Selma Naapıyorsun Orda…

15056697_1165453613546400_3856244027460419584_n1

Karikatür kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Bilinçaltının Yüklerini Bırakma (Bağ Kesme Çalışması)

karma11

 

 

Bilinçaltının Yüklerini Bırakma (Bağ Kesme Çalışması)
Geçmişinden, çevrendeki insanlardan, annenden, babandan, sevdiklerinden, çatışma yaşadığın kişılerden yaşadığın alandaki herkesten ve her olay ve durumdan aldığın bilinçaltı kalıpların varlığında ve dış dünyanda çatışmaya sebep oluyor. Varlığının sonsuzluğu bu sınırlı kalıplarınla çatışıyor doğal olarak. Bu çatışma dış dünyanda da çatışma ile problemlerle karşılaşmana neden oluyor. Bu uygulamada bu yüklerin her birini tek tek bırakacak özgürleşeceğiz.
Rahat olacağın bir yerde rahat bir pozisyonda otur. Gözlerini yavaşça kapat. Ağır ağır ve derin nefesler al. Üç derin nefes alışverişinden sonra hayatında en fazla çatışma yaşadığın kişiyi gözünün önüne getir. Bu kişi bir arkadaşın olabilir, tanıdığın olabilir, bir akraban olabilir. Şu an hayatında olabilir, ya da geçmişte hayatında olmuş bir kişi olabilir. Hatta şu anda hayatta olmayan biri de olabilir. En fazla çatışma yaşadığın kişiden başla. Her seferinde bir kişi ile çalışacaksın.
Gözlerin kapalı, derin ve ağır nefesler alıyorsun. İlk önce çalışma yapacağın kişinin karşında olduğunu gör. Şu anda o kişi karşında. İmgesel olarak göremesen de yalnızca karşında olduğunu hisset. Şu anda o karşında duruyor. Ne hissediyorsun. Daha önce yaşadıgınız o çatışmadan dolayı ona kızgın olabilirsin, ya da sen bir şey yaptın, bunun suçluluğunu taşıyor da olabilirsin. O kişiden korkuyor olabilirsin hatta nefret ediyor olabilirsin. Ama bil ki bunu sen hissediyorsun. O sadece içindeki kızgınlığın, korkunun açığa çıkması, dışarıdaki yansıması. O sensin. Kendi içindeki, bilincindeki çatışan yönlerini görüyorsun. O sana onu gösterdi. Seni sana gösteren bir aynan, yüzün o. Senin iç dünyanın ayna görüntüsü. İçindeki bu çatışmayı durdurmazsan, hayatında farklı farklı görünüşlerle ayni sorunu yaşayacaksın. İsimler değişecek belki, sahneler degişecek. Ama aynı şeyleri tekrar tekrar yaşayacaksın eğer içinde o çatışan yönünü bırakmazsan.
Şimdi, ona hissettiğin şeyler ne olursa olsun onun gözlerinin içine bak. Ama yalnızca sevgiyle. Çünkü o sensin, senin yüzün. Sevgiyle gözlerinin içine baktıktan sonra ona söyleyeceğin iki cümle çok önemli. Bu seni onun varlığıyla ve evrenle birleştiren iki cümle. Evrenden, her şeyden kendini ayırdığın, büyük resmi göremediğin için yaşadın bunları. İki cümle.
TEŞEKKÜR EDİYORUM.
SENİ SEVİYORUM.
Bu iki cümle, seninle onu,  çatışma ile çözümü biraraya getirecek. Teşekkür ediyorsun, çünkü o sana senin bir yüzünü gösterdi. Senin olmak istemediğin bir yüz olabilir bu. Ama en mükemmel yüzünü ortaya çıkarman için, önce sen olmayan yüzlerini kendine gösteriyorsun. Kendin olmayan yüzlerini görerek, en mükemmel oluş halini ortaya çıkaracaksın. Kendini hatırlıyor, her an yükseliyor, varlığın muhteşemliğini açığa çıkarıyorsun. Bunun için hayatında mutlaka çatışma yaratman gerekmiyor.Bir şeyleri öğrenmek için hayatında mutlaka zorluk yaşaman, düşmen, kafanı duvara çarpman gerekmiyor. Kafanı duvara çarpmadan da öğrenebilirsin. Acı çekmek burada öğrenmek ya da hatırlamak için kullandığın bir yöntemdi. Ama bu şekilde öğrenmek yerine her şeyi kolaylıkla, acı yaratmadan, sevgiyle, mutlulukla, bollukla hatırlayabilirsin. Acıyı kullanarak öğrenmek senin seçimin. Seçimin ne ise de onu yaşarsın.
Evrene bakarsan her şeyin kolaylıkla olduğunu görürsün. Evrende milyonlarca galaksi trilyonlarca trilyon yıldız var. Devasa boyutları ile doğal halleri ile dönüyorlar. Bir güç sarfetmelerine gerek yok. Bir tohum toprağa düştüğünde doğal hali ile çıkıyor. Bunu içinn ek bir güce, cabaya ihtiyacı yok her şey doğal haliyle ve kolaylıkla oluyor. Işığın müziğiyle birleştiğinde hayatında her şeyin kolaylıkla olduğunu goreceksin.
Gözlerin kapalı, o kişi karşında. Gözlerinin içine sevgiyle baktın. O muhteşem iki sözcüğü söyledin. Seni seviyorum, teşekkür ederim. Sonra ona SARIL. Bunu fizikselleştirebilir kendine sarılıyormuş gibi bir sarılma hareketi yapabilirsin. Bu sıcaklığı hissetmeni sağlayacaktır. Kendine sarılıyormuş gibi sarıl ona. Hisset sıcaklığını. Varlığını içine al. O senin varlığının içinde kabul etmediğin bir yüzün. O yüzünle bir arada olmak durumunda değilsin. Ama o yüzünü de kabul et. O da senin bir yüzün. Bir şeyi bırakman için önce kabul etmen gerekir. Kabul etmediğin, reddettiğin her ne varsa onları çoğaltırsın. Kabul, ruhunun, bedeninin şifasıdır.
Sarıldıktan sonra şunları söyle ona:
“Çok güzel anlar yaşadık, bir yüzümü gördüm ve çok güzel deneyimler kazandım. Ama artık varlığımda bu yükü taşımayı tercih etmiyorum.”
Valığımızda karşılaştığımız insanların yüklerini taşyoruz. Bu sevdiğimiz insanlar için de geçerli. Sevdiğimiz biri bizimle biraraya geldiğinde yaşadığı bir sorunu anlattığında fark etmeden onun yükünü alıyoruz. Aynı zamanda onun hayata bakışını, kalıparını da bilinçaltımıza ekliyoruz. Çatıştığımız insanlar keza onların yüklerini de hala üzerimizde aşıyoruz. Geçmiş denilen zaman diliminde bir olay yaşanmış. Hala hayatımızda bu olayın yükünü taşıyoruz. Bu cümleyi söyleyin ona. Bu cümle ondan ayrılmanız anlamına gelmiyor. Varlığınızın bir parçasından ayrılamazsınız. Her biri bir çünkü. Yalnızca aldığınız, üzerinize yapıştırdıgınız yükünüzü bırakıyorsunuz. Çünkü artık yürümek, mutlulukla koşmak, ışığın muhteşem müziğini yazmak istiyoruz. Her şey birbiri ile bağlı ve bir olduğundan siz bu çalışmayı yaptıgınızda, karşınızda gördüğünüz kişi de yüklerini bırakabilir eğer arzu ederse tabi.
Ona sarıl ve bunu söyle “ama artık varlığımda bu yükü taşımayı tercih etmiyorum.”. Sonra bir adım kadar geriye çık. Göbekleriniz arasında bir kordon ya da ip olduğunu düşün. Bu kordon, varlığına aldığın bu yükü taşıyan kordon. Kordonu gör, bu kordonla bilinçaltı kalıplarını, varlığını aşağı çekecek kabukları aldın. Şimdi eline altın renkli bir makas al. Bu altın renkli makasla o kordonu kes. Kordonun kesildiğini ve ayrıldıgını mutlaka gör. Ya da hisset. Ayrılmaz, kesilmezse tekrar dene. Daha çok sevgini ver. Bazen ip büyüyebilir, dallanıp budaklanabilir. Bu sefer makası büyüt o ip kesilsin ve ayrılsın. İp ayrıldıktan sonra tekrar gözlerinin içine bak, teşekkür ediyorum de ve uzaklaştığını gör. Yavaş yavaş gözlerini aç.
Bu çalışmayı yaparken çözülmeler yaşayabilirsin. Sarıldığında bazen birden bir duygu boşalması yaşayabilir, ağlayabilirsin. Bırak hislerin olduğu gibi aksın sen süreci yönetmeye çalışma bırak kontrolü. Varlığının çatışmaları çözülsün.
Çalışmanın aşamalarını kısaca tekrarlıyorum.
Gözlerini kapa, birkaç derin nefes al,
Çalışma yapacağın kişiyi karşına al,
Gözlerinin içine sevgiyle bakarak, teşekkür ediyorum ve seni seviyorum de,
Sonra ona sevgiyle sarıl ve şöyle söyle “Çok güzel anlar yaşadık, bir yüzümü gördüm ve çok güzel deneyimler kazandım. Ama artık varlığımda bu yükü taşımayı tercih etmiyorum.” Bir adım geriye çık.
Aranızda bir kordon olduğunu gör ya da düşün. Yükü taşıyan bu kordonu altın bir makası eline alarak kes. İpin ayrıldıgını mutlaka gör. Ayrılmazsa makası büyüt. Eğer zorlama ya da direnç hissediyorsan o an o kişiyi bırakıp başka birine geçebilir, başka bir zaman yine aynı kişi için yapabilirsin.
Gözlerinin içine tekrar sevgiyle bakarak, teşekkur ediyorum de, senden uzaklaştığını gör ve gözlerini yavaş yavaş aç.
Bu çalışmayı her seferinde bir kişi için yap. Bir kişi için 2-3 dak. yeterlidir bunun için. Öncelikle en çok çatışma yaşadığın kişilere, daha sonra çevrendeki insanlara, geçmişte yaşamış ya da şu an yaşamayan hayatındaki kişilere, en son sevdiklerine de bu çalışmayı yap. Bir kişi için eğer kordon ayrıldı ise bir kez yapman yeterli. Tekrar tekrar yapman inancının zayıflığını, şüphe duymuş olduğunu gösterir. Bir kez yap ve olduğunu bil. Sevdiklerinle daha güçlü bağlar kurduğunu, daha mutlu ilişkiler deneyimlediğini göreceksin. Çalışma iki taraflı çalıştığından, çatışma yaşadığün bir kişi ile birden daha güzel bir diyalog içine girdiğini görebilirsin. O kişi seni hiç beklemediğin halde hemen ve kısa bir süre sonra arayabilir. Birden çatışmanın çözümlendiğini görebilirsin.
Daha açık, sevgi dolu dostluklar, ilişkiler kuracaksın. Çünkü ilişkilerin yüklerden özgürleşecek. Hayatına artık hizmet etmeyen kişilerin de hayatından birden kendiliğinden çıktığını göreceksin. Çünkü o senin bir yanındı, ve sana yalnızca bir şey anlatmak için yine senin tarafından kendi yüzlerinden birini görmen için geldi. Artık hayatındaki görevi bittiğinden, birden uzaklaştıgını görebilirsin. Hayatına yeni birileri girebilir. Hayatına yeni girenler de senin şu andaki sevgi dolu titreşimine uygun kişiler olacak. Hatırla, içerisi nasılsa dışarısı da öyledir. İç çatışma durduğuda dışarıdaki çatışma da duracak.
Çalışmayı kendinde çatıştığı yanların için de yapabilirsin. Mesela bir konuda endişeleniyorsun, ya da içinde bir yanın seni aşağı çekiyor, korkuya sevkediyor. Bu sefer, kendini karşına al ve bu çalışmayı yap. Karşındaki kendin olsun. Bak gözlerinin içine. Karşındakini tanımla, o sensin, benim …..dan endişe duyan yanım. Teşekkür ediyorum, seni seviyorum. Sarıl, “Çok güzel anlar yaşadık, bir yüzümü gördüm ve çok güzel deneyimler kazandım. Ama artık varlığımda bu yükü taşımayı tercih etmiyorum” dedikten sonra kendi nin o yüzü ile arandaki bağı kes. Bunu aynı şekilde, bağımlı olduğun şeylere yapabilirsin. Herhangi bir hastalığını karşına alıp onunla bağini kesebilirsin. Bu yöntemle birden hastaığın çözülmeye iyileşmeye başladığını görebilir, mucizeler yaşayabilirsin. Hatta calışmayan bir cihazla arandaki baği kestiğinde onun çalışmaya başladığını bile görebilirsin.
Bizim cansız dediğimiz cihazlarımız da enerji ile calıştıklarından bazen bizdeki enerji dalgalanmaları manyetik alan yaratıp onların bozulmasına sebep olabilir. Bazen tuttuğunuz bir şeyin bozulduğunu, ya da elinizde kırıldığını görebilirsin. Uygula bunu, aklına gelen her şeyle yapabilirsin, bitkilerin, hayvanlarınla, bununla oyna ve yaratıcılığınla bu yöntemi kullan. Çok etkili ve hızlı çalışan bu yöntem, ayağındaki taşları, prangaları atmanı, kanatlanmanı sağlayacaktır.

alıntı

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. 1 Comment »

Unutma Çekirge Burda Öğrendiklerini…

aaa

Karikatür kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Kafadan kalbe geç, bütün duyuların birden bire berraklaşacak…

cicek_flower_heart_kalp_png_12_11

 

Gerçek yaşam hissetmektir.
Düşünmek yapmacıktır, çünkü düşünmek her zaman yaklaşıktır; asla gerçek olan değildir.
Seni sarhoş edecek olan şey, şarabı düşünmek değil, şarabın kendisidir.
Şarabı düşünmeye devam edebilirsin ama sadece şarabı düşünerek asla sarhoş olmazsın.
Şarabı içmek zorundasın ve içmek duygu yoluyla olur.
Düşünmek uydurma bir faaliyettir, geçici bir faaliyettir.
Düşünmek bir şeyin olduğuna ilişkin sana yanıltıcı bir duygu verir, oysa hiçbir şey olmaz.
Bu yüzden düşünmeden, hissetmeye geç.
Bunun için yapılacak en iyi şey kalpten nefes almaya başlamak olacak.
Gün içinde hatırına geldikçe, derin bir nefes al.
Bu nefesin tam göğsün ortasına çarptığını hisset.
Bütün varoluşun adeta içine, kalp merkezinin olduğu yere aktığını hisset.
Bu merkez insandan insana değişir; genellikle sağa yatıktır.
Fiziksel kalple hiçbir ilgisi yoktur. Tamamen farklı bir şeydir; görünmeyen bedene aittir.
Derin nefes al ve her seferinde, derin nefeslerle en az beş kez yap.
Nefes al ve kalbi hisset.
Tam ortada hisset, o varoluşun kalp yoluyla aktığını hisset.
Canlılık, yaşam, tanrısal, doğa, herşey içine akıyor.
Sonra derin bir nefes ver,
yine kalpten ve sana verilenlerin hepsini varoluşa, tanrısala geri akıttığını hisset.
Bunu gün içinde birçok kere yap ama her yapışında bir seferde beş defa nefes al.
Bu senin kafadan kalbe geçmene yardımcı olacak.
Giderek daha duyarlı olacaksın,
daha önce farkında olmadığın birçok şeyi giderek daha fazla fark edeceksin.
Daha çok koklayacak, daha çok tadacak, daha çok dokunacaksın.
Daha çok görecek, daha çok duyacaksın; herşey yoğunlaşacak.
Bu yüzden kafadan kalbe geç, bütün duyuların birden bire berraklaşacak.
İçinde yaşamın içinde, fırlamaya ve akmaya hazır bir halde
gerçekten attığını hissetmeye başlayacaksın.
* OSHO

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Mutlaka Okuyun… Her Derde Deva Arı Poleni…

pelud1

 

Arı Poleni
Arı poleni, bal arıları tarafından üretilir ve genç arıların besin kaynağıdır. Arı poleni hemen hemen biz insanların beslenmek için ihtiyaç duyduğu tüm besin kaynaklarına sahiptir bu nedenle de dünyadaki “her derdin devası” unvanına sahip olmuştur. Arı poleni protein açısından çok zengindir (yaklaşık %40 protein), amino asitler, vitaminler, B-comlpex ve folik asit arı poleni içinde bulunan faydalı maddelerden sadece bir kaçı.
Arı poleni nasıl yapılır diye sorabilirsiniz ve bence bunu bilerek tüketmeniz çok önemlidir. Arı Poleni Yapımında 1 çay kaşığı polen için bir arının tam tamına 1 ay içerisinde her gün 8 saat çalışması gerekir. Her bir polen kalıbı içerisinde yaklaşık 2 milyon çiçek poleni içerir, yani bu kadar büyük bir emek harcanarak toplanılan Arı Polenlerini doğru kullanmak gerekir.
Poleninin Faydaları?
Aşağıda polenin faydaları hakkında kısa açıklamal görebilirsiniz ancak polenin içeriği hakkında detaylı bilgi almak isterseniz Polenin Faydaları ve Zararları yazımı okumanızı tavsiye ederm, polen neredeyse her şeye iyi gelir ancak size Arı poleninin en önemli faydalarını yazmak istiyorum:
Polen Enerjinizi Arttırır
Arı Poleni İçerisinde bulunan besin kaynakları sayesinde arı poleni doğal bir enerji kaynağıdır. Arı polenindeki karbonhidratlar, proteinler ve de B vitaminleri dayanıklılığınızı artırarak gün boyunca sizi dinç tutar.
Polenin Cilde Faydaları
Arı poleni genellik ile İltihapları tedavi etmek için kullanılır ayrıca sedef hastalığı ve egzama gibi hastalıklarda ortaya çıkan tahrişleri de gidermekte kullanılmaktadır. İçerisinde bulunan amino asitler ve de vitaminler cildimizi korur ve de yeni hücrelerin oluşmasını sağlar.
Arı Poleninin Solunum Sistemine Faydaları
İçerdiği yüksek miktardaki antioksidan sayesinde akciğer dokularında iltihap önleyici olarak kullanılır ve astım gibi hastalıkları önleyebilir.
NOT: Arı poleni astım gibi hastalıklar için kesin bir çözüm değildir. Kullandığınız ilaçlar yerine asla arı poleni geçemez. Bu polen sadece alerji sezonunda daha az reaksiyon göstermenizi sağlayabilir.
Arı Poleni ve Alerji Tedavisi
Arı poleni histamine miktarını azaltarak birçok alerjiyi tedavi edebilmiştir. Yapılan araştırmalara göre arı poleni tüketiminden sonra çoğu hastanın astım sorunu ve de sinüs ile ilgili alerjik problemlerinin azaldığı sonucuna ulaşmışlardır.
Arı poleni faydaları ve Sindirim sistemi
Sağlığa yararlı vitaminler, mineraller ve de proteinlerin yanı sıra arı poleni içerisinde sindirim sistemimiz için fayda sağlayacak enzimler bulundurur.
Arı poleni faydaları ve Bağışıklık sistemi
Polen bağırsak florası için çok önemlidir dolayısı ile bağışıklık sistemimizi desteklemekte faydalıdır. Araştırmalara göre arı poleni içerisinde antibiyotik özelliği bulunur bu sayede bedenimizi virüslere karşı korumakta bire birdir.
Arı poleni faydaları ve Kardiyovasküler sistemi
Arı poleni içerisinde bulundurduğu antioksidan sayesinde kılcal damarları, kan damarlarını, dolaşım ile ilgili sorunların giderilmesinde yardımcı olur ve de kolesterol seviyesini düzenler. Pıhtılaşmayı önleyerek kalp krizlerinde ve felç gibi durumları önlemekte yardımcı olur.
Arı poleni ve Prostat için Faydaları
Prostat sorununa sahip olan erkekler arı poleninin iltihap önleyici özelliğini kullanarak bu dertlerine bir deva bulabilirler.
Arı Poleninin Kısırlık Tedavisinde kullanımı
Arı poleni yumurtalıkları düzene sokarak ve de uyararak hamile kalma ihtimalini hızlandırır ayrıca arı poleninin kullanıldığı diğer bir alan da cinsel gücü artırmaktır.
Arı Poleni Nasıl Kullanılır?
Arı polenini kullanmaya başlamadan önce polene ve ya arılara alerjiniz olup olmadığını bir doktora başvurarak anlamanız gerekir. Eğer polene veya arıya alerjiniz yoksa ilk adımda arı polenini çok düşük dozlarda tüketmeniz gerek çünkü yukarda belirttiğim gibi arı poleni çok güçlü bir besindir ve üzerinizde nasıl bir etki yaratacağını tahmin etmek zordur. Yetişkinler gün içerisinde ¼ çay kaşığı arı poleni tüketmelilerdir. Çocuklarda, yetişkinlerin miktarından biraz daha az miktarda kullanmaları gerekmektedir. Arı polenini yemek ile birlikte ve ya en iyi yöntem meyve ile birlikte tüketmektir. Arı polenini ilk kez tüketmek istiyorsanız bunu sabah saatlerinde yapın, bu sayede eğer alerjik reaksiyon belirtisi ortaya çıkarsa bir doktora gidecek durumda olursunuz.
Arı Poleni Nerden Alınır?
Arı polenini satın almak için en iyi mekân güvendiğiniz yerli arı yetiştiricilerdir. Satın almak istediğiniz polenin tarım ilaçlarından, kimyasal tarım ürünlerinden uzak olmasını istersiniz. Arı polenini satın alabileceğiniz diğer yerler de güvendiğiniz sağlıklı yiyecekler satan marketlerdir. Arı poleninin rengi onun kalitesinin bir göstergesi değildir. Polenin rengi genellik ile açık sarı olsa da kırmızı, mor, yeşil, kahve, turuncu ve diğer renklerde de buluna bilir, aslında içerisinde değişik renkler bulundurması iyi bir anlama gelir çünkü bu arının farklı çiçeklerden poleni topladığının bir göstergesidir.
Nasıl taze bir arı poleni aldığınızı anlarsınız?
Bunun anlamanın en iyi yöntemi bir miktar arı poleninden tatmaktır. Az bir miktar arı polenini dilinize yerleştirin eğer taze ise hafif bir şekilde ağzınızda ericektir. Poleni çiğnediğinizde dişlerinizin kuvveti altında hemen ezilecektir. Taze bir arı poleni hiçbir şekilde ağzınızda zorla çiğneyerek yenmez. Arı poleninizin taze kalmasını sağlamak için onu saklayacağınız en iyi yer buzdolabıdır. Sıcaklık ve güneş ışığı arı polenindeki tüm besin kaynaklarını yok eder. Arı poleni yaklaşık 1 sene boyunca saklanabilir.

Bitki Alemi kategorisinde yayınlandı. 1 Comment »

NASA Açıkladı: Bu Tekniği Kullanarak İnsanüstü Yeteneklere Sahip Olmak Mümkün!

Güneş seyri” ismi verilen pratiğin, tarih boyunca Maya, Mısır, Aztek, Tibet ve Hindistan medeniyetleri tarafından hastalıkları iyileştirmek ve insanüstü güçler geliştirmek için kullanıldığı iddia edilmiştir.

Son çalışmalar da bu iddiayı kanıtlar nitleikte…

Güneş seyri, morötesi ışınların gözlere zarar vermediği gün doğumu ve gün batımı saatlerinde gerçekleştirilen Güneş’i izleme pratiğidir.

Güneş seyri, morötesi ışınların gözlere zarar vermediği gün doğumu ve gün batımı saatlerinde gerçekleştirilen Güneş'i izleme pratiğidir.

 

Bu pratiği gerçekleştiren insanlar, Güneş seyrinin belirli kuralları olduğunu belirtiyor. En önemli kural, gözlerin Güneş ışınlarından zarar görmemesi için seyrin gün doğumunu izleyen bir saat içerisinde ve gün batımından önceki bir saat içerisinde gerçekleştirilmesi.

İkinci kural ise pratik sırasında yalın ayak olmak. Bunun amacı ise süreç boyunca bedeninizin dünya ile iletişim hâlinde olması…

İkinci kural ise pratik sırasında yalın ayak olmak. Bunun amacı ise süreç boyunca bedeninizin dünya ile iletişim hâlinde olması...

Ayrıca Güneş seyrini kısa sürelerle başlatıp zamanla artırmanız da sağlığınız açısından önem taşıyor. İlk gün 10 saniye ile başlanması ve her gün 10 saniye artırılarak devam edilmesi öneriliyor.

Ukraynalı Nikolai Dolgoruky, son 12 yıldır Güneş seyri gerçekleştiren isimlerden bir tanesi.

Ukraynalı Nikolai Dolgoruky, son 12 yıldır Güneş seyri gerçekleştiren isimlerden bir tanesi.

Dolgoruky, Güneş seyrine başladıktan 9 ay sonra yiyecek ihtiyacının yok olduğunu ve ihtiyacı olan tüm enerjiyi Güneş’ten sağladığını belirtiyor. Ayrıca 9 aylık süreçten sonra haftanın 6 günü doğada yalın ayak yürümenin pratikten edinilen aydınlanmayı geliştirdiğini ve sağlığa büyük faydaları olduğunu iddia ediyor.

Gelelim Güneş seyri sırasında insan bedenine neler olduğuna…

Gelelim Güneş seyri sırasında insan bedenine neler olduğuna...

Güneş seyrinin ilk üç ayında Güneş ışınları gözlerimizden girerek beynimizin hipotalamus adı verilen bölgesini aktive ediyor ve enerji akışı zamanla beynimizin diğer bölgelerini de etkilemeye başlıyor. Bu süreçte hissettiğimiz ilk değişim, beslendiğimiz şeylerin verdiği enerjinin yarattığı gerginlik ve endişenin azalması oluyor.

Yediğimiz şeyler de enerjisini Güneş’ten alır. Bu yüzden Güneş’ten aldığımız enerji, bir süre sonra iştah kaybına yol açar.

Yediğimiz şeyler de enerjisini Güneş'ten alır. Bu yüzden Güneş'ten aldığımız enerji, bir süre sonra iştah kaybına yol açar.

Ancak önemli nokta, Güneş seyrine başladıktan sonra beslenmeye normal şekilde devam etmektir. Söylenene göre bu pratik iştahın kaybolmasına zamanla ve doğal olarak yol açmaktadır.

Güneş seyrinin bir diğer getirisi, kişinin öz güveninde artış ve problemlerini kolayca ve stressiz bir biçimde çözme yetisidir.

Güneş seyrinin bir diğer getirisi, kişinin öz güveninde artış ve problemlerini kolayca ve stressiz bir biçimde çözme yetisidir.

Hepimizin öyle ya da böyle belirli psikolojik problemleri var. Güneş seyrinin birkaç ay gerçekleştirilmesi ise bu problemlerin ortadan kalkmasının, negatif enerjinin vücudu terk etmesinin ve korkulardan arınmanın mümkün olduğu söyleniyor.

Eski inanışa göre insanlardaki negatif özellikler, Güneş ışığından yoksun kalmakla ortaya çıkıyor.

Eski inanışa göre insanlardaki negatif özellikler, Güneş ışığından yoksun kalmakla ortaya çıkıyor.

Öfke, korku, kıskançlık, şehvet gibi insan için yıkıcı olabilen duygular, yaşamın kaynağı olan Güneş enerjisinin beynimizi dönüştürmesine izin vermekle yerini sonsuz bir güven ve aydınlanma hissine bırakıyor.

Ayrıca 3-6 aylık Güneş seyrinin fiziksel rahatsızlıklar üzerinde de iyileştirici etki gösterdiği söyleniyor.

Ayrıca 3-6 aylık Güneş seyrinin fiziksel rahatsızlıklar üzerinde de iyileştirici etki gösterdiği söyleniyor.

Bulunduğu iddia edilen sonuçlar, belirli bir sürenin ardından günlük 30 dakikaya ulaşan pratiğin, Güneş’ten gelen tüm renklerin beyni etkilemesi ile fiziksel rahatsızlıkların yok olmaya başladığını gösteriyor.

Ortaya atılan fikirler, Güneş’ten aldığımız enerjinin, hayatımızı devam ettirmek için gereken tüm enerjiyi sağladığını gösteriyor.

Ortaya atılan fikirler, Güneş'ten aldığımız enerjinin, hayatımızı devam ettirmek için gereken tüm enerjiyi sağladığını gösteriyor.

Güneş seyri yedi buçuk aylık sürece ulaştığında, gıda ihitiyacı azalmaya başlıyor ve süreç dokuz aya geldiğinde tüm enerji ihtiyacı ile zihinsel ve fiziksel rahatsızlıklar kayboluyor. İddia sahipleri, 9 aylık sürecin ardından pratiğin bırakılmasını ve yalnızca toprak üzerinde yalın ayak yürüyüşlerin düzenli olarak devam ettirilmesini öneriyor.

Ve Güneş seyrinin göz sağlığında olumsuz bir etki yaratmadığı yapılan deneylerle kanıtlandı.

Ve Güneş seyrinin göz sağlığında olumsuz bir etki yaratmadığı yapılan deneylerle kanıtlandı.

Güneşe çıplak gözle bakmanın retinaya zarar verdiğini hepimiz biliriz. Ancak günün doğru zamanlarında ve belirli bir süre için Güneş’e bakmanın gözler üzerinde olumsuz bir etki yaratmadığı kanıtlanmıştır. Çalışma kapsamında Güneş seyircilerinin gözlerini de inceleyen araştırmacılar, herhangi bir rahatsızlığa ya da görme kaybına rastlamamıştır.

Kaynak: evrenseluzayplatformu

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Sokaklarda Kağıt Toplarken Bulduğu Kitapla Hayatı Değişen Oktay’ın İnanılmaz Hikayesi

Bazen hayat, bazıları için hiç de güzel bir başlangıç değildir. Ama o başlangıç ne kadar kötü olursa olsun; onu değiştirmek küçücük bir “tesadüf”e bakar… Tesadüflere inanıyorsanız elbette.

İşte bu bahsettiğimiz dönüm noktaları için, siz ister tesadüf, isterseniz de kader diyin. Adının hiçbir önemi yok. Önemli olan her zaman ve daima “farkında olmak”.

Oktay’ın hikayesi, tesadüf veya kader değil; içerisinde kocaman bir farkındalık barındırıyor. Doğduğu günden beri, aldığı nefesin, daima farkında olan bir adam o çünkü…

Oktay Çetinkaya’nın İstanbul’da devam edecek ve hatta boyut değiştirecek hikayesi, ilk olarak Adana’da başladı…

oktay-97
“muğlaya bağlı ortaca kazasının çöplüğü, yıl 1997. Ben yarı çıplak ve diğer geri dönüşüm emekçisi arkadaşlar. Fotoğrafı istanbulda çöpte bulduğum makina ile çekmişti bir arkadaş ..”

Oktay, alkolik ve kumarbaz bir baba ile dilencilik yapan bir annenin çocuğu olarak, Adana’da dünyaya geldi. Sadece ilkokulu bitirebildi ve sonrasında bir kaportacının yanında işe girdi. Daha çocuk yaşında, çarpık düzenin ağırlığını, en acımasız haliyle omuzlarında hisseden Oktay, daha sonra, hurdacılara satmak için kablo, kanalizasyon kapağı gibi malzemeler çalmaya başladı… Hırsızlık yaparken rastladığı kağıt toplayıcılara özendi ve aslında onu bambaşka bir yolculuğa sürükleyecek olan işle; yani kağıt toplayıcılığıyla böylece tanışmış oldu.

Kaportacılık, hırsızlık ve kağıt toplayıcılığı derken; Oktay’ın yolu bir şekilde taşı toprağı altın İstanbul’a düştü…

oktay-sokak
“Sokaklarda çalışırken, 1996 yılı beyoğlu, yorucu güzel günlerdi..”

Ve başladı İstanbul sokaklarında kağıt toplamaya. Diğer kağıt toplayıcıları, tinerciler, sokak çocukları, sokak hayvanları; hepsi en iyi dostları oldu onun. Kitap demek, sadece ekmek parası demekti Oktay için. Çöpte bulduğu kitapları bazen sahaflara satıyor; parasını alıyordu. Zaten sadece ilkokulu bitirebilmişti; sonrasında ise kitaplarla tek ilişkisi bu şekilde olmuştu.

Oktay bir gün çöpte bulduğu bir kitabı okumaya karar verdi… Ve bu karar, onun bütün hayatını değiştirdi.

oktay-mekan-ac
Oktay önce o kitabı okudu, sonra diğerini… Derken artık çöpte bulduğu kitapları biriktirmeye ve hepsini teker teker okumaya başladı. Sırf bu yüzden, kitapları da satmıyordu sahaflara. Arkadaşları ile kaldıkları mekanda biriktiriyor, gözü gibi sahipleniyordu onları… En çok da Dostoyevski’yi seviyordu.

Önce kağıt toplayıcılığını bıraktı; sokakta bir kitap tezgahı açtı; sonra bu iş için bir mekan tuttu kendisine.

oktay-sahaf
Oktay’ın Beyoğlu’na açtığı dükkan(Lamelif Sahaf), yıllar içerisinde birçok araştırmacının uğrak yeri oldu. O kadar aşkla yapıyordu ki işini, zaten başarılı olması kaçınılmazdı.

Onun bu etkileyici hayat hikayesi bir de belgesele konu oldu: Çöpte Dostoyevski Buldum

oktay-cetinkaya-belgesel
Oktay Çetinkaya’nın hikayesi yönetmen Enis Rıza tarafından 2009 yılında 83 dakikalık bir belgesele çekildi. Belgeselde Oktay’ın annesi, dostları, işverenleri onunla ilgili öyle şeyler anlatıyor ki, insan izlerken oturup kendi hayatını sorguluyor; acaba gerçekten anlamlı bir yaşama mı sahibim diye…

Oktay’ın “fakirmeczup” isimli bir Instagram hesabı var; ve orada sokaklardan tanıdığı; sokaklarda tanıştığı insanların hikayelerini anlatıyor…

karadenizli-kaptan-amca
“Adem abi karadenizli eski bir gemi kaptanı. Yirmi yıl önce istanbula ilk geldiğim yıl tanıdım Adem abiyi. O’da birçok insan gibi etrafındaki insanlara ve hayata uyum sağlayamayıp sokağa ve çöplüğe sığınanlardan. Bir bilseniz öyle ilginç bir insanki.”

Bakın nasıl yaşamlar varmış…

cem-sokak
“Cem kırk yaşında, bir kırk boyunda bir sokak insanı. Birde kardeşi tinerci metin vardı , beyoğlunda terk edilmiş bir binada cesedi yanmış halde bulunmuştu, esnaf çok severdi metini abisi cem gibi. Doksanlı yıllarda bir gazete kupon ile televizyon veriyordu ,cem sokakta yaşamasına rağmen her sabah bir adet gazete alıp kuponlarını kesip biriktiriyordu annesine televizyon hediye edebilmek için.”

Bir diğeri…

sevim-abla
“Sevim ablanın kocası Tahir abi geçtiğiğimiz aylarda vefat etti . Tahir abide hayatı boyunca çöplerden topladıklarını satarak geçimini sağlamış bir insandı. Karı koca okuma yazmaları yok, çocuklarıda okula gitmedi. Sevim abla çok hasta ,Torunu yardım etmek için Sevim abla ile birlikte çıkmış işe , poşetlerini taşımasına yardım ediyor anneannesinin.”

“Kendi hikayem bana ‘inanılmaz’ gelmiyor. Çünkü daha kötü yerlerden daha iyi yerlere gelmiş insanları tanıdım.”

oktay-amcayla
“Nıhat abi 75 yaşında bekar bir teknoloji mağduru. Eskiden beyoğlu esnafının tabelalarını boyar, yazar, çizerdi . Arada boya badana işleride yapardı ama asıl işi tabelacılık nihat abinin, teknolojiye ayak uyduramadığı ve birazda huysuz olduğu için bu aralar durumu hiç iyi değil.tophanede yıkılmak üzere olan bir binada tek başına yaşıyor, zamanında benimde içinde yaşadığım bir binada. 50 yıldır tophanede yaşıyor nihat abi, ne hikayeler var nihat abide ah bir yazabilse”

Böyle söylüyor kendi hikayesi için Oktay. Belki kötü bir çocukluk geçirdi; şimdi de harika bir hayatı yok. Ama belli ki o, her zaman bu hayatın değerini bildi; vazgeçmedi yaşamaktan. Yaşadığı her günü gerçekten severek yaşadı. Kitaplarla buldu yolunu. Ve de kitaplarla devam ediyor. Sevgisiyle, yaşam enerjisiyle bir yandan tanıdığı insanlara neşe oluyor; bir yandan da başka insanların hikayelerini anlatarak; bizlere nasıl yaşamlar olduğunu gösteriyor; yaşamın asıl anlamını sorgulatıyor…

Kaynak: listelist

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. 3 Comments »

Akciğer Temizleme Kürü

15171214_585453598318410_331618153901094818_n1

 

Akciğer Temizleme Kürü (İbrahim Saraçoğlu)
TERE KÜRÜ
Malzemeler
Yarım litre içme suyu
15 yaprak taze ve yeşil tere
İçme suyunu kaynatın. İçine taze ve yeşil tereleri atın. Ve üzeri kapatılmış olarak hafif ateşte 3 dakika kaynatarak haşlayın. 3 dakika sonunda soğuması için bekletmeden hemen süzün.
Ilıkken veya soğuduktan sonra için.
NE ZAMAN İçeceğiz?
Aç karnına veya yemeklerden 2-2,5 saat sonra tamamını için. İçine hiçbir şey ilave etmeyin.
Mutlaka tek başına tüketin, salata veya yemekle birlikte tüketildiğinde etkisini büyük oranda kaybeder.
Bu kürü kimler KULLANMAMALI:
1. Böbrek yetmezliği olanlar
2. Diyaliz hastaları
3. Hamileler
——– Sponsorlu İçerikler ——–
NE KADAR SÜREYLE uygulayacağız?
5 gün boyunca. Hergün.
Kür ayda bir kez tekrar edilebilir, sadece 5 gün olarak.
Kür kendini NASIL GÖSTERECEK?
Kürü uygulamaya başladıktan bir iki gün sonra balgam sökmeye başlayacaksınız.
Kür boyunca bazen idrar yapma sırasında yanma görülebilir, normal, bu terenin içerdiği etken maddelerden kaynaklı.
Bu paylaşım için Sayın Prof. Dr. İbrahim Adnan Saraçoğlu’nun Tıbbi Bitkiler Rehberi isimli kitabından yararlanılmıştır.

Bitki Alemi kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Mutluluk Küçük Şeylerde Saklıdır… Günün Fotosu…24/11/2016

15181302_1257706967623021_5796736851909943085_n1

Ortaya Karışık kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Yıkar Gider…

15095442_1251132141620992_3114500055365201140_n1

Bir tır şoförünün aklına gelen dahiyane fikir… Kirli kıyafetler için böyle bir icat yapmış. Bidonun içine kirli çamaşırları, suyu ve deterjanı koyuyor ve tekerliğin iç kısmına bağlıyor. Tır hareket ederken çamaşırlarda tekerleğin dönme hareketi sayesinde yıkanıyor. Belli bir süre sonra aracı durdurup suyunu değiştiriyor ve yola devam ediyor…

Şöför bu sistemin adını Yıkar Gider koymuş:) Tebrikler…

Ortaya Karışık kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Herkes iyi yaşamak ister.Bunun nasıl yapılacağı, insandan insana, hayattan hayata değişir

iyi-yasam11

Herkes iyi yaşamak ister. Ben de öyle sanırdım. Sonradan sezmeye başladım ki, iyi yaşamanın anlamı her bireye göre değişiyor.
Örneğin benim için iyi yaşamak, zamanı olanaklara göre en unutulmaz bir tat içinde değerlendirmek olmuştur.
*
İyi yaşamak sadece bir para pul sorunu değil, aklına estikçe azgın bir boğayı boynuzlarından tutup dizlerinin üzerine çökertmektir.
*
Bunun nasıl yapılacağı, insandan insana, hayattan hayata değişir.
*
Bazılarına göre iyi yaşamak, Sağmacılar koğuşunda demli çay ısmarlamaktır.
Bazılarına göre iyi yaşamak, aşk peşinde henüz daha kimsenin geçmediği yollardan Afganistan’a gidip, paramparça olmuş tek kristal bardağıyla uçağa yalnız binerek İstanbul’a geri dönmektir.
Bazılarına göre iyi yaşamak, Tokyo parklarında Londra’yı konuşmaktır.
Bazılarına göre iyi yaşamak, her umudun bombok olduğu bir gecede şampanya içmektir.
*
Bazılarına göre iyi yaşamak, hem evlilik çemberine sığamamak hem de yalnızlıktan yakınmamaktır.
*
İyi yaşamayı herkes ister.
Siz öyle sanın…
*
Genellikle insanlar güvenceli bir yaşamda gösterişli olmak isterler.
*
Bazılarına göre iyi yaşamak, kimseye kızmadan ve kimseye saygısızlık etmeden cehenneme gitme özgürlüğünü, böyle bir özgürlüğün de kullanabileceğini takdir edebilecek vicdanları kabul etmektir.
Bazılarına göre iyi yaşamak uluslararası toplantılardan sıkılıp Venedik’te gondol sefası yapmaktır.
*
Bazılarına göre iyi yaşamak, her şeyi sıfıra indirip, yaşama on kez yeniden başlamaktır.
Bazılarına göre iyi yaşamak, aklına esince basıp gitmektir.
Bazılarına göre iyi yaşamak, sonatları çok güzel çalan bir Fransız kemancısının konçertolarla senfonileri de çalması için ona bir orkestra bulmayı düşünmektir.
Bazılarına göre iyi yaşamak, söverken kibar olmak, kibarken de sövmektir.
*
Bazılarına göre iyi yaşamak, “önemli” sayılan her şeyi buna inanmışlara bırakmak ve kimsenin önemli saymadığı ayrıntılarda kâğıttan kayıklar yüzdürmektir.
Bazılarına göre iyi yaşamak, yerli yersiz şiir okumaktır.
Bazılarına göre iyi yaşamak, gerçekten sevmektir.
Bazılarına göre iyi yaşamak, iyi yaşamasını bilmeyenlere karşı koyacak kadar güçlü olmaktır.
*
İnsanların hepsi iyi yaşamayı severmiş.
O kadar sevseler yaşarlardı.
İnsanlar iyi yaşamışlığın ne olduğunu henüz öğrenemediler bile…
İpinin kopmasından ödleri koptuğu küçük tespihlerindeki üç beş çekirdeği durmadan çekmekle günlerini eritip gidiyorlar.
*
Musset, tek vefalı dostunun yalnızlık olduğunu söylemişti.
Can Yücel de öyle…
Ben de onları anlıyorum.
Belki de iyi yaşamak, anlamaktır.
Hele anlatılan, kuyuya atılan bir taş kadar başarılı yalnızlıksa…
Çetin Altan

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Bütün kişisel bakım ürünlerimi çöpe attım!

Tüm kişisel bakım ürünlerimi çöpe attım ve büyük bir kısmını kendim yaptım. Bir kısmını ise doğal ürünler satan yerlerden satın aldım. Peki neler mi gitti?

  • Her türlü yüz temizleyiciler (jel, krem, köpük vs)
  • Tonikler
  • Nemlendiriciler
  • Maskeler
  • Akne kurutucular
  • Makyaj Temizleyici
  • Dudak Balmı
  • Duş Jeli
  • Şampuan
  • Saç bakım kremleri ve spreyleri
  • Koltukaltı Deodorantı
  • Ve sıvı sabun!

Bu yazıyı da ürünleri yapar yapmaz yazmadım. Önce kendim kullanmak ve memnun kalırsam paylaşmak istedim. Şimdi gönül rahatlığı ile anlatabilirim. 🙂 Aylardır düzenli kullandığım ve memnun kaldığım ürünleri, nasıl yaptığımı, nasıl kullandığımı ve neden sevdiğimi anlatayım.

İlk attığım şey yüz yıkama jeli ve tonikler oldu. Jel, köpük, krem türlü versiyonlarını kullandım temizlik ürünlerinin. En derinlemesine temizleyenini de, cildi kurutmayanını da. Faydası oldu mu bu ürünlerin bilmiyorum. Zira çoğu zaman problemli bir cildim oldu. Ya aşırı kuruluk yaşıyordum. Veya sürekli sivilcelerle uğraşıyordum. Yeni bir ürüne başlayıp memnun kalmayınca “doğru ürünü kullanamamış” oluyordum. Doğru ürünü bulmak için yaptığım değişiklikler ise “fazla değişiklik sebebiyle cildi yormak” ile sonuçlanıyordu.

Her gün makyaj yapmak zorunda kalmadığım bir iş düzenine geçince, cilt bakımına da bir süre ara verdim. Araştırmaya ve düşünmeye başladıkça sanki yüzümü deterjanla yıkıyormuşum gibi hissetmeye başladım. Tamamen bırakmak ve cildimi, saçlarımı herşeyden arındırmak istedim.

Yüz Temizleme Jeli yerine Ihlamur Sabunu:

Yüz temizliği için kullandığım jeller yerine doğal sabunları denemeye karar verdim. Yoğun kozmetik kullandığım zamanlarda biri “Yüzümü sabunla yıkıyorum” dese şiddetle karşı çıkardım. “Aman ha kurutur, şöyle yapar, böyle yapar” diye. Onca yıl, içinde ne olduğunu bilmediğim ürünleri kullanmışsam, daha doğal olduğuna inandığım sabunu denemekten ne kadar zarar gelebilirdi ki?

Ahmet zaten sabun aşığı. Yazın Ege kıyılarını gezerken türlü türlü doğal sabunlar almıştık birlikte. İlk bir kaç sabun denememden sonra yüzüm için en uygun sabunu buldum! Zeytinyağlı Ihlamur Sabunu. Sadece akşamları yıkıyorum. Bana yetiyor. Nadiren de olsa gün içinde veya sabah da yıkadığım oluyor. Kokusu, dokusu, verdiği temizlik hissi harika! Ilhamur sabunun cilde faydaları diye internette kısa bir araştırma yapın, gerçekten ikna edici.

Tonik yerine Gülsuyu:

Tonik yerine ise gülsuyu kullanıyorum. Buzdolabında muhafaza etmenin daha iyi olduğunu okumuştum. Ufak bir sprey şişede duruyor. Akşamları yüzümü sabunla yıkadıktan sonra gülsuyu sıkıyorum. Ve kurulamadan bir kaç dakika kendi kendine yüzümün emmesini bekliyorum. Sabahları rutin temizliğin ardından yine gülsuyu ile güne başlamak artık vazgeçilmezim olmaya başladı. Zar zor açılan göz kapaklarını da yumuşak yumuşak okşuyor resmen. 🙂

IMG_6711

Ev yapımı nemlendiricim:

Nemlendirici olarak da kendi yaptığım nemlendiriciyi kullanıyorum. İnternette biraz araştırırsanız çeşit çeşit oldukça kolay yapabileceğiniz tarifler bulabilirsiniz. Ben şöyle yaptım:

Malzemeler:

  • Hindistan cevizi yağı (1 ölçü)
  • Balmumu (1 ölçü)
  • Aynısafa uçucu yağı (Bir kaç damla)

IMG_6712

IMG_6715

İki yağı benmari usulü eritip karıştırdım. Üstüne koku vermesi için sevdiğim bir uçucu yağdan (siz istediğiniz her hangi başka bir uçucu yağ ekleyebilirsiniz tabi ki) bir kaç damla ekledim.

IMG_6705

Eridikten hemen sonra ateşten alıp kapaklı cam bir kaba koydum. Soğuyup donana kadar ağzı açık beklettim. Biraz da buzdolabında tuttuktan sonra kullanıma hazır hale geldi.

Bu arada aynı karışımın içine biraz tarçın da ekleyerek dudak balmı olarak ayırdım. Pancar kökü tozu ile pembe bir renk elde ediliyormuş, onu da ruj olarak kullanabiliriz sanırım. Henüz denemedim ama aklımda. 🙂

Processed with VSCO with g3 preset

İkisini de aylardır kullanıyoruz. Evde başka nemlendirici yok. Bir daha almayı da asla düşünmüyorum. Bir kere hindistan cevizi yağının kokusu ve tadına aşığım. Yiyesim geliyor. 🙂

Peeling & Maskeler:

Bunlar her gün yaptığım rutin uygulamalar. Bir de ara ara yaptığım maskeler var. Derin temizlik için de tüm piyasa ürünlerimi attım.

Bir ara yüzüme sadece gece yatmadan önce buz masajı yaptım. Yaşattığı ferahlık ve canlılık hissini hiç bir ürün artık bana sağlayamaz! Geceleri buz ile yüz masajına aklıma geldikçe hala devam ediyorum.

IMG_6710

Peeling için türk kahvesi telvesini kullanıyorum. Bunu aylardır yapıyorum ve çok memnunum. Kahve kokusu da bonusu. 🙂

IMG_6716

IMG_6717

Arkadaşımın Saros Körfezi sahillerinden toplayıp getirdiği doğal kil ile de bir kaç haftada bir maske yapıyorum. Ilık suyla temizleyip ardından yine biraz gülsuyu… (Melis’cim teşekkürler :))

IMG_6698

IMG_6699

Yediğimiz muzların kabukları ise çöpe gitmeden önce göz çevresine masaj olarak epey iş görüyor. 🙂

Güneş lekeleri için de Homemade Aroma Terapiden aldığım bir nemlendiriciyi kullandım uzun bir süre. İçeriğinde saf shea butter, soğuk sıkım susam yağı, % 100 saf biberiye ve lavanta uçucu yağı ve E vitamini var.

IMG_6709

Akne Kurutucu:

Bunun için de türlü türlü kremler kullanırdım. Çoğunun içeriğinde gördüğüm şey “çay ağacı yağı” oluyordu. Ben de tüm ürünlerden vazgeçip çay ağacı yağının kendisini aldım. Sivilcenin üzerine minnacık sürüyorum geceden. (Biraz yakıyor, çok sürmüyorum o yüzden) Çok hızlı şekilde kurutuyor. Kokusuna da bayılıyorum.

IMG_6707

Makyaj Temizleyici:

Makyaj temizleme losyonlarını da bırakalı çok oldu. Göz ki en hassas organlarımızdan biri. İçeriğinde ne olduğunu bilmediğim, çoğu zaman gözümü yakan ürünleri bıraktım. İlk denediğim ürün yine Homemade Aroma Terapi’den aldığım Makyaj Temizleyici oldu. İçeriğinde soğuk sıkım üzüm çekirdeği yağı ve yine soğuk sıkım kayısı çekirdeği yağı var. Çok memnunum. Bittikten sonra bir de saf kayısı veya badem yağını denemek istiyorum. Aktarlarda rahatlıkla bulabileceğim iki yağ. Bir ara acı badem sütü de kullanmıştım, o da gayet iyiydi ama kokusunu çok sevmediğim için daha nadir kullanıyorum.

IMG_6708

Doğal Saç ve Vücut Bakımı:

Gelelim duş jeli ve şampuana!

Duş jelini bırakalı aylar oldu. Ve iyi ki bırakmışım deyip duruyorum hala. Mis kokulu zeytinyağlı defne sabunum en sevdiğim temizleyicim oldu. İlk haftalarda vücudum çok kuruyordu. Pul pul döküldü ve kaşıntılar oldu. Yoğunluğunu azalttım, daha bol suyla duruladım ve duştan sonra nemlendirici kullandım. Bir süre sonra bedenim yeni sabunuma alıştı ve cildimin kuruluğu normale döndü. Sanırım cildimde biriken duş jeli kalıntılarını temizledi, öyle hissediyorum.

Banyo lifi olarak da şu renkli, çok iyi köpüren naylon gibi lifler vardır ya onlardan kullanıyordum. Onlarla da vedalaştım ve ipek banyo kesesi kullanmaya başladım.

Şampuan: 

Şampuanı değiştirmeyi çok uzun süredir düşünüyordum ama bir türlü istediğim gibi olmadı. Bu arada saçlarımı boyatmayı da 1,5 yıl önce bıraktım. Kendi saçımın ne kadar kuvvetli ve canlı olduğunu gördükçe çok doğru bir karar verdiğimi anlıyorum. Hem de her boyamada renk istediğim gibi oldu mu olmadı mı stresine de son. 🙂

Neyse önce sabun denedim, saçlarım keçe gibi oldu ve hemen bıraktım. Hatta bir ara “no poo” akımına mı uysam dedim ama cesaret bile edemedim. 🙂 Sonra marketlerden çıkıp aktarlardaki içerik olarak daha masum bulduğumuz bir markaya geçiş yaptık. Bir süre bunu kullandık. Yakın zamanda www.sadehayatim.com sayfasının sahibi Sevgili Banu’nun yazısı ile sabun kullanmaya yeniden cesaret ettim ve 1 haftadır şampuan yerine Zeytinyağlı Defne Sabunu kullanıyorum. (Tekrar teşekkürler Banu :))

Bu duruma en çok Ahmet sevindi. 🙂 Yıllardır saçlarını sabunla yıkamış biri olarak evlendik evleneli bana uymuş ve şampuana başlamıştı. Şimdi yeniden evdeki şampuanları atınca o da özüne döndü resmen. 🙂

IMG_6694

Marka olarak da Mehmet Aydın’ı kullanıyoruz, çok memnunuz. 

Aylık saç bakımı:

pr_01_108

Bir kaç haftada bir tatlı badem yağı ile saçlarıma masaj yapıyorum. Tatlı badem yağının saça ve cilde faydasını okudukça hayran oldum. Sürdükten sonra tülbentle saçımı sarıp 1-2 saat bekleyip zeytinyağlı defne sabunuyla yıkıyorum.

Ben Aksu Vital marka almıştım ve memnun kaldım. Diğer markaları denemedim ama çok fark edeceğini sanmıyorum.

Not: Bir keresinde gaza gelip hindistan cevizi yağı ile karıştırarak kullandım. Aman diyim, ben ettim siz etmeyin. 🙂

Ev yapımı deodorant:

Çok uzun zamandır bırakmak istediğim ama değiştirme konusunda bir türlü adım atamadığım bir üründü koltukaltı deodorantı ve roll-on’lar. Bir ay evvel son biten ürünün paketini atıp yenisini almadım. İnternetten biraz araştırma yapıp en basit tariflerden birini denedim. Karbonatlı su! Bu kadar. Sprey başlı bir şişeye koydum, biraz da sevdiğim uçucu yağlardan damlattım. Bir kaç hafta kullandım. Memnun kaldım aslında ama karbonat zaman içinde suyun içinde topaklaştığı için sprey borusunu tıkadı ve kullanmakta zorlandım.

Bir hafta kadar önce yeni bir tarif denedim. Hem Ahmet’e hem kendime yaptım. İkimiz de kullanıyoruz ve galiba sonunda aradığımız ürünü bulduk. 🙂

IMG_6696

IMG_6702

Yapmak isterseniz kısaca tarifi de yazıyorum: 1 ölçü mısır nişastası, 1 ölçü hindistan cevizi yağı ve 1/2 ölçü karbonatı karıştırıp benmari usulü erittim. Biraz lavanta yağı damlatıp cam kavanozda soğuyana kadar bekledim. Bu kadar.

Bu ürünler terlemeyi engellemiyor -ki terlemek çok faydalı bir şey zaten vücut için- ancak bakteri ve kötü koku oluşumunu kesinlikle önlüyor.  İnternette biraz araştırırsanız bir çok kolay tarif mevcut. Dediğim gibi 1 haftadır kullanıyorum ama yeniden piyasadaki deodorantlara dönmeyi hiç düşünmüyorum. Yaşasın ev yapımı sağlıklı deodorantlar. 🙂

Sıvı Sabun:

PE379168

Son olarak sıvı sabun kullanmayı da kalıp sabun ile değiştirdik. Zeytinyağlı defne sabunu kullanıyoruz. Kalıp sabunu yeterince konforlu veya hijyenik bulmazsanız sabunu rendeleyip cam bir kavonozda sıcak su ile karıştırın. Bir süre sonra sabun suyun içinde tamamen eriyecek. Pompalı bir cam kavonozda sıvı sabun olarak kullanabilirsiniz. (1 ölçü rende sabun, 2 ölçü su)

Not: Zaman içinde karışım biraz donuyor. Sıcak su ekleyip biraz karıştırırsanız düzelecektir.

Bu tarifi www.zehirsizev.com sayfasının sahibi Sevgili Mercan’ın yaptığı Zehirsiz Ev Atölyesi’nde öğrenmiştim.

Tüm bu değişimin bana neden iyi geldiğini de özetlemek isterim.

  • Bir şeyi cildime sürmekle yemek arasında bir fark görmüyorum. Bu nedenle içeriğinden emin olmadığım, riskli bulduğum ürünleri artık kullanmak istemediğim için bu arayışa başladım. Daha sağlıklı olduğuna inanıyorum.
  • İkincisi onlarca farklı ürün kullanmamın biraz da pazarlamacıların başarısı olduğunu düşünmeye başladım. Halbuki tek bir ürünle bile bir çok ihtiyacımızı karşılayabiliriz. Mesela hindistan cevizi yağı ile onlarca farklı ürün yapabileceğimi biliyorum artık.

IMG_6713

  • Marketten aldığım neredeyse tüm ürünlerin paketi plastik. Bu şekilde ciddi plastik atığı çıkartmış oluyorum. Doğaya verdiğim zararı minumuma indirme gayretimin bir parçası bu değişim de. Daha az plastik tüketerek üzerime düşen görevi yaptığımı düşünüyorum, daha iyi hissediyorum.
  • Ürünleri evde kendim yapmak benim için tam bir eğlence. 🙂 Üstelik çok daha ekonomik.
  • Çoğu ürünün ambalajı plastik, üzerinde çeşit çeşit yazılar var, yani estetik değil. Kendim yaptığımda minik tatlı cam kavonozlara/şişelere koyuyorum ürünlerimi.  Küçük bir ayrıntı belki ama bu görsel güzellik benim çok hoşuma gidiyor. 🙂
  • Hem saçlarımda hem cildimde gözle görülür iyileşmeler oldu. Artık yüzümü fondötene bulamadan dışarı çıkabiliyorum. 🙂 Şaka bir yana gerçekten cilt ve saçların canlanması için biraz durmak ve arındırmak gerekiyor sanırım. Sürekli boyalar, kremler veya yağlarla kaplıyoruz. Bir çeşit maskeleme gibi geliyor artık. Oysa kendi haline bırakıp sadece ihtiyacı olduğu kadarını versek nasıl yeniden canlanıp hayat buluyorlar.
  • Ve son olarak şunu da ekleyeyim. Değiştirdiğim tüm bu ürünler sayesinde parmaklarımdaki egzamalar neredeyse tamamen iyileşme noktasına geldi. 🙂

Tüm bu doğal ürünler bana iyi geldi diye en doğru çözümler demek değil elbette. Ben sadece kendi tecrübemi yazmak ve içeriğinde ne olduğunu bilmediği ürünlerden vazgeçip daha doğal ürünlere yönelmek isteyenler için bir fikir vermesi vesilesiyle paylaşmak istedim. Doktor değilim. Cilt uzmanı da değilim. Sadece internetten yaptığım araştırmalar ve denemeler ile kendim için bulduğum en uygun ürünler bunlar oldu diyebilirim. Daha doğal ve sade yaşama arzumun bir parçası olarak kendim için bulduğum formüller bunlar. Ve bu sayede kendimi değil bakımsız hissetmek, eskiye göre çok daha bakımlı ve gerçek anlamda kendine özenli hissetmeye başladım.

Ve şunu söylemek isterim. Bir tarifi deneyip memnun kalmadığınızda hemen vazgeçmeyin. Yeni formüller denemeye devam edin. İlla ki size uygun bir ürün ortaya çıkacaktır.

Bir başka öneri de şu olabilir. Örneğin nemlendiricinizi değiştirmek ve doğal bir ürün kullanmak istiyorsunuz. Halihazırda kullandığınız ürünü atmayın. Kendi yapacağınız doğal ürünü kullanırken, alışkın olduğunuz diğer ürünü de saklayın. Kendimizi zorlamaya ve doğal ürünlere geçeceğiz diye mutsuz olmaya gerek yok. Kasarak değil, eğlenerek yapmak en güzeli bence. Benim için diş macunu böyle mesela. Bir kaç tane denedim ama hala beni tam anlamıyla memnun eden bir ürün bulamadığım/yapamadığım için piyasadaki markalardan birini kullanmaya devam ediyorum şimdilik.

Not: Yazıda bir kaç marka ismi de var. Hiç biri reklam değildir. Tamamen kullanıp memnun kaldığım ürünleri yazdım. 

Bu yolda attığım/atabildiğim en küçük adım bile benim için çok kıymetli. Sizin de aklınızdan, kalbinizden bazı şeyleri değiştirmek geçiyorsa hiç durmayın. Denemeye değer bence, ne dersiniz? 🙂

İmza: Doğal bakım sever.

Instagram: @sevalseval veya sevalyılmaz.com

Bitki Alemi kategorisinde yayınlandı. 2 Comments »

Seyit Onbaşı…

184489_1126095454108425_2671292762559901310_n1

 

Köyünde onu herkes öldü bilmektedir.
Çanakkale’den Havran’daki köyüne kadar 145 kilometreyi 13 günde yayan yürür.
Geldiğinde evine giremez. Çünkü 9 yılda belki karısı, yeniden evlenmiş olabilir. Akşamdan geldiği evini sabaha kadar göz hapsine alır. Sabah koyunları çıkarmak için gelen bir akrabası ile karşılaşır.
“-Sen kimsin?
-Ben Seyidim.
-Biz seni öldü biliyoruz.
-İşte sağ döndüm. Benim hanım evli mi?
-Hayır evli değil. Bir çocuğun var içeride, çocuğu korkutursun. Bağırarak git, haberi olsun.”
Kapıdan eşinin ismini seslenir. 8 yaşında bir kız çocuğu kapıya gelir. “Anne” diyor, “kapıda sakallı biri var korktum.” Annesi geliyor kapıya bakıyor ki, adamı. “Korkma kızım o senin baban.”
Ve 9 yıl sonra kızıyla böyle tanışıyor.
O kız, sonradan nine olduğunda torunlarına, “Baba deyip de bir müddet kucağına oturamazdım” der.
***
Kocaseyit namı, Seyit Ali Çabuk tam adı.
Çanakkale’de 276 kiloluk top mermisini tek başına sırtlayıp İngiliz zırhlısını vuran kahraman.
1889’da Balıkesir’in Havran ilçesine bağlı bir orman köyü olan Manastır köyünde doğan Seyit Ali, Yörük çocuğudur.
Mavi gözlü ve ufak tefektir.
Gariban Anadolu köylüsü.
Keçi güder arada kaçak odun kömürü yapar satar.
1909’da askere gider.
1912’de Balkan Savaşı’na katılır.
1914’te Birinci Dünya Savaşı başlayınca Çanakkale cephesinde topçu eri olarak bulundu.
18 Mart1915’te Müttefik donanması Çanakkale Boğazı’nı geçmek için saldırıya geçti. Bu sırada Seyit Ali, Rumeli Mecidiye Tabyası’nda görevlidir.
(Savaşın en kritik anlarından birinde Queen Elizabeth zırhlısından atılan bir top mermisi Mecidiye Tabyası’na isabet eder. Mecidiye Tabyası’nın pozisyonu çok kritiktir. Boğazdan geçen düşman savaş gemilerini vurmak üzere oradadır. Ve hedef alınan tabyada geriye sadece iki er ve tabya komutanı kalmıştır. Bu erlerden bir tanesi Seyit Ali Çabuk’tur.
Seyit, 276 kiloluk bir mermiyi, mataforası yani vinci bozuk olan topçu bataryasına tek başına sırtlayarak yerleştirmeyi başarır.
Ve Ocean gemisini dümen sisteminden vurmayı başarır. Ocean daha sonra sürüklenir ve Nusrat’ın döşediği mayınlardan birine çarparak batar.
Bu başarısından ötürü onbaşı rütbesine yükseltilmiş bir de ödül olarak çift tayın verilmiş.
O da bir hafta sonra kursağından geçmeyince istememiş.
Seyit Ali, 1909’da gittiği askerden, 1918’de onbaşı olarak döner.
1915’teki zaferden sonra 3 yıl daha Çanakkale’de askerliğe devam eder.
1918’de terhis olur.
BİR TEK ATATÜRK HATIRLAR
Kocaseyit, harpten döndükten sonra burada köyünde kimseye savaş ile ilgili bir şey anlatmaz. 9 yılda yaşadıklarını kendine saklar. Kolay değil, yaşanan olaylar, büyük travmalar yaratmıştır muhtemelen. 1929’da Gazi Mustafa Kemal Atatürk, bir açılış için Havran’a gelir. Açılıştan sonra Havran Nahiye Müdürü’ne der ki, “Burada bir Seyit Onbaşı olacaktı onu görmem lazım.”
Ancak Havran Nahiye Müdürü, Seyit Onbaşı’nın hangi köyde olduğunu bilmez. “Buluruz tabii Paşam” deyip, Edremit askerlik şubesinden Seyit’i sordurur. Manastır köyünde bulunur. Şubeden 2 jandarma görevlendirilip salınır. Sabah çıkan jandarmalar akşamüstü köye gelir. Kocaseyit, dağa kömüre gitmiştir. Jandarmalar evinin önünde akşama dek bekler. Akşam geç saatte evine gelen Seyit, jandarmayı görünce, kaçak kömür için geldiklerini sanır. Ama bozuntuya vermez. Askerlere “suçum ne ki” diye sorar. “Hayır, suçun yok biz seni bekliyoruz. Seni Paşa çağırıyor.” Seyit, sevinir.
Gece yarısı vardıklarında nahiye müdürü, Seyit’i perişan vaziyette görünce, önce onu bir güzel yıkatır, berberde saç sakal traşı yaptırır. Sabah da elbisesini verir. Atatürk’ün yanına çıktığında, biraz sohbetten sonra Paşa ‘ne istersen, iste sen büyük kahramanlık yaptın’ der.
Maaş bağlatılmasını teklif eder. Seyit Ali, “Hayır paşam” demiş, “biz görevimizi yaptık maaş için değil” der. Tek bir isteği olur Atatürk’ten, “Ben dağda kaçak odunla kömür imal ediyorum. Havran ve Edremit’te gece kaçak satıyorum. Senin emrinle o dağdaki ormancılar baltamı almasa. Rahat çalışsam, maaş da istemem”
Atatürk, nahiye müdürüne talimat verir, Seyit’e dokunulmasın diye.
Ancak iki yıl sonra yeni gelen nahiye müdürü bu emri uygulamaz, Seyit’e pek rahat verilmez.
Seyit Ali Onbaşı, bir süre daha dağda odun kömürü yapar.
Yaşlanmaya başlayınca zorlanır, Havran’da bir fabrikada hamallığa başlar.
Seyit Ali Çabuk, 1939’da 50 yaşındayken, zatürreye yakalanır ve yaşamını yitirir.
Köyündeki mezara gömülür.
Kocaseyit’in öyküsü, bir yerde Türkiye’nin tüm kahramanlarının öyküsüdür.

PANİKATAK GELDİĞİNDE BİLİNMESİ GEREKENLER ve NEFES EGZERSİZİ

panik-atak-nedir-nasil-basa-cikilir-2015101114071

 

Arkadaşlar öncelikle bu yazıyı bir kopyala yapıştır şeklinde yada bilip bilmeden kaleme almadık. Yıllarca panikatak tedavisi görmüş ve envai çeşit ilaç kullanmış birisi olarak yazıyorum. Yazıya panik atağın ne olduğunu anlatarak başlamayacağız çünkü internette bu hususla ilgili yeterince yazı var. Zaten panik atak hastalarının çoğu hastalığı hakkında yeterince bilgi sahibidir ve hastalığı tanımayan kimselerin olur olmadık tavsiyeleri ve yorumlarından olumsuz etkilenirler.
Panik atak (bundan sonra kısaca PA diyeceğiz) byinin alarm sisteminin bozulmasıyla oluşur. Ortada herhangi bir neden olmadığı hallerde dahi kendini gösterebilir. PA sırasında vucut korkuya verdiği tepkiyi verir. PA lı kişi korkmuş değildir ama vucudu yanlış bir alarmla korkuya verdiği tepkiyi vermeye başlamıştır. Bu nedenle nabız yükselmiş ,nefes alış verişi dengesizleşmiştir. Çoğu kez gırtlağa bir yumru saplanmış ve göğüste ağrılar meydana gelmiştir. Kanda adranalin yükselmiştir. PA lı kişi ortada korkacak birşey olmadığı halde böyle bir bedeni değişikliği anlamlandıramaz ve kalp krizi yada astım nöbeti geçirdiğini sanır. Oysa sadece bedeni korkmuştur. PA lı kişi kendisi korkmadığı için (atağın başladığı anda) bedeninin korku tepkisi verdiğini anlayamaz. Tüm dikkat vucuda kesilir.
Adranalinin yükselmesi ve beyinde oluşan çeşitli savunma tedbirlerinin getirisi olarak nefes düzensizleşir. İşte bu nefes dengesizliği PA yı dahada azdırır. Nefes ya çok hızlı alınıp verilmiş yada çok fazla tutulmuştur. Bu durumda kandaki karbondioksit ve oksijen dengesi bozulur. Esasen vucut bu durumu düzeltmek için harekete geçer lakin bu yarım saat alır. Yarım saatte PA sırasında bir ömür gibidir ve kişiyi çok yorgun ve bitkin düşürür. Yarım saatlik bir atak kişiyi tüm gün yorgun bırakabilir. Şimdi aşağıda nefes egzersizleri ile bu yarım saati nasıl bir kaç dakikaya indireceğimizi göreceğiz.
Kaldığımız yerden devam edelim. Nefesimiz düzensizleşmişti ve buna bağlı olarak vucudumuzda karbondioksit- oksijen dengesi bozulmuştu. Sık nefes alıp vermek kanımızdaki oksijen oranını artırır. Bu durumda kanımız bazik özellik göstermektedir. Bu durum kan damarlarının -özellikle beyine giden damarların büzülmesini ve bir tür sarhoşluk halinin gelmesini sağlar. Sadece bununlada kalmaz vucudumuzdaki tüm sıvıların dengesini bozar. Vucut kandaki oksijeni yeterince kullanamaz. Beyin damarlarının büzülmesi baş dönmesine ,kola giden damarların büzülmesi kollarda karıncalanma ve uyuşmalara ,kesik kesik nefes almakta göğüste ağrılara neden olur. PA lı kişi bu belirtilerle hepten kendisini kötü hisseder.
Esasen kesik ve sık nefes alma durumu için bu gayet normaldir ancak PA lı kişi kesik ve sık nefes aldığının ,nefesinin düzensizliğinin ve bununda adranalin seviyesinin değişimi sonucu olduğunun farkında bile değildir. İşte bu durumdada beyin acil durum sinyallerini devreye sokar ve tam bir Panik atak nöbetine neden olur.
NEFES EGZERSİZİ :
Sadece ve sadece nefesimizi kontrol ederek bu sıkıntıları çok daha kolay ve çabuk atlatabiliriz.
atlatabiliriz. Yapmamız gereken çok basit ve heryerde uygulayabileceğimiz bir yöntem.
A. İlk Adımda ;
1. Dik oturuyoruz ve karnımızı şişiriyoruz. Bu sayede diyafram şişiyor ve daha fazla hava alabilmemizi sağlıyor.
2. Üçe kadar sayarak yavaş yavaş nefes alıyoruz. Nefesimizi üç saniye tutup yine üçe kadar sayarak nefesimizi veriyoruz. Bu sayede kanımızdaki oksijen miktarı düşüp karbondiyoksit miktarı artıyor ve asit baz dengesi yerine geliyor. Damarlardaki büzülmeler normale dönüyor. 3 sn nefes al ,3 sn nefes tut ,3 sn nefes ver. Bu kadar basit bir yöntemle sıkıntılarınızın çoğundan kurtulabilirsiniz.
B. İkinci Adımda ;
İlk adım yeterli gelmediği hallerde elimize bir kese kağıdı yada poşet alıp onun içerisine soluyoruz. Bu sayede karbondioksitli hava alarak yukarıdaki etkiyi sağlıyoruz.
Bu nefes egzersizleri ile uyuşmaların ,sarhoşluk benzeri o beter hissin ,göğüse saplanan ağrıların ve uyuşmaların kısa sürede geçtiğini göreceksiniz.
Kolay Gelsin.
Kaynak: Evde Teknik

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Bilinçaltının Sizinle Haberleştiğini Gösteren 5 Şey

bilincalti2

 

Düşüncelerimiz bilincimizde oluşur. Ama bilinçaltı tüm düşünce ve fikirlerin ana kaynağıdır. Bilinçaltına ulaştığınızda, aradığınız tüm cevapları alabilirsiniz. Bilinçaltı yaşam kaynağının anahtarını elinde tutar. Bilinçaltımız bize rehberlik eder ve bizimle haberleşir. Bilinçaltının sizinle haberleştiğini gösteren 5 önemli ipucunu sizin için sıraladık.

1- Tahminleriniz Çıkmaya Başladıysa.
Hepimiz hayatımızla ilgili bazı konularda tahmin yürütürüz. Eğer bilinçaltınız devreye girdiyse içinizdeki ses yoğun şekilde sizi bazı konularda uyarmaya çalışır. İçinizdeki sesi dinlemek önemlidir. Bazen içimizde yoğun bir duygu yaşarız. Kötü bir şey olacağını hissederiz. Bir olay hakkında kesin bir tahminde bulunuruz ve gerçekleşir. Bu bilinçaltınızın sizinle haberleştiğini gösteren önemli kanıtlardan biridir.

2- Dejavu – O anı daha önce yaşamış gibi hissetmek.
Eğer bir anı daha önce yaşamış gibi hissediyor ve arkasındaki olayın nasıl olacağını hissediyorsanız, bilinçaltınız sizinle haberleşmeye başlamıştır. Dejavu bilim tarafından tam olarak açıklanamayan bir his durumudur.

3- Hislerinizde tanıdık duyular hissediyorsanız.
Bir koku size anılarınızın kapılarını açar. Bilinçaltınız yeni tanıştığınız bir insan hakkında 8 saniye içinde bir karara varır ve bu karar %90 doğru çıkmaktadır. Kısaca bir insan hakkında hissettiğiniz ilk duygular genellikle doğrudur ve bilinçaltının sizinle haberleşmesi sayesinde ortaya çıkar. Bilinçaltınız 5 duyu organınızın hisleriyle sizinle haberleşebilir. Bu tanıdık bir koku veya çok sevdiğiniz bir şarkının aklınıza gelmesi gibi olabilir. Bir kişiyi çok sevdiğiniz bir insana benzetmek veya o kişinin size çok tanıdık gelmesi de aynı şekilde bilinçaltınızın haberleşme yöntemlerinden biridir.

4-  Rüyalar
Bilinçaltı size rüyalarınızda bazı cevaplar verir. Sadece rüyanızı doğru yorumlamanız yeterlidir. Rüyada objeler kadar hissettiğiniz duygularda önemlidir. Gergin ve depresyon dönemlerinde daha az rüya görülmektedir. Rüyalarınızı hislerinizle yorumlayın. Ne hissettiğinizi düşünün. Mesela rüyada erik yediğinizi gördünüz. Diyelim erik çok sevmediğiniz bir meyve siz bunu yerken mutsuz hissettiniz. O halde bunu şöyle yorumlayabiliriz. Hayatta bir şeyler sizi zorluyor ve gerginlik yaratıyor. Bilinçaltınız size rüyalarınızda doğru cevapları verir.

5- Cevaplar karşınıza çıkıyorsa
Bilinçaltı ile haberleşmeye başlayan insanların başına çok ilginç şeyler gelmeye başlar. Mesela sabah sorduğunuz bir sorunun cevabını akşam haber bülteninde veya facebookta görebilirsiniz. Hem de hiç bir araştıma yapmadan öylece karşınıza çıkar. Sadece dikkatinizi verin ve bilinçaltının şaşırtıcı gücüne şahit olun…

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »