Ve tüm bunların farkına varabiliyorsan, mutlusun demektir”.

imagesLWV1U5R9

Evini bir sohbet sonrası temizlemek için uğraşıyorsan;
Bir çok arkadaşın var demektir.
-Faturalarını ödeyebiliyorsan;
Bir işin var demektir.
-Pantolonun biraz sıkıyorsa;
Aç kalmıyorsun demektir.
-Gölgen seni izliyorsa;
Güneş ışığını görüyorsun demektir.
-Otobüsten indiğin yerden işyerine yolu uzun buluyorsan;
Yürüyebiliyorsun demektir.
-Yanındaki adamin sesinden rahatsız oluyorsan;
Duyuyorsun demektir.
-Camları silmen, çatıyı onarman gerekiyorsa;
bir evde yasiyorsun demektir.
-Doğalgaz faturan yüklü geliyorsa;
Isınıyorsun demektir.
-Yığınla yıkanacak ve ütülenecek çamaşırların varsa;
Yığınla giyeceğin var demektir.
-Çalar saatin sabahın köründe çalıyorsa;
Yaşıyorsun demektir.
“Ve tüm bunların farkına varabiliyorsan, mutlusun demektir”.

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Gün Ola Harmonika…

11136723_874196355977058_2357523714477134424_n[1]

Karikatür kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

İki Güneş Gördün Mü…

11149340_874365355960158_4124055639608439884_n[1]

Karikatür kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Çok Kritik Bir An: Eski Erkek Arkadaşla Karşılaşma Anı…

imagesgd6eiz65[1]

Erkek arkadaşını ilişkin boyunca seversin, güvenirsin, özelini paylaşırsın, derdini dinlersin, ilişki bitince de dokuz kat yabancıdan fazla yabancı olur ya hiç alışamıyorum bu duruma ama başka çaresi de kalmıyor insanın.

Geçen gün bir yazı okudum: Eski erkek arkadaşıyla arkadaş kalanlar ya birbirlerini hiç sevmemişlerdir ya da biri hala barışma umudu taşıyordur ondan diyordu. Doğrusu katılmamak elde değil.

O aşktan, o tutkudan sonra medeni şekilde selamlaşmayı bir yere bırakıyorum ama “aaa ne güzel yeni kız arkadaşın mı var çok sevindim” yalanını sallayacağıma, bir miktar (aşkının boyutuna göre) yaram sızlayacağına hiç görüşmem daha iyi. Daha iyi tabi daha iyi olmasına da dünya çok küçük, mutlaka bir yerlerde hatta hiç ummadığın yerlerde karşılaşıyorsun (hele şimdi facebook varken hayli küçükJ).

Aslında bu karşılaşma anındaki duruma bakmadan önce ilişkinin nasıl bittiği ve kimin içinde kaldığı da önemli. Eğer ilişkiyi biz bitirdiysek ve içimiz de rahatsa, ne durumda ne ortamda karşılaşırsan karşılaş pek de sallamazsın. Buna “en rahat karşılaşma anı” denebilir.

Eğer ilişki ortada bitmişse, yani bazen sen, bazen o bitirmek istemişse, böyle kör topal da olsa bir müddet gitmişse, sonunda yine böyle ortada bitmişse, karşılaşma anı önemlidir. Yine o ortada durumun ilişkiye dönme şansı vardır. O yüzden iki taraf da yalnızsa, tekrar flörtleşmeler, cilveleşmeler, konuşmalar, yakınlaşmalar doğabilir. İlişki gene gel git doğasına geri dönebilir. Buna “umut vaat eden karşılaşma” diyoruz.

Fakat taraflardan biri hala tek diğeri ise yeniden çift olmuşsa, tek olan tarafın birkaç gün içinde hırsından çiftleşeceğine bahse girerim. Karşı tarafa da sık sık bu benden iyi mi, iyi halt ettin salak bakışı da atılacaktır.

İki tarafta çiftleşmişse, sen buldun ama bak ben de buldum karşılıklı nispeti rahatça yapılacaktır. Sonra gel git ilişkilerinin alışkanlığı gereği birkaç yazışma da beklemek gerekir bence. Buna ‘’bekle gör ne olacak karşılaşması’’ diyoruz.

Şimdi giderek zurnanın zort dediği yere geliyoruz. Biri diğeri için yanıp tutuşurken, hayatının merkezi haline getirmişken, ne dediyse yapıyorken karşı taraf bu tek hakim benim durumundan sıkılıp terk ettiyse eyvah ki ne eyvah.

Terk edilen taraf olur da bir ümit doğar diye, sürekli diğer tarafın karşısına çıkmaya çalışıp işleri önce bir güzel daha beter hale getirir. Sonra biraz kendi başına kalmayı becerip cidden tesadüf karşılaşırlarsa eyvah ki ne eyvah. Mutlaka terk eden koluna birini takmıştır. Diğeri bunu görünce yandım anam diye diye oradan kaçar. Gelsin sonra uykusuz geceler ağlamalar. Tekrar adamın peşine düşmeler, ne istersen yaparım ne olur bana dönler. Tabi ki boşuna çaba, boşuna perişanlık…

Bir de ayrılırken pişmanlıklar, keşkeler, şunu böyle yapaydım, bunu böyle yapaydım durumundakiler içinde aynı şeyler geçerli. Her karşılaşma hem sonuçsuz kalmaya, hem de yeni bir acı selini peşinden getirmekten başka hiçbir şeye yaramayacaktır. Buna ‘’ acıların kadınıyım karşılaşması’’ diyoruz.

O zaman ne yapıyoruz ayrıldıktan sonra sorunlu bir durumdaysak, kendimize yeni bir hayat, yeni bir arkadaş çevresi, yeni hobiler bulup kendimizi kurtarıyoruz. Naçizane benden söylemesi: Hayat sizin, acı çekmeyi seçmek sizin, yeniden hayata günaydın demek yine sizin kararınız…

Sağlıklı kararlar vermeniz dileğiyle,

Anette İnselberg

Mart 2015

Çalakalem Yazılarım... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Kafanızın içine Bir Köpek Balığı Atın !!!!!!!!!

11156190_874406092622751_1678874594571364469_n[1]
Japonlar taze balığı hep çok sevmişlerdir. Fakat Japon sahillerinde ihtiyacın tamamını karşılayacak kadar balık bulmak mümkün değildir. Talebi karşılayamayan balıkçılar, daha büyük tekneler yaptırıp, daha uzaklara açıldılar. Balık için açık denizlere gidildikçe, tutulan balıkların tazeliği de kaybolmaktaydı.

Japonlar birkaç gün beklemiş balığı lezzetsiz buldular. Ürünleri satılmayan balıkçılar sorunu çözebilmek için teknelerine soğuk hava depoları kurdurdular. Böylece istedikleri kadar uzağa gidip, tuttukları balıkları da dondurulmuş olarak saklayabileceklerdi. Ancak, Japon halkı taze ile donmuş balık arasındaki lezzet farkını anlayabiliyor ve donmuş balıklara fazla para ödemek istemiyorlardı.

Balıkçılar bu durumu çözebilmek için teknelerine balık havuzları yaptırdılar. Balıklar havuz içerisinde sıkışacaklar, birbirlerine çarpa çarpa biraz da sersemleyecekler ama yine de canlı kalabileceklerdi.

Hareketsiz,uyuşmuş vaziyette günlerce yol gelen balıklar;canlı,diri,hareketli,taze balık lezzetinde değildi.

Balıkçılar Japonya’ya nasıl taze ve lezzetli balığı getirebileceklerdi? Çözüm aslında basittir. 1950’lerde L.Ron Hubbart’in gözlemlediği üzere “İnsanoğlu ancak hırs iddiası içinde bulunursa
anormal çabalar sarf eder.” Problemin çözümü ne kadar karmaşıksa çözüme ulaşmak o kadar heyecanlı olacaktır.Enerjinizi yüksek tutmak için bir tetikleyiciye ihtiyaç duyarsınız.

Japonlar, balıkları yine teknelerindeki akvaryumlarda tuttular, ancak içine küçük bir de köpekbalığı attılar. Balıkların bazıları köpekbalığı tarafından yutuldu ama geride kalanlar son derece hareketli ve taze kaldılar.

Problemlerden uzaklaşmak yerine dâhil olmak, çabalamak ve sorunların üstüne gitmek gerekir. Probleminiz çok ve çeşitli olabilir. Ümitsiz olmayın. Onları tanıyın, organize edin, kararlı olun, daha çok bilgi ve yardım desteği ile onlarla savaşın. Kafanızın içine bir köpekbalığı atın ve yapabileceklerinizi görün…

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Kadınların neden daha uzun yaşadığını merak etmiyor musunuz?

images[7]

 

Akşam annemle babam televizyon seyrediyorlardı. Annem, ‘Geç oldu’, ‘zaten yorgunum, ben yatıyorum.’ dedi.

Annem kalktı, mutfağa gitti. Çerez-meyve tabaklarını çalkaladı kaldırdı. Sabaha hazır olsun diye çaydanlığı doldurdu, demliğe çay koydu.

Şekerliğe baktı, dibinde az kalmış, üstüne ekledi. Kahvaltı için buzluktan ekmek çıkardı, akşam yemeği için çözülsün diye de eti aşağıya koydu.

Kahvaltı masasını hazırlamak için masanın üstündekileri topladı. Telefonu şarja
koydu, telefon defterini kapatıp yerine koydu.

Sonra çamaşır makinesinden ıslak çamaşırları çıkarıp astı ve makineyi tekrar doldurdu. Banyodaki çöp sepetini boşalttı. Islak bir havluyu kurusun diye duş perdesinin borusuna astı.

Bir gömlek ütüledi, kopuk düğmesini dikti. Çiçekleri suladı. Esneyerek gerindi ve yatak odasının yolunu tuttu. Çalışma masasının yanından geçerken durdu, okul gezisi için para sayıp ayırdı, eğildi, sandalyenin altına girmiş ders kitabını aldı, masanın üstüne koydu.

Kek tarifleri defterini çıkardı, arkadaşına söz verdiği tarifi bir kağıda yazdı, çantasına koydu. Bakkaldan alınacakları not etti, notu da Çantasına koydu.

Sonra gitti, 3’ü 1 arada temizleme losyonuyla yüzünü yıkadı, dişlerini fırçaladı.
Gece kremini ve kırışık önleyici nemlendiricisini sürdü.Tırnaklarına baktı,
törpüledi.

İçeriden ‘sen yatmaya gitmemiş miydin’ diye seslenen babama ‘şimdi gidiyorum’
deyip kapıları pencereleri kontrol etti, holdeki lambayı yaktı. Kardeşimin odasına gitti, oğlan uyumuş, lambasını söndürdü, bilgisayarını kapattı, gömleğini astı, yerdeki kirli çorapları toplayıp sepete attı.

Bana geldi, ‘haydi yat artık, biraz da yarın çalışırsın,’ dedi. Kendi odasına gitti, saati kurdu, ertesi gün giyeceklerini hazırladı. 6 maddelik acil işler listesine 3
madde daha ekledi.

Kendi kendine iyi geceler diledi, hayallerinin gerçekleştiğinigözünün önüne getirdi.

İşte o sırada babam televizyonu kapattı, ortaya öylece bir ‘ben yatıyorum’
dedi ve gitti yattı. Sizce bu işte bir gariplik yok mu?

Kadınların neden daha uzun yaşadığını merak etmiyor musunuz?

ÇÜNKÜ BİZİM YAPIMIZ UZUN ÇEKİŞLİ (ve işimizi bitirmeden öyle çabuk
çabuk ölemeyiz)!

Kedi Manikürü:)

Karikatür kategorisinde yayınlandı. Etiketler: . Leave a Comment »