Bu senin hayatın.Her neyi seviyorsan onu yap.

yasam-kocu-nedir[1]

 

Bu senin hayatın.
Her neyi seviyorsan onu yap.
Sık sık yap.
Bir şet hoşuna gitmiyorsa, değiştir.
İşinden mutlu değilsen, bırak.
Eğer hayatının aşkını arıyorsan, dur;
Gerçekten gönülden sevdiğin şeyleri yapmaya
başladığında o seni bekliyor olacak
Aşırı analiz etmeyi bırak
Hayat basittir
Bütün duygular güzeldir
Bir şeyler yerken her bir lokma için şükret
Zihnini, kollarını ve kalbini yeni şeylere ve
insanlara aç.
Farklılıklarımızdır bizi birleştiren
İlk karşılaştığın kişiye tutkusunun ne olduğunu sor
Ve onunla hayatına ilham olan hayalini paylaş
Sık sık seyahat et
Kaybolmak kendini bulmana yardımcı olacaktır
Bazı fırsatlar hayatta sadece bir defa gelir
Geldiğinde onları yakala
Hayat; tanıştığın insanlar ve birlikte
yarattıklarınızla alakalıdır
O zaman kabuğundan çık ve
yaratmaya başla.
Hayat kısa
Hayalini yaşa
Ve tutkularını giyin

Holstee Manisfestosu

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Suyla Oynayan Çocuklar…Günün Fotosu…14/08/2016

suyla-oynayan-c3a7ocuklar1[1]

Miles Davisin Water Babies Albümüne Selam Olsun…

Günün Fotosu kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Mide Yanmasına Son…

13770268_10157153493300557_6991005309602169170_n[1]

Mideniz yanıyorsa; hemen kabuğu soyulmuş bir elma veya bir taze salatalık yiyin. Kısa sürede yanma hissinin geçtiğini göreceksiniz…

Sağlıkla kal sayfasından alınmıştır

Bitki Alemi kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Necla’yı Seviyorum…

13892002_678775258947530_1521287566784397645_n[1]

Karikatür kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Bu yaşanmış bir evlilik öyküsü ve ben bayıldım…

13612253_10210039440723244_4607300543474522133_n[2]

“Bu fotoğrafta anneannem 16 yaşında, dedem 33.
Tarih 26. Şubat 1938. Yani 77 sene önce bugün. Nişanlandıkları gün.

Anneannem dedemi hayatında ilk defa o gün görmüş.

Düşünsenize, evleneceksiniz ve hayatını paylaşacağınız adamı nişan günü görüyorsunuz. Beğendin, beğendin, beğenmedinse hayat boyu çek dur.. smile ifade simgesi:)

Bizimkilerin hikayesi ise tam bir “Onlar ermiş muradına , biz çıkalım kerevetine..” hikayesi. Sonu gerçekten mutlu olan şahane bir masal yani..

Anneannem kendisinden 17 yaş büyük dedeme resmen aşık olmuş.
Dedemse o yıllardaki genel davranışın aksine, o gencecik kıza, ömür boyu, hem aşkla, sevgiyle, hem de “saygıyla” bağlanmış..

Ben onların evinde hiç yükselen ses , hiç kavga gürültü duymadım.

Evlendikleri ilk gün, dedem uzun bir konuşma yapmış. Üç şey istemiş gencecik karısından :

Bir : Bana İhsan Bey değil, İhsan demeni rica ediyorum. ( ki o devir için müthiş bir adım..! )Evde kıyametler kopmuş, sen kocana, koskoca adama nasıl ismiyle hitap edersin diye..
Aile büyüklerini sakinleştirip ikna etmek yine dedeme düşmüş..:)Anneannem öbür boyu hep İhsan’cığım dedi. “Cığım”sız bir hitap hiç duymadım ağzından..

İki : Dedem hakimdi benim. Bak demiş, mesleğim gereği eve senden torpil isteyenler gelebilir.
Asla , katiyen kabul etmeyeceksin. Hediye asla kabul etmeyeceksin.
Hakim demek, tarafsızlık demektir.
Böyle bir şeyi mesleğim adına şerefsizlik addederim.
Bu ricaları reddetmeyi ayıp sayabilirsin , asıl bunu teklif etmek ayıptır, bilesin.
Sonraları ikisi bir olup, güzel bir reddetme cümlesi bulmuşlar, anneannem çok ısrarcı olanlara :
– “Dosyanızı titizlikle tetkik edeceğini söyledi” derdi.

Üç : Benim demiş, “küsme” huyum vardır. Kızarsam tartışmam, sadece küserim. Ben sana küsersem , sen bana küsmeyeceksin. Yoksa evlilik gemisi yürümez. Sabır rica ediyorum senden..
Bir şey diyeceğim, inanmayacaksınız : “Ömür boyu hiç küsmediler.”

Diyeceksiniz ki, e kadın her şeye uyum sağlarsa evlilik elbet yürür. O dönemin evliliklerinde bir kere, çok keskin kadın-erkek ayırımları var. Kadın asla çalışmıyor, evin bakımı, çocuklar vs ile ilgili, erkek ise çalışıp evi geçindiren . Bu kadar net. Bugünkü gibi herkes her şeyi paylaşır durumu yok. O yüzden değerlendirirken hep bunu düşünürüm aslında..

Yani ben hayatımda dedemi mutfakta görmedim. Bir tabağı içeri taşıdığını bilmem. Kalkıp bir bardak su aldığını bilmem. Anneannem getirirdi her şeyini..

Ama mesela su mu istedi, anneannemin elinden bardağı alır, öbür eliyle, onun suyu getiren elini tutar öper, gözlerinin içine bakarak
“ Eline sağlık, zahmet oldu Münevver’ciğim” derdi.
Anneanneme aniden bir enerji gelir, gözleri parlar, genç kız gibi seke seke , uça uça dönerdi mutfağa..

Anlayacağınız, “Görevi tabii, elbette yapacak! ” zihniyetinde hiç olmadı dedem. Teşekkürü , takdiri hiç ihmal etmedi bir ömür boyu.

Annemler küçükken, dedem öğlenleri işten mutlaka eve gelirmiş, alel acele yemek yiyip, bir tek de tavla atarlarmış, öyle dönermiş dairesine.. O bir saate hepsini nasıl sığdırırdık diye konuşup gülerlerdi..

Evlilik diye oya gibi işlenmiş, inci gibi dizilmiş anılar gördüm ben.. Fedakarlık, sabır, özen, ve minnet gördüm. İçinde hastalıklar da oldu elbet , ölümler de, acılar ve hayal kırıklıkları da.. ..Ama bütün bu gerçekler nasıl taşınır, nasıl her bir korku, her bir hüzün, sevgiyle harmanlanıp akide şekeri gibi ağızda eritilir gider, işte onların masalı bunu da anlatır.

Dedeciğim, sayısız hastalıkla mücadele etti, ama etrafına en ufak bir rahatsızlık vermedi. Anneannem ona hep canı gönülden sevgiyle , bir melek gibi baktı.

Dedeme şeker teşhisi konduğunda, insülin iğnelerini bile iğneciye bırakmadan kendi yapmak istemişti mesela..

O zamanın iğneleri şimdiki gibi değil, kocaman metal enjektörler vardı, ucunda kalın, dehşetengiz iğneler olan. O verev kesimli iğne uçları hala gözümün önündedir.

O enjektör her sabah ocakta, çayın yanında kaynardı..
Fonda radyoda Türk Sanat Müziği, mesela “ Benzemez kimse sana “ çalar, enjektörün tıkır tıkır kaynama sesi, çaydanlığın fokurtusuna, limon kolonyasının kokusu, kızarmış ekmek kokusuna karışırdı. Anneannem seve okşaya karnından yapardı iğneleri dedeme..

Nasıl öğrenmiş iğne yapmayı derseniz, normalde portakala batırarak öğretirler, ama anneannem “kendine batırarak” öğrenmişti iğne yapmayı..
Dedemin canını yakmasın diye..

Ne bir gün anneannem bıktı her gün bunu yapmaktan, ne de dedem bir gün şikayet etti, her Allah’ın günü iğne olmaktan…Anlayacağınız, o dana kadar iğneleri yapmayı bile keyif haline getirmişlerdi.

Anneannem bir şey öreceği zaman yünleri alır, dedemin yanına getirirdi. Dedem hemen gazetesini, kitabını bırakır, kollarını anneanneme uzatırdı. O çilenin iki ucuna ellerini geçirir, anneannem çabuk çabuk hareketlerde yünü top haline getirdikçe, son derece uyumlu hareketlerle, bir sağ, bir sol elinden kaydırırdı yün çilenin iplerini..
Gülüşüp sohbet ederlerdi. Anneannem ona uzun uzun ne öreceğini anlatırken, ilgiyle dinlerdi.

Televizyonun olmadığı o güzel zamanlarda, annemle dayımın okuduğu şiirleri dinlemeye bayılırlardı.
Akşam oldu mu çay demlenir, yaz ise bahçeye açılır kapanır sandalyeler atılır, cır cır böceklerinin sesi eşliğinde, yıldızların altında uzun uzun , tatlı tatlı sohbet edilirdi.

Televizyon geldikten sonra ise çocukluğuma ve onlara dair en net anım, kanepede dedemin koltuğunun altına yaslanıp uyuklaşım, ayıkladığı kabak çekirdeklerini bir bir ağzıma verişi.. Anneannemin soyduğu portakalın kabuğunun kokusu.. Usulca uykuya teslim oluşum.. Ve sonra alnımdan öpülerek uyanmak.. “Hadi yavrum, İstiklal Marşı başladı.”

Dedemle yan yana, son derece ciddi ayakta beklemek, marş bitene kadar. Askerler rap rap yürüyene kadar. Sonra sanki memleketi emin ellere teslime etmişcesine güvenli hissederek uykuya dalış.. Sabah puhu kuşlarının seslerine uyanmak..

Onların nişan günü bugün.

77 sene önce parmaklarına taktıkları o yüzüğü ömür boyu sevgiyle taşıdılar.

Tıpkı o yün çilesini sıcacık bir kazak haline getirmek gibi bir evlilik.

İlmek ilmek, emek, emek..

Dedem tuttu, anneannem ördü.

Dedemin ellerinden ilmek ilmek anneannemin ellerine kaydı..

İlmek ilmek.. Oya oya..

Ruhları şad olsun.”

Bige Güven Kızılay

Hayal Ağacım Adlı Sayfadan Alınmıştır

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. 15 Comments »

Kandırıldık Deriz…

IMG_2196

Karikatür kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Çarpıcı bir fotoğraf serisi: Bir gülümseme insanlara dair algımızı nasıl değiştirir?

Fotoğrafçı Jay Weinstein 2013’te, Hindistan, Rajasthan çöllerinde yaptığı bir seyahat sırasında ilginç bir olay yaşar. İnsanlara bakışını hayli etkileyen bu olayı Weinstein daha sonra şöyle anlatır: “Yoğun tren istasyonunun yanında, fotoğrafını çekmek istediğim bir adam gördüm. Tereddüt ettim. Gözünün içine baktım ve katı, sert görünümü gözümü korkuttu. Bir fotoğrafı öldüren her zaman o tereddüt anıdır. Ondan uzak durmaya ve diğer insanları çekmeye karar verdim. Ta ki adamın şen şakrak bir sesle ‘Benim de fotoğrafımı çek!’ dediğini duyana dek.”

Weinstein, kameranın lensini ayarlar. Eli deklanşöre gider ve öznesine “gülümse” deyiverir. O an karşısındaki adamın bambaşka bir insana dönüştüğünü görür. Adamın yüzü aydınlanmış, gözleri parlamaya başlamıştır. Hatta duruşu bile değişmiştir. Weinstein bir sonraki fotoğraf serisinin temasına işte o an karar vermiştir. Bir yabancının yüzündeki gülümsemenin etkisini belgelemek ister.

Jay Weinstein gulumse portre 6

Jay Weinstein bu seri kapsamında kamerasının karşısına geçen sayısız “yabancı”dan gülümsemesini ister. Karşısına çıkan insanların gülümsemeden önce ve gülümserken fotoğraflarını çeker. Ortaya çıkan sonuç yabancılara dair algımızın bir gülümsemeyle bile şekillenebileceği yönündedir: “Yani isimler yok. Meslekler yok. Teyit edilmiş dinler ve etnik kökenler yok. Büyüleyici hayat dersleri veya kalp tıngırdatan anılar yok. Yalnızca bir insan yüzü var. Gülümserken ve gülümsemezken.”

Jay Weinstein gulumse portre 2Jay Weinstein gulumse portre 3Jay Weinstein gulumse portre 4Jay Weinstein gulumse portre 5  Jay Weinstein gulumse portre 7Jay Weinstein gulumse portre 8Jay Weinstein gulumse portre 9Jay Weinstein gulumse portre 10Jay Weinstein gulumse portre 11Jay Weinstein gulumse portre 12Jay Weinstein gulumse portre 13Jay Weinstein gulumse portre 15Jay Weinstein gulumse portre 17Jay Weinstein gulumse portre 18Jay Weinstein gulumse portre 19Jay Weinstein gulumse portre 20Jay Weinstein gulumse portre 21Jay Weinstein gulumse portre 22Jay Weinstein gulumse portre 23Jay Weinstein gulumse portre 24Jay Weinstein gulumse portre 25Jay Weinstein gulumse portre 1

h/t: BOREDPANDA

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Baktım gökte bir kırmızı bir uçak

CAN-YÜCEL-ANIYORUZ-320x260[1]

 

SEVGİ DUVARI

sen miydin o yalnızlığım mıydı yoksa
kör karanlıkta açardık paslı gözlerimizi
dilimizde akşamdan kalma bir küfür
salonlar piyasalar sanat sevicileri
derdim günüm insan içine çıkarmaktı seni
yakanda bir amonyak çiçeği
yalnızlığım benim sidikli kontesim
ne kadar rezil olursak o kadar iyi

kumkapı meyhanelerine dadandık
önümüzde altınbaş altın zincir fasulye pilakisi
aramızda görevliler ekipler hızır paşalar
sabahları açıklarda bulurlardı leşimi
öyle sıcaktı ki çöpçülerin elleri
çöpçülerin elleriyle okşardın beni
yalnızlığım benim süpürge saçlım
ne kadar kötü kokarsak o kadar iyi

baktım gökte bir kırmızı bir uçak
bol çelik bol yıldız bol insan
bir gece sevgi duvarını aştık
düştüğüm yer öyle açık seçik ki
başucumda bir sen varsın bir de evren
saymıyorum ölüp ölüp dirilttiklerimi
yalnızlığım benim çoğul türkülerim
ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi

Can YÜCEL