Bir Trafik Kazasıyla Hayatı Değişen Melody Gardot…

2003 Kasım ayında, Philadelphia’da bisiklete binerken bir jipin çarpması sonucu omuriliğinde oluşan hasarlar, iki yerden kırılan leğen kemiği ve geçirdiği beyin travması göz önünde bulundurulduğunda Melody’nin aslında yaşaması bile bir mucize olarak değerlendirilebilir. Geçici hafıza kayıpları, sese ve ışığa karşı aşırı hassasiyet de bu kazadan Melody Gardot’ya yadigâr kalmış. Geçirdiği tedavi süreci ise hayatının  tamamen değişmesi için  gerekli olan bir süreçmiş adeta. 19 yaşında, hayatı sil baştan öğrenmeye başlayan Melody Gardot, doktorunun müziğe olan yeteğini keşfetmesi ile 9 yaşından beri merak duyduğu müziği farklı bir boyuta taşımış. Hastanedeki tedavisi süresince gitar çalmayı öğrenmiş ve şarkı yazmaya başlamış. İlk kayıtlarını ise doktorunun tavsiyesi sonucu hastane odasında kendi kendine yapmaya başlamış.

Uzun bir süre psikoterapisti eşliğinde ve kalçasındaki ağrıları azaltmaya yarayan bir cihazla yaşayan Melody Gardot, daha sonra bir arkadaşının önerdiği makrobiyotik yemek tarifleri içeren kitapla tanışmış. Bu, hayatını kolaylaştıran ikinci öğe haline gelmiş. Mutfakta yemek yapmanın ve bu tahıllı gıdalarla beslenmenin de ağrılarının geçmesi üzerinde büyük etkisi olduğunu belirten Gardot, bu sürecin zihinsel olarak kendisine çok iyi geldiğini, rahatladığını ve daha rahat uyuyabildiğini belirtiyor.

None O günlere dönüp baktığında, müziğin kendisi için tam bir terapi olduğunu vurgulayan Melody’nin sıcak ve yalın yorumu, dinleyenleri eski zamanların blues, caz ve akustik folk müzikleri arasında eşsiz bir yolculuğa çıkartıyor. Müziğinde Judy Garland, Janis Joplin, Miles Davis, Duke Ellington, Stan Getz ve George Gershwin gibi isimlerden esinlenen ünlü şarkıcı

Ortaya Karışık kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

İki Medeni İnsan Gibi Konuşup Ayrıldık Erkut’la…

IMG_2416

Karikatür kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Bizim karşımıza daima birileri veya bir şeyler aracılığı ile kendimizi tanımamız, hatalarımızı görmemiz ve düzeltebilmemiz için ortamlar yaratıyor.

ayna_tuttum[1]

 

Bizim karşımıza daima birileri veya bir şeyler aracılığı ile kendimizi tanımamız, hatalarımızı görmemiz ve düzeltebilmemiz için ortamlar yaratıyor. Ve biz farkındalığımızı geliştirip de, o yönlerimizi düzelttiğimizde, arınıyoruz, arındırmamız gereken diğer yönlerimize yöneltiliyoruz…

Kişiler ve çevremiz sürekli bir değişim içerisinde. Bunun nedeni kendi egosal yönlerimizi tanıyıp o yönlerimizi dönüştürdükçe, o yönümüzün yansıtmasına ihtiyacı olan kişiler bizden o yansımayı alamayacakları için uzaklaşıyorlar. Biz de başkalarından o dönüşmüş yönümüze ait bir yansımayı bir daha görmüyoruz.

Aynaları nasıl kullanabiliriz?

Diyelim ki birisi ile tartışıyorsunuz ve o kişi sizi adil olmamakla suçluyor. Durun ve içinize bakın. Sonra şu analizi yapın:

Bir kere adil olmayan, sizi adil olmamakla suçlayan kişidir. Onun yargısı tamamen ona aittir. Ancak, sizde ona, onun adil olmayan yönünü gösterecek kadar arınmamış bir yan var demektir.

Peki o yanınız veya yanlarınız neler olabilir? Bu suçlamayı duyduğunuz zaman içinizde oluşan hisse bakın.

Size saldırıldığı hissinde misiniz? Saldırgan bir yanınız var.

Aşağılandığınız hissine mi sahipsiniz? Başkalarını aşağılayan bir yanınız var ve aynı zamanda kendinizi aşağıladığınız bir yanınız var.

Sadece size yönelmiş bir öfke mi hissediyorsunuz? Öfkenizi dindirememiş ve hala zaman zaman öfkenizin esiri olabiliyorsunuz demektir.

Karşınızdakinin sizden korktuğu hissine mi kapıldınız, ya da bu suçlamadan dolayı korktunuz mu? Hala ayıklanamamış korkularınız var demektir…

Ya da gerçekten tam olarak adil olmadığınızı mı hissettiniz, gerçekten adil değilsiniz demektir…

Kendinize ait tesbit ettiklerinizi tek tek dingin bir anınızda düşünün.

Ben neden korkuyorum? Bunun yanıtını içinizden alana kadar ister meditasyon, ister eskilerin söylediği gibi tefekkür halinde içinize yönelin.

Bu arada sistemin size vereceği ipuçlarını kaçırmamaya çalışın. Televizyonda izlediğiniz bir şey, ilan panolarında okuyacağınız bir kelime, gazetede okuyacağınız bir haber, bir arkadaşınızın gelip size anlatacağı bir olay, hikaye vs…

Bunların hepsi size sizin neden korktuğunuzu tanımlamaya çalışacaktır. Çok ilgisiz bir şekilde karanlıktan korkuyor olduğunuz bile çıkabilir ortaya.

Bulduğunuz o yönünüzü kabul edin. Ben bütün bunlarla bir bütünüm diyin. Asla kendinizi suçlamayın, yargılamayın, cezalandırmayın.

Kendinizi yargılamanız, Tanrıyı yargılamak gibidir. Neden diyecek olursanız, bizler Tanrının “Size nefesimden üfledim” dediği varlıklarız.

Aslında özümüz mükemmel. Dualite ortamında deneyimlemek üzere yaşadıklarımız ve sergilediğimiz davranışlarımız var.

Arınmamışlıklarımız nedeni ile sergilediğimiz davranışlarımız da var. Bunlar suçlanması gereken değil, sadece fark edilerek dönüştürülmesi gereken yönlerimiz. Kendimizi yargılayıp, kendi kendimizi içsel olarak öyle çok cezalandırırız ki, dönüşümü gerçekleştiremez, o farkındalığı yaşayamayız.

İşte o zaman esas hatayı yapmış oluyoruz. Çünkü aslında bize tam olarak ait olmayan bir yönü, sanki bizmişiz
Oysa Tanrısal öz varlığımızda bilelim ki o yok. O sadece şu ana ait, dualiteye ait deneyimlediğimiz bir parça.

Yargılamayın, dönüştürün. Sevgiyle kendinizi bağışlayın. Bu belki de yapması en zor şey ama kendinizi bu yönünüzden dolayı sevgi ile kucaklayın ve bağışlayın. Ve artık bunun çözülmesini talep edin . Seçimim artık bu değil diyin. Gereken değişimin gerçekleşmesini talep edin. Bir kaç gün süre ile bu yönünüz üzerinde dinginlik ile dalgalanın, sevgiye geçmeye odaklanın. Bir süre sonra bu konuda son bir deneyim yaşayabilirsiniz. Örneğin aniden karanlıkta kalmak gibi. Artık korkmadığınızı ve karanlıktan korkmanın seçiminiz olmadığını göstermek durumunda kalabilirsiniz. Sınavı ilk seferinde veremeseniz bile, veremediğinizin farkında olmak ve dönüşüm için niyetinizi tekrarlamak süreç tamamlanana kadar sizi yönlendirecektir.

Sonunda sınavı verdiğinizi ve başka hiç bir deneyim ile aynı hissi yaşamadığınızı gözlemleyeceksiniz.

İşte özgürlük anı…

Unutmayın;

“Kendi içinizdeki olumsuz bir durumun farkına varmanız, başarısız olduğunuz anlamına gelmez; tam aksine başarılı olduğunuz anlamına gelir.”

* Eckhart Tolle

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Kim Bu Karı?

IMG_2417

Karikatür kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Genesis-Yeryüzüne Aşkın Fotoğrafları…19/08/2016… Günün Kitabı…

salgado_genesis_fo_gb_3d_05767_1503121803_id_908334[1]

Günün Fotosu kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Bugün yargılamayacağım….

en-yeni-çiçek-resimleri[1]

 

Hiç kendinize bir gün, yanlızca tek bir gün boyunca hiç kimseyi yargılamama ve herkesi olduğu gibi kabul etme fırsatı verdiniz mi?
… Çoğumuz bunu yapmanın çok zor olduğunu düşünürüz.
Birisini yargılamadan, bırakalım koca bir günü birkaç dakika geçirmek bile pek ender raslanan bir durumdur.
Üzerinde azıcık düşünürsek, ne kadar sık kendimizi ve başkalarını yargıladığımızı fark ederek dehşete kapılırız.
Yargılayıcı olmaya son vermenin olanaksız olduğunu bile düşündüğümüz olur.
Oysa gerekli olan yargılayıcı olmaktan vazgeçmeye istekli olmak ve mükemmeliyetçilik anlayışından uzak durmaktır.
Çoğumuz dar görüşlülük diyebileceğimiz bir kusuru vardır; insanları bir bütün olarak göremeyiz.
Karşımızdaki insanını tek bir özelliğine takılır.
ve bu yalıtılmış özelliği de hatalı buluruz.
Buna şaşırmamalı; hepimiz yapıcı eleştiri adı altında tebdili kıyafet etmiş yanlış buluculuğu öne çıkaran okul ve ev ortamlarında yetiştirildik.
Kendimiz, aynı hatayı eşlerimiz, çocuklarımız, arkadaşlarımız ve hatta tesadüfen tanıştığımız insanlara karşı işlerken yakaladığımızda, zihnimizi yatıştırmanın, düşüncelerimizi tahlil etmenin ve yanlış buluculuğun geçmiş deneyimlerimizin sonuçlarından kaynaklandığını bilince çıkarmanın pek çok yararı olurdu.
Geçmişten kalma kötü bir alışkanlık olan başkalarını değerlendirmek ve karşı değerlendirmeyi davet etmek, en iyi koşullarda şartlı sevgiyi, kötüsünde ise korkuya yol açar.
Sevgi kaşifliği kararımızı pekiştirdiğimizde insanların iyi yanları üzerinde yoğunlaşmak ve zaaflarını bağışlamak kolaylaşacaktır.
Ancak bu anlayışı kendimiz dahil herkese eşit olarak uygulamalıyız ki istisnasız bütün insanları ve kendimizi sevgiyle görmeyi başaralım.
Yargılamamak, korkudan kurtulmanın ve sevgiyi hissetmenin başka bir yoludur.
Başkalarını yargılamamayı ve oldukları gibi kabul etmeyi öğrendiğinizde, kendimizi de olduğumuz gibi kabul etmeyi öğrenmiş oluruz.
Düşündüğümüz, söylediğimiz ya da yaptığımız her şey bir bumerang gibi bize geri döner.
Yargılarımız, eleştiri, hiddet ve diğer saldırı biçimleri halini aldığında bize geri döner.
Yargıda bulunmaktan kaçındığımızda ve insanlara yanlızca sevgiyle yaklaştığımızda geriye gelen de sevgi olur.

Gerald JAMPOLSKY –

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Üç Değerli Nasihat…

beyaz guvercin resmi-6[1]

Küçük Ali yakaladığı güvercini kesmek üzere yere yatırmıştı. Bıçağını çıkarırken güvercin yalvardı:
— Benim etimden sana bir fayda gelmez. Ama edeceğim nasihattan çok fayda gelir. Beni bırak da sana çok değerli üç nasihat vereyim.
Ali bun.a razı oldu. Güvercini bıraktı. Güvercin sevinçle uçup karşısındaki bir ağaca kondu. Başladı nasihatlarını sıralamaya:
— Elinden bir fırsat kaçırırsan ah vah edip durma. Geçiver.
— Zahmeti çok az ama mükâfatı çok bol şey vadederlerse hemen inanma, düşünmeye başla.
Güvercin bundan sonra şöyle dedi:
— Ey aptal, beni neden bıraktın? Halbuki benim midemde iki kilo ağırlığında kocaman bir elmas vardı, eğer beni hemen şuracıkta kesip alsaydın, dünyanın en zengin adamı olurdun.
Ali bunu duyunca öyle bir pişman oldu ki, neredeyse düşüp bayılacaktı. Kendini güç belâ tutup güvercine sordu:
— Söyle bakalım üçüncü nasihatin nedir?
Güvercin kanatlarını çırparak şöyle dedi:
— Sana söyleyecek bir şeyim kalmadı. Çünkü sen önce söylediklerimi tutmadın, daha ne söyleyeyim.
Gurk gurk öttükten sora devam etti:
— Ben sana bir fırsat kaçırırsan çok üzülme dedim. Ama üzüldün. Karnımda mücevher olduğunu söylediğimde az daha bayılacaktın. Tekrar öttü ve güldü:
— Az zahmetle çok şey vaad ederlerse ona da inanma, demiştim. Midemde iki kiloluk elmas olduğunu söyleyince hemen inandın, hiç düşünmedin. Halbuki benim ağırlığım ne ki midemde iki kilo mücevher bulunsun!
— Güvercin pır diye uçtu. Ali de orada düşünceye daldı. Güvercin haklıydı. İnsan her söze kanmamalı, her şeyi inceden inceye ölçüp biçmeliydi.

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Öyle bir hayat yaşadım ki cenneti de gördüm, cehennemi de.Öyle bir aşk yaşadım ki tutkuyu da gördüm, pes etmeyi de.

images[4]

 

HAYAT…

Gidene kal demeyeceksin. ..

Gidene kal demek zavallılara,

Kalana git demek terbiyesizlere,

Dönmeyene dön demek acizlere,

Hak edene git demek asillere yaraşır.

Hiç kimseye hak ettiğinden fazla değer verme, yoksa…

değersiz hep sen olursun…

Düşün Kim üzebilir seni, senden başka?

Kim doldurabilir içindeki boşluğu, sen istemezsen?

Kim mutlu edebilir seni, sen hazır değilsen?

Kim yıkar, yıpratır, sen izin vermezsen?

Kim sever seni, sen kendini sevmezsen?

Her şey sende başlar, sende biter…

Yeter ki yürekli ol, tükenme, tüketme, tükettirme içindeki yaşam sevgisini…

Öyle bir hayat yaşadım ki cenneti de gördüm, cehennemi de.

Öyle bir aşk yaşadım ki tutkuyu da gördüm, pes etmeyi de.

Bazıları seyrederken hayatı en önden, kendimi bir sahnede buldum

Oynadım. Öyle bir rol vermişlerdi ki okudum okudum anlamadım.

Kendi kendime konuştum bazan evimde, hem kızdım hem güldüm halime

Sonra dedim ki söz ver kendine;

Denizleri seviyorsan, dalgaları da seveceksin,

Sevilmek istiyorsan, önce sevmeyi bileceksin,

Uçmayı biliyorsan, düşmeyi de bileceksin,

Korkarak yaşıyorsan, yalnızca hayatı seyredeceksin.

Öyle hayat yaşadım ki son yolculukları erken tanıdım.

Öyle değerliymiş ki zaman, Hep acele etmem bundan.

Anladım.

F. NIETSZCHE (1844-1900)