![imagesgd6eiz65[1]](https://anetteinselberg.com/wp-content/uploads/2015/04/imagesgd6eiz651.jpg?w=780)
Erkek arkadaşını ilişkin boyunca seversin, güvenirsin, özelini paylaşırsın, derdini dinlersin, ilişki bitince de dokuz kat yabancıdan fazla yabancı olur ya hiç alışamıyorum bu duruma ama başka çaresi de kalmıyor insanın.
Geçen gün bir yazı okudum: Eski erkek arkadaşıyla arkadaş kalanlar ya birbirlerini hiç sevmemişlerdir ya da biri hala barışma umudu taşıyordur ondan diyordu. Doğrusu katılmamak elde değil.
O aşktan, o tutkudan sonra medeni şekilde selamlaşmayı bir yere bırakıyorum ama “aaa ne güzel yeni kız arkadaşın mı var çok sevindim” yalanını sallayacağıma, bir miktar (aşkının boyutuna göre) yaram sızlayacağına hiç görüşmem daha iyi. Daha iyi tabi daha iyi olmasına da dünya çok küçük, mutlaka bir yerlerde hatta hiç ummadığın yerlerde karşılaşıyorsun (hele şimdi facebook varken hayli küçükJ).
Aslında bu karşılaşma anındaki duruma bakmadan önce ilişkinin nasıl bittiği ve kimin içinde kaldığı da önemli. Eğer ilişkiyi biz bitirdiysek ve içimiz de rahatsa, ne durumda ne ortamda karşılaşırsan karşılaş pek de sallamazsın. Buna “en rahat karşılaşma anı” denebilir.
Eğer ilişki ortada bitmişse, yani bazen sen, bazen o bitirmek istemişse, böyle kör topal da olsa bir müddet gitmişse, sonunda yine böyle ortada bitmişse, karşılaşma anı önemlidir. Yine o ortada durumun ilişkiye dönme şansı vardır. O yüzden iki taraf da yalnızsa, tekrar flörtleşmeler, cilveleşmeler, konuşmalar, yakınlaşmalar doğabilir. İlişki gene gel git doğasına geri dönebilir. Buna “umut vaat eden karşılaşma” diyoruz.
Fakat taraflardan biri hala tek diğeri ise yeniden çift olmuşsa, tek olan tarafın birkaç gün içinde hırsından çiftleşeceğine bahse girerim. Karşı tarafa da sık sık bu benden iyi mi, iyi halt ettin salak bakışı da atılacaktır.
İki tarafta çiftleşmişse, sen buldun ama bak ben de buldum karşılıklı nispeti rahatça yapılacaktır. Sonra gel git ilişkilerinin alışkanlığı gereği birkaç yazışma da beklemek gerekir bence. Buna ‘’bekle gör ne olacak karşılaşması’’ diyoruz.
Şimdi giderek zurnanın zort dediği yere geliyoruz. Biri diğeri için yanıp tutuşurken, hayatının merkezi haline getirmişken, ne dediyse yapıyorken karşı taraf bu tek hakim benim durumundan sıkılıp terk ettiyse eyvah ki ne eyvah.
Terk edilen taraf olur da bir ümit doğar diye, sürekli diğer tarafın karşısına çıkmaya çalışıp işleri önce bir güzel daha beter hale getirir. Sonra biraz kendi başına kalmayı becerip cidden tesadüf karşılaşırlarsa eyvah ki ne eyvah. Mutlaka terk eden koluna birini takmıştır. Diğeri bunu görünce yandım anam diye diye oradan kaçar. Gelsin sonra uykusuz geceler ağlamalar. Tekrar adamın peşine düşmeler, ne istersen yaparım ne olur bana dönler. Tabi ki boşuna çaba, boşuna perişanlık…
Bir de ayrılırken pişmanlıklar, keşkeler, şunu böyle yapaydım, bunu böyle yapaydım durumundakiler içinde aynı şeyler geçerli. Her karşılaşma hem sonuçsuz kalmaya, hem de yeni bir acı selini peşinden getirmekten başka hiçbir şeye yaramayacaktır. Buna ‘’ acıların kadınıyım karşılaşması’’ diyoruz.
O zaman ne yapıyoruz ayrıldıktan sonra sorunlu bir durumdaysak, kendimize yeni bir hayat, yeni bir arkadaş çevresi, yeni hobiler bulup kendimizi kurtarıyoruz. Naçizane benden söylemesi: Hayat sizin, acı çekmeyi seçmek sizin, yeniden hayata günaydın demek yine sizin kararınız…
Sağlıklı kararlar vermeniz dileğiyle,
Anette İnselberg
Mart 2015