Çocuklar için tabiatın birçok farklı yüzü vardır.
Yeni doğmuş bir buzağı, yaşayıp bir gün ölen bir ev hayvanı,
ağaçların arasında eski bir patika, ısırgan otlarına bürünmüş bir kale,
boş bir alanın nemli, gizemli bir köşesi…
Tabiat hangi biçimde görünürse görünsün,
bir çocuğa anne ve babasının dünyasından farklı,
daha yaşlı ve daha büyük bir dünya sunar.

Televizyondan farklı olarak,
zamanı çalmak şöyle dursun, onu genişletir.

Yıkıcı aile ortamında ya da çevrede yaşayan bir çocuk için
şifa sunar.

Çocuğa, üzerine kültürün hayal ürünlerini çizip
yeniden yorumlayabileceği boş bir yaz-boz tahtası verir.

Görsel imgelem gücünün ve duyuların
tam kullanımını teşvik ederek
çocuğun üretken düşünmesini destekler.

Kendisine fırsat verilen bir çocuk,
dünyanın karmaşasını kırlara götürecek, derelerde yıkayacak,
ters yüz edecek ve ardında ne olduğuna bakacaktır.

Tabiat bir çocuğu korkutabilir de
ama bu korku da bir amaca hizmet eder.

Çocuk tabiatta özgürlük,
hayal gücü için alan genişliği ve mahremiyet bulur;

yetişkinlerin dünyasından uzak bir yer
ve farklı bir huzur.”

Louv’a göre,

“Çocuklar yedikleri yiyeceklerle
onların kaynakları arasındaki bağlantıyı yitirdiler,

hayal güçleri gameboy ve internet oyunları oldu,

hareketsiz kalmaya ve şişmanlamaya başladılar.”

“Bugün her çocuk büyük olasılıkla
Amazon yağmur ormanlarını duymuştur,

ama en son ne zaman tek başına bir ormanı keşfe gittiğini
ya da bir çayırda rüzgârın sesini dinleyerek
ve bulutların geçişini izleyerek uzandığını sorsanız,
bir şey anlatamaz…”

Profesör Jane Clark’ın deyimiyle,

bu “KUTULANMIŞ ÇOCUKLAR”,

giderek daha fazla araba oturaklarında, mama sandalyelerinde
ve hatta televizyon izlemek için yapılmış bebek oturaklarında
zaman geçiriyorlar.

Çocuk kutulama işlemleri büyük ölçüde
güvenlik amacıyla yapılıyor olsa da,
çocukların uzun vadedeki sağlıkları riske atılıyor.

DOĞA YOKSUNLUĞU SENDROMU

Louv’a göre, bu sendrom
doğaya yabancılaşmanın insana getirdiği maliyeti anlatıyor.

Bunun içinde, duyuların daha az kullanılması,
dikkat sorunları ve hem fiziksel hem duygusal hastalıkların oranındaki artış vardır.

Son veriler de, bu tespitleri destekliyor:
Yakın zamanda yapılan bir araştırma, tabiat ile temasın
“Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu”nun belirtilerini azaltabileceğini,

ayrıca bütün çocukların bilişsel yeteneklerini geliştirebileceğini
ve olumsuz baskılara ve depresyona karşı dirençlerini artırabileceğini ortaya koydu.

Norveç’te ve İsveç’te yapılan çalışmalar,

doğal alanlarda oynayan okul öncesi çocukların,

düz zeminli çocuk bahçelerinde oynayanlara göre
denge ve çeviklik testlerinde daha başarılı olduklarını ortaya koyuyor!
(Louv 2008).

Çünkü doğa çocuklarımızın duyularını güçlendirir!

Zamanlarının önemli bir kısmını
televizyon ve bilgisayar başında geçiren çocuk ve gençlerin
duyusal gelişimleri nasıl etkileniyor?

ELEKTRONİK ORTAMLAR
yalnızca GÖRME ve İŞİTME duyularına
(genellikle de fazla şiddetli bir tarzda) seslenir.

Oysa DOĞADA,

olağanüstü manzaraları, çiçekleri, yaban hayvanlarını görmekle,

kuşların ve böceklerin uyumlu seslerini,
rüzgarın uğultusunu duymakla kalmaz;

her adım başı farklı bir çiçeği, bir otu KOKLAR,
doğal varlıkları DOKUNARAK HİSSEDER,
doğanın nimetlerini TADAR,
Bunların ötesinde bir de

SEZGİLERİMİZİ HAREKETE GEÇİRİRİZ.

Çünkü doğanın
birçok zihinsel ve ruhsal rahatsızlığı İYİLEŞTİRME GÜCÜ vardır!

Bilimsel araştırmalar,

doğanın çocukların yaşadığı travmatik olaylara karşı
psikolojik koruma sağladığını,
onları avuttuğunu da ortaya koyuyor (Wells 2000).

Doğada olmak çocukların özgüvenini artırır!

ÇOCUKLARIMIZ ARTIK AĞACA ÇIKMIYOR!

Önüne gelen bir doğal bir engeli;
geçişini zorlaştıran bir çalıyı, dik bir kayayı, yolunu kesen bir dereyi
aşmak için çaba göstermiyor.

Yaşamı boyunca bunları hiç yapmamış bir çocuk ya da bir genç
bir kez olsun yaptığında iç dünyasında büyük bir değişiklik olur;

kendine ve yaşama güveni artar!

Çünkü DOĞA çocukların okuldaki başarısını ve uyumunu DESTEKLER!

American Institutes for Research’ün 2005’te yaptığı bir araştırma,

doğa eğitimi programlarına katılan ilkokul öğrencilerinin
fen kavramlarını algılamalarının,
şiddetsiz iletişim becerilerinin,
problem çözme yeteneklerinin,
öğrenme isteklerinin önemli oranda arttığını ortaya koydu.

Hotchkiss İlkokulu’nda başlatılan
deneyime-dayalı çevre eğitimi programı sonucunda,
disiplin olayları iki yılda yüzde 90 oranında azaldı! (Louv 2008).

TABİATIN SAĞALTICI ETKİSİ

“Doğal alanların, en azından bahçelerin,
sağaltıcı ve iyileştirici olabileceği
aslında çağlar öncesinden süzülerek günümüze ulaşmış eski bir düşüncedir.

İki bin yılı aşkın zaman önce

Çinli TAOCULAR sağlığa yararlı olduklarını düşündükleri
BAHÇELER ve SERALAR yapmışlardır.”

“Doğa çocuklara kendilerinden çok daha büyük olan bir şey;
sonsuzluğu kolayca tasavvur edebilecekleri bir çevre verir.

Bir çocuk, gökyüzünün açık olduğu
az bulunur bir gecede bir çatının üstünden yıldızları görerek
SONSUZLUĞU ALGILAYABİLİR .”

DOĞA çocuklarımızın
YARATICILIĞINI GELİŞTİRİR!

Son yıllarda yapılan bilimsel çalışmalar,
televizyon ve bilgisayar gibi elektronik ortamların tersine,
doğadaki etkinliklerin ve serbest oyunların
çocukların yaratıcılıklarını geliştirdiğini gösteriyor (Chawla 2002).

Artık çocuğumuzun hayallere dalmasına bile izin vermiyoruz!

Eskiden anlatılan masallarla bizler
mitolojiyi, fantastik hikayeleri kendi beynimizde,
hayallerimizde, gönlümüzce yaşardık.
Yeri gelir kahraman olur,
yeri gelir doğaüstü güçlere sahip olarak hayatlar kurtarırdık.

Peki ya şimdi…!

Şimdi Harry Potter tarzı fantastik kurgu filmler çıktı
ve hayal kurmamıza gerek kalmadı;

artık hayallerimizin filmlerini yapıyorlar.

Oysa bizler batı ve doğu mitolojilerinin doğduğu anavatanda yaşıyoruz

ama ne bunun farkındayız,

ne de bir nebze bile olsa bunları çocuklarımıza yaşatabiliyoruz.

DOĞANIN DA ÇOCUKLARA İHTİYACI VAR!

Doğa koruma konusunda öncü görevler üstlenen kişilerin
çocukluk yıllarında doğayla yakın temas içinde olduğu ortaya çıkmıştır
(Wells ve Lekies 2006).

Demek ki gezegenin doğal mirasını koruyabilmemiz için
çocuklarımızın doğayla ilişkisini onarmamız şarttır!

Daha basit ifade edelim:

ŞİMDİ
ÇOCUKLARIMIZA
DOĞA SEVGİSİNİ KAZANDIRMAZSAK

YARIN DOĞAYI KİM KORUYACAK?

”Doğa; yüce, hırçın ve güzel doğa,
sokağın, güvenlikli sitelerin ya da bilgisayar oyunlarının
sağlayamayacağı bir şey sunar.

Doğa çocuklara kendilerinden çok daha büyük olan bir şey;
sonsuzluğu ve sonrasızlığı kolayca tasavvur edebilecekleri bir çevre verir.

Bir çocuk, az bulunur açık bir Brooklyn gecesinde
bir çatının üstünden yıldızları görerek sonsuzluğu algılayabilir.

Doğal bir çevre bir çocuğun üzerinde hem etki gösterir,
onu doğrudan ve çabucak insanın evriminin yapıtaşlarına götürür:

Toprak, su, hava, büyüklü küçüklü diğer akraba formları.

BU DENEYİMDEN MAHRUM KALIRSAK

‘’ YERİMİZİ UNUTURUZ,

YAŞAMLARIMIZIN BAĞLI OLDUĞU
BÜYÜK ÖRGÜYÜ UNUTURUZ ’’

diyor Chawla..

Hülya Tokdemir Reisin sayfasından alınmıştır

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Ekvador’da bir günde 650 bin ağaç dikilerek yeni bir dünya rekoru kırıldı

Ekvador’da 44 binden fazla insan yeniden ağaçlandırma dalında Guiness Dünya Rekorları’na girebilmek için bir araya geldi.

Ekvador’da onbinlerce insan, tek bir günde 650 bine yakın ağaç dikerek dünya rekoru kırdı.

Ekvador Yeniden Ağaçlandırma

Fransa Basın Ajansı’nın (AFP) haberine göre, 45 bin insan bir araya gelerek bugüne kadar yapılmış en büyük yeniden ağaçlandırma projesini gerçekleştirdi. Toplamda 647 bin 250 ağaç, (220 türden fazla bitki dahil olmak üzere) 2000 hektarlık alana dikilerek yeni bir dünya rekoru kırıldı.

Dünya rekoru kırmak her ne kadar ilgi çekici bir durum da olsa yeniden ağaçlandırma çabaları, Ekvador’un önceden hedeflediği 2008-2017 yılları arasında yaşanacak orman kayıplarını telafi etme projesinin gerçekleşmesine yardımcı olacak.
Ekvador Çevre Bakanlığı’nın raporlarına göre, 2008 yılından bu yana, ormansızlaştırma yüzde 50’den fazla azaldı ve toprakların yüzde 4.3’lük kısmı koruma alanı ilan edildi.

Yeniden ağaçlandırma projesi atmosferdeki karbondioksit seviyesini azaltarak iklim değişikliğinin olumsuz etkilerini düşürmeyi hedefliyor.

Ekvador Ağaçlandırma Projesi

Ağaçlar iklim değişikliği mücadelesinde büyük bir önem taşıyor

Yediğimiz şeylerden iklim değişikliğine, evde kullandığımız enerjiden geri dönüşüme kadar pek çok şey iklim değişikliğini tetikliyor. Ancak Ekvador’da gerçekleştirilen bu proje gibi projeler yaygınlaştırılması, iklim değişikliği ile mücadeleyi kolaylaştıracaktır.

Kaynak: Upworthy

Hülya Tokdemir Reisin sayfasından alınmıştır

Yeni Delhi’deki kuşlar özgürlüklerini mahkeme kararıyla kazandı

Hindistan’ın başkenti Yeni Delhi’de bulunan Delhi Yüksek Mahkemesi, kafesleri yasaklayarak, kuşların bundan sonra istedikleri yere özgürce uçabilme ve temel yaşam haklarını, zulümden koruyabilmek adına resmen tanıdı.

Delhi Yüksek Mahkemesi’nden Yargıç Manmohan Singh yaptığı açıklamada, “Kuşların özgürce uçma ve temel yaşam hakları konusunda oldukça net bir düşüncem var. Aynı zamanda, insanlar, kuşları küçük kafeslerde ticaret amaçlı ya da başka bir şekilde tutamaz” dedi.

Kafeslenmiş Kuşlar

Mohazzim isimli kuruluşun idari müdüründen kurtarılan pek çok kuşun, küçük kafeslerde satılmak üzere esaret altında tutulduğunu belirten People for Animals isimli STK, bunun bir suç teşkil ettiğini ve hayvan hakları ihlali olduğunu mahkemeye bildirdikten sonra kafesler içindeki kuşlar kurtarıldı; ancak daha sonrasında, mahkeme, kuşları Mohazzim isimli kuruluşa geri verdi. 

Mohazzim’in 28 Mayıs’a kadar, kuruma yöneltilen suçlamalara cevap vermesi bekleniyor.

Hayvanların duygusal varlıklar olarak tanımlanması, Hindistan’da ilk kez yaşanmış bir olay değil. 2013 yılında ulusal mahkeme, esaret altında tutulan yunusları, yüksek seviyede zekaya sahip olmalarından dolayı bu canlıları insan olmayan bireyler olarak değerlendirme kararı vermişti.

Kaynak: The Huffington Post, Ecorazzi

Kaynak: Hülya Tokdemir Reis’in sayfası…

Ortaya Karışık kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

ALTAİ KAİ:Geleneksel Altay Türk müzik çalgıları ve hömey

11012036_708572842598660_7309970044725157117_n[2]
Geleneksel Altay Türk müzik çalgıları ve hömey
(gırtlaktan çıkarılan, flüt sesine benzeyen özel sesler) yöntemini kullanarak
geleneksel Türk müziği yapan,
üyeleri giyim tarzlarıyla da Altay Türk kültürünü en güzel şekilde yansıtan grup
Altai Kai ( Altay Kay ) 5 kişilik etnik müzik grubu

Modern çağın göklerle konuşan ozanları
olarak bahsedilen grup,
1997 yılnda Urmat Yntaevym tarafından

Altay’ın geleneklerini ve kültürünü geliştirmek ve korumak için kurulmuş.

Zira sanatçılarının hepsi
bütün “kai” (gırtlak müziği) türleri
ve yerel müzik enstrümanlarında uzmanlaşmışlar.

Doğa seslerini taklit ediyor ve eski Türk müzik aletlerini kullanıyorlar,
örneğin:Ağız kopuzu

AltaiKai’nin müziğinin temelini yumuşak ve derin “karkyraa”,
büyüleyici “khoomei”,
ve Melodik “sygyt” sesi oluşturur

ki bunlar da doğanın seslerini taklit üzerine gelişmiş sanat tarzlarıdır;

kuşların etkileyici şakıyışlarını,
bir derenin naif şırıltısını,
avcı hayvanların etkileyici kükremelerini, ulumalarını taklit üzerine.

Aynı zamanda kadın sanatçıların sesleri,
komuz (kopuz),
topşur
ve Altay’a has enstrümanların harmanlanması
AltaiKai’nin müziğini özgün yapan unsurlar

________Ağız kopuzu :

Damboi veya ağız kopuzu, çıkış yeri Asya olan,
Orta Çağdan günümüze kadar gelmiş bir çalgı aletidir.
Adını “dammm dammmmm” şeklinde çıkardığı sesten alır.

Ağız kopuzu
Orta Asya Türk cumhuriyetleri ve Kuzey Moğolistan taraflarında
çeşitli alaşım metallerden,
Hindistan ve okyanus adalarında ise bambu sıyırmasından yapılan,
esas işlevi hem enstrümanın titreşimi
hem de ağız boşluğu hacminin ve de nefes yönünün değiştirilerek
ses meydana getirilmesi olan,
yaklaşık 6000 yıllık bir geçmişe sahip vurmalı-nefesli çalgıdır.

Çeşitli boylarda ve şekillerde bulunan bu çalgıya
Avrupa ve Amerika’da ise “ağız arpi” denmektedir.

Özellikle etnik müziklerin ve şaman ayinlerinin vazgeçilmezi olan
ağız kopuzu,
Türk kültüründe izlerini tarak çalınması olarak gösterir.

Türk dillerinde «kopuz» sözü farklı farklı söylenir.

Mesela Tıva Türklerinde kullanılan
Homus ( Хомус ) ya da demir kopuz ( Демир хомус ) sözü
ağız kopuzunu ifade eder.

Ayrıca Türk Dünyasında şu söyleniş şekilleri de vardır:

Komuz, kobuz, homıs, kobız
yanı sıra şankobız, kılkobız, hılhomus, çartıhomus v.b.

Bazıları ağız kopuzunu ifade ederken
bazıları farklı müzik enstrumanları için kullanılmaktadır.

________İcra ettikleri Khömey Müziği ile ilgili olarak;

“Günümüzde Rusya Federasyonu’na bağlı Altay Dağlarını da içine alan
Özerk Tuva (Tıva) Cumhuriyeti’nde yaşayan Türk Boylarının,
akciğerlerine doldurdukları havayı kullanarak
ağız, gırtlak ve yutakta oluşturdukları rezonansla
uzak mesafelere ulaştırdıkları sesler
ve aynı tekniği kullanarak söyledikleri türkü ve ilâhilerdir.

Eski Şamanik Ritüellerin vazgeçilmez bir parçasıdır.

Hem Türk hem de Kızılderili Şamanlar tarafından kullanılmıştır.

Bugün Tibet, Çin, Japon mistisizminde de kendine yer bulmaktadır.

Ülkemizde Kömey olarak bilinir.

Boğaz vokali, gırtlak vokali olarak da adlandırılır.

Türklere özgü bir şarkı söyleme tekniği olan Kömeyin kaynağı
bilinmemekle birlikte Şamanizmle başladığı tahmin ediliyor.

Şaman Ritüellerinden kaynağını alan büyük bir kültürel zenginlik oluşturur
gırtlak şarkıları.

Farklı coğrafyalarda da karşımıza çıkan bu geleneksel müzik türü,
Altay ve Tuva Türkleri arasında çok yaygındır.

Bu müzik türünü icra edenler, gırtlaklarının alt bölgesinde ki kasları
kullanarak aynı anda iki veya üç farklı nota seslendirebilmektedirler.

Bazı arkeologlar bu vokal tekniğinin
göçer Türk Topluluklarıyla Anadolu’ya kadar taşınmış olabileceğini düşünüyor.

Teke Yarımadası ve Burdur civarında ki yörüklerde
Boğaz Havası olarak bilinen bir teknikle benzerlikler taşımaktadır.

Bu müziğin temelde 5 farklı icra çeşidi mevcuttur.

Bunlar arasında olan kömey (hömey de deniyor.),
ağız gırtlak ve yutakta oluşan rezonansla çok uzaklardan bile duyulabilmektedir.

Seslerin perde ve melodi zenginliği kısıtlı olsa da
gırtlak şarkıları,
bozkır insanlarının sesini asırlar öncesinden bize ulaştırır.

Tuva Cumhuriyeti’nde yaşayan Türkler,
gırtlak şarkılarını ve kömey tekniğini hâlâ yaşatmaktadır.

Kutlamalar ve törenlerin ayrılmaz bir parçası olan
gırtlaktan şarkı söyleme geleneği,
Tuva’da yüzyıllar boyunca nesilden nesile aktarılarak yaşatılmıştır.”

kaynak: Hülya Tokdemir Reisin sayfasından alınmıştır

KALPLE BAĞLANTIYI KURMAK

imagesCA7ISVU6

Gerçek yaşam hissetmektir.
Düşünmek yapmacıktır, çünkü düşünmek her zaman yaklaşıktır; asla gerçek olan değildir.
Seni sarhoş edecek olan şey, şarabı düşünmek değil, şarabın kendisidir.
Şarabı düşünmeye devam edebilirsin ama sadece şarabı düşünerek asla sarhoş olmazsın.
Şarabı içmek zorundasın ve içmek duygu yoluyla olur.

Düşünmek uydurma bir faaliyettir, geçici bir faaliyettir.
Düşünmek bir şeyin olduğuna ilişkin sana yanıltıcı bir duygu verir, oysa hiçbir şey olmaz.
Bu yüzden düşünmeden, hissetmeye geç.

Bunun için yapılacak en iyi şey kalpten nefes almaya başlamak olacak.

Gün içinde hatırına geldikçe, derin bir nefes al.
Bu nefesin tam göğsün ortasına çarptığını hisset.
Bütün varoluşun adeta içine, kalp merkezinin olduğu yere aktığını hisset.
Bu merkez insandan insana değişir; genellikle sağa yatıktır.
Fiziksel kalple hiçbir ilgisi yoktur. Tamamen farklı bir şeydir; görünmeyen bedene aittir.

Derin nefes al ve her seferinde, derin nefeslerle en az beş kez yap.

Nefes al ve kalbi hisset.
Tam ortada hisset, o varoluşun kalp yoluyla aktığını hisset.
Canlılık, yaşam, tanrısal, doğa, herşey içine akıyor.

Sonra derin bir nefes ver,
yine kalpten ve sana verilenlerin hepsini varoluşa, tanrısala geri akıttığını hisset.

Bunu gün içinde birçok kere yap ama her yapışında bir seferde beş defa nefes al.
Bu senin kafadan kalbe geçmene yardımcı olacak.
Giderek daha duyarlı olacaksın,
daha önce farkında olmadığın birçok şeyi giderek daha fazla fark edeceksin.
Daha çok koklayacak, daha çok tadacak, daha çok dokunacaksın.
Daha çok görecek, daha çok duyacaksın; herşey yoğunlaşacak.
Bu yüzden kafadan kalbe geç, bütün duyuların birden bire berraklaşacak.
İçinde yaşamın içinde, fırlamaya ve akmaya hazır bir halde
gerçekten attığını hissetmeye başlayacaksın.

* OSHO

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Hiç kimse üstün değildir, hiç kimse aşağı değildir, fakat kimse eşit de değildir.

manzara-daglar[1]

“Hiç kimse üstün değildir, hiç kimse aşağı değildir, fakat kimse eşit de değildir. İnsanlar yalnızca eşsizdir, karşılaştırılamaz. Sen sensin, ben benim. Ben potansiyelimi hayata vermek zorundayım; sen potansiyelini hayata vermek zorundasın. Ben kendi varoluşumu keşfetmek zorundayım, sen kendi varoluşunu keşfetmek zorundasın..!”
Osho

YALANI YAKALAMANIN 10 YOLU

yalan-gercegin-utancidir-a762-5995-9ea6[1]

Yalanı Yakalamanın 10 Yolu

Ajanların boy gösterdiği filmlerde gerçeği söyletmek için farklı yollar denenir Ajan konuşturmak istediği kişinin başına silah dayar ya da ona yakınlaşarak ağzından laf almaya çalışır Ama günlük hayatta hepinizin bildiği gibi bunları yapmak mümkün değil Peki, karşınızdaki kişinin doğruyu söylediğinden nasıl emin olabilirsiniz? Uzmanlar, karşınızdaki kişinin size tüm gerçeği söyleyip söylemediğini anlamanın mümkün olduğunu belirtiyor Karşındakinin yalan söylediğini düşünüyorsan, neden söylemiş olabileceğini de bilmek zorundasın Eğer karşındakinin bazı hareketlerinden yalan söylediğinden şüphe ediyorsan, bunların ne anlam ifade ettiğini de iyi bilmelisin

1- Tutarsızlık
Eğer birinin yalan söylediğini anlamak istiyorsan yaptıkları ile anlattıkları arasında tutarsızlık olup olmadığına bakabilirsin

2- En ummadığı soruyu sor
Yalan söyleyen insanların her zaman iyi bir hikayesi vardır ve sizin ne sorabileceğinizi bilerek yanıt verirler İnternetteki web yalanlarını yakalamak için yalan söylediğiniz kişiyi iyice izleyin En umulmadık bir anda hazır olmadıkları bir konuda bir soru yöneltin

3- Davranışlarını değerlendir
Yalanın en önemli göstergelerinden biri davranışlardaki değişiliktir Genel olarak heyecanlı olan biri sakinse veya sakin biri heyecanlıysa dikkat edin farklı birşeyler oluyor demektir

4- Duygulardaki samimiyetsizlik
Çoğu insan sahte gülümseyemez Zamanlama hatası vardır ve normal gülümsemeden çok daha uzun sürer veya diğer davranışlarla karışır Bazen kızgın yüzle, gülümseme iç içedir Dudaklar doğal gülümsemeden daha küçük ve daha cansızdır

5- İçten gelen tepkilere dikkat
İnsanlar genellikle yalanlarını geçiştirirken şöyle der; ‘İçten gelen bir tepki veya kadına, erkeğe özgü bir sezgi’ ama bu doğru duyguların sapmasından başka bir şey değildir İçgüdüler yalanların açıklamasında inandırıcı değildir

6- Çok küçük hareketleri izle
Çok küçük hareketler, mimikler ifadelerin ön açıklamasıdır Genellikle ikinci dakikanın 25 sn civarında bir gizli duyguyu anlatır Yani bir kişi çok çok mutlu görünüyorsa, gerçekte bazı şeyler için üzülüyor olabilir Gerçek duygusunun anlaşılmasından duyduğu korku bir an için yüzünde belirir Gizlenen korku, mutsuzluk, kızgınlık, kıskançlık her neyse bir göz kırpması anı kadar kısa sürede yüze yansır Bunu yakalamak büyük bir hünerdir Yapılan araştırmalarda hemen hemen katılanların % 99’u bu mikro mimikleri, işaretleri göremedi fakat bu bir saatten daha kısa zamanda öğrenilebilir Mikro hareketler sebebi söylemez Sadece gizlenen bir duygu olduğunu gösterir

7- İnkar etme
Yalan söyleyen kişinin hareketleri, söyledikleri, ses tonu, mimikleri birbirini tutmaz İnkarı gösteren bazı davranışlar vardır

8- Endişe veya tedirginlik
Karşınızdaki konuşurken gözlerinize bakamıyorsa ve bu onun her zaman ki hali değilse yalan söylediğinden şüphelenebilirsiniz Uzağa bakıyor, terliyor ve tedirgin, endişeli bakıyorlarsa hiçbirşey normal değildir

9- Çok çok fazla detaycılık
Eğer birisine ‘Nerede kaldın? ‘ diye sorduğunuzda karşınızdaki ‘Markete gittim ve yumurta, süt, şeker almam gerekiyordu ve bir köpeğe çarptığım için çok yavaş gitmek zorunda kaldım’ gibi detaylı olarak birşeyler anlatıyorsa yalan söylediğinden şüphelenebilirsiniz Çok fazla detay, onları içinde bulundukları durumdan kurtulmak için düşünülen bütünlük içeren bir yalan olabilir

10- Gerçeği görmemezlikten gelme
Birisine gerçeği anlatmak yalan söylemekten daha fazla kabul edilir Herkesin bildiği bir şeyin arkasına sığınarak yalan söylenebilir Böylece insanların kafası karışır ve söylenilenin doğru olabileceği düşünülür

Ekstra bir madde daha; Güvenilir ol
Yaşamda eğer bir seçim yaptıysak sağlam durmak zorundayız Eğer yalanlarla yaşayı seçerseniz hayattan çok zevk almayabilirsiniz ancak bu her zaman mutsuz olacağınız anlamı taşımaz Eğer doğrularla yaşamayı seçerseniz hayattan çok fazla memnuniyet duyarsınız ancak bu zaman zaman olumsuz gelişmeler yaşamayacağınız anlamına gelmez Genel olarak her zaman yalan söylemekten çok güvenilir olmak çok daha iyidir

* Alıntıdır

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Başkalarını aşağılayan bir yanınız var ve aynı zamanda kendinizi aşağıladığınız bir yanınız var

11013538_942016105851047_8288234581297149956_n[1]

Sistem öylesine güzel çalışıyor ki… Bizim karşımıza daima birileri veya bir şeyler aracılığı ile kendimizi tanımamız, hatalarımızı görmemiz ve düzeltebilmemiz için ortamlar yaratıyor. Ve biz farkındalığımızı geliştirip de, o yönlerimizi düzelttiğimizde, arınıyoruz, arındırmamız gereken diğer yönlerimize yöneltiliyoruz. Kişiler ve çevremiz sürekli bir değişim içerisinde. Bunun nedeni kendi egosal yönlerimizi tanıyıp o yönlerimizi dönüştürdükçe, o yönümüzün yansıtmasına ihtiyacı olan kişiler bizden o yansımayı alamayacakları için uzaklaşıyorlar. Biz de başkalarından o dönüşmüş yönümüze ait bir yansımayı bir daha görmüyoruz.
Aynaları nasıl kullanabiliriz?
Diyelim ki birisi ile tartışıyorsunuz ve o kişi sizi adil olmamakla suçluyor. Durun ve içinize bakın. Sonra şu analizi yapın:
Bir kere adil olmayan, sizi adil olmamakla suçlayan kişidir. Onun yargısı tamamen ona aittir.
Ancak, sizde ona, onun adil olmayan yönünü gösterecek kadar arınmamış bir yan var demektir. Peki o yanınız veya yanlarınız neler olabilir?
Bu suçlamayı duyduğunuz zaman içinizde oluşan hisse bakın. Size saldırıldığı hissinde misiniz? Saldırgan bir yanınız var. Aşağılandığınız hissine mi sahipsiniz? . Sadece size yönelmiş bir öfke mi hissediyorsunuz? Öfkenizi dindirememiş ve hala zaman zaman öfkenizin esiri olabiliyorsunuz demektir. Karşınızdakinin sizden korktuğu hissine mi kapıldınız, ya da bu suçlamadan dolayı korktunuz mu? Hala ayıklanamamış korkularınız var demektir… Ya da gerçekten tam olarak adil olmadığınızı mı hissettiniz, gerçekten adil değilsiniz demektir..
Kendinize ait tesbit ettiklerinizi tek tek dingin bir anınızda düşünün. Ben neden korkuyorum? Bunun yanıtını içinizden alana kadar ister meditasyon, ister eskilerin söylediği gibi tefekkür halinde içinize yönelin. Bu arada sistemin size vereceği ipuçlarını kaçırmamaya çalışın. Televizyonda izlediğiniz bir şey, ilan panolarında okuyacağınız bir kelime, gazetede okuyacağınız bir haber, bir arkadaşınızın gelip size anlatacağı bir olay, hikaye vs.. Bunların hepsi size sizin neden korktuğunuzu tanımlamaya çalışacaktır. Çok ilgisiz bir şekilde karanlıktan korkuyor olduğunuz bile çıkabilir ortaya.
Bulduğunuz o yönünüzü kabul edin. Ben bütün bunlarla bir bütünüm diyin. Asla kendinizi suçlamayın, yargılamayın, cezalandırmayın.
Kendinizi yargılamanız, Tanrıyı yargılamak gibi. Neden diyecek olursanız, bizler Tanrının “Size nefesimden üfledim” dediği varlıklarız. Aslında özümüz mükemmel. Dualite ortamında deneyimlemek üzere yaşadıklarımız ve sergilediğimiz davranışlarımız var. Arınmamışlıklarımız nedeni ile sergilediğimiz davranışlarımız da var. Bunlar suçlanması gereken değil, sadece fark edilerek dönüştürülmesi gereken yönlerimiz. Kendimizi yargılayıp, kendi kendimizi içsel olarak öyle çok cezalandırırız ki, dönüşümü gerçekleştiremez, o farkındalığı yaşayamayız. İşte o zaman esas hatayı yapmış oluyoruz. Çünkü aslında bize tam olarak ait olmayan bir yönü, sanki bizmişiz gibi kabullenmiş oluyoruz o yargımız ile. Oysa Tanrısal öz varlığımızda bilelim ki o yok.. O sadece şu ana ait, dualiteye ait deneyimlediğimiz bir parça. Yargılamayın, dönüştürün. Sevgiyle kendinizi bağışlayın. Bu belkide yapması en zor şey ama kendinizi bu yönünüzden dolayı sevgi ile kucaklayın ve bağışlayın. Ve artık bunun çözülmesini talep edin . Seçimim artık bu değil diyin. Gereken değişimin gerçekleşmesini talep edin. Bir kaç gün süre ile bu yönünüz üzerinde dinginlik ile dalgalanın, sevgiye geçmeye odaklanın.
Bir süre sonra bu konuda son bir deneyim yaşayabilirsiniz. Örneğin aniden karanlıkta kalmak gibi. Artık korkmadığınızı ve karanlıktan korkmanın seçiminiz olmadığını göstermek durumunda kalabilirsiniz. Sınavı ilk seferinde veremeseniz bile, veremediğinizin farkında olmak ve dönüşüm için niyetinizi tekrarlamak süreç tamamlanana kadar sizi yönlendirecektir.
Sonunda sınavı verdiğinizi ve başka hiç bir deneyim ile aynı hissi yaşamadığınızı gözlemleyeceksiniz. İşte özgürlük anı…
Unutmayın, “Kendi içinizdeki olumsuz bir durumun farkına varmanız başarısız olduğunuz anlamına gelmez; tam aksine başarılı olduğunuz anlamına gelir.” (Eckart Tolle)

Füsun Yürüten

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. 1 Comment »

Anneler ve kızları

unlu-sairlerin-en-guzel-10-anne-siiri-5[1]

“Anneler ve kızları, hep birbirine benzer. Her kız, içinde, yüreğinde annesinin izlerini taşır. Onun özüyle mayalanmıştır ruhu, onun kokusu geçmiştir tenine, onun bakışları parlar gözlerinde, onun elleri can bulur kendi ellerinde..
Annesinden bilinçli olarak hiç bir şeyi öğrenmeye çaba göstermemiş bile olsa, yıllar sonra hiç tahmin etmediği bir anda, bir çiçeği vazoya yerleştirirken mesela, kendisinde annesini görür kız..
Ellerinin bir hareketinde, aynada farkettiği bir bakışında, vücudunun bir duruşunda annesini yansıtır.
İnkar etmeye çalışması ya da kabullenmesi pek bir şeyi değiştirmez, her kız, annesinin kızıdır…”

(Okyanus Yürekli Düşler sayfasından)

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Evinizde Radyasyon-Chemtrails-Spreyleme Kürü Yapabilirsiniz…

11207348_10153335861166052_5755127604660643791_n[1]

Vücuttan radyasyon nasıl atılır?
. cep telefonu,
. bilgisayar,
. spotlar,
. Wi-Fi
. Elektronik ve Elektromanyetik aletler v.d.
. çocuklar-gençler hatta yetişkinlerin çoğu uyurken dahi kulaklıkla uyudukları için hücreleri bloke oluyor.

Lütfen uyurken bari en az 1 metre uzağa bırakınız.

Mümkünse odanızda telefon olmasın.

Birde odanızda Himalaya Tuz Lambası Muhakkak olsun.

Hastenelerde olur olmadık yerlerde çekimler yapılmasın, radyasyon uyarılarına dikkat edilsin, Türkiye’nin bazı Bölgelerinde hala yeraltına Gömülü maddeler çıkartılsın, gökyüzü spreylenmesin diye dualarımız oluyor.

Radyasyon Kürü

Malzemeler
. 30 gr. kabuk tarçın,
. 10 gr. Dağ kişnişi
. 5 gr. Sinameki
. 1,5 lt. şebeke suyu
. Yarım Çay kaşığı himalaya kristal İyotlu tuz. .

Radyasyondan kurtulmak için 30 gram kabuk tarçını 1.5 litre suya koyup 5 dakika kaynatıyoruz.

Sonrasında içine 10 gram dağ kişnişi toz değil tane kişnişi, sinamaki ilave ediyoruz, himalaya tuzu kopup 5 dakika bekletip cam kavanozda buzdolabına koyun her geçe 1 bardak 7 gün içiniz.

Not: istenirse içine içilebilir (elma sirkesi, enginar sirkesi, alıç sirkesi) sirkede koyabilirsiniz.

Not: Bu yazı ilginizi çektiyse, bu izdeki yazıyıda okuyunuz: http://beyinkontrolu.com/…/chemtrails-spreyleme-ve-kirlilig…

İhtiyacınız Olan Tüm Malzemelere: www.marankialisveris.com dan veya kapınızda ödeme seçenekleriyle Tel: 0212.533.01.33 numaralı telefondan bilgilenebilirsiniz sipariş verebilirşiniz.
….
ÖNERİ VE SONUÇ:
29 Mayıs-5 Haziran Tarihleri Arasında Evinizde veya Kamplarımıza Katılarak Muhakkak ARINMA Yapınız. Telefonla Bilgi Alınız: 0212.533.01.33 ü arayınız Geniş Bilgi Alınız.

Bitki Alemi kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

All Kent Group: Türkiye’nin Emlak, İnşaat, Mimarlık, Medya, Gayrımenkul Yatırımları üzerine sektörün tüm segmentleriyle hizmetinizdeyiz.

11233551_1047632031931164_5404522768603574486_n[1]

Türkiye’nin Emlak, İnşaat, Mimarlık, Medya, Gayrımenkul Yatırımları üzerine sektörün tüm segmentleriyle hizmetinizdeyiz.
11039876_10153667260319879_1202001008561667620_n[1]
11064278_10153666758454879_4682169770235612273_n[1]
11164231_10153666978069879_3560671539454619701_n[1]
11255412_10153667261499879_7740929543054013352_n[1]
Her türlü gayrimenkul alım satım işlemleriniz için tek adres all kent grup hizmetinizde efem:))
Kendierine 0212 665 28 02 veya http://www.allkent.com adresinden ulaşabilirsiniz…
Ortaya Karışık kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Seni Sevdiğinden Mi Isırmıyor Sanıyorsun?

11013387_459820494181833_1964966040146394995_n[1]