JUNG VE MANDALA SANATI

manset2752-5kpi48dtlpb8xjvk2xmx[1]

 

Carl Gustav Jung’un Analitik psikolojinin kurucusu olduğu, Freud’la birlikte yürüttüğü çalışmaların psikanalize katkıları, arketipler, semboller, rüyalar, mitler ve kolektif bilinçaltı konularındaki fikirleri, hakkında en fazla bilinenler. Gölgede kalmış yönüyse Jung’un sadece psikoterapi bilim dalını değil, aynı zamanda edebiyat ve güzel sanatları da etkilemiş olduğu.

 

Gençliğinde bir çok sanat müzesini ziyaret ederek, antik Mısır, Aztek, İnka koleksiyonları ve Rönesans dönemi eserleriyle ilgilenmiş, Holbein, Böcklin, Rubens ve Da Vinci’den etkilenmişti. Ayrıca bir yıl süresince yoğun bir şekilde resimle uğraşarak, yağlıboya ve suluboya tablolar resmetmişti. Yarı figüratif soyut sanat resimlerinin yanı sıra grafik çalışmaları ve peyzaj resimleri yapan Jung’un resimlerinde sembolist hareketin güçlü izleri görülüyordu. Yoğun bir şekilde anlam üzerine odaklanan ünlü psikiyatrın, fresk ve mozaiklere olan ilgisi onun mozaik benzeri biçimler ve iki boyutlu figürler yaratmasında etkili olmuştu.

 

Jung, geniş bir çevre ve kişisel bağlantıları sayesinde çalışmalarını kolaylıkla sergileyecek imkana sahip olmasına rağmen bunu yapmak istemedi çünkü onları sanat olarak görmüyordu.”İnsanlar sanatçı bir yaradılışı olduğunu söylüyor ama aslında beni alıp götüren sadece bilinçdışımdı” diyordu. Çalışmalarını sanat olarak kabul etmese de bu konudaki düşüncelerinin daha sonraki sanat kuramlarına ciddi katkıları olacaktı.

 

Uzak Doğu ve Hint kültürlerini de araştıran Jung, her şeyin mistik merkezini sembolize eden ve insanı bütünlüğe götüren mandala şekillerinin gücünü de o zaman keşfetmişti. Yaşama içgüdüsüne ve enerjisine inanmış, bu nedenle de mandala şekillerinin yarattığı enerji akışından etkilenmişti. Kendi mandalalarını yaratırken çeşitli zihin boşaltma ve Budist meditasyon tekniklerinden, Kundalini yoga ve Tantrik yoganın mistik düşüncelerinden yararlanmıştı.

 

Jung’un içinde bulunduğu dönemde ve çevrede, sanata, özellikle de resme ilgi çok büyüktü. Popüler olan bir diğer alan da psikolojiydi ve dönemin modern ressamları bilinçdışının sanatını yapmaya çalışıyorlardı. Bu nedenle Jung’un simgesel resimler yaratmaya başlaması ilginç bir durum değildi. İlginç olan, hem kendi benlik deneylerinde hem de hastalarını tedavi ederken sanattan, özellikle de mandala sanatından faydalanmasıydı.

1. Dünya Savaşı patlak verdiği sırada Jung, korkunç kaos ortamında hem çalışmalarını devam ettirmiş hem de yarattığı mandalalar sayesinde bir parça da olsa huzur bulmuştu. Ordudayken defterine kurşun kalemle yirmi yedi mandala çizmişti. Başlarda bu mandalaları anlamıyordu ancak savaştan sonraki  günlerin çoğunda da çizmeye devam etmişti. Sanki her geçen günün canlı bir resmini çiziyor ve mandalalardaki değişimi gözlemliyordu.

Bir süre sonra mandalanın aslında ne olduğunu görebildi… Onların oluşum, dönüşüm, sonrasız zihin ve benlik olduğunu, yani kişiliğinin bir bütünlüğü olduğunu ve çizdiği mandala imgelerinin ruhunun doğasını yansıttığını fark etti. Kendi varlık temelinin resimsel sunumu gibiydiler ve onu merkeze; yani kendi bütünlüğüne yöneltiyorlardı.

Bazıları tam anlamıyla çocukça çizilmişti ancak öyle olmaları gerekiyordu çünkü sezgisel yaratımın ürünüydüler.

 

Kendi deneyimlerinden yola çıkarak hastalarına fantezilerini sembolik biçimde resmetmelerini öğretmeye başladı. Yani gördüklerinin birebir resmini çizmeye çalışmak yerine imgeleri kullanmalarını önerdi. Böylelikle enerji akışında yada odaklanmalarında bir kopma olmaksızın ruhlarının bu dingin yerlerinde yenileneceklerini söylüyordu. Hastaların kendine özgü deneyimlerini resimle ifade etmelerinin bir çok vakada çok yardımcı olduğuna şahit olmuştu.

 

Onlara içlerinden gelen ve anlamsız olduğunu düşündükleri bir şekil de olsa çizmelerini öneriyor ve mandalaların mükemmel simetriye ve düzgün çizgilere sahip olması gerekmediğini hatırlatıyordu. Plansız ve tamamen sezgilerin rehberlik ettiği bu yaratım süreçlerinde hastalar iç sesleriyle bağlantı kurabiliyor, ayrıca tekrar eden desenler ve renkler yoluyla rahatlıyorlardı.

Sözcüklerin yetersiz kaldığı en derinlerdeki düşünceler, baskılanmış duygular ve kavranması zor bilinçdışı fanteziler, bu şekilde yüzeye çıkıyor ve hastaların kendi simgesel ifadeleriyle vücut buluyordu. Bu da Jung’un amaçladığı şeyi; yani hastalarının yaşamda yeniden anlam bulabilmelerini sağlıyordu.

 

Dairesel formuyla ruhsal döngüyü harekete geçirdiğine, içsel dönüşümü ve kişisel büyümeyi sağladığına inanılan mandala sanatı, kişilere, kelimelerle kısıtlanmak yerine resim şeklinde nasıl hissettiklerini görme olanağı sunuyor ve ruh dünyalarında yepyeni kapılar açıyordu. Jung da çalışmalarında dışavurumcu bir sanat türü olan mandala sanatının iyileştirici yönünden bu şekilde faydalanıyordu.

Bugün sanat terapilerinde yaygın olarak kullanılan mandalalar bir yandan da neredeyse bir trend haline gelen boyama kitabı formunda karşımıza çıkıyor. Her derde deva, basit ve ucuz bir terapi yöntemi olarak pazarlanıyor. Elbette, bu tip kitapların içinde yer alan hazır mandala şekillerini boyamaya konsantre olmak negatif düşüncelerin yerini bir süre için de olsa huzurun almasını sağlıyor olabilir. Kalemin ritmik hareketleri ve süregelen şekiller, içinde bulunduğunuz zamana odaklanmanızı ve kaygı veren düşüncelerin dışarıda kalmasını sağlıyor. Tabii ki bu rahatlatıcı, ancak farkında olunması gereken, bu şekilde hakiki bir mandala üretmiş olmadığınız ve mandalanın görevini yerine getirmesine olanak tanımadığınız gerçeği.

 

Hız çağının bir kurbanı olan mandala sanatının felsefesini, öğretilerini ve yaratım sürecinde izlenmesi gereken ritüeli bir kenara atıp kolay yoldan amaçlanana ulaşmayı beklemek pek de gerçekçi değil. Özellikle amaçlanan mandala sanatının felsefesinde olduğu gibi bütünlenmek ve kendi merkezine ulaşmaksa. Çünkü Jung’un da dediği gibi:

“Mars gezegenine ulaşmak, kendi kendine ulaşmaktan daha kolaydır.”

Bir sonraki yazımda mandala çeşitlerini, bir meditasyon aracı olarak kullanımını, mandala sanatı yoluyla arınma, niyetleri belirleme ve istekleri gerçekleştirme enerjisine ilişkin bilgileri okuyabilirsiniz.

 

Fulya Pirim

 

 

 

(Kaynak: Liber Novus /C.G.Jung)

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Etiketler: . Leave a Comment »

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: