Elmanızı soyup afiyetle yedikten sonra soyduğunuz kabuklarını lezzetli bir çay hazırlamak için değerlendirebilirsini…z. Üstelik hazırlaması oldukça kolay elma çayı daha fazla kalori yakmanıza ve zayıflamanıza yardımcı olabilir. Çünkü elma kabuğunda bulunan “ursolik asit” üzerine yapılan araştırmalarda, bu doğal bileşenin kalori yakmayı hızlandırarak kas kütlesinin artmasını sağladığı yönünde sonuçlar elde edilmiş. Zayıflamaya yardımcı olsun olmasın, elma kabuğu çayının oldukça tatlı ve içimi zevkli bir çay olduğunu söyleyebilirim. Ayrıca sadece elma kabuğu çayı yapmanız gerekmiyor, halihazırda içtiğiniz diğer çayları tatlandırmak için de bir kaç adet elma kabuğu atabilirsiniz.
Elma Çayı Tarifi
Elma çayını yeşil veya kırmızı elma kabuklarıyla hazırlayabilirsiniz. Kabukları tarım ilaçlarından iyice arındırmak için musluk altında 2-3 dakika yıkayın. 1 bardak çay için 3-4 adet orta uzunlukta kabuk yeterli olacaktır. İhtiyacınız kadar suyu kaynattıktan sonra içine kabukları atın ve 5 dakika kadar kaynatın. 3-4 dakika soğumasını bekledikten sonra kabukları süzüp çayınızı içebilirsiniz. Bu kadar basit. Elma kabuğunu diğer bir bitki çayıyla birlikte kullanmak isterseniz kabukları kaynattıktan sonra tencereden alın ve bu suyu bitki çayınızı demlemek için kullanın. Çubuk tarçınla birlikte hazırlanan elma çayını tavsiye edebilirim.
alıntı
Bir zeytin ağacı çok uzun ömürlü olup 200 ila 2000 yıl kadar yaşayabilir.Bu gün birçok Akdeniz ülkesinde 2000 yıllık zeytin ağacı vardı…r. Bu nedenle zeytin ağacının adı mitoloji ve botanikte “ölümsüz ağaç” tır. Zeytin dalı öteden beri “barışın simgesi” olarak algılanmıştır. Zeytin; Kutsal kitaplarda ismi geçen çok özel gıdalardandır.
Son zamanlarda kanser ile mücadelede önemli rol oynadığı belirtilen köpekbalığından çıkartılan sgualene adlı madde sızma zeytinyağında bol miktarda bulunur. Günde 100 cl. Zeytinyağı tüketimiyle bir köpekbalığı kıkırdağından alınacak kadar sgualene alınır.
Zeytinyağı kanser lezyonlarını önlemede çok önemli rol oynar.
Zeytinyağı hücreleri korur. Zeytinyağının içinde bulunan Oleiprine adlı madde sayesinde hücreler yenilenir.
Zeytinyağın en sağlıklısı Sızma olanıdır.
Zeytinyağı doğal bir ilaç gibidir.
Yiyeceğin yanı sıra merhem olarak da kullanılan zeytinyağı; tahrişin neden olduğu acı ile yanmayı giderici ve yumuşatıcı özellikleri olan bir losyondur da.
Zeytinyağı, derinin foliküllerine penetre olabildiği için, gerek internal gerekse eksternal dokuların yara veya ve enfeksiyonlarına karşı da faydalıdır.
Sindirim sistemini etkiler; ister soğuk olsun, ister sıcak olsun zeytinyağı mideyi çepeçevre koruyucu bir tabakayla sararak mide asidini azaltır.
Gastrit ve ülsere karşı korumada etkin yardım sağlar. Hazmı en kolay olan zeytinyağı besinlerin bağırsaklar tarafından çok daha iyi emilmesini sağlayarak bağırsakların çalışmasını düzenler.
Isıtılmış olsun ya da olmasın, zeytinyağı gastrit asiditeyi azaltabilmektedir.
Tahriş giderici etkileri azaltarak ülsere karşı koruma sağlar. Bağırsaklardan yiyecek geçişini kolaylaştırmak suretiyle konstipasyona engel olur.
Zeytinyağı safra kesesinin kon traksiyonlarını (kasılma) ve safra salgılanmasını uyararak safra taşı oluşum riskini azaltır, hazmı kolaylaştırır. Dalakta taş oluşumunu önler.
Sarılığa ve karaciğer sancılarına iyi gelir. Oruç tutanlar, sahurda bir çorba kaşığı zeytinyağı içerse safra kesesi ve bağırsakları rahatlatacaktır.
Sabah kahvaltıdan önce alınan 1 veya 2 çorba kaşığı zeytinyağı, basit kronik kabızlığa iyi gelir. Basur şikâyetlerini giderir çiğ olarak içilebilir.
Anne sütünde de bulunan E vitamini ve oleik asit içeriği ile zeytinyağı, normal kemik gelişimine katkıda bulunur.
İçinde bol miktarda bulunan A-D ve E vitaminleri ile Anne karnında ve doğumdan sonra bebeğin beyninin olduğu kadar, genel olarak sinir sisteminin gelişimini de desteklediğinden, gebe ve emziren annelerde özellikle önerilen tek yağdır.
Akdeniz diyetinde önerilen tek yağ çeşidi” ZEYTİNYAĞI” dır.
Zeytinyağı yaşlanmanın, hem genel olarak doku ve organlar, hem de beyin fonksiyonları üzerinde ki etkilerini geciktirmektedir.
Yüksek tansiyonu düşürür; yaprakları ve dallarından çay yapılır içilirse insan sağlığına diğer katkılarının yanında kan şekeri seviyesinin düşmesine yardım eder.
Çok eskiden beri halk arasında ağrı, romatizma, burkulma ve adale incinmelerinde; zeytinyağı sürülerek tedavi oluna gelinmiştir.
Kötü kolesterol LDL`yi azaltırken, iyi kolesterol HDL`yi artırır.
Kalbimizin dostu zeytinyağı, hayvansal yağların tersine kandaki kolesterol miktarını ve dolayısıyla kalp krizi riskini azaltır. Kan plateletlerinin toplanmasına engel olarak kan pıhtılaşması riskini de yok eder.
Dünyada kalp hastalıklarının en az görüldüğü ülkeler, zeytinyağının yoğun olarak tüketildiği “Akdeniz “ülkeleridir.
İçerdiği linoleik asit yüzdesi nedeniyle anne sütüne benzeyen zeytinyağı, inek sütüne katıldığında anne sütüne yakın değer elde edildiği bilinmektedir.
Yaşamın temel koşulu, vücut hücrelerinin sürekli olarak kendilerini yenileyebilmeleridir. Çocukluk ve gençlik dönemlerin de çok hızlı olan hücre yenilenmesi, yaş ilerledikçe azalır ve yavaşlar.
Beslenme ile yaşlanma arasında güçlü bir ilişki vardır. Besinler vücudumuzda enerjiye çevrilirken oksidan denilen bazı maddeler açığa çıkar.
Hücre gelişimini olumsuz yönde etkileyen oksidanlar, yaşlanma sürecini de hızlandırır. Antioksidan adı verilen bazı maddeler ise, oksidanların olumsuz etkisini ortadan kaldırır. Başta E vitamini olmak üzere çok sayıda antioksidan madde içeren “zeytinyağı” hücreleri yeniler, doku ve organların yaşlanmasını geciktirir.
Zeytin üretiminin yoğun olduğu Akdeniz ülkelerinde çok eskiden beri sütü kesilen anneler, yağsız inek sütüne biraz zeytinyağı katarak bebeklerine verip bu eksiliğini gidermeye çalıştığı söylenir.
İçerdiği zengin E, A, D ve K vitaminleri ile her yaştaki çocuğun gerekli ihtiyacına yanıt verir.
İçinde bulunan bakır, manganez gibi minerallerde kemik gelişiminde çok olumlu etkiler sağlıyor.Bu vitaminler kemiklerin doğal gelişimine ve mineralleşmeye yardımcı olup, güçlenmesini hızlandırır. Her yaştaki insan için yararlıdır.
Zeytinyağı sağlık ve güzellik iksiridir. Cilde ve saçlara çok faydalıdır. Cildi besler, korur ve yumuşatır.
Beslenme uzmanları, son yıllarda diyabet rahatsızlıklarının arttığını belirterek diyette önerilen tek yağın bitkisel yağlar olduğunu, bunların içindede tek önerilen yağın “zeytinyağı” olduğunu belirtirler.
Yaşın ilerlemesiyle birlikte ortaya çıkan bir başka sorun da, kireçlenmedir. Aralarında kalsiyumun da bulunduğu bazı mineraller, kireçlenmeyi önler. Zeytinyağı, bu minerallerin vücuttaki etkisini artırarak kireçlenmeye karşı önemli bir rol oynar.
Antioksidan maddeler içermesi nedeni ile diğer yağlara göre yüksek sıcaklıklarda bile daha dayanıklıdır ve bu özelliğine bağlı olarak kızartmalarda kullanılabilecek en sağlıklı yağdır.
Zeytinyağı, ekmek, pasta, kek, bisküvi vb gibi fırında pişen mamullere lezzet verir, bu tip gıdaların kurumasını önler.
Zeytin ağacının dalları, yaprakları ve reçinesi olduğu kadar, yağıda yıllardır ilaçların bileşimlerinde yer alan doğal maddelerden birisidir, doğal bir ilaçtır.
Zeytinyağı yaşlanmanın, hem genel olarak doku ve organlar, hem de beyin fonksiyonları üzerinde ki etkilerini geciktirmektedir.
Zeytin ve zeytinyağı, içlerinde bulunan linoleik asitten (omega-6 yağ asidi) ötürü yeni doğmuş bebekler ve gelişim çağındaki çocuklar için son derece faydalı besinlerdir. Linoleik asidin eksikliği, gelişimin yavaşlamasına ve hatta birtakım deri rahatsızlıklarının ortaya çıkmasına neden olabilir.
alıntı
Bağışıklık sistemi ile ilgili açıklamalarda bulunan Doç. Dr. Mustafa Kemal Başaralı, vücudun en büyük korumasının bağışıklık sistemi olduğunu söyledi.
Güçlü bir bağışıklık sisteminin hastalıklara karşı bizi kalkan gibi koruduğunu belirten Başaralı, “Bağışıklık sisteminin zayıf olması mikropların vücuda rahatça girmesine neden olur. İyi çalışan bir bağışıklık sistemi sağlımızın temelidir. Zayıf bağışıklık sistemi yaygın bir durumdur, çeşitli enfeksiyonlara yakalanan insanların çokluğu da bunun bir göstergesidir. Vücudumuzu bakteriler, virüsler, mantarlar gibi zararlı mikroorganizmalara karşı koruyan bağışıklık sistemi güçsüzleştiğinde enfeksiyonlara karşı savunma kapasitemiz zayıflar. Yanlış beslenme, çevremizdeki toksinler, uykusuzluk, aşırı yorgunluk, stres ve ruhsal çatışmalar gibi birçok nedeni bulunmaktadır. Her normal insan enfeksiyona karşı doğuştan savunma mekanizmasına sahiptir. Bu mekanizmaların çoğu doğumdan itibaren iş başında olup, vücuda giren her saldırganı ilk olarak karşılar. Bağışıklık sisteminin merkezinde, kanda ve lenf bezlerindeki B ve T-lenfositleri bulunur. Bağışıklık sistemini etkileyen 3 ayrı faktör vardır. Genetik yatkınlık, çevre kirliliği ya da radyasyon gibi büyük şehirde yaşayanların ister istemez etkilendikleri önemli bir faktördür. Değiştirebileceğiniz yaşam tarzınızdır” ifadelerini kullandı.
Bağışıklık sistemini güçlendirmenin 10 yolunu da açıklayan Başaralı, sözlerini şöyle sürdürdü:
Sofranızda sebze ve meyve bol miktarda olsun. Sebze ve meyveler bol miktarda vitamin içeriyor. Mevsiminde yenilen bu yiyeceklerden antioksidan alıyoruz. Antioksidanlar da vücudu temizliyor ve bağışıklık sistemini kuvvetlendiriyor.
Balık tüketimini arttırın. Balık içeriğindeki omega 3 ve diğer faydalı yağlar sayesinde iyi huylu kolesterolün yükselmesini ve kötü kolesterolün düşmesini sağlar. Sağlıklı bir gelişim için özellikle çocukluk çağından itibaren balık yeme alışkanlığının edinilmesi gerekir.
Tek tip besin diyetlerinden uzak durun. Diyet yapmak uğruna tek tip beslenmeyi değil dengeli beslenmeyi tercih edin. Tüm besin gruplarından dengeli şekilde almalısınız. Denge bozulduğu takdirde metabolizmanız tek bir tarafa doğru kayar, bu durum da hastalıklara zemin hazırlar.
Uzun süre aç kalmayın. Güçlü bir bağışıklık sistemi için sağlıklı beslenme çok önemlidir. Güne mutlaka sağlıklı bir kahvaltıyla başlayın ve ana öğünleri atlamayın.
Çocuklarınıza paketlenmiş gıda yedirmeyin. Sağlıklı bir nesil için beslenme alışkanlığının küçük yaşlarda edinilmesi gerekir. Bu tip yiyeceklerin faydasından çok zararı vardır. Sağlıklı beslenmenin yanı sıra da mutlaka fiziksel aktivite yapması sağlanmalıdır.
Hayatınızdan hareketi eksik etmeyin. Haftada en az 3 gün, mümkünse her gün 45-60 dakika tempolu bir şekilde yürüyüş yapılmalıdır.
Hem kendinizin hem de çocuklarınızın aşılarını takip edin. Özellikle bebeklik döneminde yapılan aşılar çocuklarımızın bağışıklık sisteminin kuvvetlenmesini ve sağlıklı bir şekilde büyümesini sağlar, ömür boyu bizi hastalıklara karşı koruyabilir. Etkisi azalan aşılar ise doktorunuz tarafından belirlenen aralıklarla tekrarlanmalıdır.
Günde minimum 6 saat uyuyun. Sağlıklı bir bağışıklık sistemi için uyku sisteminizin de düzenli olması gerekir. Günde en az 6 saat uyumalısınız ve uyku saatlerinizin mutlaka gece olması gerekir. Çünkü gece, bazı hormonların salgılanması durur, bazıları ise salgılanmaya başlar. Gece karanlık ortamda uyurken büyüme hormonu salgılanır. İyi bir uykudan sonra sabah uyanıldığında salgılanan kortizol hormonu ise bizi gün içerisindeki stres, ani karar-hareket durumlarına karşı bizi hazır hale getirir.
Sık sık ellerinizi yıkayın. Mikropların hızla yayılmasının ve grip gibi enfeksiyon hastalıklarının oluşmasının en önemli nedenlerinden biri ellerin yeterli şekilde yıkanmamasıdır. Bu nedenle çocuklarımıza mutlaka sabunla el yıkama alışkanlığı kazandırılmalıdır, unutmamalıyız ki el yıkama alışkanlığı evde başlar ve okulda pekişir.
Vitamin içmek yerine sebze-meyve yemeliyiz. Unutmamalıyız, vitamin ilaç değil takviyedir. Dengeli beslenemeyen ve stresli bir hayat yaşayanlar doktorları tarafından önerilen dozda vitamin alabilirler. Ancak sebze-meyve yemek vitamin almaktan çok daha faydalıdır.”
alıntı
Nasreddin Hoca, vaaz vermek istediği salona girmiş.
Salon, ön sırada oturan seyis dışında boşmuş. Konuşup konuşmama konusunda düşünen hoca, sonunda seyise sormuş:
– Buradaki tek kişi sensin. Sana göre konuşmalı mı, yoksa konuşmamalı mıyım?
Seyis cevap vermiş:
– Hoca ben basit bir insanım, bu konulardan anlamam. Fakat ahıra gelseydim ve bütün atların kaçıp bir tanesinin kaldığını görseydim, yine de onu beslerdim.
Bu sözlere hak veren Nasreddin Hoca vaaza başlamış. İki saatin üzerinde konuşmuş durmuş. Dua da ettikten sonra kendini mutlu hissetmiş ve dinleyicisinin de vaazın çok iyi olduğunu onaylanmasını isteyerek sormuş:
– Vaazımı nasıl buldun?
Seyis cevap vermiş:
– Sana daha önce basit bir adam olduğumu ve bu konulardan pek anlamadığımı söylemiştim. Gene de eğer ahıra gelip biri dışında tüm atların kaçtığını görseydim, onu beslerdim dedim ama elimdeki tüm yemi ona verip hayvanı çatlatmazdım.