Ben insanı toparladım, dünya da toparlandı…

nasa-dan-kiyamet-senaryolarina-cevap-dunya-2012-de-yok-olmayacak[1]

 

Çok zor geçen bir hafta sonundan sonra koltuğuna oturup biriktirdiği gazeteleri okumak istiyordu. Oysa küçük oğlunun başka planları vardı. O da yeni başladığı okulundan bunalmış babası ile parka gitmek için babayı zorluyordu.

Sonunda baba üzerinde dünya haritası bulunan büyük bir gazete sayfasını gazeteden kopardı, haritayı küçük parçalar halinde yırttı ve basit bir puzzle hazırladı ve sonra da oğluna dönerek;

“Tamam bu parçaları bir araya getir dünya haritasını tekrar toparla, bunu göreyim hemen parka gideceğiz” dedi. Çocuk halının üzerinde işe koyulduğunda baba en azından bir bir buçuk saat kazandığını düşünerek gazetelerine döndü.

Oysa tam tamına 10 dakika sonra çocuk parçaları doğru bir şekilde birleştirmişti bile. Adam şaşkın;

“daha ilk haftadan Coğrafya öğrenmeye başladınız mı ?” diye sordu. Çocuk hemen cevap verdi;

“Hayır, yırttığın sayfanın arkasında bir insan resmi vardı ben insanı toparladım, dünya da toparlandı” dedi.

——–

Coelho ustadan alıntı bu hikaye çok şey ifade ediyor. Hiç bir şeyi eksiltmeden ve hiç bir şey eklemeden gereği yapılır ise insan da dünya da tamamlanır.

Aslında hem bu hafta için hem de öyküyü yorumlamaya yönelik yazacak çok şey var ama düşünceleri sınırlamamak gerekiyor. “İnsan” ı hatırlamak yeter.

Dünyayı bu kadar eşsiz yapan “insan”dır.

(Vaethanan)

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

KENDİMİZE OYNADIĞIMIZ OYUNLAR

Bulutlar_ve_gzel_gkyz_HD_duvar_kad[1]

 

Hayatımızın en çok şikayet ettiğimiz alanlarına bir bakalım. Hani o hep düzeltmeye çalıştığımız, elimizden gelen her şeyi yaptığımız, karşımızdakileri değiştirmek için yıllardır çabaladığımız ama hiçbir sonuç alamadığımız ve devamlı şikayet ettiğimiz durumlara bir göz atalım.

Çok çaresiz gözüküyor değil mi ?

Oysa her şeyi denediniz. Peki neden çözüme gidemiyorsunuz ?

Şimdi lütfen kendinize karşı çok ‪dürüst olun.

Bütün maskelerinizi kaldırın ve içtenlikle kendinize sorun. Şikayet ettiğim durumlar aslında benim yarattığım ve onlardan beslendiğim durumlar mı? Yani aslında şikayet ettiğim durumları ben kendi gücümü bulmak,başardığımı ve sorunları halledebildiğimi ‪görmek ve bundan dolayı kendimi iyi ‪hissetmek için mi yaratıyorum?

Örneğin karşımdakinin güçsüzlüğü benim kendimi güçlü hissetmemi mi sağlıyor?

O zaman çevremde güçsüz insanlara ihtiyacım var demektir. Ya da herkesin benden çözüm beklediğinden şikayet etsem de aslında bu olaylara çözüm getirerek başkalarının takdirini kazanmak kendimi iyi mi hissettiriyor? O zaman çevremde çözüm bulamayan insanlara ihtiyacım var demektir. Evliliğin/işin zorluğundan şikayet ederek aslında böyle bir evliliği/işi yürütebiliyor olduğumu ispatlamak ve bundan dolayı çevremden takdir almak benim gururumu mu okşuyor? O zaman zor işlere ve zor insanlara ihtiyacım vardır. Bütün sorumluluğun tek başına omuzlarımda olduğundan şikayet edip aslında herkese her şeyi tek başıma becerebildiğimi mi ispatlamaya çalışıyorum?

O zaman hayatımda zor ve tek başıma olacağım durumların yaratılmasına ihtiyacım vardır. Etrafımda hep sorunlu insanlar olduğundan şikayet edip aslında herkese bu sorunlu insanlarla geçinebildiğim için ne kadar uyumlu olduğumu mu göstermeye çalışıyorum? O zaman çevremde sorunlu insanlar olmalıdır. Bu örnekleri daha da çoğaltabiliriz. Burada görmeniz gereken şey aslında kendinizi daha iyi hissetmek için kendinize oynadığınız oyunlardır. Bu oyunları da aslında hiç memnun değilmişsiniz, istemiyormuşsunuz da mecburmuşsunuz gibi oynamanız ve çoğu zaman da oyunu unutup gerçekmiş gibi yaşamanız. Bu örneklerdeki bizi iyi hissettiren durumları deneyimleyebilmemiz için etrafımıza güçsüz, çözüm bulamayan, anlaşması zor, uyumsuz insanlar çekmeye ihtiyacımız vardır ki kendimizin güçlü, çözüm bulabilen, herkesle kolay anlaşan yanımızı deneyimleyip , her defasında başardığımızı görüp kendimizin ve çevremizdekilerin takdirini kazanalım ve bütün bu zorlukların içinde dahi çok iyi hissedelim. Bu arada da yaşadığımız her durumdan şikayet edip enerjimizi bize bu zorlukları yaşatan kişileri değiştirmeye adayarak ömrünüzü geçiririz. Hayatımızda yarattığımız her durum bizim eserimizdir.

Hayatımızın içinde olan her olay ve kişi tesadüf değildir. Kendiliklerinden gelmezler. Biz kendimizi deneyimlemek için bu şartları hayatımıza çekeriz. Bu farkındalıkla yaşayanlarımız şikayet etmek yerine olayın dışına çıkıp bu olayın içindeki gerçek rolümüzü görüp şartları seçimlerimizle değiştirme gücüne sahip oluruz. Esas güç budur. Diğerlerimiz ise sadece bulundukları durumlardan şikayet ederek , karşımızdakileri suçlayarak, kendi yarattığımız hayatın sorumluluğunu kabul etmeyerek mutsuz bir ömür geçirebiliriz. Bu oyunun farkına vardığınız anda kendinizi güçlü hissetmek için artık bu oyuna devam etmenin bir anlamı olmadığını kavrarsınız.‪ Enerjinizi başkalarını değiştirmeye adamaktan çekip , tek değiştirebileceğiniz kendinize çevirirsiniz. Fakat her şeyden önce kendinize dürüst olmanız gerekir. Yukarıdaki sorulara açık yüreklilikle cevap vermeniz gerekir. O zaman görünenin aslından çok farklı olduğunu kavrarsınız. Her olayın, durumun sizin yarattığınız bir senaryo olduğunu görürsünüz. Lütfen başkalarını değiştirmeye çalışarak ömrünüzü harcamayın. Onlar sizin yazdığınız senaryoda rollerini çok iyi oynayan oyunculardır.

Memnun değil misiniz ?

O zaman senaryoyu değiştirin, baştan yazın. Başkalarına harcayacağınız enerjiyi kendi hayatınızın sorumluluğunu almada ve istediğiniz gibi yönlendirmede kullanın. Hayat bir oyun sahnesi . Neyi , nasıl ve kimlerle oynamak istiyorsunuz siz ona karar verin. Ancak ne oynadığınızı unutmadan ve ‪dürüstçe….

* Violet Alalof

Kozmik Enerji Şifa Öğretisi Magister Şehnaz Demir sayfasından

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. 2 Comments »

Bir Trafik Kazasıyla Hayatı Değişen Melody Gardot…

2003 Kasım ayında, Philadelphia’da bisiklete binerken bir jipin çarpması sonucu omuriliğinde oluşan hasarlar, iki yerden kırılan leğen kemiği ve geçirdiği beyin travması göz önünde bulundurulduğunda Melody’nin aslında yaşaması bile bir mucize olarak değerlendirilebilir. Geçici hafıza kayıpları, sese ve ışığa karşı aşırı hassasiyet de bu kazadan Melody Gardot’ya yadigâr kalmış. Geçirdiği tedavi süreci ise hayatının  tamamen değişmesi için  gerekli olan bir süreçmiş adeta. 19 yaşında, hayatı sil baştan öğrenmeye başlayan Melody Gardot, doktorunun müziğe olan yeteğini keşfetmesi ile 9 yaşından beri merak duyduğu müziği farklı bir boyuta taşımış. Hastanedeki tedavisi süresince gitar çalmayı öğrenmiş ve şarkı yazmaya başlamış. İlk kayıtlarını ise doktorunun tavsiyesi sonucu hastane odasında kendi kendine yapmaya başlamış.

Uzun bir süre psikoterapisti eşliğinde ve kalçasındaki ağrıları azaltmaya yarayan bir cihazla yaşayan Melody Gardot, daha sonra bir arkadaşının önerdiği makrobiyotik yemek tarifleri içeren kitapla tanışmış. Bu, hayatını kolaylaştıran ikinci öğe haline gelmiş. Mutfakta yemek yapmanın ve bu tahıllı gıdalarla beslenmenin de ağrılarının geçmesi üzerinde büyük etkisi olduğunu belirten Gardot, bu sürecin zihinsel olarak kendisine çok iyi geldiğini, rahatladığını ve daha rahat uyuyabildiğini belirtiyor.

None O günlere dönüp baktığında, müziğin kendisi için tam bir terapi olduğunu vurgulayan Melody’nin sıcak ve yalın yorumu, dinleyenleri eski zamanların blues, caz ve akustik folk müzikleri arasında eşsiz bir yolculuğa çıkartıyor. Müziğinde Judy Garland, Janis Joplin, Miles Davis, Duke Ellington, Stan Getz ve George Gershwin gibi isimlerden esinlenen ünlü şarkıcı

Ortaya Karışık kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

İki Medeni İnsan Gibi Konuşup Ayrıldık Erkut’la…

IMG_2416

Karikatür kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Bizim karşımıza daima birileri veya bir şeyler aracılığı ile kendimizi tanımamız, hatalarımızı görmemiz ve düzeltebilmemiz için ortamlar yaratıyor.

ayna_tuttum[1]

 

Bizim karşımıza daima birileri veya bir şeyler aracılığı ile kendimizi tanımamız, hatalarımızı görmemiz ve düzeltebilmemiz için ortamlar yaratıyor. Ve biz farkındalığımızı geliştirip de, o yönlerimizi düzelttiğimizde, arınıyoruz, arındırmamız gereken diğer yönlerimize yöneltiliyoruz…

Kişiler ve çevremiz sürekli bir değişim içerisinde. Bunun nedeni kendi egosal yönlerimizi tanıyıp o yönlerimizi dönüştürdükçe, o yönümüzün yansıtmasına ihtiyacı olan kişiler bizden o yansımayı alamayacakları için uzaklaşıyorlar. Biz de başkalarından o dönüşmüş yönümüze ait bir yansımayı bir daha görmüyoruz.

Aynaları nasıl kullanabiliriz?

Diyelim ki birisi ile tartışıyorsunuz ve o kişi sizi adil olmamakla suçluyor. Durun ve içinize bakın. Sonra şu analizi yapın:

Bir kere adil olmayan, sizi adil olmamakla suçlayan kişidir. Onun yargısı tamamen ona aittir. Ancak, sizde ona, onun adil olmayan yönünü gösterecek kadar arınmamış bir yan var demektir.

Peki o yanınız veya yanlarınız neler olabilir? Bu suçlamayı duyduğunuz zaman içinizde oluşan hisse bakın.

Size saldırıldığı hissinde misiniz? Saldırgan bir yanınız var.

Aşağılandığınız hissine mi sahipsiniz? Başkalarını aşağılayan bir yanınız var ve aynı zamanda kendinizi aşağıladığınız bir yanınız var.

Sadece size yönelmiş bir öfke mi hissediyorsunuz? Öfkenizi dindirememiş ve hala zaman zaman öfkenizin esiri olabiliyorsunuz demektir.

Karşınızdakinin sizden korktuğu hissine mi kapıldınız, ya da bu suçlamadan dolayı korktunuz mu? Hala ayıklanamamış korkularınız var demektir…

Ya da gerçekten tam olarak adil olmadığınızı mı hissettiniz, gerçekten adil değilsiniz demektir…

Kendinize ait tesbit ettiklerinizi tek tek dingin bir anınızda düşünün.

Ben neden korkuyorum? Bunun yanıtını içinizden alana kadar ister meditasyon, ister eskilerin söylediği gibi tefekkür halinde içinize yönelin.

Bu arada sistemin size vereceği ipuçlarını kaçırmamaya çalışın. Televizyonda izlediğiniz bir şey, ilan panolarında okuyacağınız bir kelime, gazetede okuyacağınız bir haber, bir arkadaşınızın gelip size anlatacağı bir olay, hikaye vs…

Bunların hepsi size sizin neden korktuğunuzu tanımlamaya çalışacaktır. Çok ilgisiz bir şekilde karanlıktan korkuyor olduğunuz bile çıkabilir ortaya.

Bulduğunuz o yönünüzü kabul edin. Ben bütün bunlarla bir bütünüm diyin. Asla kendinizi suçlamayın, yargılamayın, cezalandırmayın.

Kendinizi yargılamanız, Tanrıyı yargılamak gibidir. Neden diyecek olursanız, bizler Tanrının “Size nefesimden üfledim” dediği varlıklarız.

Aslında özümüz mükemmel. Dualite ortamında deneyimlemek üzere yaşadıklarımız ve sergilediğimiz davranışlarımız var.

Arınmamışlıklarımız nedeni ile sergilediğimiz davranışlarımız da var. Bunlar suçlanması gereken değil, sadece fark edilerek dönüştürülmesi gereken yönlerimiz. Kendimizi yargılayıp, kendi kendimizi içsel olarak öyle çok cezalandırırız ki, dönüşümü gerçekleştiremez, o farkındalığı yaşayamayız.

İşte o zaman esas hatayı yapmış oluyoruz. Çünkü aslında bize tam olarak ait olmayan bir yönü, sanki bizmişiz
Oysa Tanrısal öz varlığımızda bilelim ki o yok. O sadece şu ana ait, dualiteye ait deneyimlediğimiz bir parça.

Yargılamayın, dönüştürün. Sevgiyle kendinizi bağışlayın. Bu belki de yapması en zor şey ama kendinizi bu yönünüzden dolayı sevgi ile kucaklayın ve bağışlayın. Ve artık bunun çözülmesini talep edin . Seçimim artık bu değil diyin. Gereken değişimin gerçekleşmesini talep edin. Bir kaç gün süre ile bu yönünüz üzerinde dinginlik ile dalgalanın, sevgiye geçmeye odaklanın. Bir süre sonra bu konuda son bir deneyim yaşayabilirsiniz. Örneğin aniden karanlıkta kalmak gibi. Artık korkmadığınızı ve karanlıktan korkmanın seçiminiz olmadığını göstermek durumunda kalabilirsiniz. Sınavı ilk seferinde veremeseniz bile, veremediğinizin farkında olmak ve dönüşüm için niyetinizi tekrarlamak süreç tamamlanana kadar sizi yönlendirecektir.

Sonunda sınavı verdiğinizi ve başka hiç bir deneyim ile aynı hissi yaşamadığınızı gözlemleyeceksiniz.

İşte özgürlük anı…

Unutmayın;

“Kendi içinizdeki olumsuz bir durumun farkına varmanız, başarısız olduğunuz anlamına gelmez; tam aksine başarılı olduğunuz anlamına gelir.”

* Eckhart Tolle

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Kim Bu Karı?

IMG_2417

Karikatür kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Genesis-Yeryüzüne Aşkın Fotoğrafları…19/08/2016… Günün Kitabı…

salgado_genesis_fo_gb_3d_05767_1503121803_id_908334[1]

Günün Fotosu kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Bugün yargılamayacağım….

en-yeni-çiçek-resimleri[1]

 

Hiç kendinize bir gün, yanlızca tek bir gün boyunca hiç kimseyi yargılamama ve herkesi olduğu gibi kabul etme fırsatı verdiniz mi?
… Çoğumuz bunu yapmanın çok zor olduğunu düşünürüz.
Birisini yargılamadan, bırakalım koca bir günü birkaç dakika geçirmek bile pek ender raslanan bir durumdur.
Üzerinde azıcık düşünürsek, ne kadar sık kendimizi ve başkalarını yargıladığımızı fark ederek dehşete kapılırız.
Yargılayıcı olmaya son vermenin olanaksız olduğunu bile düşündüğümüz olur.
Oysa gerekli olan yargılayıcı olmaktan vazgeçmeye istekli olmak ve mükemmeliyetçilik anlayışından uzak durmaktır.
Çoğumuz dar görüşlülük diyebileceğimiz bir kusuru vardır; insanları bir bütün olarak göremeyiz.
Karşımızdaki insanını tek bir özelliğine takılır.
ve bu yalıtılmış özelliği de hatalı buluruz.
Buna şaşırmamalı; hepimiz yapıcı eleştiri adı altında tebdili kıyafet etmiş yanlış buluculuğu öne çıkaran okul ve ev ortamlarında yetiştirildik.
Kendimiz, aynı hatayı eşlerimiz, çocuklarımız, arkadaşlarımız ve hatta tesadüfen tanıştığımız insanlara karşı işlerken yakaladığımızda, zihnimizi yatıştırmanın, düşüncelerimizi tahlil etmenin ve yanlış buluculuğun geçmiş deneyimlerimizin sonuçlarından kaynaklandığını bilince çıkarmanın pek çok yararı olurdu.
Geçmişten kalma kötü bir alışkanlık olan başkalarını değerlendirmek ve karşı değerlendirmeyi davet etmek, en iyi koşullarda şartlı sevgiyi, kötüsünde ise korkuya yol açar.
Sevgi kaşifliği kararımızı pekiştirdiğimizde insanların iyi yanları üzerinde yoğunlaşmak ve zaaflarını bağışlamak kolaylaşacaktır.
Ancak bu anlayışı kendimiz dahil herkese eşit olarak uygulamalıyız ki istisnasız bütün insanları ve kendimizi sevgiyle görmeyi başaralım.
Yargılamamak, korkudan kurtulmanın ve sevgiyi hissetmenin başka bir yoludur.
Başkalarını yargılamamayı ve oldukları gibi kabul etmeyi öğrendiğinizde, kendimizi de olduğumuz gibi kabul etmeyi öğrenmiş oluruz.
Düşündüğümüz, söylediğimiz ya da yaptığımız her şey bir bumerang gibi bize geri döner.
Yargılarımız, eleştiri, hiddet ve diğer saldırı biçimleri halini aldığında bize geri döner.
Yargıda bulunmaktan kaçındığımızda ve insanlara yanlızca sevgiyle yaklaştığımızda geriye gelen de sevgi olur.

Gerald JAMPOLSKY –

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Üç Değerli Nasihat…

beyaz guvercin resmi-6[1]

Küçük Ali yakaladığı güvercini kesmek üzere yere yatırmıştı. Bıçağını çıkarırken güvercin yalvardı:
— Benim etimden sana bir fayda gelmez. Ama edeceğim nasihattan çok fayda gelir. Beni bırak da sana çok değerli üç nasihat vereyim.
Ali bun.a razı oldu. Güvercini bıraktı. Güvercin sevinçle uçup karşısındaki bir ağaca kondu. Başladı nasihatlarını sıralamaya:
— Elinden bir fırsat kaçırırsan ah vah edip durma. Geçiver.
— Zahmeti çok az ama mükâfatı çok bol şey vadederlerse hemen inanma, düşünmeye başla.
Güvercin bundan sonra şöyle dedi:
— Ey aptal, beni neden bıraktın? Halbuki benim midemde iki kilo ağırlığında kocaman bir elmas vardı, eğer beni hemen şuracıkta kesip alsaydın, dünyanın en zengin adamı olurdun.
Ali bunu duyunca öyle bir pişman oldu ki, neredeyse düşüp bayılacaktı. Kendini güç belâ tutup güvercine sordu:
— Söyle bakalım üçüncü nasihatin nedir?
Güvercin kanatlarını çırparak şöyle dedi:
— Sana söyleyecek bir şeyim kalmadı. Çünkü sen önce söylediklerimi tutmadın, daha ne söyleyeyim.
Gurk gurk öttükten sora devam etti:
— Ben sana bir fırsat kaçırırsan çok üzülme dedim. Ama üzüldün. Karnımda mücevher olduğunu söylediğimde az daha bayılacaktın. Tekrar öttü ve güldü:
— Az zahmetle çok şey vaad ederlerse ona da inanma, demiştim. Midemde iki kiloluk elmas olduğunu söyleyince hemen inandın, hiç düşünmedin. Halbuki benim ağırlığım ne ki midemde iki kilo mücevher bulunsun!
— Güvercin pır diye uçtu. Ali de orada düşünceye daldı. Güvercin haklıydı. İnsan her söze kanmamalı, her şeyi inceden inceye ölçüp biçmeliydi.

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Öyle bir hayat yaşadım ki cenneti de gördüm, cehennemi de.Öyle bir aşk yaşadım ki tutkuyu da gördüm, pes etmeyi de.

images[4]

 

HAYAT…

Gidene kal demeyeceksin. ..

Gidene kal demek zavallılara,

Kalana git demek terbiyesizlere,

Dönmeyene dön demek acizlere,

Hak edene git demek asillere yaraşır.

Hiç kimseye hak ettiğinden fazla değer verme, yoksa…

değersiz hep sen olursun…

Düşün Kim üzebilir seni, senden başka?

Kim doldurabilir içindeki boşluğu, sen istemezsen?

Kim mutlu edebilir seni, sen hazır değilsen?

Kim yıkar, yıpratır, sen izin vermezsen?

Kim sever seni, sen kendini sevmezsen?

Her şey sende başlar, sende biter…

Yeter ki yürekli ol, tükenme, tüketme, tükettirme içindeki yaşam sevgisini…

Öyle bir hayat yaşadım ki cenneti de gördüm, cehennemi de.

Öyle bir aşk yaşadım ki tutkuyu da gördüm, pes etmeyi de.

Bazıları seyrederken hayatı en önden, kendimi bir sahnede buldum

Oynadım. Öyle bir rol vermişlerdi ki okudum okudum anlamadım.

Kendi kendime konuştum bazan evimde, hem kızdım hem güldüm halime

Sonra dedim ki söz ver kendine;

Denizleri seviyorsan, dalgaları da seveceksin,

Sevilmek istiyorsan, önce sevmeyi bileceksin,

Uçmayı biliyorsan, düşmeyi de bileceksin,

Korkarak yaşıyorsan, yalnızca hayatı seyredeceksin.

Öyle hayat yaşadım ki son yolculukları erken tanıdım.

Öyle değerliymiş ki zaman, Hep acele etmem bundan.

Anladım.

F. NIETSZCHE (1844-1900)

BİZ KİMDİK BİLİYOR MUSUNUZ…???

14064313_170601943368742_2629485958389443776_n[1]

Kesme şekeri ilk gördüğümüzde, buna nasıl şekil vermişlerde böyle olmuş diye heyecanlanan çocuklardık biz.

Bir gün benim de bir uçan balonum olsa diye hayaller kurarak uykulara dalan, hüzünlü çocuklardık biz.

Karnemize zayıf düşürdüğümüzde, ailemize bunu nasıl izah edeceğiz diye yüzü kızaran çocuklardık biz.

Semt pazarlarına akşama doğru fiyatlar ucuzlar diye karanlık çöktüğü anda giden, zorluğu bilen çocuklardık biz.

Ahizeli telefonlara kimin aradığını bilmeden, herkesten önce ilk alo’yu diyebilmek için koşan, telaşlı çocuklardık biz.

Siyah beyaz televizyonlar ile gördüklerimizin rengini hayal eden, yayın bitince okunan İstiklal Marşımızı duyduğumuz an’da yattığımız yerden ayağa kalkıp saygı duruşu yapan, onurlu çocuklardık biz.

Doğum günlerimizde kendisine kitap armağan edilen, gazetelerden günlerce kupon biriktirilerek sahip olduğumuz temel britannica, meydan larousse, gelişim hachette gibi merak ettiklerimizi öğrenmeye çalışan ansiklopedi çocuklarıydık biz.

Uzaktan kumandalı televizyonla ilk tanışmamızda oturduğumuz yerden sadece 3-5 kanalı değiştirebildiğimiz halde mutlu olan, mütevazı çocuklardık biz.

Belediye otobüslerinde, hamile ile yaşlı teyze ve amcaları gördüğümüzde yerimizi onlara vermek için ayağa kalkan, merhametli çocuklardık biz.

Bayramlarda bizleri lavabo pompası gibi öpen teyzelerin verdiği mendilleri, harçlık veren amcaları, dedeleri özleyen, kazandığımız paraları atari salonlarında, gençlik parkındaki çarpışan otolara binerek harcayan çocuklardık biz.

Kışın soğuklarında pekmez ile tahini karıp yiyen, üşümemek için içimize yünlü içlik giyen, garip çocuklardık biz.

Sokaklarda gazoz kapağı toplayıp, sigara paketlerinden, mektup pullarından koleksiyon yapan, akşam ezanı okundu mu, dayak yememek için evlere koşan çocuklardık biz.

Sütü bakkaldan alamayıp, hafta sonları mahallenin sütçüsünü elimizde tencerelerle bekleyen, sonra o sütü kaynatıp üzerindeki kaymağı afiyetle yiyen, komşudan aldığımız maya ile o sütün sobanın yanında yoğurt olmasını bekleyen, sabırlı çocuklardık biz.

Kışlık kazaklarımızı güveler yemesin diye bolca naftalinleyip valizlerde eşyalarını saklayan, umutlu çocuklardık biz.

Komşu apartmanların meyve ağaçlarına gizlice çıkan, dalından meyve yemenin zevkini çıkartan ama yaptığıyla da utanan, içinde “Allah” korkusu olan çocuklardık biz.

Bizden bir yaş dahi büyüklerimize abi, abla diyecek kadar saygılı olan çocuklardık biz.

Mahallemizde kızlarla erkeklerle toplaşıp yakan top, yedi kiremit oynayan, küfür etmeyi bilmeyen, centilmen çocuklardık biz.

Evde çorba diye sadece tarhana çorbası içen, dışarıda domates çorbasının üstüne kaşar serpildiğini gördüğünde sündüre sündüre o çorbayı içmeyi beceremeyen, masum çocuklardık biz.

Çikolatanın tadını bayramdan bayrama bilen, pötibör bisküvi arasına sade lokumu bastırıp pasta niyetine afiyetle yiyen, mutlu çocuklardık biz.

Mahallemizden geçen macuncu, simitçi, pamuk ve elma şeker satıcılarını gördüğümüzde heyecanlanan, yokluğu bilen çocuklardık biz.

Siyah önlükleri, beyaz yakaları olan, sabahları okulda andımızı bağıra bağıra söyleyen, vatansever çocuklardık biz.

Daha sizlere ne söyleyeyim,

Bizlerin o tatlı ve telaşlı heyecanlarından şimdi ne kaldı geriye..

Bu zamane çocukları ileride kendi çocuklarına acaba hangi hikâyelerini anlatacaklar.

Aslında bizler çok şanslı ve çok mutluyduk!..

İnşallah, çocuklarımızın da mutlu olacağı,

Bize öğretilen maddi ve manevi değerlerin hiç unutulmayacağı bir yaşamları olsun..

Bir gün bu dünyadan ansızın gidersem ya da,

Bugün parkta gördüğüm yaşlı amcaya sorulan soru,

Yaşlandığımda bana da sorulursa ve ben bu yaşadıklarımı,

Yaşlılığın vermiş olduğu yorgunluk ve hüzün ile unutur, hatırlayamazsam,

Beni affedin olur mu?..

Bu yazdıklarımı okuyun ve bizleri biraz hissedin..

İşte biz böyleydik zamane çocukları!..
Cevdet Gökhan TÜZÜN

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. 1 Comment »

1950’li yılların İstanbul’u Ara Güler’in objektifinden böyle görünüyordu

Time-Life dergisinden Magnum ajansa kadar dünyanın en önemli kuruluşlarında çalıştı. Dali’yi de çekti, İndira Gandhi’yi de, Hitchcock’u da… 1928 yılında İstanbul’da doğan dünyaca ünlü Ara Güler bir fotoğrafçı için “resim bilecek, müzik bilecek, tiyatrodan anlayacak, çok okuyacak, anında karar verebilecek, yani çok zeki olacak…” diyor.

Şimdiye dek 56 kitabı yayınlanan usta fotoğrafçı verdiği bir röportajda56 kitap yapan adamı döverler be! Olur mu 56 kitap ama fotoğrafta olur neden? Her an değişen bir şeyin karşısındasın ve ondan bir şey yakalıyorsun. Bunları yan yana getirdiğin zaman yeni bir dünya oluşturuyorsun, bu oluşturduğun dünya senin dünyan oluyor. Ve sen onu mecburen seviyorsun zaten.” derken kendisinden fotoğrafı tanımlaması istendiğinde şu cevabı veriyor: “Fotoğraf bir kere sanat falan değildir. Fotoğraf görülen bir şeyin zapta kayda geçmesidir. Fotoğraf meselesi bir arşiv meselesidir. Arşiv; kaybolmasın, yitmesin, bitmesin, gene bakayım, gene göreyim diye. Onun için fotoğraf bir alettir, makinedir onunla hayatı yakalarsın hayatı yakalamak da arşiv yapmandan çok daha mühimdir. Bir arşiv bir dünyayı getirir. Fotoğraf makinesinin icadı bunun içindir.

Ara Güler’in 1950’li, 60’lı yıllardan başlayarak sıkça karelediği İstanbul‘un fotoğraflarını Magnum’un arşivinden derledik. O çok özel perspektifinden şimdilerde koşturarak geçtiğimiz sokakların 50 yıl önceki halini birlikte yavaş yavaş seyreyleyelim istedik. Buyrunuz…

1950 kumkapi balikci ara guler nolmus

1974 istanbul zeyrek ara guler nolmus

istanbul sokaklari 1965 ara guler nolmus

1966 istanbul sokaklari ara guler nolmus

1971 eminonu ara guler istanbul nolmus

1970 zeyrek istanbul ara guler nolmus

1970 uskudar istanbul ara guler nolmus

1965 ara guler acik hava balikcilari nolmus

1958 istanbul ara guler nolmus 123

1958 ara guler istanbul nolmus

TURKEY. 1958. Barges and ferry-boats in the Golden-Horn

salep 1957

halic 1957

beykoz 1957

1956 unkapani komur

1956 yolcu

galatasaray 1960

1959 tophane sarhos

eminonu 1959

1958

1958 sdsdd

tepebasi eczane 1958

edirnekapi 1962

beyoglu 1962

suleymaniye cami 1962

1964 arkeoloji muzesi

istanbul 1968 ara

yedikule 1968

istanbul 1971

rumeli hisari 1973

istanbul 1979

cagaloglu 1976

istanbul 1986 1

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. 1 Comment »

Bu Sorunu Çözmeden Hiçbir Yere Gitmiyoruz Beyefendi..

13900247_1065000250234395_600791458248800435_n[1]

Karikatür kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Herkes Kendi Dünyasında… Günün Fotosu…18/08/2016…

13912798_1065492193518534_7948013582396068989_n[1]

Günün Fotosu kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

50 Yaşında Daha Mutlu Olmak İçin 30 Yaşındayken Yapman Gereken 20 Şey

 

Bir soru cevap platformunda 50 yaş üzerindeki insanlara, 20 yıl öncesine dönseniz yaşam şeklinizde neleri değiştirmek isterdiniz diye soruldu ve aşağıdaki 20 şey ortaya çıktı. Eğer yaşınız 30 veya civarında ise şimdiden bu maddeleri uygulamaya başlamakta fayda var, çok geç olmadan.

 

1. Sigara içiyorsan mutlaka bırak.5f73e3f52d6ccb8eec458f7a0c19f534_650x

 

2. Sağlıklı beslen. Fast Food ve abur cubur yemekten mümkün olduğunca uzak dur. b65db1f2ab6a31791156f8ecbe227692_650x

3. Aile ilişkilerine önem ver, sevdiğin insanlara ilgi göster. Onlarla geçireceğin zamanlar gittikçe azalıyor.bfdce0eba35e758584ef317b56d80308_650x

4. Korunmasız olarak güneş ışınlarına maruz kalma. Vücut sağlığın için bu çok ama çok önemli.b18e9e99c8ad570128ee51dcd67ab535_650x

5. Spor yapmıyorsan, düzenli spor yapmaya başla. Spor yapmak bir çok hastalığı başlamadan önler.7aed4e51b275f62abc8dbf7385564eee

6. Para biriktirmeye başla. Az da olsa, birikim yapmaya başla ki hayatın sürprizlerine hazırlıklı ol.e407f3d375aa535eedd13ef96be78bd6_650x

7. Sahip olduklarınla mutlu olmayı öğren, mutlu olmayı erteleme ve bir koşula bağlama.eb379aa0819593b43526c42dbb08153f_650x

8. Hayat hedeflerini erteleme, yapılacaklar listeni şimdiden eritmeye çalış, listen sürekli kalabalıklaşmasın.d48092bb7ef3dd70453cb1c60c700a2d_650x

9. Uykuna dikkat et, sağlığın için bu çok önemli.b7899471453d1501e5590a6a97f229c1

10. Diş sağlığına önem ver yoksa ilerde büyük diş sorunları yaşayabilirsin.901eb295c34ba368c27d578b4d9307f5_650x

11. Birşeyler biriktirmek yerine bol bol “Anı” biriktir. Gençken yapmadıkların için pişmanlık duyma.f5e96b55a269dab0d8e64bda0f193f63_650x

12. Karşılık beklemeden bir şeyler yap. Fiziksel ve mental sağlığın yerindeyken, küçük de olsa insanlığa katkı yapmaya çalış.e58e4d33e9c501f5df96775a3868e361_650x

13. Meraklı ol, keşifler yap.80975dd0fdb1d116f8c249bd8baa272f_650x

14. Yılda en az 10 kitap oku. (gözlerin hala sağlıklıyken 🙂1dd2344672b67f6be8a014e18d30b278_650x

15. Mümkün olduğunca seyahat et.dcbdbe8238f7e0fa23de08e561e8a9f6_650x

16. Meditasyon yapmayı öğren. Bu yaşlarda ruhsal dinginliğe ihtiyacın olacak, gereksiz konularla kafanı yormamalısın.6954e77d4412d46d1d2fbd27c0d93451_650x

17. Kendini başkalarıyla karşılaştırmaktan vazgeç. Sen “sensin” bunu kabullen.1874a65a36b83bc3e311a07742e3c6c2_650x

18. Henüz başlamadıysan günlük yazmaya başla. Düşüncelerini, yaşadıklarını herşeyi yaz. Yazdıkların seni ayakta tutar, gelecekte hatırlayamayacağın bir çok detayı hatırlamana yardımcı olur.1be31e73c42564bdde1026a18918e3af_650x

19. Barınma ihtiyacını mutlaka genç yaşındayken gider örneğin bir ev satın al. 5aedcab779742bf832e2010646c000f7_650x

20. İyi arkadaşlıklar kur, uzun sürecek dostluklar olsun. 173f6337e5aa842f511f55cb3b6cd596_650x

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »