
İnsan çevrenin değil, çevre insanın yaratışıdır.”-Benjamin Disraeli
ARTIK yaşamınızın mutlak sorumluluğunu yüklenebilmek için gerekli kaynaklara sahipsiniz. İç temsilinizi şekillendirme, başarı ve gücü sağlayacak durumları elde etme yeteneğine sahipsiniz. Fakat yeteneğe sahip olmakla, yeteneği kullanmak her zaman aynı anlama gelmez. Kişileri belirli zamanlarda tekrar beceriksiz duruma sokan kesin deneyimler vardır. Yollardaki virajlar, nehirlerdeki girdaplar, zaman zaman bizi tekrar tuzağa düşürür. Kişilerin tüm yapabileceklerine tutarlı bir şekilde engel olan deneyimler vardır. Bu bölümde size; tehlikelerin nerede olduğunu gösterecek bir harita ve tehlikeden kurtulmak için gerekli olan bilgiyi vermek istiyorum.
Ben bunlara zenginlik ve mutluluğun beş anahtarı adını verdim. Şimdi sahip olduğunuz tüm yetenekleri kullanmak ve olabileceklerinizin hepsini olmak istiyorsanız; bu anahtarları anlamak zorundasınız. Kararlıysanız ve anahtarlan uyumlu bir şekilde kullanabilirseniz, yaşamınız sürekli başarılarla dolu olacaktır.
Kısa bir süre önce Boston’daydım. Bir akşam seminerinden sonra, gece yansı Copley Meydanı’nda dolaşıyordum. Eski Amerikan evlerinden gökdelenlere kadar çeşitli yapılardaki binaları incelerken, bir adamın yalpalayarak bana doğru geldiğini fark ettim. Haftalardır sokakta uyumuş gibi görünüyordu. Sanki aylardır tıraş olmamıştı ve etrafa alkol kokuları yayıyordu.
Adamın benden para isteyeceğini anladım. Haklı olarak, “Öyle düşündüğünüz için adamı kendinize doğru çektiniz”, diyeceksiniz. Her neyse adam yaklaştı ve “Bayım, bir çeyrek dolar borç verir misin?” dedi. Önce adamın davranışını ödüllendirmeyi isteyip istemediğimi düşündüm. Sonra onu üzmemeye karar verdim. Benim için bir çeyrek dolar eksik ya da fazla olmuş fark etmezdi. Sonunda ona bir ders verme girişiminde bulunmaya karar verdim. “Bir çeyrek mi?”, “Yani bütün istediğin sadece bir çeyrek dolar mı?” dedim. “Evet, sadece bir çeyrek” diye cevap verdi. Ben de cebimden bir çeyrek dolar çıkardım ve “Hayat sana istediğin her miktardaki parayı verecektir” dedim. Şaşırmış bir ifadeyle suratıma baktı ve sonra uzaklaştı.
Adamın uzaklaşışını izlerken, başarılı olanlarla başarısızlar arasındaki farkları düşünmeye başladım. Onunla benim aramda ne gibi farklar vardı? Niçin benim yaşamım neşe dolu ve istediğimi istediğim zaman yapabiliyorum, istediğim yere istediğim zaman gidebiliyorum, istediğim kişiyle istediğim kadar beraber olabiliyorum? O, belki altmış yaşında ve sokaklarda çeyrek dolar dilenerek yaşıyor. Tanrı bana “Robbins, sen çok iyisin. Öyleyse hayal ettiğin yaşamı yaşayacaksın” mı dedi? Sanmıyorum. Birileri bana çok büyük kaynaklar ya da üstünlükler mi hediye etti? Sanmıyorum. Bir zamanlar ben de aşağı yukarı onunki kadar kötü durumdaydım; ama, ben onun kadar çok içmedim ve sokaklarda uyumadım.
Sanırım farkın bir kısmı bu adama verdiğim cevapta var. Yani ne isterseniz, yaşam size verecektir. Bir çeyrek dolar isterseniz, yaşam size o kadarını verecektir. Yaşam sevinci ve başarı isterseniz, yaşam size onu verecektir. Şimdiye kadar yaptığım çalışmalar bana; durum ve davranışlarımızı değiştirebilirsek, her şeyi değiştirebileceğimizi öğretti. Yaşamdan ne isteyebileceğinizi ve onu elde ettiğinizden nasıl emin olabileceğinizi öğre-nebilirsiniz. Daha sonraki aylarda sokakta rastladığım insanlara hep yaşamlarını ve bu duruma nasıl ulaştıklarını sordum. Yaşamda benzer güçlüklerle uğraşmak zorunda olduğumuzu farketmeye başladım. Fark onlarla başa çıkma yordamlarındaydı.
“Kullandığınız kelimeler, nasıl yaşayacağınızı belirlerler.- Yunan Atasözü
Başarıya giden yolda trafik işareti olarak kullanılabilecek beş ilkeyi sizinle paylaşmak istiyorum. Bunlar sihirli ya da çok karmaşık ilkeler değildir, fakat bu ilkelere mutlaka uyulması gerekir. Onların kullanımında ustalaşırsanız, yapabileceğiniz işler üzerindeki sınır kalkacaktır. Onları kullanmazsanız, atlayabileceğiniz yüksekliğe çoktan sınır koymuşsunuz demektir. Olumlu olmak ve pozitif düşünmek başlangıçtır; fakat cevabın tümü değildir. Disiplinsiz olumluluk, sulanmanın başlangıcıdır. Disiplinli olumluluk ise harikalar yaratır. Zenginlik ve mutluluğu sağlamanın anahtarları aşağıda açıklanmıştır.
ENGELLERLE NASIL BAŞA ÇIKILACAĞINI ÖĞRENMELİSİNİZ.
Olabileceklerinizin hepsini olmak, yapabileceklerinizin hepsini yapmak, işitebileceklerinizin hepsini işitmek, görebileceklerinizin hepsini görmek istiyorsanız engellerle nasıl başa çıkılması gerektiğini öğrenmek zorundasınız. Engeller her an hayallerinizi yıkabilir. Engeller pozitif tutumları negatife, güçlü durumları aciz duruma sokabilir. Negatif tutumun yaptığı en kötü şey, kişisel disiplini yok etmesidir. Kişisel disiplin kaybolduğunda, istediğiniz sonuçlar da kaybolur.
Bu nedenle uzun dönemli başarıyı garantilemek için engellerinizi nasıl disipline edeceğinizi öğrenmelisiniz. İzninizle size bazı şeyler anlatmak istiyorum. Başarının anahtarı yoğun engellemedir. Büyük başarıları incelerseniz, hemen hemen hepsinin başarıya giden yolda yoğun engellemelerle karşılaştığını göre-ceksiniz. Size bunun tersini her kim söylerse, bilin ki o, başarmanın ne demek olduğunu bilmiyordur. İki tür insan vardır. Engellemelerle başa çıkanlar ve engellemelerle başa çıkmak isteyenler.
Federal Express adında küçük bir taşıma şirketi vardı. Şirketin kurucusu Fred Smith sayılamayacak kadar engellemeyle karşılaşmasına rağmen, şirketini milyarlarca dolarlık bir şirket haline getirmeyi başardı. Sahip olduğu tüm parasıyla şirketi kurduğu zaman yaklaşık olarak sadece 150 paket taşımayı plan-lıyordu. 0, onaltı paket taşıdığında aynı sektördeki diğer şirketlerden beşi birer işçisini işten çıkardı. Bu andan itibaren işler kötü gitmeye başladı. İşçiler çeklerini kendilerine en uygun gelen ilk yerde hemen bozdurmaya çalışıyorlardı; çünkü çekleri karşılayacak kadar nakit para yoktu. Birçok kez planları bozulma sürecine girdi ve bazen işini sürdürebilmesi için mutlaka belirli bir miktarda satış yapmak zorunda kalıyordu. Bu şirket şimdi milyarlarca Dolarlık cirosu olan bir şirkettir. Bunun bir tek nedeni vardır, o da Fred Smith’in engelleme üstüne engellemeyle başa çıkma yeteneğine sahip olmasıdır.
Engellemelerle başa çıkabilen insanlar ödüllendirilirler. Eğer iflas etmişseniz, muhtemelen bunun nedeni çok fazla engellemeyle başa çıkamamanız yüzündendir. “İflas ettim, çünkü çok fazla engellemeyle karşılaştım” derseniz geri adım attınız demektir. Daha çok engellemeyle başa çıksaydınız, zengin olurdunuz. Parasal açıdan iyi durumda olanlarla olmayanlar arasındaki en önemli fark, engellemelerle başa çıkma yöntemlerinden kaynaklanır. Fakirlerin çok fazla engellemeye sahip olmadıklarını söyleyecek kadar katı yürekli değilim. Sadece zengin olmanın yolunun başarıya ulaşıncaya kadar engellemelerin üstüne gitmekten geçtiğini anlatmaya çalışıyorum. Genellikle insanlar zenginlerin problemlerinin olmadığını sanırlar. Biraz daha dikkat etseler, zenginlerin daha çok problemlerinin olduğunu görecekler. Onlar sadece yeni stratejiler ve alternatifler yaratarak, bu problemlerle nasıl başa çıkılabileceğini biliyorlar. Zengin olmak sadece çok paraya sahip olmak demek değildir. Zengin bir ilişki daha çok problem ve daha çok zorluk demektir. Herhangi bir problemle karşılaşmak istemiyorsanız, böyle bir ilişkiye girmeyiniz. İşte, ilişkide, yaşamda, büyük başarıya giden her yolda çok fazla engelleme vardır.
En Uygun Performans Teknikleri’nin bize en büyük hediyesi, etkin bir şekilde engellemeyle nasıl başa çıkılacağını öğretmesidir. Sizi engelleyen herhangi bir şeyi ele alınız ve bununla ilgili olarak sizi heyecanlandıracak bir program yapınız. SDP gibi araçlar sadece olumlu düşünme değildir. Olumlu düşünmedeki sorun, o ana kadar üzerinde düşünülen konuda eyleme geçmek için genellikle geç kalınmasıdır.
SDP size, gerilimleri fırsata dönüştürecek bir yol sunmaktadır. Sizi çöküntüye uğratan herhangi bir imajın nasıl silineceğini ya da nasıl çoşku sağlayacak bir imaja dönüştürüleceğini öğrenmiş bulunuyorsunuz. Bunu yapmak zor bir iş değildir. Nasıl yapılacağını zaten öğrenmiş durumdasınız.
Gerilimle başa çıkmanın iki yolu vardır: Birincisi küçük şeylere iltifat etmemektir. İkincisi ise her şey küçüktür.
Tüm başarılı insanlar, başarının engellemenin öbür tarafında filiz verdiğini bilirler. Maalesef, bazı insanlar öbür tarafa geçmezler. Amaçlarını gerçekleştiremeyenler, engellemeler karşısında yılanlardır. Onlar istediklerine ulaşabilmeleri için atmaları gereken adımlara, engellemelerin engel olmasına izin verirler. Bu yolda engellemeleri yararak ilerleyeceksiniz. Her geri adım bir başarısızlık değil, sizi amacınıza götürecek yolda daha fazla bilgi veren bir geri beslemedir. Böylece daha ileriye gitmek için gerekli bilgileri sağlamış olacaksınız. Bu deneyimi yaşamamış başarılı bir insan bulabileceğinizden şüpheliyim.
REDDEDİLMEYLE NASIL BAŞA ÇIKILACAĞINI ÖĞRENMELİSİNİZ.
Bu ilke ikinci anahtarımızdır. Seminerlerimde bu anahtarı söylediğimde, odadaki fizyolojinin değiştiğini hissedebiliyorum. Dilde insanı “hayır” kelimesinden daha çok inciten başka bir kelime var mıdır? Bir satış elemanıysanız; 100 bin dolarlık satış yapmakla, 25 bin dolarlık satış yapmak arasındaki fark nedir? Aradaki temel fark, sizi eyleme geçmekten alıkoyan korkuyu yenmek için reddedilmeyle nasıl başa çıkılacağını öğrenmektir. En iyi satıcılar, en çok reddedilenlerdir. Onlar hayır kelimesini , evet kelimesini duyabilmek için bir dürtü olarak kullanırlar.
Bizim kültürümüzde insanların karşılaştığı en büyük zorluk, hayır kelimesiyle nasıl başa çıkılacağını bilmemektir. Daha önce sorduğum soruyu hatırlayın. Başarısızlığa uğramayacağınızı bilseydiniz ne yapardınız? Bu soruyu şimdi düşünün. Başarısız olmayacağınızı bilmek, sizin davranışlarınızı değiştirmeyecek midir? Bu da sizin istediğiniz şekilde davranmanıza neden olmaz mı? Öyleyse sizi bundan alıkoyan nedir? Hayır kelimesidir. Başarılı olmak için reddedilmenin üstesinden nasıl gelineceğini bilmek zorundasınız. Reddedilmeyi bütünüyle yok etmenin yollarını öğrenin.
Bir zamanlar bir yüksek atlayıcıyla birlikte çalışmıştım. Olimpiyatlarda yanşan bir atlet olmasına rağmen, artık en iyi derecesinin üzerine çıkamayacağına inanıyordu. Onu atlayış yaparken seyrettiğimde, bu sorununu hemen kavradım. Çıtayı düşürdüğü zaman, bütün duygularının alt üst olduğundan emindim. Çıtanın her düşüşü, durumu biraz daha kötüleştiriyordu. Hemen yanıma çağırdım ve benimle çalışmak istiyorsa, aynı şeyi bir daha asla tekrar etmemesini söyledim. Her şeyi bir başarısızlık olarak görüyordu. Atlayış yapmadan önce beynine ne kadar başarısızlık mesajı varsa gönderiyordu. Her atlayışında, kendisine başarı getirecek becerikli durumun yerine başarısızlıkla daha çok ilgileniyordu.
Ona çıtayı tekrar düşürürse, kendi kendisine şaşırmasını söyledim. Ahlayıp puhlamak bir diğer başarısızlığı getirecektir. O kendisini tekrar becerikli duruma sokmalı ve ikinci denemesini bu durumdayken yapmalıdır. İlk üç atlayışındaki derecesi son iki yılda yaptığı derecelerden daha iyi olmuştu. O da çok büyük bir değişiklik değildi. Elde ettiği dereceler arasındaki fark sadece yüzde %10 idi. Farklılık yükseklikte değil, performansta idi. Bu şekildeki küçük değişiklikler, yaşamınızın kalitesini büyük oranda artırabilir.
Rambo ismini hiç duydunuz mu? Sylvester Stallone? Artistlik bürosuna başvurduğunda “Hey! Sen bizim tam aradığımız insansın. Hemen gel, sana bir filmde rol verelim” mi dediler sanıyorsunuz. Hayır, Sylvester Stallone başarıya ulaşıncaya kadar red üstüne red cevaplarına dayanma gücü gösterdi. O işe başladığında binden fazla red cevabıyla karşılaştı. O New York’ta bulabildiği tüm artistlik bürolarına başvurdu ve hepsinden hayır cevabı aldı. Fakat o; zorlamaya, denemeye devam etti ve sonunda “Rocky” filmini yaptı. O, bin kez hayır cevabı almasına rağmen, binbirinci kapıyı çalma cesaretini göstermişti.
Siz ne kadar hayır cevabına dayanabilirsiniz? Size çekici gelen birisiyle kaç kez konuşmak istediniz ve sonra hayır kelimesini duymaktan korktuğunuz için vazgeçtiniz. Kaçınız, reddedilme korkusuyla yapmak istediğiniz şeyleri yapmaktan vazgeçtiniz? Bunun ne kadar büyük bir delilik olduğunu düşününüz. Hayır kelimesi yüzünden kendinizi nasıl sınırladığınızı düşünün. Kelimenin kendisinin herhangi bir gücü yoktur. Derinizi yüzemez, gücünüzü elinizden alamaz. Onun gücü, sizin onu temsil ediş şeklinizden, yarattığınız sınırlamalardan gelmektedir. Sınırlı düşünceler de sınırlı yaşamları yaratır.
Bu nedenle beyninizi kullanmayı öğrendiğinizde, reddedilmeyle nasıl başa çıkılabileceğini de öğrenebilirsiniz. Hatta, hayır kelimesini kendiniz için bir güven kaynağı şekline dönüştürebilirsiniz. Her reddedilmeyi yararlanılması gereken bir fırsata dönüştürebilirsiniz. Telefonla satış yapıyorsanız; telefona uzanmak, reddedilme korkusu yerine sizde bir çoşku yaratmalıdır. Başarının, engellemenin öbür tarafında yattığını hatırlayınız.
Engellemeyle karşılaşmayan gerçek bir başarı yoktur. Ne kadar çok reddedilirseniz; o kadar çok iyi, o kadar bilgili ve istediğiniz sonuca o kadar çok yakın olursunuz. Bundan sonra sizi reddeden kişiyi kucaklamalısınız. Bu onun fizyolojisini değiştirecektir. Hayırları kucaklamaya dönüştürün. Reddedilmeyle başa çıkmayı öğrenirseniz; istediğiniz her şeyi öğrenebilirsiniz.
PARASIZLIĞIN BASKISIYLA BAŞA ÇIKMAYI ÖĞRENMELİSİNİZ.
İşte mutluluk ve zenginliğin üçüncü ilkesi. Mecburi yön, sadece finansal (parasal) baskı değildir, hiç paraya sahip olmamaktır. Birçok kimseyi tahrip eden çok çeşitli finansal baskılar vardır. Onlar aç gözlülük, haset, hile ve paranoya yaratabilir. Onlar, duyarlılığınızı ve arkadaşlarınızı çalabilir. Dikkat edin, yapabilirler diyorum, yaparlar demiyorum. Finansal baskıyla başa çıkmak demek; nasıl kazanılacağını, nasıl verileceğini ve nasıl tasarruf edileceğini bilmek demektir.
Para kazanmaya başladığımda azar işitmeye başladım. Arkadaşlarım beni yadırgadılar. “Paranın içinde boğuluyorsun. Senin problemin nedir?” diye sormaya başladılar. Ben de “Para içinde boğulmuyorum, sadece biraz param var” şeklinde cevaplar vermeye başladım. Onlar olaya benim gibi bakmıyorlardı. Şu ya da bu şekilde farklı bir finansal duruma sahip olduğum için, beni farklı bir insan olarak algılamaya başladılar. Bazıları bana çok darıldı. Yeterli paraya sahip olmamak, finansal baskının bir başka türüdür. Muhtemelen bu baskıyı çoğu insan gibi siz de her gün hissediyorsunuz. Paranızın çok ya da az olması sonucu değiştirmez. Mutlaka finansal baskıyla uğraşmak zorundasınız.
Felsefelerimizin; yaşamımızdaki tüm eylemleri yönlendirdiğini, nasıl davranacağımıza ilişkin iç temsillerimize rehberlik ettiğini unutmayın. Onlar bize nasıl davranacağımızı gösteren modellerdir. George S. Clayson, “Babiî’in En Zengin Adamı” isimli kitabında bize finansal baskıyla nasıl başa çıkılacağına ilişkin muhteşem bir model sunmaktadır. Bu kitabı daha önce okumuş muydunuz? Okumuşsanız, tekrar okuyun. Okumadıysanız, hemen şimdi satın alın ve okumaya başlayın. Bu kitap sizi bütünüyle zengin, mutlu ve heyecanlı yapacaktır. Benim bu kitaptan öğrendiğim en önemli şey, tüm kazancımızın %10’unu vermek gerektiğidir. Doğru fakat niçin? Bir nedeni, aldığınızı geri vermektir. Diğer nedeni de kendiniz ve diğerleri için bir değer yaratmaktır. En önemlisi dünyaya ve bilinçaltınıza, gerekenden fazlasına sahip olduğunuzu söylemektir. O eğitim için çok güçlü bir inançtır. Yeterinden fazlasına sahipsiniz demek, hem siz hem de diğerleri istediklerine sahip olabilirler demektir. Bu düşünceye sahip olursanız, onu gerçekleştirebilirsiniz.
Ne zaman %10’u vermeye başlayacaksınız? Zengin ve ünlü olduğunuzda mı? Hayır. Bir işe başladığınız zaman vermeye başlamalısınız. Çünkü verdiğiniz sizin tohumunuzdur. Onu yememelisiniz, onunla yatırım yapmalısınız ve en iyi yatırım şekli de başkaları için değer yaratması amacıyla vermektir. Bunun bir yolunu bulmakta güçlük çekmeyeceksiniz. Gerekenler çevrenizde vardır. Böyle yapmanın en değerli yönlerinden birisi de bu eylemin kendinize ilişkin hislerinizi değiştirmesidir. İhtiyacı olanları bulmak ve onların ihtiyaçlarını karşılamak kim olduğunuza ilişkin hislerinizi değiştirecektir. Bu tür hisler ya da durumlar, sizin daha saygın bir tutumla yaşamanızı sağlayacaktır.
Önceki gün Kalifoniya’ya, mezun olduğum yüksek okula gitme şansım oldu. Benim öğretmenler için düzenlediğim bir program var ve bu program hakkında yaşamımı etkileyen öğretmenlerime bilgi vermek istedim. Okula gittiğimde kendimi nasıl ifade edeceğimi bana öğreten konuşma programının, finansal kaynak yetersizliği ve yöneticilerin yeteri kadar önem vermemeleri yüzünden kaldırıldığını öğrendim. Vakit geçirmeksizin programın tekrar başlaması için finansal kaynağı ben sağladım. Böylece bana daha önce verilenlerin bir kısmını geri vermiş oldum. Bunu zengin bir vatandaş olduğum için yapmadım. Borçlu olduğum için yaptım. Bir şeyler borçlu olduğunuzu bildiğinizde, onu geri ödeyebilmek güzel bir şey değil midir? İşte paraya sahip olmanın gerçek nedeni budur. Hepimizin pozitif borçları vardır. Paraya sahip olmanın en iyi nedeni; bu borçlan ödeyebilmektir.
Çocukluğumda ailem bize bakabilmek için çok çalışıyordu. Birçok nedenlerden ötürü parasal yönden çok kötü bir durumdaydık. Parasız kaldığımız bir Şükran Günü’nü hatırlıyorum. Birisi bizim kapının önüne hindi ve birçok yiyecekle birlikte gelinceye kadar her şey çok kötü görünüyordu. Yiyecekleri getiren adam,” Bunlan sizin bir şey istemeyeceğinizi bilen, sizi seven ve sizin çok iyi bir Şükran Günü geçirmenizi isteyen biri gönderdi” dedi. O günü hiç unutmam. Bu nedenle her Şükran Günü o adamın bize yaptığını yaparım. Bir haftalık ihtiyacı karşılayacak kadar yiyecek alır ve gerçekten ihtiyacı olan bir aileye götürürüm. Yiyecekleri bir işçi ya da görevli olarak götürürüm. Kesinlikle bu hediyeyi benim aldığımı söylemem. Sadece şöyle bir not bırakırım: “Bu, sizinle ilgilenen birisinden gelmektedir. Umarım bir gün sizin de durumunuz yeteri kadar iyi olur ve siz de gerçekten ihtiyacı olanlara yardım edersiniz.”
Şükran Günü artık benim için yılın en aydınlık günlerinden birisi olmuştu. Kendileriyle ilgilenen birisi olduğunu öğrenen insanların yüzündeki değişmeleri görmek, yani bir fark yaratmak, hayatın kendisidir. Bir yıl Harlem’de hindi dağıtmak istedim; fakat hiçbir aracımız yoktu ve her yer de kapalı idi. Arka-daşlarım “Bu yıl bu işi unutalım” dediler. Ben “Hayır. Bu işi yapmaya kararlıyım” dedim. Hiçbir araca sahip olmadan bu işi nasıl yapacağımı sordular. Ben de,” Caddelerde çok sayıda araç var. Bizim işimizi görecek bir araç mutlaka bulunur” cevabını verdim. Size New York’da yapmanızı öneremeyeceğim bir yöntemle, bayrak sallayarak araçlara durmaları için işaret etmeye başladım. Sürücülerin çoğunluğu, Şükran Günü olmasına rağmen, bizim kötü niyetli olduğumuzu sandılar.
Bu nedenle trafik ışıklarına gittim ve araçların camlarına vurarak bizi Harlem’e götürürlerse 100 dolar vereceğimi söylemeye başladım. Bu da bir işe yaramadı ve bu nedenle mesajımda küçük bir değişiklik yaptım. Bir saatlik bir yiyecek yükleme ve taşıma işine ilave, yarım saatlik bir sürede, fakir bir mahallede dağıtım yapmak istediğimizi söylemeye başladım. Bu mesaj, bizi amacımıza biraz daha yaklaştırdı.
Bizim ihtiyacımızı görecek kadar büyük ve güzel bir araçla dağıtımı yapmaya karar vermiştim. Şarap taşıyan çok güzel bir araç geldi ve arkadaşlarım aracı ışıklarda yakaladılar. Cama vurarak bizi istediğimiz yere götürürse 100 dolar vermeyi teklif ettim. Sürücü, “Bana bir şey ödemek zorunda değilsiniz. Sizi gö-türmekten mutluluk duyarım” dedi. Bu bizim baş vurduğumuz onuncu kişiydi. Üzerinde Kurtuluş Ordusu (bir tür yardım derneği) yazan şapkasını giydi. İsminin Yüzbaşı John Rondon olduğunu ve bizim gerçekten ihtiyacı olan insanlara yiyecek götüreceğimizden emin olmak istediğini söyledi.
Böylece sadece Harlem’de değil, aynı zamanda ülkenin en bakımsız bölgesi olan South Bronx’de de yiyecek dağıtımı yaptık. Boş bölgeleri geçtik ve harabeye dönmüş evlerin arasından geçerek South Bronx’de alış veriş yapabileceğimiz bir yer bulduk. Aldığımız yiyecekleri; gecekonduda oturanlara, sokakta yaşayanlara, sefil bir hayatı olanlara dağıttık.
Bu kişilerin yaşamlarını hangi oranda değiştirdik bilemiyorum, ama Yüzbaşı Rondon’a göre, onların insanlara ilgi gösterme konusundaki inançları değişti. Kendinizden verdiğiniz zaman elde ettiklerinizi, parayla satın alamazsınız. Hiçbir planlama % 10 verdiğinizde elde edeceklerinizi size sağlayamaz. O, size paranın ne yapabileceğini ve ne yapamayacağını öğretecektir. Bu ikisi de öğrenebileceğiniz en değerli derslerdendir. Ben bunlardan en iyi şeklin, fakir kimselere yardım etmek olduğunu düşünüyordum. Sonra bunun tersinin doğru olabileceğini fark ettim. Fakir kişilere yardım etmenin en iyi yolu; diğer olanakların modeli olmak, onların diğer mümkün seçimler kümesini bilmelerini sağlamak ve kendi kendilerine yeterli olacak şekilde kaynaklarını geliştirmelerine yardımcı olmaktır.
Gelirinizin % 10’unu verdikten sonra, diğer % 10’uyla borçlarınızı azaltın ve diğer %10’uyla sermayenizi artırın. Sahip olduklarınızın % 70’iyle yaşamalısınız. Biz insanların çoğunun kapitalist olmadığı, kapitalist bir toplumda yaşıyoruz. Kısaca, onlar isteklerine uygun bir yaşam tarzına sahip değildir. Atalarımızın yaratmak için çarpıştıkları, etrafı fırsatlarla çevrili bu sistemin üstünlüklerinden yararlanamadıktan sonra, niçin kapitalist bir toplumda yaşıyoruz? Para biriktirmeyi ve onu bir sermaye olarak kullanmayı öğrenin. Kazancınızı harcıyorsanız, asla sermayeniz olmaz; ihtiyacınız olan kaynaklara sahip olamazsınız. Şu anda Kaliforniya’da yıllık ortalama gelirin 25.000 dolar olduğu söylenmektedir. Ortalama tüketim miktarı ise 30.000 dolardır. Aradaki farka finansal baskı denilmektedir. Herhalde bu kalabalığın içinde olmak istemezsiniz.
Para da başka şeyler gibidir. Onu kendi lehinize de kullanabilirsiniz, aleyhinize çalışmasına da izin verebilirsiniz. Zihninizdeki diğer şeylerle nasıl ilgileniyorsanız; parayla da aynı şekilde ilgilenmelisiniz. Bu ilgi, aynı amaçla özenli bir şekilde gösterilmelidir. Kazanmayı, tasarruf etmeyi ve vermeyi öğrenin. Bunu başarabilirseniz, finansal baskılarla nasıl başa çıkılacağını da öğrenmiş olursunuz. Böylece, size mutsuzluk getirecek olan negatif durum yaratan dürtüler için ortam yaratılmayacaktır. Aynı zamanda benzer faydaları çevrenizdeki kişiler için de yaratmış olursunuz.
Bu üç anahtarı kullanmada ustalaştığınızda; yaşamınızda bir hayli başarılı deneyimler edinmeye başlayacaksınız. Engelleme, reddedilme ve finansal baskıyla başa çıkabilirseniz; yapamayacağınız hiçbir şey yoktur. Tina Turner’ı hiç seyrettiniz mi? O her üç baskının da yoğun olarak etkisinde kalmasına rağmen onlar la başa çıkmasını bildi. Yıldız olduktan sonra evliliğini, parasını kaybetti ve sekiz yıl adi otellerin localarında ve ucuz gece kulüplerinde gösteri yaptı. Plak yapmak için az para önerenleri reddetti. Çalışmayı, hayır demeyi, borcunu ödemeyi, evini geçindirmeyi sürdürdü. Sonuçta yine eğlence dünyasının en üstündeki yerini tekrar aldı.
RAHATLIKLA NASIL BAŞA ÇIKILACAĞINI ÖĞRENMELİSİNİZ.
Dördüncü hedefimiz, anahtarımız budur. Başarının doruğuna çıkan ve sonra birdenbire ortadan kaybolan meşhur insanlar görmüşsünüzdür. Onlar rahatlığa alışmaya başlamışlar ve kendilerini doruğa çıkaran şeyi, ilk planda kaybetmişlerdir.
“Doruğa ulaşsanız bile, hâlâ ulaşılması gereken tüm gelecek önünüzde durmaktadır.”
— Lao, Tsu, Tao Teb King
Rahatlık bir vücudun sahip olabileceği en tahrip edici duygudur. Bir kişi çok fazla rahatlığa ulaşınca ne olur? Büyüme, çalışma, katma değer yaratma durur. Çok fazla rahatlık istemeyin. Kendinizi gerçekten rahat hissediyorsanız, büyümeniz duracaktır. Bob Dylan ” Meşgul doğmayan, ölümle meşgul olmak için doğmuştur” demiştir. Ya yukarı çıkarsınız, ya da aşağıya inersiniz. Mc Donald’s’ın kurucusu olan Ray Kroc, “Uzun süre başarılı olmak için sizden tek bir tavsiye istense, cevabınız ne olurdu?” sorusuna, “Yeşilken büyürsün, olgunlaşınca çürürsün.” cevabını vermişti. Yeşil kaldıkça büyüyebilirsiniz. Her-hangi bir deneyimi büyümek için bir araç olarak da görebilirsiniz, çürümeye davetiye çıkarmak şeklinde de görebilirsiniz. Emekliliği daha zengin bir yaşamın başlangıcı olarak da, çalışma hayatının sonu olarak da görebilirsiniz. Başarıyı; daha yükseğe ulaşmak için sıçrama tahtası olarak da yan gelip yatılacak yer olarak da görebilirsiniz. Yatılacak yer olarak görürseniz, uzun süre orada kalamazsınız.
Rahatlığın bir çeşidi de karşılaştırmadan kaynaklanır. “Tanıdığım kişilere göre başarılı olduğumdan, başarılı olduğumu düşünüyorum” demek, yapabileceğiniz en büyük hatadır. O, sizin arkadaşlarınızın başarısız olduğu anlamına gelebilir. Kendinizi arkadaşlarınızın ne yaptığına göre değil, amaçlarınızla değerlendirmeyi öğrenin. Niçin? Çünkü, sizi değerlendirecek daima birileri olacaktır.
Bunu çocukken yapmadınız mı? “Johnny böyle yaptı, niçin ben de öyle yapmayayım” demediniz mi? Muhtemelen anneniz de “Güzel, fakat Johnny’nin ne yaptığı beni ilgilendirmez” der ve haklıdır. Siz Johnny, Mary ya da diğerlerinin ne yaptığıyla ilgilenmemelisiniz. Neleri yapmaya muktedir olduğunuzla ilgi-lenmelisiniz. Ne yarattığınızla ve ne yapmak istediğinizle ilgilenin. Yapmak istediklerinize yardımcı olacak dinamik, katılımcı, yapıcı amaçlarınızla ilgilenin. Başkalarının ne yaptığıyla değil. Sizden daha fazlasına sahip olan daima birileri olacaktır. Sizden daha azma sahip olan birileri de olacaktır. Bunların hiç biri so-run değildir. Kendinizi, kendi amaçlarınızdan başka bir şeyle yargılamayın.
“Küçük şeyler, küçük zihinleri etkiler.”- Benjamin Disraeli
Şimdi de rahatlıktan kaçınmanın bir başka yolunu anlatmak istiyorum. Kahve seminerlerinden uzak durun. Neden bahsettiğimi biliyorsunuz. Buralarda herkes başkasının çalışma alışkanlıklarından, seks yaşamından, finansal durumundan söz eder ve bunların dışında her şeyin hatasız olduğu kabul edilir. Kahve seminerleri intihar etmeye benzer. Kahve seminerleri dikkatinizi, yaşam deneyiminizi artırmak için neler yapabileceğinizin yerine, başkalarının özel yaşamlarında neler yaptığına çekerek beyninizi zehirlerler. Bu seminerlere tiryaki olmak çok kolaydır. Fakat kendilerini sadece sıkıntıdan kurtarmak isteyen bu insanların, kendi yaşamlarında istediklerini üretme yeteneklerini kaybettiklerini unutmayın.
Hint felsefesinde sık sık kullanılan,” Yuvarlanan Fırtına ” diye bir deyim vardır ve filozof sadece ” İyi niyetle konuşun” der. İleriye sürdüğümüz şeylerin arkamızdan geldiğini unutmayın. Bunun için benim mücadelem, sizi hayatın pisliklerinden uzak tutmaktır. Küçüklerin içinde büyük olmayın. Rahat ve vasat bir insan olmak istiyorsanız, zamanınızı kim kiminle yatıyor dedikodularıyla geçirebilirsiniz. Bir fark yaratmak istiyorsanız; kendinizle mücadele edin, kendinizi sınayın ve size özgü bir yaşam oluşturun.
DAİMA ALMAYI BEKLEDİĞİNİZDEN DAHA FAZLASINI VERİN:
Bu prensip, son anahtarımızdır. En önemli anahtar budur. Çünkü bu anahtar, size eninde sonunda gerçek mutluluğu getirecektir.
Bir gece seminerimden arabayla eve dönerken yorgunluktan uyuyor durumdaydım. Arabanın sarsıntısıyla kendime geldim. Yarı uyanık halimle hayata neyin anlam kazandırdığını düşünmeye başladım. Birdenbire, “Yaşamın sırrı vermektedir” şeklinde bir sonuca ulaştım.
Yaşamınızın yolunda gitmesini istiyorsanız; nasıl verileceğini öğrenmekle işe başlamalısınız. Birçok kimse yaşama vermeyi düşünmeden, nasıl alacağını düşünerek başlar. Almak sorun değildir. Almak okyanusa benzer, fakat hareket halindeki süreci başlatabilmek için verdiğinizden emin olmak zorundasınız. Yaşamdaki problem, insanların önce istemesidir. Bir çift bana geldi ve adam eşinin kendisine iyi bakmadığını ve eşi de kocasının yeteri kadar çekici bulmadığı için, kendisine bakmadığını söyledi. Her ikisi de ilk hareketi diğerinden bekliyordu. İlk hareketi siz yapın.
Bu ne tür bir ilişkidir? Ne kadar sürer? Herhangi bir ilişkideki anahtar, önce vermek zorunda olmanız ve verme işlevini sürdürmenizdir. Duraklamayın ve almayı beklemeyin. Sonucu hesaplamaya başlarsanız oyun biter. “Ben ona verdim. Şimdi verme sırası onun” dediğiniz an oyun bitmiştir. O, gitmiştir. Sonucu dünyaya tekrar geldiğinizde alabilirsiniz; çünkü sonuç levhası artık şimdiki gibi çalışmayacaktır. Siz ağaç dikmeye istekli olmak zorundasınız. Sonuç da onun büyümesidir.
Toprağa gidip “Bana biraz meyve, bir ağaç ver” derseniz; toprak ne der? “Özür dilerim efendim. Siz galiba biraz şaşırmışsınız. Burada yeni olmalısınız. Oyun o şekilde oynanmaz” diye cevap verir. Sonra size tohumun nasıl ekileceğini açıklayacaktır. Ona bakmalısınız. Sulamalı ve toprağı işlemelisiniz. Gübrele melisiniz. Korumalı ve büyütmelisiniz. Tüm bunları yaptıktan bir süre sonra ürünü ya da meyveyi alabilirsiniz. Topraktan sonsuza kadar isteyebilirsiniz; fakat bu olayları değiştiremezsiniz. Meyve için vermek, büyütmek, toprağı işlemek zorundasınız. Yaşam da aynı şekildedir.
Çok para kazanabilirsiniz. Çok büyük bir işletmeyi ya da bölgeyi yönetebilirsiniz. Sadece kendiniz için çalışıyorsanız, siz gerçekte başarılı değilsinizdir. Gerçekten güçlü değilsinizdir. Gerçek zenginliğe sahip değilsinizdir. Kendinizi başarı dağının en tepesine koyarsanız; muhtemelen oradan düşeceksiniz demektir.
Başarı hakkındaki en büyük yanılgıyı öğrenmek ister misiniz? O tırmanılması gereken bir zirveye, sahip olunması gereken bir şeye ya da ulaşılması gereken durağan bir sonuca benzer. Başarmak ve tüm sonuçlarınıza ulaşmak istiyorsanız; başarıyı bir süreç, bir yaşam biçimi, zihnin bir alışkanlığı, yaşamın bir stratejisi olarak düşünmek zorundasınız. Bu bölüm bunlarla ilgilidir. Nelere sahip olduğunuzu ve yolunuzda hangi tehlikelerin olduğunu bilmelisiniz. Gerçek zenginlik ve mutluluğa erişmek istiyorsanız; gücünüzü, sorumlu ve sevecen bir şekilde kullanma yeteneğiniz olmalıdır.
BÖLÜM: 19 -SINIRSIZ GÜÇ-Anthony Robbins