![11045410_686305728158705_7701851751665384715_n[1]](https://anetteinselberg.com/wp-content/uploads/2015/04/11045410_686305728158705_7701851751665384715_n1.jpg?w=187&h=300)
Ne kadar “İnsan” (?) olduğumuzun bir başka sorgulama sebebi…
İnsan vücudu sayı olarak aslında %90 mikroorganizma hücrelerinden
ve sadece %10 insan hücrelerinden oluşuyor.
Yani vücudumuzdaki her bir hücreye karşılık on adet bakteri hücresi taşıyoruz.
Bunlara virüsler de eklenecek olursa sayı çok fazla artmaktadır.
Başka bir ifade ile ;İnsan mikrobiyomu insan genomundan en
az 100 kat daha büyüktür
Vücudumuz, sağlığınız, kilonuz ve hatta ruh haliniz üzerinde derin etkilere sahip bakterilerin trilyonlarcası için adeta bir liman
Onlar da bizim çevremizin bir parçası olduğundan yeri geldiğinde bizim vücudumuz da onlara uyum sağlamaya çalışıyor.
Bu yüzden mikroplarımızın insan evriminin şekillenmesinde önemli bir rol oynadığı da düşünülüyor
“Mikrobiyom” adını verdiğimiz ve birlikte simbiyotik bir yaşam sürdürdüğümüz
bu mikroorganizmalar bir yandan sindirime yardımcı olup ihtiyacımız olan fakat
vücudumuz tarafından üretilmeyen besin maddelerini bize sağlarken diğer yandan
bizleri hastalık yapıcı mikroorganizmalara karşı koruyorlar.
Ve vücutta bulunan mikrobiyal DNA’nın insan DNA’sındaki gibi kişiselleşmiş olması söz konusu
Bu yüzden içimizdeki mikropların insan ekosistemindeki rolü gittikçe daha fazla konuşuluyor ve “genom” gibi “kişisel mikrobiyom” terimi de hayatımıza giriyor.
Dr. Makedonka Mitreva, konuyla ilgili olarak şunu ifade ediyor:
“Bu organizmaların birçoğu bizde küçükken kolonileşmiş, büyümüş
ve tüm yaşamımız boyunca bizimle gelişmiştir.”
Bugüne kadar “Biz kimiz” sorusuna biyolojik bir cevap aradığımızda
önce insan genomuna bakıyorduk,
insan yaşamının bir taslağı olarak 3 milyar baz çiftine..
Artık sadece genomumuzdan ibaret olmadığımızı biliyoruz.
Maternal etkiler, imprinting, gen silencing gibi epigenetik faktörler olmadan genetik materyalin sonunda ortaya ne çıkaracağını bilemeyiz.
Tüm bunlara ek olarak, içimizdeki mikropların da
göz önünde bulundurulmasının vakti geldi.
Sonuçta bedenlerimiz insan ve bakteri hücrelerinden hatta virüslerden oluşuyor.
Bu mikropların oynadığı roller açığa çıktıkça, onları “kendimiz” olarak tanımladığımız gen havuzundan dışlamak imkansız hale geliyor
ve insan vücudu da bir “süperorganizma” olarak tanımlanmaya başlıyor,
bu da onun karmaşıklığının
tek bir genomda kodlanandan fazlasını içerdiğini ifade ediyor.
Bir superorganizmanın fizyolojisinin
geleneksel insan fizyolojisinden epey farklı olacağı açıktır
Yani aslında vücudumuz ve bu baktariler iç içe,
hatta çokluk açısından değerlendirildiğinde
hücrelerimiz bakteri hücrelerinin misafiri konumundalar.
◄►●══════════◄►═══════════●◄►
Vücudumuzun bu ayrılmaz parçası hakkında detaylı bilgiler elde etmek
ve bu mikroorganizmaların gen haritalarını çıkarmak üzere
İnsan Mikrobiyom Projesi (İMP)
2007 yılında NIH tarafından başlatıldı
300 gönüllünün 5 vücut bölgesinden değişik zamanlarda, toplam 11.700
örnek toplandı
İnsan Mikrobiyom Projesi (Human Microbiome Project, HMP) adlı projenin amacı, insan vücudunda yaşayan trilyonlarca bakteri ve virüsün bir “haritasını” çıkartmak ve haritanın coğrafyaya göre nasıl değiştiğini anlamaktı
Başlangıç safhasında olmasına rağmen
proje şimdiden olağanüstü bilgiler sunmaya başladı.
Tarihte ilk defa canlı bakteri ile yapılan bir tedavinin gerisindeki esrarı çözdük.
Mikrobiyom Projesi’nin sonuçları günlük yaşantımızı da etkileyeceğe benziyor.
◄►●═══════●◄►
Projenin amaçlarını söyle sıralamak mümkün:
İnsan vücudundaki tüm mikroorganizmaları belirlemek
İnsanlar arasında mikrobiyom farklılıklarını saptamak
İnsan mikrobiyom değişikliklerinin hastalıklarla
ilişkilendirilip ilişkilendirilemeyeceğini araştırmak
Mikrobiyomun saptanmasında kullanılacak yeni
biyoinformatik program ve yaklaşımların geliştirilmesini sağlamak
İnsan mikrobiyomu belirlenirken etik ve sosyal değerlere
özen göstermek
◄►●═══════●◄►
Projenin tamamlanmasının insan sağlığının ötesinde de
önemli uygulamaları olacağı muhakkak.
Mikrobiyom Projesi ile elde edilecek bilgi ve teknoloji dünyamızı çok
daha iyi anlamamızı sağlayacak.
İnsan Mikrobiyom Projesi için ilk etapta insan vücudunda mikroorganizmalarca zengin olan beş farklı bölge hedef alındı;
burun, ağız, deri, sindirim sistemi ve kadında üro-genital bölge.
Mirobiyom Projesi henüz başlangıç aşamasında olsa da şimdiden çok önemli bilgiler sunmaya başladı.
Örneğin araştırmacılar çok sayıda denek üzerinde yaptıkları çalışmalarda vücudumuzun değişik bölgelerinde yerleşmiş olan mikroorganizmaların
farklı bir bileşim gösterdiğini buldular.
Hem sayı ve hem de taşıdığı mikroorganizma çeşidi açısından
örneğin bağırsak ile insan derisinin
veya ağız içindeki mikroorganizmalar ile akciğerlerde bulunanların
birbirlerinden farklı oldukları keşfedildi.
Farklı türler arasındaki bezerlik ve farklılığı bulmak üzere yola koyulan, Stanford
Üniversitesi’nden David Relman ve grubu insan, fare, sığır ve domuzun bağırsaklarında bulunan mikroorganizmaların DNA dizilimlerini belirleyip
bu mikroorganizmaların soyağaçlarını çıkardılar.
Sonuçlar, birbirinden çok farklı olan memelilerin
bağırsak mikrobiyomlarının şaşırtacak düzeyde benzerlik gösterdiğini ortaya koydu.
Genelde soyağaçlarının şekli büyük benzerlik gösterdi
ama detaylara inince farklılıkların olduğu bulundu.
Uzun bir süredir derimizde çok sayıda farklı bakterinin yaşadığını biliyorduk
ama bu bakterilerin kişiye özel bir bileşim sergilediği,
Colorado Üniversitesi’nden bir grup bilim insanının yaptığı
çalışmayla su yüzüne çıktı.
Noah Fierer önderliğinde, Colorado Üniversitesi’nde yapılan
bir çalışmada bilgisayar mausları üzerinden numune alınarak DNA izole edildi
ve DNA analizinden hangi bakterilerin bulunduğu belirlendi.
Çalışma her bir insanın parmaklarında
farklı bir bakteri topluluğunun yaşadığını gösterdi.
Şimdiye kadar suçluların belirlenmesinde hep insan DNA’sı kullanılıyordu.
Bu sonuçlar bakterilerin de dedektiflikte kullanılabileceğini gösteriyor.
Çünkü araştırmacılar kullanıcı ayrıldıktan iki hafta sonra bile bilgisayarlarının mausu üzerinden örnek alıp o kişiye ait bakteri analizini başarıyla gerçekleştirdiler
◄►●═══════●◄►
Mikrobiyom Projesi sayesinde gerçekten içimizde var olan
yepyeni bir dünyayı keşfetmiş gibiyiz.
Fakat daha önemlisi, insan mikrobiyomunun
insan sağlığı için ne kadar önemli olduğunu
ve mikrobiyomdaki değişikliklerin hastalık ve sağlıkla
doğrudan ilişkili olduğunu öğrenmemiz oldu.
Mikrobiyom Projesi tamamlanıp normal mikrobiyomun ne olduğu
ve hastalıkların onu ne şekilde değiştirdiğini öğrendiğimizde
onu istediğimiz yönde değiştirebilmenin
yollarını da aramaya başlayacağız.
Şüphesiz bu arayışlar bazı hastalıklar için yepyeni tedavilerin geliştirilmesini de olası kılacak.
◄►●═══════●◄►
Projenin ilk çıktısı, söz konusu bakterileri ve gen yapılarını belgeleyen
bir dizi veritabanı. Hemen hepsi de internet ortamında yayınlanmış.
http://www.hmpdacc.org/resources/data_browser.php/
Tabii tıp veya mikrobiyoloji okumadıysanız,
verilerden bir şey anlamanız pek mümkün değil.
Ama araştırmacılar, bu verileri alıp, belirli bir hastalığı olan kişilerde aynı verinin nasıl değişim gösterdiğini tespit edebiliyorlar.
Örneğin, normal kilodaki insanlarla obez insanların bağırsak bakterileri arasında önemli farklar olduğu belirlenmiş.
http://www.ncbi.nlm.nih.gov/bioproject/89411
Söz konusu farklılıklar nedeniyle mi obez olunuyor,
yoksa bu farklılık obezitenin bir sonucu mu, belli değil.
Bilinen, obezitenin belirli bir bağırsak bakteri yapısıyla bağdaştığı.
İşte bu bakteri yapısına obezitenin biyoişareti (biomarker) deniyor.
Yani belirtinin bir çeşit “imzası.”
Bu imzayı tanıdığınızda, kişiyi henüz belirti göstermiyor olsa bile
yakın takibe alabiliyorsunuz. Böylece sağlık sorunlarını çok önceden, daha hastanın kendisi bile farkında olmadan yakalama şansınız oluyor.
Özetle, koruyucu hekimlik yapabiliyorsunuz.
Koruyucu hekimlik, Doğu tıbbında binyıllardır biliniyor.
Batı tıbbı insanı “bozulduğunda tamir edilecek” bir makine olarak görür
ve hastalık belirtilerini baskılamakla yetinirken, Doğu tıbbı,
insanı hem iç hem de dış dünyasıyla denge içinde yaşaması gereken,
karmaşık bir varlık olarak görüyor.
Hastalıkları iyileştirmenin yolu, belirtilerin bize ne söylemek istediğini anlamak. Onları görmezden gelmek ya da baskılamak daha büyük sorunlara yol açıyor.
Aşağı yukarı herkes bilir, antibiyotiklerin en sık görülen yan etkilerinden biri ishaldir. Bunun nedeni, antibiyotiklerin sindirim sürecine yardımcı olan bazı bağırsak bakterilerini de öldürmesidir.
Vücudumuzdaki bakterilerin, bildiğimiz ya da henüz bilmediğimiz
pek çok işlevi olduğunu düşünürsek,
antibiyotik kullanmanın aslında nasıl bir “kör uçuş” olduğu daha iyi anlaşılabilir.
Uzun süreli antibiyotik tedavilerinin sonunda
insanın vücudundaki “faydalı” bakteriler de azaldığından
bağışıklık sistemi daha zayıf hale gelir.
Dr. Metin Hara bir röportajında
“İnsan bedeninin kendi kendini iyileştirmesi doğaüstü de,
ilaçla iyileşmesi mi doğal?” diyor.
Dr. Hara, yukarıda belirtilen pek çok şeyi şu birkaç cümlesiyle özetlemiş:
Yani öyle bir noktaya geldik ki; ilaç olabilir, makine olabilir, ışın olabilir biz sadece dışarıdan müdahalelerle iyileştiğimizi düşünüyoruz artık.
Ama unutuyoruz; insan bedeninin bağışıklık sistemi bugün modern tıbbın geldiği noktanın çok ötesinde.
Parmağınızı kestiğiniz zaman elinizle tutarsınız, suya koyarsınız, iyileşir. İnsan bedeni zaten sürekli olarak iyileşmeyi hedefler, dengeyi hedefler.
◄►●═══════●◄►
İnsan Viromu
Barsak ve diğer vücut bölgelerinde çok sayıda virüs
bulunmakta
Bunların büyük çoğunluğu bakteriyofaj
Antibiyotik direnç genleri, toksin genleri gibi genleri
transdüksiyon ile aktarabiliyorlar
İnsan Viromunda
Değişkenlik
En fazla kişiler arasında değişkenlik görülüyor.
Bakteriel mikrobiyoma paralel değişkenlik ön
planda.
Diyet ile virom da değişiyor.
◄►●═══════●◄►
Barsak Mikrobiyomu ve Kolorektal Kanser veya
Barsak Mikrobiyomu ve Şişmanlık ilişkisi gözlenmiştir.
Yine Hipertansiyon ve Kardiyovasküler
Hastalıkların Mikrobiyom ile İlişkisi ile ilgili olarak:
Farklı gıdalar ile beslenen toplumlarda barsak
mikrobiyomu farklılıklar gösteriyor.
Bazı mikrobiyom üyelerinin barsakta ürettiği maddelerin
kan basıncını yükselttiği ve böylece kalp ve damar
hastalıklarına yol açabildiği gösterilmiş
◄►●═══════●◄►
Bakteriler sağlığı nasıl etkiler?
Mikrobiyom araştırması emekleme dönemindedir, ancak bağırsak mikroplarının dengesizliği mide bağırsak sorunlarına, örneğin irritable bowel sendromu ve Crohn hastalığına neden olabileceğinin halihazırda kanıtları vardır. Bakteriler ayrıca bazal metabolizmamızı ayarlamaya yardımcı olabilir. Obez insanlar kilo kaybetmek için mide baypas ameliyatı oldukları zaman, bilim adamları, bağırsak bakterilerinin zayıf insanlar tarafından barınılan bakterilere daha çok benzemeye başlayarak kilo kaybına katkı sağladıklarını gözlemlemişlerdi. Mikroplar, bağırsak içerisindeki nöronların hormon seviyelerini değiştirmek için beyne sinyal göndererek ruh halini etkileyebilir. Fare üzerindeki çalışmalar bağırsak bakterilerindeki değişiklikler depresyon ve anksiyeti hastalıklarını hafifletebileceğini gösterdi. Ayrıca sık sık mide bağırsak sorunları ile karşılaşan otistik çocuklar çoğu zaman otistik olmayan çocuklarda olmayan çeşitte bir bağırsak bakterisi taşıdıklarını göstermiştir.
◄►●═══════●◄►
Bakterilerdeki farklılığın nedeni?
İnsanların sindirim sisteminde yaşayan mikropların %80 kadarı kendisi ya da annesinden gelir. Yeni doğmuş bir bebek, doğum kanalından geçerken annenin vajinal bakterilerinden oluşmuş kolonilerin olduğu ana rahminden çıkar. Bunun aksine sezaryen ile doğmuş bebekler, hayata tamamen farklı bir şekilde ve daha az çeşitli bakteri koleksiyonu ile hayata geliyorlar. Bu da onların neden artan oranda astım, obezite ve tip-1 diyabet hastalıkları riskini taşıdıklarını açıklamaya yardımcı olabilir. Ayrıca anne sütü, bağışıklık sisteminin gelişmesine yardımcı olan anneye özgü bakterileri taşıyor.
◄►●═══════●◄►
Mikrobiyom değişebilir mi?
Evet, iyi ve kötü olmak için. Diyet, insanların hangi bakterileri taşıdıklarını belirlemek için başlıca rol oynar. Son yapılan bir çalışma, belirli bir bağırsak bakterisi kırmızı et ya da yumurta sarısı bileşimi ile beslendiği zaman, TMAO olarak isimlendirilen arter damar-sertleşmesi bileşimi ürettiğini buldu. Nadiren kırmızı et ve yumurta sarısı yiyen insanlar TMAO-üreten bakterileri taşımaz ve böylece kalp hastalıkları riskleri artırmaksızın bunları ara sıra yiyebilirler. Ayrı olarak yaşayan yaşlı insanlar bakım evlerinde yaşayan diğer yaşlılardan daha fazla çeşitte mikrobiyoma sahip olmaya eğilimlidirler -belki de farklı diyetlerden kaynaklı olabilir– ancak daha dar bir mikrobiyomu taşımak sağlıklı olmayı azaltmanın bir nedenimidir ya da onun bir sonucumudur açık değil. Ayrıca antibiyotik kullanımı sindirim sistemi mikroorganizmaları azaltabilir. Colorado Üniversitesi biyokimyacı Rob Knight, araştırmacılar “kötü yöne karşı iyi bir yol içinde mikrobiotayı (bir bölgeye ait ancak mikroskopla görülebilen hayvan ve bitkilerin tümü) düzenleyebilecek” faktörlerin neler olacağını belirlemek için hala çalışıyor.” Dedi “Sebebin ve etkinin bilindiği bir kaç durum var.”
◄►●═══════●◄►
Bakteriler bir hastalığı iyileştirmek için kullanılabilir mi?
En az bir durum içinde, bağırsağı ele geçiren bakterilerden kaynaklı, her yıl 14 bin Amerikalının öldüğü C. difficile enfeksiyonun neden olduğu ölümcül ishal var . C. difficile bilindiği gibi antibiyotikler ile yok edilmesi zordur. Ancak, araştırmacılar sağlıklı bir kişinin dışkı örneklerinden bir tüp yardımı ile hastanın midesine yerleştirmenin, sağlıklı bakteriler ile hastanın mikrobyomunu tekrardan nüfusunu artırdığını ve enfeksiyonu aniden iyileştirdiğini keşfettiler. C difficile enfeksiyonları etkili bir şekilde çoğu zaman bir kişinin alakasız bir durumu tedavi etmek için antibiyotik aldığında başlıyor. Bazı uzmanlar, hedeflerindeki zararlı bakterilerle beraber yararlı bakterileri öldüren etki alanları geniş antibiyotik kullanımı, astım, obezite ve otizm gibi hastalıklarının birden yükselmesini açıklamaya yardımcı olabileceğini öneriyor.
New York Üniversitesi mikrobiyolojist Martin J. Blaser,
“Her ne zaman kullanılırlarsa, yan etkiler olacaktır. Şimdi bu hasarın ne kadar ölümcül olduğunu tam olarak öğreniyoruz.” Dedi. Bilim adamları şimdi sağlıklı bir mikrobiyomun neler içerdiğini bulmaya çalışıyorlar. Onların, kişinin bakteriyel türlerinin karışımını düzenleyerek sağlık sorunlarını tedavi edebilecekleri umuluyor. Blaser, “Burada beklentiler sonsuzdur. Bu yaşamımın en önemli ve heyecan verici çalışmasıdır.” Dedi.
◄►●═══════●◄►
Probiyotik yükseliş.
Yale Üniversitesi bilim adamlarının bir probiyotik araştırma incelemesi,
belirli bakterilerin irritable bowel syndrom adlı bağırsak hastalığını
ve ishali azalttığını buldu.
Diğer araştırmalar onların soğuk algınlığını kısaltabileceğini gösterdi.
◄►●Probiyotikler ile «İyi» Barsak Mikrobiyomu Yaratabiliriz.
Gıdaların mikrobiyom üzerindeki etkilerine
en güzel örneklerden biri de şüphesiz,
Türklerin dünyaya tanıttığı,
Türk mutfağının vazgeçilmez yiyeceklerinden biri olan
yoğurdun bağırsak mikroflorası üzerindeki etkisidir.
Fermente süt kullanımının MÖ 4500 yıllarına kadar uzandığıyla ilgili kayıtlar
olsa da bu ilk yoğurdun insan eliyle eklenen de , Iowa Üniversitesi Tıp Fakültesi
Pediatri Bölümü, Çocuk Nörolojisi Kürsüsü öğretim üyesidir.
Yazılı kaynaklarda yoğurda ilk olarak 11. yüzyılda yaşamış Kaşgarlı Mahmut’un Divânü Lugat-it Türk’ü ile Yusuf Has Hacip’in Kutadgu Bilig adlı eserlerinde rastlıyoruz.Bu eserlerde Türklerin yoğurdu yaptıkları ve tükettikleri bildiriliyor.
Fransız tıp tarihi kitaplarında da Fransa Kralı I. François’nın (1494-1547) bir
türlü geçmeyen ishale yakalandığını ve o sırada padişah olan Kanuni Sultan Süleyman’ın (1520-1566) gönderdiği bir doktorun kendisini yoğurtla tedavi
ettiği bildiriliyor
alıntı