Yaşı kemale ermiş birine; “Sen artık ihtiyarladın, kendini yormamalı, daha çok dinlenmelisin” demişler…
Bilge ihtiyar cevap vermiş: “Eğer bir yarışa katılmış olsaydınız, hedefinize yaklaşırken yavaşlar mıydınız?”
Tasavvuf’ta Selamlaşma… Aşk Olsun!
Tasavvufta şöyle güzel bir adet varmış:
Dervişin biri, yine bir dervişler topluluğu içerisine gelip, selam vererek oturduktan sonra, topluluk gelen dervişe
“Merhaba!!” yerine
“Aşk olsun!!” dermiş…
Derviş de “Aşkınız cemal olsun efendim!!” diye mukabele edermiş…
Bu sefer topluluk “Cemaliniz nur olsun!!” dediğinde,
derviş “Nurunuz ayn olsun!!”!” dermiş ve böylece selamlaşma bitermiş….
Tasavvufta aşk o derece içselleştirilmiş, o derece özümsenmiş ki…. Selamlaşma bile aşk üzerine kurulmuş…
Tasavvufta bütün diyalogların böyle kalbi incelikler içerisinde cereyan etmesi ne kadar hoş değil mi?…
Akıl hazır değilse, göz göremez
Emilie Serge
Japonya’da, Tetsugen adlı bir Zen tutkunu o günlerde salt Çincesi bulunan sutraları yayımlamayı aklına koyar. Kitapların, tahta basma kalıplarla yedi bin baskısı yapılacaktır; bu da büyük bir girişimdir.
Tetsugen bu amaçla gezilere çıkıp bağış toplamaya başlar. Bir kaç duygudaş, çıkarıp yüzer altını basarlar; ama çoğu kişi işi bir-iki yenle geçiştirir. O ise hepsine eşit duygularla teşekkür eder. On yıl sonra Tetsugen yeterli parayı denkleştirip işe koyulur.
Ne var ki, o sıralarda Uji ırmağı taşar, kıtlık baş gösterir. Tetsugen kitap için topladığı paraları harcayıp açları doyurur. Sonra, yeniden para toplama işine koyulur.
Aradan yıllar geçer; ülkede tifo salgını çıkar. Tetsugen nesi var nesi yoksa yurttaşlarına yardım için dağıtır. Ve üçüncü kez işe koyulur; yirmi yıl sonra da ereğine ulaşır.
Japonlar çocuklarına Tetsugen’in, sutraları üç takım olarak ürettiğini, ilk iki görünmez takımın sonuncusundan çok daha üstün olduğunu anlatırlar.
Kaldıramayacağım_________Yükü, Taşıyamayacağımız________Derdi, Çekemeyeceğimiz_________Çileyi, Gidemeyeceğimiz__________Yolu, Aşamayacağımız__________Engelleri, … Yaşayamayacağımız_______Canı, Sevemeyeceğimiz_________Yari, Veremeyeceğimiz_________Cevabı, Yiyemeyeceğimiz__________Lokmayı, Konuşamayacağımız_______Sözü, Duyamayacağımiz_________Sesi, Gidemeyeceğimiz__________Mekanı, Giremeyeceğiz____________Gönülü, Kavuşamayacağımız_______AŞK-ı
Verme EYY RABBIM………..
Gönül; bir gün olur, seni gönlünü alana ulaştırır.
Can; bir gün olur, seni sevgiliye ulaştırır.
Sen de derdin eteğini elden bırakma,
Çünkü o dert, bir gün olur, seni dermana ulaştırır.
Mevlana
Tanrı, yukarıdaki cennetlerde bir yerlerde değildir.
O, şimdi burada; ağaçlarda, taşlarda, senin içinde, benim içimde, her şeyin içindedir.
Tanrı varoluşun ruhudur, görünmez olan, en içteki özdür…
OSHO
İsfahan’da Maristan’ın, Hekimlerin Hekimi İbni Sina’nın, Talebesi Rob J.’nin Romanı
“Karım hasta. Onu muayene edersen sevinirim.” Rob eğilerek selamladı hocasını. Anlayamamıştı. İbni Sina’nın karısını muayene etmekten onur duyacak seçkin meslektaşları vardı…
Yaşlı kadın samandan bir yatak üzerinde yatıyordu. İbni Sina yatağın kenarında dizlerinin üzerine çöktü. “Reza.” … Takip edilmiyorlardı.
Bir süre sonra kamp ateşleri gerilerde kaldı. Rob bir ara dönüp arkasına baktı. Gökyüzündeki küçük bir karabulutun renginin pembeleştiğini gördü. İsfahan yanıyordu…