Üzerime Gelme Adem….

14333165_783910595084033_3571792932721186840_n1

Karikatür kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Evden Çıkmana İzin Vermiyorum Diye Mi Bu Tavırlar…

14333165_783910595084033_3571792932721186840_n1

Karikatür kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Yavrularını emziren geyiği gören Kanadalı sürücüler ne yapmış?

13244639_1107499065954183_6157822065563533720_n1

 

Yavrularını emziren geyiği gören Kanadalı sürücüler ne yapmış? Korna? Basıp geçmek?
Hayır yarım saat beklemişler…
Bunu da buraya bırakalım belki bi şeyler değişir…

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Kış İçin Domates Saklıyoruz

 

Domates, bütün bir yıl yemeklerimizde neredeyse soğan kadar sıklıkla kullandığımız bir sebze/meyvedir. Esasen tamamen güneşli yaz aylarına ait olan bu bitki yıllardır seralarda kış ayları için de üretiliyor ama biliyorsunuz ki sağlığımız için en doğrusu eskiden olduğu gibi her şeyi kendi mevsiminde yemektir. . Bu yüzden insanlar yıllardır domatesin tadını kışa saklayabilmek için salça yapmışlardır. Evde salça yapmak oldukça zahmetli ve uzun bir iş. Hele ki büyük şehirlerde çalışan kadınlar için gerçek salça yapmak cesaret ister. Bu yüzden biz salça yerine başka yöntemlerle kışa domates saklamayı tercih ediyoruz.

1-Derin dondurucuda domates saklamak: 

Bu yöntem çok kolay olduğu halde büyük yer gerektirir. Eğer büyük bir derin dondurucunuz varsa işiniz çok kolaydır. Dalından koptuğu kadar taze ve lezzetli çiğ domates saklayabilirsiniz. Bunun için çok sağlam ve etli domatesleri sirkeli suda iyice yıkayıp kuruladıktan sonra bütün olarak veya küp şeklinde keserek ya da kabuklarını ayıkladıktan sonra blenderden geçirerek kilitli buzdolabı poşetlerine doldurup saklayabilirsiniz. Büyük  dondurucularda bir şeyler saklarken paketlerin etiketlenmesine ve yerleştirildikleri yerden  kolayca çıkarılabilir olmasına dikkat etmek gerekir.

2-Domates püresini pişirerek kavanozlarda saklamak:

Bugün yapılışını tarif edeceğim bu yöntemi artık hemen hemen herkes biliyor sanırım ancak belki bir kere de beraber uygulamak isteyebilirsiniz.

Ben domatesi sade püre olarak sakladığım gibi yemeklik olarak soğanlı, biberli püre şeklinde ve de menemenlik olarak da kavanozlara dolduruyorum. Hatta sebzeli menemenlik de yapıyorum.

Bu iş için ilk şart temiz malzeme kullanmak ve mutfakta hijyeni sağlamaktır.

Sade domates püresi:

-Ben ilk önce kavanozlarımı kaynar su içinde bekletip sonra da kuruluyorum. Her yıl yeni kavanoz kapağı satın alıyorum ki kavanozlarım hava almasın ve domateslerim bozulmasın.

-Ezik olmayan mümkünse bol etli domatesleri ve içine katacağım kırmızı ve yeşilbiberleri iyice yıkadıktan sonra, biberlerin tohumlarını ayıklıyorum. Domateslerin de saplarını çıkartıyorum.

– Doğranmış malzemeyi robotta iyice püre haline getiriyor ve ardından büyük bir tencerede bir miktar zeytinyağı ve deniz tuzu ekleyerek yaklaşık yarım saat kaynatıyoruz. Domatesimizin biraz daha da ince bir püre olmasını istersek o zaman tencerenin içinde el blenderiyle bir kez daha ezmemiz gerekebilir.

-Ardından domates püremizi steril edilmiş kavanozlarımıza kaynar haldeyken dolduruyoruz ve kavanozların ağızlarını temiz bir bezle silip kapaklarını çok sıkıca kapatıyoruz ve hemen baş aşağı çeviriyoruz. Tüm kavanozları bir tepsinin üzerine çevirdikten sonra üzerini kalınca bir örtüyle örtüp ertesi sabaha kadar bu şekilde bekletiyoruz. Ertesi gün kavanozları düzeltip güneş görmeyen serince bir mutfak dolabında veya varsa kilerde bekletiyoruz. Bu sosu soğansız pişireceğim tüm domatesli yemeklerde ve çorbalarda kullanıyorum.

Soğanlı, biberli yemeklik domates püresi:

Ben uzun yıllar çalışırken bu yöntemle kendime kolaylık sağlamıştım. Bu alışkanlığım halen devam ediyor. Domates püresini kaynatırken içine (kilogram başına 1-2 adet büyük soğan olacak şekilde )önceden robottan çektiğim ve üstü örtülü bir şekilde yumuşayacak kadar pişirdiğim soğanları ekliyorum. Hatta biraz da ince kıyılmış yeşilbiber de eklediğimde nefis bir yemek dibi elde etmiş oluyorum. Bu sosu kuru fasulye, nohut, mercimek ve yazdan saklanan tüm yaş sebzelerin pişirilmesinde kullanıyorum.

Acı domates, biber sosu:

Acı yeşil ve kırmızıbiberleri yıkayıp içlerini temizledikten sonra minik minik doğruyor ve bir miktar domates püresiyle beraber pişirip yukarıdaki yöntemle saklıyoruz. Ancak bu defa en minik kavanozları tercih ediyoruz.

Sade ve sebzeli menemenlik:

Bu yıl yaz tatiline giderken Nazilli’nin Ocaklı köyündeki İpek Hanım Çiftliğini ziyaret ettik.

 Tamamen eski usul tarım yapılan Sinekçiler Köyü ve çevresini gezdik, yayla evlerinden birinde bir gece konakladık ve her şeyin tazesini, doğalını yedik içtik. Tam da zamanı olduğundan konserve yapımını da izledik. Bu arada da farklı bir menemen içi yapıldığını öğrendim. İsterseniz çifliğe sipariş verebiliyorsunuz. İçine domates, biberden başka patlıcan ve kabak da konuyordu. Eve döner dönmez ben de denedim, doğrusu pek lezzetli oldu.

(Ben onlardan farklı olarak soğan da ekledim.)

Soğanı, kırmızı ve yeşilbiberi, kabak ve patlıcanı minik küp şeklinde doğradıktan sonra biraz zeytinyağı ile kavuruyoruz. Ardından minik doğranmış domatesleri de katıp bir taşım kaynattıktan sonra yine sıcakken kavanozlara doldurup ters çeviriyoruz. Domates püresi yöntemi ile aynı yöntem.

Benden hatırlatması, sizden yapması…

kaynak: mutfak penceremden…

Bitki Alemi kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Ağaç Dansı (Chi Gong Çalışması)

cwhl00ujxbk1

Bu aslında özünde bir Çi Gong meditasyın çalışmasıdır. Dans etmek istemeyenler ayakta meditatif bir halde durarak da nefese hazırlanabilirler.

Bunun için, ayaklarınızı omuz açıklığında açarak yere sağlamca basın.
Dizlerinizi hafifçe kırın, bu sırada kalçanızı ve kuyruk sokumunuzu içeriye doğru çekerek, sırtınızın bel çukurunu dışarıya verip, sırtınızı düzleştirin.
Bunu yaparken sırtınızın düzlüğünü hissedebilmek için bir duvar köşesi ya da kapı kenarına sırtınızı verin.

Şimdi bu şekilde ayakta dururken ellerinizi karnınız hizasına getirin.
Kollarınızla sanki görünmez bir ağacın gövdesine sarıldığınızı hayal edin.
Gözleriniz kapalı olabilir ya da sabit bir noktaya bakabilirsiniz.
Bu sırada bacaklarınızdan ve ayaklarınızdan dünyanın merkezine doğru kök saldığınızı hayal edin.

Şimdi de, her nefes aldığınızda yaşam enerjisi olan Çi’yi ellerinizden, ayaklarınızdan içinize çektiğinizi düşünün.
Ellerinizi tıpkı bir ağacın yaprakları gibi, kollarınızı da dalları gibi düşünün ve bırakın güneş, hava elleriniz ve kollarınızdan içeriye köklerinize kadar aksın.
Bu sırada sadece nefes alışınıza konsantre olun.

Elleriniz ağacın fotosentez yapan yaprakları gibi olsun.
Nefes alırken ayaklarınızın ağacın özsuyunu yopraktan alan kökleri olduğunu hayal edin ve yaşam enerjisini gövdeniz boyunca çıkartıp dallarınıza ve yapraklarınıza kadar ulaştırın.

5 ya da 10 dakika boyunca bu şekilde durmaya devam edin.

***

Bu egzersizi bir ağaç altında, doğada yapmak daha da güzel bir açılım sağlayabilir.
Her nefes aldığınızda ayaklarınızın altından köklerinizin dünyanın merkezine doğru uzadığını, yapraklarınızın güneşe ve gökyüzüne doğru uzayıp serpildiğini hayal edebilirsiniz.
Sabit durmaktan hoşlanmıyorsanız, bırakın kollarınız, bacaklarınız içinizden geldiği gibi özgürce hareket etsin.

***

Danstan hemen sonra, düz bir yere uzanıp, dizlerinizi hafifçe kırarak karın kaslarınızı mümkün olduğunca gevşetin.
Ayaklarınızı omuz açıklığınızda açarak yere sağlamca basın.
Kalçanızı ve kuyruk sokumunuzu içeriye doğru çekerek, sırtınızın bel çukurunu dışarı verip, yattığınız yeri tüm onurganızda hissedecek şekilde sırtınız düzleştirin ve bu sırada kendinizi tamamıyla gevşetin.
Ve diyaframınızı kullanarak, doğal nefesler alıp vermeye başlayın.

***

Karnımız aynı zamanda kendimiz demektir.
Göğsümüz de başkalarını temsil eder.
Şimdi, başkalarına kendimizden çok değer vermekle ilgili ne varsa, kendinize önem ve öncelik vermemekle ilgili ne varsa hepsini yıkıp, yeniden yaratımını iptal edelim.

Bu sırada kendi kendinize olumlamaları düşünmeye başlayın;
*Gözlerimi güzellikleri görmeye açıyorum. Kulaklarımı güzel şeyler duymaya odaklıyorum.
* Zihnimi yargılamadan, çarpıtmadan algılamaya, geçmişimin ve düşüncelerimin süzgecinden geçirmeden olayları be kişileri anlamaya ve pozitif düşünceler üretmeye açıyorum.
* Seçimlerim hayatımı belirliyor ve ben seçimlerimde özgürüm.
* Enerjimi ve gücümü suçlayarak, kızarak, cezalandırarak karşımdaki kişi ve olaylara vermek yerine kendime döndürmeyi seçiyorum.
* Kendime dönerek içimdeki dengeyi bulmaya odaklanıyorum.

Kaynak: Hürriyet Gazetesi / Nefesi Keşfet

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Yüksek Tansiyonu Düşürmek İçin 5 Doğal Yöntem

Yüksek kan basıncı yani hipertansiyon çok ciddi bir sağlık sorunudur ve insan ırkının en tehlikeli rahatsızlıklarından birisidir. Arteriyal kan basıncının sürekli artması çok ciddi sorunlar yaratabilir, hatta ölüme bile neden olabilir. Bu yazımızda sizlerle, kan basıncınızı kolayca nasıl düşürebileceğinize dair 5 doğal yöntem paylaşacağız.

