Necla’yı Seviyorum…

13892002_678775258947530_1521287566784397645_n[1]

Karikatür kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Bu yaşanmış bir evlilik öyküsü ve ben bayıldım…

13612253_10210039440723244_4607300543474522133_n[2]

“Bu fotoğrafta anneannem 16 yaşında, dedem 33.
Tarih 26. Şubat 1938. Yani 77 sene önce bugün. Nişanlandıkları gün.

Anneannem dedemi hayatında ilk defa o gün görmüş.

Düşünsenize, evleneceksiniz ve hayatını paylaşacağınız adamı nişan günü görüyorsunuz. Beğendin, beğendin, beğenmedinse hayat boyu çek dur.. smile ifade simgesi:)

Bizimkilerin hikayesi ise tam bir “Onlar ermiş muradına , biz çıkalım kerevetine..” hikayesi. Sonu gerçekten mutlu olan şahane bir masal yani..

Anneannem kendisinden 17 yaş büyük dedeme resmen aşık olmuş.
Dedemse o yıllardaki genel davranışın aksine, o gencecik kıza, ömür boyu, hem aşkla, sevgiyle, hem de “saygıyla” bağlanmış..

Ben onların evinde hiç yükselen ses , hiç kavga gürültü duymadım.

Evlendikleri ilk gün, dedem uzun bir konuşma yapmış. Üç şey istemiş gencecik karısından :

Bir : Bana İhsan Bey değil, İhsan demeni rica ediyorum. ( ki o devir için müthiş bir adım..! )Evde kıyametler kopmuş, sen kocana, koskoca adama nasıl ismiyle hitap edersin diye..
Aile büyüklerini sakinleştirip ikna etmek yine dedeme düşmüş..:)Anneannem öbür boyu hep İhsan’cığım dedi. “Cığım”sız bir hitap hiç duymadım ağzından..

İki : Dedem hakimdi benim. Bak demiş, mesleğim gereği eve senden torpil isteyenler gelebilir.
Asla , katiyen kabul etmeyeceksin. Hediye asla kabul etmeyeceksin.
Hakim demek, tarafsızlık demektir.
Böyle bir şeyi mesleğim adına şerefsizlik addederim.
Bu ricaları reddetmeyi ayıp sayabilirsin , asıl bunu teklif etmek ayıptır, bilesin.
Sonraları ikisi bir olup, güzel bir reddetme cümlesi bulmuşlar, anneannem çok ısrarcı olanlara :
– “Dosyanızı titizlikle tetkik edeceğini söyledi” derdi.

Üç : Benim demiş, “küsme” huyum vardır. Kızarsam tartışmam, sadece küserim. Ben sana küsersem , sen bana küsmeyeceksin. Yoksa evlilik gemisi yürümez. Sabır rica ediyorum senden..
Bir şey diyeceğim, inanmayacaksınız : “Ömür boyu hiç küsmediler.”

Diyeceksiniz ki, e kadın her şeye uyum sağlarsa evlilik elbet yürür. O dönemin evliliklerinde bir kere, çok keskin kadın-erkek ayırımları var. Kadın asla çalışmıyor, evin bakımı, çocuklar vs ile ilgili, erkek ise çalışıp evi geçindiren . Bu kadar net. Bugünkü gibi herkes her şeyi paylaşır durumu yok. O yüzden değerlendirirken hep bunu düşünürüm aslında..

Yani ben hayatımda dedemi mutfakta görmedim. Bir tabağı içeri taşıdığını bilmem. Kalkıp bir bardak su aldığını bilmem. Anneannem getirirdi her şeyini..

Ama mesela su mu istedi, anneannemin elinden bardağı alır, öbür eliyle, onun suyu getiren elini tutar öper, gözlerinin içine bakarak
“ Eline sağlık, zahmet oldu Münevver’ciğim” derdi.
Anneanneme aniden bir enerji gelir, gözleri parlar, genç kız gibi seke seke , uça uça dönerdi mutfağa..

Anlayacağınız, “Görevi tabii, elbette yapacak! ” zihniyetinde hiç olmadı dedem. Teşekkürü , takdiri hiç ihmal etmedi bir ömür boyu.

Annemler küçükken, dedem öğlenleri işten mutlaka eve gelirmiş, alel acele yemek yiyip, bir tek de tavla atarlarmış, öyle dönermiş dairesine.. O bir saate hepsini nasıl sığdırırdık diye konuşup gülerlerdi..

Evlilik diye oya gibi işlenmiş, inci gibi dizilmiş anılar gördüm ben.. Fedakarlık, sabır, özen, ve minnet gördüm. İçinde hastalıklar da oldu elbet , ölümler de, acılar ve hayal kırıklıkları da.. ..Ama bütün bu gerçekler nasıl taşınır, nasıl her bir korku, her bir hüzün, sevgiyle harmanlanıp akide şekeri gibi ağızda eritilir gider, işte onların masalı bunu da anlatır.

Dedeciğim, sayısız hastalıkla mücadele etti, ama etrafına en ufak bir rahatsızlık vermedi. Anneannem ona hep canı gönülden sevgiyle , bir melek gibi baktı.

Dedeme şeker teşhisi konduğunda, insülin iğnelerini bile iğneciye bırakmadan kendi yapmak istemişti mesela..

O zamanın iğneleri şimdiki gibi değil, kocaman metal enjektörler vardı, ucunda kalın, dehşetengiz iğneler olan. O verev kesimli iğne uçları hala gözümün önündedir.

O enjektör her sabah ocakta, çayın yanında kaynardı..
Fonda radyoda Türk Sanat Müziği, mesela “ Benzemez kimse sana “ çalar, enjektörün tıkır tıkır kaynama sesi, çaydanlığın fokurtusuna, limon kolonyasının kokusu, kızarmış ekmek kokusuna karışırdı. Anneannem seve okşaya karnından yapardı iğneleri dedeme..

Nasıl öğrenmiş iğne yapmayı derseniz, normalde portakala batırarak öğretirler, ama anneannem “kendine batırarak” öğrenmişti iğne yapmayı..
Dedemin canını yakmasın diye..

Ne bir gün anneannem bıktı her gün bunu yapmaktan, ne de dedem bir gün şikayet etti, her Allah’ın günü iğne olmaktan…Anlayacağınız, o dana kadar iğneleri yapmayı bile keyif haline getirmişlerdi.

Anneannem bir şey öreceği zaman yünleri alır, dedemin yanına getirirdi. Dedem hemen gazetesini, kitabını bırakır, kollarını anneanneme uzatırdı. O çilenin iki ucuna ellerini geçirir, anneannem çabuk çabuk hareketlerde yünü top haline getirdikçe, son derece uyumlu hareketlerle, bir sağ, bir sol elinden kaydırırdı yün çilenin iplerini..
Gülüşüp sohbet ederlerdi. Anneannem ona uzun uzun ne öreceğini anlatırken, ilgiyle dinlerdi.

Televizyonun olmadığı o güzel zamanlarda, annemle dayımın okuduğu şiirleri dinlemeye bayılırlardı.
Akşam oldu mu çay demlenir, yaz ise bahçeye açılır kapanır sandalyeler atılır, cır cır böceklerinin sesi eşliğinde, yıldızların altında uzun uzun , tatlı tatlı sohbet edilirdi.

Televizyon geldikten sonra ise çocukluğuma ve onlara dair en net anım, kanepede dedemin koltuğunun altına yaslanıp uyuklaşım, ayıkladığı kabak çekirdeklerini bir bir ağzıma verişi.. Anneannemin soyduğu portakalın kabuğunun kokusu.. Usulca uykuya teslim oluşum.. Ve sonra alnımdan öpülerek uyanmak.. “Hadi yavrum, İstiklal Marşı başladı.”

Dedemle yan yana, son derece ciddi ayakta beklemek, marş bitene kadar. Askerler rap rap yürüyene kadar. Sonra sanki memleketi emin ellere teslime etmişcesine güvenli hissederek uykuya dalış.. Sabah puhu kuşlarının seslerine uyanmak..

Onların nişan günü bugün.

77 sene önce parmaklarına taktıkları o yüzüğü ömür boyu sevgiyle taşıdılar.

Tıpkı o yün çilesini sıcacık bir kazak haline getirmek gibi bir evlilik.

İlmek ilmek, emek, emek..

Dedem tuttu, anneannem ördü.

Dedemin ellerinden ilmek ilmek anneannemin ellerine kaydı..

İlmek ilmek.. Oya oya..

Ruhları şad olsun.”

Bige Güven Kızılay

Hayal Ağacım Adlı Sayfadan Alınmıştır

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. 15 Comments »

Kandırıldık Deriz…

IMG_2196

Karikatür kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Çarpıcı bir fotoğraf serisi: Bir gülümseme insanlara dair algımızı nasıl değiştirir?

Fotoğrafçı Jay Weinstein 2013’te, Hindistan, Rajasthan çöllerinde yaptığı bir seyahat sırasında ilginç bir olay yaşar. İnsanlara bakışını hayli etkileyen bu olayı Weinstein daha sonra şöyle anlatır: “Yoğun tren istasyonunun yanında, fotoğrafını çekmek istediğim bir adam gördüm. Tereddüt ettim. Gözünün içine baktım ve katı, sert görünümü gözümü korkuttu. Bir fotoğrafı öldüren her zaman o tereddüt anıdır. Ondan uzak durmaya ve diğer insanları çekmeye karar verdim. Ta ki adamın şen şakrak bir sesle ‘Benim de fotoğrafımı çek!’ dediğini duyana dek.”

Weinstein, kameranın lensini ayarlar. Eli deklanşöre gider ve öznesine “gülümse” deyiverir. O an karşısındaki adamın bambaşka bir insana dönüştüğünü görür. Adamın yüzü aydınlanmış, gözleri parlamaya başlamıştır. Hatta duruşu bile değişmiştir. Weinstein bir sonraki fotoğraf serisinin temasına işte o an karar vermiştir. Bir yabancının yüzündeki gülümsemenin etkisini belgelemek ister.

Jay Weinstein gulumse portre 6

Jay Weinstein bu seri kapsamında kamerasının karşısına geçen sayısız “yabancı”dan gülümsemesini ister. Karşısına çıkan insanların gülümsemeden önce ve gülümserken fotoğraflarını çeker. Ortaya çıkan sonuç yabancılara dair algımızın bir gülümsemeyle bile şekillenebileceği yönündedir: “Yani isimler yok. Meslekler yok. Teyit edilmiş dinler ve etnik kökenler yok. Büyüleyici hayat dersleri veya kalp tıngırdatan anılar yok. Yalnızca bir insan yüzü var. Gülümserken ve gülümsemezken.”

Jay Weinstein gulumse portre 2Jay Weinstein gulumse portre 3Jay Weinstein gulumse portre 4Jay Weinstein gulumse portre 5  Jay Weinstein gulumse portre 7Jay Weinstein gulumse portre 8Jay Weinstein gulumse portre 9Jay Weinstein gulumse portre 10Jay Weinstein gulumse portre 11Jay Weinstein gulumse portre 12Jay Weinstein gulumse portre 13Jay Weinstein gulumse portre 15Jay Weinstein gulumse portre 17Jay Weinstein gulumse portre 18Jay Weinstein gulumse portre 19Jay Weinstein gulumse portre 20Jay Weinstein gulumse portre 21Jay Weinstein gulumse portre 22Jay Weinstein gulumse portre 23Jay Weinstein gulumse portre 24Jay Weinstein gulumse portre 25Jay Weinstein gulumse portre 1

h/t: BOREDPANDA

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Baktım gökte bir kırmızı bir uçak

CAN-YÜCEL-ANIYORUZ-320x260[1]

 

SEVGİ DUVARI

sen miydin o yalnızlığım mıydı yoksa
kör karanlıkta açardık paslı gözlerimizi
dilimizde akşamdan kalma bir küfür
salonlar piyasalar sanat sevicileri
derdim günüm insan içine çıkarmaktı seni
yakanda bir amonyak çiçeği
yalnızlığım benim sidikli kontesim
ne kadar rezil olursak o kadar iyi

kumkapı meyhanelerine dadandık
önümüzde altınbaş altın zincir fasulye pilakisi
aramızda görevliler ekipler hızır paşalar
sabahları açıklarda bulurlardı leşimi
öyle sıcaktı ki çöpçülerin elleri
çöpçülerin elleriyle okşardın beni
yalnızlığım benim süpürge saçlım
ne kadar kötü kokarsak o kadar iyi

baktım gökte bir kırmızı bir uçak
bol çelik bol yıldız bol insan
bir gece sevgi duvarını aştık
düştüğüm yer öyle açık seçik ki
başucumda bir sen varsın bir de evren
saymıyorum ölüp ölüp dirilttiklerimi
yalnızlığım benim çoğul türkülerim
ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi

Can YÜCEL

Canlı, ışıltılı renkleri ve coşkulu fırça vuruşlarıyla NEJAT DEVRİM…

Ressam Nejat Melih Devrim Kimdir?

nejad-melih-devrim1923 yılında İstanbul’da doğdu. Yazar İzzet Melih Devrim ile ressam Fahrelnissa Zeid’in oğludur. İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü’nde Leopold Levy Atölyesi’nde çalıştı. Bedri Rahmi Eyüboğlu, Zeki Kocamemi, Nurullah Berk ve Leopold Levy’nin öğrencisi oldu. 1947 yılında Paris’e yerleşti. Aynı yıl Paris’te Allard Galerisi’nde ilk kişisel sergisini açtı. 22 yıl hayatını bu kentte sürdürdü. Çeşitli Avrupa ülkelerine, Amerika’ya, Uzak ve Yakın Doğu’ya gezilere çıktı. 1968 yılında Varşova’ya, 1980’lerin ortasında da Nowy-Sacz’a yerleşti. 1995 yılında Polonya’da vefat etti.

Nejad Melih Devrim’in Resminin Özellikleri

Prof. Witmore’un yanında öğrendiği Türk hat ve Bizans mozaik sanatı ilk dönem yapıtlarını biçimlendirdi. Doğu sanatı ve Fransız şiirsel soyutlaması etkilendiği başlıca kaynaklar oldu. 1940’lar boyunca canlı renklerle figür, doğa görünümleri ve iç mekan resimleri yaptı. 1950’lerde Paris Okulu içinde yer alan Devrim, bu tarihlerde aynı renkçi yaklaşımıyla bir dizi siyah zeminli resim gerçekleştirdi. 1960’lardan başlayarak 1970’ler boyunca sanatçının giderek çizgiden uzaklaştığı; canlı, ışıltılı renkler ve geniş, coşkulu fırça vuruşlarıyla lirik ve lekeci bir anlatıma yöneldiği görülür. Bu resimlerinde kesik fırça vuruşlarıyla oluşturduğu renk lekelerindeki geçişleri, mozaik sanatının soyutlanmış bir yorumu olarak görmek mümkündür. Sanatçı hiçbir akımın izleyicisi olmadan Paris Okulu’nun esnek bünyesi içinde kendi iç dünyasını renk ve ışık aracılığıyla yansıtarak özgün bir anlatım geliştirdi. Üslubu guaja çok uygun olmakla birlikte, yağlıboyalarında da aynı hafifliği elde etmede büyük bir başarı gösterdi. J. Lassaigne, Nejad Melih Devrim’in “boşluk ve ritim sorunlarına yepyeni ve köklü çözümler” getirdiğini vurgulamıştır.

G. Boudaille, 1960’lı yıllarda Nejad Melih Devrim’in resmini “hareketli, coşkulu, huzursuz ve zarif, karmaşık, çok yönlü ve değişken olan yaratıcısının bir aynası“ olarak tanımlamıştır. Nejad Melih Devrim sanatı soyut resmin bir uzantısı, deneyim ve birikimlerle kazanılmış bir görüşün ve duyarlığın ürünüdür. Resimlerinde renkler, kalın boya ve kısa fırça vuruşlarından oluşan lekelerin kompozisyonu göze çarpar. Nejad Melih Devrim Türk Çağdaş Soyutu’nun yanı sıra uluslararası soyutun da özgün bir temsilcisidir. Eserleri Türkiye’de ve yurtdışında çeşitli müzeler ve önemli koleksiyonlarda bulunmaktadır

Ortaya Karışık kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Bütün Mahalle Bizim İçin Deli Diyor…

13707270_300391166974562_420345404_n[1]

Karikatür kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Dava Adamı…

13920612_10153580065296567_993222144527262451_n[1]

Karikatür kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

ERTELEME HASTALIĞINDAN KURTULMANIN 11 MUCİZEVİ YOLU

 

Yapmanız gereken işin son günü gelmek üzere! Yine de işinizi yapmak yerine, zamanınızı postaları kontrol etmek, sosyal medyaya bakmak, videolar izlemek ve yeni bulduğunuz bloğun içinde kaybolarak geçiyorsunuz. Çalışmanız gerektiğini biliyorsunuz ancak canınız hiç istemiyor.
Bu erteleme fenomenine hepimiz aşinayız. Son dakikacılık ruhumuzda var; maalesef bu sorun hayatımızda çok daha iyi sonuçlar almamızı engelliyor.

1. İşinizi küçük parçalara bölün

1.ertelemek.hastaliktir.onpano

2. Çalıştığınız ortamı değiştirin

2.ertelemek.hastaliktir.onpano
Farklı ortamlar, verimliliğimizi direkt olarak etkiler. Bu iyi yönde de kötü yönde de olabilir. Odanıza ve çalışma masanıza bir bakın, burası sizi çalışmaya mı itiyor yoksa yatağa biraz kıvrılıp uyumaya mı? Eğer ikinci seçenekse, çalışmak için bu ortamı değiştirmeniz gerekiyor.

3. Detaylı bir plan yaratın

3.ertelemek.hastaliktir.onpano
1 iş için 1 adet son gününüzün olması ertelemeye davet çıkarmaktadır işte tam olarak bu yüzden ilk önerideki parçaların hepsine bir son gün tarihi vermeliyiz. Telefonunuza bunun için koyacağınız anımsatıcılar sizi çalışmaya daha çok itecektir.

4. İşinizi ertelemeyi sağlayacak şeylerden uzak durun

4.ertelemek.hastaliktir.onpano
Eğer bir işi biraz fazla erteliyorsanız belki de ertelemeyi kolaylaştırdığınız içindir. Mesela bilgisayarınızda çalışmanızı gerektiren bir iş yapıyorsanız, e-posta ve sosyal medya bildirimlerinizi kapayın. Kağıt kalem ve ya başka bir ekipmanla bir iş yapmanız gerekiyorsa yanınızda sadece işi yapmak için gerekenler olsun.

5. Harekete geçmenizi sağlayacak insanlarla görüşün

5.ertelemek.hastaliktir.onpano
Eminiz; Bill Gates ve ya Mark Zuckerberg’le sadece 10 dakika görüşseniz bu sizi çalışmaya tahmin edemeyeceğiniz kadar motive eder. Tabi her gün Bill Gates ve ya Mark Zuckerberg ile vakit geçiremeyiz ama yine de bu kişiler iş ve ya sosyal çevrenizde bulunan arkadaşlarınızdan, ailenizden biri olabilir. Hedeflerine ulaşmak için çalışan, azimli insanların enerjisinden bizler de faydalanabiliriz. Hatta çoğu zaman bu kişilerle bire bir görüşmeler yerine bloglarını okumak ve ya sosyal medyadan takip etmek bile yetecektir.

6. Yol arkadaşınız olsun

6.ertelemek.hastaliktir.onpano
Beraber gidilen yollar hep daha kısa sürer, aynı yere gitmeseniz bile! Sizin gibi hedefleri olan insanlar sizi daha iyi anlayacak ve odaklanma sorununuza ilaç olacaktır. Sonuçta birbirleriyle alakasız sektörlerden olmalarına rağmen dünyanın en zengin iki insanı Bill Gates ile Warren Buffet’ın çok yakın arkadaş olmaları tesadüf olamaz.

7. Hedeflerinizi başkalarına anlatın

7.ertelemek.hastaliktir.onpano
Bunu üstteki önerinin daha büyük ölçekte olanı gibi düşünebilirsiniz ve en önemlisi bu insanlar sizi her gördüklerinde projenizin nasıl gittiğini soracaklar : ) Bir bakıma yeni bir sorumluluğunuz olacak ve bu sizi daha çok çalışmaya itecek. Bu yöntemi kullanan insanlar sosyal medyada yapacaklarını paylaşırlar ve aynı zamanda arkadaşlarınızla fikir alışverişi de yapabilirsiniz.

8. Başarılı insanları araştırın

8.ertelemek.hastaliktir.onpano
Neyi başarmak istiyorsunuz? Bu işi daha önce başaran kim var? Onları bulun, araştırın ve eğer mümkünse kesinlikle tanışın! Hayallerinizi yaşayan canlı kanıtları tanımaktan daha iyi bir motivasyon olamaz.

9. Hedeflerinizi yeniden gözden geçirin

9.ertelemek.hastaliktir.onpano
Eğer çok uzun süredir bir şeyleri erteliyorsanız belki de tekrar gözden geçirme zamanı gelmiştir, bazen yapmamız gerekenle yapmak istediğimiz şey aynı olmayabiliyor. İşinizden uzaklaşın,(küçük bir tatil ve ya doğada geçireceğiniz bir gün iyi olabilir) dürüstçe şu sorulara cevap verin;
-Kesin olarak ne istiyorum?
-Bunu başarmak için ne yapmalıyım?
-Gerekli adımlar nelerdir?
-Yapmam gereken işle yapmak istediğim alakalı mı?
-Eğer değilse, bu konuda başka ne yapabilirim?

10. Bir şeyleri zorlaştırmaktan vazgeçin

10.ertelemek.hastaliktir.onpano
İşe başlamak için mükemmel zamanı mı bekliyorsunuz? Belki de şu an mükemmel zamandır. O yüzden lütfen mükemmel zaman konusunu artık dert etmeyin çünkü öyle bir zaman yok. Mükemmeliyetçilik ertelemenin en büyük nedenlerindendir.

11. İşin bir yerinden yakalayın ve yapın!

11.ertelemek.hastaliktir.onpano
Son olarak, gördüğünüz gibi öneriler arttıkça sıcaklıkta artıyor!
Bütün stratejileri kurgulayabilirsiniz, planlanmanın en iyisini yapabilirsiniz, aklınızda bir çok güzel teori üretebilirsiniz ama eğer hemen harekete geçmezseniz, hiçbir şey gerçekleşmeyecek.
Biz bugüne kadar işlerini erteleyerek başarılı olan kimseyi görmedik. Ertelediğiniz onu her ne ise bir yerinden yakalayın ve yapın!K
Kaynak: listelist.com
Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Sessizliğin sesini dinliyorum… İç huzuruma kavuşuyorum…

foto

 

Bazen loş ve boş bir odada yere bağdaş kurup oturuyorum… Televizyon yok, telefon yok, whats up yok… Sadece ben varım… Gözlerimi kapatıyorum ve sessizliği dinliyorum… Orada öyle ne kadar duruyorum bilmem… Ama her seferinde rahatlayıp, gevşemiş olarak çıkıyorum odadan…

Bazen kabul etmek istemediğim bir yönümle barışıyorum, bazen kızgın olduğum bir insanın da elinden gelenin en iyisini yaptığını kendime hatırlatıyorum…

Bazen çiçeklerin üstünde , bazen dere kenarında olduğumu hayal ediyorum… Size de böyle sessiz bir mekanda , ya da daha iyisi doğada vakit geçirmenizi öneririm… Hem kendinizi yeniliyorsunuz, hem de içinizdeki yaşama gücününün kuvvetini farkediyorsunuz…

Sağlıcakla,

Anette İnselberg

Not: Parka gidip saatlerce çimenlerde yatıp ağaçları seretmek, geçen bulutları seyredip hayallere dalamak da çok keyifli…

Çalakalem Yazılarım... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Birbirini incitmeyecek kadar uzak,hayatın soğuk zamanlarında üşümeyecek kadar da yakın olmayı öğrenmeliyiz

40c875f5-e5c4-4d53-b9b9-de7ee81a7080[1]

 

Eski zamanların dondurucu bir kışından bütün hayvanlar çok etkilenmiş,büyük
kayıplar vermişler.Ama en çok kayıp veren kirpilermiş.

…Çünkü onların pek çok hayvan gibi kalın kürkleri yok, kendilerini sıcak
tutması zor olan dikenleri var.

Bu durumdan en az zararla kurtulmak için kirpiler meclisi toplanmış,çözüm
aramaya başlamış.

Tartışa tartışa,nihayet gece olunca tüm kirpilerin bir araya
toplanmasına,birbirlerine yakın durarak geceyi geçirmelerine karar verilmiş.

Böylece kirpiler birbirlerinin vücut sıcaklığından yararlanacak,aralarındaki
hava tedavülünü önleyerek donmaktan kurtulacaklarmış.

İlk geceki deneyimlerinde bunun işe yaradığını görmüşler.

Ama başka bir problem çıkmış ortaya.

Üşüyen kirpiler birbirlerine fazla yaklaştıklarından yaralanmalar gerçekleşmiş.

Daha sonraki gece yaralanma korkusundan birbirlerinden uzak durmuşlar ama bu seferde donmalar meydana gelmiş.

Ne var ki, her gece kah uzaklaşa kah yakınlaşa, deneye yanıla birbirlerinin vücut sıcaklığından yararlanacak kadar yakın,ancak birbirlerini incitmeyecek kadar uzak durmayı öğrenmişler.

KISACA ;

Bizim de uzun dikenlerimiz var. Bunlar hayata karşı filtrelerimiz. Bazen faydalı,bazen de zararlı. Çoğu zaman,kimseleri yaklaştırmıyoruz yanımıza.
Filtrelerimizden elemeden kimseleri sokmuyoruz özel dünyamıza.

Ne var ki, sıcaklık ancak yakınlaşmakla mümkün.

Birbirini incitmeyecek kadar uzak,hayatın soğuk zamanlarında üşümeyecek kadar da yakın olmayı öğrenmeliyiz

Edip Cansever’den Duygu Yüklü 18 Şiir…HER KES BİRAZ VAR O KADAR…

Ahhh ahhh 20 li yaşlarımda katıldığım dost meclislerinde sürekli Edip Cansever şiirleri okurduk. Edip Cansever benim için bir şair değil bir huydur:)))

Güzel günlermiş vesseam… Bu derleme o günlere gitsin… A.I.

1. ODA…

Ne ölüme benzer ne ölümsüzlüğe

 

 2-DARMADAĞINIK…

Dağınık!

 

 3-BU HÜZÜNLÜ YÜREĞİ…

İnsan olma meselesi

 

4. VAR MIYDIK…

Varlık meselesi

5-UNUTULMUŞ GİBİYİM BEN…

Unutulmak

 

6-YÜZÜMÜ SİZE ÇEVİRİYORUM

Yüzümü size çeviriyorum6

 

 7-BEN BİR BAŞIMA KALIRDIM…

Hiç tüketilmeyen bir otobüs durağı

8. BAŞKALARININ AKLIYLA YAŞAYANLAR…

Yabancılaşmak

 

9-MUTLULUK BİR KİBRİT ÇÖPÜ…

 

Mutluluk

 

10. KÜÇÜCÜK YÜREKLE KOCAMAN SEVDİK…

Küçücük bir yürekle...

 

 11-MAVİ BİR RENK DEĞİL HUYDUR BENDE…

Mavi

 

12. İÇİNDEN DOĞRU SEVDİM SENİ…

İçinden doğru sevdim seni

 

 13-YALNIZLIK KİMİN İCADI…

Yalnızlık kimin icadı?

 

14. YERÇEKİMLİ KARANFİL…

Yerçekimli karanfil

 

15. PAPATYA FALI…

Papatya falı

 

 16-HER SEVDA…

Her sevda

 

17-BU ARALAR ELLERİM HEP ÜŞÜR BENİM…

Sensizlik

18-HERKES BİRAZ VAR O KADAR…

Acı gerçek

DERLEME

Kaç kişiye içinde gerçekten neler olduğunu, ne kadar çok canının acıdığını gösterebildin?

images[9]

 

sayı..
kaç tane ağaç diktin?
kaç tane hayvanın canını kurtardın?
kaç tane hasta veya yardıma muhtaç çocuğa yardım ettin?
cüzdanın her kalınlaştığında, o cüzdanı kaç kişi için incelttin?
kaç tane ağaca, kaç tane hayvana ve kaç tane insana; canın, parçan ve onların aslında sen olduğunu anlayarak sarıldın?
kaç tane sokak güzelleşsin de gören bir tane insan gülümsesin diye, o duvarlara resim yaptın?
kaç defa kendine bir hediye paketinde hediye verdin ve açarken sanki sen paketlememişsin gibi sevindin?
kaç insanı geçmişte bırakma ve tekrar hayatına sokmama iradesi gösterdin?
sokakta hiç tanımadığın kaç tane insana içtenlikle gülümsedin?
senden yardım isteyen kaç dilenciyi terslemedin?
kaç sabah yataktan, oflayarak kalkmadın?
canını verebileceğin kaç insan var?
kaç kişiye içinde gerçekten neler olduğunu, ne kadar çok canının acıdığını gösterebildin?
kaç defa “hatalıyım, yanlış yaptım, aptalım” dedin ve bunları düzeltmek için adım attın?
kim olduğunuzu; kaç yaşında olduğunuzu belirten o sayı belirlemez. meslekleriniz, afilli fotoğraflarınız yada paranızda belirlemez. ne kadar çok sevildiğiniz veya takdir edildiğinizin de önemi yok. ne kadar güzel ve kim olduğunuzu bu sorulara verdiğiniz sayının yüksekliği belirler. kıstas budur.
joseph erdem

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Elma Sirkesi: Güzellik Rutininize Yeni Bir İlave

 

Eğer saçınız veya cildinizde güzellik için elma sirkesi kullanıyorsanız, alerjik reaksiyon ihtimalini ortadan kaldırmak için sirkeyi seyreltmeniz çok önemlidir

Elma sirkesi elma suyu yapımında kullanılan, elmanın kabuğundaki ve meyvesindeki şekerlerin fermente edilmesi ile üretilir. Rengini ve kokusunu içerdiği malik asitten alır. Elma sirkesi gastronomi, tıp ve kozmetik de dahil olmak üzere pek çok farklı alanda kullanılabilecek ekonomik bir seçenektir.Nerdeyse her evde mutfakta bir şişe elma sirkesi bulunur, ancak elma sirkesinin kullanım alanını mutfak ile kısıtlamayın. Güzellik ve sağlık alanlarında da kullanabilirsiniz.

Saç sağlığı

Saçınızda elma sirkesi kullanarak hem ucuz ve kolay bulunabilen doğal bir üründen faydalanabileceksiniz hem de saçınız daha yumuşak ve temiz olacak. Elma sirkesinin saçı güçlendirip kepeği ortadan kaldırdığı kanıtlanmıştır. Elma sirkesi sayesinde saç folikülleriniz nazik bir şekilde temizlenir, toksinlerden ve folikülleri tıkayan dğer maddelerden arınır ve böylece saç uzamanız hızlanır.

saç

Elma sirkesinin kullanımı

Bir sprey şişesinde bir bardak elma sirkesi ve iki bardak distile suyu karıştırın. Saçınızı yıkadıktan sonra, sirke-su karışımını saçınıza uygulayın. 10 dakika bekletin. Karışım iritasyona neden olabileceği için doğrudan kafa derinize uygulamayın. Bu karışım kuru veya hasarlı saçları olan kişiler ve saç implantı olan kişiler için önerilmemektedir.

Akne veya cilt lekeleri

Elma sirkesinin içerisinde hem cildinize iyi gelecek çeşitli mineraller hem de ciltteki yağ birikmesini temizleyecek, antibiyotik özelliğe sahip çeşitli asitler vardır. Eğer yağlı veya karma tip bir cildiniz varsa, elma sirkesi akne sorununuzla baş etmenize yardımcı olabilir. Elma sirkesini cilt lekelerini gidermek için de kullanabilirsiniz. Elma sirkesini kullanmaya başlamadan önce, cildinizde ufak bir hassaslık testi yapmalısınız. Cilt kullanımı için de elma sirkesini aynen saçınıza hazırladığınız gibi hazırlayın. Bu karışımı cildinizde ihtiyaç olduğunu düşündüğünüz yerlere sıkın.

Yaşlanmayı önleyin ve cildinizin daha sağlıklı olmasını sağlayın

cilt

Elma sirkesi ölü cilt hücrelerini temizler, cildinizin pH dengesini düzeltir ve cildinizin kan dolaşımını tetikler. Cildinizi sıkılaştırıp, erken yaşlanma yüzünden oluşan bozuklukları tedavi ederek cildinizin daha genç ve parlak görünmesini sağlar. Bir yemek kaşığı elma sirkesini beş yemek kaşığı su ile karıştırıp cildinize uygulayabilirsiniz.

Dezenfekte edici

Ufak kesikler ve böcek sekmeleri için elma sirkesi kullanabilirsiniz. Sıvı sabununuza veya banyo suyunuza sirke ekleyebilirsiniz. Elma sirkesi hem hücre iyileşmesini hızlandırır hem de ufak kesiklerin enfekte olmasını önler.

Sağlıklı kalın

elmasirkesi

Eğer  günlük güzellik ve sağlık rutininize ekleyecek doğal bir ürün arıyorsanız, onu buldunuz! Elma sirkesi pek çok kişinin formda kalma sırrıdır. Günlük içme suyunuza bir kaç damla elma sirkesi katarak hem sağlığınızı ve güzelliğinizi pekiştirebilirsiniz hem de elma sirkesinin diğer şifalı özelliklerinden faydalanabilirsiniz. Elma sirkesini tüketmeden önce her zaman seyreltmeniz gerektiğini unutmayın.

Tırnak mantarına çözüm

Elma sirkesinin dezenfekte edici özellikleri hem tırnak mantarından kurtulmanıza hem de mantar büyümesinin sağlığınız üzerindeki kötü etkilerini gidermeye yardımcı olur. Ayağınızı bir bardak elma sirkesi ve iki bardak su ile hazırlayacağınız bir karışımın içine sokun ve 15 dakika bekletin.

Doğal koku giderici

Elma sirkesi cildinizin pH seviyesini dengelediği için harika bir doğal koku giderici seçeneği olarak kullanılabilir. Keskin kokusunu azaltmak için su ile seyrelterek kullanın. Bir parça pamuğu 1 ölçü sirke ve 3 ölçü su ile hazırlayacağınız karışıma batırıp cildinize sürün.

kaynak: sağlığa bir adım

Bitki Alemi kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Yeni dünyanın en haklı öğretisi: “Daha çok satın alma, daha çok yaşa”

Yeni dünyanın en haklı öğretisi: “Daha çok satın alma, daha çok yaşa” | Jabiroo

Yeni dünyanın en haklı öğretisi: “Daha çok satın alma, daha çok yaşa”

Bir dönemin kült filmi Fight Club’ın o mottoya dönüşen repliğini hepimiz çok iyi hatırlıyoruz değil mi?: “Sahibi olduğun her şey, gün gelir sana sahip olur” İşte bu iddialı film repliği, o dönemin dünyasında çok uygulanabilir gelmese de, şimdilerde yaşamın özü sahip olmak değil, deneyimlemek olarak tanımlanıyor.

Peki siz gözünüzle şöyle bir taradığınız, PDF formatındaki kredi kartı ekstrenizin detaylarına en son ne zaman baktınız? Sadece iktisadi planlama yapmaya değil, kendinizi eğilimleriniz ve hayat görüşü üzerinden değerlendirmeye de yarayan bu harcama dökümlerinize detaylıca bakmanızı öneriyoruz. Neden mi? Çünkü eğer, emeğinizle kazandığınız parayı, “daha çok yaşamak” yerine “daha çok sahip olmak” için kullanıyorsanız bir yerlerde yanlış yapıyorsunuz demektir. Bunu sadece biz değil, birçok akademik çalışma da söylüyor:

Colorado University’den Leaf Van Boven ve Cornell University’den Thomas Gilovich’in, 2003 yılında başlayıp tam 12 yıl boyunca ortak yürüttükleri bir araştırmaya göre, insanlar daha çok sahip olmak yerine daha çok deneyim yaşadıkları takdirde, mutluluk ve tatmin oranlarında ciddi bir artış gözlemleniyor. Özetle bu araştırma bizlere “Mutlu olmak için son model bir BMW ya da Apple’ın en yeni ürününü almayı beklemeyin. Çünkü mutluluk, algılarınızın sınırlarına dahil olan yeni deneyimlerde gizli” diyor.

Sahip olma kısır döngüsü

Pek çoklarına göre, mutlak mutluluğa erişmenin anahtarı, normal şartlarda hayalini bile kuramayacağımız büyük bir paraya kavuşmaktır. Yani her sene umutla beklenen yılbaşı çekilişlerinin ve loto oyunlarının bu kadar rağbet görmesi tam da bu sebebe dayanır. Peki aslında “Büyük bir malikane, lüks arabalar, mücevherler, şık bir tekne, hatta bir özel uçak alacağım” hayallerinin gerçeğe döndüğünde mutluluk garantisi vermediğini söylesek?

İşte bu duruma “Easterlin Çelişkisi” deniyor. İktisat profesörü Richard Easterlin’in ortaya attığı bu teoriye göre: “Yüksek gelir, mutlulukla pozitif bir korelasyon içinde olsa da; uzun dönemde gelir artışı mutluluk artışına yol açmaz.” Bu paradoksu kanıtlayan pek çok anket ve araştırma mevcut. Ayrıca psikologlara göre, satın alınan materyal ve malların getirdiği ağır sorumluluklar ve bu varlığı koruma dürtüsü kişiyi anksiyete eğilimli bir ruh haline sokuyor.

Daha çok satın alma, daha çok yaşa!

Yazımızın başında söz ettiğimiz araştırmaya dönecek olursak, 2003 – 2015 yılları arasında 25 – 35 yaşlarında olan kesimin tüketim alışkanlıkları ile şimdiki Y kuşağının tüketim alışkanlıkları arasında oldukça keskin farklar var. Dönemin dünyasında daha çok alışveriş yapmak, daha pahalı restoranlara gitmek ve gayrimenkul yatırımları yapmak popülerken günümüzde bu alışkanlıklar yerini, daha çok seyahat etmeye ve ilginç hobi & alışkanlıklar edinmeye bıraktı.

Örneğin artık minimum bütçeyle maksimum yer görmeye imkan sağlayan seyahat planları Y kuşağının olmazsa olmazları arasında yer alıyor. Ya da doğum günü / özel günlerde pahalı materyaller armağan etmenin devrinin çoktan geçtiğini söyleyebiliriz. Bunun yerine Y kuşağına mensup gençleri, sevdiklerine workshop, sergi ve konser davetiyeleri ve hatta uçak biletleri armağan etmeyi tercih ediyorlar. Çünkü “anı yaşamak” ile ilgili bilinçlenen yeni dünyanın gençleri, bunun daha çok satın almakla değil, daha çok tecrübe etmekle mümkün olabileceğinin farkındalar.

Peki daha sade ama daha dolu ve mutlu bir yaşam için neler yapmak gerekir?

  • Tasarım ev eşyalarına binlerce Lira vermek yerine, bu eşyaların günün birinde eskiyeceğini aklınızdan çıkarmayın ve tasarruf edin. Daha az eşyaya sahip olmak size paha biçilmez bir özgürlük hissi aşılayacaktır. (Ettiğiniz tasarrufu dünyayı gezmek için harcamaksa işin en tatlı kısmı olabilir!)
  • Giysi, ayakkabı, aksesuar, kozmetik vb… Bu tip eşyalarınızı gözden geçirin ve gerçekten sık kullandıklarınız dışında kalanları ayırıp 2. El eşya satışı yapmaya imkan tanıyan internet sitelerinde satın. Kim bilir belki buradan elde edeceğiniz geliri yeni edineceğiniz hobinizi geliştirmek için kullanabilirsiniz!
  • Teknoloji ve otomobil alışverişi konusunda ölçüsüz davranmayın. Çünkü satın alacağınız otomobilin temel amacının sizi gezdirmek; alacağınız bilgisayar / tabletin temel amacının size yeni dünyaların kapılarını açıp sizi eğlendirmek olduğunu unutmayın. Bu tip materyallere gereğinden fazla para harcadığınızda, bunların keyfini sürmek yerine boyunuzu aşan fatura ve taksitlerle uğraşmak zorunda kalırsınız.
  • Sadece bir defa ya da dönemsel olarak kullanacağınız eşyaları satın alıp sonra bir köşeye atmak yerine, bu eşyaları ödünç almayı / kiralamayı düşünün. “Paylaşım ekonomisi” işte bu tam da bu yüzden var!
Ortaya Karışık kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »