İnsanın kendine söz geçirmesi ne kadar zor… Kendime yapmamalıyım dediğim her şeyi kaşla göz arasında yapar buluyorum…
Anette İnselberg
Garson : Efendim,sizleri burada görmek büyük mutluluk!
Cemal Süreya : Kim istemez ki mutlu olmayı? Ama mutsuzluğa da var mısın?
Garson : Anlamadım efendim?
Can Yücel : Geldiğin kadar değil, göründüğün kadar mutlusun ve sakın unutma; gittiğin kadar değil,hak ettiğin kadar unutulursun…
Garson : Anlıyorum efendim…Neyse, ne alırdınız?
Nilgün Marmara : Sen ne getirdin bana çocukluğundan?
Garson : Çocukluğumdan mı? Siz ne isterseniz mutfaktan onu getireceğim işte.
Edip Cansever : Bu aralar ellerim hep üşür benim. Doktor ‘kansızlık’ der, ben ‘sensizlik’ derim.
Nilgün Marmara : Üşümüşüm, düşlerimin üzeri açıktı.
Garson : Ekrem klimayı aç oradan, çattık ya!
Tomris Uyar : Bazen sensiz kalmak, kırıldığını göstermenin en iyi yoludur.
Garson : Estağfurullah efendim,ne kırılması, bugün kötü bir gün sanırım benim için.
Yaşar Kemal : Gülümse karamsarları şaşırt, gülümse güller açsın yüzünde,gülümsemenle yayılsın ışık, dünyayı ısıtmasan da güneş gibi çevreni ısıt.
Garson : Ekrem klimayı kapat, gülümsüyorum..
Güçlü kalemiyle tüm dünyada ün kazanmış olan yazar Chuck Palahniuk’ten tüketim kültürüne, hırs ve üstünlük duygusuna, güzellik idealine ve iş dünyasına ağır bir eleştiri olan Dövüş Kulübü, birçok kişi tarafından baş rollerini Brad Pitt ve Edward Norton’un oynadığı film ile biliniyor. İster kitabının, ister filminin bir hayranı olun, bu eserde bulunan bazı sözler insanın boğazına düğümleniyor ve yaşadığı anlamsız hayatı sorgulamasına sebep olarak her şeyden kaçıp uzaklara gitme isteği uyandırıyor.
1. Her gün işe gidiyorsun. Akşamları erken uyuyorsun. Ve bunun karşılığında aldığın tek şey koltuk takımı. Gerçekten acınası bir durumdasın.
2. Ancak her şeyini kaybettikten sonra gerçekten özgür olabilirsin.
Tyler diyor ki, ben henüz dibe vurmaya yaklaşmamışım bile. Ve eğer sonuna kadar düşmezsem, kurtulmam olanaksızmış. İsa çarmıha gerilerek yapmış bunu. Sadece para, mülkiyet ve bilgiden vazgeçmen yeterli değil, diyor Tyler. Bu bir hafta sonu tatili değil. Bu işi böyle yarım yamalak yapamazsın artık.
Seminerde miyiz?
“Daha dibe vurmadan çözülürsen,” diyor Tyler, “asla sonuna kadar götüremezsin.”
Ancak felaketten sonra yeniden doğabilirmişiz.
“Ancak her şeyini kaybettikten sonra,” diyor Tyler, “gerçekten özgür olabilirsin.
3. Dövüş bittiğinde hiçbir şey çözülmemişti, ama zaten hiçbir şeyin önemi yoktu.
Tyler bana bir garsonluk işi buluyor, sonra ağzıma bir silah sokmuş ve diyor ki, sonsuza kadar yaşamak istiyorsan, ilk adım olarak ölmek zorundasın.
4. “Geri dönüştürme, sürat limitleri, hepsi palavra,” dedi Tyler. “Ölüm döşeğinde sigarayı bırakmaya benziyor bunlar.”
5. İnsan sevdiklerini öldürür diye bir söz vardır ya; aslında insanı öldüren de hep sevdiğidir.
6. Bir zamanlar sahip olduğun şeyler gün gelir senin sahibin olur.
Yuva yapma iç güdülerine tutsak düşen tek ben değildim… Hepimizde Johanneshov markalı koltuktan var, yeşil çizgili Strinne deseniyle kaplı… Hepimizde Rislampa/Har markalı aynı kağıt lambadan var… Benimki artık bir konfeti… Çelik üstüne çinko kaplama Vild marka ayaklı saaatim. Tanrım ona sahip olmasam ölürüm…
Mobilya satın alırsınız. Kendinize dersiniz ki, bu hayatım boyunca ihtiyaç duyacağım son kanepe. Kanepeyi alırsınız ve sonraki birkaç yıl boyunca, hangi işiniz ters giderse gitsin, en azından kanepe sorununuzu çözmüş olduğunuzu bilirsiniz. Sonra aradığınız tabak takımı. Sonra hayallerinizdeki yatak. Perdeler. Halılar.
Sonra o güzel yuvanızda kısılıp kalırsınız. Bir zamanlar sahip olduğun şeyler gün gelir senin sahibin olur.
7. “Yirmi dört yaşındayken,” diyor Marla, “ne kadar hızlı düşebileceğin konusunda hiçbir fikrin yoktur, ama ben hızlı öğreniyordum.”
8. İnsanlar ölmekte olduğunuzu sanarlarsa, bütün dikkatlerini size veriyorlardı. Bugün sizi son kez görüyor olmaları gibi bir ihtimal varsa, sizi gerçekten görüyorlardı.
9. Hayatta hiçbir zaman sahip olamayacağım yağmur ormanlarını yakmak istiyordum. Uzaya klorofluorokarbon gazları pompalayıp ozon tabakasında koca koca delikler açmak istiyordum.
Dev tankerlerin boşaltma vanalarını açmak, açık denizlerdeki petrol kuyularının kapaklarını kaldırmak istiyordum. Yemeye paramın yetmediği bütün balıkları öldürmek, asla göremeyeceğim Fransız kumsallarını kirletmek istiyordum.
Bütün dünyanın dibe vurmasını istiyordum.
10. Kendini çok zorlama, güzel şeyler onları hiç beklemediğin anlarda olur.
11. Hiçbir şey durağan değil. Mona Lisa bile dağılıyor. Her şey parçalanıp dağılıyor.
Belki de kendini geliştirmek aranan cevap değildir.
Tyler babasını hiç tanımamış,
Belki de cevap, kendine zarar vermektir.
12.Tek bir an: Hayatta kusursuzluktan en çok bunu bekleyebilirdiniz.
13. “Eğer ne istediğini bilmezsen.” diyor kapıcı, “bir bakarsın istemediğin bir sürü şeyin olmuş.”
“Bugünkü gençlerin çoğu etrafa hava basma derdinde.” diyor kapıcı. “Çok fazla para harcıyorlar.”
…
“Bugünkü gençlerin çoğu ne istediklerini bilmiyor.”
…
“Bu gençler var ya, bütün dünya onların olsun istiyorlar.”
14. Bir gün öleceğinden kormak yerine, işe bu gerçeği kabullenerek başlayabilirsin.
15. Diğer projektör görevi devralır. Film devam eder… Seyircinin hiç bir şeyden haberi yoktur…
Çift projektörle film gösteren o eski sinemalarda, bir böbinin bitmesi ile öbürünün başlaması arasındaki boşluğu seyirciler fark etmesin diye, makinistin her saniye orada olup iki projektör arasında mekik dokuması gerekir. Tepede perdenin sağ üst köşesinde beliren beyaz noktaları beklersiniz. Meslekte bunlara “sigara yanığı” denir. İlk beyaz nokta, bitişe iki dakika kaldığını gösterir. İkinci projektörü başlatırsın ki, zamanı geldiğinde hızını almış olsun. İkinci beyaz nokta, beş saniye uyarısıdır. Gerilim artmıştır. İki projektörün arasında durmaktasındır ve makinist odası zenon lambasının ışığından hamam gibi ısınmıştır… İki elinle de birer kolu kavramış olarak iki projektörün arasında durur ve perdenin köşesine bakarsın. İkinci nokta görülüp kaybolur. Beşe kadar sayarsın. Projektörlerden birinin merceğini kapatırsın. Aynı anda, diğer projektörün mercek kapağını açarsın. Diğer projektör görevi devralır. Film devam eder… Seyircinin hiç bir şeyden haberi yoktur…
16. Bütün dünyevi mülklerinizden ve arabanızdan vazgeçip şehrin zehirli atık semtindeki kiralık bir eve yerleşin.
17. Uyanırsın ve hiçbir yerdesindir.
O bir dakika için çok uğraşmanız gerekiyordu ama bir dakikalık kusursuzluk, harcadığınız çabaya değerdi. Tek bir an. Hayatta kusursuzluktan en çok bunu bekleyebilirdiniz.
Uyanırsın ve uyanmış olmanız yeterlidir.
18. Hepimizin televizyondan öğrendiği eski bir Çin geleneğine göre…
Tyler artık sonsuza kadar Marla’dan sorumlu olacak, çünkü Tyler Marla’nın hayatını kurtardı.
19. Bu senin hayatın ve anbean sona eriyor.
Hepimizin çaresizlik içinde öleceği, insan bedenlerinin uçağın gövdesinde sıkışıp kalacağı o anı düşünmek uykusuzluğuma ilaç gibi geliyordu, üstümü dayanılmaz bir uyku çöküyordu.
Başka bir yerde, başka bir zamanda uyanabilseydim, başka bir insan olarak uyanabilir miydim?
20. Dövüş kulübüne bir kez gittiniz mi, artık televizyonda futbol seyretmek, muhteşem bir seks yapma fırsatınız varken oturup porno seyretmeye benzer.
21. Özgürlük, bütün umutlarımızı kaybetmek anlamına geliyordu.
Sonra unutuluşun içinde kayboldum, o karanlık, sessiz ve kusursuz boşlukta.
22. Sevdiğiniz herkesin size sırt çevireceğini ya da öleceğini fark ettiğiniz zaman ağlamak kolaydır.
Zaman aralığını yeterince uzun tutarsanız, herkesin hayatta kalma şansı sıfıra düşer.
23. O sarmalayıcı karanlıkta, başka birinin kolları arasına hapsolmuşken, hayatta elde edeceğiniz her şeyin sonunda çöpe gideceğini anladığınız zaman ağlamak çok kolaydır.
Hayatta sizi gururlandırmış ne varsa hepsi çöpe gidecek. Ve ben içeride kaybolmuş durumdayım.
24. Neyi neden yaptığını bilmiyor, sonra da ölüp gidiyorsun.
Bulutlu bir gün, bu kadar yüksekte bile. Burası dünyanın en yüksek binası ve bu yükseklikte hava her zaman soğuk. Bu yükseklikte etraf o kadar sessiz ki, insan kendini o uzay maymunlarından biri sanıyor. Sana öğrettikleri küçük görevi yerini getiriyorsun.
Bir kolu çek.
Bir düğmeye bas.
Neyi neden yaptığını bilmiyor, sonra da ölüp gidiyorsun.
25. Hiçbir zaman tamamlanmış olmayayım, ne olur!
Hiçbir zaman halimden memnun olmayayım. Hiçbir zaman kusursuz olmayayım. Kurtar beni Tyler, kusursuz ve tamamlanmış olmaktan kurtar beni!
kaynak listeliste
Işıl İpekçi dünya tatlısı bir insan. İçi dışı biri, akıllı, kültürlü ve kendini özellikle melek tasarımlarına adamış. .Ayşe Takının organize ettiği ”Yaz Cümbüşü” karma takı sergisinde de bizlerle beraber. Sergi Rio De Janerionun plajlarında dolaşan seyyar mayo satıcılarından esinlenerek başlamış ve giderek genişlemiş. Tarçın çubuklarından, kağıtlardan, mandallardan, havuz taşlarından, ipek kozalaklarından yapılmış kolyeler insanın yaratıcılığının sınır tanımadığının işareti.
Hem sergiyi gezip ufkunuzu açmak heö de sizi koruyan ve kollayan meleklerden almak istiyorsanız Ayşe Takı’ya mutlaka yolunuzu düşürün.
Işıl İpelçi cep tel:0536 508 19 73
Ayşe Takı: Valikonağı Cad. Şakayık Sk. Tuna Palas apt. N.53 n.TAŞI
“Her şeyi zaman varken yapmak gerek. Geciktirilmiş sözler, askıya alınmış hayaller, ertelenmiş itiraflar, gerçekleştirilmeyen buluşmalar; bir gün hepsi size pişmanlık olarak geri dönmeden önce, henüz vakit varken…”
Murathan Mungan
San Francisco Modern Sanat Müzesi’nde yerde bırakılan bir gözlüğü sanat eseri sanan ziyaretçilerin gözlüğü görmek için sıraya girmesi komik görüntülere sahne oldu. Gözlüğü postmodern bir sanat eseri sanan bazı ziyaretçiler, gözlüğün fotoğrafını çekmek için birbirleriyle yarıştı.
Sputnik’in haberine göre, gözlüğü şaka olsun diye yere bırakan 17 yaşındaki TJ Khayatan, müzedeki bazı eserlerin ve tabloların görülmeye değer olduğunu, ancak bazı eserlerin gerçekleten pek de ilginç görünmediğini belirterek şunları söyledi: “Gri bir örtü üzerindeki içi doldurulmuş hayvana takılınca bunun diğer insanlar için gerçekten etkileyici olup olmadığını sorguladık. Müzedekilerin herhangi bir şeye ilgi gösterip bunu sanatsal olarak anlamaya çalışıp çalışmayacağını görmek için yere gözlüğü bıraktım.”
Gözlüğe gösterilen ilgiyi de fotoğraflayan ve fotoğrafları Twitter’da paylaşan Khayatan, modern sanata saygı duyduğunu da belirterek “Bazen bir şaka da olsa yaratıcılığınızı ifade edebileceğiniz bir yol” dedi.
1.Yeşil Renkliler : Bu gruptaki meyve ve sebzeler özellikle yapılarında bulunan karotenoidler sayesinde kansere davetiye çıkaran serbest radikaller denilen grubu uzaklaştırır ve bağışıklık sistemini oldukça güçlendirir. Folik asit açısından zengin olan yeşil renkli sebzeler doğum sırasında meydana gelebilecek olan kusurları engellerken, kırmızı kan hücreleriyle kemik ve dişlerin güçlü olmasına da yardımcı olduğu belirtilmektedir.
2.Kırmızı Renkliler: Antosayanin pigmentini bulunduran bu gruptaki besinler çok güçlü antioksidan etkisi gösterirler. Yürütülen birçok bilimsel araştırmada antosiyoninlerin bazı kanser hücrelerinin büyümesini engellediğini göstermiştir ve kanseri iyileştirmesinden ziyade engelleme özelliğine sahip olduğunu belirtilmiştir.
3. Beyaz Renkliler: Flavonoid pigmentini en çok bulunduran gruptur. Flavonoid basitçe vücuda zarar veren ögeleri etkisiz hale getiren bitkisel maddelerdir. Kansere, kalp hastalıklarına, virüslere ve bakterilere karşı vücudu korur ve bağışıklık sistemini güçlendirdiği bilinmektedir.
4. Sarı/Turuncu Renkliler: Karotenoid ve flavanoid açısından zengindir. Bu grubun içerdiği besinler C vitamini açısından oldukça zengindir. Bağışıklık sistemini desteklemede, kansere ve kalp hastalıklarına karşı riski azalttığı bilinmektedir.
Yapılan bir çalışmada yüksek kolestrole sahip erkek bireylerin karotenoid içeriği yüksek besinler ile beslendiğinde kalp krizlerine yakalanma riskinin %36 azaldığını göstermektedir.
Dyt. Çağla Çevik
Rio de Janerio-Copacabana plajından bir kare… 2016 Şubat Anette İnselberg
Sağ avucunuzun ortasına yavaşça bastırın ve saatin ters yönünde 1 dakika kadar ovalayın. Aynısını diğer avucunuza da yapın. Bu ensenize kadar gerilimi rahatlatır ve dikkatinizi yeniden toparlamanızı sağlar…
Hayatınızdaki “zor” insanlar ile yaşarken, sürekli her an patlayacak bir mayın tarlasında yürür gibi hissedersin…iz. Yaşamak bazen öyle zor bir hale gelirki, onları memnun etmenin, onları anlamanın, onları sevmenin yada tolere etmenin imkansız olduğuna inanırsınız fakat bir türlü onlardan kopamazsınız.
Yaşamınızda ki bu zor insan anneniz yada babanız gibi bakımınızı üstlenmiş biri ise, büyüme sürecinde sizin kendiniz ile ilgili düşüncelerinize ve duygularınıza büyük etkileri olmuş olabilir.
Herkes zaman zaman zor olabilir fakat bahsettiğimiz kişiler, çeşitli duygusal problemleri (kişilik bozuklukları, stres bağlantılı sorunlar, anksiyete sorunları vb) olan insanlardır. Duygusal sorunların, sadece hastalığın sahibine değil aynı zamanda çevresinde bulunan insanlara da büyük etkileri vardır. Bu kişiler zeki, eğlenceli, yaratıcı, empatik, keyifli olabilirler ama genede “yaşanması zor” insanlardır. Oldukça hassas ve alıngan olabilirler, kendi duygularını anlamakta ve duygularını kontrol etmekte zorlanabilirler. Bu durumda olan kişiler kendilerini iyi hissetmek için çeşitli savunma mekanizmaları kullanmaya başlayabilir ve bu nedenle birlikte yaşadığı diğer insanlara sıkıntılı anlar yaşatabilirler.
Küçük bir çocukken yetersiz olduğunuzu, ailenizi hayal kırıklığına uğrattığınızı, hiç bir şeyi doğru yapamadığınızı, hep hatalı olduğunuzu, ne yaparsanız yapın annenizi yada babanızı asla memnun edemediğinizi düşündünüz mü? Ailenizin mutluluğundan kendinizi sorumlu hissettiniz mi? Mutlu olduğunuz zaman suçluluk duygusu yaşadınız mı? Öylede suçlu, böylede suçlu olduğunuzu, ne söyleseniz yada yapsanız hep hatalı oldunuza inandınız mı? Yapmadığınız şeyler için suçlandınız mı? Manipüle edildiğinizi hissettiniz mi? Bir an takdir edilip ardından suçlandınız mı? Annenizin yada babanızın davranışları ve tepkileri mantıklı gelmediği için kendinizi “çıldırıyormuş” gibi hissettiniz mi? Bir şeyleri yanlış anladığınız yada hatırladığınızı düşünüp kendi iç güdülerinizi, yargılarınızı yada hafızanızı sorguladınız mı? Aileniz ile yaşayacaklarınızı önceden kestiremediğiniz için hep kendinizi savunmada hissettiniz mi? Bütün bunlar sizde bir sorun olduğuna işaret gibi görünebilir yada delirdiğinizi hissedebilirsiniz. Aslında deliriyormuş gibi hissetmenize yol açan içinde yetiştiğiniz yaşam koşullarıdır ve Borderline Kişilik Bozukluğuna sahip yada bu hastalığın belirtilerini taşıyan bir ebeveyn tarafından yetiştirilmiş olma ihtimaliniz yüksektir.
Hiç kimse ailesini seçmez. Ve bir kere bu dünyaya geldikten sonra, küçük bir çocuk olarak aileniz ile ilişkilerinizi sonlandırabilecek bir pozisyonunuz olmaz. Hatta aşırı derecede onlara ihtiyaç duyarsınız – barınak ve yiyecek için, eğitiminiz için, toplum içinde yolunuzu bulmak için, bakımınız için, ilgi ve şefkat için, ve koşulsuz sevgi için. Sizde hiçbir sorun yada eksiklik olmamasına rağmen duygusal sorunu olan bir ebeveyn ne yazıkki bütün bu ihtiyaçlarınıza tutarlı olarak cevap veremeyebilir. Aynı şekilde anneniz yada babanız sağlıklı bir yetişme koşullarına sahip olmamış ve kendi ihtiyaçları asla temin edilmemiş olabilir. Bu nedenle küçücük bir çocuk olmanıza rağmen, sizi kendi ihtiyaçlarını sağlamaya, bakımını yapmaya ve duygusal destek vermeye yönlendirmiş olabilir.
Aşağıdakiler size tanıdık geliyor mu?
Aşağıdakilerden hangisi büyürken anneniz/babanız ile yaşadıklarınıza benziyor.
_____ Anneniz/babanız sürekli, fiziksel özellikleriniz, zekanız, aklınız, alışkanlıklarınız yada diğer kişisel özellikleriniz konusunda bazen acımasızlaşan, şakalar yaptı
_____ Geçmişte yaşanan olayları ve konuşmaları ailenizin anlattığından daha farklı şekilde hatırlıyorsunuz.
_____ Anneniz/babanız sizinle özel sırlarını, hatta uygun olmayan detayları sizinle paylaştı ve sırrını saklamanızı yada onun tarafında yer almanızı bekledi.
_____ Size bir çocuk gibi değil, küçük bir yetişkin gibi davranıldı, annenizin/babanızın üstlenmesi gereken görevler sürekli size verildi, örneğin duygusal olarak ailenizi desteklemek, onları rahatlatmak, cesaret vermek, sürekli yemek pişirmek, temizlik yapmak, küçük kardeşlere bakmak gibi.
_____ Duygularınız kritize edildi, göz ardı edildi, önemi-değeri olmadığı hissettirildi.
_____ Öfke gibi güçlü duyguları ifade etmeniz yasaklandı yada engellendi.
_____ Annenizden yada babanızdan fiziksel yada duygusal olarak fazla sevgi almadınız. Büyürken ender olarak kucaklandınız, öpüldünüz, yada sevildiğinizi duydunuz.
_____ Büyürken aileniz tarafından genelde çok yüksek, hatta ulaşılması imkansız standartlarda tuttuldunuz. Çoğu kez bu standartlar o kadar hızlı değişti ki sizden ne beklendiğini anlamakta güçlük çektiniz.
_____ Dış görünümünüz yada davranışlarınız konusunda karışık mesajlar gönderildi
_____ Kendi fikir ve görüşlerinizi geliştirmek için araştırma yapmanız, tecrübe etmeniz yada keşif yapmanız aileniz tarafından desteklenmedi.
_____ Özel hayatınıza ve size ait özel eşyalarınıza saygı gösterilmedi.
Büyürken nasıl hissettiniz?
_____korkmuş
_____kafası karışmış
_____öfkeli
_____suçlu
_____sorumlu
_____yaşıtlarınızdan çok daha yaşlı
_____ilgisiz ve kayıtsız
_____görünmez
_____sevgiyi haketmeyen
Şimdi bir yetişkin olarak nasıl hissediyorsunuz?
_____Mutlu olamadığınız, kötü muamele gördüğünüz yada sağlıksız ilişkiler içindesiniz
_____Başkalarına güvenmiyor ve savunma kalkanlarınızı asla indiremiyorsunuz
_____Ailenizden ve arkadaşlarınız dahil tüm insanlardan hep en kötüyü bekliyorsunuz.
_____Başkalarının ruh hali, duyguları yada davranışları için kendinizi sorumlu hissediyorsunuz.
_____Başkalarının ihtiyaçlarını kendi ihtiyaçlarınızın önüne koyuyorsunuz.
_____Ne istediğinizi bulmakta güçlük çekiyorsunuz
_____Kendi duygularınıza ve tepkilerinize güvenemiyorsunuz
_____Başarılarınız karşında kendinizi rahatsız hissediyorsunuz yada basitçe yaşamdan keyif almayı başaramıyorsunuz.
_____Yeni durumlarda yada sosyal ortamlarda fazlasıyla huzursuz hissediyorsunuz
_____Her alanda ama özellikle ilişkilerde risk almaktan korkuyorsunuz.
_____Kendinizi neredeyse mükemel olmak için zorluyorsunuz
_____Kendinizi değersiz, ümitsiz yada depresyonda hissediyorsunuz.
Eğer bu durumların bir çoğunu yaşamışsanız, duygusal sorunu olan bir ebeveyn tarafından yetiştirilmiş olma ve çocukluğunuzdan itibaren yaşadıklarınızın etkilerinin hala yaşamınızı etki ediyor olma ihtimali yüksektir. Yaşadıklarınız, muhtemelen kim olduğunuzu, başka insanlar ile olan ilişkilerinizi, kimle arkadaş olacağınızı, kimi kendinize eş olarak seçeceğinizi, kimle zamanınızı geçirmeyi tercih edeceğinizi önemli bir oranda etkiledi ve hala etkilemeye devam ediyor.
Tedavi:
Duygusal sorunu olan bir ebeveyne sahip olmak yaşanılan hastalığa ve kişiye özel bir tecrübe olmakla birlikte çocuklar büyümeye ve yaşadıklarını anlamaya başladıkça geçirdikleri aşamalar genel olarak birbirine benzerdir. Fakat bu süreçler aynı sırada ve sürelerle yaşanmaz. Uzun yıllar sonra, kendi iç barışınızı sağlasanız ve ailenizi affetseniz bile duygularınızda iniş çıkış yaşayabilirsiniz; çok yoğun duyguların gidip geldiğini hissedebilirsiniz. Tam her şeyin geçtiğini düşündüğünüzde bir kelime, bir görüntü, bir yorum yada bir etkileşim sizi duygusal karmaşanızın içine geri götürebilir. Sonu asla gelmeyen, çok uzun süren bir yolculuğa çıkmış gibi hissedebilirsiniz. Genelde yaşadığınız bu karmaşa, hayal kırıklığı, mutsuzluk hissinde yalnız olmadığınızı bilmek ve anne/babanızın hastalığını öğrendikçe, yeni beceriler geliştirdikçe , büyüdükçe her şeyin daha iyi olacağını bilmek daha iyi hissetmenizi sağlayabilir. Değişim konusunda pozitif ve umutlu olmak zaman zaman zor olabilir fakat kendinize gerçekçi hedefler belirlemeniz, değişime açık olmanız, ya hep ya hiç türünde düşünce şeklinden kaçınmanız ve kendinize karşı sabırlı olmanız çok önemlidir.
Tedavi, birilerini suçlamak yada kendine acımak için ortam anlamına gelmez – her insan bozuk aile yapısından çok daha fazlası ile şekillenir ve herkes bir noktada istediği yaşamı yaratabilmek için sorumluluğu üstlenmek zorundadır. Elbette hayatınızdaki duygusal sorunu olan kişinin size nasıl etki ettiğini belirlemeniz ve farkında olmanız önemlidir. Fakat aynı zamanda geçmişte yaşadıklarınızın sizi tanımlamayacağını yada kaderinizi belirlemeyeceğini farketmenizde bir o kadar önemlidir. Çözüm aslında iki kavramı başarmanıza bağlıdır: Anlamak ve Değişmek.
Duygusal sorunu olan bir ebeveynin çocuğu olarak, bebekliğinizden beri belli bazı inançları ve davranışları devam ettiriyorsunuz. Şimdi hatırlamayabilirsiniz fakat bebekken çevrenizdeki insanların öfkesini, karmaşasını ve korkularını onların dokunuşlarında, ses tonlarında, nefes alış verişlerinde ve havanın gerilmesinde hissettiniz. Aşırı yoğun ve değişken duyguların bulunduğu bir ortamda büyümek size bir takım refleksler geliştirmeyi öğretti. Bu refleksler tıpkı isminiz çağrılınca bakmanız gibi ani ve otomatiktir. Uzun zamanda ve defalarca yaşayarak öğrendiğiniz bu tepkiler çocukken kendinizi fiziksel, ruhsal ve duygusal olarak korumanıza yardım etmiş olabilir fakat muhtemelen şu anda yaşamınıza o kadar iyi hizmet etmiyor – hatta kendinizi tam olarak anlamanızı ve kabul etmenizi, başka insanlar ile sağlıklı ilişkiler kurmanızı engelliyor olabilir. Bilmelisiniz ki, savunma mekanizmalarınız, kendinize ve başkalarına olan bakış açınız, sizin duygusal birikiminizin bir parçasıdır ve çok ender olarak durup bu kavramları sorgularsınız. Bu birikim tıpkı renkli bir gözlük gibi dünya görüşünüzü etkiler, dolayısıyla dünyayı nasıl gördüğünüze ve nasıl ilişki kuracağınızı belirler.
Peki geçmişin gözlükleri olmadan, yaşamınıza dönüp gerçekçi bir şekilde bakmaya nasıl başlayabilirsiniz? Kendinizi nasıl tanıyabilirsiniz? Kendi içgüdülerinize, duygularınıza ve düşüncelerinize nasıl güvenmeyi öğrenebilirsiniz? Sizi çevreleyen savunma duvarlarınızı nasıl indirmeye başlayabilirsiniz? Yeni ve daha iyi bir yaşamı nasıl tasarlayabilirsiniz? İnsanların içindeki iyiliği nasıl görebilirsiniz? Sağlıklı ilişkileri ve sizi mutlu edecek bir yaşamı hakettiğinizi nasıl görmeye başlayabilirsiniz? Ne yazık ki bu soruların kolay ve kısa bir cevabı yok. İyi bir sporcu olmayı yada mesleğinde yükselmeyi hedeflemek gibi, insanın kendi sınırlarının ötesine geçmesi için çok çalışması ve istikrarlı olması gerekir. Bu kendi içinizde çıkacağınız bir yolculuk gibidir, kendinizi keşfetme yolculuğu diyebilirsiniz: başarınız, zamana, pratik yapmanıza, beceriler geliştirmenize, hatalar yapmanıza ve ders almanıza, yeni tecrübeler edinmenize ve her düşüşte yeniden ayağa kalkmanıza bağlıdır. Bir terapist ile birlikte çalışmak size önceden denenmiş bir takım yol haritaları ve rehberlik hizmeti kazandırabilir. Bu yolculuğu size destek olan biri ile geçirmeniz özellikle zor zamanlarda, ayağa kalkacak gücünüz kalmadığında size destek olması açısından faydalı olabilir. Fakat temelde bu sizin yolculuğunuzdur ve içinizdeki güçlükleri sizin aşmanız gerekmektedir.
Psikoterapi Nasıl Yardım Eder
Tedavi sırasında terapistiniz yaşadıklarınızı dinler ve tecrübelerinizin gerçek olduğunu, yaşamınıza nasıl etki ettiğini ve hala bu etkilerin nasıl yaşamınızı yönlendirdiğini anlamanıza yardım eder. Terapi süresince çocukluğunuzdan itibaren öğrendiğiniz negatif düşünceler, inançlar, duygular ve davranışlar yerine daha pozitif alternatifler geliştirmeye başlarsınız. Terapi aynı zamanda yaşamak istediğiniz geleceğinizi hayal etmenize ve kendinizi hayal ettiğiniz yönde geliştirmenize yardım eder.
Profesyonel yardım almaya karar verdiğiniz zaman, terapistiniz yaşamınızda pozitif değişimler yapmaya karar verdiğinizi düşünür. Diğer bir deyimle, yaşamda sizin için, ailenizde öğrendiklerinizden daha fazlasının bulunduğunu görebiliyorsunuz ve bütün korkularınıza rağmen, içinizdeki sesi takip etmek istiyorsunuz demektir. Bunu sağlayabilmek için ailelerde yaşanan duygusal sorunların etkileri konusunda uzman bir terapist, kendi iç dünyanızı keşfetmenize ve yapmanız gereken değişimleri gerçekleştirmenize yardımcı olabilir. Bilgili bir terapist sizi aceleye getirmeden, düşünmeniz ve özümsemeniz için gereken zamana saygı duyarak size yardımcı olur. Ödülünüz, yavaş ve küçük adımlarla gelse bile, sonunda çok büyüktür.
Çiğdem Alper, MA
Psikoterapist
İstanbul:
İlişki Psikoterapileri Enstitüsü
HİÇ !!!Hiçliğe uyandım bu sabah.
İzin vermedim dünyanın bugün zihnime dokunmasına.
Sakin, dingin bir gün yaşamak istedim yargısız, yalnız, kendimle başbaşa.
Zihnimdeki o her an kullanıma hazır, önceden tahmin edilebilir, sözcüklere, cümlelere dokunmadım.
Özgür, dünsüz, yarınsız, hesapsız, kuralsız, konuştum kendimle, belki de çok uzun bir aradan sonra.…
Ne her şeye uygun nedenlere bulandım.
Ne de neden olabilecek bir şeylere kapıldım.
Zihnimdeki, düşüncelerin oluşturduğu o ağır perdenin ardından bakmadım ben bugün hayata.
İsimsiz, tanımsız, kategorisizdi bugün her şey.
Bir çocuk gibi heyecanla, sadece duyularımı kullanarak yaklaştım hayata.
Bugün,
Her şeyi ilk defa gördüm,
İlk defa duydum,
İlk defa dokundum.
İlk defa kokladım.
Hayatı sadece hissederek yaşadım bugün.
Meğer özlediğim, aradığım her şey, hiçliğin içinde gizliymiş, bugün anladım.
// Haşim Arıkan //