”EL ALEM NE DERSE DESİN” DEMEK İÇİN 12 MANTIKLI SEBEP …

300628-3-4-50966[1]

 

Özellikle Ülkemizde hepimiz istemeden de olsa böyle yaşamıyor muyuz? Anne babamız ne der? Akrabalar ne der? Mahalleli ne der?… Diye diye kısacık ömrümüzü başkalarının iki dudağına mahkum ediyoruz. Ondan değil midir mutsuz insanlar olmamız? Ondan değil midir hayallerimizin peşinden bir türlü koşamayışımız?
1. Bu sizin hayatınız, kimseyi ilgilendirmez
Kısaca işin özeti bu aslında. Her ne kadar yaşadığımız toplumda bunu diyebilmek biraz cesaret işi olsa da cesaretle yapmamız gereken şey bu. Bu hayat sizin, onu başkalarının tahakkümüne mahkum etmeyin.
2. Sizin için neyin iyi olduğunu sizden daha iyi kimse bilemez
Bu hayatı yaşayan, içinde olan, tüm sorunlarla yüzleşen sizsiniz. En özeline kadar her şeye hakim olan yine sizsiniz, dolayısıyla sizin için neyin iyi neyin kötü olduğunu bir başkasının bilmesi mümkün değil, bu kişiler anne babanız olsa bile. Dolayısıyla hayatınızı yaşarken en iyisini bilen kişinin dediklerini yapmaya özen gösterin.
3. Başkası için çok doğru olan bir şey sizin için tamamen yanlış olabilir
İnsanlar sizi tamamen genel doğrulara göre yargılayacaktır. Kendilerine iyi gelmiş şeylerin size de iyi geleceği varsayımıyla hareket edeceklerdir. Oysa onlarda işe yarayan şeyin sizde de işe yaraması diye bir şey söz konusu bile değildir. Onun için boş verin onların tecrübelerini, siz kendi tecrübelerinizi edinin.
4. Sizi hayallerinizin peşinde koşmaktan alıkoyar
Belki de en önemli şey bu! Başkaları ne der diye bir hayat kurmak sizi yapmayı en çok istediğiniz şeylerden bile uzak tutabilir. Hayallerini gerçekleştiremedikten sonra kime göre yaşarsan yaşa ne kıymeti var?
5. Kararlarınızın sonuçlarından etkilenecek olan sizsiniz, onlar değil
Başkaları ne der diye hareket edip zarar görürsen, kimseden hesap soramazsın. Kimse bu konuda sorumluluk almaz. O halde sonuçları seni direkt olarak etkileyecek şeylere neden hiç sorumluluğu bulunmayan insanları dahil edesin ki?
6. İnsanların düşünceleri günden güne değişebilir
Hepimiz değişiyoruz, fikirlerimiz, düşüncelerimiz günden güne farklılaşabiliyor. Dolayısıyla eğer “kim ne der” üzerine bir hayat kurarsan insanların değişim hızına yetişemeyebilirsin. En iyisi kendini baz almak, kendi hızına göre yaşamaktır.
7. Hayat kısa…
Bunu demezsek olmazdı. 3 günlük dünyada, ortalama 65 yılı neden başkalarının ağzına bakarak yaşıyorsun ki?
8. Ne ekersen onu biçersin
Yani işin özü arkadaşım, kararlarının sorumluluğu da, sonuçları da seni bağlar. 2 satırlık adamları niye ömrüne musallat ediyorsun ki?
9. Diğerleri senin kafa yorduğun kadar kafa yormuyor
Sen hayatın hakkında bir karar verirken belki aylarını harcıyorsun, peki ama niye 2 dakika düşünmeyen insanların düşüncelerine göre davranasın ki? Seni kim senin kadar önemseyebilir? Kim senin kadar kafa yorar senin hayatına?
10. Etrafınıza özgürlüğünüzü yok edecek duvarlar örüyorsunuz
Reklam

Bir kere başkalarının düşüncelerine göre yaşamaya başladınız mı, etrafınıza ördüğünüz “el alem ne der?” duvarı her geçen gün yükselir. Sonra bir bakmışsın saçma sapan kısıtlamalar, sınırlar içerisinde yapayalnız debeleniyorsun.
11. Bir süre sonra başkaları için yaşamaya başlarsınız
Bir süre sonra artık yaşantın başkalarının şekillendirdiği acayip bir şeye dönüşür. Her denileni kafaya takmaya, her söyleneni yapmaya çalışırsın. Bu seni yorar, yıpratır ve köleleştirir. Kendini sürekli ikinci plana atmaya başladığını fark edersin.
12. Sonuç olarak “herkesi memnun etmek” diye bir şey mümkün değil
Ne yaparsan yap, nasıl davranırsan davran yaptıklarını beğenmeyen, değiştirmek isteyen birileri olacaktır. Sen kendini mutlu et yeter!
kaynak: listeliste

Adamın biri bir gece bir rüya görmüş:

17308987_1523108524396687_5187254431340581907_n[1]

 

 

Adamın biri bir gece bir rüya görmüş:
Upuzun bir kumsal boyunca yanında Tanrı ile yürüyormuş.
Onlar yürürken tam karşılarındaki gökyüzünden de bir film şeridi gibi adamın hayatından sahneler geçiyormuş.
Kumsal, adamın hayat yolu imiş sanki…
Adam kumda iki çift ayak izi kaldığında dikkat etmiş…
Bir çifti kendisinin bir çifti Tanrı’nın. Hayatının son sahnesi de gökyüzünden geçtikten sonra adam,
kumdaki ayak izlerine boydan boya bir daha bakmış ve birden bir şey dikkatini çekmiş.
Hayat yolunun pek çok bölümünde kumda sadece bir çift ayak izi görülüyormuş
ve adam dehşet içinde fark etmiş ki, ayak izleri, hayatının en kötü, en acı anlarında teke iniyor.
Bu keşfi onu fena halde rahatsız etmiş ve Tanrı’ya sormaya karar vermiş.
Tanrım! Eğer sana inanırsam senin yolundan gidersem her zaman yanımda olacağını, her zaman yanı başımda yürüyeceğini söylemiştin…
Oysa, hayat yoluma bakıyorum. En zorlu, en kötü, en acılı anlarımda sadece bir çift ayak izi görüyorum kumda…
Anlayamıyorum tanrım, anlayamıyorum… Hayatın kolay günlerinde yanımda yürüyorsun da sana en muhtaç olduğum anlarda beni niye terk ediyorsun?
Tanrı gülümseyerek cevap vermiş: Sevgili, çok sevgili evladım… Ben seni çok sevdim ve hiç terk etmedim.
Hayat yolundaki o zorlu sınav günlerinde yani en acılı, en kötü anlarında kumda hep bir çift ayak izi gördün. Dikkat et! Ayak izleri teke indiğinde derinleşiyor.
Çünkü; o sıralarda ben, seni kucağımda taşıyordum…

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Yaşınız 40 Olunca Anlayacağınız 15 Şey

kadın-ay-sarılmak[1]

 

 

 

Kırk yaşına basınca, bir çok şeyi tekrar düşünür ve bir çok soru sorarsınız kendinize. İstediğim hayatı yaşadım mı? Mutlu muyum? Hayallerimi gerçeğe dönüştürdüm mü? Ve belki de bu soruların cevapları, sizi bir orta yaş krizine doğru sürükler. Bu yaşlar, düşünme, gerekirse değişme ve olmak istediğiniz insan olup olamadığınızı keşfetme zamanıdır.
Yaşınız kırk olunca, herhangi bir kriz yaşamanız gerekmez. Akılcı bir şekilde hareket etmek, hayatın her anını eğlenerek ve gerçekten hissederek yaşamak, her bir saniyenin vazgeçilmez bir hazine olduğunun farkına varmak ve şu hayata sadece bir kez geldiğinizi hatırlamak ve anlamak için harika bir zaman dilimidir kırklı yaşlar. Kırk yaşına basmak, aynı zamanda birçok değişikliği de beraberinde getirir. Artık hayatınızın bu evresine ulaştığınız zaman, olağandışı durumlar meydana gelebilir.

Kendinize olan saygınız artar
Kırk yaşınıza geldiğinizde, kusurlarınızın ve erdemlerinizin ne olduğunu zaten biliyorsunuzdur, zaten kendinizi olduğunuz gibi kabul etmiş ve kendinize nasıl değer vereceğinizi öğrenmişsinizdir. Hem hata yaparken hem de doğru bir iş yaptığınız zaman, ağladığınızda ya da güldüğünüzde kendinizi sevmeyi öğrendiniz. Artık kendinizden eminsiniz ve bunu başkalarının görebileceğini de biliyorsunuz. Böylece dünyayla uyum içinde yaşarsınız.
“Hayatımız, kendi değişim süreçlerimize göre küçülür ve büyür.”
– Anaïs Nin

Zararlı insanlardan uzak durursunuz
Size zarar verecek, enerjinizi alıp götürecek, yanlarında olmaktan pek de hoşlanmayacağınız insanları nasıl fark edeceğinizi zaten anlamışsınızdır. Başkalarını değiştirmede ısrarcı davranmazsınız; sadece onları olduğu gibi kabul eder ve yaşamınıza olumlu katkıda bulunan insanları yanı başınızda tutarsınız.
Bedeninizi kabul edersiniz
Çok güzelsiniz, kusurlarınız bile cezbedici, yıllar boyu süren güvensizlik duygunuz artık yok çünkü hepimizin kusurları var ve bu kusurlar da benliğimizin birer parçası. Sizi seven ve sizi takdir eden insanlar, sizi olduğunuz gibi beğenecek ve sizi değiştirmeye çalışmayacaklardır. Bunu biliyor ve bedeniniz ve ruhunuzla beraber huzur içinde yaşıyorsunuz.
Hayatınızın istediğiniz gibi olup olmadığını yeniden düşünürsünüz
Kırk yaşınıza vardığınızda, her zaman istediğiniz hayatı yaşayıp yaşamadığınızı düşünür ve eğer istediğiniz hayat bu değilse, hayal ettiğiniz her ne varsa gerçekleştirmek için gerekli olan tüm değişiklikleri yerine getirmek için tam zamanı olduğunun farkına varırsınız. Şimdi bu değişimin mümkün olduğunu ve istediğiniz şey ne ise, onun için savaşabileceğinizi biliyorsunuz.

Başkalarının sizinle ilgili ne düşündüğünü pek umursamazsınız
Artık başkalarının sizinle ilgili düşüncelerinin ve söylediklerinin bir önemi olmaz, çünkü kendinize ve kendi düşüncelerinize değer vermeyi öğrendiniz. Başkalarının yaşama bakış açıları, sizin hayatınızı yönlendiremez. Bunun yerine, sizi yönlendiren tek şey, kendi değerleriniz ve hayatı algılama biçiminiz olur.
Sizi sevmeyen kişilerden kurtulmayı öğrenirsiniz
Sizi kimin sevmediğini anlamayı öğrendiniz. Sizi arayıp sormayan insanların, sizi özlemeyen insanların ve gerçekten ihtiyacınız olduğunda yanınızda olmayan insanların artık sizi sevmediğinin farkına vardınız. Ve eğer birinin sizi sevmediğini biliyorsanız, siz de onları hayatınızda istemezsiniz ve gitmelerine izin verirsiniz.
“Zamanla, birisinin elini tutmakla, ruhuna zincir vurmak arasındaki ince farkı öğreniyorsunuz.”
– Jorge Luis Borges

Gerçek dostların kim olduğunu anlarsınız
Kırk yıllık hayatınız boyunca, birçok farklı arkadaş grubunuz oldu. Bazıları hayatınızdan kopmuşken, bazıları hala hayatınızdadır. Kimileri yaşamınıza daha yeni girmişken, kimilerini ise yıllardır tanıyorsunuzdur. Ve elbette, artık arkadaşlarınızın kim olduğunu, hem iyi hem de kötü günlerinizde kimin yanınızda yer aldığını biliyorsunuz. Onlar her zaman sizin yanınızda kalıp, size koşulsuz destek veren dostlarınızdır.
Neredeyse hiçbir şey sizi utandırmaz
Kırk yaşınıza geldiğinizde, sizi geçmişte komik duruma düşüren olaylara artık gülüp geçersiniz, çünkü artık geçmişte yaptıklarınız için utanç duymazsınız. Başkalarının ne düşündüğünü, ne söylediğini ya da ne yaptığını umursamazsınız. Eğer söyleyecek aşırı uçta bir şeyiniz varsa, söylersiniz. Eğer kendinize güleceksiniz, güler geçersiniz.
Hayallerinizi gerçeğe dönüştürmeye çalışırsınız
Hala gerçekleştiremediğiniz rüyaların hangileri olduğunu ve onları gerçekleştirip gerçekleştiremeyeceğinizin sadece bir irade meselesi olduğunu biliyorsunuz. Dolayısıyla 40 yaşınıza geldiğinizde, bu rüyaları gerçekleştirmeye çalışırsınız. Bir eylem planı yaparsınız, gerçekleştirirsiniz ve adım adım rüyalarınızın gerçeğe dönüştüğünü görürsünüz.
Düşündüğünüzü söylersiniz
İçinizde tuttuğunuz sürece kendinizi kötü hissedeceğiniz için, düşündüğünüz her ne varsa söylemeyi öğrendiniz. Ama aynı zamanda söylediklerinizi uygun bir biçimde, nazikçe ve saygılı olarak da ifade etmeyi kavradınız. Fikriniz önemlidir ve diğer insanların da bunu bilmesi gerekir.
Şu anın değerini öğrenirsiniz

Yaşadığınız her anı parmaklarınızın ucunda hissedip, içinize çektiniz. Çocuğunuzun gülümsemesinden, bir arkadaşınızın sırdaşlığından, eşinizin sizi kucaklayışından heyecanlara kapıldınız. İçinde bulunduğunuz anı doya doya yaşamayı öğrendiğiniz için, her anın altın değerinde olduğunu artık biliyorsunuz.
“Sanki güneş dolu bir pencere gibi, insanın bir parçası olmak istediği ruhlar vardır.”
– Federico Garcia Lorca
Neredeyse her sorunun bir çözümü olduğunu bilirsiniz
Eğer bir sorunun çözümü varsa, onu arar, bulur ve uygularsınız. Eğer çözüm yoksa, endişelenmezsiniz, çünkü yapabileceğiniz bir şey olmadığını bilirsiniz. “İmkansız” kelimesinin sizin için farklı bir anlamı vardır, çünkü hayat, çok az şeyin imkansız olduğunu göstermiştir. Tek yapmanız gereken, sorunlarınızı çözmek için daha yaratıcı olmaktır.
Kendinize gülersiniz
Söylediğiniz ve düşündüğünüz şeylere, bazen de yaptığınız gülünç işlere, tuhaflıklarınıza ve hayata bakış açınıza gülersiniz. En iyi haliniz, yüzünüzde bir gülümseme olduğu zamandır. Gülümsemek, kendinizi kabullenmenin ve sahip olduğunuz karakterden zevk almanın en iyi yoludur.
Cinsellikten zevk alırsınız

Cinsellik hakkında sahip olduğunuz önyargılar artık geride kaldı. Cinselliğin sadece bir yatakta yatmaktan ibaret olmadığını, bir bakış, bir öpücük, bir mesaj ve sonsuza kadar süren bir zevk anı olduğunu öğrendiğiniz için, artık onun tadını çıkarmayı biliyorsunuz. Artık sizin için cinsellik, tüm renkleri ile tamamen eğlendiğiniz bir olay haline gelmiştir.
Hayatınızın en güzel aşamasında olduğunuzun farkındasınızdır
Kırk yaşınıza geldiğinizde, harika hissettiğinizi, kendinizi sevdiğinizi, kusurlarınıza güldüğünüzü, hayallerinizi gerçeğe dönüştürebileceğinizi, cinselliğin harika bir şey olduğunu, hayatınızda ne olmak istiyorsanız olabileceğinizi ve en nihayetinde hayatınızın en güzel aşamasında olduğunuzu fark edersiniz.

kAYNAK: aKLINIZI kEŞFESDİN

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Eckhardt Tolle’den Etkisi Kanıtlanmış 15 Söz…

tollee[2]

 

 

ABD’nin Maine eyaletindeki küçük bir kasabada büyüdüm. Hayatım boyunca kaygı bozukluğuyla mücadele ettim ama 19 yaşında geçirdiğim panik ataklara kadar doktora başvurup bir çözüm aramamıştım. Doktorumun desteği sayesinde epey rahatlamış hissettiğimi hatırlıyorum. Reçetelerce ilaç vermeyi tercih etmemişti. Doktor randevularım bir dizi tavsiyeden oluşuyordu ve bana arkadaşça yaklaşıyordu. 3 yıl sonra California’ya taşındım ve doktorumla daha az zaman geçirdiğim için cesaretim kırılmıştı. Yalnızdım. Kafam karışıktı. 5 yıl sonra (yani bugün) kaygı bozukluğuma dair endişelerim yine patlak verdi. Tıp uzmanlarıyla verimli tecrübeler yaşamadığım için bir profesyonele başvurma konusunda tereddütlerim vardı. Ama şunun farkına vardım ki ne istediğinizi ve neye ihtiyaç duyduğunuzu açıkça ortaya koyduğunuz anda hayattaki her şey yerine oturuyor. Yeni doktorumun ofisine girdim, sorunlarımdan bahsettim ve ilk sorusu kullandığım ilaçlarla ilgili değildi. Sakin bir tonla “Eckhardt Tolle’un Şimdi’nin Gücü adlı kitabı okudun mu?” diye sordu.
Yıllar önce bana böyle bir tavsiye verilse bu kadar garipsemezdim ama Big Pharma’nın hayatlarımızı bu kadar ele geçirdiği bir tarihte, bu soru karşısında tahmin edemeyeceğim kadar çok rahatladım. Beni ofisinde, titreyerek ve kafam karışık bir halde ağlarken gören bir insan, en güçlü ilacın kelimeler olduğuna inandı.
Mantraların ilaç olmasının bir sebebi var. Yoga geleneğinde zihnin, vücudun ve ruhun dönüştüğüne inanılır. Gergin zamanlarımda sürekli olarak mantra kullandım. “Huzurla nefes al, nefesinle beraber tüm endişelerini at.” Doktorum, zihnimi değiştirmem için bu kelimeleri kullanmamı önerdi ve hiç bu kadar huzurlu hissetmemiştim.
Bir düşünürün sözleri olsun, mantra olsun, kelimelerin içinde saklı, ilaçlarla kıyaslanamaz bir güç var.
1) Geçmiş, şimdiki zamanı etkilemekten acizdir.
2) Sıkıntı, kızgınlık, üzüntü ya da korku size “ait” ve kişisel değil. Hepsi, insan zihninin bir ürünü. Gelip geçiciler ve gelip geçen hiçbir şey size ait olamaz.
3) Bazı değişiklikler ilk bakışta olumsuz görünse de bir süre sonra hayatınızdaki yeni alanda, yeni bir şeyler yarattığınızı fark edebilirsiniz.
4) Mutsuzluğun temel nedeni içinde olduğunuz durum değil, bu durum hakkındaki düşüncelerinizdir.
5) Kendinizi düşüncelerinizin sonucu olan bir Varlık, zihinsel gürültünün sonucu olan sessizlik, acının sonucu olan sevgi ve neşe olarak düşünün. Böylece özgürlüğe ve aydınlanmaya ulaşırsınız.
6) Şimdiki zamana her zaman “evet” deyin. Halihazırda var olana karşı çıkmaktan daha boş ve çılgınca ne olabilir ki? Her zaman, şimdiki zamanda kalacak olan hayata direnmekten daha delice bir şey var mı? Şimdiki zamana teslim ol. Hayata “evet” dedikten sonra o da size “evet” diyecek ve karşı çıkmayı bırakacak.

7) Ruhsallığa önem vermek, inançlarınızla veya bilinç durumunuzla ilgili değildir.
8) Sahip olduğunuz tek şey şu andır.
9) Önce kabullenin, sonra harekete geçin. Şimdiki zaman ne barındırıyorsa, sanki bu sizin seçiminizmiş gibi kabul edin. Her zaman şimdi için çalışın, ona karşı değil.
10) İyi olmaya çalışarak iyi bir insan olamazsınız. Zaten içinizde olan iyiliği bulup ortaya çıkmasına izin vermelisiniz. Ancak bu iyilik, sadece bilinç durumunuzda önemli bir değişiklik olduğunda ortaya çıkar.
11) Şimdiki zamanın kıymetini bildiğiniz anda tüm mutsuzluk ve çırpınışlar çözülür ve hayat kolaylaşıp mutlulukla dolar. “Şimdiki zaman farkındalığı” ile yaşadığınızda ne yaparsanız yapın hayatınız, kalite ve sevgi ile dolar.
12) Hayatı yargılamayı bıraktığınız ve onu olduğu gibi kabul ettiğiniz an, zihninizin içinde özgürsünüz demektir. Artık orada sevgi, neşe ve huzur için yer açılmıştır.
13) Sevgi, var olmanın bir türüdür. Duyduğunuz sevgi dışarıda değil, içinizde, derinliklerdedir. Ne siz onu kaybedebilirsiniz ne de o sizi terk eder. Başka bir bedene, yani yüzeysel bir surete bağımlı değildir.
14) Dünyayı kelimeler ve etiketlerle kaplamaktan vazgeçtiğiniz zaman, uzun süre önce kaybettiğiniz mucizevi bir his, yaşamınıza geri gelir. İnsanlığın, düşüncelerinin esiri haline geldiğinde kaybettiği bu hisse ulaşmak, düşünceleri kullanmayı öğrenmekten geçer.
15) “Kafanızın içindeki ses”, sizi siz yapan şey değildir. Bunu bilmek sizi daha özgür kılsa da “O zaman ben kimim?” diye kendinize sormanız gerekir.
Kolektif Kozmos’da yayımlanan, yazar veya çevirmenlerimize ait herhangi bir yazı, çeviri, makale veya haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz ve yayınlanamaz. Sitemizde yer alan içeriklerin izinsiz kullanımı halinde muhataplar hakkında hukuki yollara başvurma hakkımız saklıdır.
Yazının Orijinal Linki
Çeviren: Ceren Ürkmeztürk

Bu senin hayatın; her ne istersen sıklıkla onu yap.

1430ae47d9c374a9[1]

 

 

Bu senin hayatın; her ne istersen sıklıkla onu yap.
Bir şey hoşuna gitmiyorsa değiştir.
İşinden mutlu değilsen bırak.
Eğer yeterince zamanın yoksa televizyon seyretmeyi bırak.
Eğer hayatının aşkını bulmak için bakınıyorsan hemen dur; gerçekten gönülden sevdiğin şeyleri yapmaya başladığında seni bulacaktır.
Aşırı düşünmeyi, analiz etmeyi bir yana bırak, yaşam sade ve yalın.
Tüm duygular güzel.
Birşeyler yerken her bir lokmanın şükranlıkla tadını çıkar,
Yaşam yalın ve basit.
Kalbini, aklını ve kollarını tüm yeni şeylere ve insanlara aç, farklılıklarımız aslında bizi Bir’leştiren.
Yanında oturan kişiye onu neyin heyecanlandırdığını, yaşamına ilham veren tutkunun ne olduğunu sor ve onunla kendi tutku ve hayallerini paylaş.
Sıklıkla seyahat et, kaybolmak kendini bulmana yardımcı olacak.
Bazı fırsatlar hayatta bir kere karşına çıkar, çıktığında yakala ve kaçırma.
Yaşam; tanıştığın ve birlikte birşeyler yarattığın insanlardır, kapanma kutuna, kabuğundan çık ve birşeyler yaratmaya başla.
Yaşam çok kısa, tutkularını giyin ve hayalini kurduğun hayatı yaşa.
Holstee Manifestosu.

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Enerji Topu Oluşturma ve Fırlatma Egzersizleri

blue orb[1]

 

 

Çoğu kişinin sandığının aksine enerji topu oluşturmak göründüğünden kolaydır. İlk enerji topunu oluşturan birisi hemen etrafa fırlatıp cisimleri düşüreceğini uçuracağını zanneder. Fakat bu yanlıştır. Bu etkileri yapabilmek için öncelikle enerji topu oluşturmada gerçekten ustalaşmak gerekir. Şimdi size kendi yöntemimi adım adım yazacağım…
1 – Öncelikle iki elimizi birbirine hızlıca sürtüyoruz. Elimiz ekstrem sıcaklığa ulaşana kadar yapıyoruz bunu.
2 – Sonra zaman kaybetmeden elimizi psi-ball konumuna getiriyoruz.
3 – İki elimizin arasında gidip gelen bir enerji akımı imaje ediyoruz.
4 – Bu enerji akımını hissedebildikten sonra enerji akımının yavaşladığını ve iki elimizin ortasında bir top formuna büründüğünü imaje ediyoruz.
Ve enerji topumuz hazır. 10 saniyeden kısa sürede enerji topunu oluşturabilir hale gelince diğer egzersize geçin.
ENERJİ TOPUNU FIRLATMAK
Evet… İlk egzersizi başarıyla tamamladınız ve artık 10 saniyeden kısa sürede enerji topunuzu oluşturabiliyorsunuz. Tabi ki bu enerji topunu kullanmazsanız bir anlamı olmaz. Enerji topunuzu oluşturunca hemen bir cisme fırlatmayın. İlk önce onu gerçekten oluşturup oluşturmadığınızı kontrol etmek için iki eliniz arasında geçirmeyi deneyin. Sağ elinizden sol elinize, sol elinizden sağ elinize geçirin. Hatta bunda ilerledikten sonra havaya fırlatıp havada yakalamayı deneyin. Havada yakalamayı başardıktan sonra kendinize bir partner bulun ve partnerinizle enerji topu yakalama çalışmaları yapın. Siz atın o yakalasın o atsın siz yakalayın.
ENERJİ TOPU İLE CİSİMLERE ETKİ ETMEK
Şimdi ilk egzersiz olarak avizeyi sallandırmayı deneyeceğiz. Avize yerine telekinezi alıştırmalarındaki sarkaç yöntemi de olur. Hiç farketmez. Yeter ki havaya asılı sallanması kolay bir obje olsun. Enerji topunuzu oluşturun ve onunla biraz oynayın iki eliniz arasında. Topu hissettikten sonra (BURASI ÖNEMLİ) topu bir enerji topu gibi değil de bakkaldan aldığımız o zıplayan toplar gibi düşünün. Cisme fırlatın ve cisme çarpan topun yerden sekerek size geri döndüğünü düşünün. Seken topu havadayken yakalayın ve tekrar atın. Bu egzersizi ne kadar çok yaparsanız o kadar iyi sonuç alırsınız.
Kaynak: Metin Hara

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »