Pikniğe gidiyorsun ormanı yakıyorsun.

13925045_1066128540121566_2444741308037866014_n[1]

Pikniğe gidiyorsun ormanı yakıyorsun.
Sahile gidiyorsun çöpünü orada bırakıyorsun, adını duyduğun her kumsala, her tatil beldesine, her köye, her parka gidiyorsun çocuğunun altını değiştirdiğin bezini oraya atıyorsun.
İçtiğin biranın şişesini arkandan kim toplayacak sanıyorsun?
Yetmiyor pet şişeye işiyor sidikli çöpünü de her yere bırakıyorsun.
Nereye gitsek senin izlerini görüyoruz.
Her dağ başında, her deniz kıyısında, her doğal parkta, her doğal güzellikte.
Dünyanın en güzel, en özel, en eski tarihi eserlerine sahip olsak ne fayda, sen en mahrem mağaraların duvarlarına o saçma sapan adını yazıyorsun.
Üstüne başına bakınca insana benziyorsun ama ne yazık ki olamıyorsun.
Çocukların karınca yuvalarını bozuyor, bön bön bakıyorsun, sokak köpeğine taş atıyor sırıtıyorsun, kedinin yavrularını alıp ölümüne sebep oluyor iyi bir şey yapıyor sanıyorsun, kuşların yuvalarını dağıtıyor kıs kıs gülüyorsun, doğal yaşam parklarında soyları tükenmek üzere olan her canlıyı avlıyorsun, bir de fotoğrafını çekiyorsun.
Sonra bunları sosyal medya da paylaşıyorsun, buralardan bakılınca pek sosyal, pek afilli, pek modern, pek bilmem ne görünüyorum sanıyorsun.
Kendinden başka hiç bir şeyi düşünmüyorsun, yaşadığın gezegenin ve hatta oturduğun sokağın bile farkında değilsin.
Saçlarını jöleleyip, kıçına da Kot’u çekince bir şey oldum sanıyorsun. Hatta kimi zaman turist avına çıkıp kitap okuyormuş gibi bile yapıyorsun. Oysa sen ne okuduğunu anlayacak zekaya sahipsin, ne de dünyayı görecek gözlere.
Yazık ki bizde senin verdiğin hasarı tamir için kendimizi paralayıp duruyoruz.
Keşke hiç doğmamış olsan. Sensiz ne mutlu olurdu bu dünya.
Yahya Tumer

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Anlıyor Musun?

14067626_1066912330043187_6106404096558937183_n[1]

 

Caretta saldırmış, insanlar yaralanmış…

1) Deniz onlara ait !
2) O bölgelere girip onları ekmek ile besleyerek, insan görünce heyecanlanmalarını sağlayan sensin.
3) Üstüne atlayan sağını solunu çekiştiren sensin.

Dua et; karada arslanlar, nehirlerimizde timsah, denizimizde saldırgan köpekbalıkları yok !

Birlikte yaşamayı öğren, bu dünya sadece senin değil !
Erkan Mehmet Utku

Ortaya Karışık kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Affetmek zor zanaattır, ama getirisi boldur.

3000075-ferahlama[1]

 

En kolayı suçlamak, zor olan ise affetmek…

Zor zanaat, karlı zanaat : Affetmek

Affetmek zor geliyor insana. Ne kadar uğraşsanız da, öfkenizi yenmeye çabalasanız da, nefretin size zarar verdiğini bilseniz de, affetmek güç bir iş. Bir kez haksızlığa uğradığınıza inanmışsanız, derinden kırıldıysanız ya da öfkenizin alev alev devam etmesi gerektiğine karar verdiyseniz, “affetmek” mümkün olmuyor. Aslında bu, affetmediğiniz kişinin sizinle bir ömür geçirmesine izin veriyorsunuz anlamına geliyor, ama olsun!

O kişinin davranışı hala içinizi acıtıyor mu? Daha ne kadar acıtmasını istiyorsunuz? Öfke ya da korkularınızın yalnızca affetmek ile geçeceğini biliyor musunuz?

Affetmek… Çocukluğumuzda affetmeyi “ barışmak” ile karıştırıyoruz. Affetmeyi “onaylamak” ile karıştırıyoruz, ya da “kaybetmek, teslim olmak” hatta “aynı acıtan davranışı o kişinin yeniden yapmasına izin vermek” ile fena halde karıştırıyoruz!

Oysa, affetmek insanın ruhunu temizleyen, özgürleştiren ve olgunlaştıran bir eylem. Birkaç ana adımda gerçekleşiyor

Oysa, affetmek insanın ruhunu temizleyen, özgürleştiren ve olgunlaştıran bir eylem. Birkaç ana adımda gerçekleşiyor.

• Önce kırgın ya da kızgın olmanızın büyük sorumluluğunu, hatta tüm sorumluluğunu üstleniyorsunuz. Çünkü bunlar sizin verdiğiniz tepkiler, sizin duygularınız. Size maddi ya da manevi bir zarar veren kişi “hatalı” da olsa, geçmişi yorumlama şeklinizin sorumluluğu size ait.

• Karşınızdaki kişiyi, kendine özgü niyetini ve davranışlarını anlamaya çaba gösteriyorsunuz. Ona bir bebekmiş gibi bakıp, ailesini ve eğitimini göz önünde bulundurarak , içsel konuşmalarını dinlemeye çalışıyorsunuz. Empati kuruyorsunuz.

• Onu da insan olarak kabul etmeye kadar giden alışılmadık bir zihinsel yolda yürüyorsunuz, hata yapabileceğini anlıyorsunuz. Belki de kendisini korumak için böyle davrandığını düşünebiliyorsunuz, belki de hasta olduğunu, dengesiz davrandığını kabul ediyorsunuz. Alışkanlıklarını, geçmişindeki acılarını, inançlarını, değerlerini… hepsini algılamaya gayret ediyorsunuz. Kendine ait iyi niyeti, amacını keşfediyorsunuz.

• Sonra da onu hoşgörüyorsunuz.. . Affediyorsunuz. Bu olayı geçmişe bırakıyorsunuz.

• Bunu yaparak, kendinize acıtıcı duygularla ve iri zincirlerle bağladığınız bu kişiyi serbest bırakıyorsunuz ve özgürleşiyorsunuz. Kendiniz için affediyorsunuz. Yarınlarınıza bu duyguları bulaştırmamak için, belki ruh ve beden sağlığınızı korumak için, belki kocaman bir manevi tatmin elde etmek için, ya da basitçe, bu kişiden ebediyen kurtulmak için affediyorsunuz.

• Bu olaydaki kendi hatalarınızı görmeye başlıyorsanız kendinizi de affetmenin tam sırasıdır ve hayalinizde konuşarak bu kişiden af dilemeyi akıl edebiliyorsanı z, işlem tamam demektir!

• Artık dilerseniz bu kişiyi hayatınızdan çıkarabilirsiniz, ya da dilerseniz barışabilirsiniz. Sizin seçiminiz, size kalmış.

Aslında, bu işin başlangıcında onu hiç suçlamasaydınız herşey nasıl olurdu? Suçlamayı bırakarak iletişim kurmayı deneseydiniz daha iyi olmaz mıydı? Çözüme ve uzlaşmaya yönelmek, kendi başınıza veya işbirliği ile sorunu sorun olmaktan çıkarmak nasıl olurdu? Bir sonraki anlaşmazlığınızda bunu deneyebilir misiniz? Taciz, cinayet, dolandırıcılık, aldatma, kefalet borcu… Hepsinde “suçlu” “onlar” olabilir, kabul ediyorum. Bu söylediklerimi geçersiz kılmak için örnekler yağdırabilirsiniz. Hepsini kabul ediyorum. Suçlasanız ne olur, suçlamasanız ne olur, ona bakın derim.

Bunun da öncesinde, klişeleşmiş beklentilerimizi gözden geçirmemiz ne iyi olur! Olumsuz duygulara ve hormonlara olan bağımlılıklarımızı, düşünce alışkanlıklarımızı ve körü körüne yapıştığımız haklı çıkma isteğimizi silkeleyip atmak bizi gerçekten özgürleştirecek. Kolay değil, ama hepinize kolay gelsin!

Affetmek zor zanaattır, ama getirisi boldur.

Affetmek için gereken sabır, hoşgörü ve şefkat damarlarınızdaki asil kanda mevcuttur!

* Gülcan Arpacıoğlu

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Hiç BİRşey göründüğü kadar değildir______

13627232_10153875409421799_3816029710172469935_n[1]

 

öğretmen, hikayeyi anlatmaya başlar.
gemi, denizin ortasında aniden batmaya başlar. gemideki bir çift cankurtaran botuna yaklaşırken sadece bir kişilik yer kaldığını görür. o an adam, karısını geride bırakır ve bota atlar. batmak üzere olan gemideki kadın eşine bakar ve son cümlesi şu olur:
öğretmen bir an durur ve öğrencilerine “sizce kadın, kocasına ne demiş olabilir?” diye sorar.
öğrencilerinin çoğu: “senden nefret ediyorum. nankör herif!” demiştir diye cevap verir.
öğretmen, köşede sessizce oturan bir çocuk görür ve aynı soruyu ona da sorar. çocuk, “öğretmenim bence ‘’çocuğumuza iyi bak.. demiştir’’ diye cevap verir.
öğretmen şaşırarak çocuğa sorar, “daha önce bu hikayeyi duymuş muydun?”
çocuk kafasını sallar ve “hayır ama annem, babam vefat etmeden önce aynı şeyi söylemişti.” der.
öğretmen suratında üzgün bir ifadeyle, “cevabın doğru” der. gemi batar, adam evine gider ve kız çocuğunu tek başına yetiştirir. yıllar sonra çocuk vefat eden babasının günlüğünü bulur. meğerse, çift gemi seyahatine çıktıklarında kadına ölümcül hastalık teşhisi konmuş. o kritik anda, baba ölmek üzere olan eşi yerine kendini bota atmış. baba günlüğünde, “denizin dibine beraber batmayı o kadar isterdim ki… ama çocuğumuz için, tek başına denize batmanı izlemek zorunda kaldım.” yazmış.
hikaye biter ve sınıf sus pus olur …
hiç BİRşey göründüğü kadar değildir______miryam şulam

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Kadınlar Şeytana Pabucunu Ters Giydirir…

13939404_10154397612248794_6498336514100999461_n[1]

Karikatür kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Dünyayı Onlar Kurtaracak: Dört Yıl Boyunca Sadece Bir Kavanoz Çöp Çıkaran Kadınla Tanışın!

s-778b76e0f6a417b3bfea18f065ea8e8138f41615

Çocukluğumuzdan beri plastik gibi maddelerin doğada yüzlerce yıl kaybolmadığını biliyoruz. Aynı şekilde bu ürünlerin üretiminin nasıl bir enerji kaybı olduğunu da…

Bir gün içerisinde ne kadar çöp çıkardığınızı, küçük bir matematik hesabıyla bu miktarın nasıl da arttığını ve nasıl devasa boyutlara ulaştığını hayal edebiliyor musunuz? Hele bir düşünün… Dehşet verici, değil mi?

Bu tüketim çılgınlığına bir “dur” demek, gerçekten mümkün. Bunu kanıtlayan kişi işte bu genç kadın…

Bu kadının ismi Lauren Singer, New York Üniversitesinde bir öğrenci ve genç bir girişimci.

Parlak gözleri, güzel gülüşü ile gayet mutlu ve sıradan bir insan gibi duruyor, değil mi? Oysa hayat tarzı biraz alışılmışın dışında!

Ondan bahsediyor olmamızın sebebi son 4 yılda çıkardığı çöpün minik bir kavanoza sığacak kadar az olması…

Lauren çevre bilinciyle oluşturduğu hayat tarzıyla insanlara imkansızı mümkün kılmaya hazır!

Evet, inanması zor fakat Lauren’in yıllar içinde çıkardığı çöp sadece bu gördüklerinizden ibaret!

Lauren bu yola ilk kez üniversitede çevre bilimi çalışmaya başladığında girmiş.

Yaptığı çalışmalar, öğrendiği ve gördüğü istatistikler sonuncunda dünyayı nasıl bir kadere sürüklediğimizi fark ettiğinde, “çöpsüz hayat tarzı” projesini başlatmış.

Değişime kendi hayatından başlaması ve bu şekilde insanlara örnek olması gerektiğini düşünen genç kadın, “çöpsüz yaşam” projesini öncelikle kendi günlük hayatına taşıdı.

Bir gün içerisinde çıkardığınız çöpleri düşününce, bunun imkansız olduğunu düşünüyorsunuz, değil mi?

Bu hayat tarzının imkansız olmadığını kanıtlamak için sizi Lauren’in günlük hayatında kısa bir geziye çıkarıyoruz.

Hayır, Lauren tahmin ettiğiniz gibi dağ başında bir çiftlikte tek başına yaşamıyor. O şehirli bir kadın, meslek sahibi; sizden bizden farksız bir insan!

Evi için yapacağı alışverişe kendi çantası ve kavanozlarıyla çıkıyor; örneğin pirinç mi alacak? Ambalajla değil, kiloyla satan yerel işletmelerden alıp kavanozuna dolduruyor.

Aslında büyükannelerimizin, bundan çok uzak bir geçmişte değil, yaklaşık 30-40 yıl önce hayatları böyleydi!

Tüketim çılgınlığına kapılmadan önce, her yerden sanki bir “olmazsa olmaz” gibi sunulan plastik ve naylona muhtaç değiliz ve değildik!

Ekmeğini poşete ya da kağıda değil, yanında getirdiği beze sarıyor.

Bu tarz ufak detaylar gözünüze önemsiz görünmesin!

Evinizde biriken poşetleri bir düşünün hele! Onların doğada yüzyıllarca kaybolmadığını da! Bunca artık nereye gidecek?!

Diş macunu, şampuan, çamaşır deterjanı gibi ürünlerini de evde kendisi yapıyor! Hem çevreye, hem de cilde zararsız tamamen organik ürünlerle!

Lauren sadece kendisi için bu ürünleri yapmakla kalmıyor, aynı zamanda öğretici Youtube videoları çekerek tariflerini dünyayla paylaşıyor. Buraya tıklayarak Lauren’in Youtube kanalına ulaşabilirsiniz.

Diş macununu dahi evde yapmanın çok zaman ve para gerektireceğini düşünmeyin! Oldukça pratik ve ucuz çözümleri var! Hele bir deneyin!

Lauren, pek çok insanın aklında oluşan “çevreci manyak hippi” kalıbının dışında biri: Güzel ve temiz bir apartman dairesinde, yaşıyor, sosyal hayata karışıyor.

Evini temizlemek için kullandığı deterjanlardan kendi kişisel bakımı için kullandığı kozmetik ürünlerine kadar her şeyi ev yapımı, evet. Fakat tüm vakti bunlarla geçmiyor.

Çünkü Lauren, bu değişimi kendi hayatına değil, herkese denetmek istiyor. Bu sebepten de The Simply Co. isimli şirketini kurdu!

Umuyoruz ki şimdi bu hayat tarzının tüm vaktinizi alacağını düşünmüyorsunuzdur!

 

Lauren henüz 25 yaşında ama hayranları çok! “Çöpsüz Yaşamı Yayma Derneği Başkanı” misali, her yerden konuşma yapması için teklifler alıyor.

Elinden geldiğince, özellikle de okulların etkinliklerine katılarak, çevreci bilinci aşılamaya çalışıyor.

Zira bu konu sadece “çevre” açısından değil; çevre yani doğa sayesinde hayatta kalabilen insan hayatı için de çok önemli…

Pet şişeler, karton bardaklar, poşetler kullanıyor olmamızın tek kötü yanı dünya üzerinde işe yaramaz dev bir çöp yığını bırakacağımız yönünde değil; bünyemize verdiği zararlar ve sağlığımıza tehditleri yüzünden de oldukça tehlikeli.

Yani Lauren, gittiği her yere götürdüğü cam bardakları ile sadece çevreyi değil, kendisini de kanserojen plastiklerden koruyor.

Çok da zor olmasa gerek, çantana bardağını at ve çık!

Bu “imkansız” görünen hayat tarzında, dışarıda bir sandviç yemek işte böyle…

Bu da çöpsüz bir buzdolabının görüntüsü: Poşet yok, kağıt yok, plastik, naylon ambalajlar yok! Bezler var, camlar ve dönüştürülebilir ekolojik karton var! Çiçek gibi!

Bir duşa girdiğinizde, bir posta çamaşır yıkadığınızda, kaç litre su harcadığınızı ve bu suyun ne kadarının kimyasallarla kullanılmaz hale geldiğini düşünün…

kaynak: sosyal kadınlar

s-778b76e0f6a417b3bfea18f065ea8e8138f41615

Ortaya Karışık kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

BİLİM ADAMLARI İÇİN BAŞKA BİR ŞOK: BİRİLERİ DÜNYAYI KORUYAN GÖRÜNMEZ BİR ALAN YERLEŞTİRMİŞ

1417126256693[1]

 

Bu koruyucu alan gezegenimizi direkt olarak Dünyaya doğru gelen güneş dalgalarından korurken, Dünyayı zararlı kozmik radyasyondan koruyan bir bariyer olarak davranıyor.

MIT’teki bilim adamları gezegenimizi koruyan görünmez bir alan olduğunu keşfettiler. Bu gizemli görünmez alan bilim kurgu filminden bir şeye gibi görünüyor.

Atmosferimize giren zararlı kozmik radyasyonu engelliyor ve ilk kez Dünyanın 11,000 km üzerinde Van Allen radyasyon kuşağı yörüngesinde olan iki NASA uzay aracı tarafından fark edildi.

Bu görünmez kuvvet alanı Dünyanın atmosferinin en yüksek katmanından gelen son derece radyoaktif elektronları bloke ediyor. NASA’dan gelen bilgiye göre, bu “yüksek enerjili” elektronlar çok saldırgan ve uzayda ışık hızına yakın hızda hareket ediyor. Bunlar çok tehlikeli, çünkü uydudan uzay aracına kadar temas kurdukları her şeyi kızartabilirler.

Bu alan hakkında daha fazla bilgi edinmek için, NASA iki uzay roketi fırlattı, bu elektronları araştırmak ve uzaya gönderilen astronotların ve ekipmanın güvenliğini artırmak istiyorlar.

NASA, Dünyanın manyetik alanının bu parçacıkları gezegenimize doğru çektiğini ifade ediyor. Ancak, daha önce hiç belirlenmemiş olan görünmez koruyucu alan sayesinde gezegene 10,000 kilometreden daha yakın yaklaşamıyorlar.

Bilim adamları bu esrarengiz alanın düşük frekanslı elektromanyetik alanlar prensibinde işlediğine inanıyorlar, ama kaynağı hala bir gizem.

MIT’teki bilim adamları bu gizemli kutunun kaynağı ile ilgili bir kaç teoriyle geldiler. İlk düşünce bunun Dünyanın manyetik alanı ile ilişkili olduğu idi, ama daha sonra bariyerin Dünyanın manyetik alanı %30’a düştüğü zaman bile var olduğunu buldular.

Örneğin, Güney Amerika üzerinde Dünyanın manyetik alanının bariyerinin önemli miktarda düşük olmasına rağmen, Dünyayı zararlı kozmik radyasyondan eşit derecede koruduğunu not ettiler.

Araştırmacılar devam ettiler ve en muhtemel olarak bariyerleri kaynağının gezegende uzun – menzilli radyo dalgalarının varlığına bağlı olduğunu buldular. Ama, dalgaların nötr elektronlar ile reaksiyona girmeye eğilim gösterdiklerini ve ultra göreli parçacıklara karşı savaşta faydalı olmadıklarını kavradıktan sonra yine yanıldılar. Araştırmalarına devam ettiler ve engelin muhtemelen gezegenimizin üst atmosferinde gerçekleşen “plazmasferik tıslama” olarak bilinen fenomenden dolayı yaratıldığını buldular.

Bu fenomen tehlikeli şekilde hızlı hareket eden parçacıkların hareketini geri püskürtür, onları gezegenimizin manyetik alanının hatlarından birine paralel yola yönlendirir, bu nedenle bunlar atmosfere düşer ve nötr yüklü parçacıklar ile çarpışır, en sonunda yok olurlar.

(Çeviri: Saffet Güler)

kaynak:http://www.kosulsuz-sevgi.com/

ABD’nin Colarado Boulder Üniversitesi bilim insanları, dünyayı radyoaktif etkili katil elektronlardan koruyan bir görünmez kuşağın varlığını keşfetti

ABD’nin Colorado Boulder Üniversitesi’nden bir grup bilim insanı dünyayı ‘katil elektron’ denilen ve radyasyon içeren ölümcül madde geçişlerinden bir kalkan gibi koruyan görünmez bir yapının varlığını keşfettiklerini duyurdu. Ünlü ‘Uzay Yolu’ film serisinde Atılgan gemisini dış tehditlerden koruyan yansıtıcıya benzetilen bu kuşak yapı dünyanın 11 bin kilometre dışında yer alıyor.

ELEKTRONLARI DEPO GİBİ STOKLUYOR
Aslında dünyayı saran manyetik kuşağın varlığının keşfi tamamen yeni değil.1958’de ABD’li bilim insanı James Alfred Van Allen, güneşteki patlamalar ve radyasyon dengesine göre değişen ve daha sonralı kendi isminin verildiği bir manyetik kuşaktan bahsetmişti. 2012’de Amerikan Uzay ve Havacılık Dairesi’nin Van Allen A ve Van Allen B ismiyle uzaya gönderdiği iki uydu bu manyetikm kuşakla ilgili araştırmalar yaparken ışık hızına yakın bir hızda hareket eden radyasyon içerikli elektronların yeryüzüne geçişinin nasıl engellendiği konusu cevapsız kalmıştı. İşte yayımlanan son rapor Van Allen kuşağı dışında görünmez bir kuşağın katil elektronları adeta bir depo gibi bünyesinde toplayarak geçişini engellediğinden bahsediyor.

NASIL OLUŞTUĞU BİLİNMİYOR
Bu keşif, katil elektronların manyetik alanlar ya da radyo sinyalleri tarafından tutulduğu tezini çökertmiş oldu. Bilim insanları bu kuşağın nasıl oluştuğuna ise şimdilik “Bu büyük bir fenomen. Bilmiyoruz” cevabını verebiliyor.

kaynak:sabah.com.tr

kaynak: e-mistik.com

Ortaya Karışık kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Cafe Society

193937.jpg-r_1280_720-f_jpg-q_x-xxyxx[1]

1930 larda geçen film o dönemim caz müzikleri ve kıyafetleriyle ayrı bir hava kazanmış . Naif bir şekilde işlenmiş iç içe geçiş aşk üçgenleri düşündürücü…

Benim gibi Woody Allen hayranları zaten gitsin, diğerleri de hayata dair gerçekçi seçim ve düşünceleri izlemekten zevk alacaklardır.

Sağlıcakla,

Anette İnselberg

Bir seçme hakkım var: Ya bütün günümü artık çalışmayan vücut parçalarımın bana verdiği sıkıntıyı düşünerek geçiririm ya da yataktan çıkıp hala çalışanlar için şükrederim.

14034934_1243653105678717_2707945646427771031_n[1]

 

Zor hayat şartlarına rağmen 92 sene yaşamla mücadele edebilmiş ufak tefek, kendinden emin, gururlu, her sabah sekizde giyinip Kuşanan ve gözleri görmediği halde saçlarını kıvırıp makyajını mükemmelce yapan yaşlı hanım, bugün bir huzurevine taşındı.

Eşini kaybetmişti. Huzur evinin kapısında sabırla beklenen birkaç saatin ardından, odasının hazır olduğu söylendiğinde tatlı tatlı gülümsedi. Yürütecini asansöre yönlendirdiği sırada, görevli kendisine odasını anlatmaya başladı. Penceresinde asılı perdelerden de söz etti. Bunlar kendisine anlatılırken yaşlı kadın küçük bir kızın heyecanıyla “O perdeleri pek severim” dedi.

Görevli “Hanımefendi henüz odayı görmediniz, biraz bekleyin” demişti ki, “Bunun onunla bir ilgisi yok” diye cevapladı yaşlı kadın.
“Mutluluk zamandan önce karar verdiğiniz bir şeydir. Benim odadan hoşlanıp hoşlanmamam mobilyaların nasıl düzenlenmiş olduğuyla değil, benim onları zihnimde nasıl düzenlediğimle ilgilidir.
Ben onları sevmeye karar vermiştim zaten. Bu benim her sabah uyandığımda verdiğim bir karardır. Bir seçme hakkım var:
Ya bütün günümü artık çalışmayan vücut parçalarımın bana verdiği sıkıntıyı düşünerek geçiririm ya da yataktan çıkıp hala çalışanlar için şükrederim.

Gözlerim açık olduğu sürece her yeni gün bir hediyedir. Yeni güne ve hayatımın sadece bu döneminde biriktirdiğim mutlu anlara konsantre olacağım. Yaşlılık banka hesabı gibidir.
Ne yatırdıysan onu çekersin hesabından.
Bu nedenle benim gençlere tavsiyem, banka hesabına dolu dolu mutluluk hatıraları yatırmaları olacaktır. Ben hala o hesaptan mutluluk çekiyorum.”

Bu nedenle benim tavsiyem, hatıraların banka hesabına dolu dolu mutluluk yatırman olacaktır. Anı bankamı doldurmaktaki katkın için sana teşekkür ederim. Hala oradan mutluluk çekiyorum. Mutlu olmak için şu beş basit kuralı hatırla:
1. Kalbini nefretten arındır
2. Zihnini endişelerden arındır
3. Basit yaşa
4. Çok ver
5. Daha az bekle

“Alıntı”

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

HER BİRİ KENDİ KADERİNİ YAŞAR

images[1]

Asaleti ve dürüstülüğüyle tanınan bir Samuray, tavsiye almak için bir Zen rahibini ziyarete gitmiş. Ancak Zen üstadının dua ettiği tapınağa girer girmez kendini çok küçük hissetmiş ve hayatı boyunca adalet ve barış için dövüşmüş olsa da önünde dua eden bu adamın yüceliğinin yanına bile yaklaşamamış olduğunu düşünmüş. “Neden kendimi bu denli aşağı hissediyorum?” diye sormuş rahibe duasını bitirir bitirmez. “Defalarca ölümle yüz yüze geldim, zayıfları hep savundum ve utanacak hiçbir şey yapmadığımı da biliyorum. Ama seni meditasyon yaparken gördüğümde hayatımın ve yaptıklarımın hiçbir önemi yokmuş gibi hissettim.” “Biraz bekle. Bugün beni görmeye gelen herkesle görüştükten sonra sana cevap vereceğim.” Ve böylece bütün bir gün boyunca Samuray tapınağın bahçesinde oturmuş, tavsiye almak için içeri girip çıkan insanları seyretmiş. Rahibin gelen herkesle aynı sabır ve aynı sıcak gülümsemeyle ilgilendiğini görmüş. Ancak beklemek için değil harekete geçmek için doğmuş biri olduğundan bu bekleme sürecinde giderek sabırsızlanmaya başlamış. Akşam olup herkes gittikten sonra rahibin yanına gelip ısrarla sormuş: “Artık bana öğretecek misin?”

Zen üstadı onu içeriye davet etmiş ve odasına götürmüş. Gökyüzünde dolunay pırıl pırıl parlıyormuş ve bu ortam bulundukları yere müthiş bir sakinlik yayıyormuş. “Şu ayı görüyor musun, ne kadar güzel olduğunu? Ay bütün gökyüzünü bir baştan bir başa geçecek ve sonra yarın sabah tekrar güneş doğacak. Ama güneşin ışığı çok daha güçlü, dolayısıyla önümüzde uzanan bu manzaranın tüm detaylarını gösterecek: ağaçları, dağları, bulutları. Tam 2 yıldır gece ve gündüz bu manzarayı seyrettim. Ve bir kez bile ayın ‘Neden ben güneş gibi parlamıyorum. Ben güneşten daha aşağı mıyım’ dediğini duymadım.” “Elbette sormaz” demiş Samuray; “Ay ve Güneş birbirinden farklıdır ve her birinin kendine has bir güzelliği vardır. İkisini karşılaştırmak mümkün değildir.” “O halde sorduğun sorunun cevabını biliyorsun” demiş Zen üstadı; “Biz iki farklı insanız. İnandığımız şeyler için her birimizin kendine has bir savaşma şekli var. İkimiz de bu dünyayı daha iyi bir yer haline getirmek için elimizden gelenin en iyisini yapıyoruz; gerisi sadece görüntü.”

(Çeviren: Mine Akverdi Denktaş

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Reflü, gastrid, ülser rahatsızlığı olanlar…

13620242_623270707839545_5011410987181155125_n[1]

Bitki Alemi kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Küpler… Günün Fotosu…15/08/2016

12105827_889330791143100_4916178407302324853_n[1]

By Massimo Dini

Wisely NG

Ortaya Karışık kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Bu senin hayatın.Her neyi seviyorsan onu yap.

yasam-kocu-nedir[1]

 

Bu senin hayatın.
Her neyi seviyorsan onu yap.
Sık sık yap.
Bir şet hoşuna gitmiyorsa, değiştir.
İşinden mutlu değilsen, bırak.
Eğer hayatının aşkını arıyorsan, dur;
Gerçekten gönülden sevdiğin şeyleri yapmaya
başladığında o seni bekliyor olacak
Aşırı analiz etmeyi bırak
Hayat basittir
Bütün duygular güzeldir
Bir şeyler yerken her bir lokma için şükret
Zihnini, kollarını ve kalbini yeni şeylere ve
insanlara aç.
Farklılıklarımızdır bizi birleştiren
İlk karşılaştığın kişiye tutkusunun ne olduğunu sor
Ve onunla hayatına ilham olan hayalini paylaş
Sık sık seyahat et
Kaybolmak kendini bulmana yardımcı olacaktır
Bazı fırsatlar hayatta sadece bir defa gelir
Geldiğinde onları yakala
Hayat; tanıştığın insanlar ve birlikte
yarattıklarınızla alakalıdır
O zaman kabuğundan çık ve
yaratmaya başla.
Hayat kısa
Hayalini yaşa
Ve tutkularını giyin

Holstee Manisfestosu

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Suyla Oynayan Çocuklar…Günün Fotosu…14/08/2016

suyla-oynayan-c3a7ocuklar1[1]

Miles Davisin Water Babies Albümüne Selam Olsun…

Günün Fotosu kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Mide Yanmasına Son…

13770268_10157153493300557_6991005309602169170_n[1]

Mideniz yanıyorsa; hemen kabuğu soyulmuş bir elma veya bir taze salatalık yiyin. Kısa sürede yanma hissinin geçtiğini göreceksiniz…

Sağlıkla kal sayfasından alınmıştır

Bitki Alemi kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »