Eski erkek arkadaşları aslında birkaç kategoride toplamak mümkün; hiç konuşulmayanlar, görünce meraba deyip ayak üstü konuşulanlar, arkadaş kalabildiklerimiz…
Eski erkek arkadaşların medeni durumları da tabi birkaç kategoride toplanabilir; evlenmiş olanlar, boşanmış olanlar, çocuklu boşanmış olanlar, kız arkadaşı olanlar, bekar takılanlar…
Şimdi illaki erkek arkadaşla pişti olunacaksa tercihen bekar ve arkadaş kalabildiğimizle pişti olmayı tercih ederiz değil mi?
Fakat heyhat kader ağlarını öyle örmemektedir. Şu koca İstanbul’da bu sıcakta tam kendi halindeyken en cicilerini giymemişken saçın başın dağınıkken hop karşına ya hiç konuşmadığın çıkar, ya yanında eşiyle kurum kurum gezineni…
Ya kardeşim siz ben en güzellerimi giymişken, en iyi halimdeyken, koluma erkek arkadaşımı taktığım zamanlarda niye karşıma çıkmıyorsunuz. Burdan evrene kocaman teessüflerimi gönderiyorum ama…
Hayır insan ruhu bu, konuşulmasa da, evli de olsa insan istiyor ki hala beğensin, hatta ya ben ne kaçırmışım tühhh ttühhh tühhh diye elini dizine vursun dövünsün. Boşanmışsa arasın özürler dilesin geri dönmek istesin. Ya insan ruhu bu işte. İstiyor ki herkes hep onu beğensin, istesin, ayrılan pişman olsun, dönmek istesin. Sende o meşhur Türk filmlerindeki gibi Hayır Nooolamaz de. Ben artık başkasına aşığım de. Treni kaçırdın de…
Neyse konuyu dağıtmayalım eski erkek arkadaşla her karşılaşma genelde yanında yeni bir sorgulama getirdiği için aslında zor bir süreç. Baktı, bakmadı, meraba dedim, demedin, çok mu yakın davrandım, çok mu uzak davrandım, hala devam etsek ne olurdu, beni özlemiş midir, birlikte olduğu biri yoksa tekrar arar mı, acaba tekrar denenir mi, gene su kaynatır mıyız ? Durdurun beni düşüncelerim sel oldu aktı yine…
Bir keresinde bir arkadaşım yanında yeni erkek arkadaşı yolda el ele yürüyorlar, karşıdan eski erkek arkadaşı gelmez mi? Bizimkisi bir suçluluk psikolojisine kapılıp yeni erkek arkadaşının elini bırakmaz mı? Sonra bütün gün yeni erkek arkadaştan niye elimi bıraktın da hala bir şey mi hissediyorsun da, istiyorsan ayrılalım da dadırada da, bir sürü laf işitmiş canı burnundan gelmişti.
Tabi aslında bir de işin o tarafı var. Yanında ‘’yeni’’ diye tanıştırdığın kişinin olaya bakış açısı, hadi bana anlat bakalım diye tüm detayları istemesi, her yarayı tekrar kanatır mı acaba? O yüzden eski ilişkiler hakkında soru sormayı hiç sevmem zaten. Geçmiş adı üstünde geçmiş bitmiştir. Hala üstünde bu kadar çok konuşuluyorsa demek ki söylenecek her şey söylenmemiş, ilişki bitmiş ama kafada kapanışı yapılamamıştır.
Neyse siz siz olun bakkala bile giderken en güzel entarilerinizi giyip gidin, bu adamlar en beklenmedik yerde karşınıza çıkmaya bayılırlar. Yani benden söylemesi. Sonra ay saçım iyi diğildi, ay beni iyi görmedi diye gelip bana ağlamayın yani. Öptüm herkesi…
Sağlıcakla,



Geçenlerde eski arkadaşlarla buluşup yemeğe gittik. Orada laf lafı açtı ve konu sevdiğimiz dizi ve filmlere geldi. En favori dizilerimiz Dexter ve Spartacus çıktı. Sevdiğimiz filmler arasında da Kill Bill başı çekti. Bir anda hepimiz birbirimize korkuyla baktık. Eeee Dexter desen seri katil ama hepimiz ona şefkatle yaklaşıyoruz; Spartacus desen insanlar arenada birbirleriyle ölümüne dövüşüyorlar, her taraf kan dolu; Kill Bill’e dönsen ortalık yine dövüş sahneleri, uçan kol ve bacaklarla dolu.
![577979_10150664098730178_250023215177_9596261_1838438769_n[1]](https://anetteinselberg.files.wordpress.com/2012/04/577979_10150664098730178_250023215177_9596261_1838438769_n1.jpg?w=288&h=306)
Facebook hayatımıza gireli herhalde yedi-sekiz sene kadar olmuştur. İlk gördüğümde hemen etkisine kapılmış ve bir sürü arkadaşımla tekrar bağlantı kurmanın heyecanını yaşamıştım. Ortaokul arkadaşları, ilkokul arkadaşları, mahalle arkadaşları derken bayağı insanla tekrar görüşmeye başladım. Hatta bir ilkokul arkadaşım, eski iş yerimden biriyle evli çıkınca çok şaşırmıştım. “Dünya ne kadar küçükmüş” diye söylenmiş ve onu daha da küçük hale getiren facebook’a içimden teşekkür etmiştim.
![377705_115206175259040_100003089752304_101989_2080190824_n[1]](https://anetteinselberg.files.wordpress.com/2012/02/377705_115206175259040_100003089752304_101989_2080190824_n1.jpg?w=320&h=253)
Perdeyi araladım, birde ne göreyim; kar çok güzel lapa lapa yağıyor. Hatta yağmur kıvamında yağıyor. Yağmur gibi yağıyor. Soğuğu sevmiyorum ama İstanbul’un karlı görüntüsünü kaçırmak istemiyorum. Hava soğuk ama sıkı sıkıya giyinip çıkıyorum dışarıya. Ayağıma da botlarımı giyiyorum. Bir taraftan “çıkmasa mıydım kaymam inşallah” diyorum bir yandan da çıkmaktan kendimi alamıyorum.





