Minimalizmi Hayata Geçirmek İçin Uygulayabileceğiniz 21 Adım

minimalizm[1]

 

 

Gardrobunuza bakıp ne giyeceğinizi seçmeye saatlerinizi harcadığınız halde yine de “giyecek hiçbir şeyim yok!” mu diyorsunuz?
•Toz alırken tek tek tüm bibloları kaldırıp indirmekten gına mı geliyor?
•Yazlıkları, kışlıkları, battaniye ve pikeleri evin neresine sokacağınızı şaşırıyor musunuz?
•Sürekli yapmanız gereken şeyleri düşünüp ama yapmayıp kendinize mi sinirleniyorsunuz?
•Gün içinde nereye koşacağınızı, kaça bölüneceğinizi şaşırıyor ve “neden gün 24 saat ki!” diye sinirleniyor musunuz?
•Ormanları, doğayı seviyorsunuz ama tükettiklerinizi düşününce vicdan azabı mı çekiyorsunuz?

Eğer bu soruların pek çoğuna “evet” dediyseniz, minimalizm ile tanışma zamanınız gelmiş demektir.

1. Şu mottoyu bir yere yazın: “Daha az eşya, daha çok anı”

Ne kadar çok eşyanız olursa, o kadar çok onların bakımına, temizliğine, düzenlenmesine, saklanmasına zaman ve para ayırmanız gerekir. Bir düşünün; en çok gitmek istediğiniz ülkeye bir seyahat yapabilmeyi ve bir ömür hatırlayacağınız anılar biriktirmeyi mi tercih edersiniz yoksa bir süre sonra eskitip atacağınız yeni bir eşya satın almayı mı?

2. Tarzınızı ve ihtiyaçlarınızı belirleyin.

Bu çok kolay bir adım değil. Zamana ihtiyacınız var. Yaşam tarzınızı düşünün; otobüsle işe gidip geliyorsanız onca topuklu ayakkabı niye? Ya da Ankara’da yaşıyorsanız neden dolabınız mayo dolu olsun? Sevmediğiniz ya da kırk yılın başı giyeceğiniz şeyleri sırf moda diye -bkz. göbeği açık bluz- satın almayı bırakın. En sevdiğiniz renkleri belirleyin ve onların dışına çıkmayın. Bu konuda nötr renklere güvenin; siyah, beyaz, bej, gri gibi nötr renkler ve dümdüz, desensiz giysiler daima kurtarıcıdır. Sizin için kullanışlı olacağını düşündüğünüz giysilerin bir listesini yapın.

3. Bütün dolabınızı indirip tek tek eleyin.

Evet. Üşenmeyin. İndirin o dolabı. Alıp da son 1 yıldır hiç dokunmadığınız şeyler, bir nedenle sizin işinizi görmüyor, mutlu etmiyordur. İlk başta biraz zor gelebilir ama acımayın; son bir yıldır giymediyseniz, muhtemelen önümüzdeki yıl da giymeyeceksinizdir. İyi durumda olanları yıkayın, ütüleyin, onarın ve sizden daha fazla ihtiyacı olan birilerine verin. Verdiğiniz giysilerin nesini sevmediğinizi de bir yere not edin: tam olmuyordu, kumaşı rahatsız geldi, desenini sevmedim vs. diye. Daha sonra bu listeye de ihtiyacınız olacak.

4. Listesiz alışverişe çıkmayın.

Daha önce yazdığınız o iki liste var ya? Hah, alışverişe giderken işte onu yanınıza alın. Böylece gerçekten işinize yarayacak olanları satın almış olacaksınız. Sadece işe yarayan şeyleri satın aldıktan sonra, diğerlerine aslında o kadar da ihtiyaç duymadığınızı fark edeceksiniz.

5. Daha az satın alın, ama daha iyisini alın.

Böylece zamanla daha az satın almaya başlayacaksınız; daha az satın almak demek, daha fazla para biriktirebilmek ve daha az borca girmek demektir. Karın tokluğuna çalıştırılan zavallı Çinli işçiler tarafından üretilmiş ve ucuza satın aldığınız 10 tane polyester bluzunuz olacağına, 2 tane daha pahalı ama daha etik şartlarda üretilmiş ve doğal malzemeden yapılmış bluzunuz olsun.

6. Son 4 maddeyi, evinizin diğer alanları için de yapın.

Mutfak dolabını açınca üzerinize yığılan yüzlerce saklama kabı, cici bulup aldığınız ama kullanmadığınız on farklı kek kalıbı, hediye gelen ama desenini sevmediğiniz o bardak seti, artık dinlemediğiniz CD’ler, bitirdiğiniz ve bir daha okumayacağınız kitaplar. Hepsini bir köşeye ayırın. Atılacakları da atın

7. “Armağan Ekonomisi” ile tanışın.

Emin olun, ayırdığınız bu eşyaların hepsine sizden daha fazla ihtiyaç duyan birileri vardır. Bunları verebileceğiniz yerleri araştırın. İnternetten “Takas Pazarı” gibi terimleri inceleyin . Pahalı ürünler ise, ikinci el dükkanlarına satabilirsiniz ya da internetten satıp kara geçebilirsiniz!

8. Eşyalara uyguladığınız bu adımları, şimdi de yaşamınızın diğer yanlarına uygulayın.

Nelere vakit ayırıyorsunuz? Hangi ilgi alanlarına ya da hobilere sahipsiniz? Facebook’taki insanların kaçıyla görüşmekten gerçekten keyif alıyorsunuz? Kendinize gün içinde boş vakitler yaratın ve bu konuları iyice bir düşünün. Acaba yüzlerce oyuncak ayı satın almanızın altına yatan esas ihtiyaç, birilerinden şefkat görmek miydi?

9. İyice düşündünüz mü? Güzel. Şimdi Kullanmadığınız tüm sosyal medya hesaplarını kapatın.

Üşenmeyin, hepsinden bir bir çıkın. Sadece en çok kullandığınız 1-2 tanesi dursun. Onlarca blog açtıysanız onları da kapatın. .

10. Sosyal medyada “arkadaş detoxu” yapın.

“Kalsın” dediğiniz hesapların içinden, “arkadaş detoxu” yaparak aslında çok da görüşmek istemediğiniz insanları silin. Oh… Zor oldu ama yaptınız. Listenizde sadece, gerçekten önemsediğiniz ve sık sık görüştüğünüz insanlar var. Bir gün size gelip de “neden sildin?” diye soracaklarını sanıp korkmayın. Sormayacaklar.

11. E-postanızı, SMS’lerinizi, telefon rehberinizi de temizleyin.

İlgilenmediğiniz yerlerden gelen onca reklam, onca mesaj, rehberinizi işgal eden onca şey… Ne gerek var? Bunların hepsi zihnizi siz farkında olmadan çok yoran ve dikkatinizi dağıtan şeylerdir. Silin veya abonelikten çıkın.

12. Bütün sorumlulukları üzerinize almak zorunda değilsiniz.

Her yere yetişmek zorunda değilsiniz. Mükemmel olmak zorunda değilsiniz. Evinizi bal dök yala yapmak, her akşam okuldan çocuğu kendiniz almak, üniversitede çift dal yapmak zorunda değilsiniz.  Tüm sorumlulukları üzerinize alırsanız, insanlar size yardımcı olmaları gerektiğini anlamayabilirler.

13. Toplumun sizden beklediği her şeyi, ideal şekilde yapmak zorunda değilsiniz.

Herkes size “artık evlen” diyor ama siz belki de dünyayı gezmek istiyorsunuz. “Çocuk yap” diyor ama siz hazır hissetmiyorsunuz. “Daha müdür olamadın mı” diye soruyor ama siz bambaşka bir kariyer istiyorsunuz. Tüm bunlar arasında gidip gelip kendinizi sorguluyorsunuz. Bırakın insanların düşüncelerini… Bu hayat sizin hayatınız. Onu hiç kimsenin isteklerine göre yaşamayın.

14. Hobileriniz için hırs yapmayın.

Hem süper bir müzisyen, hem müthiş bir aşçı hem acayip bir buz pateni sporcusu olmak zorunda mısınız? Veya olmak için kendinizi ne tür bir strese sokuyorsunuz? Halbuki çok basit şeyler bile insanı mutlu edebilir. Doğada yürümek, arkadaşlarınızla vakit geçirmek, müzik dinlemek… Geriye, sadece sizi mutlu eden aktiviteler kalsın. Kendinize karşı samimi olun.

15. Sıra geldi, dilinizdeki çer-çöpe…

Sürekli şikayet ediyoruz, başkalarını suçluyoruz, dedikodu yapıyoruz, trafikte bağırıp çağırıyoruz, laf olsun torba dolsun diye konuşuyoruz, insanları kırıyoruz, tersliyoruz, kendimizi yanlış ifade ediyoruz… Belki de bu kadar çok olumsuz konuşma, düşüncelerimizi de kirletiyor olabilir. Aslında orada olmayan şeyleri abartarak kendimizi yoruyor olabiliriz. 1 gün boyunca hiç şikayet etmemeyi deneyin. Hatta buna “şikayet orucu” deyin. Bakalım günün sonunda nasıl hissedeceksiniz!

16. Daha etik yaşayın, gece başınızı yastığa huzurla koyun.

Hayatınızda bunun gibi dikkatsizce yaptığımız o kadar çok yanlış seçim var ki…  Halbuki daha az tüketmek kadar, tükettiklerimizin gittiği yeri takip etmek de önemlidir. Neden kendi mahallenizde herkesin işine yarayacak bir akım başlatmayı denemiyorsunuz?

17. “Eyvah! Mideme girenler konusunda minimalist olamıyorum!”

Hayatımızın her alanını kıvır zıvırdan arındırdık. Peki ya midelerimize giren abur cuburlar? Kıyafetlerde nasıl “az sayıda ama kaliteli” ilkesini benimsediysek, bu konuda da aynısını yapmamız gerekiyor. Almış olmak için almak, konuşmuş olmak için konuşmak, yapmış olmak için yapmak nasıl kötüyse, yemiş olmak için yemek de kötü. Bunu kabul etmeliyiz… Daha kaliteli ama az miktarda yemek yedikçe, yediğiniz yemeklerden çok daha fazla keyif aldığınızı keşfedeceksiniz. İşin ucunda sağlık var!

18. Zamanınızı nasıl harcadığınızı fark edin.

Yukarıdakilerin hepsini yapıp da, hala “Hiçbir şeye yetişemiyorum!” diyorsanız, zamanınızı etkin kullanmıyor olabilirsiniz. Belki de internetin başında gereğinden fazla kalıyorsunuzdur? Belki de televizyona takılıp tüm geceyi boşa geçiriyorsunuzdur? Bir gün içinde nelere zaman ayırdığınıza dikkatinizi verip bulgularınızı bir kenara yazın. Aslında ne kadar çok şeye zaman kaldığını görüp şaşıracaksınız.

19. Aynı anda birden fazla iş yapmayın.

Kimse kusura bakmasın, bunun adı “becerikli” olmak değildir. Araba kullanırken telefonla konuşmazsanız ve indiğinizde arayan kişiyi geri ararsanız, emin olun öbür taraftaki kişi kalp kırıklığından ölmez. Ama o telefonu cevaplamaya çalışırken siz -ve arabadaki diğerleri- kaza yapıp ölebilirsiniz. Yaptığınız işe dikkatinizi vermek için, diğer işleri yapmayı bırakın.

20. Sessizliğin tadını çıkarın.

Kendinize arada sırada kaçabileceğiniz sessiz bir zaman dilimi yaratın. Sadece yarım saat ya da bir saati kendinize ayırın. İster dua, ister meditasyon… Hiçbir iş yapmadan, öylece aklınızla baş başa kalın. Kafanızın içindeki dalgaların durulduğunu, zamanla daha sakin bir insan olduğunuzu fark edeceksiniz.

21. Son olarak: Sahip olduğunuz şeyler için minnettar olun.

Kaynak: Nil Yalçınkaya

Siz de gerçekten sizi en mutlu eden şeyleri düşünün ve bunlara sahip olduğunuz için şükredin. Ve unutmayın, minimalizm bir yaşam tarzı ve bir süreçtir. Öyle pat diye olmasını beklemeyin. Zamanla azaltın ve azaltmanın sizi ne kadar özgürleştirdiğini fark edinn

Tamamen katılıyorum, zaman zaman eşya, mail ve facebookta arkadaş temizliği de yapıyorum. Size de tavsiye ederim. Anette

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. 4 Comments »

Ürkek Çocuk… Günün Fotosu… 12/06/16

3. Ürkek Çocuk

Tayland’da gezerken çektiğim fotoğraflardan biri… Kızın bakışı beni çok etkilemişti… Tayland 2010- Ürkek Çocuk-Anette İnselberg

Günün Fotosu kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

Ali Kartal Taboları….

Ortaya Karışık kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »

MANEVİ ÖĞRETİLER de bir çok bilgi gibi eğilip bükülmeye

2968[1]

 

MANEVİ ÖĞRETİLER de bir çok bilgi gibi eğilip bükülmeye ve aslından uzaklaştırılarak, bireysel bir doğrulama, bir meşrulaştırma aracına dönüştürülmeye müsaittirler

Örneğin;

POZİTİF OLMAK: Bir olaydaki olumsuz yanları görmezden gelmek, her yapılana gerçekçi olmayan bir açıklama bulmak ve her işin ille ”kendimizce olumlu bulduğumuz” bir sonuca varacağına inanmak, yani ısrar ve inadımızı ya da körlüğümüzü Polyannacılıkla örtmek değildir! Pozitiflik, yaşadıklarımızın sonunda bir çöküş ve kayboluşa teslim olmamak, yaşananları bir deneyime dönüştürüp yola devam etme gayreti bulmaktır. En olumsuz durumu dahi bir öğreti vesliesine dolayısıyla bir faydaya çevirebilmektir. Ama olandaki uyugunsuzluğu ya da çıkmazı görmezden gelmek değildir!

ANDA KALMAK: Aklımıza eseni, kolayımıza geleni yapmak… Hiiiç bir sorumluluk almamak… Hiiiç bir zora girmemek… Hatta plan yapmamak değildir :))) Yaptığın planda değişim yapmanı gerektiren durumları esneklik göstererek kabul edebilmek becerisidir. Ama bu da nefse kolay gelene yönelerek olmaz! Hele üzerine düşenden kaçarak hiç olmaz. Anda kalmak basitçe; Çorba yapıyorsan özenle yapmak, bir yandan salatayı nasıl yetiştirecem diye kaygılanarak çorbayı berbat etmemek… Çorba taştıysa, taşırmış olduğun için sinirlenmeyi ve bu arada başka şeyleri de saçıp dökmeyi bırakıp ocağı silmeye odaklanmak… Tencere hepten yandıysa masaya peynir ekmek koymak… Yani yaptığının hakkını vermek ve çözüme açık olmaktır. Ama bana ne başkası düşünsün diye ortalığı dağınık bırakıp çekip gitmek değildir :)))

AYNA OLMAK: Bu kavram artık sinsi bir hakaret olarak kullanılmaya başlandı :)))) Bir eleştiri aldığımızda karşımızdakine hemencik ”Ben size ayna olmuş olmayayım?” deyip lafı sokmak ve kaçmak adet oldu :))) Elbette kendimizde olan bir sorunu bazen etrafta da varmışcasına algılamamız mümkündür. Ancak bir durumdan çıkarttığımız sonucun, bir insanda ya da bir grupta gördüğümüz niteliğin, ille de bizde olan ve kendimize itiraf etmekten kaçındığımız bir şey olması gerekmez. İnsanların ve durumların bize AYNA OLMASI, yaşadığımız olayın bizde oluşturduğu duyguları çözümleyerek, kendimize dair bir içgörü edinmektir! Biri bize saldırgan davranıyorsa bu ille de onun saldırgan olmadığı bizim kendi saldırganlığımızı onda gördüğümüz ya da saldırgan olduğumuz için saldırganları bulduğumuz anlamına gelmez… Ama saldırı karşısında hissettiklerimizi ve verdiğimiz tepkileri izleyerek kendimizi tanıyabiliriz. Bir olayı değerlendirirken, karşımızdakine değil bu olayın tetiklediği iç dinamiklere odaklanmak öğretici ve geliştiricidir. İnsanın insana yaptığı asıl AYNALIK BUDUR!

kaynak: Juno Gözlmeci

AYDINLIK SABAHLAR EFENDİM smile ifade simgesi

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. 1 Comment »

Bir Barış Akarsu geçti dünyadan.Insanlığı,güzel yüreğiyle kısacık uğradı ve gitti.

barisakarsu[1]

 

Üniversiteyi yeni kazanmıştım. Babamın pek durumu yoktu, ben de biraz para biriktirmek için yazın Bodrum’ a gittim. Bir arkadaşım bir mekanda çalışıyordu, ben de orada işe başladım. Onu ilk kez orada gördüm .Sahneye çıkıyordu, daha yeni yeni tanınıyordu ama..
Sabah oldu, sahnesi bitti, yanımıza geldi ;
Dostum gel otur gel dedi.
Ben utana sıkıla abi iş var dedim.
Ya gel sen, sonra yaparız beraber dedi.
Oturdum kimsin bakalım sen, adın ne ? dedi..
Yusuf dedim.
Ekmek kuyunun dibindedir Yusuf dedi.
Gülümsedim
Okuyorum abi, para lazım dedim..
Aferin dedi
İyi geceler bile demeden gitti..
Sonra hemen hiç selam bile vermeden 2 ay geçti..
Ben babamı kaybettim abi orada çalışırken.
Memlekete gittim.
Mersin’ e.
Baktım kalabalıkta biri var, siyah deri mont, gözlüklü.
Yaklaştı yanıma, olur Yusuf olur..
Hayat bu, kuyudan çıkmaya gayret et sen hep dedi..
Gitti..
Kardeşime bir zarf bırakmış, içinde biraz para ve bir mektup var, bir de banka hesap cüzdanı..
Bütün eğitim masrafların bana ait, kimseye söz etmek yok.
Etmedim abi, kimseye birşey demedim…
O günden sonra abim, babam, herşeyim oldu o benim..
Evlendim, oğlum var bir tane, adı Barış.

Yusuf Sami Atılgan

Bir Barış Akarsu geçti dünyadan.
Insanlığı,güzel yüreğiyle kısacık uğradı ve gitti.
Yaptığı iyilikler yılda birkez hatırlatmıyor, hergün aramızda yaşatıyor onu.
Oda Haziran hüzünlerimizden biri oldu.

Nurselname

Ruhsal Büyüme... kategorisinde yayınlandı. Leave a Comment »