
Size bir şey soracağım. Kınamak, lanet okumak, beddua etmek, ağlamak, öfkelenmek… İçinizi soğutuyor mu bunlar?
Benim soğutmuyor da…
Sürekli aynı kötülüğün karşısına geçip, kötülük dört nala atını sürüp yol katederken, onun bana ve benim gibi düşünenlere attığı tokadı, hem de tam tokadı yediğim yerde durup,havaya yumruklar , tekmeler savuruyormuşum gibi bir duygu.
Daha da fenası, o kötülüğün gittiği yöne doğru koşuyorum o zaman.
O atın üstünde , ben ise düşe kalka, perişan bir halde “yalın ayak” arkasından koşuyorum, hani sokak kavgasına tutuşan çocuklar gibi yumruğum havada..
Yapıyorum elimde olmadan. Yapıyorum yapmasına da…
Kime ne faydası var?
Ben şahsen ölen olsaydım, benim gidişimle bir şeyler değişsin isterdim. Bir adım atılsın. Ben pisi pisine, boşu boşuna ölmemiş olayım isterdim. Bir yankısı olsun gidişimin, bir aydınlanmaya, bir açılmaya sebep olsun isterdim. Madem öldüm, bari bir faydam olsun giderayak isterdim.
Peki o fayda, o aydınlanma, o açılma sizce beddua ederek mi, kurban psikolojisine girerek mi olacak ?
Dürüst olalım kendimize. İçimiz soğumuyor böyle.
Önce bir düşünelim. Bu terör bize ne demek istiyor?
Nasıl okumalıyız bunun satır aralarını?
Çünkü asıl sır o satır aralarında gizli.
Ben kendi görebildiklerimi söyleyeyim: Umutsuz, karamsar, normal hayatına son vermiş, korkak , bıkkın, yorgun insanlar üretmek istiyor. Ana amaç bu.
Sonra kimseye, ama hiç kimseye güvenmeyelim istiyor. Yolda yanımızdan geçen herkese potansiyel suçlu, potansiyel saldırgan gözüyle bakalım istiyor.
Evlerimize, kendi küçücük dünyamıza kapanalım, kapanalım ki, iyice hipnotize etsin , kendi karanlığının içine hapsetsin bizi, onu istiyor.
Kaç gündür içim ezik ezik, ruh gibi geziniyorum.
Sakinleşmeye çalışırken bunu düşündüm aniden..
Kendime dedim ki : “Kötülük atını nereye koşturursa koştursun. Onun gittiği yöne değil, tam tersine koş koşacaksan. Zaten o sana, “o yöne gitmemen” gerektiğini öğretmek için var. Sen sırtını dön karanlığa, ver yüzünü aydınlığa.. Onca gencecik canı anmanın en güzel yolu bu”.
Şu sıralar, canım arkadaşım , Dr. Göksel Altınışık’ın kitabını okuyorum.
Bir kitap düşünün ki, içinde gerçek hasta hikayelerini anlatan, sadece beyaz gömleği, ile değil, altın gibi kalbiyle ve pırıl pırıl aklıyla, ilimle, bilimle karşınızda duran bir hekim var, sizinle sohbet eden, dertleşen…
Doktor kızı olarak burnumun direği sızlaya sızlaya geziyorum sayfalarında. Sanki satırlarında babamın sesini duyuyorum, bakışlarını görüyorum.
Hipokrat yemini, deontoloji kuralları, çocukluğumdan beri hep duyduğum, ve tıbbın asıl felsefesini oluşturan değerler…
Göksel bana bir kez daha umut oldu, babamın deyimiyle bir “doktor hanım” olarak. Bu ülkenin okumuş, eğitimli, vicdanlı, tertemiz kalpli bir doktor hanımının kaleminden hastalarına bakış..
Kitabın sonunda bir hikayesi var.
Bir hastasına tek akciğeriyle vedalaşması gerektiğini söylemiş. Hayatta kalması için başka çare yok.
Ve hani bir tecrübeyi yaşama zamanınız geldiğinde ilahi bir kurgu gelir, sizi elinizden tutup oraya çeker ya.. İşte öyle olmuş. Randevulu hastaları gelmeyince girmiş ameliyata ve izlemiş.
“Sol akciğerin tamamı alındığında yerinde kocaman bir boşluk kaldı.” diye yazıyor.
Öyle de canlı anlatıyor ki, ağzım kurudu resmen okurken. Gözümün önüne geliverince fena oldum.
“O göğüs boşluğunu aspiratörle yıkarlarken bir de baktım ki yanıbaşında kalp, oracıkta deli gibi atıyor. Çevresinde olan bitenden bağımsız , daha doğrusu, olanlara “rağmen” atmayı sürdürüyor. “
Ameliyattan sonra gitmiş, yoğun bakımda hastasının elini tutmuş ve demiş ki: “Çok güçlü bir kalbiniz var. Ona güvenin ve değerini bilin”.
“Bundan böyle, başıma ne gelirse gelsin, kalbim atmaya devam ettikçe hepsinin üstesinden geleceğime inanarak rahat bir nefes aldım” diyor Göksel.
İçimi çektim. Gözümün yaşını sildim. Ve oturdum bu yazıyı yazmaya başladım.
Her birimiz, işte o atan kalbiz.
Ve herşeye “rağmen”, en çok da olanlara inat, atmayı sürdürmemiz lazım.
Kalbimiz, her üzüldüğümüzde, hayal kırıklığına uğradığımızda, haksızlığa uğradığımızda, her korktuğumuzda dursaydı, bizler “hayat” diye birşeyden bahsedebilir miydik?
Vatan dediğin şey, milyonlarca kalpten oluşur.
Göğüs kafesimizde açılan bir boşluk, bizi durduruyorsa vay halimize…
Yaşayacağız. Hem de şerefle, hem de onurla, hem de merhametle, vicdanla.. Bize insan sıfatını veren tüm o aydınlık değerlerle.. Hem de o bizi bölmeye çalışan teröre inat, el ele, omuz omuza..
O gencecik fidanlar boşuna can vermemiş olsunlar.
Bize nabız gibi atmak, kalbimizin tüm bedenimize kan pompaladığı gibi, tüm kardeşlerimize sevgiyle zerre zerre nüfuz etmek düşer.
Bize kötülüğün at koşturduğu yöne yumruk sallamak değil, aksi istikamette omuz omuza yürümek yakışır.
Ve inan olsun, “yaşarız. “
Kalbimiz attıkça…
Bige Güven Kızılay
( Sevgili Göksel Altınışık’ın kitabının adı “Kalbimiz Attıkça”. D&R’ın internet sitesinden ulaşabilirsiniz. Geliri Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’ne bağışlanıyor. Okumanızı tüm kalbimle öneririm. Kalben teşekkürlerimi kabul et Gökselcim. İyi ki varsın )