20. Milan Kundera / Kayıtsızlık Şenliği

Beş arkadaşın, kayıp annesiyle konuşan Alain’in, işsiz oyuncu Caliban’ın, mutluluğun peşindeki Ramon’un, bir kukla oyunu yazma hayali kuran Charles’ın ve narsisist D’Ardelo’nun hikâyesi. Gerçekle hayali, karakterlerin evreniyle yazarınkini, şimdiki zamanla tarihsel geçmişi üst üste bindirerek başka bir gerçeklik kurmayı hep başarmış bir yazarın, mizah anlayışını kaybetmiş bir yüzyıla bakışı.
Bir yandan en ciddi meselelere ışık tutup diğer yandan tek bir kesin yargıda bulunmamak, bir yandan çağdaş dünyanın gerçekliğiyle büyülenip diğer yandan tüm bu gerçeklikten kaçmak ancak Kundera gibi usta bir yazarın kalemiyle mümkün oluyor. Yapıtının tümünün şaşırtıcı bir özeti gibi de okunabilecek bu kısa roman XXI. yüzyılın klasikleri arasındaki yerini aldı bile.
19. Zabel Yesayan / Meliha Nuri Hanım

Kitap, Birinci Dünya Savaşı’nın başlangıç döneminde, İtilaf devletleri donanması Çanakkale Boğazı açıklarındayken, vatanı savunmak için gönüllü sağlık hizmetinde bulunan Meliha Nuri Hanım’ın, yüksek düzey bir Osmanlı bürokratı ile hastanenin başhekimi arasındaki duygusal gelgitlerini konu ediniyor. Usta yazar Yesayan, Meliha Nuri Hanım’ın şahsında, hem değişen zamanlar içinde kadın olmanın getirdiği zorlukları, hem de Türk-Osmanlı seçkinlerinin zihniyet dünyasını irdeliyor.
Yazar, aynı zamanda, metnin akışı içinde bir görünüp bir kaybolan, Osmanlı ordusuna hizmet eden adsız bir Ermeni hekim üzerinden, Ermeni tehciri ve katliamlarının da gölgesini düşürüyorMeliha Nuri Hanım‘a. Karakterlerin, Ermeni halkının başına gelenlere karşı gösterdikleri tepkilerdeki farklılık, onların iç dünyalarını anlamada bir anahtar rolü oynarken, Felaket’in Türk zihnindeki yansımalarına dair önemli ipuçları seriyor gözlerimizin önüne.
Meliha Nuri Hanım, bir döneme ve o dönemin insanlarına ayna tutuyor.
18. Ercan Kesal / Nasipse Adayız

Uzun masalara karşılıklı oturmuş, yemek yiyen, konuşan, öpüşen orta yaş ve üzerinde erkekler doldurmuş ortalığı.
Kalın bıyıklı, koca kafalı bir yerel sanatçı sazıyla bir şeyler çalmış, sonra da ara vermiş, dinleniyor… Sahnedeki takım elbiseli, beyaz gömlekli, enine çizgili bordo kravatlı, kel kafalı, ortadan uzunca boylu, heyecanlı adam kim? Benim tabii ki.
Pazarlıklar, imaj operasyonları, anket dümenleri… Bağlamalar, ayarlamalar, gecelere katılmalar, “yukarıya” ulaşmaya çalışmalar… Oy ve ilişki peşinde delidolu bir uğraş… İnsana aklını yediren bir takıntı…
Arada, hayat ve anlam muhasebesi ve kırık bir aşkın tamirine dair solgun bir ümit…
Küçük ve büyük siyasetin deveranlarını, ikbal hesaplarını bütün hararetiyle anlatan trajikomik bir novella. Ercan Kesal’ın bilinen sahiciliğiyle, sıcak üslubuyla…
17. Herta Müller / Keşke Bugün Kendimle Karşılaşmasaydım

Nobel edebiyat ödüllü Herta Müller’den, faşizmin gölgesinde yaşayan ve yaşananlara dair sarsıcı bir roman: Keşke Bugün Kendimle Karşılaşmasaydım. Müller, sorguya çağrılı adsız kahramanıyla birlikte okurunu uzun bir tramvay yolculuğuna çıkarıyor ve camın dışında akan manzara, bütün bir yaşamın dökümü halinde sayfalara yansıyor. Tramvay hattın üzerinde dümdüz ilerlese de dünya yavaş yavaş rayından çıkıyor ve bir kadınla bir erkeğin arasındaki en kısa mesafe, sonsuzluğa uzanıyor.
Keşke Bugün Kendimle Karşılaşmasaydım, sürekli yeni çehrelere bürünen ve adına hayat da denen aldanışın, hayal kırıklıklarıyla hayatını inşa etmeye çabalayan bir kadının öyküsü. Herta Müller’in kahramanının yolculuğu, yaşamın yükünü, geçmişin acılarını, ilişkilerin imkânsızlığını kapsıyor; sevgi işkenceye, işkence bağlılığa, bağlılık yalnızlığa dönüşüyor. İhbarcılar her daim kapı önlerinde dolanıyor, herkes birbirini gözetliyor, sorgular bitmek bilmiyor. Bizi yere çalmaya yeminli bu dünyanın üzerinde, dilenecek tek şey var belki de:
Delirmeyelim.
16. George Orwell / Boğulmamak İçin

“Orwell’in ironik mizah anlayışı tazeliğini hiç yitirmiyor. Bu, kaçırılmaması gereken bir Orwell yapıtı.”
– The Observer
Göbeğinin çapı giderek genişleyen ve evinin taksitlerini ödemekle uğraşan George Bowling kırk beş yaşında, evli ve çocuklu –ve yeni aldığı takma dişleriyle kasvetli hayatından çaresizce kurtulmak isteyen– bir sigorta pazarlamacısıdır. 1939’da patlak verecek olan savaşın gelişini; yemek kuyruklarını, askerleri, gizli polisi ve zorbalığı görerek modern zamanlardan korkmaktadır. Böylece çocukluğunun dünyasına, huzur ve sükûn dolu bir yer olarak hatırladığı köyüne sığınmaya karar verir. Fakat köyünde aradığını bulabilecek mi, orası şüphelidir.
“Çok komik olmanın yanında hayranlık uyandıracak kadar gerçekçi… Bin Dokuz Yüz Seksen Dört’ü burada nüve haliyle görebiliyoruz. Hayvan Çiftliği’ni de… Hem zengin bir okuma keyfi sunan hem de iki klasiğin tohumlarını birden barındıran romanlara kolay rastlanmaz.”
15. İlhami Algör / İkircikli Biricik

“Yeni bir hayat kurmak… Nasıl oluyordu? Önce fikir mi geliyordu?
Yoksa bir tesadüf sizi fikrin önüne mi getiriyordu? Yeni bir hayat için
mutlaka, kuvvetli bir rüzgâr mı gerekiyordu? Önceki hayatınız artık
‘eski’ mi oluyordu? Eski olanın hükmü kalmıyor muydu? O vakte
kadar boşuna mı yaşamış oluyordunuz?”
Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku, Albayım Beni Nezahat ile Evlendir
ve Kalfa ile Kıralıça adlı romanlarıyla edebiyatımızda kendine has bir
yer edinen İlhami Algör, yine bir romanla karşımızda: İkircikli Biricik.
İkircikli Biricik, yalnızlığın, arayışın, bulma ümidinin, şehirlerin,
caddelerin, şarkının ve şiirin romanı…
Titizlikle örülmüş bir kurgu; ustalıkla harmanlanmış, sarsıcı bir dil…
14. Jaume Cabre / İtiraf Ediyorum

Adria’nın derin bir suçluluk duygusuyla yaşadığı ömrü zihninin parça parça ölümüyle son bulurken, uzun zaman önce yitirdiği sevgilisine yazmaya başladığı mektup, bir günah çıkarmaya dönüşür ve bu kişisel itirafı Avrupa uygarlığının bir itirafına doğru yol alır. Roman boyu karşımıza çıkan nesneler, eserler, Avrupa’da yaratılmış bütün güzellikler ile bütün bu güzelliklerin üzerine düşen kötülüklerin ya da kötülüklerin üzerine düşen güzelliklerin gölgelerini gösterir.
13. Umberto Eco / Sıfır Sayı

Umberto Eco’nun yeni romanı kötü gazetecilik konusunda bir rehber.
Tam bir “kaybeden” olan Colonna (50), gazeteci Simei’den iyi bir iş teklifi alıyor: “Yazı işleri sorumlusu ya da benzeri bir şey” sıfatıyla bir yıl boyunca bir günlük gazete için hazırlanan 12 “sıfır sayı”yı yönetecek ve “asla çıkmayacak olan bir günlük gazetenin hazırlanışıyla geçen bir yılın öyküsü”nü anlatan bir kitap yazacak.
Patron Vimercate, bu gazete sayesinde “finans ve politika dünyasının güzel salonunu rahatsız edebileceğini kanıtladıktan sonra, olasılıkla bu güzel salon ona bu düşünceden vazgeçmesini rica edecek, o da Yarın tasarısını bir kenara kaldırıp güzel salona giriş yapma iznini koparmış olacak.”
Teklif sahibi Simei’nin de kendi planı var: “Her şey suya düşerse kitabı yayımlarım. Bomba gibi patlayacak ve yayın hakkı adına bana belli bir gelir sağlayacaktır. Ya da, olur ya, birileri yayımlamamı istemez ve bana bir total verir. Net.”
Olaylar böyle başlıyor ve Eco gözde konuları aracılığıyla İtalya’nın 50 yıllık tarihini yeniden yazıyor: Gladio, bir Papa’ya suikast, başka bir Papa’nın öldürülmesi, hükümet darbeleri, gizli servislerle terör örgütlerinin karmaşık ilişkileri… Ve bir soru: Acaba Mussolini sağ mı?
12. Tom McCarthy / C

Serge Carrefax hem gürültünün hem sessizliğin sarmaladığı bir dünyaya açıyor gözlerini. Babası kablosuz iletişim üstüne deneyler yapıyor. Sağır olan annesi aile işi olan ipek üretimini sürdürüyor. Serge ve ablası Sophie de telgraf cihazları ve böcekler arasında büyüyor.
Serge’le birlikte biz de Versoie’deki huzurlu yaşamından gözlemci pilot olarak katıldığı Birinci Dünya Savaşı’na, savaş sonrası Londrası’ndan sahte mezar odalarıyla dolu Mısır’a uzanan bir serüvenin içinde buluyoruz kendimizi.
McCarthy’nin tanımlamasıyla Serge: “Ulysses’teki Bloom gibi, dünyayı sünger gibi emip süzüyor: âdeta bir prizma. Gravity’s Rainbow’daki Slothrop gibi. Tristram Shandy gibi. Candide gibi. Etraflarında ne varsa yankılayan seslendirme kutuları onlar.”
11. Ersan Üldes / Hindi’nin Ruhu

Edebiyat dünyasında yok sayılmış, bütünüyle unutulmuş bir yazar: Hasan Cahit Doğanay. Ve onun mecalsiz yığınların insafına terk edilmiş romanı Hindi’yi anlamaya, anlaşılır kılmaya çalışan bir başka yazar. Roman içinde roman, yazar içinde yazar.
Ersan Üldes mizahın teskin edici diliyle insana, insan ilişkilerine, yaşama, ölüme ve yazmaya, yazar olmaya dair zorlu, sorgulayıcı ancak oldukça keyifli bir yolculuk vaat ediyor ve Doğanay’dan devraldığı düşsel mirası yenilikçi bir romana dönüştürüyor.
Hindi’nin Ruhu, pek zorlu bir metni, roman sanatını, beraberinde bir ülkeyi, bütün hastalıkları ve hasta insanlarıyla bir toprağı kavrama kılavuzu…
“Hasan Cahit Doğanay Hindi romanıyla edebiyatın göklerinde havai fişekler patlatıyor… Mesut Penyeci karakteri muhtemelen hiç unutulmayacak… Onun nezdinde gülerken eğlenmeyecek, eğlenirken gülmeyeceksiniz… Bu heyecan verici keşfinden dolayı Ersan Üldes’i naçizane tebrik etmek isterim!”
Murat Uyurkulak
10. Sema Kaygusuz / Barbarın Kahkahası

Hiçbir trajedi kişisel değildir: sirayet eder, bulaşır ve sonunda herşeyin rengini, kokusunu değiştirebilir.
Sema Kaygusuz yeni romanı Barbarın Kahkahası’yla bir motelde olup bitenlerle bir ülkeyi anlatıyor. Tatil, dinlenme, tembellik zamanının beklenmedik ve pek nahoş bir şekilde kesintiye uğraması motel ahalisi arasında gerginliklere, bastırılmış kişisel hesaplaşmaların gün yüzüne çıkmasına, dillendirilememiş acıların ortalığa saçılmasına sebep olur. Tüm bu olan bitene bir ergenin sert, zalim ve el yordamıyla giden “erkek olma” uğraşları da eşlik eder.
Kaygusuz okurlarının iyi tanıyacağı kendine has üslubuyla ilerleyen roman, alttan alta sürdürdüğü polisiye roman gerilimini de final sahnesine kadar taşımayı başarıyor.
9. Burhan Sönmez / İstanbul İstanbul

“Bir çocuk karanlığa kalmış ve dar sokaklarda yönünü şaşırmışsa
orası İstanbul’dur. Eski sevgilisini bulmak için maceraya atılan gencin,
siyah tilki kürkünün peşine düşen avcının, fırtınada sürüklenen
geminin, dünyayı bir elmas gibi avucuna almak isteyen prensin, boyun
eğmemeye yeminli son isyancının, şarkıcılık hayaliyle evden kaçan
kızın, para babalarının, hırsızların ve şairlerin vardığı kent İstanbul’dur.
Her hikâye burayı anlatır.”
Pus dağıldıkça çoğalan renkleriyle, surları, kuleleri, kubbeleriyle
İstanbul… Kırmızı bir şal, siyah bir hırka, Berber Kamo’nun dükkânı,
Şerafet Bey’in saati, Küheylan Dayı’nın tabancası… Yerin üç kat
altında, küçücük bir hücrede dört adam, titreyip kıvranarak hikâyeler
anlatıyorlar birbirlerine. Kaygıyla ve kahkahayla… İstanbul’daki
zamanı, geçmiş ve bugün diye ayırmak yerine, yeraltındaki ve yer
üstündeki zaman diye ayırarak, anlatıyorlar.
Burhan Sönmez, acının ve her şeye rağmen umudun yörüngesinde
dönen bir kenti, büyük bir romanla yeniden yaratıyor.
İstanbul İstanbul… demir kapının paslı sesi… “acıda herkes yalnızdır,
sen de çözüleceksin…”
8. Carlos Maria Dominguez / Kağıt Ev

Bazı insanlar kitap okumaz, bazıları okur ve kimileriyse okumakla kalmayıp onlarla birlikte yaşar.
Kâğıt Ev, işte bu kitap tutkunlarından Carlos Brauer’in ve onun -bir edebiyat profesörü olan- Bruma Lennon’la olan gizemli ilişkisinin, bu ilişkinin gün yüzüne çıkmasına neden olan bir Joseph Conrad cildinin, kitap ve okuma aşkıyla dolu yaşamların hikâyesi…
Arjantinli yazar Carlos Maria Dominguez’in, yayımlandığı her ülkede büyük ilgi uyandıran novellasını Seda Ersavcı İspanyolca aslından çevirdi.
Peter Sis’in çizimleri ve Cem Ersavcı’nın kapak fotoğrafıyla, kalın ciltlerin arasında saklanacak bir mücevher…
7. Akif Kurtuluş / Ukde

geliyordu. Sahtekârca, hiçbir samimiyeti olmayan bir özür, hani.
Onu affetseydim ben de aynı sahtekârlığı giyinecektim. Düşünsene,
affetmediğim için ben suçlu olacağım. Dönüp ona, seni affetmediğim
için beni affet diyeceğim neredeyse.
bir defter: İç döken, hatırlayan, nedamet getiren, anlamak ve anlatmak
isteyen satırlar… Nuru Gardaş, Benjamin Ağabey’i anlatıyor. Cavidan
okuyor, kadınlar konuşuyor. Gurbet yollara düşüyor. Utanan,
bağışlayan, özür dileyen hasbıhaller… Şüphenin, utanmanın ve yalanın
teşhiri…
Ukde kısacık, büyük bir roman. Ermenileri, Türkleri, kadınları, katilleri,
hainleri, eski defterleri deşeleyen kederli bir ses…
Akif Kurtuluş, kayıtsız kalınamayacak bir serinlikle kuruyor romanı.
6. Alejandro Zambra / Ağaçların Özel Hayatı

Şilili yazar Alejandro Zambra, İspanyolca yazan en iyi yazarlar arasında gösteriliyor. İkinci romanı Ağaçların Özel Hayatı’nda geçmiş ve geçmişin belkileri ile gelecek ve geleceğin getirebilecekleri üzerine bir hikâyeler zincirini takip ediyoruz.
Ağaçların Özel Hayatı, Verónica’nın resim kursundan dönmeyişiyle başlıyor. Öğretmen ve pazar günü yazarı Julián’ın önce küçük Daniela’yı uyutmak için anlattığı doğaçlama hikâyeler olarak. Bekleyiş uzadıkça Julián hikâyeleri istemsizce kendi hayatlarına döndürüyor. Anımsayışlarla, çağrışımlarla, gözlemlerle ve bunlardan yaratılmış bir gelecekle, Daniela’nın geleceğiyle dolu özel hayatlar Verónica’nın yokluğuyla şekilleniyor, her sözcüğünde onun dönüşünü bekliyor.
“Kitap o dönene ya da Julián onun dönmeyeceğine emin olana dek sürüyor.”
5. Mahir Ünsal Eriş / Dünya Bu Kadar

Radyonun sesi duyulmaz, bağ evinin ışığı görünmez olunca ara ara
duyulan kesik inlemeler geldi kulaklarına. Fikret korktu. Bok vardı
gecenin bu saatinde bu saçmasapan şeylere kalkışacak, hem de iki
şişe büyüğü gözünün yaşına bakmadan bitirmişken. Sesi Hilmi de fark
etti. “Hocam, bu hayvan inlemesi mi, birileri iş mi tutuyor yoksa bağlık
arasını bulmuş da?” diye sordu. Hocam diyerek ikisini de ortalamaya
çalışmıştı. “Baykuştur,” dedi Koço. “Bazı baykuşlar böyle inler gibi ses çıkarır, korkmayın,” Hilmi bozuldu, “Yok Üstat, korktuğumuzdan değil de, olmadık bir şeye denk gelmeyelim şimdi gece vakti.
Bangır Bangır Ferdi Çalıyor Evde ve Olduğu Kadar Güzeldik kitaplarıyla sevdiğimiz Mahir Ünsal Eriş, bu kez bir romanla, başka bir dil deniyor.
Sesleri, hatıraları, tesadüfleri, yeşil ve alabildiğine geniş fındık
bahçelerini, deniz kıyısını, ipince ipeksi dantelleri, pervaneleri, hasreti,
haseti, heba edilmiş yılları… Kör kuyuları, bir nakkaş gibi birbirine
teyelleyerek hikâyeleri, ay karanlığını, defineleri, haritaları işliyor;
yavaş yavaş anlatıyor üstelik, gülerek kıkırdayarak, kıpır kıpır… Uzakta, bozkırın ortasında, bir kayısı bahçesinde birileri kafa çekip, tütün sarıyor…
Dünya Bu Kadar, çarpa çarpa geceye ışıl ışıl hikâyeler bırakıyor.
Yeni roman, işte gökyüzü…
4. Karl Ove Knausgaard / Kavgam Cilt I

“Kalp için hayat basittir: Atabildiği kadar atar. Sonra durur.”
‘Karl Ove’nin kayda değer yeteneği ki bu yetenek bugünlerde ender bulunuyor, tamamen anda ve kendi varlığının farkında olması. Her detay süsleme ve gösterişten uzak bir biçimde ortaya konuyor, sanki yazmak ve yaşamak eşzamanlı oluyormuş gibi. Sizi tamamen içine çekiyor. Onun hayatını onunla birlikte yaşıyorsunuz.’
Zadie Smith, New York Review of Books
Kavgam’ın ilk iki cildinde sıtma ateşine tutulmuş gibi oldum. 4 gün boyunca okumaktan başka çok az şey yaptım, e-postalarımı cevaplamadım, köpeğimi yürüyüşe çıkarmadım, bulaşıklar lavaboda yığıldı. Anlatının ışıkları sizi olduğunuz yere mıhlıyor, tıpkı otobanın ortasında kalakalmış bir hayvan gibi.’
Dwight Garner, The New York Times
‘Kavgam, Knausgaard’ın sıra dışı 6 ciltlik romanı tüm bilinen ticari reklamları alt üst ederek yazarını bir rock yıldızı haline getirdi. Sadece Norveç’te 450.000 adet satıldı, her 9 yetişkinden biri Kavgam’ı okudu.’
Emma Brockes, The Guardian
‘Bırakamıyorum, bırakmak istiyorum, bırakamıyorum, sadece bir sayfa daha, sonra akşam yemeğini hazırlayacağım, bir sayfa daha…’
Västerbottens-kuriren – İsveç
‘Bu destansı maceranın ilk ilk bölümü, bıkkın ve yorgun okurları bile hayata bağlayacak.’
The Independent
‘Knausgaard’ı okumak Google Earth’e ilk kez bakmak gibi; uzaydan kıtayı, ülkeyi, sonra büyüdüğünüz kasabayı ve caddeyi yakınlaştırıp tıklıyorsunuz. Hepsi orada, sadece tıklamaya devam edin.’
London Review of Books
“Kavgam dürüst ve ustaca çekilmiş bir ‘selfie’”
John Powers
‘Kavgam şaşırtıcı bir biçimde büyülüyor – ayrıntılar ve içtenliğin birleşimi, başka birinin beynine girme illüzyonu yaratıyor. Kavgam, kavgaya değer.’
GQ
‘Ardı ardına gelen her kitapta Bay Knausgaard, günümüzün en önemli yazarlarından biri olma ününü pekiştiriyor.’
The Observer (UK)
‘Çok güçlü ve canlı… Nefis, kalıcı ve tanrısal paragraflar… Knausgaard son derece çarpıcı ve tamamen dürüst. Evrensel endişelerin sıradan, banal seslerinden korkmuyor çünkü bunlar zaten hayatın akışı ve hepsi farklı şekillerde de olsa herkesin başına geliyor. Knausgaard’ın kitabında, aralıksız, sonu gelmeyen bir tat var. Sonuç cümleleri sakin, yalın ve başarılı. Walter Benjamin’in ‘gerçeğin efsanevi yönü’ dediği şeye sahipler.’
James Wood, The New Yorker
‘Müthiş bir roman… Çaresiz bir halde devamını bekliyorum cümlesinden başka bir şey söyleyemeyeceğim.’
Dagsavisen – Norveç
‘Tamamen sürükleyici, şaşırtıcı bir içgörü ile aydınlanmış sayfaları ve yürek paraçalayıcı dürüstlüğü ile Kavgam dünya edebiyatına tek bir karakteri sunarak bizi insanoğlunun zihninin derinliklerine çekiyor.’
Phillip Lopate
‘Kavgam insanın bakış açısını değiştiren bir kitap. İncil gibi.’
Heather Mallick, The Toronto Star
3. Elena Ferrante / Benim Olağanüstü Akıllı Arkadaşım

“Napoli Romanları”nın ilki 50’lerde, fakir bir mahallede başlıyor. Bu unutulmaz dostluk hikâyesinde fazlasıyla akıllı ve duyarlı iki genç kız, Lenù ile Lila, boğucu erkek-egemen kültür, duyarsız, buyurgan aileleri ve yoksunluklar karşısında birbirlerinde teselli bulur. Ancak bu iki sıradışı arkadaş büyüdükçe, onlara dayatılan değerleri kabule yanaşmayacak, büyük fedakârlıklar da gerektirse, birer kadın olarak tutkularını yaşamak ve yaratıcı olmak için ellerinden geleni yapacaktır…
“Benim Olağanüstü Akıllı Arkadaşım sürükleyici, kalabalık, geniş bir ‘olgunlaşma romanı.’” James Wood, The New Yorker
“Elena Ferrante: öfkeli kadın yazarların en iyisi!” John Waters, yönetmen
“Ferrante’nin genç kızlık ve arkadaşlık meselesini ele alışı olağanüstü etkileyici.”
Gwyneth Paltrow, oyuncu
2. Ayhan Geçgin / Uzun Yürüyüş

: “Nedir bu, dedi kendi kendine, tüm bu olup bitenler nedir, niçin buradayım, niçin hâlâ yaşıyorum?
“Belki, diye düşündü, bir kazazedeyim, batan bir gemiden kurtulan son kişiyim. Ama bu dağlarda deniz yok. O zaman, dedi, belki gemisi batmış Nuh’um ben. Gemim selde dağlara çarpıp parçalandı, eşim, çocuklarım, kardeşlerim, hayvanlarım, hepsi öldü gitti. Felaketten bir işaret kalsın diye geride bir tek ben kaldım.”
Yola çıkarken bedeninin bir soğan zarı gibi tek tek soyulacağını sanan ama aksine bir ağaç kütüğü gibi kat kat kabuk bağlayan, katılaşan bir kahraman. İnsan sesinin olmadığı, işitilmediği bir yere ulaşmak için ülkeyi bir uçtan diğerine kat ediyor. Hiçbir şey arzu etmiyor sanki, hiçbir şey talep etmiyor. Böyle bir varoluş mümkün olabilir mi?
Uzun Yürüyüş Ayhan Geçgin’in dördüncü romanı.
1. Orhan Pamuk / Kafamda Bir Tuhaflık

Kafamda Bir Tuhaflık hem bir aşk hikâyesi hem de modern bir destan. Orhan Pamuk’un üzerinde altı yıl çalıştığı roman, bozacı Mevlut ile üç yıl aşk mektupları yazdığı sevgilisinin İstanbul’daki hayatlarını hikâye ediyor.
1969 ile 2012 arasında, kırk yılı aşkın bir süre Mevlut, İstanbul sokaklarında yoğurtçuluk, pilavcılık, otopark bekçiliği gibi pek çok iş yapar. Bir yandan sokakların çeşit çeşit insanla dolmasını, şehrin büyük bölümünün yıkılıp yeniden inşa edilmesini, Anadolu’dan gelip zengin olanları izler; diğer yandan ülkenin içinden geçtiği dönüşümlere, siyasi çatışmalara, darbelere tanık olur. Onu başkalarından farklı kılan şeyin, kafasındaki tuhaflığın kaynağını hep merak eder. Ama kış akşamları boza satmaktan ve sevgilisinin aslında kim olduğunu düşünmekten hiç vazgeçmez.
Aşkta insanın niyeti mi daha önemlidir, kısmeti mi? Mutluluk veya mutsuzluğumuz bizim seçimlerimize mi bağlıdır, yoksa bizim dışımızda mı gelişip başımıza gelirler? Kafamda Bir Tuhaflık bu sorulara cevap ararken aile hayatıyla şehir hayatının çatışmasını, kadınların ev içlerindeki öfke ve çaresizliklerini resmediyor. kaynak: onedio