Siddhartha da kendimden çok şey buldum

11188285_10153290962909288_4123158237250646537_n[1]

Hermann Hesse’nin ünlü romanı ‘Siddhartha’yı okudum son günlerde. Siddhartha’yı okurken müthiş keyif aldım, hem de Siddhartha’da kendimden bir şeyler buldum. Ve düşündüm, bu kitap üzerine bir öneri yazısı yazmayı.

*

Hermann Hesse, 1877 yılında doğmuş, 1962 yılında da hayatını kaybetmiş, Alman kökenli İsviçre vatandaşı, yazar ve ressamdır. 1946 yılında Nobel Edebiyat Ödülünü kazanmıştır.

Siddhartha’dan için kendimden bir şeyler buldum dedim ama Hermann Hesse’den de var. Hermann Hesse ilk şiirini 25 yaşında yazmış, valla ben de 25 yaşında yazdım. Tabii Hesse’nin o müthiş üslubu ve Nobelle onurlandırılması benim için hayal bile edilemez.Benimki fukara sevinci işte, çok görülmesin.

Hermann Hesse, ‘Siddhartha’yı 1922 yılında, yani 45 yaşındayken yazmıştır.

*

Gelelim kitaba. İlk önce kısa bir özet geçelim.

Siddhartha, aynı zamanda kitabın kahramanın adıdır.

Yıl M.Ö. 500’lü yıllar. Yer Hindistan…
Brahman denilen bir din adamının Siddhartha adında bir oğlu vardır.
Siddhartha yakışıklı, zinde ve karayağız bir delikanlıdır. Küçük yaşlardan itibaren kendini ilme adamıştır; öğrenme aşkını tatmıştır. Olgundur, mütevazidir, bilgindir. Siddhartha’nın bu halinden dolayı ailesi onla gurur duymaktadır, çevresi ise ona hayrandır.
Siddhartha gençlik dönemindeyken, arkadaşı Govinda’yla arayışlar içerisine girer; ‘Samana’ denilen dağ keşişi olmaya karar verirler. Üç yıl Samana’lık yaparlar. Siddhartha’ya Samana’lık anlamsız ve bayatsı gelir, karar verir bırakacaktır; arkadaşı Govinda da ona katılır, ve bırakırlar.
O sıra hayatta olan Buda (Buddha) öğretileriyle milletin ilgisini çekmektedir, günbegün takip edenleri artmaktadır. Siddhartha’yla Govinda giderler Buda’nın dergahına. Hayran kalırlar Buda’nın felsefesine. Govinda hemen karar verir, Buda’nın müridi olacaktır. Siddhartha memnuniyetle karşılar Govinda’nın kararını. Siddhartha hâlâ tatmin olmamıştır, içinde alevlenmiş bir sorgulama isteği ve arayış aşkı vardır.
Siddhartha, Govinda’yı dergahında bıraktıktan sonra yoluna devam eder. Bir gün güzel bir hayat kadınıyla karşılaşır. Adı Kamala’dır bu kadının. Siddhartha’nın aklı başından gider, kadına karşı büyük bir istek duyar. Gidip kadından aşk ister. Kadın samimi karşılar, ama ‘beni elde edebilmek için cebinde paran, güzel elbiselerin, hoş kokular sürülmüş bedenin ve taranmış saçların olmalı’ der. Siddhartha’nın ise ne cebinde parası, ne güzel elbisesi, ne kokusu, ne de taranmış saçları vardır… Kamala’nın yanından ayrılır. Ama bu sefer ki amacı bellidir: Kamala’yı elde etmek, bunun içinde zengin olmak…
Siddhartha karşısına çıkan bir tüccardan iş ister…

Özet olarak bu kadarı yeter. Sonrası kitapta.

*

Siddhartha’yı nasıl kendime benzettiğime Siddhartha’dan ve benden örnekler vereceğim.

Siddhartha, Kamala’yla karşılaşıp ona vurulduğunda ona şu şiiri yazar ve okur:

‘’Gölgeli koruluğundan girdi içeri güzel Kamala,
Esmer Samana dikiliyordu koruluğun kapısında,
Lotus çiçeğini gördü, eğildi önünde yerlere kadar.
Gülümsedi, teşekkürle karşılık verdi güzel Kamala.
Tanrılara kurbanlar sunmaktan daha hoş diye
düşündü Samana.
Güzel Kamala’ya sungurlar sunmak daha hoş’’

Ben de iki yıl önce sevgilime şöyle bir şiir yazmıştım:

Sevgiliyi sevmek, en güzel ibadet

Sen ne güzel kadınsın..
Ne güzel aşk veriyorsun bana..
‘Ama ben yokum, yetersizim’ diye düşünme asla!..
Seni sevmek, seni düşünmek, seni hayal etmek
eşsiz lezzetli, eşsiz güzel, harika, mükemmel!..

Sen güzelsin, ruhun güzel, aşkın güzel..
Acaba Tanrım, ben mi çok şanslıyım?
Yoksa hak ettiğimle mi karşılaştırdın beni?
Ama hangisiyse sana teşekkür ederim.
Ona olan aşkımı ibadetim kabul et,
anlaştık mı Tanrım?
Eski Mustafa senin için yatar kalkardı beş vakit,
ama şimdi en güzel ibadeti keşfetti:
sevgiliyi sevmek, ona deli gibi tutunmak, ona karşı yanmak, tutuşmak;
ona aşk sözcükleri fısıldamak, dizeler dizmek;
yüreğinden kopup gelen imgelerle, sözlerle ona şiirler yazmak,
gözümde en büyük ibadet…
Hem Yunus demez mi, ‘Benim dinim aşk dinidir,’ diye.
Benim de, Tanrım benim de.

Sevgilimi sen koru Tanrım,
aşklarımızı bir fidan gibi büyüt, hep artsın, hiç eksilmesin.

*

Siddhartha’yı da beni de aşk, Tanrı yolundan çıkarmış, aşka ve kadına adatmış.

*

Siddhartha gibi ben de dini benimseyişlerin yoğun olduğu bir ortamda yetiştim ve benimsedim. İçimde asi bir ruh vardı Siddhartha gibi, inandıklarını elinin tersiyle itmek gibi bir asilik ve devrimcilik. Siddhartha gibi bir şeyi bir türlü benimseyemiyorum(Aşk ve kadın hariç), ve arayışlar içindeyim.

Şöyle bir şiirsel aforizmam vardı:

Tanrıyı bilmek istiyorsan,
soyutla kendini dinden imandan.
Tanrıyı görmek istiyorsan,
kurtul ritüel endişesinden.
Tanrıyı anlamak istiyorsan,
aş haram-helal denilen sınırı.
Tanrıyı duymak istiyorsan,
anla evreni, sev kadını, yaşa hayatını.

Ruh hısımıyız bir Siddhartha’yla.

*

Hermann Hesse’nin dili ve üslubu mükemmel. Nobel’i gerçekten hak etmiş diyorsunuz.
Siddhartha, Can Yayınlarından çıkmış bir kitap, çevirisi harika denecek kadar iyi.
Bana da önermek kalır, okumalısınız.

-Mustafa Yıldırım – 04.05.2015

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Hıdırellez Ertesi: Pardon! Ne zaman açıklanır acaba?

988529_990525214304426_4810909433243175850_n[1]

Adam Buddha’ya bakar: “Dün yaptığım şey için beni affet.”

imagesDISY3LH2

Günlerden bir gün: Buddha bir ağacın altında öğrencileriyle oturmaktadır. B ir adam gelir ve yüzüne tükürür. B uddha yüzünü siler ve adama sorar, “ B aşka? B aşka ne söylemek istiyorsun?” Adam şaşırır, çünkü bir insanın yüzüne tükürülünce “ B aşka?” diye sormasını beklememiştir. B öyle bir deneyimi yoktur. Daha önce insanları hep aşağılamıştır ve onlar da kızarak tepki vermiştir. Ya da korkudan gülümsemiş ve adama yaranmaya çalışmışlardır. Ama B uddha ikisini de yapmamış, ne öfkelenmiş, ne de korkmuştur. Sadece düz bir şekilde “ Başka?” diye sormuştur. Tepki vermemiştir.

Ama Buddha’nın öğrencileri öfkelenir, tepki verir. En yakın öğrencisi Ananda der ki: “ Bu çok fazla, buna tahammül edemeyiz. Sen öğretine devam et, biz de şu adama bunu yapamayacağını gösterelim. Cezalandırılması gerekiyor. Yoksa herkes aynı şeyi yapmaya başlar.”

Buddha konuşur:”Sesini çıkartma. O beni kızdırmadı, ama siz kızdırdınız. O bir yabancı, buralara yeni gelmiş. Benim hakkımda bir şeyler duymuş olmalı; ‘bu adam tanrı tanımaz, tehlikeli, insanları yoldan çıkarıp yanıltıyor’ gibi şeyler. Benim hakkımda bir fikir edinmiş. O bana tükürmedi, kendi fikrine tükürdü; beni tanımıyor ki, bana nasıl tükürmüş olabilir? Eğer düşünürseniz, o kendi zihnine tükürdü. Ben onun bir parçası değilim, ve görüyorum ki bu zavallı adamın söyleyecek başka bir şeyi olmalı. Çünkü bu, bir şey söylemenin bir yolu; tükürmek bir şey söylemenin bir yolu. Bazen dilin yetmediğini hissettiğin anlar olur; derin sevgide, yoğun öfkede, nefrette, duada. Dilin yetmediği yoğun anlar olur. O zaman bir şey yapman gerekir. Derin sevgi duyduğunda, birine sarılırsın; ne yaparsın orada? B ir şey söylersin. Çok öfkelendiğinde birine vurursun, tükürürsün, bir şey söylüyorsundur. B u adamı anlayabiliyorum. Söyleyecek başka bir şeyi daha olmalı. O yüzden ‘ Başka?’ diye sordum.”

Adam daha da çok şaşırır! Ve Buddha öğrencilerine der ki: “Siz beni daha çok kızdırdınız, çünkü siz beni tanıyorsunuz, benimle yıllarca yaşadınız, ama yine de tepki veriyorsunuz.”

Şaşıran, kafası karışan adam evine döner. Bütün gece uyuyamaz. Bir buddha gördükten sonra artık eskisi gibi uyumak zordur, mümkün değildir. Bu deneyim tekrar tekrar aklına gelir. Ne olduğunu kendine açıklayamaz. Titreme, terleme nöbetleri geçirir. Böyle bir adama hiç rastlamamıştır; bütün zihni, bütün kalıpları, bütün geçmişi dağılır.

Ertesi sabah geri döner. Buddha’nın ayaklarına kapanır. Buddha sorar: “ Başka? Bu da sözle söylenemeyeni söylemenin başka bir yolu. Ayaklarıma dokunduğun zaman, sözcüklere sığmayan, sıradan dille anlatılamayan bir şey söylüyorsun.” Buddha devam eder: “ Bak Ananda, bu adam yine burda, bir şey söylüyor. Çok derin duyguları olan bir adam bu.”

Adam Buddha’ya bakar: “Dün yaptığım şey için beni affet.”

Buddha cevap verir: “Affetmek mi? Ama ben, dün o hareketi yaptığın adam değilim ki. Ganj nehri sürekli akıyor, o hiçbir zaman aynı Ganj değil. Her adam bir nehirdir. Senin tükürdüğün adam artık burada değil; aynı onun gibi görünüyorum, ama aynı değilim, bu yirmidört saatte öyle çok şey oldu ki! Nehirden çok su aktı. O yüzden seni affedemem, çünkü sana kızgın değilim.”

“Ve sen de yenilendin. Görüyorum ki sen dün gelen adam değilsin, çünkü o adam kızgındı. O kızgındı, ama sen önümde eğilip ayağıma dokunuyorsun, nasıl aynı adam olabilirsin? Sen o değilsin, o yüzden bunu unutalım. O iki adam; tüküren adam ve tükürülen adam, artık yok. Yakına gel. Başka şeylerden konuşalım

Oya Sever Hanım’dan alıntıdır.

RUHUN HASTALANMASI…

11203107_10153757793743912_1442650764230357958_n[2]
Evrende ki her şey titreşir, hepimiz kendimize has titreşimler yayarız. İlişkilendirir, biçimlendirir, etiketlendiririz yavaş yavaş, maneviyat geri planlarda kalır. Unuttuğumuz ilişkiler, oynadığımız oyuncaklar başkalaşır. Günlük telaşların içinde kaybolur gideriz, bunalan ruhumuz nefessiz, renksiz ve neşesiz kalır. Maddi yaşamın yüklerinden, sosyal sorumluluklarımızdan, ebeveyn olma telaşımızdan kendimizi unutur gideriz. Zamanlanmış saatler gün içinde yetmemeye başlar, daralan ruh,kaçıp gitme yolunu gözlemler. Ya kararır suratlarımız, yeşile döner mutsuzluğu ile ya da akça pakça gülümser pembe yanakları ile.

Ya çatık kaşlarla gezinir içimizde ya da hoş sohbetleri ile sokulur yüreğimize.
Ruhumuzdan söz etmeyi unuturken, adını Sevgi yapıp sarıldığımız dostlarımızdan, iki gün içinde beklentiye girdiğimiz, yanıt alamayınca da zavallı kalbimize iteklediğimiz buruşmuş, birikmiş enerjiler. Kendimizi beceriksizlik ya da huydan sebeplere kilitleyerek biriktiriyoruz. Temizleyemediğimiz enerjileri üst üste taşımaya çalışıyoruz. Geçiştiriyoruz her bir şeyleri. Enerjimiz tükeniyor, yaşamla alış veriş azalmaya başlıyor, beyine giden sinyaller uyarılmakta yetersiz kalıyor. Anatomi yığılmaya, sırtımız kamburlaşmaya başlıyor.
Hormonları uyarmak, farkındalığı arttırmak için beyine hiç tanımadığı hiç görmediği yerleri yaşatmak, benim kabaca, görüntü kartını değiştirmek tabirimle, temizlemek ve yenilenmek gerekiyor. Bu yenilenmeyi yeni bir kitap okurken daha hızlı yaşarız, öğrenme iç güdümüz bize yeni bilgilerle terapi yapar. Ama bunu her zaman terapik hale getirmek zor olabilir. Burada yapılacak şey, farkındalığı arttırmaktır. Her gün baktığınız, girdiğiniz, yaşadığınız alanları tanımamaya alışmaya başlarsınız.

Artık bilirsiniz gözleriniz kapalı ne nerde diye. Zihinde bu uyuma haline geçer, teslim eder kendini olaylara ve akışa. Ruh kaçıp çoktan gitmiştir uzaklara. Arada ruhunuza bir seslenen olursa kendi gürültünüzden duymaz olursunuz. Koku duyunuz zayıflar, tat alma kavramı önemsizleşir. Ne yediğinin nasıl yediğinin bir önemi yoktur. Doyar ve kalkar masadan dolu midesi ve dolu dolu zihni ile.Sevgi karşılık ve menfaat gibi kötü emellere alet edilir,öfke patlamaları zaman zaman ağlamalara dönüşür.
Ruhum karardı diyip dururuz yaşama, doğan güneş bizi enerjilendirmek için yetmez, manasızlaşan hayat amacımızı yetersizlikle suçlarız. Kendimizle başlayıp, başkaları ile devam eden bu yetersizlikler sinsilesi, bizi küskünleştirir.
Ruhumuz artık hastalanmıştır, klinik bir müdahale göz ardı edilemez boyuta ulaşmıştır. Ağrıyan bedensel alanlar, ruhsal hastalığımızın sembolleri olarak çıkar karşımıza. Artık tahliller, neden aramalar, emarlar, psikiyatrik yaslanmalar, uykusuz akşamlar başlar.
Bir türlü zaman bulup ilgilenemediğimiz ruhumuz bakın başımıza ne işler açar. Unutmayalım ki Ruh sağlığımız oldukça önemlidir, onun keyfi, dengesi, temizliği yerinde ise onunla ilgilenmekte ilgili zaman ayırabiliyorsanız her şey yolunda, ışıkla ilerleyecektir.
Ruhumuza zaman bulmak şimdi bizim elimizde…

kaynak: kromaterapik maji

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Etiketler: . Leave a Comment »

Hayatınız çok kıymetlidir ve yaşarken şunları bilmeniz gerekiyor;

11136667_10152751104171244_6429063148378457899_n[1]
Hayat; servettir, korumayı bil…
Hayat; bilmecedir, çözmeyi bil…
Hayat; güzelliktir, kıymetini bil…
Hayat; mutluluktur, tatmayı bil…
Hayat; aşktır, sevgidir, keyfini çıkarmayı bil…
Hayat; rüyadır, gerçekleştirmeyi bil…
Hayat; oyundur, oynamayı bil…
Hayat; verilmiş bir sözdür, tutmayı bil…
Hayat; hüzündür, aşmayı bil…
Hayat; şarkıdır, söylemeyi bil…
Hayat; mücadeledir, kabullenmeyi bil…
Hayat; trajedidir, göğüslemeyi bil…
Hayat; maceradır, göze almayı bil…
Hayat; şanstır, kullanmayı bil…
Hayat; fırsattır, yararlanmayı bil…
Hayat; kıymetlidir, mahvetmemeyi bil…
Hayat; görevdir, tamamlamayı bil…
Yaşamak; yaşıyor olmaktır, uğruna savaşmayı bil…

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Kadınların ve erkeklerin üç hali…

11209373_886498211413539_7700962948731948423_n[1]

Efsanevi Anne Sözleri…

10930945_827993467264014_5082755526560604006_n[1]

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Tipik özelliklerimiz:-)

images[2]

KOÇ BURCU
♈ “Koç”lar akıcı ve etkili konuşması ve ikna kabiliyetiyle fazlasıyla dikkat çekerler.Sorunlar karşısında kolayca çözüm üretebilirler

BOĞA BURCU
♉ İnsanların duymak istediklerini değil doğru neyse onu söyler bir “boğa”.

İKİZLER BURCU
♊ Her işin altından tek başına kalkar bir “ikizler”. Bu yüzden her konuda kendine güvenmekte haklıdır.

YENGEÇ BURCU
♋ Doğru,”yengeç”e zarar verse bile doğrudan asla vazgeçmez.Eğer biri “yengeç”i sevmiyorsa bilin ki doğrudan kaçtığı içindir.

ASLAN BURCU
♌ Bir “aslan”a nasıl yaklaştığın çok önemlidir, kendinize harika bir dost edinmek de, unutulmaz bir düşman edinmek de sizin elinizde.

BAŞAK BURCU
♍ Yüce gönüllülük, kendine güvenen , dürüst , cesur ve iyi niyetli yapısıyla dikkat çeker “başak” burcu insanı.

TERAZİ BURCU
♎ Hayatında adam gibi bir adam olsun ister bir “terazi”. Korkaklarla işi yoktur O’nun.

AKREP BURCU
♏ Dünyaları verseniz istediği şeyden asla vazgeçmez bir “akrep”. Kararlı ve ne istediğini bilen insanlardır.

YAY BURCU
♐ Ederi kadar değer verir “yay”karşısındaki insana ve bir “yay”ın gözündeki değerini kaybedersen bedeli O’nu kaybetmek olur

OĞLAK BURCU
♑ Sevdiği kişinin kılına zarar gelirse dünyaları yakar bir “oğlak”. Sevince öyle derinden, öyle içten, öyle çok sever!

KOVA BURCU
♒ “Kova”yı kendine aşık ettiysen gerçekten farklısın demektir. Ama O’nun aşkından vazgeçtiysen gerçekten delirmişsin demektir.

BALIK BURCU
♓ Onların Aşk’ı paha biçilmezdir. Bir kere o Aşk’ı yaşayan başka şeylerin peşinden koşmaz, koşamaz.

ALINTI

Ortaya Karışık kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Burçin Ev Boş…

11209653_1002653609754065_2762950755655492885_n[2]

Karikatür kategorisinde yayınlandı. 1 Comment »

Şimdi Nasıl Oldu Suzan…

11193216_1003149403037819_1225013322258776904_n[1]

Karikatür kategorisinde yayınlandı. Etiketler: . Leave a Comment »

Eğer bir dış etken sizi üzerse, duyduğunuz acı o şeyin kendisinden değil,

10347627_774022359353465_6232645294255513116_n[1]

Eğer bir dış etken sizi üzerse, duyduğunuz acı o şeyin kendisinden değil, sizin ona verdiğiniz değerden geliyordur, onu da her an ortadan kaldırma gücünüz vardır.

Marcus Aurelius

Allah Cezanı Versin Ziya…

11206062_1003403026345790_4293832601785981787_n[1]

Karikatür kategorisinde yayınlandı. Etiketler: . 1 Comment »

Bir zamanlar nasıl acılar çektiğimizi ve o acıyla da neler yaptığımızı unutuyoruz.

16361073[1]

Ruhlarındaki cehennemde yanıp, kendinden geçen ve bu yüzden ne yaptığını bilmez halde bu dünyada her yere saldıran tüm ruhlara yaratıcı kaynaktan şifa dilerim. Onlar gerçekten ne yaptıklarını bilmiyorlar acıdan ve korkudan. Hepimizin olduğu gibi onlar da yaratıcı kaynağın parçası, sadece kendilerini bilmeyen ve bilmedikleri için de bilgisizliğin karanlığında kaybolmuş parçalar… Tıpkı bir zamanlar şimdi kendini tanıyanların, bir zamanlar yaşadıkları gibi… Kalbimde ve ruhumda herkese yer var, ama izninizle şu anda en büyük yeri bu kardeşlerimiz için ayırıyorum…

Sevgili Yaratıcı Kaynağimız,
Her neyi planlıyorsan, önünde saygıyla eğilirim ve de izninle ruhumun büyük bir parçasını, bu acı çeken kardeşlerimize sunmak istiyorum. Onları karanlık olarak algılıyoruz, kızıyoruz, yargılıyoruz, söyleniyoruz; ama bir zamanlar bizlerin de onlardan farkımız olmadığını hatırlamıyoruz. Bir zamanlar nasıl acılar çektiğimizi ve o acıyla da neler yaptığımızı unutuyoruz. Kendimizi aydınlık zannedip, aslında tüm karanlığımızla onlara saldırıyoruz. Aydınlığın elindeki en büyük gücün, şefkat ve sevgi olduğunu belki de sadece biliyoruz; biliyoruz ama uygulamıyoruz. Çünkü sanırım biz de henüz yeterince aydınlık değiliz ve belki de bu “karanlık” kardeşlerimiz bizlere bu halimizi yansıtabilmek için bu senaryoda böyle rol oynamaya karar verdiler…

Sevgili Yaratıcı Kaynağımız,
Eğer senden bir parça taşıyorsam içimde, bu parçayı “bilmeyen” ve acı çeken kardeşlerimizin ruhlarının bir nebze de olsun huzuru yaşaması için kullanmak istiyorum. Bunu nasıl yapacağımı bilmiyorum, ama sanırım yol açılır. Ve de “Işığın Savaşçısı” olarak değil, “Barışın, Huzurun ve BİRliğin Anlatıcısı” misyonunda yer almayı seçiyorum, eğer bu seçimim kabul olacaksa. Bunu da nasıl yapacağım konusunda en ufak fikrim yok; huzurlu muyum değil miyim, onu bile bilmiyorum. Barışı ve BİRliği yaşayıp yaşamadığımdan da yok haberim. Ama hani varsa böyle bir misyon evrende bunu gerçekleştirmek isterim; artık içinde savaşın, ışık adına bile olsa geçtiği bir misyonda yer almayı seçmiyorum. Kimseye kılıç çekmeye yok niyetim artık. İsteyen aydınlık ile karanlık savaşı illüzyonunda yer almaya devam edebilir canı istediğince. Peki acaba kim aydınlık tarafında, kim karanlık? Bunu kim bilebilir?

Sevgili Yaratıcı Kaynağımız,
Bizleri varettiğin için sonsuz şükranlarımızla… Ruhlarındaki bilinmezliklerde can acısıyla haykıran tüm kardeşlerimizin şifa bulması dileğiyle… Attığımız her adım bütünün en yüksek hayrına olsun…

Hasan Sonsuz Çeliktaş

Size stres veya kaygı veren bir konu hakkında sadece bir dakika düşünmeniz herhangi bir önemli olumsuzluk yaratmayacaktır.

586936-bir-bardak-gokyuzu[1]

 

Bir psikolog stres yönetimi konulu seminer düzenler ve katılımcıların bulunduğu salona yarısı dolu bir su bardağı ile gelir.
Herkesin aklında “yarısı dolu mu, yoksa yarısı boş mu” klişesi vardır. Ama psikolog bu soruyu yöne…ltmez, onun yerine gülümseyerek” elimde tuttuğum yarısı su dolu bu bardağın ağırlığı sizce ne kadar olabilir” der.
Gelen cevapları dinler ve “elimde ne kadar süre tuttuğuma göre değişir” diye herkesi şaşırtan bir yanıt verir.
“ Bardağı elimde sadece bir dakika boyunca tutarsam ağırlığı düşük olur ve hiç zorlanmam, eğer bardağı elimde 1 saat tutarsam onu çok ağır olarak hisseder ve tanımlarım, diğer yandan bardağı elimde daha da uzun tutmaya kalkarsam muhtemelen artık kolumu hissetmem, bardak çok ağırlaşmış olur.”
“Her durumda bardağın ağırlığı aslında değişmez, ama onun ağırlığını esas belirleyen faktör benim onu ne kadar süre elimde tutacağım olacaktır” diye devam eder.
Hayatımızdaki stres ve kaygıyı da bu şekilde düşünebilirsiniz. Size stres veya kaygı veren bir konu hakkında sadece bir dakika düşünmeniz herhangi bir önemli olumsuzluk yaratmayacaktır. Ama süre biraz uzadığında kendinizi kötü hissetmeye başlamanız neredeyse kaçınılmazdır. Hele ki günün tamamında size rahatsızlık veren bir düşünceye saplanıp kaldığınızda aynı elindeki bardağı hiç bırakmayan bir insan gibi bütün hislerinizi ve hareket etme yetinizi kaybedebilirsiniz.
Özellikle geceleri yatmadan önce o güne dair olumsuz tüm düşüncelerinizi bırakın ve yatağa elinizde “bardakla” girmeyin. Bardağı komodinin üzerine bırakmış olduğunuzdan emin olunJ.
Hikaye beni gerçekten çok etkiledi, koçlukta hikaye ve metafor kullanımı önemlidir, bazen çok uzun sürede anlatabileceğiniz bazı şeyleri bu tip güzel hikayeler eşliğinde insanlara verdiğinizde çok güzel sonuçlara imza atarsınız.
Bu hikayeden çok basit bir egzersiz yaratıp uygulayabiliriz. Bunu 3 yada 4 haftalık bir süre için yapabilirsek benzer durumlarda daha farklı düşünüp hareket etmek konusunda önemli bir avantaj elde ederiz.
Egzersiz iki şekilde yapılabilir. Birincisi diğer insanların sürekli olarak su bardağı ile ne yaptığınızı merak edebilecekleri bir ortamdaysanız bu egzersizi zihinsel olarak uygulamanızdır. Aklınıza sizde kaygı, endişe ve korku oluşturan bir düşünce geldiğinde elinizde içi dolu büyükçe bir su bardağı tuttuğunuzu hayal edin ve siz o düşünceyi bırakana kadarda bardağın elinizde kalmaya devam edeceğini hayal edin. Bu şekilde oluşturacağınız farkındalıkla daha farklı düşünceler seçerek kendinizi daha iyi hissetmeye başlayabilirsiniz.
Eğer ev ortamındaysanız egzersizi fiziken uygulamanızı öneririm. Elinizin altında gerçekten içi suyla doldurulmuş olan büyük bir su bardağı olsun. Aklınıza sizi rahatsız eden bir düşünce geldiğinde su bardağını gerçekten elinize alın ve yerine daha iyi bir düşünce yerleştirene kadar bardağı elinizden bırakmayın. Bunu örneğin günde yarım saat uygulamanız bile önemli bir farkındalık yaratabilir.

Dükkan Olmasa Ben De Gelirim…

11209371_10153419049727494_5205954839886011426_n[1]

Karikatür kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »