Fransa’da süpermarketlerin yiyecekleri çöpe atması artık yasak

Fransa parlamentosunun gıda atığına karşı önlem almak için oluşturduğu yeni yasayla birlikte, süpermarketlerin hala tüketilebilir durumda olan yiyecekleri atması artık yasak! Bu düzenlemeyle birlikte her süpermarket; bir sivil toplum kuruluşuna bağışlamak, hayvan barınaklarına yollamak veya kompost yapmak şeklinde gıdaları değerlendirmek zorunda olacak.  

Yoksullukla ve açlıkla savaşan kitle günbegün artarken yiyecek israfının aşırı boyutlara gelmesi Fransa’yı harekete geçirdi. Hem insanlar hem dünya için büyük ölçüde tehlikeli sonuçlar yaratan bu duruma karşı, geçtiğimiz günlerde Parlamento tarafından alınan karar, Fransa’nın gündemine oturmuş durumda.

Fransa Gıda İsrafı

Hafif deforme olmuş meyve ve sebzeler, ambalajları hasar almış ve yoktan yere “defolu” sayılan veya hâlâ tüketilebileceği halde son kullanma tarihi yaklaştığı için atılacak olan ürünlerin hiçbiri çöpe gitmeyecek. Artık 400 metrekareden büyük her süpermarket bu bağlamda bir sivil toplum örgütüyle anlaşma imzalamak zorunda. Yasaya uymayanlar ise 75 bin Euro tazminatla veya 2 yıl hapisle cezalandırılacak. 2025 yılına kadar gıda israfının yüzde 50 oranında azaltılacağı hedefleniyor ve öngörülüyor. (France Info adlı radyo, aynı zamanda yakıt ve enerji amaçlı da ürün bağışlarında bulunulabileceğini bildiriyor.) Aynı zamanda 39 maddelik bu yasa gereğince artık müfredatta gıda israfına önemli ölçüde yer verilecek ve çocuklar bu konuda daha fazla bilgilendirilip eğitilecek.

Fransa’nın gıda atığı yönetimi için yalnızca bir başlangıç olan bu yasa devamında çeşitli düzenlemeleri getirmeye devam edecek. Sırada kedi-köpek kaplarının zorunlu hale getirilmesi var.

“1 milyon ton yiyecek çöpe atılıyor”

Gıda israfı Fransa başta olmak üzere tüm Avrupa’da önemli ve tehlikeli bir sorun. Gelişmiş ülkeler dünyadaki tüm aç insanları doyurmak için gerekenden daha fazla yiyecek israf ediyor.

(Fotoğraf: GBP)
(Fotoğraf: GBP)

Yapılan son araştırmalara göre ABD’de plastik, metal, cam ve kağıttan daha fazla yiyecek çöpe atılıyor ve sadece ABD’de her yıl 160 milyon dolarlık ürün hiç tüketilmemekte. Fransızlar yılda kişi başı 20-30 kilo arası yiyeceği çöpe atıyor ve bu 12-20 milyon Euro israfa denk geliyor. İrlanda’da, sivil toplum kuruluşu Food Cloud’un raporuna göre, her yıl 1 milyon ton yiyecek çöpe atılıyor. İngiltere’de ise son kullanma tarihine az kalmış veya geçmiş yiyeceklerin konteynırlarda kimyasallarla tahrip edildiği biliniyor. Bu yasaya benzer bir karar, haftada 1 tondan fazla gıda atan işletmelerin yiyecekleri çöpe atmasını yasaklamasıyla geçtiğimiz yıl ABD’nin bir eyaleti olan Massachusetts’ten geldi.

Dünya çapında üretilen tüm yiyeceklerin en az üçte biri olduğu gibi çöpe gidiyor. Çeşitli kampanyalar, uygulamanın evrenselleşmesi ve dünya çapında gerçekleşmesi için yola çıkmış durumda.

Kaynak: Washington Post, The Independent, The Guardian, The Journal, The Huffington Post

kAYNAK: gAİA derdi

Hülya Tokdemir reisin sayfasından alınmıştır

16 Psikolojik Tespitle “Duygusal Yakınlıktan Kaçınma Yöntemleri”yle Yüzleşmek

Psikiyatrist Dr. İlker Küçükparlak @IKucukparlak duygusal ilişkiden kaçınma yöntemlerimize ayna tutuyor.

Bilinçli ya da bilinç-dışı olarak geliştirdiğimiz bu yöntemleri ya biz sevdiklerimize uyguluyoruz ya da sevdiklerimiz bize.

Yüzleşmeliyiz…

1. Bazen insan geçmişine takılır kalır, bazen de gelecekle ilgili saplantılı olarak düşünür durur. Bu hal genelde “şimdi”den kaçınmak içindir.

Bazen insan geçmişine takılır kalır, bazen de gelecekle ilgili saplantılı olarak düşünür durur. Bu hal genelde

2. Geçmiş veya geleceğe saplanıp kalma “şimdi”nin duygusunun ağırlığından kaçınmanın bir yoludur.O yüzden terapide “şimdi ve burada”ya bakarız.

Geçmiş veya geleceğe saplanıp kalma

3. Örneğin kişi geçmiş bir çatışma ve küskünlüğünü tekrar tekrar getirirse “şimdi ve burada” olan aslında pişmanlık ve özlem olabilir.

Örneğin kişi geçmiş bir çatışma ve küskünlüğünü tekrar tekrar getirirse

4. Duygudan kaçınmanın sık rastlanılan bir yolu da planlama ve hayatı bir projeye çevirme eğilimidir. Bu kişiler şimdi yerine gelecekte yaşarlar.

Duygudan kaçınmanın sık rastlanılan bir yolu da planlama ve hayatı bir projeye çevirme eğilimidir. Bu kişiler şimdi yerine gelecekte yaşarlar.

5. Duygu bireyin diğerine ihtiyacını hatırlatan bir fenomen. Diğeri ile yakınlaşmaktan kaçınmanın yolu duyguyu görmezden gelme olabilir.

Duygu bireyin diğerine ihtiyacını hatırlatan bir fenomen. Diğeri ile yakınlaşmaktan kaçınmanın yolu duyguyu görmezden gelme olabilir.

6. Bazı kişiler diğerlerine yakınlaşmamaya gayret ederler. Bu bağlanma biçemine ‘kaçıngan bağlanma’ denir.

Bazı kişiler diğerlerine yakınlaşmamaya gayret ederler. Bu bağlanma biçemine 'kaçıngan bağlanma' denir.

7. “Issız Adam”: Diğerine ihtiyacı inkar edemeyeceği düzeye gelince -kendi de anlamadığı biçimde- ilişkiyi sabote edip hüzünlenen biri.

8. Duygusal yakınlıktan kaçınma yöntemleri (1): Hobilerle aşırı uğraşı: Saatler maket yaparak geçiyor ve bir yakınınızı aramaya zaman kalmıyor.

Duygusal yakınlıktan kaçınma yöntemleri (1): Hobilerle aşırı uğraşı: Saatler maket yaparak geçiyor ve bir yakınınızı aramaya zaman kalmıyor.

9. Duygusal Yakınlıktan Kaçınma Yöntemleri (2): İşkoliklik/Aşırı Akademik Uğraş: Eve zaten gece yarısı geliyorsunuz, eve de iş getiriyorsunuz..

Duygusal Yakınlıktan Kaçınma Yöntemleri (2): İşkoliklik/Aşırı Akademik Uğraş: Eve zaten gece yarısı geliyorsunuz, eve de iş getiriyorsunuz..

10. Duygusal Yakınlıktan Kaçınma Yöntemleri (3): Aşırı İnternet Kullanımı: Evet, burada da arkadaşlarınız var ama ortamdan kaçmanız bir “ARV”ye bakar.

Duygusal Yakınlıktan Kaçınma Yöntemleri (3): Aşırı İnternet Kullanımı: Evet, burada da arkadaşlarınız var ama ortamdan kaçmanız bir
ARV: Sosyal medya platformlarında “Allah Rahatlık Versin” anlamına gelen kısaltma.

11. Duygusal Yakınlıktan Kaçınma Yöntemleri (4): Uyku Düzensizliği: Bir şekilde herkes uyurken uyanık, herkes uyanıkken uyuyor oluyorsunuz hep.

Duygusal Yakınlıktan Kaçınma Yöntemleri (4): Uyku Düzensizliği: Bir şekilde herkes uyurken uyanık, herkes uyanıkken uyuyor oluyorsunuz hep.

12. Yakınlıktan kaçınan bireylerin bir diğer özelliği de mantık fetişidir. Böylelikle duyguları ile aralarına mesafe koyabilirler.

Yakınlıktan kaçınan bireylerin bir diğer özelliği de mantık fetişidir. Böylelikle duyguları ile aralarına mesafe koyabilirler.

13. Diğerine olan ihtiyacın kaçınılmaz olduğu yakınlıkta ilişkiyi sabote etmek için elinden geleni ardına komama…

Diğerine olan ihtiyacın kaçınılmaz olduğu yakınlıkta ilişkiyi sabote etmek için elinden geleni ardına komama...

14. Duygusal İlişkide Yakınlıktan Kaçınma Yöntemleri (5): Unutmak. Özellikle de anneye ilişkin anıları…

Duygusal İlişkide Yakınlıktan Kaçınma Yöntemleri (5): Unutmak. Özellikle de anneye ilişkin anıları...

15. Duygusal İlişkide Yakınlıktan Kaçınma Yöntemleri (6): Kendi duygularının farkında olamamak (Aleksitimi)

Duygusal İlişkide Yakınlıktan Kaçınma Yöntemleri (6): Kendi duygularının farkında olamamak (Aleksitimi)

16. İnsan insanla ve insan için yaşar. Duygusal yakınlıktan kaçınarak geçen bir ömür ziyan edilmiştir.

Rejim Duası…

10341888_10152482353319189_1497977746725163131_n[2]

Yarabbi…

Biz yedik içtik, düşünmeden

bu hale geldik bilmeden

Sonunda doğru yolu

bulduk karbonhidrattan uzak durduk

Yarabbi, bizi sivribiber

gibi dümdüz et, dolmalık biber halimizden çıkar

Yiyip yiyip kilo almayan kullarından et

Yarabbi bendeki kiloları al ”aman bu nasılsa veremez”

diyen kullarına aktar.

Haset insanların ağzını kapatacak kiloya indir Yarabbi

Çikolatayı görünce dayanma kudreti ver

Tartı üzerinde bizi sınama Yarabbi…

Karikatür kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Kansere davetiye çıkaran 10 besin

kansere-davetiye-cikaran-10-besin-5663131[1]

Farkında olmadan günlük yediğimiz gıdaların birçoğu kansere davetiye çıkarıyor. Peki bunlar hangileri?

İşlenmiş beyaz un

Rafine edildikten sonra işlenen beyaz un, besin değerlerini kaybetmesinin yanısıra zararlı kimyasallar barındırıyor. Yalnızca kilo almamızı sağlayan bir besin olmaktan çıkıp aynı zamanda kanser riskini artırıyor.
– Mikrodalgada patlamış mısır

Pratik olmasına rağmen mikrodalgada yapılan patlamış mısırlar yüksek oranda kanserojen içerir. Özellikle kadınlarda doğurganlık, böbrek, karaciğer gibi organlarda kanser riskini artırıyor.
 – Yapay tatlandırıcılar
Şeker kullanmamanız gerekiyorsa yapay tatlandırıcıları tercih ediyor olabilirsiniz. Fakat bilinenin aksine bu tatlandırıcılar kan şekerini kontrol etmeyi zorlaştırıyor ve beyin tümörlerine dahi sebebiyet verebiliyor.
 Alkol

Yakın zamanda yapılan bir araştırmaya göre menopoz sonrası günde bir kez alkol kullanan kadınların meme kanserine yakalanma riski %30 daha fazla.
 – Rafine şeker ve meyve gazozu
Jelibon ve benzeri şekerli yiyecekler kanser hücrelerinin üremesini artırıyor. Özellikle pastalar, gazozlar ve meyve suları yasaklılar listesinde en başta gelenler.
– İşlenmiş et

Sosis, jambon, salam gibi etlerin çoğu aşırı tuz ve kimyasal barındırır. Bir araştırmaya göre düzenli olarak bunlardan yiyen insanların erken ölüm riski %43 artmış durumda.
 
Tütsülenmiş, salamura ve tuzlu yiyecekler

Bu yiyecekler, sindirildiğinde nitrik asidi, n-nitrozo denilen bileşime çevirerek özellikle mide ve kalınbağırsak kanserlerine öncü olabilir.
– Patatesi cipsleri

Lezzetli oldukları kadar kaloriden zengin ve trans yağ içeren atıştırmalıklar kalp hastalıklarından tutun kansere kadar birçok hastalığa davetiye çıkarıyor.
– Çiftlik somonu

Çiftliklerde yetiştirilip doğal beslenemeyen somonlar, tüm faydalarını yitirip bünyelerinde barındırdıkları kimyasal ve antibiyotiklerle kansere kadar sebebiyet verebiliyor.
– Diyet gıdalar

Özellikle yapay tatlandırıcılar dahil olmak üzere, diyet gıdalara eklenen renk ve tat vericiler bu besinleri sağlıksız yapıyor.
Kaynak: pembenar

.
Bitki Alemi kategorisinde yayınlandı. Etiketler: . Leave a Comment »

Nasıl Bir Adamın Peşine Takıldık…

11329822_10152974431445369_5667611294435351858_n[1]

İSTANBUL’DA “Midye Yiyeceğinize” PİL YİYİN! Daha Faydalı!…

11251059_10153334726761052_5729492170872509866_n[1]

Marmara Denizi’nin Değişen Oşinografik Şartlarının İzlenmesi Projesi’nin (MAREM) Başkanı hidrobiyolog Levent Artüz’ün bu sözleri dün sosyal medyaya bomba gibi düştü.

Artüz, denizlerimizde etkin bir arıtma sistemi kullanılmadığı için, Marmara Denizi’nden çıkan midyeleri yemenin, pil emmekten daha zararlı olduğunu söylüyordu.

Bizim arıtma sistemi diye bildiğimiz şeyler, bütün pisliği toplayıp suyun 65 metre dibine basan kolektörler ve pompalama istasyonlarıymış meğer.

İlk olarak 1980’lerde İstanbul kanalizasyon projesi master planında değişiklik yapılarak, arıtma sistemleri kurmak yerine atıkların Boğaz’daki alt akıntıyla taşınmasına karar verilmiş. Bunun sonucu olarak, Marmara Denizi iyice kirlendiği gibi, Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) raporlarına göre, tüp geçitle beraber daha da vahim sonuçlar doğacakmış.

Marmara önemli bir koridor olduğu için Akdeniz ve Karadeniz sıradaymış.

Bu kirliliğin elle tutulur sonuçlarına gelince…

Kum midyesi, istiridye, kara midye gibi çift kabuklularda biriken toksin miktarı öyle artmış ki, 90’lı yılların ortasından beri Marmara Denizi’nden çıkarılmaları yasakmış. 20 yıl önce bulunan 124 tane ekonomik öneme sahip balık türü, 1,5’a inmiş. Kirliliğe en dayanıklı türler çoğalırken, diğerleri yok olmuş

Pek çok İstanbullu dülger, fenerbalığı, kılıçbalığını yiyememiş; kömürcüm karası, çakal eriği gibi Boğaz’da çıkan balık türlerininse adını bile duymamış. Artüz, gelişen teknoloji yüzünden bugün kullandığımız deterjan, parlatıcı, lavabo açıcı gibi kimyasallarla evsel değil sanayi atığı seviyesinde kimyasal atık ürettiğimizi söylemiş. 1980’lerde kurmamız gereken biyolojik arıtma tesislerini bugün kurduğumuzu, oysa bugün artık kimyasal arıtma sistemleri kurmamız gerektiğini de eklemiş.

Ahmet Maranki

-İKİ ŞEY-

11096724_870831562980204_1287856173695468886_n1[1]

 

İki şey ‘Kalitesiz İnsan’ın özelliğidir:
1- Şikayetçilik
2- Dedikodu

İki şey çözümsüz görünen problemleri bile çözer:
1- Bakış açısını değiştirmek
2- Karşındakinin yerine kendini koyabilmek

İki şey yanlış yapmanı engeller:
1- Şahıs ve olayları akıl ve kalp süzgeçinden geçirmek
2- Hak yememek

İki şey kişiyi gözden düşürür :
1- Demagoji (Laf kalabalığı)
2- Kendini ağıra satmak (övmek, vazgeçilmez göstermek)

İki şey insanı ‘Nitelikli İnsan’ yapar:
1- İradeye hakim Olmak
2- Uyumlu Olmak

İki şey ‘Ekstra Değer’ katar:
1- Hitabet ve diksiyon eğitimi almak
2- Anlayarak hızlı okumayı öğrenmek

İki şey geri bırakır:
1- Kararsızlık
2- Cesaretsizlik

İki şey kâşif yapar:
1- Nitelikli çevre
2- Biraz delilik

İki şey ömür boyu boşa kürek çekmemeni sağlar:
1- Baskın yeteneği bulmak
2- Sevdiğin işi yapmak

İki şey başarının sırrıdır:
1- Ustalardan ustalığı öğrenmek
2- Kendini güncellemek

İki şey başarıyı mutlulukla beraber yakalamanın sırrıdır:
1- Niyetin saf olması
2- Ruhsal farkındalık

İki şey milyonlarca insandan ayırır:
1- Sorunun değil, çözümün parçası olmak
2- Hayata ve her şeye yeni (özgün, orijinal, farklı) bakış açısıyla yaklaşabilmek

İki şey gelişmeyi engeller:
1- Aşırılık (mübalağa, abartı, ifrat)
2- Felakete odaklanmış olmak

İki şey çözüm getirir:
1- Tebessüm (gülümseme)
2- Sükut (susmak)

İki şeyin değeri kaybedilince anlaşılır:
1- Anne
2- Baba

İki şey geri alınmaz:
1- Geçen zaman
2- Söylenen söz

İki şey ulaşmaya değerdir:
1- Sevgi
2- Bilgi

İki şey “hayatta önemli olan her şey” içindir:
1- Nefes alabilmek
2- Nefes verebilmek

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Etiketler: . 1 Comment »

Ben Kendimle Yarışıcam İstanbul…

10422114_824486897642507_5037863340710392141_n[1]

Tam bu noktaya, yani Feng Fu noktasına, bir buz küpü koyunuz… Neler Mi Oluyor?

11070007_10153189128911052_1236183682663171044_n1[1]

 

 

Evet, bu noktaya bir buz küpünü koy ve birkaç dakika da beklet. Bu basınç noktası boyun üstündeki sadece kafatası kapağının altında sırt tarafındaki kafatasının dibinde bulunuyor. Düzenli üzerine buz koyarsanız, bu vücudunuzun gençleşmesini tetikler. Hastalığınızı unutacak, kendinizi daha enerjik ve mutlu hissedeceksiniz.

Midenizin üstüne yatın ve Feng Fu noktasına buz küpü koyup 20 dakika orada bırakın. Ayrıca yolda iseniz bunu bir bandaj yardımıyla sabitleyiniz.

Yatmadan önce bir kez daha, sonra bir sabah aç karnına bir kez bunu yapınız, Ne işe yaradığını göreceksiniz!

Bu sizin uyku kalitenizi artırır
Bu sizin ruh halinizi iyileştirir.
Bu sizin bağırsaklarınızın düzenlenmesine yardımcı olur.
Bu soğuk algınlığını rahatlatır.
Bu diş ve baş ağrıları giderir.
Bu akciğer ve kalp damar hastalıkları hafifletmeye yardımcı olabilir.
Tiroid sorunları yardımcı olabilir.
Bu PMS rahatlatıcı olabilir.
Bu ruh sağlığınızı geliştirmek için olabilir.

Çeviri: Ahmet MARANKİ ve KOBİK Ekip

5 snde Doğru Cevabı Verecek Zeka Küpleri Aranıyor…

11229901_10205045056058997_2840602433704567030_n[1]

Ayı Mı??? Hani Ayııı??? Yok Ayı???

11256582_1026554437369905_3599489393965604380_n[2]

KESTANEBALININ İYİLEŞTİRİCİ ETKİSİ, ANTİBİYOTİKTEN GÜÇLÜDÜR:

156534_479389742127572_1052284965_n[1]

Alman bilim adamlarının deneyimlerine göre kestanebalı, yara tedavisinde antibiyotikten daha etkili. Ama yara tedavisinde kullanılan sıradan bal değil. kestanebalı olarak adlandırılan bu bal, birçok antibiyotiğe karşı direnç kazanmış bakterilerin bulaşık olduğu kronik yaraları bile birkaç hafta içinde tamamen iyileştiriyor, diyor Bonn Üniversitesi tıp uzmanları.

Birçok bakterinin antibiyotiklere direnç kazanmasından sonra balın iyileştirici etkisi yeniden keşfedildi. Ancak uzmanlar, insanların özel işlemden geçirilmemiş doğal balla kendi kendilerini tedavi etmemeleri konusunda uyarıyorlar. Nitekim özel olarak hazırlanmayan ballarda bakteri sporları bulunabiliyor. Eski Mısırlılar bile balın yaraları iyileştirici etkisinden haberdardı. îki Dünya Savaşı’nda da askerlerin yaraları ballı sargılarla iyileştirilmişti. Bonn Üniversite Kliniği’ndeki çocuk doktorları tıbbi balı yaraların tedavisinde kullanıyorlar.

Ölü doku bal tedavisiyle kısa sürede yenilenmekte, ayrıca sargılar kolay değiştiği için yeni oluşan cilt tabakalarına zarar gelmiyor. Balın antiseptik bir etkisi var. Arılar bal üretirlerken glikoz oksidaz enzimini ilave ediyorlar. Bu enzim ise balın içindeki şekerden az miktarda hidrojen peroksidin üretilmesine yol açmakta. Balın için- deki hidrojen peroksit durmadan yenilendiği için de yaralardaki bakterilerin öldürülmesi için az miktarda KESTANEBALI yeterli olmakta.

KESTANEBALI NELERE İYİ GELİR….

Adale ağrıları, titremesi, uyuşmasının giderilmesine,
Ağrı ve sancıların giderilmesine,
Ağız yaralarının iyileştirilmesine,
Akciğer hastalıklarının iyileştirilmesine,
Bademcik iltihabının yok edilmesine,
Bağırsak gazının, iltihabının giderilmesine,
Baş, göğüs, karın ağrılarının giderilmesine,
Baş dönmesinin giderilmesine,
Bel ağrılarının giderilmesine,
Beyin hastalıklarının iyileşmesine, felç ve sinir hastalıklarını gidermede,
Cilt bozukluğunu, lekelerini gidermeye,
Cinsel gücü artırmaya,
Damar sertliğine, damar tıkanıklığını yok etmeye,
Gözleri güçlendirmeye,
Halsizliğin giderilmesine,
Hazmı kolaylaştırmaya,
Hafızayı güçlendirmeye,
İştah açmaya,
Kabızlığın iyileştirilmesine,
Kalp çarpıntısını gidermeye,
Kanın temizlenmesine,
Kemiklerin kuvvetlenmesine,
Nezle ve grip hastalığının tedavisine,
Öksürüğün, nefes darlığının, astım hastalığının tedavisine,
Romatizma ve siyatiğin tedavisine,
Sarılık hastalığının iyileştirilmesine,
Sedef hastalığının giderilmesine.
KESTANE BALI VE TARÇIN MUCİZESİ

Kestane Balı ve Tarçın karışımının birçok hastalıklara iyi geldiği saptanmıştır.
Eski Yunan tıbbında olduğu kadar Ayurvedik tıpta da Kestane Balı, asırlarca hayati ilaç olarak kullanılmıştır.
Bugünün bilim adamları birçok hastalıkların tedavisinde balı çok etkili bir ilaç olarak kabul etmişlerdir.
Kestane Balı her türlü hastalıkta herhangi bir yan etkiye sebep olmaksızın kullanılabilmektedir.
Bugünün tıp ilmi, kestane balının tatlı olmasına karşın doğru dozlarda alındığında şeker hastaları için tehlikeli olmadığını kabul etmektedir.
ARTRİT
Bir kısım kestane balı 2 kısım ılık su içerisine koyup üzerine bir çay kaşığı toz tarçın ilave ederek bir krem elde edilir. Bununla vücudun ağrıyan yerlerine masaj yapılırsa 1-2 dakika içerisinde ağrının azaldığı görülür.
Artritli hastalar,bir bardak sıcak su içerisinde 2 kaşık kestane balı ve bir çay kaşığı toz tarçını eritip sabah ,akşam alabilirler. Eğer düzenli olarak alırlarsa Kronik Artriti olan hastalar bile tedavi olabilirler.
Kopenhag Üniversitesinde yapılan bir araştırmada ;kahvaltıdan önce bir yemek kaşığı kestane balı ve ½ çay kaşığı toz tarçını alan 200 hastadan 73 ü bir hafta içerisinde şifa bulmuşlar, geri kalan yürüyemeyen ve hareket edemiyen hastalar da bir ay içerisinde şifa bulmuşlardır.

BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ
Hergün kullanılan kestane balı ve tarçın bağışıklık sistemini kuvvetlendirir ve vücudu bakteri ve virus saldırılarına karşı korur.
Araştırmacılara göre kestane balı, birçok Vitamin ve büyük miktarda demir içermektedir.
Kestane balının düzenli kullanılması, akyuvarlar içerisindeki, bakteriler ve viruslarla savaşan korpuskülleri de kuvvetlendirir.

DİŞ AĞRISI
Bir kaşık toz tarçın ve 5 tatlı kaşığı kestane balı karışımı ağrıyan dişe tatbil edilir.
Ağrı kesilene kadar günde üç defa tatbik edilir.

HAZIMSIZLIK ve GRİP
Toz tarçın 2 kaşık kestane balı üzerine serpilip yemekten önce alındığında asit oluşumunu ve hazımsızlığı önler
İspanya da yapılan bir araştırmada kestane balı içerisindeki bir maddenin grip mikroplarını öldürdüğü ve hastaları gripten koruduğu saptanmıştır.

İDRAR KESESİ ENFEKSİYONLARI
İki kaşık toz tarçın,bir tatlı kaşığı Bal, ılık su içerisinde eritilip içilir.
İdrar kesesindeki mikroorganizmalar üzerinde etkilidir.

KANSER
Japonya ve Avustralya da yapılan bir araştırmada ,mide ve kemik kanserleri üzerinde başarılı olunmuştur.
Bu tür kanserlere yakalanan hastalar günde bir kaşık kestane balı ve bir kaşık tarçını bir ay süreyle günde üç defa almalıdırlar.

KALP HASTALIKLARI
Kestane balı ve tarçınla bir karışım yap ve bunu her sabah kahvaltıda reçel veya marmelat yerine ekmek üzerine sür.
Bu uygulama arterlerdeki kolesterolleri eriterek hastaları kalp krizinden korur.
Bu uygulama ile, daha önce kalp krizi geçirmiş kişiler, ikinci krizden kilometrelerce uzakta olacaklardır.
Bu uygulamayı düzenli olarak yapan kişilerde solunum güçlüğü ortadan kalkacak ve kalp atışları kuvvetlenecektir.

KISIRLIK
Eski Yunan ve Ayurvedikler Balı, yıllardır, erkeklerin spermalarını kuvvetlendirmek için kullanmışlardır.
Eğer kudretsiz bir erkek düzenli olarak uyumadan önce 2 kaşık bal yerse problemleri çözülecektir.

Çin,Japon ve uzakdoğu ülkelerinde ,gebe kalamayan ve uterusunu kuvvetlendirmek isteyen kadınlar asırlardır toz tarçın kullanmaktadırlar
Gebe kalamayan kadınlar bir tutam toz tarçın ve yarım tatlı kaşığı kestane balını gün boyunca bir sakızla çiğnediklerinde tükürükle karışarak yavaş yavaş emilerek etkili olmaktadır.
Amerika Meryland’da evli bir çiftin 14 yıldır çocuğu olmamış ve ümitlerini de kaybetmişlerdir.Bu uygulamalar kendilerine anlatılmış ve yukarıda belirtilen kürün uygulamasına başlandıktan birkaç ay sonra ikiz çocuklarının olacağı tesbit edilmiştir.

KOLESTEROL
İki kaşık kestane balı, Üç tatlı kaşığı toz tarçın,450 gr.demlenmiş çay içerisinde eritilerek içildiğinde kan kolesterol seviyesi 2 saat içerisinde % 10 düşecektir.

Artrit hastalarına tavsiye edilen kür de günde 3 defa kolesterol hastaları için uygulanabilir.
Adı geçen dergideki bilgilere göre günlük gıda ile alınan bal bile kolesterolün düşmesine yardımcı olabilir.

MİDE AĞRILARI
Kestane balı ve tarçın kürlerinin ,mide ağrıları için olduğu kadar mide ülserleri için de yararlı olduğu saptanmıştır.

GAZ
Hindistan ve Japonyada yapılan araştırmalar kestane balı ve tarçının midedeki gazı giderdiğini göstermiştir.

SAÇ DÖKÜLMESİ
Saçı dökülenlerle tepesi açılanlar sıcak zeytinyağı içerisine bir kaşık bal,bir tatlı kaşığı toz Tarçın ilavesiyle elde edilen krem banyodan önce başa sürülür ve yaklaşık 15 dakika bekledikten sonra yıkanır.
5 dakikalık bir uygulama dahi etkili olabilir.

SİVİLCELER VE DERİ
3 kısım bal, 1 kısım tarçın ile bir krem yapılır. Bu krem uykudan önce sivilceler üzerine sürülür.Sabahleyin ılık su ile yıkanır.
Eğer 2 hafta süreyle her gün uygulanırsa sivilceleri kökünden çıkarır.
Egzama,mantar ve diğer deri infeksiyonlarında eşit miktardaki kestane balı ve tarçın karışımı uygulanır.

SOĞUK ALGINLIĞI
Bir kaşık ılıtılmış Bal,1/4 tatlı kaşığı toz Tarçın günde üç defa yenir.
Bu uygulama birçok kronik öksürük,soğuk algınlığı ve sinüslerin temizlenmesi için de geçerlidir.

YAŞLILIK
Kestane balı ve tarçınla hazırlanan çay,düzenli alındığında yaşlılık harabiyetini önler.
4 kaşık kestane balı,1 kaşık toz tarçın , 3 bardak su içerisinde kaynatılarak bir içecek hazırlanır. Günde 3-4 defa ¼ bardak miktarında içilir. Deriyi diri,taze ve yumşak tutar, yıpranmasını durdurur.

YORGUNLUK
Araştırmayı yapan Dr.Milton, bir bardak su içerisinde ½ kaşık bal ve biraz toz tarçının hergün kuşluk vakti ve vücut direncinin düşmeye başladığı takriben saat 15.00 te alındığında bir hafta içerisinde canlılığın arttığını tesbit etmiştir.

ZAYIFLAMA
Bir bardak kaynar su içerisine eşit miktarda kestane balı ve tarçın konup karıştırılır. Hergün kahvaltıdan yarım saat önce aç karnına ve yatmadan önce içilir.
Düzenli uygulanırsa kilo verilir.
Ayrıca bu karışım düzenli olarak içildiğinde ,yüksek kalorili diyet alınsa bile, vücutta yağın birikmesine engel olur

Bitki Alemi kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Yürü Çık Git Lan!!! Hoov Hovv !!!

11259740_1026562697369079_2272326424904784870_n[2]

Karikatür kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Uzun bir yazı yaşamın gerçeklerini yaşadıklarınızı, bunların neden olduğunu, ne yapmamız gerektiğini çok güzel anlatıyor.

10408737_478338905704585_1880435734793993921_n[1]

9 KEHANET

The Celestine Prophecy
1. Bilgiler birbirini izler. Rastlantılara dikkat et, bu rastlantılar bize yaptığımız her şeyin altında daha başka şeylerin, ruhsal bir şeylerin yattığını duyumsatır. Rastlantıları ciddiye aldığımız zaman birinci bilgi oluşuyor.

2. İkinci bilgi, gerçeklerin farkındalığı üzerine kurulmuştur. Neden yaşıyorsun? bunu cevapla, dünya sadece ruhsal ve mistik anlamda çalışır. Maddesel olarak olanaklarla hayatta kalabileceğimize inandığımız için ve bunu sağlamak için, yerimizi sağlamlaştırıp, güvenliğimizi korumaya çalışırız ve tüm dikkatimizi evrenin kontrolüne odaklarız. Oysa şimdi ruhsal uyanış ve açıklığımız sayesinde gerçeklerin farkına varmaya başladık.

3. Bu bilgi, yaşama yepyeni bir bakış açısı getirmektedir. Fizik evreni TEK ve SAF bir ENERJİ olarak tanımlamakta ve bu enerjinin her nasılsa düşüncelerimize yanıt verdiğini söylemektedir.

4. Dördüncü bilgiye göre yaşamda enerji kısıntısı ancak daha yüksek bir kaynakla bağlantı kurduğumuz zaman tedavi edilebilir. Biz ona karşı açılabilirsek EVREN bütün gereksinimlerimizi sağlayabilir.
Enerjiyi önce besinlerden alırsın. Yiyeceklerden aldığın enerjiyi tümüyle özümseyebilmek için, önce yediklerini beğenmelisin. Lezzet bu işin anahtarıdır. Lezzetin tadına varmalısın. Yemekten önceki duanın sebebi de budur. Farkındalığı sağlar. Sadece yiyecek bulduğumuza şükretmek için dua etmeyiz, vücudun besindeki enerjiyi iyice özümsemesi için de dua ederiz. Yemek yemeyi bir deneyim haline dönüştürmek gerekir. Yemek yemek ilk adımdır, bu yolla kişisel enerjinizi arttırdıktan sonra, diğer nesnelerdeki enerjilere karşı daha duyarlı olabiliyorsun ve bundan sonra yemek yemeden bu enerjiyi özümsemeyi öğreniyorsun.
Çevremizdeki her şey enerjidir. Ne var ki; hepsinin türü değişiktir. İşte bu yüzden bazı yerler enerjiyi diğer yerlerden daha fazla artırır. Bu senin şeklinin uyumuna bağlıdır. Önce enerji alanlarını görmeye başlıyorsun, bunun için;
• Dikkatini çevreye yönelt.
• Enerji ile dolmaya başlayınca, çevrendekilerin nasıl göründüklerine bak.
• Bunu gördüğün her varlığı göz önüne getirerek yap.
• Eşsiz güzellikleri özümse.
• Bitkilerin ışımaya başladığını düşün.
• Ne kadar uzakta olursa olsun her şeyin yakınında olduğunu hisset, dokun, bağlantı kur.
• Nefes al ve enerjiyi içine çek. Bu noktada hissettiğin SEVGİ. Bunun için kendini zorlamaya gerek yok, o kendiliğinden ortaya çıkar. Sevginin içine girmesine izin ver. Nesnelerin (sadece nesnelerin değil aynı zamanda bunu insanlar içinde yapabilirsin) güzelliklerini, eşsizliklerini takdir edince enerji alıyorsun, hislerin sevgi düzeyine yükselince, gönüllü olarak enerjini geri veriyorsun. Bu mistik bir deneyimdir ve bunu kısacık bir ANda yakalayabilirsin. Bu herkesten ileriye sıçrayabilmek ve geleceğe göz atabilme durumudur. Bu durum ne yazık ki uzun süre korunamaz. Bilinci normal düzeyde olan bir insanla konuşmaya çabalayınca ya da halâ çatışmaların sürdüğü bir dünyada yaşamaya çalışınca, bu ileri durumdan sıyrılır ve tekrar kendi eski düzeyimize döneriz. Bundan kurtulabilmek için gördüklerimizi, hissettiklerimizi yeniden yeniden tekrar etmeliyiz. Böylece her seferinde biraz daha sonsuz bilince doğru ilerlemeye başlarız. Ancak bunu yaparken, enerji ile dolup yaşamayı bilinçli bir şekilde yapmalıyız. Çünkü rastlantıları sağlayan işte bu enerjidir ve rastlantılar sürekli bir temele dayanan, yeni bir düzeyi gerçekleştirmemize yardımcı olurlar.

5. Bu bilgi, insanların diğerlerini kontrol altına alıp, düşüncelerine hükmederek, enerjilerini çalmak eğilimi gösterdiklerini açıklar. Enerjimizin kesildiğini ve ondan yoksun kaldığımızı hissettiğimiz zaman hepimiz aynı şeyi yaparız. İnsanları ve durumları kontrol ederek enerjinin sana doğru akışını sağlamak için, dramalar yaratırsın. Dramalar şöyle sıralanır; acındırma, korkutucu, sorgulayıcı ve mesafeli. Mesafeli dramada, esrarengiz ve gizemli bir görünüm kazanıyorsun, kendi kendine ihtiyatlı davrandığını söylüyorsun, ama aslında bu dramanın içine başkasını çekip, sana ilgi göstermesini ümit ediyorsun. Ardından birisini bu dramanın içine çekince, açık davranmıyorsun ve gerçek duygularını anlamaları için karşındakileri zorluyorsun. Onlar senin gerçek duygularını anlamaya çabalarken, fazlasıyla ilgi gösterip, tüm enerjilerini sana yolluyorlar. Nedenli esrarengiz davranıp, nedenli ilgilerini çekersen, daha fazla enerji alırsın. Şayet kendimize dikkatle bakıp enerjiyi yönlendirmek için neler yaptığımızı keşfetmezsek, hiçbir ilerleme olmaz.
Sorgulayıcı dramadan enerji kazanan bütün insanların amacı ise, sorularıyla eşeleyip deşeleyip, diğerlerinin yaşantılarındaki yanlışları ortaya çıkarıp eleştirmektir. Bu dramayı hazırladıktan sonra, diğerlerinin yaşantılarını her açıdan eleştirirler. Eğer istedikleri kişiyi bu dramanın içine çekebilirlerse, hazırladıkları strateji başarıya ulaşır. Diğerleri ise birden bire sorgucunun karşısında kendilerini suçlu hissederler ve sorgucunun dikkatini çekecek hatalar yapmamak için, sorgucunun yaptıkları ve düşündükleri ile ilgilenmeye başlarlar. Sorgucu bu fiziksel saygı sayesinde gereksinim duyduğu enerjiyi sağlar.
Şayet biri sizi sözle yada fizik gücüyle tehdit edecek olursa, başınıza kötü bir iş geleceği korkusuna kapılır, ona zorla ilgi gösterip enerjinizi verirsiniz. Sizi korkutan kişi tarafından, saldırgan türden dramanın içine çekilirsiniz. Bu dramanın adı korkutucu dramadır.
Diğer yandan eğer birisi başına gelen bütün kötülüklerden sizi sorumlu tutar ve ona yardım etmediğiniz takdirde bu kötülüklerin başına gelmeye devam edeceğini söylerse, o zaman bu insan, acındırma draması ile enerjinizi çekiyor demektir. Burada dikkat edilmesi gereken konu dramaların karşı dramaları yarattığıdır. Örneğin mesafeli insanlar sorgucu insanları yaratıyorlar aynı şekilde sorgucu da insanları mesafeli yapıyor. Korkutucu da acındırma durumunu yaratıyor.

6. Geçmişi berraklaştırmak, bireysel yollarla çocukluğumuzda öğrendiklerimizi kontrol etmekle başlar. Dramaların farkında ol. Bunlardan bir kez kurtulduğunda, kendini daha yüksek seviyedeki evrimsel kimliğinde bulursun. Gözünü açıp gerçek kimliği bulmak gerekir. İnsanlar kendi tarihsel durumları içine doğarlar ve hayatta destekleyecek bir nesne bulurlar. Başka bir amacın peşinde koşan diğer bir insanla birlikteliği oluştururlar. Bu beraberlikten çocuklar doğar ve rastlantıların önderliğinde, bu iki durumu birleştirip daha yüksek sentezlere varırlar. Burada önemli olan, enerji ile her doluşta hayatı daha ileriye götürecek bir rastlantı meydana gelir ve bu düzeydeki enerji içselleştirilir. Böylece daha yüksek titreşimlerde varlık sürdürülür. İnsanlar evrimlerine böyle devam ediyorlar. Şimdiki süreçte bunun hızlandırılması gerçekleşecek. Bir kez hayatın ne olduğunu anlamak bu noktada önemli.

NOT: sık sık durup gerekli enerjini tekrar toplamayı sakın unutma. Her zaman enerji dolu ol ve sevgi konumunda kal. Bir kez sevgi konumunu elde ettin mi, hiç bir şey ve hiçbir kimse sendeki enerjiyi çekip alamaz. Aslında, senden taşan enerjinin yarattığı akıntı aynı oranda enerjiyi senin içine çeker. Enerjin asla tükenmez. Ancak enerjinin tükenmemesi için, hep onun işlevlerinin bilincinde olmalısın. Bu özellikle insanlarla karşılıklı etkileşim içindeyken çok önemlidir.

7. Yedinci bilgi de, nesnelerin dikkatimizi çekişinden, belirli düşüncelerin, bize rehberlik etme maksadıyla aklımıza gelişinden sözedilir. Yedinci bilgi, düşlerden söz eder, düşlerle kendi hayat öykümüzü kıyaslamamızı söyler. Yedinci bilgi bizim gerçekleştirdiklerimizden daha çok düşüncelerimiz olduğunu söyler. Bunları fark etmemiz için iyi bir gözlemci olmamız gerekmektedir. Aklımıza bir düşünce geldiği zaman NEDEN diye sormalıyız. Şimdi neden bu düşünce özellikle aklıma takıldı?Yaşam sorunumla bunun ne ilgisi var? Gözlemci durumuna geçince her şeyi kontrol etme gereksiniminden de kurtuluruz ve bu bizi evrimin akışının içine sokar. Bu noktada olumsuz düşünceler aklımıza gelince ne olur sorusu sorulabilir. Kötü bir şey olacağından korkmak, sevdiğimiz birisinin acı çekmesi ya da çok istediğimiz bir şeyi elde edememek gibi sorunlar aklımıza takılırsa ne olur? Yedinci bilgi, korku imajları belirir belirmez engellenmelidir, ardından da aklımıza iyi düşünceler getirmeliyiz der. Kısa süre sonra, olumsuz görüntüler hemen hemen hiç belirmezler. Seziler hep olumlu konularda olmalıdır, eğer olumlu imajlardan sonra olumsuz imajlar belirirse, bunları kesinlikle ciddiye almak gereklidir. Buna göre örneğin eğer aklına kamyon kazası geçireceğin gelmişse ve biri seni kamyonla bir yere götürmeyi teklif ederse reddetmelisin.

8. Sekizinci bilgi diğerleriyle kurulacak ilişkilerde enerjiyi kullanmanın yolunu gösteriyor. Enerjiyi nasıl yansıtacağını ve başkalarına bağımlılıktan kaçınmak gerektiğini söylüyor. Özellikle çocuklarla kurulan ilişkilerde, onların hatalarını sürekli düzeltmenin, onların enerjilerini tüketmek olduğu belirtiliyor. Çünkü bu durum onlarda kontrol dramaları yaratıyor. Sekizinci bilgi bize, gelişmeye başladığımız ilk andan itibaren, otomatik olarak karşı cins enerjisi almaya başladığımızı hatırlatır. Bu doğal olarak evrenin enerjisinden gelir. Ancak burada dikkatli olmamız gerekir, çünkü bir başkası gelip bu enerjiyi doğrudan bize vermeye kalkınca, biz hemen gerçek kaynakla bağımızı kesiveririz ve sonra gerileme başlar.
Bu noktada AŞKtan söz etmeliyiz. Aşk olduğunda, iki kişi bilinçsiz olarak enerjilerini birbirlerine verirler ve mutluluk ve neşe inanılmaz derecede artar, titreşimler yükselir. Ne yazık ki, insanlar kısa sürede birbirlerinden gelen bu enerjiye bağlanırlar ve evrenden sağladıkları enerjiyi keserler, oysa iki kişinin birbirine verecek yeterli enerjisi yoktur. Bir süre sonra birbirlerine enerji vermeye son verip, diğerinin enerjisini elde etmeye çalışırlar ve çocukluk dramalarının içine düşerler. Ve sonuçta ilişki giderek yozlaşır ve güç mücadelesine dönüşür. Aslında bu durumdan tam olarak kurtulmayı öğreninceye kadar alfabedeki C harfi gibiyizdir. Karşı cinsten kolay etkileniriz, onun yarım kalmış dairesi gelip bizimkiyle birleşir. Birbirimize enerji akıtmaya başlarız, gerçekte ise kendi dışında diğer yarısını arayan bir başka insanla birleşmiş oluruz. Karşıt cinsten birine bağımlı olmamızın nedeni, karşıt cinsin enerjisini elde etmek istememizdir. Halbuki, içimizdeki kaynaktan aldığımız mistik enerjinin hem erkek hem de dişi yönü vardır. Zamanla onun dışarı vurmasını sağlarız ama evrime ilk başladığımız sıralar çok temkinli davranırız. Bütünleşme işlevi zaman alır. Eğer olgunlaşmadan eril yada dişil enerjimiz için, insan kaynağı ile bağlantı kurarsak, evrensel kaynağın akışını durdururuz. Önce daireyi kendimiz bütünlemeliyiz.Evren ile bağlantımızı sağlamlaştırmalıyız. Bu zaman alır ancak bunu sağladıktan sonra yüksek ilişkiler kurabiliriz. Böylece bütünleşmiş bir insanla romantik ilişki kurduğumuzda süper-insanı yaratırız. Ama bu bizim bireysel gelişimimiz engellemez. Bu deneyime ilk başlarken, karşılıklı bağımlılık ilişkisinin ilk günlerinde duyulan iyilik ve keyfin tadını, tek başına olduğun zaman çıkarmalısın. Onu içine almalısın.Bundan sonra gelişmeye başlarsın ve kendine uygun romantik ilişkiler sana ulaşır.

*Gerçek enerji yansıtmasında bağımlılık ve bağımlı olma eğilimi yoktur. Çünkü insanların ikisi de gelecek mesajları beklemektedirler. Eğer konuştuğumuz, mesaj alıp verdiğimiz kişilerin dramalarına yanıt vermezsek, onların dramaları bozulur böylece bizde mesajı görebilme şansını yakalarız.Bunu yapabilmek içinde karşıdakinin oynadığı dramayı tanımlamamız gerekir. Bütün dramalar enerjiyi elegeçirmek için stratejiler uygularlar, dramayı tanımlayıp söylediğimiz anda bu oyun bozulur.

*Unutmamamız gereken hayatta yolumuza çıkan herkesin bize bir mesajının olduğudur.Yoksa başka yola saparlar ya da bizden önce ya da bizden sonra o yoldan geçmeyi tercih ederler. Özellikle sorunumuz olduğunda, yanıtları bize verecek insanlarla karşılaşırız. Karşılaştığımız her insanın bize bir mesajı vardır. Tesadüfi rastlantılar yoktur. Ama bu rastlantılara nasıl yanıt verdiğimizi, bize iletilen mesajları algılayabilme derecemiz belirler.Yolumuza çıkan biriyle o an yaptığımız sohbet o anki sorularımıza yanıt vermeyebilir ama bu yaptığımız sohbetin bir mesaj taşımadığı anlamına gelmez.

9. Dokuzuncu bilgi der ki; enerji düzeyimiz arttıkça vücudumuzdaki atomların titreşimlerinin düzeyi de artar. Kısaca ruhumuzu arındırıp hafifleriz.
sevgi ve ışıkla…

(http://lightworks.blogcu.com/dokuz-kehanet/4780732 sitesinden alınmıştır)
*Kaynak: 9 KEHANET (James Redfield, 2006, Altın Kitaplar)
Film: The Celestine Prophecy – 9 Kehanet

Mutlu olmak için kendinize izin verin

11057718_468656190006190_3187120711120926588_n[1]

 

Mutlu olmak için kendinize izin verin

Mert Çuhadaroğlu