Sûfi pirlerden Cüneyd-i Bağdâdî’den (ö. 911) bir kimse duâ istediğinde şöyle duâ ederdi: ”
Allah senin kalbini dağınık etmesin.
Seni, kendisinden alıkoyan her şeyden kurtarsın. ..
Seni kendisine ulaştıran yola kavuştursun.”
Sûfi pirlerden Cüneyd-i Bağdâdî’den (ö. 911) bir kimse duâ istediğinde şöyle duâ ederdi: ”
Allah senin kalbini dağınık etmesin.
Seni, kendisinden alıkoyan her şeyden kurtarsın. ..
Seni kendisine ulaştıran yola kavuştursun.”
Ateş odunu yakıp bitirdiği gibi haset ve kin de sevapları yok eder bitirir. Mümin gıpta eder, münafık ise haset eder.” Hz. Muhammed (asm). “Hasetçiye huzur, kötü huyluya da onur yoktur.” Ahnef Kays. “Dünyadaki en huzursuz kimse gönlünde haset taşıyan kimsedir.” İmam şafi. “Sakın kıskanana beddua etme; o zavallı zaten belanın içerisinde yaşıyor.” Sadi. “Kıskançlığı ancak sevgiyle yenebiliriz.”
Geothe. “Güveler elbiseleri nasıl kemirirse kıskançlık da insanı öyle kemirir.” St. Chrysostom. “Kıskanan kimseye, başkanın üzüntüsünden daha hoş ve başkasının sevincinden daha katlanılamaz bir şey yoktur.” Spinoza. “İyi kalpli insan başkalarına haset ettirmemek için kendisinde birkaç kusur bırakır.” Benjamin Franklin. “Kıskançlık, aşağı işler yaparak veya küçümseyişlere kanarak öz değerimizi düşürmekten doğar.
Kendimizi tanımladığımız değerlerden daha üstününü edineni kıskanmaya zorlanırız. Maddi çare, kendimizi yeterince takdir etmek, başkasıyla kıyaslamamak, başkasının takdirini fazla önemsememek, elimizdekiyle yetinmek gibi davranışlardır. Manevi çare ise değerimizi yüce Yaradan’la bağımıza bağlayarak ahıret bilincini beslemek ve maddi değerlerin kalbimizdeki önemini küçültmektir.”
M. Bozdağ
Küçükken bana oyuncak olarak bebek, gene bebek, hep bebek gelirdi. Bense trenlere, uçaklara, kumandalı arabalara meraklıydım. Kimsecikler almazdı. Her gelen hediye paketini merakla açar, hepsinde aynı hayal kırıklığını yaşardım. Sarışın Barbie mi??? Ben ne yapayım ki bunu… Ben arabaları sürmek, trenleri yarıştırmak, uçakları uçurmak isterdim…
Üniversiteye başladığım sene – acelem nedir bilmem – arkadaşlarla hemen ehliyet kursuna yazıldık. Derslere girdik, yanımızda gözetmenle araba kullandık, tam sınav için başvurdum bana demesinler mi “sen daha 18 olmadın ki bekleyeceksin”… Arkadaşlarım benden büyük, onlar çatır çatır aldılar ehliyetlerini bense birkaç ay sonra anca kavuşabildim ehliyetime. Fakat iş ehliyetle bitmiyormuş ki esas mesele araba sahibi olmakmış. Hem okuyup, hem çalıştığım için birkaç sene içinde bir de elden düşme arabam oldu. Hala gözümün önünde, 1974 model bir Amerikan arabası. Hem dışı hem içi yeşil. Araba büyük tank gibi birşey, bense minyon bir kız. Trafikte beni gören arabadan korkup bana yol veriyor. Bi dokundursam yamulacak karşı taraf. Fakat bir benzin yiyor ki evlere şenlik. Ben direk araba için çalışıyorum.
Bu arada yağ değiştirmeden lastik nasıl şişirilire, araba nerde yıkatılıra, soğukta içine ne koymalıya kadar yavaş yavaş her şeyi öğreniyorum ama oflaya puflaya. Ben arabaya binip, sürmesini seviyorum. Gitmeyi ve hep gitmeyi seviyorum. Bana verdiği özgürlük hissini seviyorum. Fakat o harcıydı, sigortasıydı, muayenesiydi beni bitirirdi… Öyle yuvarlanıp gidiyorduk ama benim araba çok masraflı. Ne kadar çalışsam yetişemiyorum. Sonunda ona daha iyi bakabilecek birine sattım, elimde arabanın ziyan olmasına daha fazla dayanamamıştım. Gönlüm huzurlu, ama içimde bir ukteyle senelerce yaşadım…
Ve yıllar sonra araba isteğim iyice artınca bu sefer ekonomik, küçük bir araba aldım. Fakat İstanbul trafiği ne olmuş, aldı mı beni bir korku. Bir de arabayı küçük görünce herkes üstüme üstüme geliyor. Parktan zaten hiç hazzetmezdim ama artık park yeri kalmamış ki haz edeyim. Bu sefer arabayı aldım, araba garajda duruyor ben her yere gene eski yöntemlerle gidiyorum. Bu durumu da kimselere söyleyemiyorum. Komik bir süreç geçiyor. Sonunda bu işi çözmem gerektiğine karar verip özel ders alıp, tekrar trafiğe çıkma cesareti buluyorum kendimde…
Fakat yaptığım komikliklerin haddi hesabı yok… Sol şeritte yavaş gitmeler, döneceğim kavşağı kaçırmalar, ters yöne girmeler, yolda kaybolmalar, park ettiğim yeri unutmalar, başkasından arabayı park etmeyi istemeler… Her yola çıkışım bir başka macera… Her otoparka dönüşümde bugün de döndüm şükür modundayım…
Fakat belirli bir dönemi geçtikten sonra öğrenmeye başladığımı fark ettim. Meğerse yolu okumak denilen bir şey varmış. 500 metre ilerden sola mı dönücen, son dakikayı beklemeyeceksin, çok daha evvelden pozisyonunu alman gerekiyormuş. Alışveriş merkezlerinde arabayı park mı ettin, kaçıncı kattasın, rengi, numarası ne dikkat etmeden arabanın yanından ayrılmaman gerektiğini öğreniyorsun. Hatta geçen de bir arkadaştan bir yöntem öğrendim süper. Telefonuyla park ettiği yerin fotoğrafını çekiyormuş. Unutma riskini de ortadan kaldırdı yani… Yolları ise yavaş da olsa öğreniyorsun. Daha az kayboluyorsun. Park sorunu mu, gidiyorsun bir açık alanı olan alışveriş merkezine saatlerce araba park etmeyi çalışıyorsun, ya tamam belki süper olmuyorsun ama başının çaresine bakacak hale geliyorsun. Bir noktadan sonra arabanın seni değil senin arabayı kullandığın bir an geliyor…
Fakat şu evrak işi yok mu, gerçekten ona hala alışamadım. Onları takip etmek de yaptırmak da tam bir kabus. Ona da “gülü seven dikenine katlanır” olarak yaklaşıyorum. Araba öyle bir özgürlük ki, direksiyona geçip saatlerce kullanmanın verdiği hazzı anlatamam. Bayılıyorum.
Kadınlar araba kullanabilir mi sorusuna dönersek, kullanabiliriz tabi ki ama gerçekten iyi olmamız için daha çok pratik yapmalıyız. Bizler ne yazık ki arabayla çok geç tanışıyoruz. Erkek çocuklarına üç yaşından itibaren oyuncak arabalar verilirken bizlere habire bebek veriliyor… Artık kız çocuklarımıza da oyuncak arabalar alalım olur mu???
Sağlıcakla,
Anne karnında 21 haftalık fetusa operasyon ile müdahale edilmesi sırasında, bebeğe müdahaleyi yapan operatörün Dr Bruner’ın elini tutarak kendisinden güven ve yardım bekleyişinin olağanüstü görüntüsü. Anne karnında gerçekleşen ameliyat dünyaya gözlerini sağlıklı bir şekilde açmasını sağladı. Yüzyılın fotoğrafı seçilmiş…
AÇIK HAVADA DÜŞÜNÜN
1- Beyin açık havadayken ve ayaktayken daha iyi çalışır. İnsan beyninin ayaktayken yaklaşık yüzde 10 daha fazla çalıştığı düşünülmektedir. Önemli kararlarınızı alırken kapalı alandaysanız, ?volta atmayı? deneyebilirsiniz.
2 – Yürürken kolları sallamak beynin performansını olumlu etkiliyor. Önemli kararlarınızı açık havada, kollarınızı sağa sola sallayarak yürürken almaya ne dersiniz?
3- Yabancı bir dil öğrenme beyni güçlendiriyor. Her gün birkaç yabancı ya da yerli yeni kelime öğrenip, kullanabilirsiniz. Sözlük okuyabilirsiniz. Alışveriş listesi veya telefon numaralarını ezberlemeyi deneyebilirsiniz.
4- Zihinsel jimnastik /antrenman yapın. Bunun için çeşitli bulmacaları çözebilirsiniz. Satranç gibi akıl oyunları oynayın. Yatkınsanız, meditasyon, yoga gibi zihni dinginleştiren teknikler üzerinde çalışın.
RUTİNDEN KURTULUN
5 – Rutin olarak tekrar ettiğiniz davranışlardan vazgeçin. Bazen telefonu sol elinizde tutun, çantanızı diğer elinizle taşıyın, evinize başka bir yoldan gidin. En azından bir günlüğüne televizyon kumandasını sık kullanmadığınız elinizde tutun.
6 – Entelektüel zevklerinizi geliştirmek için her gün mutlaka iyi bir özdeyiş antolojisinden birkaç cümle okuyun. Beyninizi kaliteli cümlelerle besleyin!
7 – Her gün güzel bir resme veya fotoğrafa bakmaya çalışın. Estetik algınız, gördüğünüz estetik şeyler kadar gelişir.
8 – Sevdiğiniz bir müziği bir süre gözleriniz kapalı dinleyin. Beyin otoriteleri tarafından klâsik müziğin zekâya 7 puan ekleyebildiği iddia edilmektedir.
9 – Günde aklınızdan 60 bin ile 80 bin arası düşünce geçer. Bu düşünceler ne hakkındaysa, hayatınız da ona göre şekillenir. Unutmayın, kafanızda en çok neyi düşünürseniz, hayatınızda da onu çoğaltırsınız.
10 – Bir konu hakkında düşünürken, nasıl düşündüğünüzü de gözlemleyin. Düşünmek üzerine düşünmek, beyin ve düşünce kapasitesini artırır.
KALİTELİ BEYİN İÇİN UYKU
11 – İyi bir uyku kaliteli bir beyin için şarttır. Çok uyuyorum diye üzülmeyin. Einstein?in günlük 10 saatten fazla uyuduğu biliniyor. 24 saati geçen uykusuzluk beyinde sarhoşluğa benzer bir etki yapar.
12 – Bol ve temiz oksijen beyin için çok önemlidir. Beynimiz ağırlık olarak vücudumuzun yüzde 2?sini oluşturduğu halde, vücuda gelen oksijenin yüzde 25?ini tüketir. Oksijensiz kaldığımızda ölümü gerçekleşen ilk organımız beyindir. Odanızın penceresini açarak kendinize bol bol oksijen ısmarlayın.
13 – Farklı düşünme tarzları beyninizi geliştirir. Çocuklar ve hayvanlarla daha fazla vakit geçirin. Sizden farklı düşünen insanlarla konuşun.
14 – Kullanılmayan organ körelir. Sürekli televizyon seyrederek beyninizi ?düşük viteste çalıştırmayın.
15 – Beynin en tehlikeli yanı ?ters çaba? kuralına göre çalıştığı anlardır. Başınıza gelmesinden en çok korktuğunuz şeye odaklanırsanız, korktuğunuzu başınıza getirir! Buna ters çaba kuralı denir. Beyin odaklanılan hedef olumsuz olsa bile, bunu gerçekleştirmek için çalışır. Topluluk önünde konuşma yaparken ?acaba heyecanlanır mıyım?? diye düşünürseniz, heyecanlanırsınız.
16 – Beyni yoran monotonluktur. Hayatınızı ne kadar renklendirirseniz, beyninizi o kadar neşelendirirsiniz.
SİHİRLİ SAYI KURALI
17 – Beyin kısa süreli hafızada beş ile yedi arasındaki bilgiyi işleyebilir. Yeni bir bilgi gelince, bu bilgilerden birini atar. Buna ?sihirli sayı? kuralı denir. Bu kural aşılıp aşırı bilgi yüklenmesi durumunda beynimiz ?servis dışı? olur. Hayatınızın en büyük kararlarını alırken ?kafadan ? değil, tıpkı beş haneli iki rakam grubunu çarparken yaptığınız gibi, bir kâğıt üzerine yazarak ne yapacağınızı hesaplayın.
18 – Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur. Fiziksel zindelik, zihinsel zindelik getirir. Uzun süre hareketsiz kalmak, zihni de hareketsizleştirir. Spor yapmaya, fazla kilolarınızdan kurtulmaya özen gösterin. Yeterince su için. Çünkü, insan beyninin yüzde 78?i su ile kaplıdır.
19 – Ders çalışırken ilk öğrenilenler, son öğrenilenler, sık tekrarlananlar ve ilginç bulunanlar en çok akılda kalanlardır. Dersleri kısa aralar vererek çalışmak akıllıca bir harekettir.
20 – Bu hafta kafanızı nasıl daha iyi çalıştırabileceğiniz üzerine daha fazla düşünün. Unutmayın, beynimizi daha iyi çalıştırmak için kullanacağımız organ yine beynimiz! ? Aklınızı ? başınıza? toplayın ve kullanın!
300 yıl önce, Hindistan’ da Shah Jahan adlı bir imparator yaşardı. Büyük bir aşkla bağlandığı en gözde eşi çok güzel ve akıllıydı, danışmanlığını yapıyordu ve en sadık arkadaşıydı. Adı Mumtazi Mahal’di ve bu kısaltılarak Taç Mahal oldu.
Sarayın gururu anlamına gelmekteydi. 1630 yılında imparatorun sevgili eşi öldü. İmparator öylesine üzüldü ki, tahtını bırakmaya karar verdi. Karısına duyduğu sevginin hatırasına dünyada görülmüş en güzel mezarı yaptırmaya karar verdi. Hindistan, Türkiye, İran ve Arabistan’dan en iyi sanatçıları ve mimarları çağırdı ve sonunda plan tamamlandı.
20.000 kişinin çalışmasıyla 18 yılın üzerinde bir zaman süresinde tamamlanan Taç Mahal, dünyadaki en muhteşem yapılarından biridir. 29 metre büyüklüğünde 6,7 metre yüksekliğinde bir platform üzerinde yer alır. Minareler, kuleler dört bir tarafından yükselir. Taç Mahal 61 metrelik yüksekliğiyle havada süzülür.
Beyaz mermerden yapılmış ve sekiz köşelidir. Ve 12 çeşit yarı değerli taşla çiçekler işlenmiş, ayrıca siyah mermerle Kuran’dan sureler konulmuştur. İnşaat malzemeleri Arabistan, Mısır, Tibet ve Hindistan’ın da bulunduğu değişik ülkelerden gelmiştir.
Hükümdar, mezarı, nehrin diğer yakasında ve gümüş bir köprüyle bağlı siyah mermerden inşa etmeyi düşünmüştür. Fakat oğlu daha yapı tamamlanmadan onu, hayatının geri kalanını geçireceği yer olan hapse attırdığı için, sevgili eşinin türbesine sadece uzaktan bakabilmiştir