Bu hastalığın özelliklerinden birisi de genelde bir belirtisinin olmamasıdır; ancak tedavisi çok kolaydır. Yine de olabilecek belirtiler arasında, çarpıntı, baş ağrısı, terleme, ani nabız değişikliği, baş dönmesi, gerginlik, yorgunluk, kulak çınlaması ve yüz kızarması bulunmaktadır.

1- Sarımsak

kan-basinci21

Uzmanlar yüksek tansiyonla baş etmek için sarımsak tüketilmesini öneriyorlar. Sarımsak damarların genişlemesini sağlayıp, pıhtı oluşumunu önlüyor. Sarımsağın bu özelliğinden faydalanmak için, beslenme düzeninize günde bir diş sarımsak eklemeniz yeterli olacaktır.

2- Bitter Çikolata

kan-basinci31

Almanya Cologne Üniversitesi’nde yapılan araştırmalara göre, bitter çikolata yemek tansiyon için yararlı. Belki de bunun nedeni, çikolatanın kalp sağlığı için çok önemli olan flavonoidleri içermesidir. Yine de uzmanlar sütlü çikolata yerine ufak porsiyonlarda bitter çikolata yememizi öneriyorlar.

3- Maydanoz ve limon

kan-basinci41

Kabuğu da dahil bütün bir limon ve maydanoz ile yapacağınız bir içecek karışımının, idrar söktürücü etkisi çok önemlidir. Vücut, tansiyonun yükselmesine neden olan maddeleri idrar ile dışarı atabilir. Bu nedenle, sabahları kahvaltıdan önce limon ve maydanoz suyu içmenizi öneriyoruz. Eğer isterseniz bir bardak ılık suyun içine bir limonun suyunu sıkıp onu da kahvaltıdan önce içebilirsiniz.

4- Yulaf ezmesi

kan-basinci51

Yüksek kan basıncı veya hipertansiyonla savaşmada bize yardımcı olabilecek bir başka doğal ürün de yulaf ezmesi. Yulaf ezmesi, kötü kolesterol seviyesini ciddi miktarda azaltan çözülebilir lifler içerir. Bildiğimiz üzere, bu tür kolesterol tansiyon yükselmesinde önemli bir rol oynuyor. En çok önerilen yulaf ezmesi tüketme yöntemi, kahvaltıda bir kase yemek. Bu şekilde bir taşla iki kuş vurmuş olursunuz.

5- Lavanta, Mercanköşk ve Jojoba

kan-basinci61

10’ar damla lavanta ve mercanköşk yağını 20 ml jojoba yağı ile karıştırın. Dairesel hareketlerle yavaşça göğsünüze sürün. Gece uygulanması daha iyidir.

Son olarak, yüksek tansiyonu önlemek için dikkate alınması gereken başka önemli öneriler de var. Tuz tüketiminizi azaltın, potasyum, magnezyum ve kalsiyum açısından zengin meyve ve sebze yiyin, stresten kaçının, dinlendirici egzersizler yapın ve son olarak her şeyden önemlisi tansiyonunuzu düzenli olarak ölçüp almanız gereken ilaçlar varsa alın.

kaynak: sağlığa bir adım

Bitki Alemi kategorisinde yayınlandı. 1 Comment »

Dostlar Önemlidir…

terzi-300x3001

 

 

“ Genç adam iyi bir terziymiş. Bir dikiş makinesi ve küçücük bir dükkânı varmış. Sabahlara kadar uğraşıp didinir ama pek az para kazanırmış. Çok soğuk bir kış gecesi dükkanı kapatırken elektrik sobasını açık unutmuş ve çıkan yangın onun felaketi olmuş. Artık ne bir işi varmış ne de parası. Günler boyu iş aramış ama bulamamış… Yük taşımış, bulaşıkçılık yapmış, yine de evinin kirasını ödeyecek kadar para kazanamamış. Sonunda ev sahibinin de sabrı taşınca, küçük… bir bavula sığan eşyalarıyla sokakta bulmuş kendini… Mevsim kış, hava ayaz olsa da genç adamın köşedeki parktan başka gidecek yeri yokmuş. Bir sabah iş arayacak derman bulamamış bacaklarında. Açlıktan ve soğuktan bitkin bir şekilde bankta otururken, kocaman bir araba yanaşmış kaldırıma. Arka kapıyı açmaya çalışan şoförü kızgınlıkla yana itmiş arabadan inen yaşlı adam, “Yalnız bırakın beni, parkta dolaşırsam belki sinirim geçer” diye söylenmiş.

Zengin bir işadamı olduğu her halinden belli olan ihtiyar, birkaç adım attıktan sonra bankta titreyen terziyi görmüş. Terzi, adamın üzerindeki paltoya bakıyormuş dikkatle. Birden siniri geçiveren ihtiyar, “Zavallı adamcağız kim bilir nasıl üşüyordur, ona nasıl yardım etsem acaba?” diye düşünmeye başlamış. Oysa terzinin düşlediği paltonun sıcaklığı değilmiş. O, çok kalın ve kaliteli bir kumaştan üretilen bu paltonun sahibine hiç de yakışmadığını ve onun vücuduna uygun şekilde dikilmediğini düşünüyormuş. Yaşlı işadamı, terzinin yanına yaklaşıp, “Ne o evlat, bu ayazda parkta donmuşsun. İstersen paltomu sana verebilirim” deyince, “Hayır, teşekkür ederim. Ben sadece bu paltonun size göre olmadığını düşünüyordum. Kumaşı fazla kalın ve sizi olduğunuzdan şişman göstermiş” diye yanıt vermiş terzi.

Yaşlı adam bu cevabı alınca hayli şaşırmış. Çünkü o da üzerindeki paltoya onca para ödediği halde kendisine bir türlü yakıştıramıyormuş. “Soğuktan titrerken nasıl böyle bir şeye dikkat edebiliyorsun?” diye soran yaşlı adam, “Ben terziyim” yanıtını alınca “Benimle gel, hayat hikayeni yolda anlatırsın” diyerek arabaya bindirmiş bizim terziyi. Bu karşılaşma, terzinin hayatındaki dönüm noktası olmuş. Böyle yetenekli bir insanın işsiz ve evsiz kalmasına çok üzülen iyiliksever yaşlı adam, terziye bir dükkan açmasına yetecek kadar para vermiş.

Bunun karşılığında tek istediği kendi giysilerini bu genç adamın dikmesiymiş. Terzi yeniden bir işe hem de kendi işine başlamanın heyecanıyla deliler gibi çalışmaya başlamış. Bu arada yaşlı işadamı da desteğini esirgemiyor, onu kendi çevresinden zengin kişilerle tanıştırarak yeni siparişler almasını sağlıyormuş. Küçük dükkân önce kocaman bir modaevine dönüşmüş, sonra da pek çok ünlü marka için üretim yapmaya başlamış. Terzi artık “ünlü işadamı” diye anılır olmuş. Bir gün ihtiyar adam onu ziyarete gitmiş. Terzi çok büyük bir iş bağlantısı yapmak üzere yurt dışına gidecekmiş ve uçağa yetişmesine az bir zaman varmış. Biraz sohbet ettikten sonra yaşlı adam birden fenalaşmış, kalp krizi geçiriyormuş. Hemen bir ambulans çağırılarak hastaneye kaldırılmasını sağlamış. Yeni işadamımız ise büyük işi kaçırmak istemediği için uçağa yetişmiş. Yaşlı adam krizi atlatmış ve uzun süre hastanede yatmış, bir yandan da sadece bir kez telefon ederek durumunu soran terziyi bekliyormuş. Fakat terzi daha çok para kazanmak için oradan oraya koştururken bir türlü yaşlı adamı ziyarete gidememiş. Aradan o kadar uzun bir süre geçmiş ki bu sefer de utancından yaşlı adamın kapısını çalamaz olmuş. Bir süre sonra terzinin işleri yolunda gitmemeye başlamış. Fabrikalarını kapatmak zorunda kalmış ve elinde kala kala yine küçücük bir dükkan kalmış.

Utana sıkıla yaşlı adama koşmuş hemen nerede hata yaptığını sormak için. Son derece kırgın olan ihtiyar yine de onu kabul etmiş ama anlatacağı öyküyü dinledikten sonra hemen çıkıp gitmesini istemiş. Ve başlamış anlatmaya: “Bir zamanlar fakir bir oduncu varmış. Ormandaki bir kulübede yaşar ve odun keserek hayatını kazanırmış. Bir gün kulübesinde yangın çıkmış ve bu yangın bütün ormanı kül etmiş. O çevrede kimse ona güvenip iş vermeyince, çıkınını alan oduncu, eşeğine binip yola koyulmuş. Ağaçların arasında yürürken birinin kendisine seslendiğini duymuş. Başını kaldırınca konuşanın bir bülbül olduğunu görmüş. Bülbül ona “Senin haline çok üzüldüm, şimdi öyle bir büyü yapacağım ki eşeğin çok güzel şarkı söylemeye başlayacak, sen de onunla gösteriler yapıp çok para kazanacaksın” demiş. Gerçekten de eşek birbirinden güzel şarkılar söylemeye başlamış. Oduncu o şehir senin bu kasaba benim dolaşıp eşeğine şarkı söyletiyor ve herkes onları izlemek için birbiriyle yarışıyormuş.

Oduncu ve şarkı söyleyen eşeği bütün ülkede ünlenmişler. Bir gün yine bir gösteriye yetişmek için koştururlarken, bülbülün yardım isteyen sesini duymuş oduncu. Bir kedi bülbülü yakalamış ve yemek üzereymiş. Şöyle bir duraklamış ama gösteriye gitmemeyi, onca parayı kaçırmayı gözü yememiş, arkasına bakmadan kaçmış oradan. Gösteri başladığında ise eşeği her zamanki gibi güzel şarkılar söylemek yerine sadece bir eşeğin çıkarabileceği sesleri çıkarmış. Oduncu kendisini şarlatanlıkla suçlayan izleyicilerin elinden canını zor kurtarmış. İşte o zaman bülbül ölünce büyünün bozulduğunu anlamış. Ben de senin bülbülündüm ve sen beni öldürdün, büyü de o yüzden bozuldu.

Keşke güzel giysiler dikerken dostluk ipliğini koparmasaydın…” Öyküyü dinleyince hemen çıkıp gitmiş terzi, çünkü söyleyecek bir sözü yokmuş… Dostluk iplerinizi koparmamanız dileğiyle

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Sürekli Geçmişten Ders Alarak Başarıya Ulaşan Japonlara Ait 21 Atasözü

japon-naruto1

 

 

1. İlk karını sana Tanrı, ikinci karını insanlar, üçüncüsünü ise şeytan gönderir.

2. Para eğer hizmetkârın değilse, efendin olur.

3. Savaşı bilmeyen, barışı da bilmez.

4. Kızgın adam hayatta girdiği tüm savaşlarda yenik ayrılır.

5. Para kazanmak iğneyle kuyu kazmak gibi; para harcamak kuma su dökmek gibi.

6. Âşık, sivilceyi gamze sanır.

7. Adam mevki sahibi olmaya görsün, köpeği bile mağrur eda takınır.

8. Pişmanlık duymayanı bağışlamak suya resim yapmakla birdir.

9. Göze batan çivi, çekici yer.

10. Eylemsiz öngörü hayal görmek, öngörüsüz eylem karabasan görmektir.

11. En iyi kılıç, kınında tutulan kılıçtır.

12. Zafer pek bir şey öğretmez; yenilgi çok şey öğretir.

13. Yalan dörtnala gider. Hakikat ise adım adım yürür, fakat yine de vaktinde yetişir.

14. Sular yükselince gemiler de yükselir.

15. Yedi kez düş, sekiz kez ayağa kalk.

16. Sanatçıyım diyebilmek için, ustanı geçeceksin ve kendini geçecek bir öğrenci yetiştireceksin.

Sanatçıyım diyebilmek için, ustanı geçeceksin ve kendini geçecek bir öğrenci yetiştireceksin.

17. Biri beni aldatırsa yazıklar olsun ona; iki kez aldatırsa yazıklar olsun bana.

18. Pirincin içindeki siyah taştan değil, beyaz taştan korkun!

19. Öfkenin uzaklaştırdığını, gülücükler geri getiremez.

20. Bilgi, eğer bilge değilsen, eşeğin sırtına vurulmuş kitap yükü gibidir.

21. Okuduğun her şeye inanacaksan, hiç okuma daha iyi

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Duygularınızın Organlarınızın Üstüne Etkisi…

14333162_656584977842068_2771317355235708018_n1

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Çevrecilik konusunda çok faydalı bir teknoloji keşke bizde de olsa…

14332946_10209263266452254_6132435689008706175_n1

 

Pet şişelerinizi markete geri götürüp şu gördüğünüz alete birer birer yolluyorsunuz. Alet şişeleri içeride şeritler halinde parçalıyor İşlem bitince şişe adetinize göre bir ödeme fişi veriyor. Alışverişinizi yapıp kasaya gidince fişi veriyorsunuz. Alışveriş tutarınızdan o rakam düşülüyor. 5 adet şişe 1.5 avro. Britanya ve Almanya da var diye biliyorum..Çevrecilik konusunda çok faydalı bir teknoloji keşke bizde de olsa…

Ortaya Karışık kategorisinde yayınlandı. 3 Comments »

OSHO’dan Bir Sufi Öyküsü…

469066-3-4-228bd1

 

ACI TORBASI… (OSHO’dan Bir Sufi Öyküsü )

Bir adam çok acı çekiyormuş ve her gün Tanrıya dua edip,
Neden ben? Başka herkes çok mutlu görünüyor,
ben neden böyle acı çekiyorum? Diyormuş.

Bir gün büyük bir umutsuzlukla Tanrıya dua etmiş:
Bana başka herhangi birinin acısını verebilirsin,
onu kabul etmeye hazırım ama benim acımı al. Artık dayanamıyorum.

O gece güzel bir rüya görmüş güzel ve çok açıklayıcı.
O gece rüyasında Tanrının gökyüzünde görünüp herkese,
Bütün acılarınızı tapınağa getirin, dediğini görmüş.

Herkes kendi acısından bıkmış durumdaymış aslında
herkes hayatının bir döneminde,
Herhangi birinin acısını kabul etmeye hazırım ama benimki al;
benimki çok fazla, dayanılmaz, diyormuş.

Böylece herkes kendi acılarını torbalara doldurmuş, tapınağa gitmiş
ve herkes çok mutlu görünüyormuş;
artık dualarının kabul olduğunu düşünüyorlarmış.

Bizim adam da tapınağa koşmuş. Tanrı,
Torbalarınızı duvar kenarına koyun, demiş.
Bütün torbalar duvar kenarına konmuş ve Tanrı,
Şimdi seçebilirsiniz, demiş.
Herkes istediği torbayı alabilir.

Ve en şaşırtıcı şey şuymuş: bu her zaman dua eden adam,
başka herkesten önce kendi torbasını seçebilmek için yanına koşmuş!
Ama çok şaşırmış çünkü herkes kendi torbasına koşuyor
ve tekrar onu seçmekten mutlu görünüyormuş.

Ne oluyormuş?

İlk defa olarak herkes başkalarının sefaletlerini,
başkalarının acılarını görüyormuş
onların torbaları da büyükmüş, hatta daha da büyükmüş!

Ve ikinci sorun şuydu ki, insan kendi acılarına alışıyordu.
Şimdi başka birininkini seçmek? Torbada ne tür acılar olduğunu kim bilebilirdi?

Uğraşmak niye?

En azından kendi acılarını tanırsın, onlara alışmışsındır, katlanılabilirler.
Yıllarca onlara katlanmışsındır niye bilinmeyeni seçesin?

Herkes evine mutlu bir şekilde dönmüş.

Hiçbir şey değişmemiş, aynı acıları geri götürüyorlarmış ama
herkes kendi torbasını alabildiği için mutluymuş ve gülümsüyormuş.

Ertesi sabah Tanrıya dua etmiş ve Dua için teşekkür ederim, demiş.
Bir daha asla böyle bir şey istemeyeceğim.

Sen bana her ne verdiysen iyidir, benim için iyi olmalı ki bana verdin…

Osho

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Bireysel Özgüveni Yakalamak İçin 4 Tavsiye…

ozguven-nedir3-570x1941

 

Özgüvenli olun arkadaşlar diye paylaşıyorum..:))

psikolog Dr. Jennifer Crocker BİREYSEL ÖZGÜVENİ yakalamak için 4 tavsiyede bulunuyor:

1- Duygularını sorgula: Ne konuda olursa olsun bir eleştiri aldığında kalp atışların artıyor, ellerin titremeye başlıyorsa içindeki “canavar ego” uyanıyor demektir. Sakin ol ve dinle. Elindeki parmakların bile birbirinden farklı boy şekilde iken 2 insan bir konuda nasıl aynı düşünebilir ki? Dinleyebilmen ve “Bu konuda düşüneceğim” demen saygınlığını artırır. Saygınlık ise özgüvenini körükler.

2- Kendi kendine “Neden?” diye sor: Yaptığın işlerde kendi kendine bunu niçin yaptığını sor. Sebepler içerisinde korku ve kaybetme içeriği varsa yanlış yoldasın. Yaptığın her şeyi başkalarından takdir toplamak için değil kendini geliştirmek için yaptığına odaklan. Hem yaptığın işte uzmanlaşır hem de saygınlık ve özgüven kazanırsın.

3- Neye ve kime hizmet veriyorsun?: Yaptığın iş sırasında kazanacağın kariyer ve paradan çok üretiminin kime ne tür faydası olacağına odaklanırsan gece yatağa uzandığında kendinle gurur duyarsın, özgüvenin artar.

4- Empati duygularını uyandır: Özgüven uyandıran en büyük faktör bu 4. faktördür. Başkalarının duygularını hissetmeye çalışmak, kendini onun yerine koyabilmek kapalı olduğunu fark etmediğin gözünü açar. Kapalı güzün açılması, ressam Alex Andreyev’in tablosunda çizdiği gibi acı verir ama özgüven kazandırır.

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Başarının 7 ruhsal kuralı.

deepak-chopra-meditation1

1. Saf Güç Kuralı

Bizlerin asıl hali saf bilinçliliktir; bu da saf güç demektir. Saf bilinçlilik ruhsal özümüzdür, sonsuz ve sınırsızdır, saf coşkudur, saf bilgidir, sonsuz sessizliktir, kusursuz dengedir, yenilmezliktir, basitliktir, mutluluktur.

“Saf Güç” Kuralının uygulanması:

* Sessiz olmak için her gün zaman ayırın. Günde iki defa derin düşünme yapın.

* Doğayla baş başa kalabilmek ve her varlığın içindeki zekâya şahit olmak için her gün zaman ayırın.

* Yargılamayın. Güne “Bugün hiçbir şeyi yargılamayacağım.” sözüyle başlayın.

2. Verme Kuralı

Evren dinamik alışveriş ile var olmaktadır. Vermek ve almak evrendeki enerji akışının değişik görünüşleridir. Aramakta olduğumuz şeyi vermeye istekli olmakla, evrenin bereketinin yaşamımıza yansımasını sağlarız. Coşku istiyorsanız başkalarına coşku verin; sevgi istiyorsanız sevgi vermeyi öğrenin; ilgi ve takdir istiyorsanız ilgi ve takdir göstermeyi öğrenin; maddi zenginlik istiyorsanız başkalarının zengin olmaları için yardımcı olun.

“Verme” Kuralının uygulanması:

* Nereye gidersem, kime rastlarsam onlara bir hediye vereceğim. Bu hediye hoş bir söz, bir çiçek veya dua olabilir.

* Bugün yaşamın bana vereceği bütün hediyeleri şükranla alacağım. Doğanın hediyelerini alacağım; bunlar, güneş ışını ve kuş sesleri, Başkalarından gelecek madde, para, kompliman veya dua şeklindeki hediyeleri almak için açık olacağım.

* İnsanlara her rastlayışımda onlara mutluluk ve coşku dileyeceğim.

3. “Karma” veya Etki ve Tepki Kuralı

Her hareket bize aynen geri dönen bir enerji gücü yaratır. Ne ekersek onu biçeriz. Başkalarına mutluluk ve başarı getiren hareketlerde bulunduğumuz zaman, “karma”mızın meyvesi da mutluluk ve başarı olacaktır.

“Karma” Kuralının Uygulanması:

* Bugün yaptığım bütün seçimlerin şahidi olacağım. Gelecekteki herhangi bir ana hazırlık yapmanın en iyi yolunun şimdiki anın tam bilincinde olmak olduğunu bileceğim.

* Her seçim yaptığımda kendime şu iki soruyu soracağım: “Yapmakta olduğum bu seçimin sonuçları neler olacaktır?” ve “Bu seçim bana ve bu seçimden etkilenen diğer insanlara doyum ve mutluluk getirecek midir?”

* Yapmış olduğum seçim bana rahatlık veriyorsa, o seçimi tamamen teslim olarak uygularım. Yapmış olduğum seçim bana rahatlık vermiyorsa, hareketimin sonuçlarını içgörümle görürüm. Bu yol gösteri kendim ve çevremdeki bütün insanlar için kendiliğinden doğru seçimler yapmamı sağlayacaktır.

4. En Az Çaba Kuralı

Doğanın “zekâsı” işlevlerini en az çabayla yerine getirir, Kaygısızca, uyum içinde ve sevgiyle. Otlar büyümeye çalışmazlar, sadece büyürler. Balıklar yüzmeye çalışmazlar, sadece yüzerler. Hareketleriniz sevgi tarafından yönlendirildiğinde en az çaba harcanır; çünkü doğa, yaşamını sevgi enerjisiyle sürdürür. Egoya önem vermek çok fazla enerji tüketir.

“En Az Çaba” Kuralının Uygulanması:

* Kabul etmeyi uygulayacağım. Bugün, insanları, durumu, şartları ve olayları olduğu gibi kabul edeceğim. Bu anın olması gerektiği gibi olduğunu biliyorum, çünkü bütün evren olması gerektiği gibi.

* İçinde bulunduğum durumun sorumluluğunu kabul edeceğim. Sorumluluk almanın, içinde bulunduğum durum için hiç kimseyi ve hiçbir şeyi suçlamamak olduğunu biliyorum.

* Görüşlerimi savunmak alışkanlığından vazgeçeceğim. Başkalarını benim görüşlerimi kabul için ikna etmeye çalışmayacağım. Bütün görüşlere açık olacağım ve hiçbir görüşe kaskatı bağlı olmayacağım.

5. Niyet ve Arzu Kuralı

Saf güç alanında niyet ve arzu sonsuz düzenleme gücüne sahiptir. Dikkat, enerji verir, niyet dönüştürür. Dikkatinizi neye yoğunlaştırırsanız, onun, yaşamınızda daha önemli bir yeri olacaktır. Diğer ruhsal başarı kurallarına uymak kaydıyla, dikkatinizi üzerinde yoğunlaştırdığınız şeye ilginiz, niyet edilen sonucun alınması için sonsuz uzay-zaman olayları yaratır. Bunun gerçekleşmesi için, niyetiniz insanlığın iyiliğini gözetmelidir.

“Niyet ve Arzu” Kuralının Uygulanması:

* Arzularımın listesini yapacağım. Bu listeyi her zaman yanımda taşıyacağım. Sessizlik ve meditasyona geçmeden önce bu listeye bakacağım. Gece uyumadan önce bu listeye bakacağım. Sabah uyandığımda bu listeye yine bakacağım.

* Olayların istediğim gibi gelişmediği zamanlarda, bunun için bir sebep bulunduğuna ve kozmik planın düşünebildiğimden çok daha büyük olduğuna inanarak, arzularımın listesini serbest bırakıp onu yaradana teslim edeceğim.

* Bütün hareketlerimde, şimdiki anın farkındalığının gerekliliğini kendime hatırlatacağım. Engellerin dikkatimi dağıtmalarına izin vermeyeceğim. Şimdiki zamanı olduğu gibi kabul edeceğim ve geleceği, el üstünde tuttuğum niyetlerim ve arzularımla gerçekleştireceğim.

6. “Ayrı Olmak” Kuralı

Belirsizliğin hikmeti “ayrı olmak”tır. Belirsizliğin hikmeti, geçmişten, geçmişte yaşanan şartlanmadan ve bilinenden kurtulmakta yatar. Bilinmeyene ve saf güç alanına doğru yönelmekteki istekliliğimizle, evrene güzel hareketlerini yaptıran yaratıcı zekâya kendimizi teslim ederiz.

Fiziksel evrende herhangi bir şeyi elde etmek için, o şeye olan bağımlılığınızdan vazgeçmeniz gerekir.Bu, arzunuzu gerçekleştirmek için gerekli olan niyetten vazgeçmeniz gerektiği anlamına gelmez. Niyetinizden vazgeçmiyorsunuz; arzunuzdan da vazgeçmiyorsunuz. Sonuca bağımlılıktan vazgeçiyorsunuz.

Ayrı olmak kuralı, evrimin oluşmasını hızlandırır. Bu kuralı anladığınızda, kendinizi çözümü zorlamaya mecbur hissetmezsiniz. Sorunun çözümünü zorlarsanız sadece yeni sorunların oluşmasına sebep olursunuz.Halbuki dikkatinizi belirsizliğin üzerinde yoğunlaştırır ve kargaşa içinden çözümün çıkmasını beklerken- belirsizliği yaşarsanız, ortaya harika ve heyecan verici şeyler çıkar.

“Ayrı Olmak” Kuralının Uygulanması:

* Bugün, kendime ve çevremdekilere oldukları gibi olmaları özgürlüğünü tanıyacağım.

* Belirsizliği kabullenme arzumdan dolayı, sorunların, karışıklığın çözümü kendiliğinden oluşacaktır. Belirsizliğin özgürlüğe giden yol olmasından dolayı, belirsizlik ne kadar fazla olursa kendimi o kadar güvende hissedeceğim. Belirsizliğin hikmetiyle güvene kavuşacağım.

* “Tüm olasılıklar alanı”na girerek, sonsuz seçime açık olduğumda yaşayabileceğim heyecanı öngöreceğim. Tüm olasılıklar alanına girdiğimde yaşamın tüm macera, gizem ve büyüsünü yaşayacağım.

7. “Dharma” veya “Yaşamın Amacı” Kuralı

Herkesin yaşamda bir amacı ve başkalarına verecek özel bir hediyesi veya yeteneği vardır. Bu özel yeteneği başkalarına hizmetle birleştirdiğimizde, kendi ruhumuzun coşkusunu ve sevincini yaşarız. Bu da bütün amaçların esas ve nihai amacıdır.

“Dharma” veya “Yaşamın Amacı” Kuralının Uygulanması:

* Ruhumun derinliklerinde oluşmakta olan Tanrıyı sevgiyle besleyeceğim. Dikkatimi hem bedenimi hem de aklımı hareketlendiren ruha yönlendireceğim.

* Özel yeteneklerimin bir listesini yapacağım. Özel yeteneklerimi ifade ettiğimde ve onları insanlığın hizmetinde kullandığımda zamanın nasıl geçtiğinin farkında olmadan hem kendi hayatımda hem de başkalarının hayatlarında bolluk yaratacağım.

* Her gün, kendime, “Nasıl hizmet edebilirim?” ve “Nasıl yardım edebilirim?” diye soracağım. Bu soruların cevapları insanlara sevgiyle yardım ve hizmet etmemi sağlayacaktır.
Kaynak: Başarının 7 ruhsal kuralı
Deepak Chopra

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Para kazanmaya emek verdiğiniz kadar kültür edinmeye de emek verin !..

ishak-alaton-hayatini-kaybetti1

 

 

RIP ISHAK ALATON

Üniversitelerimizde yaptığım söyleşilerde bana en çok para hakkında soru sorulur.
Herhalde iş adamı olduğum için.

Ben, “paranın iki kişiliği vardır” derim.

Birincisi;
para bir değiş tokuş aracıdır.
Para verip yiyecek, giyecek, ev, bark, hatta sağlık satın alabilirsiniz.

İkincisi ile
gelecek korkusunu yenersiniz.

“Yaşlılığımda çaresiz,
muhtaç, perişan kalmam, çünkü kötü günler için paramı bir kenara ayırdım” dersiniz.

Ama para ötesi, yani
para-üstü bir konu daha vardır. Bunu parayla satın alamazsınız.

Bunun adı
zevk ve keyiftir.

Zevk almak, keyif duymak, ancak KÜLTÜR ile mümkündür.

Resimden zevk almak için sergiler bedava,
müzik, kaset ve diskler üç otuz para.

Ayrıca konserler de pahalı değil.
Tiyatrolar hamburger fiyatına…
Aşk ve sevgi zaten bedelsizdir.

Güneşin batışından, denizin hışırtısından ya da
bir satranç oyunundan zevk alabiliyorsanız,
kalenizle bedavaya şah çekebilirsiniz.

Güneşi kaç paraya batırabilirsiniz?

Denizi hışırdatmanın fiyatı nedir?

Yaşlılığınız için biriktireceğiniz kötü gün parası kadar belki ondan da önemli olan bu zevkler ve mutluluklardır.

Bunlara sahip olmak ancak kültürle mümkündür.

Para kazanmaya emek verdiğiniz kadar kültür edinmeye de emek verin !..

İster genç olun, ister yaşlı, yaşınızla barışık değilseniz
ihtiyarsınız demektir.

Çok genç ölen yaşlılar olduğu gibi ihtiyar doğanlar da vardır.

Yaşlılar ölüme daha yakın derler. Ama ölüm nüfus kâğıdı sormuyor.

Şimdiki tutkulu projem, bir ceviz ormanı yetiştirmektir.
Fidanları dikmeye başladım bile.

Ceviz fidanı 8 yıl sonra ağaç olup, ceviz verirmiş.

Şimdi 76 yaşındayım. Yani 84 yaşımda ceviz kıracağım.

Bu kez kendi cevizlerimi…

(İshak ALATON)

HER ŞEYDE BİR HAYIR VARDIR

14232574_10208989797559361_8424116230975366844_n1
İki melek yeryüzünü dolaşmaya çıkmışlar. Tabii insan kılığında. Akşam olmuş. Kentin en zengin semtinde lüks bir villanın kapısını Tanrı misafiri olarak çalmışlar. Ev sahipleri somurtarak buyur etmişler onları. Yemek falan teklif etmemişler. Sıcacık misafir odaları yerine, buz gibi ve nemli bodruma iki şilte atıp;
“Geceyi burada geçirebilirsiniz” demişler. Şilteleri betona sererken, yaşlı melek duvarda bir çatlak görmüş. Elini uzatmış. Şöyle bir sürmüş yarığa. Duvar eskisinden sağlam olmuş. Genç melek:
“Niye yaptın bunu?” diye sormuş merakla.
“Her şey her zaman göründüğü gibi değildir” demiş yaşlı melek yavaşça.
Ertesi akşam melekler bir köy evinde çok fakir, ama çok iyiliksever bir aileye misafir olmuşlar. Her şeyleri bir tanecik inekleri imiş. Onun sütünü satıp geçiniyorlarmış. Ev sahipleri mütevazı sofralarına almış onları. Allah ne verdiyse beraber yemişler. Yatma zamanı gelince kadın:
“Siz uzun yoldan geliyorsunuz, yorgun olmalısınız”demiş. “Bizim yatakta siz yatın, bir rahat uyuyun. Biz şu divanda idare ederiz.”
Güneş doğarken uyanan melekler, zavallı adamla karısını iki gözleri iki çeşme ağlar bulmuşlar. Hayattaki tek servetleri inekleri bahçede ölü yatıyormuş. Genç melek öfkeden deliye dönmüş.
“Bunu nasıl yaparsın. Bu kadar iyi insanların yegane servetinin ölmesine nasıl izin verirsin. Önceki gece gittiğimiz villada her şey vardı, ama kötü ev sahipleri bize hiçbir şey vermediler. Sen onların bodrumlarını tamir ettin. Bu fakir insanlar bizimle her şeylerini paylaştılar ineklerinin ölmesine göz yumdun?..”
“Her şey her zaman göründüğü gibi değildir evlat” demiş, yaşlı melek gene.
“Nasıl yani?” diye daha da öfkeyle yinelemiş sorusunu genç melek.
“Her şey her zaman göründüğü gibi değildir evlat” demiş yaşlı melek bir daha. Ve anlatmış.
“İlk gittiğimiz zengin evinin o duvar çatlağının içinde yıllar önceden saklanmış bir hazine vardı. Ev sahipleri, zenginlikleri ile çok mağrur, ama hiç paylaşmayı sevmeyen insanlar oldukları için bu defineyi bulmayı hakketmemişlerdi. Çatlağı kapayıp, onları bu hazineden ebediyen mahrum ettim. Dün gece fakir köylünün yatağında yatarken ölüm meleği, adamın karısını almaya geldi. Kadının hayatını bağışlamasına karşılık ona ineği verdim. her şey her zaman göründüğü gibi değildir. İşler bazen istendiği gibi gitmez göründüğünde, aslında olan budur. Eğer inançlı isen, her işte bir hayır olduğunu düşünürsün. O hayrın ne olduğunu da, bir süre sonra anlarsın.
alıntı

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »