Edip Cansever’den Duygu Yüklü 18 Şiir…HER KES BİRAZ VAR O KADAR…

Ahhh ahhh 20 li yaşlarımda katıldığım dost meclislerinde sürekli Edip Cansever şiirleri okurduk. Edip Cansever benim için bir şair değil bir huydur:)))

Güzel günlermiş vesseam… Bu derleme o günlere gitsin… A.I.

1. ODA…

Ne ölüme benzer ne ölümsüzlüğe

 

 2-DARMADAĞINIK…

Dağınık!

 

 3-BU HÜZÜNLÜ YÜREĞİ…

İnsan olma meselesi

 

4. VAR MIYDIK…

Varlık meselesi

5-UNUTULMUŞ GİBİYİM BEN…

Unutulmak

 

6-YÜZÜMÜ SİZE ÇEVİRİYORUM

Yüzümü size çeviriyorum6

 

 7-BEN BİR BAŞIMA KALIRDIM…

Hiç tüketilmeyen bir otobüs durağı

8. BAŞKALARININ AKLIYLA YAŞAYANLAR…

Yabancılaşmak

 

9-MUTLULUK BİR KİBRİT ÇÖPÜ…

 

Mutluluk

 

10. KÜÇÜCÜK YÜREKLE KOCAMAN SEVDİK…

Küçücük bir yürekle...

 

 11-MAVİ BİR RENK DEĞİL HUYDUR BENDE…

Mavi

 

12. İÇİNDEN DOĞRU SEVDİM SENİ…

İçinden doğru sevdim seni

 

 13-YALNIZLIK KİMİN İCADI…

Yalnızlık kimin icadı?

 

14. YERÇEKİMLİ KARANFİL…

Yerçekimli karanfil

 

15. PAPATYA FALI…

Papatya falı

 

 16-HER SEVDA…

Her sevda

 

17-BU ARALAR ELLERİM HEP ÜŞÜR BENİM…

Sensizlik

18-HERKES BİRAZ VAR O KADAR…

Acı gerçek

DERLEME

Kaç kişiye içinde gerçekten neler olduğunu, ne kadar çok canının acıdığını gösterebildin?

images[9]

 

sayı..
kaç tane ağaç diktin?
kaç tane hayvanın canını kurtardın?
kaç tane hasta veya yardıma muhtaç çocuğa yardım ettin?
cüzdanın her kalınlaştığında, o cüzdanı kaç kişi için incelttin?
kaç tane ağaca, kaç tane hayvana ve kaç tane insana; canın, parçan ve onların aslında sen olduğunu anlayarak sarıldın?
kaç tane sokak güzelleşsin de gören bir tane insan gülümsesin diye, o duvarlara resim yaptın?
kaç defa kendine bir hediye paketinde hediye verdin ve açarken sanki sen paketlememişsin gibi sevindin?
kaç insanı geçmişte bırakma ve tekrar hayatına sokmama iradesi gösterdin?
sokakta hiç tanımadığın kaç tane insana içtenlikle gülümsedin?
senden yardım isteyen kaç dilenciyi terslemedin?
kaç sabah yataktan, oflayarak kalkmadın?
canını verebileceğin kaç insan var?
kaç kişiye içinde gerçekten neler olduğunu, ne kadar çok canının acıdığını gösterebildin?
kaç defa “hatalıyım, yanlış yaptım, aptalım” dedin ve bunları düzeltmek için adım attın?
kim olduğunuzu; kaç yaşında olduğunuzu belirten o sayı belirlemez. meslekleriniz, afilli fotoğraflarınız yada paranızda belirlemez. ne kadar çok sevildiğiniz veya takdir edildiğinizin de önemi yok. ne kadar güzel ve kim olduğunuzu bu sorulara verdiğiniz sayının yüksekliği belirler. kıstas budur.
joseph erdem

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Elma Sirkesi: Güzellik Rutininize Yeni Bir İlave

 

Eğer saçınız veya cildinizde güzellik için elma sirkesi kullanıyorsanız, alerjik reaksiyon ihtimalini ortadan kaldırmak için sirkeyi seyreltmeniz çok önemlidir

Elma sirkesi elma suyu yapımında kullanılan, elmanın kabuğundaki ve meyvesindeki şekerlerin fermente edilmesi ile üretilir. Rengini ve kokusunu içerdiği malik asitten alır. Elma sirkesi gastronomi, tıp ve kozmetik de dahil olmak üzere pek çok farklı alanda kullanılabilecek ekonomik bir seçenektir.Nerdeyse her evde mutfakta bir şişe elma sirkesi bulunur, ancak elma sirkesinin kullanım alanını mutfak ile kısıtlamayın. Güzellik ve sağlık alanlarında da kullanabilirsiniz.

Saç sağlığı

Saçınızda elma sirkesi kullanarak hem ucuz ve kolay bulunabilen doğal bir üründen faydalanabileceksiniz hem de saçınız daha yumuşak ve temiz olacak. Elma sirkesinin saçı güçlendirip kepeği ortadan kaldırdığı kanıtlanmıştır. Elma sirkesi sayesinde saç folikülleriniz nazik bir şekilde temizlenir, toksinlerden ve folikülleri tıkayan dğer maddelerden arınır ve böylece saç uzamanız hızlanır.

saç

Elma sirkesinin kullanımı

Bir sprey şişesinde bir bardak elma sirkesi ve iki bardak distile suyu karıştırın. Saçınızı yıkadıktan sonra, sirke-su karışımını saçınıza uygulayın. 10 dakika bekletin. Karışım iritasyona neden olabileceği için doğrudan kafa derinize uygulamayın. Bu karışım kuru veya hasarlı saçları olan kişiler ve saç implantı olan kişiler için önerilmemektedir.

Akne veya cilt lekeleri

Elma sirkesinin içerisinde hem cildinize iyi gelecek çeşitli mineraller hem de ciltteki yağ birikmesini temizleyecek, antibiyotik özelliğe sahip çeşitli asitler vardır. Eğer yağlı veya karma tip bir cildiniz varsa, elma sirkesi akne sorununuzla baş etmenize yardımcı olabilir. Elma sirkesini cilt lekelerini gidermek için de kullanabilirsiniz. Elma sirkesini kullanmaya başlamadan önce, cildinizde ufak bir hassaslık testi yapmalısınız. Cilt kullanımı için de elma sirkesini aynen saçınıza hazırladığınız gibi hazırlayın. Bu karışımı cildinizde ihtiyaç olduğunu düşündüğünüz yerlere sıkın.

Yaşlanmayı önleyin ve cildinizin daha sağlıklı olmasını sağlayın

cilt

Elma sirkesi ölü cilt hücrelerini temizler, cildinizin pH dengesini düzeltir ve cildinizin kan dolaşımını tetikler. Cildinizi sıkılaştırıp, erken yaşlanma yüzünden oluşan bozuklukları tedavi ederek cildinizin daha genç ve parlak görünmesini sağlar. Bir yemek kaşığı elma sirkesini beş yemek kaşığı su ile karıştırıp cildinize uygulayabilirsiniz.

Dezenfekte edici

Ufak kesikler ve böcek sekmeleri için elma sirkesi kullanabilirsiniz. Sıvı sabununuza veya banyo suyunuza sirke ekleyebilirsiniz. Elma sirkesi hem hücre iyileşmesini hızlandırır hem de ufak kesiklerin enfekte olmasını önler.

Sağlıklı kalın

elmasirkesi

Eğer  günlük güzellik ve sağlık rutininize ekleyecek doğal bir ürün arıyorsanız, onu buldunuz! Elma sirkesi pek çok kişinin formda kalma sırrıdır. Günlük içme suyunuza bir kaç damla elma sirkesi katarak hem sağlığınızı ve güzelliğinizi pekiştirebilirsiniz hem de elma sirkesinin diğer şifalı özelliklerinden faydalanabilirsiniz. Elma sirkesini tüketmeden önce her zaman seyreltmeniz gerektiğini unutmayın.

Tırnak mantarına çözüm

Elma sirkesinin dezenfekte edici özellikleri hem tırnak mantarından kurtulmanıza hem de mantar büyümesinin sağlığınız üzerindeki kötü etkilerini gidermeye yardımcı olur. Ayağınızı bir bardak elma sirkesi ve iki bardak su ile hazırlayacağınız bir karışımın içine sokun ve 15 dakika bekletin.

Doğal koku giderici

Elma sirkesi cildinizin pH seviyesini dengelediği için harika bir doğal koku giderici seçeneği olarak kullanılabilir. Keskin kokusunu azaltmak için su ile seyrelterek kullanın. Bir parça pamuğu 1 ölçü sirke ve 3 ölçü su ile hazırlayacağınız karışıma batırıp cildinize sürün.

kaynak: sağlığa bir adım

Bitki Alemi kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Yeni dünyanın en haklı öğretisi: “Daha çok satın alma, daha çok yaşa”

Yeni dünyanın en haklı öğretisi: “Daha çok satın alma, daha çok yaşa” | Jabiroo

Yeni dünyanın en haklı öğretisi: “Daha çok satın alma, daha çok yaşa”

Bir dönemin kült filmi Fight Club’ın o mottoya dönüşen repliğini hepimiz çok iyi hatırlıyoruz değil mi?: “Sahibi olduğun her şey, gün gelir sana sahip olur” İşte bu iddialı film repliği, o dönemin dünyasında çok uygulanabilir gelmese de, şimdilerde yaşamın özü sahip olmak değil, deneyimlemek olarak tanımlanıyor.

Peki siz gözünüzle şöyle bir taradığınız, PDF formatındaki kredi kartı ekstrenizin detaylarına en son ne zaman baktınız? Sadece iktisadi planlama yapmaya değil, kendinizi eğilimleriniz ve hayat görüşü üzerinden değerlendirmeye de yarayan bu harcama dökümlerinize detaylıca bakmanızı öneriyoruz. Neden mi? Çünkü eğer, emeğinizle kazandığınız parayı, “daha çok yaşamak” yerine “daha çok sahip olmak” için kullanıyorsanız bir yerlerde yanlış yapıyorsunuz demektir. Bunu sadece biz değil, birçok akademik çalışma da söylüyor:

Colorado University’den Leaf Van Boven ve Cornell University’den Thomas Gilovich’in, 2003 yılında başlayıp tam 12 yıl boyunca ortak yürüttükleri bir araştırmaya göre, insanlar daha çok sahip olmak yerine daha çok deneyim yaşadıkları takdirde, mutluluk ve tatmin oranlarında ciddi bir artış gözlemleniyor. Özetle bu araştırma bizlere “Mutlu olmak için son model bir BMW ya da Apple’ın en yeni ürününü almayı beklemeyin. Çünkü mutluluk, algılarınızın sınırlarına dahil olan yeni deneyimlerde gizli” diyor.

Sahip olma kısır döngüsü

Pek çoklarına göre, mutlak mutluluğa erişmenin anahtarı, normal şartlarda hayalini bile kuramayacağımız büyük bir paraya kavuşmaktır. Yani her sene umutla beklenen yılbaşı çekilişlerinin ve loto oyunlarının bu kadar rağbet görmesi tam da bu sebebe dayanır. Peki aslında “Büyük bir malikane, lüks arabalar, mücevherler, şık bir tekne, hatta bir özel uçak alacağım” hayallerinin gerçeğe döndüğünde mutluluk garantisi vermediğini söylesek?

İşte bu duruma “Easterlin Çelişkisi” deniyor. İktisat profesörü Richard Easterlin’in ortaya attığı bu teoriye göre: “Yüksek gelir, mutlulukla pozitif bir korelasyon içinde olsa da; uzun dönemde gelir artışı mutluluk artışına yol açmaz.” Bu paradoksu kanıtlayan pek çok anket ve araştırma mevcut. Ayrıca psikologlara göre, satın alınan materyal ve malların getirdiği ağır sorumluluklar ve bu varlığı koruma dürtüsü kişiyi anksiyete eğilimli bir ruh haline sokuyor.

Daha çok satın alma, daha çok yaşa!

Yazımızın başında söz ettiğimiz araştırmaya dönecek olursak, 2003 – 2015 yılları arasında 25 – 35 yaşlarında olan kesimin tüketim alışkanlıkları ile şimdiki Y kuşağının tüketim alışkanlıkları arasında oldukça keskin farklar var. Dönemin dünyasında daha çok alışveriş yapmak, daha pahalı restoranlara gitmek ve gayrimenkul yatırımları yapmak popülerken günümüzde bu alışkanlıklar yerini, daha çok seyahat etmeye ve ilginç hobi & alışkanlıklar edinmeye bıraktı.

Örneğin artık minimum bütçeyle maksimum yer görmeye imkan sağlayan seyahat planları Y kuşağının olmazsa olmazları arasında yer alıyor. Ya da doğum günü / özel günlerde pahalı materyaller armağan etmenin devrinin çoktan geçtiğini söyleyebiliriz. Bunun yerine Y kuşağına mensup gençleri, sevdiklerine workshop, sergi ve konser davetiyeleri ve hatta uçak biletleri armağan etmeyi tercih ediyorlar. Çünkü “anı yaşamak” ile ilgili bilinçlenen yeni dünyanın gençleri, bunun daha çok satın almakla değil, daha çok tecrübe etmekle mümkün olabileceğinin farkındalar.

Peki daha sade ama daha dolu ve mutlu bir yaşam için neler yapmak gerekir?

  • Tasarım ev eşyalarına binlerce Lira vermek yerine, bu eşyaların günün birinde eskiyeceğini aklınızdan çıkarmayın ve tasarruf edin. Daha az eşyaya sahip olmak size paha biçilmez bir özgürlük hissi aşılayacaktır. (Ettiğiniz tasarrufu dünyayı gezmek için harcamaksa işin en tatlı kısmı olabilir!)
  • Giysi, ayakkabı, aksesuar, kozmetik vb… Bu tip eşyalarınızı gözden geçirin ve gerçekten sık kullandıklarınız dışında kalanları ayırıp 2. El eşya satışı yapmaya imkan tanıyan internet sitelerinde satın. Kim bilir belki buradan elde edeceğiniz geliri yeni edineceğiniz hobinizi geliştirmek için kullanabilirsiniz!
  • Teknoloji ve otomobil alışverişi konusunda ölçüsüz davranmayın. Çünkü satın alacağınız otomobilin temel amacının sizi gezdirmek; alacağınız bilgisayar / tabletin temel amacının size yeni dünyaların kapılarını açıp sizi eğlendirmek olduğunu unutmayın. Bu tip materyallere gereğinden fazla para harcadığınızda, bunların keyfini sürmek yerine boyunuzu aşan fatura ve taksitlerle uğraşmak zorunda kalırsınız.
  • Sadece bir defa ya da dönemsel olarak kullanacağınız eşyaları satın alıp sonra bir köşeye atmak yerine, bu eşyaları ödünç almayı / kiralamayı düşünün. “Paylaşım ekonomisi” işte bu tam da bu yüzden var!
Ortaya Karışık kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

DAİMA HAYALLERİNİZİN PEŞİNDEN GİDİN-BAŞKA BİR HAYAT MÜMKÜN – 

Ne istiyorsun deli göz diye sordu adam. Durdum, gözlerinin içine baktım. Gözleri o kadar sağlam bakıyordu ki, bakışları öylesine netti; odaklanmış sorduğu sorunun cevabını bekliyordu. Sorunun etkisiyle adamın karşısında bir süreliğine donakalarak uzaklara dalıp onlarca istek, olasılık ve gerçeklik çemberi içinde yol aldım. Bu kadar güçlü bir soru ve bakıştan kaçışım olamazdı.
O anda zihnimin döngüsünden sıyrılıp cevap verebilseydim eğer, “Huzurlu bir hayat istiyorum” derdim. “Kendi dünyamı da yaşatabileceğim bir yaşam. Sevgi, saygı, hakkaniyet, ahlak, özgürlük, adalet, vicdanın olduğu ve egonun en aza indirgendiği bir dünya. Bir de aşk eklenirse içine yaşadığım hayatın bir anlamı olacak” derdim.
Bu soruyu o bana sorana kadar, kendime sadece bir kere gerçekten sormuştum Temmuz 2015’te, İstanbul, Kadıköy’de çarşının ortasında. O kalabalığın içinde yolun ortasında durdum. Sağımdan solumdan insanlar pardon, ımps fff sesleriyle bedenime çarparak akarken, sadece kendi duyabileceğim bir sesle “Ne istiyorsun Tuğçe?” diye sordum. Önce kendime yoldaş olmalıydım. Yaşamımı sürüklemekten, fırtınalarda duvarlara çarpıp yara almaktan, anlayamadığım ego mücadelelerinden, yalancı gülümsemelerden, kadın olmamın sadece bir araç olduğu ortamlardan usanmıştım. O anda, kendime en içten cevabımı verdikten sonra hayatım değişti.
Yaşantımı şehirden köye taşıma hikâyem böyle başladı. 33’üncü senesini yaşadığım hayatımın en gerçekçi zamanlarındayım. Daha ne kadar yaşayacağımı bile bilmezken neden sıkıntıyla kavrulayım ki? Egzama, kurdeşen, anksiyete, depresyon, hepsini yaşadım. Böylece sistemini, yollarını, ne döndüğünü bildiğim konforlu sayılan ve içinde uyum sağlayacağım diye maddi manevi çırpındığım şehri bıraktım.
İmkânsız yoktur, zor ise halledilir diyerek insanlığımı yaşamak üzere çıktım yola.
Sistem kavgası
Ne kadar sistemin içindeyse insan o kadar sistemin kendisi oluyor ya. Tüm hayaller, düşünceler, davranışlar sisteme göre evriliyor. Şehrin sistemi insanı bataklık gibi içine çekiyor, çıkmak zorlaştıkça zorlaşıyor. En acısı da insani değerlerimizi kaybediyoruz.
Sistemden kastım ne mi? Öncelikle aileden başlıyor hikâye. Gördükleri, öğrendikleri, isyan etmenin manasız olduğu ve bu sebeple sorgulamadan yaşadıkları hayatın doğruluğunu savunuyorlar. Birer makineye dönüştükleri gibi evlatlarını da dönüştürüyorlar. Kendi doğruları doğru, kendi hayalleri evladın gerçekliği oluveriyor bir anda. İstisna aileleri buradan sevgiyle selamlıyorum. Hatalı öğretim sisteminin içine minik askerler sürüyorlar. Üniversiteye kadar yol uzun. Eğer yolda bir kez durup düşünmediysen ve taşları istediğin gibi dizemediysen sıkıntı başlıyor. Bir şekilde üniversiteyi bitir. I ıh o da yetmez, ‘master’ın da varsa ohoooh kralsın! O bölümü neden seçtiğini, neden master yaptığını pek kimse sorgulamıyor. “Ooo bizimki de master yapıyor” diye kanatlar kabarıyor. Nedense? Ah eğer bir amaç uğruna okuyorsan önünde saygıyla eğilirim. Fakat “kazandım işte okuyorum, bakalım, aslında şöyle olaydı iyiydi” gibi söylemlerin varsa hayatının tadını çıkartamadığın ve yolunu değiştirmezsen çıkartamayacağın belli. Bu sebeple birçoğumuzda mutsuzluk yeşeriyor. Aynı yabani otun ekine dolandığı gibi mutsuzluk da eline ayağına dolanıyor. Kimilerince zannediliyor ki okuyup diline, gününe uygulayınca kamil insan olunuyor. Tersine insanlıktan çıkanlar oluyor. Duygularını yitirenler, zırhlı arkadaşlıklar, dostluğu hiç yaşayamayanlar, kendini kral – kraliçe zannedenler ve dahası… Yok mu senin de tanıdığın onlarcası?
Modern köle olursan
Sonra iş yaşamı geliyor. Sabah yatağa yapışarak uyan, hazırlanma telaşesi, çık trafiğe, başla kavgaya, gir bir beton deliğe, günlük radyasyon ve elektrik akımı içinde güne devam… “Başarıyorum!” diyebilmek için patronları zenginleştirmek için kendini parala, aldığın parayla yaşam mücadelesi sürdür. Akşam olsun, hop gel eve kısacık sürede sevdiklerinle yemek masası -eğer hazırlanıyorsa-, haydi herkes ekranların başına. Paralize olarak yavaşça bayılma seansı sonrasında yat yatağa. Hop sabah, yine aynı hikâye. “Şu kadar sene modern kölemiz olursan, sana şu kadar tatil hakkı” diyor büyük birader. Vay be! Senede kısıtlı gün tatil hakkım var. Bir de tatil zamanını da öyle istediğin anda seçemezsin ya.
Sana ne kardeşim
Kime ne yahu!? Sabah kaçta yataktan kalkmışsın, o gün ne yapmak istemişsin, sırtındaki kıyafetin değeri, altındaki motorlu aracın bilmem nesi, ne yeyip ne içtiğin, ne kadar para kazandığın, sana takılan etiketin büyüklüğü, ne zaman keyif yapacağın… Ne iş yapıyorsun? Ev sizin mi, kira mı? Bu araba kaç beygir? Montun ne güzelmiş, nereden aldın? Sana ne güzel kardeşim, neyse ne!
Böylece bir ömür sürecek örgü ve döngü sarılıyor insanın boynuna. Nefesini kesiyor arada. İsyan edileceği varsa ve edilemezse, yazık ki gerek ruhsal gerekse bedensel erken ölümlere yol açıyor. 50 yaşına gelince gideriz uzaklara hayaline yatırım yap. Cehennemde ömrünü tüket, cennetin hayalini kur.
Cennet de sensin cehennem de…
İçine doğduğum bu rüyanın bir alternatifi olmalı diye başladım düşünmeye. 2001’de üniversitedeyken, 09.00 – 18.00 arası çalışmak istemiyorum diye sayıklıyordum. E peki ne sonra yaptın diye sorarsan 0+0=0. Çünkü ne olursa olsun öğretim hayatımı ve ailemin hedefini tamamlamalıydım. Seçtiğim bölümü hedefsizce seçtim. Not skalasının tam ortasından tutturarak üniversiteyi bitirdim. Yanlış anlaşılmasın öğretime karşı değilim. Sadece bilinçsiz öğretim sistemine karşıyım.
Ardından iş hayatı geldi. Altı senede sekiz şirket tükettim. İletişim sektörünün her kolunda çalıştım diyebilirim. Dönüşebilir, dönüştükçe yükselebilirdim. Yapmak istemedim. Doğal hediyelerimi görmezden gelemedim. Doğal hediyelerim de o kadar naif kalıyorlardı ki, dönüşebilmişler arasında kendimi yabancı gibi hissediyordum.
Hani 9.00 – 18.00 çalışmak istemiyordum ya, sabah 2.00’ye dek çalıştığım da oldu. Tabii ne kendim kaldım, ne özel hayatım, ne ailem. Hepsi vardılar da uzaktalardı. Yanlarında olmak isteyip olamıyordum, neden çünkü çok mühim işler halletmem gerekiyordu. Derken 2012’de gerçekten hayal kurmaya başladım. Hayal kurdukça uzaklaştım olduğum yerden çünkü hayalimdeki resim rengârenk iken içinde bulunduğum resim siyah, gri, beyaz ve mavi renklere bulanmıştı. İnanır mısın, başka renk kıyafetim bile yoktu. Kasım 2013’te pazarlama iletişimi müdürü olarak sahalara veda ettim. Düşünüyorum da, o benim olmayan rüya devam etse sararıp, eriyip gidecektim kirliliğin, kakafoninin, tuhaf bakışların ve binlerce insanın arasında. İçine doğduğum dünyanın bana uyan bir alternatifi mutlaka olmalıydı.
İstanbul’a veda
Boşalttım evimi, kapattım kredi kartımı, sattım arabamı ve son olarak o dünyadaki sevdiğim adama sarılıp vedalaştım. Sistem, alışkanlıklar, bilinenler, tanıdıklar geride kaldı. Bir dakika. Sistem geride mi kaldı? Hayır. Çünkü sisteme sırtını dayamış insan her yerde. Bunun çözümü ancak şu olabilir, kendi sistemini yaratmakla. Öncelikle hiç alışkın olmadığım ve öğrenebileceğim, farklı dünyaları ve sistemleri görebileceğim bir yere vararak başladım.
Peki ya bundan sonra? Ütopya
Hikâyemi fiziki olarak başlattığım yer Kabak koyu oldu. Önce bir işletmede gönüllü oldum. Sonra kış olunca gönüllülük falan kalmıyor oralarda. Biraz yukarıya Faralya köyünde bir arkadaşımın yardımıyla kendime bir oda tuttum. Şimdi ise bir kolektifin içinde yaşamımı sürdürüyorum. Bireysel özgürlüğüm 2015 Temmuz’dan bu yana devam ediyor. Kolay olmadı da, gel gör ki sonunda oldu.
Neden yazıyorum?
Hayallere ulaşmak çok zor gibi gelse de, isteyince oluyormuş. Kimisi kaçış dese de, benimki şehri terk ediş ve kendi doğamı keşif. Dünyaya dair ne yapsam faydam olur üzerine bir yaşam kurma niyeti. Şehirli bir insana göre bilinmeyeni, alışık olunmayanı yani zor olanı gerçekleştirmek. Mecbur bırakılan, dayatılan ve artık sadece zarar veren ana akım sistemin dışına çıkmaktan bahsediyorum. Ütopyamı kurdum ve optimum noktaya gelmesi için çabalarım sürüyor. Aynı düşüncelere sahip birçok insanla karşılaştım bu süreçte. Ve fark ettim ki bu ütopya, rüya, hayal sadece benim değil, bizimmiş meğerse. Ne mutlu! Kendi adıma diyebilirim ki şimdilerde rüyamı yaşayarak cennetimdeyim. İster deli de ister divane. Daha güzel ne olabilir ki hayatta?
Herkese haydi kalkın bir anda şehirden kırsala, ormana yerleşin demiyorum elbet. Hayat seçimlerden ibaret.
Şehirde yaşamayı çok sevenlere sesleniyorum, olanı yaşatan da şikâyet eden de sensin. Fark ettin mi? Madem öyle sen de değiş ve değiştir. Ben komşuma, komşum komşusuna hikâyesi sürsün. Tüm değişimler zordur, zamana ihtiyacı vardır ve imkânsız değildir.
Şehirden yeşile ulaşma hayali olanlara sesleniyorum, yeşil bölgeler sana insan olduğunu ve tüm varoluşsal becerilerini gösterecek. Doğanın içerisinde olmak birey ve topluluk olmanın farkını fark ettirecek. Bedensel, zihinsel, ruhsal ve duygusal neye ihtiyacın var, neye ne kadar gücün yetiyor, sezgilerin ne durumda?
Hiç merak etmiyor musun? Buralarda kendi kurduğun sistemde yaşamak, istediğin anda çimlere uzanmak, zifiri karanlıkta dolunayın aydınlattığı yolda yürümek; içindeki ve dışarıdaki doğanın gelişimi ile döngüsünü izlemek, fark etmek, hissetmek, yaşamak; toprağa ekmek, büyütmek, yemek ve hayal kurmak serbest.
Herkesin bir hayali vardır. Öncelikle hayalini bul. Bilmiyorum cevabını ilk önce kendin kabul etme. Sor kendine, cevaplarını sorgula. Gerçekten ne istiyorum? Sonra hayalin hedefin olsun ve oraya yürüyeceğin yolun taşlarını kendin seçerek yerleştir. Bunu yapmak benim üç buçuk senemi aldı. Tüm bu deneyimlerimi sonraki yazılarımda paylaşmak dileğiyle, sevgilerimle.
Tuğçe Çinkitaş

GÜÇLÜ BİR ANNEYE SAHİP KİŞİLERDEKİ 15 ÖZELLİK

AmFdOwwdeY_anne---cocuk[1]

 

Güçlü bir anneye sahip olduğunuzu, erken yaşlarda anlayamazsınız. Annenizin gücünü, büyüyüp de size kattığı şeyleri fark etmeye başladığınızda keşfedersiniz. Güçlü bir annenin size verebileceği, vermeye çalıştığı pek çok güç, özellik, karakter vardır, peki siz ne kadarını alabildiniz?

1. Kendi işlerini,sorunlarını, problemlerini kendi başlarına halletme, çözme eğilimindedirler.

Odanızdan kardeşinize “bana su getirsene” diye bağırdığınızı hayal edin, annenizin tepkisi %99 “senin ayağın yok mu?” olacaktır. Veya Sofrada tuzu istediniz, “senin elin yok mu?” dediğini anımsıyor musunuz? Mesaj gayet nettir, dünya senin etrafında dönmüyor ve insanlar senin hizmetçin değil. Kendi işini kendin gör.

2. Hatalarını itiraf etmeyi bir ego meselesi haline getirmezler.

Bu vazoyu sen mi kırdın? Halıya sen mi boya döktün?, vb. sorularla hepimiz karşılaştık ve hepimiz ilk seferinde büyük olasılıkla yalan söyledik, suçu küçük kardeşimizin üzerine attık. Ancak güçlü bir anne, size hatalarınızı cesurca itiraf etme, yaptığınız şeylerin sorumluluğunu üstlenme gücü verecektir. Güçlü bir annenin yetiştirdiği birini hatalarını çekinmeden kabul etmesinden kolayca tanıyabilirsiniz.

3. Güçlü annelerin çocukları kendilerini özel hissederler.

Çünkü güçlü anneler sevgisini göstermeyi, çocuklarına özel olduklarını hissettirmeyi çok iyi bilirler. Onlara hayallerinin peşinden koşmayı aşılarlar.

4. Hepsinin hayata dair bir amacı, bir hedefi vardır.

Güçlü anneler sadece çocuklarının kendilerini özel hissetmesini, ayrıcalıklarının farkına varmasını, güçlü yönlerini keşfetmesini sağlamakla kalmaz, aynı zamanda bunları bir hayat felsefesi, bir amaç, bir hedef haline getirmesinde de yardımcı olur. Bunu gözünüze4 soka soka yapmaz ama hayata dair bir hedefiniz, bir amacınız varsa bunu aklınıza sokanın anneniz olabileceğini unutmayın.

5. Hayır demesini bilirler.

Hemen hemen hepimiz insanları mutlu etmeye, kendimizi sevdirmeye çalışan bireyleriz. Hayır diyememek belki de günümüzün en büyük sorunlarından biri. Bir adres sorulduğunda dahi bilmediğimizi itiraf etmeye çekiniyoruz. Ancak güçlü bir annenin tezgahından geçmiş biri “hayır” demenin bir sorun teşkil etmediğinin bilincindedir. Biri kolayca, çekinmeden hayır diyebiliyorsa bilin ki güçlü bir annesi vardır.

6. Kendine değer veren, kendini seven insanlar olurlar.

Sizi koşulsuz, şartsız seven ilk ve belki de tek insan annenizdir. Size ne kadar çok sevildiğinizi ve sevilmeye layık biri olduğunuzu hissettiren de kesinlikle o’dur. Güçlü bir anne, insanın kendisini sevmesinin, kendiyle barışık olmasının önemini bilir ve bunu çocuğuna aşılar. Kendini seven, kendiyle barışık insanlar güçlü annelerin eseridir.

7. Öncelik sıralamasında kendini ilk sıraya koymanın bencillik olmadığının farkındadırlar.

Başka insanlara iyilik yapmak, onlara cömertçe vermek önemli bir meziyettir. Ancak hiçbir şey almadan, kendini düşünmeden bunu yapmak zamanla sizi tüketecektir. Güçlü bir annenin çocukları bunu yaparken kendilerini tüketmemeyi de becerebilen kimselerdir. Önce kendilerini düşünen, ama bencil olmayan kimseler.

8. Dış güzellikten ibaret olmadıklarını, vücutlarından çok daha fazlası olduklarını bilirler.

Güzellik sürekli pazarlanan, olması gerekenmiş gibi gösterilen bir olgu. Ama güçlü anne elinden çıkmış kişiler sevmeleri gereken asıl şeyin kişilikleri, karakterleri olduğunu bilir. Onlar yüzlerindeki kırışıklığa, kalçalarındaki yağa, göbeğe takılmazlar. Çünkü bu öğretilmiştir onlara.

9. Bazen bırakıp gitmenin erdem olduğunun farkındadırlar.

Kendine zarar veren bir ilişkiyi yürütmeye çalışmak, sevmediği bir işte debelenmek, zehirli bir arkadaşlığı devam ettirmek, vs. güçlü anne çocuklarının yapacağı şeyler değildir. Onlar zamanı geldiğinde yürüyüp gitmek gerektiğini çok iyi bilirler.

10. Asla kendilerini ezdirmezler.

Uzmanların dediği gibi “insanları, size nasıl davranacakları konusunda eğitebilirsiniz”, güçlü annenin çocukları bunun ilk eğitimini annelerinden almışlardır zaten. Kendilerine saygısızlık yapılmasına asla izin vermezler.

11. Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz…

Birinin gerçekte kim olduğunu öğrenmek istiyorsan söylediklerine değil, hareketlerine bakmalısın. Çocuk yaşta, zor yollardan öğretilen bu gerçek büyüdüğünüzde sizin en büyük yardımcınız olacaktır. Annenize bir kere daha teşekkür edin.

12. Söz veriyorlarsa tutarlar.

Belki de güçlü bir annenin çocuğuna öğretebileceği en güzel şeydir bu. Çocukken ne olursa olsun verdiği sözlerin arkasında duran, en kötü halinde bile sözünü tutan bir annenin size hediyesidir bu.

13. Dinlemesini bilirler.

Çünkü güçlü anneler her zaman çocuklarının ne dediğini dinlerler. Dünyanın en saçma şeyini anlatıyor olsalar bile onlara kulak verir, onlara söylediklerinin önemli olduğunu hissettirirler. Bu şekilde yetişen bir çocuk insanların söylediklerine her zaman kulak verir.

14. Ailelerine önem verirler.

Çünkü kendilerinin anneleri için ne kadar önemli olduğunu görerek, bilerek yetişmişlerdir. Güçlü bir anneden gördükleri bu davranış, onlara da aynısını yapma gücü aşılar.

15. Anneleri, anneleridir.

Güçlü bir anne şunu diyecek veya hissettirecektir: Beni sevip sevmemen umurumda değil, senin arkadaşın olmak benim vazifem değil, ben senin annenim. Bu güçlü ve kararlı duruş, eğitiminizin önemli bir parçasıdır. Çünkü bir çocuğun bir sürü arkadaşı olabilir ama annesi bir tanedir. Bu sorumluluğunun bilincinde olan bir anne, çocuğunun eğitiminde de son derece kararlı bir duruş sergileyecek, onu geleceğe hazırlayacaktır

Kaynak: listeliste.com

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. 1 Comment »

4 YÜCE GERÇEK

images[2]

 

 

 

Buddha, Bodhgaya’da aydınlandıktan sonra ilk olarak “4 Yüce Gerçek” isimli öğretiyi paylaşmış. Bu öğretiyi ilk okuduğumda “Bu kadar basit olsa insanlar hemen uygulardı” şeklinde düşünmüştüm. Ne yazık ki bu konuda yanılmışım.. Gerçekten de çok basit fakat kimse uygulamıyor….

Bu öğreti, acının varlığı kabul edilmediği sürece onunla ilgili bir şeyler yapılamayacağı gerçeğinden bahseder. Zaten şöyle bir geçmişe baktığınız da acıyı yok etmek yerine ona nasıl katlanabileceğimize dair teknikler bulmaya daha meyilli olduğunuzu fark edersiniz. İsterseniz sözü fazla uzatmadan bu 4 yüce gerçeğin ne olduğuna bakalım.

İlk yüce gerçek: Her canlı bir şekilde fiziksel, duygusal ve zihinsel olarak acı çeker. Bu acıdan uzaklaşmak için de dedikodu yapmak, televizyon seyretmek, kitap okumak vb. gibi bize hiç bir zaman hizmet etmeyecek aktivitelere yönelerek acıya katlanmanın yollarını araştırırız.

İkinci Yüce Gerçek: Her acının bir sebebi vardır. Acının temel sebebi bir önceki aksiyonların beden, zihin ve ruhumuzda negatif etki yani öfke ve bağımlılıkların hayatımızda yaratmış olduğu illüzyondur. Bu yüzden de acının önüne geçmek yani sebebini ortadan kaldırmak mümkündür.

Üçüncü Yüce Gerçek: Acı sonlandırabilir. Herkes sevgi, şefkat, huzur ve barış dolu bir zihne sahip olma potansiyeline yani acıyı hissetmeme potansiyeline sahiptir.

Dördüncü Yüce Gerçek: Acının sonlandırılmasının belli bir anlamı vardır. Bencilliğin, kızgınlığın, bağımlılıklar ve diğer negatif düşünce yapılarının aşama aşama arındırılarak sabırlı, bağımlılıklardan arındırılmış, sevgi, şefkat, cömertlik gibi pozitif zihin durumu yaratılabilir. Ev, araba gibi nesnelerin bizi mutlu edeceğine inanmak yerine pozitif zihin yaratmaya yönelmek daha akıllıca olacaktır. Tüm bu yazılanları toparlarsak, öncelikle hayatımızdaki acının varlığını kabul etmekle başlamalıyız. Bu kabullenmeyi kolaylaştırmak için ise her şeyin birbiri ile bağlantılı olduğu gerçeğini hatırlamak gerekir. Çünkü evrendeki her şeyin birbirinden bağımsız olarak var olduğuna inanmaya devam ettiğimiz sürece acı çekmeye devam edeceğiz. Budist öğretiler bu durumu şöyle açıklar. Bir çiçeğin açabilmesi için toprak, su ve güneşe ihtiyaç vardır. Toprak, su, güneş olmadan çiçek tek başına var olamaz. Çiçeğin için de güneşten, buluttan, sudan, topraktan bir parça vardır dersek yanlış olmaz. Bu gerçeği fark etmemek ve çiçeğin çiçek açma sorumluluğunun sadece çiçekte olduğunu düşünmek her zaman acı verecektir. Aksini düşündüğümüzde ise çektiğimiz acı azalacaktır. Bu örneği yaşantınızda size acı veren olaylar için uygulayabilirsiniz.

Her Daim Sevgi ve Işıkla

Sibel Kavunoğlu

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. 1 Comment »