Arkadaşlarla çıktığımız Ege turundaki duraklardan biri de Şirince’ydi. İzmir’e yakınlığı sebebiyle daha çok İzmirlileri görebileceğiniz bu yer bayağı kalabalık. Siz siz olun arabanızı hemen otoparka bırakıp burayı yürüyerek keşfedin.
Arabamızı bıraktıktan sonra taşlı dar sokaklarda yürüyüp yanyana dizilmiş dükkanlara girip çıkmaya başladık. İlk başta sabunlarını talan edip bol bol keçi sütünden yapılmış sabunlarından aldık. Arkasından buranın üzümü meşhur olduğundan kilo kilo üzüm aldık (gerçekten pek lezzetliydiler). Tabii yanına elma, ceviz ve incir almayı da ihmal etmedik.
Ve kasabanın her yerini sarmış karadut suyu dükkanlarından biz en tepedekini tercih ettik. Böylece hem karadut sularımızı içip hem buranın şirin evlerini seyretme imkanı bulduk. Karadut suyu sağlığa da çok faydalı olduğundan İstanbul’a götürmek üzere reçelini, şurubunu, suyunu yani her bir şeyini aldık. Evlerin de bol bol fotoğrafını çektik. Bir yamaç üzerine kurulmuş, en fazla iki katlı beyaz evler gerçekten görülmeye değer.
Arkasından karnımız zil çaldığından “Sedir Mantı ve Börek Evi” adlı lokantaya gitmeye karar verdik. Ara sokaklarda dolana dolana mekanı bulduk. Ailenin işlettiği bu lokanta aynı zamanda onların evi. O yüzden içeri girmek istiyorsanız ayakkabılarınızı çıkarıp ev terliklerinizi giymeniz gerekiyor.
Biz dışarda küçük ve sevimli bahçelerinde oturduk. Yaprak sarma, börülce, çiçek dolma ve şiş ızgara söyledik. Yaprak sarma ne kadar ince sarılmış inanamazsınız. Porsiyon bayağı dolu geldiği halde o kadar lezzetliydi ki anında bitirdik. Çiçek dolmanın da aynı şekilde iç harcı ve baharatı inanılmaz lezzetliydi. Bir porsiyon daha söyledik ve onu da aynı hızla bitirdik. Börülceyi (tazeydi) sağlıklı olsun diye yedik. Çöp şiş ise normaldi.
Yalnız yemeğin üstüne bir şurup getirdiler ki nefisti. Mürver şurubu dedikleri bu şurubun yapıldığı çiçek senede yalnız bir ay açarmış ve dere kenarlarında bulunurmuş. O bir ayda topladın topladın toplamadın geçmiş olsun artık öbür seneye kalırmışsın. Neyse ki işletmenin sahipleri toplamış da biz de bu lezzeti kaçırmamış olduk.
Midelerimizi doyurduktan sonra buranın çok meşhur olan meyveli şaraplarını tatmaya gittik. Oturduk mekanın terasına hem geleni geçeni seyrettik hem de şarapları tattık. En sonunda karadutlu şaraplarında karar kılıp birkaç arkadaşa hediye olarak götürmek üzere aldık.
Sonrada otelimiz “Stonehouse By Ipek’e” gittik. Burası bahçesinde tavus kuşları, ördekler, kazlar, horozlar olan bahçesinde meyve ağaçları bulunan şirin bir yer. Bahçede oturup sohbet ederken boru gibi çirkin mi çirkin bir sesle irkilip nereden geldiğini anlamak için çevremize bakındık. Sonra anladık ki bu çirkin ses tavus kuşundan geliyor. Allah’ım baktığında o ne güzellik ama ses berbat. Bir süre daha o berbat sesi dinledikten sonra alıştık ama düşündükçe hala şaşırırım o güzelliğe o ses diye.
Ertesi sabah kahvaltıdan sonra kasabayı bir kere daha gezip, teyzelerle örtü pazarlığı yapıp, annelere örtü aldıktan sonra tepedeki yerde bir kez daha karadut sularımızı içip kalktık. Bir sonraki durağımızdan önce de buraya çok yakın olan Selçuk Kalesini gezdik. Kalenin surlarından etrafı seyrettik, o dönemde yaşanan olaylar üzerine koyu bir sohbete girerken de yollara düştük.
Bu adı gibi şirin olan Şirince’yi mutlaka ziyaret etmenizi öneririm.
Sağlıcakla,
Anette İnselberg
01 Kasım 2015, 16:24
San ki ŞİRİNCEYİ yeniden geziyor gibi hissettim.Çok güzel anlatmışsınız ,ağzınıza sağlık.Teşekkürler.