9 yaşındaki bir çocuğun çizmiş olduğu resim. Anlamına gelince…

13882673_1008746609239168_2952530793934813086_n[1]

 

9 yaşındaki bir çocuğun çizmiş olduğu resim. Anlamına gelince…

Denizde tahterevalliye binmiş iki kuş.

Çocuğun açıklaması; İki kuş var biri kafeste diğeri özgür gibi gözüküyor, ama aslında ikiside esir…

Çünkü diğeri uçarsa arkadaşı ölecek…

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Tomris Uyar’a Göre Aşık Olunacak Erkeğin 20 Özelliği

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Evet değişmek. Anlamlı bir yaşama için değişmek. Bu bir ölüm kalım meselesidir. Ne dersiniz

 

denge__turgut_uyar_by_gregorumsamsam-d3hpegx[1]

 

Oysa acemilik. Efendimiz acemilik. Bir taş alacaksınız. Yontmaya başlayacaksınız. Şekillenmeye yüz tutmuşken atacaksınız elinizden. Bir başka taş, bir başka daha. Sonunda bir yığın yarım yamalak biçimler bırakacaksınız. Belki başkaları sever tamamlar. Ama her taşa sarılırken gücünüz, aşkınız, korkunuz yenidir, tazedir. Başaramamak kaygısının zevkiyle çalışacaksınız.

Gelin böyle yapın demiyorum. Durduğum yerde kalmaktan korkuyorum. Şiir bir sanat olayı değildir. Bir yaşama çabasıdır önce. Yaşadığımıza tanıklık eder. Her gün yeni bir dünya içinde, her gün yeniden ve başka etkilerle duygulanan insan, her gün bunları yeni biçimlerle söylemelidir.

Diyeceksiniz ki: böylece ancak bir azınlığa seslenmiş olacaksınız. Bir kere, bu işin kötü yönleri beni hiç mi hiç korkutmuyor. İkincisi sanat bir ceht işidir, eğitim işidir. Tembel kalabalığın keyfine uymak istemiyorum. Sanatçı nasıl uzun çabalamalarla yetişiyorsa okuyucudan da bu gayreti bekler.

Çağımız insanı gitgide rahatına daha düşkün olmaya başladı. Belki her çağda böyleydi. Ama bugünkü kadar mıydı bilmem? Bunda bilimin, endüstrinin büyük payı var. Herkes birbirinin örneği olmayı hiçbir çağda bu kadar istemedi. ‘Yeni Dünya’nın gerçekleşmesi yakın belki de. Bir örnek giyimler, bir örnek şarkılar, bir örnek aşklar. Uçaklar, radyolar, sinemalar durmadan bizi birbirimize benzetmeye çabalıyorlar. Kişiliksiz bir yaşamayı baştacı ettik. Gönüllüyüz. Kişiliksiz bir çağın şiiri de ister istemez kişiliksiz olmak zorundadır. Bu kadar yenilenmiş bir çağın şiiri, şiirin kelimeleri ne kadar eski, bir düşündünüz mü? Hâlâ uçağı, hâlâ Penicilini, hâlâ 70 katlı evleri, hâlâ hesap makinelerini, asfaltları, otoları şiire rahatça yerleştiremedik. Bunları kelime olarak, düşünce/duygu hayatımıza getirdikleri değişmelerle hâlâ şiire getiremedik. Barlarda kadınlarla saygısızca sevişiyoruz, sokaklarda açık saçık gördüğümüz kadınları hayvanca istiyoruz ama şiirde aşık olduk mu hâlâ ağlıyoruz.

Bir de bir kenarda sessiz sedasız bir insanoğlu var. Uyamadığı, maddi manevi her türlü imkânsızlıkları ile uyamadığı değişmenin farkında. Önünden iyice kavrayamadığı birşeyler akıp gidiyor. Durmuş da eskiye hasret mi çekiyor. Hayır. Kendisi ile çekişiyor. Ağır aksak yaşamasının hesabını vermeye çalışıyor. Dünyadan bildik tanıdık şeyler yakalamaya çalışıyor kısacası.

Sorun bir şiir sorunu değildir. Yaşama sorunudur. Zaten ben hiçbir zaman şiiri hayattan ayrı düşünmedim. Hayatımızda olmayan sorun şiirimizde de olamaz.

Evet değişmek. Anlamlı bir yaşama için değişmek. Bu bir ölüm kalım meselesidir. Ne dersiniz?

Turgut Uyar’ın 1956 yılında kaleme aldığı “Efendimiz Acemilik” isimli yazısının son bölümü. Ben Can Yayınları’nın Tomris Uyar tarafından hazırlanan 1999 baskısı “ARZ-I HAL ve sonrası” kitabından alıntıladım. Sayfa 115-116.

Lakin bu metin, orjinalindeki ‘halbuki’lerin ‘oysa’ ‘mesele’lerin ‘sorun’ sözcükleriyle ikame edilmesi gibi dönemin söyleme tarzlarına müdahale edilen iğdiş edilmiş bir versiyondur. Turgut Uyar’ın ve dönemin ‘deme özellikleri’ korunmamıştır. Kitapta belirtilmemiş ama okur bunu bilse gerektir

kaynak: hülya reis facebook sayfası

O yeni Aldığın Balıklar Piranhaymış…

13879382_10155144093439251_4290774647930630413_n[1]

Karikatür kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

BUNU MU İSTİYORSUNUZ?

10374534_10153968382032137_9171069921902729828_n[1]
(Okumadan Geçmeyin)
• Çocuğunuz;
– Varsın, bir çivi bile çakamasın…ama, dersleri iyi olsun.
– Varsın, omuzlarda cenaze taşıyanlara bön bön baksın…ama, matematiği düzgün olsun.
– Varsın, evin çalan telefonuna cevap veremesin…ama, notları yüksek olsun.
– Varsın, eve gelen misafirlerinizle üç kelime konuşamasın…ama, fen lisesine gitmiş olsun.
– Varsın, ağlayan bir çocuk görünce ona gülsün…ama, sınıfın birincisi olsun.
– Varsın,kendisinin fazladan harçlığı olduğu halde; kantinden simit alamayan çocuklarla alay etsin…ama, öğretmenlerinin gözdesi olsun.
– Varsın, başını okşayıp hatırını soran bir yetişkine dönüp; “ Ya siz nasılsınız efendim…” diyemesin…ama, yabancı dili mükemmel olsun.
– Varsın, oyun arkadaşları olmasın…ama, sınavlarda “on” çeksin.
– Varsın;
– Taziye nedir,bilmesin,
– Başın sağ olsun ne demek, anlamasın,
– Geçmiş olsun kime denir,niçin denir, haberi olmasın,
– Uğurlar olsun, ne anlama gelir farkında olmasın,
– Ama… karneleri süper olsun.
– Evet…varsın, tek dostu olmasın…ama, iyi gelir getiren bir mesleği olsun…öyle mi…
• Bu çocuğu bu hale nasıl mı getirdiniz:
– Bandı üç ay geriye sararak, çocuğunuzla “nelerden ibaret” olan iletişiminizi dinlemek ister misiniz;
– “Oğlum, çıkar üstünü-başını…doğru derslerinin başına…
– Kızım, öğrenemedin gitti şu işi…hafta içi sokak-mokak yasak…
– Ne gezmesi…sen önce ödevlerini bitir.
– Oyun mu…gelmeyeyim yanına…
– Geçen dönemin berbat karnesini unuttuğumu sanma…
– Birazdan tek tek bakacağım ödevlerine…
– Yavrum, bıktım ama her akşam ders çalış demekten…
– Şu odanın hali ne küçük bey…
– Hayır efendim…siz de ana-baba olunca her akşam bol bol televizyon izlersiniz…
– Haftaya veli toplantısı var biliyorsun değil mi küçük hanım…
– Çocuklar…kesin şamatayı da elime sopa almayayım…
• Çocuğunuzla bilmem ama,bu tarzınızla kimseyle iletişim kuramazsınız.
• Mesela, çocuğunuz hakkında şunları hiç merak ettiniz mi:
– Elinin neye yatkın olduğunu,
– Gönlünün neler arzuladığını,
– Dilinin neye uyumlu olduğunu,
– Gözlerinin zevkini,
– Hangi oyunlardan hoşlandığını,
– Neleri “merak” ettiğini,
– Arkadaşları ile en çok hangi oyunları oynadıklarını,
– Hangi oyunlarda başarılı olduğunu,
– Futbolla ilgisini, basketle arasını, satrançla havasını…hiç merak ettiniz mi acaba.
– Bisiklet sürmeyi öğrenip öğrenmediğini,
– Resim dersiyle ilgisini,
– Müzikle arasını…hiç mi sormadınız…
• Öyleyse çocuğunuzla:
– Ayağı yere basan bir iletişim kuramazsınız.
– Her sözünüze tepkili olması,
– Lafı ağzınıza tıkaması,
– Bazen de sizi terslemesi,
– Hayallerinizin suya düşmesi…hep bundandır…canım kardeşim.
ÜSTÜN DÖKMEN
(Okuduysak başkaları da okusun diye paylaşalım)

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Çıkalım şu marketten!

44[1]

 

Markete gittiniz. Yeşil sapları, şık karton kutuları, minik yeşil etiketleri, tek renk, tek ses, tek yürek halleri, yüksek fiyatlarıyla tezgahların yıldızı, kan kırmızı domatesler. Yemediniz mi daha? Yiyeceksiniz! Zira onlar, modern dünyanın gurur kaynakları. “Tatmin olma” duygusu köreltilmiş, “yeter” sözünü defterinden çoktan silmiş insan evladının zeka ürünleri onlar. Onlara şimdi domates diyorlar. Devasa seralarda, tümüyle bilgisayar kontrolünde, topraksız koşullarda (su kültürü) yetişiyorlar. Her birinin köküne birer serum hortumu bağlı, damla damla dökülüyor azotlar, fosforlar, kalsiyumlar…
Hava mı lazım? Pompalar var, suyun içine gerektiği kadar hava basıyor.
Güneş mi lazım? Cıvalı ampuller var, fotosentezi artıran yüksek basınçlı ışık basıyor.
Kuş mu lazım? Aşkolsun! Zamanı gelince, salınıyor bambus arıları içeri, dölleniversinler, kurda kuşa muhtaç olmadan. Çünkü onlar doğanın güvensiz derbederliğine terk edilemeyecek kadar değerliler. Onlar, öbür dünyaya giderken yanımızda götüreceğimiz yatlar, katlar, plazmalar, plazalar…

Hâlâ markettesiniz. Süt içip kemikleri geliştirmek gibi bir inancın peşinde, dolaşıyorsunuz raflarda. O, beyaz sıvının içinde protein, vitamin, bir sürü bakteri, mineral filan olduğunu düşünüyorsunuz. Nasıl söylemeli, bilmem ki? Aramızda kalsın ama, onun içinde artık bir şey yok! İyisi mi bunu size, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nden Prof. Dr. Ahmet Aydın söylesin: “Süt sağlıklı bir içecekken, raf ömrünü uzatmak için pastörizasyon, yüksek ısı uygulaması (UHT) ve homojenizasyonla çok zararlı bir ürün haline getiriliyor. Bu işlemlerle sütün içindeki tüm bakterileri öldürülüyor. Pastörizasyon, sütün vitamin ve mineralle zenginleşmesini engelliyor, sindirim enzimlerini tahrip ediyor, tahrip olan ve sindirilmeyen protein parçacıkları, bağırsaktan kanımıza geçiyor, vücut da bunları düşman olarak algılıyor ve bağışıklık sistemini tahrip ediyor. İnsan vücudu tahrip oluyor ve alerjik hastalıklara, bağışıklık sistemi hastalıklarına, romatizmal hastalıklara neden oluyor. Çocuklarda görülen kronik orta kulak iltihabının altında da süt kullanımı vardır.”

Hadi bunları geçtik bir kalem. Siz o sütü veren ineğin başına gelenlerden haberdar mısınız? İnek inek olmaktan çıkalı çok oldu. Ağaç talaşı, mermer tozu dahil önüne konan her şeyi yiyen, bol hormon ve antibiyotikle ayakta durabilen, deri kaplı et parçaları onlar. Günde 100 kilo süt veren inek yaptılar! Ne demek biliyor musunuz bu?

Alışverişe devam
Market arabasını sürmeye devam. Üzümleri gördünüz mü? Sanki bağdan yeni gelmişler. Dipdiri, ipiriler. Nereden geliyor bunlar? Şili’den. Şili mi? Evet! Kaç gündür buradalar? Üç-beş gün oldu. Düşünün, Şili’nin bir köyünde topluyorlar bunları. Uzun yolculuklar sonunda buralara geliyor.

Bir süre bizim manavda bekliyor. Alıyorsun eve getiriyorsun, evde de üç-beş gün daha, bana mısın demiyor mübarek. İyi ama, nasıl? Şahane şeyler var, adına ilaç diyorlar. Üzümlere verilen bu ilaçlardan birinin etiketindeki faydaları sayalım mesela: Dane büyüklüğünü artırır, dane ağırlığını artırır, dane şeklini daha düzgün olarak değiştirir, tam olgunlaşmada bile daneye parlak sarı yeşil rengini verir, güçlü üzüm çöpüne rağmen dane sıkıca sapa bağlı kalır, bu yüzden yükleme taşıma esnasında danelenme nedeniyle olabilecek kayıplar azalır, dayanıklı ve dirençli kabuk sayesinde hasat ve hasat sonrası olabilecek yaralanmalar en aza iner, hastalıklara direnç katar, kullanım dozu yükseldiğinde sofralık üzümlerde hasadı geciktirir, yüksek kalite ve standart sağlar, raf ömrü uzar.
“Oyy! İçime fenalık geldi, çıkart beni buradan” diye feryatlar eden okura biraz sabır.

Kayseri’ye gittiniz, eh dönüşte adettir memlekete biraz mantı götürülür. En ünlü mantıcının önünde durdunuz. Yol uzun ama mantılar vakumlu paketlerde, hiçbir şey olmaz bunlara. “Taaa Amerika’ya gönderiyoruz biz, hiç merak etmeyin” diyor satıcı. Aldınız birkaç paket, doğru evdeki derin dondurucuya. Günün birinde canınız çekti, attınız mantıları kaynar suya. Ama bu nasıl tat? Kıyması mı farklı, ne? Cahillik içinde yüzen okura bir bilgi daha: O, mantının raf ömrü uzasın diye içine konan azot gazının zamanla gıdayı zehirlemesinden kaynaklanan tat. Şimdilerde adlarına “gıda gazı” diyorlar.

Besinlerin raf ömürlerini uzatmak için içlerini gazla dolduruyorlar. Azot gazı da oksijen istenmeyen durumlarda inert atmosfer oluşturarak gıdaların kısa sürede bozulmasını önlüyor. Mesela, taze etlere de oksijen gazı veriyorlar ki, hep taze, kıpkırmızı görünsün. Yasal bunlar, girin internete “gıda gazı” diye, görün neler yediğinizi raf ömrü uğruna.

Daha durun! Petunya ve karnıbahar geni konmuş mısırlardan yapılan cipsleri de yiyeceksiniz. Geceleri de bahçenizi denizanası geniyle donatılmış buğdaylarla aydınlatacaksınız. Diyebilirsiniz ki, “hep olumsuz tarafından bakma, bu gelişmeler olmasa açlığın önüne geçilemez”. İyi ama açlığın nedeni gıda üretimindeki yetersizlik değil ki! Tam tersine, bugün dünyada gıda üretiminde fazlalık var. Öyle ki, tüm üretilen besinleri toplayıp dünyadaki insan sayısına bölseniz, kişi başına günlük 2720 kilokalori gıda düşüyor. Bu hepimizi besler de, yusyuvarlak bile yapar. Sorun gıda üretiminin yetersizliği değil, aç olanların gıda alacak paralarının olmaması.

Ama, daha da vahimi, biz de o süt, domates, üzüm gibi oluyoruz. Neye ağlayıp neye güleceğimizi birileri bize anlatıyor. Kimi sevip kimden nefret edeceğimizi de. İnsan ilişkilerini artık klavye ve monitor üzerinden kuruyoruz. Tanışmadığımız insanlarla klavyelerle kavga ediyoruz. Gün geliyor, öldürüyoruz. Adına “bilgi” dedikleri rafine verilerle zihnimizi doldurup enselerinde barkod yapıştırılmış mamül ürünler oluyoruz. Bir an önce çıkmak lazım bu marketten, hadi durmayın, acele edin. Çıkın dışarı, “Ben sütçümü, yoğurtçumu istiyorum” deyin. “Eciş bücüş mısırları, yamuk yumuk pembe domatesleri de istiyorum” deyin. “Adını, sanını, derdini tasasını bildiğim manavımı da istiyorum” deyin. Hele bir başlayın istemeye, arkası gelir mutlaka. Benden söylemesi, yoksa yapıştıracaklar barkodu ensenize.

KAYNAK: GIDA GÜVNLİĞİ HAREKETİ

Bitki Alemi, Ortaya Karışık kategorisinde yayınlandı. 16 Comments »

Dilekleri hazırlayın! Saatte 200 gök taşı kayacak! Perseid Meteor Yağmuru başlıyor!

 

perseidn

 

1992 yılında Dünya’nın yakınlarından geçen Swift-Tuttle kuyruklu yıldızından arda kalan kalıntılardan oluşan Perseids ya da Perseid gök taşı yağmuru, en bilinen gök taşı yağmurlarından biri. Bu meteor yağmurları, Güneş’in etrafında dönüşü sırasında Dünya’nın bu kozmik toz bulutuna rastlaması sonucu gerçekleştiğinden her yıl aynı dönemde gözlemleniyor.[1]

perseid-meteor-2014

Her yıl Temmuz sonu – Ağustos başı civarında gözlemlenebilen olay en yoğun 12 Ağustos’u 13 Ağustos’a bağlayan gece gözlemleniyor. 1862 yılında keşfedilen Swift-Tuttle kuyruklu yıldızının kalıntıları olan perseuslar, bu yıl 17  Temmuz 24 Ağustos tarihleri arasında gözlenebilecek. Bu şahane olay, Perseus Takımyıldızı bölgesinde gözlemlendiğinden Perseid gök taşı yağmuru adı veriliyor.

Perseid_meteor_and_Milky_Way

NASA Meteor Uzmanı Bill Cooke, bu yıl, eski yıllarda görüldüğü gibi saatte ortalama 80 yerine 150-200 meteor görebileceğimizi belirtiyor. 

perseidz

 

Peki Ne Zaman, Nasıl ve Nerede İzleyebilirim?

perseid

Güneş battıktan sonra saat sınırlaması olmadan bulunduğunuz her şehirden (ışıksız ve şehirden uzak olmanız gözlem şansınızı arttırır) gözleyebilirisiniz. Kısaca, başka bir şehire gitmenize gerek olmadan bulunduğunuz yerde, yüksek ve açık havada gözlem yapabilirsiniz.

perseidn

Herhangi bir gözlem aleti kullanmanıza gerek yok, geniş alanda rahatlıkla görebilirsiniz. Yönünü bulmak için “Google Sky Map” uygulaması ile de Perseus Takımyıldızını rahatlıkla bulabilirsiniz.

perseidc

En basit açıklama ile Kuzey yönünde, karşınıza bakın, maalesef şehir içinde binalardan dolayı erken saatlerde gözlenemeyebilir. Eger gec saatleri beklerseniz rahatça görebileceginiz bir konuma gelecekler.

perseid-meteor-2010

Metoeor yağmuru çok basit bir anlatım ile, Güneş yörüngesinde yolculuk yapan kuyrukluyıldız kalıntıları ile Dünya yörüngesinin kesişmesi sonucu atmosferden mm çapında taşların Dünya yüzeyine hareketi anlamına geliyor. Korkutucu bir durum olmaması ise bu görsel şölen adına mutluluk verici.

perseid-meteor-shower-2012

Kaynak: çokiiya.com

perseidn

 

Ortaya Karışık kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Kansızlığa Karşı Savaşan 5 Besin

images[9]

 

Tıp dilinde anemi olarak bilinen kansızlık pek çok farklı şekilde tanımlanabilen bir kan rahatsızlığıdır. Kanın elementlerinden alyuvar olarak adlandırılan kırmızı kan hücrelerinin eksikliği olarak bilinmektedir. Alyuvarların yetersizliği ile hemoglobin adı verilen protein vücuda oksijen taşıyamaz ve bu durumda kansızlık gelişebilir.

En sık görülen anemi çeşidi demir eksikliğine bağlı anemidir. Özellikle süt çocukluğu, adolesan dönemlerinde ortaya çıkan anemi, artan demir ihtiyacının beslenme yoluyla karşılanamamasından kaynaklanabilir.

Demir eksikliğine bağlı anemi özellikle çocuklarda zihinsel ve bedensel gelişimi etkileyebilmektedir.

Demir minerali vücutta üretilmediği için besin yoluyla alınmaktadır. Demir mineralinden fakir besinlerle beslenmek demir eksikliğinin sebeplerinden olabilmektedir.

Yapılan çalışmalarda, demir minerali eksikliği nedeniyle bazal metabolizması yavaşlayan kişilerde kilo verme problemleri yaşayabileceği görülmüştür.

Demir Eksikliği Belirtileri ;
◾Yorgunluk, halsizlik
◾Bağışıklık sisteminin zayıflaması
◾Sinirlilik
◾Depresyon
◾Solgun cilt
◾Çarpıntı ve nefes darlığı
◾Tahriş olmuş dil

Hekim tarafından önerilen ilaçlar düzenli olarak kullanılmalı ve demir içeriği yüksek besinlerle desteklenmelidir.

Demir İçeriği Yüksek 5 Süper Besin

Besinlerde biyo-yararlanımı yüksek ‘’hem demir’’ ve biyo-yararlanımı düşük ‘’non hem demir’’ olmak üzere iki ayrı demir formu bulunmaktadır. Hem demir hayvansal ürünlerde, non-hem demir ise bitkisel besinlerde, yumurta, süt ve süt ürünlerinde bulunur. ‘’Hem demir’’ yaklaşık %20 oranında emilirken ‘’non hem demir’’ %5 oranında emilir.

Bu nedenle, demiri hem hayvansal hem de bitkisel besinlerden almak faydalı olacaktır.

Dut Kurusu, Üzüm Kurusu ;

Kalsiyum ve demir deposu olan dut ve üzüm kurusu aynı zamanda B1, B2 ve C vitaminleri de içermektedir.

Kırmızı Et ve Karaciğer;

Özellikle kırmızı et ve sakatatlar biyo yararlanımı yüksek demir içeriğine sahiptirler.

Kabak Çekirdeği;

İçeriğindeki demir mineralinin yanında A, C, E, K vitaminleri, bakır, çinko, kalsiyum, magnezyum, manganez mineralleri ve Omega-3 yağ asidi bulunmaktadır.

Ispanak ;

Diğer sebzelere göre protein açısından zengin sayılan ıspanak, doymamış yağlar ve lif açısından da zengindir. Ayrıca bol miktarda demir, potasyum, sodyum, kalsiyum, magnezyum içermektedir.

Pancar;

İyi bir antikanserojen olan pancar birçok vitamin ve mineral açısından zengindir.

** C vitamini demir mineralinin emilimini artırmaktadır. Örneğin et ürünlerinin yanında limonlu yeşil bir salata yemek et içerisinde bulunan demirin emilimini artıracaktır.

Dyt. Çağla Çevik

Bitki Alemi kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Gerçekten de cennet ve cehennem var mıdır?”

 

Bir Samuray, üstadın karşısına dikilip şu soruyu sordu:
“Gerçekten de cennet ve cehennem var mıdır?”
Üstad: “Kimsiniz?”
“Bir samurayım.”
“Sen mi?” diye dudak büktü Usta , “Kendine baksana bir… Hangi efendi senden doğru dürüst hizmet umabilir? Daha ziyade dilenciyi andırıyorsun!”
Sinirden kıpkırmızı kesilen samuray kılıcını çekti.
Usta susmak bilmiyordu: “Vay! Kılıcı da varmış! Ama o kadar beceriksize benziyorsun ki nasıl olsa kafamı kesemezsin!”
Kanı beynine sıçrayan samuray kılıcını kaldırdı.
Ustaya vurmaya hazırdı. O anda Usta sakince, “işte cehennemin kapıları böyle açılır” dedi.
Ustanın serinkanlı tavrına şaşıran samuray kılıcını kınına soktu ve saygıyla eğildi.
Üstad sözünü şöyle bitirdi: “Cennetin kapıları da böyle açılır.”

Öfke:cehennem ,cennet ise öfkeni fark edip durdurdugun an…..

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Neden Karşılaştığımız Her İnsanın Değil de Çok Küçük Bir Azınlığın Kokusu Bize Çekici Geliyor?

SZpi3jjrf4YWiQbN-636022070047922821[1]

 

 

Hayatımızda unutamadığımız kokular vardır. Kokularını beğendiğimiz insanlar ise her zaman kısıtlıdır. İngiltere’de yapılan bir deney ile bu durum açıklanmış. Olaylar çok farklıymış.

uğruna dünya’yı mars’a bağlayacak kesintisiz 4 şeritli otoyol uzunluğunda düzülen şiirlerin, methiyelerin yanında, insanın bilinçsiz de olsa içgüdüleri ve mevcut genlerinin etkisiyle yaptığı rastgele gibi görülen seçimlere bir örnektir sevgilinizin mis gibi kokması…

peki neden dışarıda her gün karşılaştığımız her insanın değil de, sadece bu kalabalıktaki çok küçük bir azınlığın kokusu bize çekici geliyor ?

ingiltere’deki bir üniversitede bununla ilgili bir deney yapılıyor (şimdi tam ismini hatırlamadım bu üniversitenin. izlediğim belgeseli bulunca burayı editleyeceğim. “isviçreli bilim adamları” muamelesi çekmeyin…). o sırada kampüste eli cebinde dolaşan rastgele bir bebeyi seçip alıyorlar labaratuvara. daha sonra da önüne 11 tane ağzı sıkı sıkıya kapalı kavanoz koyuyorlar. bu kavanozların içinde de 11 tane t-shirt bulunmakta. bu 11 ayrı t-shirtü de deneyden 4 gün öncesinde 11 ayrı hatuna dağıtıyorlar ve bu 4 gün boyunca yatarken, spor yaparken ve gündelik hayatlarında üstlerinden hiç çıkarmamalarını söylüyorlar. 4. günün sonunda da t-shirtlere sinen ter ve vücut kokularını muhafaza etmek için bu kavanozlara koyup ağzını hava almayacak şekilde kapatıyorlar.

denekten istenilen şey ise kavanozları tek tek açarak t-shirtleri kendisine en güzel ve çekici gelen kokudan, en itici ve kötü gelen kokuya doğru sıralaması oluyor. bizimoğlan rasgele bir kavanozu açıp şöyle derin derin kokluyor ve “oo bu harika kokuyor…” diyip başlara koyuyor. hatta ara ara dönüp o başa koyduğu t-shirtü tekrar tekrar kokluyor “doyamadım ya la…” diye… rasgele bir tane daha açıp kokladıktan sonra resmen yüzünü ekşiterek “bizim spor salonundaki bebeler bundan daha az ter kokuyor yaw bu nasıl bir şeydir…” diye son sıralara atarak sıralamasına devam ediyor. en sonunda da 11 tanesini en güzel kokudan, en kötü kokuya doğru sıralıyor…

şimdi asıl deneyimizin can alıcı kısmına geliyoruz. deneye başlamadan önce deneyi yapan bilim insanları hem bu elemandan hem de 11 hatundan kan örnekleri alarak dna analizlerini çıkartıyorlar… burada incelenen konu ise doğuştan gelen bağışık olduğumuz hastalıklar. her insan kendi gen havuzuna göre doğuştan belirgin hastalıklara bağışık olarak doğarlarmış. yapılan dna analizine göre de bizimoğlanın ve hatunların doğuştan bağışık olduğu hastalıkların bir listesi yapılmış. atıyorum a’dan z’ye kadar bir hastalık skalası belirleyelim örnek verebilmek için. erkek denek a-b-c-d-e hastalıklarına bağışık olarak doğmuş…

sonraki adımda da kendisinden kavanozların altına konulmuş kağıtları açması isteniyor. denek önce kendisine en kötü gelen kokuya ait olan kavanozun kağıdını açıyor ve görüyor ki nasıl kendisi a-b-c-d-e hastalıklarına bağışık doğduysa bu t-shirtü giyen hatun da birebir aynı hastalıklara bağışık olarak doğmuş.

sonra ortalarda bir kavanozun kağıdına bakıyor. bundaki hatun da atıyorum a-b-t-h-j hastalıklarına bağışık doğmuş. en sonunda da koklamaya doyamadığı t-shirtün sahibinin durumuna bakıyor ki hatun oğlanın bağışık olduğu bütün hastalıklardan tamamen farklı hastalıklara bağışık doğmuş. yani oğlan a-b-c-d-e hastalıklarına bağışıkken bu en güzel kokan hatun u-ü-v-y-z hastalıklarına bağışık…

yani burada koku faktörünü etkileyen şey gelecek nesillere en sağlıklı çocuğu getirebilmek… siz kendiniz gibi aynı bağışıklıklara sahip bir kadınla birlikte olduğunuzda çocuğunuz da aynı dar havuzdaki bağışıklıklarla doğma eğilimi gösterebilmekte. lakin siz bu skalayı ne kadar genişletirseniz aynı şekilde doğacak çocuğunuz da o derece daha çeşitli hastalığa bağışık şekilde doğma şansı kazanacaktır. bunu insanın konuşarak ya da görerek anlaması mümkün olmadığı için bu seçimi kokular sayesinde istemsizce yapıyoruz.

kaynak: ekşişeyler

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

HAYATI ERTELEME …

13770458_511072612436570_3000638317744476895_n[1]
Kırmızı elbisesi gardırobunda asılıydı, Annem ölürken,
O tüm yaşamı boyunca giydiği,
Dizi dizi koyu renkli, eski elbiselerin yanında
Adeta sırıtıyordu.
Beni çağırmışlardı
Ve annemi gördüğüm anda
Çok fazla ömrünün kalmadığını anlamıştım.
Kırmızı elbiseyi görünce ,ona
“Anneciğim, ne kadar güzel bir elbise bu böyle!” dedim.
“Hiç üzerinde görmemiştim”
“Hiç giymedim ki ” dedi usulca.
“Otur yanıma Millie,
Eğer ölmeden önce başarabilirsem
Sana bir ders vermek istiyorum.”
Yatağın kenarına ilişiverdim.
Annem derin bir soluk aldı,
Hiç tahmin edemeyeceğim kadar derin bir soluk.
“Çok fazla vaktim kalmadı ama,
Artık bazı şeyleri görebiliyorum,
Size hep iyi şeyler öğrettiğime inanırken,çok yanlış şeyler
öğrettiğimi fark ettim.”
“O nasıl söz öyle anneciğim ?”
“Öyle,her zaman , iyi bir kadının
Asla önce kendisini düşünmemesi gerektiğine inandım,
Hep başkalarını düşünmeliydim kendimden önce.
Onun, bunun, her zaman
Herkesin isteklerini yerine getirmeliydim,
Benim isteklerim ise, başkalarının isteklerinin altında
ezilip kaldı hep.
Belki günün birinde benim isteklerim de gerçekleşirdi.
Ama o gün hiç gelmedi.
Tüm yaşamım böyle geçti, fedakarlıklarla.
Baban için, erkek kardeşlerin ve kız kardeşlerin için, senin için yaptığım fedakarlıklarla.”
“Evet , anneciğim, bir annenin yapabileceği her şeyi yaptın.
“Ah, Millie ah, ne senin için,
Ne de onlar için yaptıklarımın bir yararı olmadı.
Anlamıyor musun?
Sizlere hataların en kötüsünü yaptım.
Kendim için hiçbir zaman hiçbir şey istemedim.!”
“Baban şimdi yan odada,öfkeyle duvarlara bakıyor.
Doktor ona öleceğimi söyleyince,
Yanıma geldi ve ölmeden önce öldürdü beni.
“Ölemezsin, beni işitiyor musun?
Bana ne olacak sen ölünce?.”….
Evet, çok zor olacak , biliyorum.
Mutfakta tavanın bile nerede olduğunu bilmez , biliyorsun.”
“Ve sizler, çocuklarım,
Her zaman, hepinize koştum.
Haftanın yedi günü
Evde ilk uyanan, son yatan hep ben oldum.
Yanık ekmekleri ve en küçük çöreği hep ben yedim.”
Bir kadının verici olmaktan öte bir görevinin olmadığını,
Hatta bir kadının verici olmazsa, var olmadığını öğrendiler.
Biriktirdiğim her kuruşu,
Giysilerinize, kitaplarınıza harcadım,
Çoğu zaman gereksiz bile olsa.
Yaşamımda bir kez bile , alışverişe çıkıp,
Kendime güzel bir şey satın almadım.
“Sadece geçen yıl, gördüğün o kırmızı elbiseyi aldım.
Sakladığım bir yirmi dolarım vardı.
Tam çamaşır makinesini tamir ettiririm o parayla derken,
Eve o koskoca paketle döndüm o gün.
Baban çok üzdü, yıktı o gün beni.
“Böyle bir elbiseyi nereye giyeceksin ki?
Operaya mı gideceksin yoksa?
Sanırım haklıydı. O elbiseyi hiç giymedim,
Mağazada denemek için giymekten başka.
“Ah Millie, eğer bu dünyada kendini düşünmezsen,
Öbür dünyada mutlu olunur sanırdım.
Ama artık inanmıyorum buna.
Bence Tanrı, isteklerimizi bu dünyada
Ve şimdi gerçekleştirmemizi istiyor bizden.
“Millie, şimdi bir mucize olsa
Ve bu yataktan kalkabilsem,annen çok farklı bir insan olurdu.
Ama ben sıramı böyle savdım.
Belki zor olurdu öğrenmem,
Ama öğrenirdim Millie, ÖĞRENİRDİM!
Annemin bana son sözleri şunlar oldu;
“Millie, benim yolumdan gitme,söz ver bana.”
Anneme söz verdim.
Annem ise sırasını savdı..
Ve son nefesini verdi.
Buna benzer pek çok şey okumuşuzdur. Hemen hepsi de yaşamı ertelemememiz gerektiğini ve her günü yaşamın son günü gibi yaşarsak, yaşama anlam katacağımızdan söz eder. Ben bunu okurken çok sevdiğim bir dostumu hatırladım. Yirmi yıllık evliliğini ihanet nedeni ile bitirme noktasındayken yanındaydım ve ağlıyordu. “Biliyor musun?” dedi, “Ben niye ağlıyorum?”
“Yirmi yıldır hemen her gün pilav yaptım, evdekiler seviyor diye.Kimi gün şehriyeli, kimi gün domatesli, kimi gün bulgur.
Bir tek gün bile sade pilav pişirmedim.
Oysa benim en sevdiğim Sade pilavdı….!!

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

ALBERT EINSTEIN DAN 10 HAYAT DERS…

images[6]

1-Merakınızın peşinden gidin

“Benim özel bir yeteneğim yok Yalnızca tutkulu bir meraklıyım”

Sizin merakınızı çeken nedir? Neyi en çok merak ediyorsunuz? Benim merak ettiğim neden bazı insanların başarılı olup bazılarının olamadığıdır Bu yüzden yıllarca başarı üzerine çalıştım Merakınızın peşinden giderseniz başarıya ulaşırsınız

2 Azim paha biçilmezdir

“Çok zeki olduğumdan değil, sorunlarla uğraşmaktan vazgeçmediğimden başarıyorum”

Belirlediğiniz yolun sonuna ulaşacak kadar sabırlı mısınız? Posta pullarının gideceği yere varasıya kadar mektuba yapışıp kalmasından ötürü çok değerli olduğu söylenir Posta pulu gibi olun ve başladığınız işi bitirin

3 Bugüne odaklanın

İki atı aynı anda süremezsiniz Bir şeyler yapabilirsiniz ama her şeyi yapamazsınız Şimdiye odaklanın ve bütün enerjinizi şu anda yaptığınız işe verin

4 Hayal gücü güç verir

“Hayal gücü her şeydir Sizi bekleyen güzelliklerin önizlemesi gibidir Hayal gücü bilgiden daha önemlidir”

Hayal gücünüz geleceğinizi belirler Einstein şöyle der: ?Zekanın gerçek göstergesi hayal gücüdür, bilgi değil? Bu yüzden hayal gücünüzün hantallaşmasına izin vermeyin

5 Hata yapın

“Hiç hata yapmamış bir insan yeni bir şey denememiş demektir”

Hata yapmaktan korkmayın Eğer nasıl okuyacağınızı bilirseniz hatalar sizi daha iyi bir konuma getirebilir Başarılı olmak istiyorsanız yaptığınız hataları üçe katlayın

6 Anı yaşayın

“Ben geleceği hiç düşünmem, ne de olsa gelecektir”

Geleceği ayarlamanın tek yolu olabilidiğiniz kadar şimdide olmaktır Şu anda dünü ya da yarını değiştiremezsiniz Önemli olan tek an şimdidir

7 Değer yaratın

“Başarılı olmaya değil, değerli olmaya çalışın”

Zamanınızı başarılı olmak için harcamayın, değerler yaratın Eğer değerli olursanız başarı kendiliğinden gelecektir

8 Farklı sonuçlar beklemeyin

“Delilik: Aynı şeyleri tekrar tekrar yapıp farklı sonuçlar beklemek”

Her gün aynı rutinde yaşayarak farklı görünmeyi bekleyemezsiniz Hayatınızın değişmesini istiyorsanız kendinizi değiştirmelisiniz

9 Bilgi deneyimden gelir

“Bilgi malumat değildir Bilmenin tek yolu deneyimlemektir”

Bir konuyu tartışabilirsiniz ama bu size sadece felsefi bir anlayış kazandırır Bir konuyu bilmek istiyorsanız onu deneyimleşmelisiniz

10 Kuralları öğrenin, daha iyi oynayın

“Oyunun kurallarını öğrenmek zorundasınız Böylece herkesten iyi oynayabilirsiniz”

Yapmanız gereken iki şey var Birincisi oynadığınız oyunun kurallarını öğrenmek İkincisi ise oyunu herkesten iyi oynamayı istemek Bu iki şeyi yaparsanız başarı sizinle olur!

Yaşam… Günün Fotosu…03/08/2016

IMG_1573

Günün Fotosu kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Hangi Renk Hangi Hastalığa İyi Gelir…

 

renk-terapisi_450[1]

Mavi: Gergin insanların rahatlamasına yardımcı olur.

Yeşil: Kalp problemlerinde yararlıdır .Kırık kemiklerde ve doku hasarının iyileşmesinde yardımcı olur

Turuncu: Safra taşı, göğüs problemleri, artritler ve sindirim sisteminde etkilidir. Enerji verir.

Sarı: Sindirim sistemi sorunlarında özellikle mide sorunlarında işe yarar. Mutluluk verir.

Lacivert: Cesaret, iç huzur zeka geliştirir. Göz, kulak, burun, cilt sorunları, ülser ve aknede bu renge bakmak işe yarar.

Kırmızı: Kan hastalıkları ve anemiye iyi gelir. Adrenalin salgısını arttır.

Mor: Çok duygusal kişilere uygundur. Aşırı yeme isteğimizi durdurur.

kaynak luna akademi

 

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Dünyadaki En İyi 6 Alkali Gıda

 

Ciddi hastalıkların oluşmasını önlemek için kan pH’ının dengede durması gerektiğini biliyor muydunuz? Bunu göz ardı ediyor olsanız da, sağlığımızı etkileyen rahatsızlıkların çoğu fazla asitlik derecesi ile bağlantılıdır, bunun sebebi de kötü beslenme düzenidir.

Maalesef günümüzde marketlerin çoğu asit üreten ve kalorilerle yüklenmiş olan yiyeceklerle doludur.

İnceltilmiş taneler, işlenmiş yiyecekler ve kırmızı et bu etkilere sebep olan gıdaların olduğu uzun bir listenin sadece küçük bir kısmıdır.

Bir de bunların hepsine stres ve çevreye bırakılan toksik maddeleri de eklerseniz, zamanla daha çok insanın hasta olması veya sağlık problemleri yaşaması sürpriz değildir.

Şanslıyız ki, alkali yiyecekler, antioksidan bakımından zengin ve yaşamsal besinler alarak, negatif etkileri önlemek için kanınızın pH’ını dengeleyebilirsiniz.

Bunları beslenme düzeninize dahil etmeniz kesinlikle gereklidir, bu yüzden bugün sizinle aklınızda tutacağınız en iyi 6 yiyeceği paylaşacağız.

1. Ispanak

ıspanak

Besinsel açıdan çok zengin olan yiyeceklerden birisi ıspanaktır. İçinde vitamin, mineral, protein ve vücudun birçok temel fonksiyonuna yardımcı olan lif bulunur.

Diğer yeşil gıdalar gibi, ıspanak da klorofil bakımından zengindir. Klorofil kana faydası olan, alkalileştirme özelliği bulunan bir maddedir.

Ispanak yiyerek şunları alırsınız:

  • Vitamin (A, C, B2, B9, E ve K)
  • Mineral (Manganez, magnezyum, potasyum, kalsiyum ve demir)
  • Besinsel lif

2. Kara lahana

Kara lahana turpgillere özgü alternatif tıpta vücuda detoks yapma ve kolesterolü azaltma yeteneğiyle öne çıkan bir sebzedir.

Oksidatif zararı önleyen ve çeşitli kanser hücrelerinin oluşmasını engelleyen bir çok antioksidan barındırır.

Diğer sebzeler kadar ünlü olmasa da, en iyi alkali yiyeceklerden birisidir.

Genel olarak, kara lahana şunlar bakımından iyi bir kaynaktır:

  • Vitamin (A, C ve K)
  • Glukozinolatlar
  • Klorofil
  • Mineral (potasyum, çinko ve demir)

3. Salatalık

salatalık

Salatalığın temel faydaları %95’inin su olmasından dolayı gelir. Bu sadece onu kalori bakımından en düşük sebzelerden biri yapmakla kalmaz, ayrıca doğadaki en alkali yiyeceklerden de birisidir.

Salatalık, lignan gibi kronik hastalıkları önleme ile ilişkilendirilen antioksidanlardan önemli bir miktarda barındırır.

Bunlarla ilgili en iyi kısım da şudur; o kadar çok yönlüdürler ki beslenme düzeninize birçok şekilde dahil edilebilirler. Bu da salatalığı alkali beslenme bakımından harika bir temel gıda haline getiriyor.

İçindeki bazı besinler şunlardır:

  • Vitamin (A, C, K, ve B kompleks)
  • Mineral (magnezyum, selenyum, bakır, potasyum, demir ve çinko)

4. Brokoli

Beslenme ve sağlık için herkes beslenme düzenine haftada en az 4 porsiyon brokoli eklemelidir.

Bu sebze klorofil, antioksidan ve besinsel lif bakımından çok zengindir ve bunlar da kan asitliğini azaltır ve fazla toksini uzaklaştırır.

Kardiyovasküler sağlığı iyileştirmek, metabolik süreci desteklemek ve bağışıklık sistemini güçlendirmek için de önerilmektedir.

Şunlar bakımından iyi bir besin kaynağıdır:

  • Vitamin (A, B2, B6, B9 ve K)
  • Mineral (manganez, potasyum, magnezyum ve kalsiyum)
  • Protein

5. Avokado

avokado

Çoğu insan avokadoyu beslenmesine dahil etmez çünkü kalorisinin %85’i yağdan gelmektedir.

Fakat bu yanlıştır, çünkü avokadonun içindeki yağlar kilo almaya katkısı olmayan sağlıklı yağlardır.

Aksine, kolesterol seviyesini düşürmeye yardımcı olur ve yüksek yoğunluklu lipoproteinleri artırır.

İçeriği vücudun asitliğini azaltır ve iltihapa neden olan süreçten kaynaklanan dengesizliklere karşı vücudu korur.

Avokado şunları içerir:

  • Besinsel lif
  • Vitamin (B5, B6, B9, C ve K)
  • Potasyum

6. Limon

Sitrik asit tadından dolayı, çoğu insan limonun aside sebep olan gıdalar grubunda olduğunu düşünür.

Fakat bu yanlıştır. Aslında bu en alkali gıdalardan birisidir.

Her limonun pH seviyesi 9.0’dır, bu da sindirim sırasında kanı alkalize etmeye yardımcı olur.

Şunlar bakımından da harika bir kaynaktır:

  • Vitamin (A, C ve E)
  • Mineral (potasyum, demir, çinko ve magnezyum)
  • Besinsel lif
  • Antioksidanlar

Burada listelenen gıdalar vücudunuzu alkalize etmeniz için gereken gıdalardan sadece bazılarıdır.

Haftalık beslenmenize bunları bir çok kez eklemeyi deneyin. Bunları aside sebep olan diğer yiyecekleri dengelemek için kullanın.

kaynak: sağlığa bir adım

Bitki Alemi kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »