Çocuk, yetişkinlerin mükemmel olmadığını anladığı gün ergen olur, onları affettiği gün yetişkin olur, kendini affettiği gün bilge olur…
Kaynak: Psikocity facebook sayfası-Pito Baran
Hani hep soruyorsunuz “yapıyorum ama olmuyor geçmişi kendimi başkalarını affedemiyorum nasıl yapıcam?”
Niyet edin, şimdi affetme çalışmasına başlayın.
Niyet herşeydir. Yaptığın şeyden şüpe duymadan
Olumsuz herşeyi serbest bırakmak için
Bu günden daha uygun bir gün yoktur!
Ne yapıyoruz?
Bir kağıda;
”Ben şu anda yaşadığım her şeyi olduğu gibi kabul ediyorum
Ne yaşandıysa yaşanması gerektiği için yaşandı
Yaşadığım her şeyi sevgiye dönüştürmeye niyet ettim
Kendimi bağışlıyorum”
Yazıyor ve sonra bu kağıdı yakıyoruz!
Ya da affedemediğimiz kişi için;
”Ben ___affedilecek kişinin ismi____
Birlikte Ne yaşdıysak yaşanması gerektiği için yaşandık
Yaşadığımız her şeyi sevgiye dönüştürmeye niyet ettim
Hem kendimi hem seni bağışlıyorum, affediyor ve serbest bırakıyorum!
Lütfen sende beni affet ve serbest bırak!”
Ve yazdığınız kağıdı yakıyorsunuz
Bakın burası çok önemli; çöpe atmak yırtmak yok Çünkü o zaman o enerjinin yaşamasına izin verirsiniz Direk yakıyor kaybolduğunu gözlerinizle görüyorsunuz
Hatta kağıt yanarken gözlemleyebilirsiniz çabuk mu yandı zor mu yandı nasıl bir şekil aldı kalbiniz kabullenmekte zorlanıyorsa tekrar tekrar yazın ve yakın Ta ki bilinç altınızı buna ikna edene kadar bu uygulamayı devam ettirin Bir süre sonra bir bakıcaksınız o kişi sizin için hiç bir şey ifade etmiyor Gerçekten!
Ve gün boyu şu olumlamayı yapıyorsunuz!
“İçimde direnç gösteren kalıpları sadece kurtulunması gereken şeyler olarak görüyorum Sağlıklı ve özgür olmayı seçiyorum,
Ben özgürüm”
kaynak: sonsuz şifa
Her yaş ve koşulda insan hayata tekrar başlayabilir. Bıraktığı okula dönebilir, aşık olabilir, yer değiştirebilir. Yeter ki istesin, yeter ki isteklerinin arkasından gidebilsin… Kızının, oğlunun, komşunun dediğinin değil kalbinin arkasından gitsin. Bu hayat bize -başkaları ne der- korkusuyla yaşamamız için değil -başkası ne derse desin kalbime göre yaşayacağım- diyebilmemiz için verildi ve bu filmde bu mesaj net olarak veriliyor…
Ayrıca sinemada otururken öyle anlar geldi ki Çağan Irmak benimle sohbet ediyor, benimle konuşuyor zannettim. Az şey bekleyerek gittim çok şey buldum…
Mutlaka gitmenizi tavsiye ederim.
Sevgilerimle,
Anette İnselberg
Gece yarısı atıştırmaları sadece kan şekeriniz için değil beyin hücreleriniz için de kötü.
Uyku kaçtığında ya da yatağa biraz d…aha keyifli girmek için elimizin ilk gittiği atıştırmalık yiyeceklerin zararlarına bir yenisi daha eklendi.
İrademize ket vurmazsak, hafızamızı tehlikeye atıyoruz.
Normalde uykuda olmamız gereken saatlerde tükettiğimiz yiyeceklerin kan şekerini aşırı yükselterek diyabet sorunlarına yol açtığını bilmeyen yok. Hatta uzun vadede bunun kalp sağlığımızı riske sokması da cabası.
Ancak Los Angeles’taki California Üniversitesi’nde yapılan yeni bir araştırma bu yiyeceklerin zihinsel faaliyetleri de derinden etkilediğini ortaya çıkardı.
İki gruba ayırılan farelerin bir bölümüne gece yiyecek verildi, diğerlerine ise verilmedi.
Beslenmeden önce tüm fareler aynı labirentte dolaşıma bırakıldı. Tümü bu labirentte gizli elektrik akımına maruz kaldı.
Daha sonra beslenme işleminden sonra aynı platformda bir test daha yapıldı. Gece yarısı beslenmeyen fareler elektro şoklu bölüme gitmezken diğerleri aynı hataya bir kez daha düştü.
Araştırmacılar, gece yarısı beslenen farelerin bünyelerindeki CREB proteinin (hafızanın gelişmesini ve çalışmasını sağlayan protein) oranının düştüğünü tespit etti.
Bu protein hafıza ve biyolojik saat için anahtar rolde. Vücuttaki oranının düşmesi halinde kısa vadeli hafıza işlevini yitirmeye başlıyor. Hatta bu sorun devam ederse uzun vadeli hafıza da silinmeye başlıyor.
Araştırmacılar çalışmanın insanlar üzerinde henüz test edilmediği için etkisinin hala teorik olduğunu da not düşüyor.
KAYNAK: NTV
ÜSTELİK YAPIMIDA ÇOK BASİT:
Zerdecal bizim evimizin de vazgecilmezi, biz de altin macun yapiyoruz, onun yapimi da cok kolay, yarim bardak zerdecal bir bardak su ile 10 dk kadar kisik ateste pisiriliyor, atesten almadan 1/3 bardak organik zeytin yagi (ya da hindistan cevizi yagi) bir bucuk tatli kasigi karabiber ekleyip karistirip ocagi kapatiyoruz, yetiskinler icin bir, miniklere yarim tatli kasigi veriyoruz, hepimize sifa olsun
Kaynak: sağlıkla kal facebook sayfası
Fatoş Pabuccu Tuncay
Büyüklerimizin hep tavsiye ettiği Nane limonun faydaları gerçekten de muazzam. Hasta olduğumuz zamanda ilk yaptığımız karışımlardan bir tanesidir. Nane limon kaynatıp içmek özellikle soğuk algınlığına iyi gelir…
İşte Nane limonun faydaları
-Mide ağrısının yanı sıra, yanmadan da şikayetçiyseniz, nane çayı içmenizde fayda var. Nane çayı, mide gazlarını geçirir, midedeki doluluk hissini giderir. Ayrıca hazmı kolaylaştırıcı etkisi vardır. Kuru naneyi sıcak suya atıp, on dakika demlendirdikten sonra nane çayınız hazır olacaktır. Tabi önemli bir hastalığınız olmadığı konusunda doktordan bilgi aldıktan sonra nane çayını içmelisiniz.
-Naneyi kaynatıp, buharını içinize çekin. Burnunuzun açıldığınıi nezlenizin de kısa sürede geçtiğini göreceksiniz.
-Ateşi düşürür.
-Sindirim sistemi ve mide için çok faydalıdır ve sindirimi kolaylaştırır.
-Gaz söktürücüdür.
-Bağırsak kurtlarını düşürmeye yardımcı olur.
-İştah açar.
-Sinirleri yatıştırır ve vücuda rahatlık verir.
-Strese ve baş ağrısına iyi gelir.
-Spazm ve kalp çarpıntısı riskini azaltır.
-Grip, bronşit gibi soğuk algınlıklarında ve öksürükte faydalıdır.
-Ülsere ve mide yanmasına iyi gelir.
-Kusmayı, mide bulantısını ve ağrısını önler.
Doğarken bindiğimiz trende anne ve babamızla tanıştık. O zamanlar onların hep bizimle seyahat edeceklerini sanıyorduk.
Oysa
istasyonun birinde onlar trenden ineceklerdi ve bizi yolculuğumuzda yalnız bırakacaklardı.
Zamanla…
trene başkaları da bindi
ve bizim için önemliydiler. Kardeşlerimiz,arkadaşlar, çocuklarımız,
hatta hayatımızın aşkı…
Birçoğu inmiştir arkalarında üstelik de kalıcı bir boşluk bırakarak.
Kimisinin de eksikliği o kadar farkedilmez olmuştur ki, yerlerinin boşluğunu bile farkedememişizdir..
Bu tren yolculuğu neşe, keder, hayaller, beklentiler, merhabalar, Allahaısmarladıklar ve vedalarla doludur.
Burada başarı,
tüm yolcularla iyi ilişkilerde olmaktır.Bunun için de elimizden gelenin en iyisini
yapmalıyız..
Ancak,
hepimizin karşı karşıya olduğu bir muamma var:
Hiçbirimiz hangi istasyonda ineceğimizi bilmiyoruz.
İşte bunun içindir ki,
En iyi şekilde yaşamalı,
en iyi şekilde sevmeli, affetmeli, olduğumuzun en iyisini yansıtmalıyız.
Burası çok önemli
çünkü trenden inip de yerlerimizi boş bırakacağımızda
yaşam treninde yolculuğa devam edeceklerde güzel anılar bırakmalıyız.
Öyleyse
yaşam treninde size iyi yolculuklar diliyorum.
Çok sevgi verin, başarı biçin!
Son olarak da, trenimde yolcu olduğunuz için her birinize teşekkür ederim.
Ha, unutmadan!
Şahsen trenden bu yakınlarda inmeye hiç niyetim yok!
Yine de,
ola ki indim,
sizinle seyahat bir zevkti!
İyi ki trendeymişsiniz
ALINTI
Carl Gustav Jung’un Analitik psikolojinin kurucusu olduğu, Freud’la birlikte yürüttüğü çalışmaların psikanalize katkıları, arketipler, semboller, rüyalar, mitler ve kolektif bilinçaltı konularındaki fikirleri, hakkında en fazla bilinenler. Gölgede kalmış yönüyse Jung’un sadece psikoterapi bilim dalını değil, aynı zamanda edebiyat ve güzel sanatları da etkilemiş olduğu.
Gençliğinde bir çok sanat müzesini ziyaret ederek, antik Mısır, Aztek, İnka koleksiyonları ve Rönesans dönemi eserleriyle ilgilenmiş, Holbein, Böcklin, Rubens ve Da Vinci’den etkilenmişti. Ayrıca bir yıl süresince yoğun bir şekilde resimle uğraşarak, yağlıboya ve suluboya tablolar resmetmişti. Yarı figüratif soyut sanat resimlerinin yanı sıra grafik çalışmaları ve peyzaj resimleri yapan Jung’un resimlerinde sembolist hareketin güçlü izleri görülüyordu. Yoğun bir şekilde anlam üzerine odaklanan ünlü psikiyatrın, fresk ve mozaiklere olan ilgisi onun mozaik benzeri biçimler ve iki boyutlu figürler yaratmasında etkili olmuştu.
Jung, geniş bir çevre ve kişisel bağlantıları sayesinde çalışmalarını kolaylıkla sergileyecek imkana sahip olmasına rağmen bunu yapmak istemedi çünkü onları sanat olarak görmüyordu.”İnsanlar sanatçı bir yaradılışı olduğunu söylüyor ama aslında beni alıp götüren sadece bilinçdışımdı” diyordu. Çalışmalarını sanat olarak kabul etmese de bu konudaki düşüncelerinin daha sonraki sanat kuramlarına ciddi katkıları olacaktı.
Uzak Doğu ve Hint kültürlerini de araştıran Jung, her şeyin mistik merkezini sembolize eden ve insanı bütünlüğe götüren mandala şekillerinin gücünü de o zaman keşfetmişti. Yaşama içgüdüsüne ve enerjisine inanmış, bu nedenle de mandala şekillerinin yarattığı enerji akışından etkilenmişti. Kendi mandalalarını yaratırken çeşitli zihin boşaltma ve Budist meditasyon tekniklerinden, Kundalini yoga ve Tantrik yoganın mistik düşüncelerinden yararlanmıştı.
Jung’un içinde bulunduğu dönemde ve çevrede, sanata, özellikle de resme ilgi çok büyüktü. Popüler olan bir diğer alan da psikolojiydi ve dönemin modern ressamları bilinçdışının sanatını yapmaya çalışıyorlardı. Bu nedenle Jung’un simgesel resimler yaratmaya başlaması ilginç bir durum değildi. İlginç olan, hem kendi benlik deneylerinde hem de hastalarını tedavi ederken sanattan, özellikle de mandala sanatından faydalanmasıydı.
1. Dünya Savaşı patlak verdiği sırada Jung, korkunç kaos ortamında hem çalışmalarını devam ettirmiş hem de yarattığı mandalalar sayesinde bir parça da olsa huzur bulmuştu. Ordudayken defterine kurşun kalemle yirmi yedi mandala çizmişti. Başlarda bu mandalaları anlamıyordu ancak savaştan sonraki günlerin çoğunda da çizmeye devam etmişti. Sanki her geçen günün canlı bir resmini çiziyor ve mandalalardaki değişimi gözlemliyordu.
Bir süre sonra mandalanın aslında ne olduğunu görebildi… Onların oluşum, dönüşüm, sonrasız zihin ve benlik olduğunu, yani kişiliğinin bir bütünlüğü olduğunu ve çizdiği mandala imgelerinin ruhunun doğasını yansıttığını fark etti. Kendi varlık temelinin resimsel sunumu gibiydiler ve onu merkeze; yani kendi bütünlüğüne yöneltiyorlardı.
Bazıları tam anlamıyla çocukça çizilmişti ancak öyle olmaları gerekiyordu çünkü sezgisel yaratımın ürünüydüler.
Kendi deneyimlerinden yola çıkarak hastalarına fantezilerini sembolik biçimde resmetmelerini öğretmeye başladı. Yani gördüklerinin birebir resmini çizmeye çalışmak yerine imgeleri kullanmalarını önerdi. Böylelikle enerji akışında yada odaklanmalarında bir kopma olmaksızın ruhlarının bu dingin yerlerinde yenileneceklerini söylüyordu. Hastaların kendine özgü deneyimlerini resimle ifade etmelerinin bir çok vakada çok yardımcı olduğuna şahit olmuştu.
Onlara içlerinden gelen ve anlamsız olduğunu düşündükleri bir şekil de olsa çizmelerini öneriyor ve mandalaların mükemmel simetriye ve düzgün çizgilere sahip olması gerekmediğini hatırlatıyordu. Plansız ve tamamen sezgilerin rehberlik ettiği bu yaratım süreçlerinde hastalar iç sesleriyle bağlantı kurabiliyor, ayrıca tekrar eden desenler ve renkler yoluyla rahatlıyorlardı.
Sözcüklerin yetersiz kaldığı en derinlerdeki düşünceler, baskılanmış duygular ve kavranması zor bilinçdışı fanteziler, bu şekilde yüzeye çıkıyor ve hastaların kendi simgesel ifadeleriyle vücut buluyordu. Bu da Jung’un amaçladığı şeyi; yani hastalarının yaşamda yeniden anlam bulabilmelerini sağlıyordu.
Dairesel formuyla ruhsal döngüyü harekete geçirdiğine, içsel dönüşümü ve kişisel büyümeyi sağladığına inanılan mandala sanatı, kişilere, kelimelerle kısıtlanmak yerine resim şeklinde nasıl hissettiklerini görme olanağı sunuyor ve ruh dünyalarında yepyeni kapılar açıyordu. Jung da çalışmalarında dışavurumcu bir sanat türü olan mandala sanatının iyileştirici yönünden bu şekilde faydalanıyordu.
Bugün sanat terapilerinde yaygın olarak kullanılan mandalalar bir yandan da neredeyse bir trend haline gelen boyama kitabı formunda karşımıza çıkıyor. Her derde deva, basit ve ucuz bir terapi yöntemi olarak pazarlanıyor. Elbette, bu tip kitapların içinde yer alan hazır mandala şekillerini boyamaya konsantre olmak negatif düşüncelerin yerini bir süre için de olsa huzurun almasını sağlıyor olabilir. Kalemin ritmik hareketleri ve süregelen şekiller, içinde bulunduğunuz zamana odaklanmanızı ve kaygı veren düşüncelerin dışarıda kalmasını sağlıyor. Tabii ki bu rahatlatıcı, ancak farkında olunması gereken, bu şekilde hakiki bir mandala üretmiş olmadığınız ve mandalanın görevini yerine getirmesine olanak tanımadığınız gerçeği.
Hız çağının bir kurbanı olan mandala sanatının felsefesini, öğretilerini ve yaratım sürecinde izlenmesi gereken ritüeli bir kenara atıp kolay yoldan amaçlanana ulaşmayı beklemek pek de gerçekçi değil. Özellikle amaçlanan mandala sanatının felsefesinde olduğu gibi bütünlenmek ve kendi merkezine ulaşmaksa. Çünkü Jung’un da dediği gibi:
“Mars gezegenine ulaşmak, kendi kendine ulaşmaktan daha kolaydır.”
Bir sonraki yazımda mandala çeşitlerini, bir meditasyon aracı olarak kullanımını, mandala sanatı yoluyla arınma, niyetleri belirleme ve istekleri gerçekleştirme enerjisine ilişkin bilgileri okuyabilirsiniz.
Fulya Pirim
(Kaynak: Liber Novus /C.G.Jung)