Merkeze Dostluğu Aldın Mı Tamamdır:)))
Anette İnselberg
Merkeze Dostluğu Aldın Mı Tamamdır:)))
Anette İnselberg
Kar nasıl eridiyse, önce suya sonra toprağa karıştıysa; dıygularımız da sürekli değişim dönüşüm ve devinim içindeler. Ne ilginç…
Anette İnselberg
Vaktiyle bir ova köyünde köylüler tarlalarını sulamak için ırmağın suyunu nöbetleşe kullanmak üzere anlaşmışlar.
Irmak boyunca bulunan tarlalar, açılan kanallar vasıtasıyla sıra ile sulanıyor, herkes ziraatı ile meşgul oluyormuş. Köyün açıkgözlerinden birisi daha fazla su alabilmek için tarlasından derin ama ince bir kanal kazıp ırmaktan su çalmayı aklına koymuş.
Kanalı gizlemek maksadıyla da üzerine çalı çırpı ve taşlarla örtüp araziye uydurmuş. En üstüne de saman yığınları koymuş ki kimse kanaldan şüphe etmesin.
Bir müddet sonra ırmağın daha aşağısındaki tarlalara giden suyun azalması üzerine köylüler durumu araştırmaya karar vermişler. Ne çare ki arayıp taramaları sonuçsuz kalmış. Daha yukarıda akan suyun birden bire azalmasına anlam verememişler.
Nihayet tarlaları dolaşıp bakmaya başlamışlar. Kaçak su alan köylünün tarlasına geldiklerinde, bostan havuzunun hep dolu oldukları dikkatleri çekmiş. Üstelik saman yığınları, su üzerinde yüzmekteymiş.
Bu suya bu samanlar nereden geliyor diye araştırınca saman yığınlarına ulaşmışlar ve hileyi anlayıp samanları eşeleyince kanalı bulmuşlar. Bunun üzerine köyün ihtiyar heyeti toplanmış ve köylüyü falakaya yatırmışlar. Değneği vururken diyorlarmış ki:
– Saman altından su yürütürsün ha! Al bakalım hak ettiğin cezayı!…
Bugün deyim, başkalarına sezdirmeden menfaat temin eden, yahut insanları birbirine düşürüp ortalığı karıştıranlar hakkında kullanılmaktadır.
alıntı
Hayattan ne öğrendiniz? ” Sorusuna Can Dündar’ın cevabı…
Sonsuz bir karanlığın içinden doğdum.
Işığı gördüm, korktum.. Ağladım.
Zamanla ışıkta yaşamayı öğrendim.
Karanlığı gördüm, korktum.
Gün geldi sonsuz karanlığa uğurladım sevdiklerimi…
Ağladım.
* * *
Yaşamayı öğrendim.
Doğumun, hayatin bitmeye başladığı an olduğunu;
aradaki bölümün, ölümden çalınan zamanlar olduğunu öğrendim.
* * *
Zamanı öğrendim.
Yarıştım onunla…
Zamanla yarışılmayacağını, zamanla barışılacağını,
zamanla öğrendim…
* * *
İnsani öğrendim.
Sonra insanların içinde iyiler ve kötüler olduğunu…
Sonra da her insanin içinde iyilik ve kötülük
bulunduğunu öğrendim.
* * *
Sevmeyi öğrendim.
Sonra güvenmeyi…
Sonra da güvenin sevgiden daha kalıcı olduğunu,
sevginin güvenin sağlam zemini üzerine kurulduğunu
öğrendim.
* * *
İnsan tenini öğrendim.
Sonra tenin altında bir ruh bulunduğunu…
Sonra da ruhun aslında tenin üstünde olduğunu
öğrendim.
* * *
Evreni öğrendim.
Sonra evreni aydınlatmanın yollarını öğrendim.
Sonunda evreni aydınlatabilmek için önce çevreni
aydınlatabilmek gerektiğini öğrendim.
* * *
Ekmeği öğrendim.
Sonra barış için ekmeğin bolca üretilmesi gerektiğini…
Sonra da ekmeği hakça üleşmenin,
bolca üretmek kadar önemli olduğunu öğrendim.
* * *
Okumayı öğrendim.
Kendime yazıyı öğrettim sonra…
Ve bir süre sonra yazı, kendimi öğretti bana…
* * *
Gitmeyi öğrendim.
Sonra dayanamayıp dönmeyi…
Daha da sonra kendime rağmen gitmeyi…
* * *
Dünyaya tek başına meydan okumayı öğrendim genç yasta…
Sonra kalabalıklarla birlikte yürümek gerektiği fikrine vardım.
Sonra da asil yürüyüşün
kalabalıklara karşı olması gerektiğine aydım.
* * *
Düşünmeyi öğrendim.
Sonra kalıplar içinde düşünmeyi öğrendim.
Sonra sağlıklı düşünmenin
kalıpları yıkarak düşünmek olduğunu öğrendim.
* * *
Namusun önemini öğrendim evde…
Sonra yoksundan namus beklemenin namussuzluk olduğunu;
gerçek namusun, günah elinin altındayken, günaha el sürmemek olduğunu
öğrendim.
* * *
Gerçeği öğrendim bir gün…
Ve gerçeğin acı olduğunu…
Sonra dozunda acının,
yemeğe olduğu kadar hayata da lezzet kattığını öğrendim.
* * *
Her canlının ölümü tadacağını,
ama sadece bazılarının hayatı tadacağını öğrendim.
( Can Dündar’ın 16 Ağustos 2008 )