Bilim açıklıyor: Zaman neden biz yaşlandıkça daha hızlı akar?

s-c8dccf4a805ac70febfde65eb5d5ab7c57a5486b1

Geçen giden zaman yaşımızı, yaşımız da zaman algımızı tayin ediyor! Biraz karışık mı oldu? O zaman hemen açıklayalım… Biz yaşlandıkça zaman hızlanıyor. Bu tespit tamamen bilimsel olup “zaman geçmek bilmiyor” diye sızlanan genç nesil! Sizi yazının devamını okurken görmek isteriz…

Bilim açıklıyor: Zaman neden biz yaşlandıkça daha hızlı akar?

Beyin ve zihin

Size de yaşınız ilerledikçe zaman daha hızlı akıyor gibi geliyor mu? Sanırız hayatın en büyük oyunlarından biri bu. Ve siz de kendini bu oyunun içinde hissedenlerdenseniz, kesinlikle yalnız değilsiniz. Çünkü anlaşılan o ki, bu durum, birçok insan tarafından yaşanan algısal bir fenomen.

Zamanın daha hızlı akması gibi bir durum tabi ki söz konusu değil, yelkovan ve akrep tik taklarını daha hızlı bir şekilde sürdürdüğünü de söyleyemeyiz. Kaldı ki zamanın akıyor olması da bir algı sorunu; ve Discover Magazine isimli bilim dergisinin haberine göre zamanın hızı da algıyla ilgili olduğu için artabilir.

Yukarıda biraz karmaşık şekilde yer verdiğimiz durumu şu şekilde açıklayabiliriz aslında: Beyinlerimiz zamanı, bir noktaya kadar yaşadığımız zaman üzerinden hesaplıyor. Mesela 2 yaşında bir çocuk için bir yıllık bir zaman ömrünün yarısını ifade ediyor. Fakat yaş ilerledikçe, her bir yıl, hayatınızın toplam yüzdesinde daha küçük bir orana tekabül ediyor.

Bu durumda 10 yaşındaki haliniz için bir yıl, hayatınızın onda biri anlamına gelirken; aynı zaman dilimi siz 20 yaşına geldiğinizde hayatınızın yüzde 5’ini ifade ediyor. Bu açıdan baktığımızda, 10 ve 20 yaşlar arasındaki 10 yıllık süreç, 5 ile 10 yaş arasında geçen 5 yıllık süreç kadar hızlı geçmiş gibi geliyor. Ve yaşınız ilerledikçe bu durum daha da ilginçleşiyor: Öyle ki 40 ile 80 yaş arasındaki 40 yıllık süreç, insana 5 yıllık bir zaman kadar kısa sürmüş gibi gelebiliyor.

Biyolojik saat

Peki, beyniniz neden zamanı bu şekilde ‘zalimce’ ölçüyor? Durum sadece logaritmik bir ölçümden ibaret değil. Çünkü bedenlerimizin de saati var: Biyolojik saat. Ve bu saatin hızı, biz yaşlandıkça düşüyor. Örneğin; metabolizmamız yavaşlıyor ve bu kalp atışlarımızı ve nefes alışımızı yavaşlatıyor. Kalp ritmini ve nefesi bir saatin tik takları olarak düşünürsek, gençken bir dakikaya sığdırdığınız tik takların sayısının yaşlılığınızla aynı olmadığını söyleyebiliriz.

Bu etki, aynı zamanda, kısmen de olsa zamanın biz bir şeyler için çaba sarf ederken daha yavaş akıyor gibi görünmesini açıklayabilir. Aynı şekilde macera tutkunları da, yükselen adrenalin seviyeleri kalp atışlarını ve nefeslerini hızlandırdığında zamanın daha yavaş aktığını ifade ediyorlar. Ki bu, insanlar ölüme yaklaştığında tüm hayatlarının film şeridi gibi gözlerinin önünden akıp gitmesini de açıklıyor olabilir.

Öte yandan zaman algımızda rol oynama ihtimali olan başka bir durum daha var. Bu da, biz alışılmışın dışında deneyimler yaşarken beynimizde salgılanan dopamin. Gençlik yıllarında yaşadığımız deneyimlerin çoğu, bizim için alışılmışın dışındadır. Biraz daha geriye gittiğimizde, çocukken yaşadıklarımızın çoğunlukla bizim ilklerimiz olduğunu söylemek mümkün. Özgün deneyimler, beynin daha fazla enerji sarf etmesini sağlar ve işlenebilmek için daha fazla zaman gerektirir. Bu yüzden gençken, beyinlerimiz dünyayı anlamaya çalıştığı için daha hareketli ve daha detaycıdır. Ancak, belli bir noktada işlerin nasıl yürüdüğünü anladıktan sonra, dikkate alınacak detaylar azalır. Beyinlerimiz de yavaşlamaya başlayabilir. Ne var ki bu durumda zaman daha hızlı akar, çünkü önemli anların sayısı gittikçe azalır.

Gençlik pınarı

Tüm bunlar, zaman algımızdaki değişikliklere bir açıklama getirebiliyor. Peki zamanın hızlı akmasını engelleyebilecek bir çözüm var mıdır? Meraklı ve aktif kalmaya devam etmeniz ve özgün deneyimler arayışında olmanız durumunda, belki zamanı tıpkı gençliğinizdeki gibi yavaş yaşayabilirsiniz. Belki merak ve yeni deneyimler yaşamak, gençlik pınarı olarak adlandırdığımız şeyin ta kendisidir.

Her anı, son anınızmış gibi yaşamanız gerektiğini söyleyen sözü mutlaka duymuşsunuzdur. Fakat belki de sır, her anı ilk anınız gibi yaşamakta gizlidir.

Kaynak:discovermagazine

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

1 Gramı Yetiyor… Hafızaya Etkisi İnanılmaz…

db3_zerdecal1

ZERDEÇAL MUCİZESİ
ZERDEÇAL’IN FAYDALARI SAYMAKLA BİTMİYOR…!
Bu bitkinin bir çay kaşığı kadarı bile hafızayı güçlendirmeye yetiyor
Tayvan’da yapılan araştırma, kahvaltıda bir gram zerdeçal tüketmenin diyabetin ilk evresinde ve bilişsel becerilerinde azalma riski bulunan kişilerin hafızasını güçlendirdiğini gösterdi.

Diyabet teşhisi koyulan 60 yaşın üzerinde kadın ve erkeklerin katıldığı araştırmada, bilim adamları zerdeçalın hafızaya etkisini araştırdı.
Katılımcılar kahvaltıdan önce ve saatler sonra hafıza testine tabi tutuldu. Kahvaltıda bir gram zerdeçal tüketen katılımcılar testlerde daha başarılı oldu.
Araştırmanın sonuçları, “Asia Pacific Journal of Clinical Nutrition” dergisinde yayımlandı.
ZERDEÇAL İLE SÜPER ZAYIFLAMA
Malzemeler:
4-5 yemek kaşığı yağsız yoğurt
1 çay kaşığı toz tarçın
1 çay kaşığı zeytinyağı
1 çay kaşığı zerdeçal tozu
1 çay kaşığı zencefil tozu
Zayıflatan İksirin Yapılışı:

4-5 yemek kaşığı yağsız yoğurdu bir kaseye koyuyoruz ve içine malzemelerin tamamını ekleyip karıştırıyoruz. Hazırladığımız bu yoğurt kürünü sabah, öğlen ve akşam yemeklerden 1-2 saat önce aç karnına tüketiyoruz.

PEKİ ZERDEÇAL NASIL TÜKETİLMELİ?
Hindistan’da günde en az 1 çay kaşığı zerdeçal kullanılmaktadır. Bu nedenle, Hintlilerde akciğer, meme, böbrek kanserleri daha az görülmektedir. Ayrıca Alzheimer oranı yaşlılarda yok denecek kadar azdır.
Zerdeçalın zeytinyağı, karabiber, kırmızıbiber ile birlikte tüketilmesi vücut tarafından tamamen emilmesini sağlamaktadır.
Zerdeçalı kaynayan her yemeğe 1 tatlı kaşığı eklemekle kullanabilirsiniz. Hemen hemen her yemeğe yakışan bir tadı vardır. Süte ekleyerek içilebileceği gibi çayı da tüketilebilir. Fakat belki de en etkili kullanım salatalara ekleyerek, limon ve baharatlar ile kullanımıdır.
LÜTFEN BEĞEN ve PAYLAŞ Kİ HERKES BİLSİN…!

Bitki Alemi kategorisinde yayınlandı. 1 Comment »

Rukiye Koş Feysbuk Geri Geldi…

14963411_1138277749559630_7506604652548906335_n1

Karikatür kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Görsel Test Şekle Baktığında Ne Görüyorsun…

14938332_1015756528535234_6786965463123684292_n1

Psikologlara göre bu görsele ilk baktığında iki insan görenler romantik, iki meme görenlerse realistik insanlarmış…

Ortaya Karışık kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Ağlayan Çayır…

aglayan_cayir1

Yunan yönetmen  Theo Angelopoulas nefis bir görsellikle süslediği filmde savaş, sürgün, kardeş kavgası, dışlanma, sevdiğini bekleme, sel gibi felaketleri büyük bir ustalıkla işlemiştir.
Atların suda yansıması, kayıklar, beyaz çarşaflar, cenaze töreni ve daha pek çok sahnede bu yönetmene hayranlığınız giderek artacak.
Ayrıca filmde  keman, klarnet gibi enstrümanlardan oluşan orkestranın içe işleyen müzikleri de cabası…
Sonunda iki damla gözyaşı yanaklarımdan aşağı süzülen bu filmi mutlaka izleyin…
Sağlıcakla,
Anette İnselberg

aglayan_cayir1

Yunan yönetmen  Theo Angelopoulas nefis bir görsellikle süslediği filmde savaş, sürgün, kardeş kavgası, dışlanma, sevdiğini bekleme, sel gibi felaketleri büyük bir ustalıkla işlemiştir.

Atların suda yansıması, kayıklar, beyaz çarşaflar, cenaze töreni ve daha pek çok sahnede bu yönetmene hayranlığınız giderek artacak.

Ayrıca filmde  keman, klarnet gibi enstrümanlardan oluşan orkestranın içe işleyen müzikleri de cabası…

Sonunda iki damla gözyaşı yanaklarımdan aşağı süzülen bu filmi mutlaka izleyin…

Sağlıcakla,

Anette İnselberg

 

 

NE KADAR ÇOK ATACAK ŞEYİMİZ VAR… : ) )

14962703_222008764894726_1124381036881094887_n1
O neden aldığımı bilmediğim saçma sapan renkli ojeyi,
Kilo alınca giyerim elbisemi,
Sadece bir taşı düşmüş ben bunu takarım kolyemi,
Masanın altına itiştirdiğim bir boyasam pırıl pırıl, giyerim ki ben bunu botlarımı,
Dolapta gün yüzü görmeden bekleyen o kulpu kırık çok sevdiğim fincanı,
Neyse halim diye aldığım o rengi bana hiç yakışmayan çirkin ötesi ruju,
O hiç sevmediğim insanla çekilen sırf güzel çıkmışım diye silmediğim fotoğrafı,
Hani çekmecenin en dibinde ben bunu kullanırım diye tuttuğum broşu attım ben.
Oh, şöyle bir kendime geldim, sen de at…
Şimdi de “belki'” leri at. Hele ihtimalleri dök eteğinden gitsin.
Olacaktı, son anda dağlar denize paralel olduğu için olmadı. Kesin olurdu. Olmamış işte…
Takılıp kaldığın o geceyi,
Düşünüp durduğun o günü,
Kanayıp durduğun o yaratılmışı at.
Yanında olmayanların o aklında kalan görüntülerini,
O hiç yapmadığın yüz maskesi tarifini,
Gazeteden kesip sakladığın o diyet listesini,
İçini oyan o son cümleyi at.
İçinde kalan ukdeyi at.
O azimle, inançla zamanı gelince yemeyi beklediğin intikam yemeğini de dök gitsin. Soğudu mu tadı olmaz bir kere.
Cevabı olmayan soruları unut. Kaçırdığın fırsatları, yürümeyen ilişkileri,
Ucuz aşk romanlarını, bir de o yıllardır sakladığın Antalya’dan kalma şarap şişesini at.
Yolunu beklediğini, yolunun tam ortasında bekleyenleri,
O bir türlü alamadığın tüvit ceketin hayalini,
Arkandan konuşanları, aldığın ilk mektubu
Hatta aldığın son mektubu,
Hatıra defterini de at gitsin.
Çalışmayan o kol saati var ya, kaldırıp at gitsin.
Kaçan vapuru, yersiz acıları,
Zamansız, hem yaş aldıran hem gözü yaşlandıran o konuşmaları at.
“O gün” var ya, işte tam o günü at gitsin.
Yastığının altında sakladıklarını, yorgandan önce üzerini örtenleri at…
Bak, şimdiden aydınlandın değil mi…?
AT GİTSİN… KIYMETLİ OLAN *** SENSİN ***
alnt…

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. 1 Comment »