Cin bir an duraksar ve gülümseyerek şöyle der: -“Zaten sizde olan bir gücü size veremem ki!” der…

… Adamın biri ormanda yürüyüşe çıkar. Farkında olarak adım adım ilerlerken yerde parlayan sihirli lambayı bulur ve ovalamaya başlar. Kısa bir süre sonra içinden kocaman bir cin belirir ve adama, üç dilek hakkı olduğunu söyler. Adamda Alaaddin’in sihirli lambası hikayesini çok okumuştur, dinlemiş ve dilek dilemenin püf noktalarını iyi bildiğinden ve cine şöyle der:   – “Hayatta her istediğimi yapabilme, düşündüğüm her şeyi gerçekleştirebilme gücü istiyorum ve bu gücün hiç bitmemesini istiyorum.”
Cin bir an duraksar ve gülümseyerek şöyle der:   -“Zaten sizde olan bir gücü size veremem ki!” der… “Başka bir dileğiniz var mı?” diye sorar…

Eğer karşınızdakini beslerseniz, beslenirsiniz. Eğer karşınızdakini severseniz, sevilirsiniz. Eğer vermeyi başarabilirseniz, alabilirsiniz

Almak çok güzeldir, beğenilmek, şımartılmak, sevilmek, zengin olmak çok güzeldir. Fakat bu durum bir gün mutlaka değişir, birden alamaz olursunuz, sevilmez olursunuz, beğenilmez olursunuz… Ve o an karşınızdakinin, dünyanın, insanların değiştiğini sanırsınız. Bilmezsiniz ki siz alırken, vermeği düşünmediğinizden, dünyanız değişmiştir. Zannedersiniz ki bir durum hep o anki gibi devam eder ömür boyu. Yanılırsınız, değişim kaçınılmazdır, eğer oyunu kurallarına göre oynamazsanız. Oyunun kuralı da vermektir, asla almak değil…

Size vermeyi öğretmeye çalıştım, size paylaşmayı öğretmeye çalıştım. Bunu anlayın ve dünyanın merkezi olduğunuz fikrinden vazgeçin. Anlayın herkes sizin isteklerinizin aynını taşıyor. Eğer karşınızdakini beslerseniz, beslenirsiniz. Eğer karşınızdakini severseniz, sevilirsiniz. Eğer vermeyi başarabilirseniz, alabilirsiniz. Karşınızdakini değiştiremezsiniz, sadece kendiniz değişirseniz, davranış biçiminizi değiştirirseniz, onun da reaksiyonları değişebilir. Sadece değişebilirsiniz diyorum, çünkü kendisi hakkında karar verebilecek insanın, düzeyi, bilgisi, bilinci kararlarına kesinlikle hakimdir. Onun için bilginizi paylaşın, gördüğünüzü, yaşadığını paylaşın. Böylece vermeğe başlıyor olursunuz.

Kendinizi sevin, mütevaziliğinizle kendinizi sevin. Varlığınızı paylaşın, size zarar veremeyecek kısma kadar paylaşın. İsteyin, istemeyi bilin ve aldığınızla da yetinmeyi kesinlikle bilin…

Şükür edin, şükür ettiğinizin yüceliğini unutmayın, onun kararlarını ve size layık gördüğünü sakın sorgulamayın…

Selim Gabay

Hayatta iki şeye güveniyorum. Biri aynaya baktığımda gördüğüme, diğeri yukarı baktığımda göremediğime..

 

 

 

Hayatta iki şeye güveniyorum. Biri aynaya baktığımda gördüğüme, diğeri yukarı baktığımda göremediğime..

Biz İkizmiz Birbirimiz İÇin Yaratılmışız…

Bazen birisiyle dırdır dırdır konuşmak değil, beraber sessizliğin tadını çıkarmaktır güzel olan…


Zamanın birinde; çok sevdiğim kız arkadaşlarımın biriyle bir saat falan telefonda konuşmuştuk, sonuçta kelimeleriz de bitmişti ama biz telefonu hala kapatmak istemiyorduk. Ben öyle sessizce durmaya başladım, hiç bir konu açmadan, sadece karşımda olan kişinin orada olduğunun bilgisiyle, zevkiyle, hatta kalarak. Kız arakadaşım; ”Anette ne güzel sen sessiz durabiliyorsun” demişti.” Ben de evet tabi ki sessiz kalırım, ne oldu ki ”diye sorduğumda? ”Bunu ilk defa senle yapabildim” demişti…
Ne alakaysa bugün aklıma düştü işte…

Doğru Zaman’da ,Doğru İnsan, Doğru Sebeple Hayatımıza Girecek…Gönlünüz Ferah Olsun…

Aşk’ta Mutluluğun Anahtarı Nedir?

iliski[1]

Tabi ki anahtar falan bilmiyorum ama çevremdeki pek çok çifti gözlemleyip şu sonuca vardım, eğer iki tarafta ilişkiyi yürütmek istiyorsa ilişki yürüyor, yoksa gözünün üstünde kaş var mevzusu bile ayrılığa sebep oluyor.

Eski evliliklere bakıyorum, daha çok davulun bile dengi dengine dediğimiz,- ailelerin onayıyla gerçekleştirilen, maddi olarak, kültür olarak, köken olarak çok yakın kişilerin- birleşmeler yapılıyormuş. Eh o zamanalar boşanmada çok ayıp sayıldığından, kadın kendi ayakları üzerinde durmadığından ve erkeğin aldatması-erkeğin elinin kiri- olağan sayıldığından, evlilikler kırk sene, elli sene sürebiliyormuş.

Günümüz dünyasında ise, işler o kadar karışık ki. Kadın daha özgür, (çalışıyor, aldatılmaya karşı kocasını kapının önüne koyabiliyor), erkek tamamen özgür. Eskisi gibi;  kağıt üzerinde süper olan; çiftlerin evlilikleri içler acısı. Tam tersi; bu ikisi mi hayatta olmaz dediğin kişilerin evlilikleri, düşe kalka da olsa gidi gidiveriyor. Eskilerin konuşulması ayıp konusu; çiftler arası tutku, şimdilerde gündem başı…

Sürekli zıt karakterli kişilerin bir araya geldiğini görüp, evren niye böyle yapıyor diye düşünüyorum. Sanırım iki aşırı ucu da dengelemek için diye bir teorim var bu günlerde… Birisi temizse; öbürü pasaklı… Birisi bonkör, öbürü cimri, birisi evde oturmaktan hoşlanıyor, diğeri gezmekten. Tanrım ev sürekli savaş alanı… Eğer aralarında o tutku olmasa, o kalp çarpıntısı olmasa; iki tarafı da bağlasan beraber durmazlar… Ama mecbur duruyorlar ve törpülene, törpülene dengeyi buluyorlar.

Belki de bugünlerde öğrenmemiz gereken şudur; karşı tarafı olduğu gibi kabul etmek, uyumlanmak, onu dinlemek, saygı göstermek, hoş görülü olmak ve istediğim kişi budur diyebilmek. İyisiyle, kötüsüyle budur be kardeşim diyebilmek. Sonra da gözünü kapayıp yola beraber devam etmek…

Hepimize o kalp çarpıntısını bulmak ve devamını getirecek cesarete sahip olmak nasip olsun…

Sağlıcakla,